Tahirü’l Mevlevi ( Olgun )

tarafından
217
Tahirü’l Mevlevi ( Olgun )

 

istanbul – yenikapı mevlevihanesi

Edebiyat tarihçisi, yazar ve şair. 13 Eylül 1877’de İstanbul, Fındıkzade, Taşkasap semtinde doğdu. Asıl adı Mehmed Tahir’dir. Babası, hademe-i hassa başçavuşlarından Mustafa Saffet Bey olup baba tarafından büyük dedesi Hattat Mehmed Tahir Efendi, mevlevi dervişiydi. Annesi Emine Emsal Hanım’dır.

Tahirü’l-Mevlevi, tahsilini Gülhane Askeri Rüşdiyesi ve Menşe-i Küttab-ı Askeri okullarında tamamladı. Resmi tahsilini tamamladıktan sonra 1892’de Bab-ı Seraskeri Piyade Dairesi’nde mülazım olarak göreve başladı. Bu arada Filibeli Rasim Efendi ve Mehmed Esad Dede’nin derslerine devam ederek mesnevihanelik icazetnamesi aldı (1893). Esad Dede’nin aracılığıyla Kasım 1894’te Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Mehmed Celaleddin Dede‘ye intisap ederek Mevlevi tarikatine girmiş oldu. Aynı yıl şeyhi Esad Dede ile yaptığı hac yolculuğu sırasında Kahire, Mekke ve Medine’de ilim ve tasavvuf ehlinin sohbetlerine katıldı. Mekke Şeyhülmeşayihi Ahmed er-Rifai kendisine Kadiri ve Rifai tarikatlarından icazetname verdi. Hac dönüşünde Yenikapı Semazenbaşısı Karamanlı Halil Dede’den sema çıkardı ve dönemin en iyi semazenleri arasında yer aldı.

Tasavvufa yönelen Tahirü’l-Mevlevi, memuriyetten istifa ederek 1896-1898 tarihleri arasında 1001 günlük çileye girdi. Çilesini başarı ile tamamlayarak “Dede” unvanı almış ve tekkede oda sahibi olmuştur. Çilesini tamamlaması üzerine şu beyitlerle bu olaya tarih düşmüştür.

Yazdı tarihin mücevher beyt ile kilk-i sürür,
Olmasıyla vaz-ı erkama reside çilemiz.
Lütf-ı Molla oldukda müncela serde Tahir,
Feyz-i Hak’la oldu encama reside çillemez.

Çile sonrası vakıf lokması yememek ve geçimini kendi el emeği ile kazanmak için 1899’da dergahdan ayrılarak Tahir Dede Kütüphanesi adıyla bir yayınevi kurmuş ve böylece basın hayatına başlamıştır. Kurduğu yayınevinde, Hilye-i Hazreti Mevlana, Mir’at-ı Hazreti Mevlana ve Cevri İbrahim Çelebi’nin Hilye-i Çar-yar-ı Güzin adlı kitapları yayınladı. Bu arada yayınlamaya başladığı Resimli Gazete’nin yayımı durduruldu. Kitap yayımı da durduruldu. Yapılan bazı baskılar sonucu Tahir Dede yayınevini kapatmak zorunda kaldı.

İlginizi Çekebilir  Mümine Hatun

Dört yıl boyunca matbuatla alakası kesildiği halde dostlarının ısrarıyla Divançe-i Tahir’i neşretti. Şubat 1904’te Orman ve Ziraat Nezareti’nde tekrar memuriyete başladı. Burada Mehmed Akif’le tanışıp dost oldu. Burhan-ı Terakki ve Rehnüma-yı Füyüzat mekteplerinde Farsça ve İslam tarihi dersleri okuttu. 1909’da Darüşşafaka’ya edebiyat ve usul-i tahrir muallimi olarak tayin edildi.

1 Mart 1923’te emekli oluncaya kadar devam eden memuriyetiyle birlikte öğretmenlik ve müderrisliği de devam etti. Darüşşüfaka’da, 39 yıl lslam tarihi ve edebiyat dersleri vermiştir. Kuleli Askeri Lisesinde on yıl, Maltepe Askeri Lisesi’nde altı yıl öğretmenlik yapmıştır. O; iyi bir alim, iyi bir öğretmen ve iyi bir şairdir. Soyadı kanunu çıkınca “Olgun” soyadını almıştı. Mahir iz Hocamızın ifadesiyle: “O, deryadil, derviş meşreb, alim ve hakikaten “Olgun” bir zat idi. Başkalarının kendisine söyleyeceği bu kemal vasfını o kendine “Soyadı” olarak aldı.

