Baba Cafer Türbesi

tarafından
312
Baba Cafer Türbesi

İstanbul – Eminönü Galata Köprüsü ile İstanbul Ticaret odası arasında

Baba Cafer Hazretleri Medinelidir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerinin torunu mazlum İmam Hüseyin çocuklarındandır. Asıl adı Seyyid Cafer’dir. Cafer-ül-Ensari, Baba Cafer-i Sadık da denilen bu muhterem zatı İstanbul halkı Baba Cafer diye tanır. Eskiden İstanbul halkı manevi bir çok sebeblerden dolayı bu zata bağlanmışlardır.

Baba Cafer Hazretleri hakkında Evliya Çelebi ve Ayvansaraylı Hafız Hüseyin Efendi’nin kitablarında bilgiler vardır

Doğru yolda yürüyenlerden muteber bir zattır. Abbasî Halifelerinden Harun-ür Reşid zamanında İstanbul’a gönderilen iki elçiden biridir. Diğeri Baba Maksud’dur. Evliya Çelebi’ye göre İstanbul kralını fazlaca gadablandırdığından, şimdiki kabrinin bulunduğu zindana hapis edilmiş ve o kederle vefat etmiştir. Kralın hiddeti geçmediğinden cenazesini dahi aynı yere hapsettirmek suretiyle aynı yere defnolunmuştur. H. 191 (807).

O zaman zindanda bekçi olarak bıılunan kimse, Baba Cafer Hazretlerinin bazı kerametlerini görünce müslüman olmuş ve Ali ismini almıştır. Baba Ali diye bilinince, İstanbul kralı haberdar olup onu da şehid etmiş ve Şeyhin yanma defnolunmuştur. Cafer Baba Hazretlerinin arkadaşı Baba Maksud ise Bağdad’a geri dönmüştür.

Seyyid Cafer Hazretlerinin türbesi İkinci Sultan Mahmud tarafından tamir edilmiş, ondan sonra buraya «Hazret-i Cafer Kapısı» yahut «Baba Cafer» denilmiştir. İki demir kanatlı sokak kapısının üstünde şu kitabe vardır:

Gel ziyaret kıl niyaz et Cafer-ül-Ensarî,
Kıraet eyle üç ihlası dahi Süre-i Fethi.

Mübtela-yı derd olanlar biavnillah olur hoş,
Bu ab-ı Al-i Aba’yı sakın eyleme feramüş.

İlginizi Çekebilir  Sekbanbaşı Abdurrahman Ağa

Gerek ekdar, gerek emraz ne denlü hüzn ü endişe,
Eğer mü’min, eğer gayrı alup bir katre abından.

Namuradı bermurad eden eyle güş…
Hasılı cah-ı necattan her kim eylerse nüş. 1250(1834)

Türbe içinde bir kuyu vardır. Baba Cafer Hazretlerini ziyaret edenler bu kuyudan alınmış suyu içmeden ve Zindancı Ali Baba’yı ziyaret etmeden türbeden dışarı çıkmazlardı. Cümle hastalıklar ve hatta aile anlaşmazlıkları için dahi başvururlardı.

Baba Cafer Zindanı

Baba Cafer Zindanı ile ilgili Diyanet İslam Ansiklopedisinde şu bilgiler yer alır ;

Günümüzde İstanbul Ticaret Odası ile Galata (Karaköy) köprüsü arasındaki Haliç kıyısında yakın zamana kadar Yemiş İskelesi adıyla anılan yerde bulunmaktadır. Buraya adını veren Câfer rivayete göre Hz. Peygamber soyundan gelmektedir ve Abbâsî Halifesi Hârûnürreşîd tarafından Bizans İmparatorluğu’na elçi olarak gönderilmiştir. Câfer, İstanbul’da bulunan Araplar’la Rumlar arasındaki çarpışmalarda ölen müslümanların naaşlarının sokak aralarında kalmasına çok üzülerek devrin imparatoru Nikephoros’a sert bir dille çatınca zindana atılmış, daha sonra da öldürülerek mahpus bulunduğu burcun altına gömülmüştür.

Bir başka rivayete göre ise Şeyh Zindânî Abdürraûf Samedânî adlı bir kişi İstanbul’un fethinde bulunmuş ve onun girdiği kapıya Zindan Kapısı denilmiştir. Seyyid Baba Câfer’in torunlarından olduğu iddia edilen Zindânî Abdürraûf yıllarca ceddinin türbedarlığını yapmış ve ölünce buraya gömülmüştür.

