Yazıcızade Mehmed Efendi (k.s.)

tarafından
1415
Yazıcızade Mehmed Efendi (k.s.)

Çanakkale – Gelibolu da Yazıcızade cami nin hemen yanında

Yazıcıoğlu Mehmet Efendi 15. asrın ilk yarısında yetişen ve Sultan II. Murat ile kısmen oğlu Fatih Sultan Mehmed devirlerini idrak eden Molla Fenari, Akşemseddin, Molla Yegan, Zeynel Arap gibi zamanın alimlerinden ve mutasavvıf müelliflerinden biridir.
Aşkı ve irfanı ile ün yapmış veli bir şahsiyettir. Gelibolu ve yöresinde yetişen Mutasavvuf ve bilginlerin içinde Türk İslam kültürüne ve edebiyatına hizmet edenlerin başında gelir.

Babası Yazıcı Salih diye anılan Şemsiye ve Risale-i Fit-Tıb adlı eserlerin sahibi alim bir zattır. Mehmed Efendi Malkara’nın Kadıköy’ünde doğmuş, bilahare babası ile Gelibolu’ya gelip ikamet etmiştir. Tahsilini kemale erdirmek üzere İran ve Maveraünnehir ve İstanbul’a giderek Haydar Hafı ve Zeynel Arap gibi meşhur zatlardan istifade etmişse de asıl manevi feyzini Hacı Bayram Veli Hazretlerinden almıştır.

Mehmed Efendi Arapça da biliyordu. Aynı şekilde Farsça’ya da derin vukufıyeti vardı. Zira bu dillerde rahatlıkla şiirler kaleme aldığını görmekteyiz. İlk eseri de Arapçadır. Eserlerini hazırlarken faydalandığı kaynakların Arapça, Farsça olmaları yanında mevzuları bakımından da tefsir, hadis, kelam, fıkıh ilimlerinde rahatlıkla ifadede bulunup, sadece kalde (sözde) kalmayıp, hal (manen) olarak yaşayacak kadar tasavuffun inceliklerine nüfuz edebiliyordu. Bu husus O’nun disiplinli ve sistemli bir tahsil devresi geçirdiğini gösterir. O’nun yazdığı Muhammediye’si kendi devrinde ve sonraki asırlarda tesir sahası bir hayli geniş olmuştur.

Evliya Çelebi nice binlerce insanın Muhammediye’yi ezbere bildiğini yazar. Eskiden hemen her evde veya en azından her camide bir Muhammediye nüshası bulunurdu. Kış gecelerinde okunur yer yer ağlayanlar olurdu. Mevlid gibi besteli okunur, okuyanlara Muhammediyan denilirdi. Muhammediye’nin birçok yerinde ve bilhassa kasidelerde tasavvufi hususiyetler yer yer basit kelimelerin arkasına gizlenmiş, yer yer anlaşılması bir hayli güç olarak onun dokusuna girmiştir. Fakat bu mevzuda İslamın (Şeriatın) hudutlarını zorlamamış, bilakis şeriatsız tarikatın ve hakikatin olmayacağını işaret etmiştir. Dünya; Cellad, ejderha, iki yüzlü, külhan, büyücü, Gökyüzü; at, cevher kuşaklı, mina, lacivert çadır, ters dönmüş kadeh, Ay; akıl, gümüş, kurs, cam, rakkas, vezir. Güneş; def, bey, padişah, kadeh, kalp. Gönül; Utarid, yazıcı, zühre. Sevgili; Mirrih, çeri, müşteri, kadı, Zuhal, ekinci… gibi misallerde de görüleceği gibi Muhammediye’de Klasik Edebiyatın bir çok mazmun ve mefhumlarının, mitolojik unsurları zorlamadan kullandığını söyleyebiliriz. Kısacası Yazıcızade Mehmed Efendi’nin Muhammediye’si Tasavvufi, Dini ve Ladini hususiyetleri ile Türk Milleti’nin Dini ve Ahlaki kültürünü besleyen zengin bir kaynak olmuştur.

İlginizi Çekebilir  Kılıç Dede - Samsun

Gelibolu’ya Gelişi 
İlim tahsili için İslam coğrafyası içinde değişik beldeleri gezen Yazıcızade Mehmed Efendi olgunluk döneminde İstanbul’da ikamet ederken zamanın vezirlerinden Mahmut Paşa Çarşısı’nın bamsı Kasapoğlu Mahmut Paşa ile büyük bir dostluk kurar. Eserinde Kasapoğlu Mahmut Paşa için “Bu vezir, mükemmel ilimle bezeli idi. Tam manası ile irfan sahibi olmuştu. Üstün değerleri ile tanınmıştı. Paşa anlatılan üstünlükleri ile beni severdi. O’nun sevgisi adeta bana bir sığınaktı. O hal içinde gidip Gelibolu’ya yerleştim. Gelibolu’ya gelince de, çevremde aşıklar belirdi. Onlarda beni sevdiler, değerimi bildiler. Orada kaldığım sürede beni görseydin, sanırdın ki; mercan içinde bir inciyim. Bende onları sevmiştim, candan bilmiştim. Hem ömrümü onlara harcadım durdum. Hak yoluna da bağlı, emirlere tutulu idim. Allah’a hamd olsun. O zaman, nice irfan sahipleri vardır. Onların üstün namları dünyayı doldurmuştu.”