Beyanülhak, Sırat-, Müstakim ve Sebilürreşad gibi devrin önemli dergilerinde İslam tarihine ve günlük meselelerle, ilgili, istibdadı ve hafiye teşkilatını hicveden yazılar yazdı. Şeyhi Mehmed Esad Dede’nin 1911’de ölümü üzerine kendisine Kasımpaşa Mevlevihanesi mesnevihanlığı teklif edildiyse de hocasına duyduğu derin saygı sebebiyle meşguliyetini öne sürerek onun makamına geçmek istemedi. 1914’te kurulan Darü’l-Hilafeti’l-Aliyye medreselerinde müderrisliğe getirildi. Burada İslam tarihi ile İslam medeniyeti dersleri okuttu.

İlginizi Çekebilir  Kaftancıbaşı Türbesi

Büyük Fatih yangınında (30 Mart 1918) Taşkasap’taki eviyle birlikte kütüphanesi ve bütün telifleri yandı. Altı ay kadar Maliye Nezareti’nde çalıştıktan sonra Orman ve Ziraat Nezareti’nde görev aldı. 28 Şubat 1923’te bir miktar maaşla memuriyetten uzaklaştırıldı. lsparta’ya çıkan yeni bir tayini kabul etmeyince verilen azil maaşı da kesildi.

Tahirü’l-Mevlevi‘nin yaşadığı zaman dilimi oldukça sıkıntılı olayların yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde kurulan istiklal Mahkemeleri’nden nasibini alan çok sayıda alimlerden biri de Tahirü’l-Mevlevi’dir. 7 Aralık 1925’te şapkaya ve inkilaplara karşı olma suçlamasıyla İstanbul’da tutuklanan yirmi beş kişi arasında o da vardı. istiklal Mahkemesi’nde yargılanmak için Ankara’ya götürüldü. 26 Ocak 1926 günü yapılan duruşmada, İskilipli Atıf Efendi’nin Frenk Mukallidliği ve Şapka adlı kitabının dağıtımına yardım etmek ve Teali-i lslam Cemiyeti’ne üye olmak suçundan yargılandı. 3 Şubat 1926’taki duruşmada, Teali-i lslam’a ilmi bir cemiyet mahiyeti taşıdığı için girdiğini, cemiyet adına hazırlanan beyannamenin kabulünü engellediğini, adı geçen kitabı da satışı yasaklanmadan önce sattığını beyan ederek kendisini savundu ve beraat etti.

7 Aralık 1925’ten beraat ettiği 3 Şubat 1926’ya kadar İskilipli Atıf Efendi ile birlikte çok sıkıntılı bir hapis hayatı geçirmiştir. Hapishanede, Atıf Efendi ile ibret dolu çok güzel hatıraları vardır. Bu sıkıntılı dönem ve bazı dostlarının kendisinden yüz çevirmesine rağmen o metanetini kaybetmemiş ve inancından asla taviz vermemiştir.

İlginizi Çekebilir  İbn Neccar Türbesi

1934’te Edebiyat ıstılahları adlı eserini yazdı, 1935’te bazı kitaplarını neşretti, 1940’ta yayımlanmaya başlayan İslam-Türk Ansiklopedisi’nin yazarları arasında yer aldı. 1943’te Mehmed Ali Ayni’nin teklifiyle İstanbul kütüphanelerindeki yazmaları tasnif için kurulan komisyonda çalışmaya başladı, 12 Şubat 1944’te Darüşşafaka’daki hocalık görevinden emekliye sevkedildi, 29 Mayıs 1948’de Süleymaniye Camii’nde mesnevi okutmaya başladı ve 20 Haziran 1951’de vefat etti.

Vefatı
Ömrünün tamamını ilim öğrenmek ve öğretmekle, talebe yetiştirmek ve eser vermekle geçiren çileli hayatının son zamanlarına doğru geçirdiği rahatsızlıklar artmış ve 15 Ramazan, 20 Haziran 1951 Çarşamba günü rahmetlik olmuştur. Cenazesi ertesi gün talebeleri ve dostları tarafından evinden alınarak Sünbül Efendi Camii’ne getirilmiş ve öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra, Yenikapı Mevlevihanesi Hamuşan Mezarlığı’nda medfun bulunan annesi yanında toprağa verilmiştir. O, şöyle diyordu.

istemem nakl-i cenazemde çelenk ü ahenk
Debdebe ile girilen saha değildir makber
Orası dergahıdır bargehi Mevla’nın
Kapısından içeri acı ile girmek ister.

Cenaze töreni, yukarıda yazılı kıt’asında yer alan ifadelerine uygun olarak çok mütevazi bir şekilde yapılmıştır. Tahirü’l-Mevlevi ‘nin mezar taşına yazılmasını vasiyet ettiği şu dörtlük çok meşhurdur:

Eli boş gidilmez gidilen yere
Rabbim boş gelmedim ben, suç getirdim
ğlar çekemezken o ağır yükü
iki kat sırtımla pek güç getirdim.

Kaynak ; Yolumuzu Aydınlatanlar -1 , Yahya Kutluoğlu , İbb Yayınları