İstanbul’un fethinden sonra yeniçeriler bu kapıya, mensubu bulundukları Bektaşîlik geleneklerine uygun olarak muhtemelen Bâb-ı Câfer’den bozma Baba Câfer demişlerdir. Baba Câfer’in türbesinin üst kısmında bulunan hapishaneye de Baba Câfer Zindanı adı verilmiştir. Buraya sivil ve bazan da asker, özellikle yeniçeri zümresinden katil, hırsız, borç ve zina hükümlüleri gibi âdi suçlular atılırdı. Hapishanede ayrıca hırsızlık yapan veya zina eden kadın suçlular için de bir bölüm vardı. Hatta XIX. yüzyılda bir ara burası bütünüyle kadınlara tahsis edilmişti. Zindanda Rum, Ermeni ve yahudi gibi azınlıklar için de ayrı ayrı koğuşlar mevcuttu. Buraya giren mahpuslar serbest bırakılırken kendilerinden harç adı altında 18 para ve dilekçi akçesi olarak da 2 para alınırdı. Ancak daha sonraları kilim, keçe vb. mefruşat getirenlerde yatak akçesi adıyla ücret alınmıştır. Mahpusların iâşesi için devletçe herhangi bir ödenek ayrılmaz, mahkûmlar bazı hayır sahiplerinin sadaka ve adak gibi yardımlarıyla geçinirlerdi.

İlginizi Çekebilir  Abdüllatif Kudsi (k.s.)

Zaman zaman gerek bu bağışlar gerekse buraya düşen bazı zenginlerin verdiği rüşvetler yüzünden zindan kâtipleri ve subaşılar arasında anlaşmazlıklar, hatta kavgalar çıktığından 1766’da bazı tedbirlerin alınmasına ihtiyaç duyuldu. Buna göre İstanbul kadılığı tarafından zindana tecrübeli ve dürüst bir subaşı tayin edilecek, mahkûmlardan kesinlikle para alınmayacak, hayır sahiplerinin yaptığı aynî ve nakdî yardımlar Baba Câfer türbedarı, mütevelli ve zindan subaşısı nezâretinde muhafaza edilecek ve İstanbul kadısı dört ayda bir hesapları kontrol edecekti. Subaşı mahpusların yiyeceklerinden, serbest bırakılan bir mahkûmdan 20 akçeden fazla harç alınmamasına kadar zindanın her işinden sorumluydu. Mahpuslara hiçbir şekilde eziyet edilmeyecek, herhangi bir suistimali görülen subaşı cezalandırılacaktı. Zindan bekçiliğinden ise asesbaşılar sorumluydu. İstanbul bazı isyan hareketlerine sahne olduğu zamanlarda âsiler tarafından öteki hapishanelerdeki mahpuslarla birlikte buradakiler de salıverilir, böylece isyancılar taze güç kazanırlardı.

İlginizi Çekebilir  Tokatlı Mustafa Haki Efendi (k.s.)

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra ocakla ilgili her şey ilga edilirken Bektaşîliği hatırlatan Baba Câfer Kapısı yerine Bâb-ı Câfer veya Hazret-i Câfer Kapısı, inşa edilecek karakola da Bâb-ı Câfer Karakolhânesi denilmesi hakkında II. Mahmud’un bir fermanı çıkmışsa da yeni isimler pek tutunmamıştır. Bu dönemde hapishane Sultanahmet’teki Tabhâne’ye nakledilince burası kısmen karakol, kısmen de esnaf ve tüccar için ticarethane olarak kullanılmıştır.

Seyyid Câfer’in türbesi II. Mahmud tarafından tamir ettirilmiş, kapının üstüne de bu padişahın tamir kitâbesi konulmuştur. Sokak kapısı üstünde bulunan 1298 (1881) tarihli kitâbede ise Ca‘fer el-Ensârî’ye yapılacak ziyaretin faziletleri belirtilmektedir. Burası gerçekten yüzyıllarca halkın ümit kapılarından biri olmuş, dertli, çocuksuz, sakat kimseler gerek türbe sahibinden gerekse türbe içindeki sudan medet ummuş ve şifa aramışlardır. Zindanın halen (1989-1990) restorasyonu yapılmaktadır. Bitişiğinde bulunan Batı mimari üslûbundaki ticaret hanı da Baba Câfer Hanı veya Zindan Hanı olarak tanınır.

Kaynak ; İstanbul Evliyaları ve Fetih Şehidleri – Şevket Gürel , İstanbul’daki Tarihi Türbe ve Mescidleri İmar Vakfı , 1988