Zeynel Arap hazretlerinin kabri şerifi

Zeynel Arap hazretlerinin kabri şerifi

Yazıcızade Mehmed Efendi tahsil devrelerini eserinde şöyle anlatır;
“Hem üstadım benim Zeynel Arab’dı. Kim içi dışı ilim ile edebdi.
Cü himmeti etti erdim. O’na ön ben. Eriştim Haydar-ı Hafiye son ben.
Ara yerde çok ettim istifade, Hem ön, son kim ettiyse ifade.”

Ancak Muhammed Efendi, asıl feyzi, Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinden aldı. Hacı Bayram Veli, Sultan ikinci Murad Han’ın davetine uyarak Edirne’ye gitti. Ve orada bir müddet kaldı. Daha sonra Ankara’ya döndü. Bu gidiş ve dönüşlerinde Mehmed Efendi ve kardeşi Ahmed-i Bican’ı gördü. Onlarla görüşüp, sohbet ve irşadda bulundu. Kısa zamanda ikisi de Evliyalık derecelerine ulaştılar. Mehmet Efendi eserinde Hacı Bayram Veliden bahsederek şöyle demektedir;

“Cihanın kutbu mah-ı Hacı Bayram, Cihanın Şah-ı Hacı Bayram,
Çü Şeyhim bu sözü işrab kıldı. Sözünü canıma mihrab kıldı. Selamullah erişsin size Şeyh.
Tükenmez himmet eylen bize ya Şeyh.”

Bu hadiseden sonra bir ara II. Murat Gazi, Mehmet Efendi’yi sefaretle Mısır’a gönderdi. Bundan sonra Gelibolu’ya döndü ve ömrünü ibadet ve tekerrürle geçirdi. Eserler yazdı. İtikaf ve inviza yaşadı. Gelibolu’nun namazgah yöresinde, Hamzakoy sahillerinde büyük bir kayaya oyulmuş küçük bir Hücrede ibadet ve tefekkürle meşgul oldu. Bu halini şöyle anlatır;
“Meğer günlerden bir gün emri Takdir. Oturmuştum Gelibolu’da sırra.
Elimi çekmiş idim cümle halktan. Dilimde zikir idi kalbimde Zikra.”

Muhammediye’nin Yazılması 
Eserlerinin büyük bir kısmını bu çilehanesinde yazmıştır. ilk eseri; MEGARİBÜZZAMAN’dır. Arapçadır. İkinci eseri MUHAMMEDİYE’dir. Ancak Muhammediye ve kardeşinin ENVARÜL-İ AŞİKİN’İ, Megarübüzzaman’ın tercümesinden ibaret olduğunu söyleyebiliriz.

İlginizi Çekebilir  Küçük Türbesi - Samsun

Muhammediye’nin yazılmasında, Gelibolulu Hak Aşıkları’nın kendisini ziyarete gelip; “Ey Dost Hz. Peygamber vasfında bir kitap niçin yazmasın” demeleri ve asıl rüyasında Hz. Peygamber Efendimizi görüp irşad almış bulunması büyük rol oynamıştır, Yani Yazıcıoğlu’na Resullullah (A.S.) Efendimizi rüyada görmesi, böyle bir eser yazması için, emir mahiyetinde tavsiye almasıdır.

Bunu şu mısralarından anlıyoruz; Eserlerini yazılış gayesini anlatan satırlarda “Son Peygamberin emri ile bu hizmete girdiğimden, bu kitaba şu ismi verdim: “MUHAMMEDİYE KİTABI” der ve manzum olarak ta şöyle ifade eder: “O cümle kainatın Afıtab’ı Çüm emri itti bana düzdüm kitabı”

Mehmed Efendi kendisini ziyaret edenler için eserinde güzel bir duada bulunmaktadır. “Her kim bana dua edecek olursa, Onun bir derdine bin deva ver?’ “Onun duası ile istediğinden daha yüksek eyle; daha çok ver. Onun duasına karşılık, hesapsız hatalarını sil?’ Bir başka duasında da; “Özellikle Gelibolu diyarı halkına rahmet eyle, hemen herkesten önce yarın onlara şefaat eyle. Burada ne kadar imanlı kullar varsa, Ey Rahman Allah’ım güneşi, onların başına kıyamet günü gölge gönder. Onların ölüsünü dirisini gör, şefaatini, şefkatini onlardan esirgeme?’

Kavuştuğu manevi makamının sırrını da şöyle ifade etmektedir; “Eğer ben bu yola bu şekilde erdimse, geldimse, Baba, ana duasını almakla geldim” der. Yetişmesinde büyük emeği geçen hocalardan bahsederken de; Benim Hocam da Zeynel Arap idi. O’nun içi dışı ilim idi, edep idi. Himmet eyledi, kendisine ilk önce ben kavuştum. Ondan sonra da Haydar Hafi’ye eriştim:’ demektedir.

Yazıcızade Mehmed Efendi Muhammediye’sinde Gelibolu’ya gelişini şöyle ifade ediyor: Gelibolu’ya gelince de, çevremde aşıklar belirdi. Onlarda beni sevdiler, değerimi bildiler. Orada kaldığım sürede beni görseydin sanırdın ki, Mercan içinde bir inciyim, Bende orıları sevmiştim, candan bilmiştim. Hep ömrümü onlara harcadım durdum. Hak yoluna da bağlı, emirlere tutkulu idim. Allah’a hamd olsun. O zaman nice nice irfan sahipleri vardı. Onların üstün namları dünyayı doldurmuştu..:’

Eserin yazılmasına muhtemelen H/850 – 1446’da başlamış olup H/853/1449’da tamamlamıştır. Bu eserini bize tanıtırken Bu Muhammediye kitabının üstün bir özelliği daha vardır. Şöyle ki; Her kim bunu okursa nasibi artar. Bu kitap, her ne kadar çok okunursa, tekrar edilirse, okuyanın bedeninde, beyninde misk kokuları yayılmaya başlar:’ der. Muhammediye’nin beyit sayısı muhtelif kaynaklarda değişiklik gösterilmekle birlikte 9119 civarında olmalıdır. Baştan başa bir nat ve münacaat gibidir. Bu yüzden tıpkı Süleyman Çelebi’nin Mevlidi gibi yüzyıllarca okunmuştur. Türk Milleti’ne Peygamber Efendimizi (A.S.) sevdiren eserlerin başında gelmiştir. Böylece Mehmet Efendi eseri ile milletimizin manen besleyen zengin bir kaynak olmuştur.

İlginizi Çekebilir  Ahmed İzzet Efendi (k.s.) - Lokmacı Dede

Hulasa Yazıcıoğlu’nun kabri, şahsiyetinin Kemalat’ı ve Muhammediye’sinin şöhreti tesiriyle meşhur ziyaret yerlerinden biriolmuştur. Ancak camisinin yıkılıp da bir ara ibadete kapanması eski şöhretini kaybetmesine sebep olmuşsa da, şimdiki haliyle, yeni camisiyle ve bakımlı çevresiyle önceki şöhretli vaziyetini kazanmaya da başlamıştır.

Mezarı da şimdiki Yazıcızade Caminin bitişiğindedir. Kardeşi Ahmed-i Bican Efendinin mezarı da Yazıcızade Çeşmesi’nin üzerinde ve hemen Hamza Koy Limanına giden yol üzerindedir. Mehmet Efendi’nin türbesinin bitişiğindeki mescidin kitabesinde;
“Ziver gelip bir ehli dil söylendi bu tarih-itam yaptı. Yazıcı Zade’nin bu türbesinin Şah-ı Cihan Sultan Abdülmecid Han tamir ettirdi” yazılıdır.
Müellifin Kendi Hattı Olan Eserin Son Durumu:
Muhammediye’nin müellif hattıyla son nüshası Vakıflar Genel Müdürlüğü, Arşiv ve Neşriyat Müdürlüğünde 431 / A numarasıyla kayıtlı bulunuyor. Cilt, kahverengi ve meşindir. 326 yaprak, ilk sayfadaki müellifin vasiyetine göre, eser yakın zamana kadar Gelibolu’da kalmıştı. İkinci Dünya Savaşı tehlikesine karşı tedbir bakımından Ankara’ya alınmıştır. Halen Sultan ikinci Abdülhamid Han tarafından yapılan sedef kakmalı abanoz ağaçtan bir sandık içinde muhafaza edilmektedir.

Yazıcızade Mehmet Efendi’nin Çilehanesi
Birçok veli, ehli tasavvuf, çeşitli şekillerde çile doldurmuşlar veya zaman zaman itikafa çekilmişlerdir.
Sebeb-i hikmet ise; Hakka yakınlık, “Ölmeden önce ölünüz, ölüm gelmeden, ölüme hazırlanınız” sırrına mazhar olmaya çalışmak içindir. Mehmed Efendi de bu merhaleyi aşmış, ölümde beka sırrına ulaşmıştır. Mehmed Efendi bu olgunluğa ulaşmak ve ölmeden önce ölmek için girdiği çilehane veya başka bir ifade ile ibadethanesi Gelibolu’da Namazgah yöresinde Hamzaköy sahillerinde, büyük bir kaya blokunda oyulmuş, birbiri içinden geçilen iki küçük hücreden ibarettir. Buradaki hücrenin biri de kardeşi Ahmet Efendiye ait olduğu rivayet edilir.

 Kaynak ; Gelibolu’nun Gönül Erleri , Ahmet Tuna