Molla Hocazade Muslihiddin Efendi

tarafından
288
Molla Hocazade Muslihiddin Efendi

Bursa – Emir Sultan Kabristanında

Fatih Sultan Mehmed Han’ın hocası, alim ve kazasker ve Osmanlı alimlerinin büyüklerindendir. İsmi Muslihuddin bin Yusuf, künyesi Hocazade’dir. 1434 senesi dotaylarında Bursa’da doğdu. Babası Yusuf Efendi, ticaretle meşgul olan büyük servet sahibi bir tüccar idi. O devirde ticaretle meşgul olanlara “Hoca” derlerdi. Bu sebeple babasının mesleğinden dolayı “Hocazade” diye anıldı.

Yusuf Efendi’nin ailesi ve çocukları son derece bolluk ve refah içindeydi. Fakat Hocazade, küçük yaşta iken babasının mesleğini terk edip ilim tahsile yöneldi. Babası bu isteğine razı olmadı. Bu yüzden babasının itibarını kaybetti. Kardeşlerine harcamaları için bol bol para verirken, Muslihuddin’e günde bir akçe verirdi. Bu sebeple onlar bolluk ve nîmetler içerisinde yasadığı halde, küçük Muslihuddin sıkıntı ve yokluk içinde ilim tahsîline devam etti. Kitap almaya bile parası yoktu. Babası ona hiç yardım etmiyordu. Buna rağmen o, zor bir geçim içinde de olsa günlerini ilim yolunda koşturmak ve ilmini genişletme gayreti içerisindeydi. Elbiseleri yırtık ve yamalı idi, ama güzel huyla bezenmiş üstün olgunluğuyla gün gibi parıldamaktaydı.

Bir gün babası ve kardeşleriyle birlikte Emir Sultan hazretlerinin talebelerinden Şeyh Velî Şemsüddîn’in konağına gitmişlerdi. Şeyh hazretleri: ” Bunlar kimlerdir?” diye sorunca, babası: ” Oğullarımdır” dedi. Sonra iyi giyimli ve neşeli çocukların yanında sefil giyimli ve üzüntülü bir halde duran Muslihuddin’i bakarak:” Ya bu kimdir?” diye sordu. Babası: ” O da oğlumdur” cevabını verince, Şeyh hazretleri onun bu tavrını beğenmedi. Ve:” Neden çocuklarına eşit şekilde davranmıyorsun?” diye sordu. Babası: ” Bu benim işimi bıraktı, ticarî işlerimle ilgilenmiyor, başka bir yol tuttu. Onun için bunu gözümden çıkarmışım” diye cevapladı. Şeyh Şemsüddîn, elbette bu çocuğun yaptığı doğrudur diye pek çok nasihatler ettiyse de, Hoca Yusuf kabul etmedi. Onlar giderlerken Muslihuddin’i yanına çağırıp tatlı nasihatlerle yüreğinde yumaklaşan kırgınlıkları giderdi ve: ” Bu perişan haline bakıp sakın ilim yolundan ayrılma, çünkü doğrusu senin yaptığındır. Babanın düşündüğü doğru değildir. Bu yolda bütün iyi hasletleri, güzellikleri ve kemalatı kendinde toplamak vardır, ilmin şerefi seni öyle bir mertebeye ulaştıracak ki, bab.an, makamının yüceliğinden şaşıracak, kardeşlerin de kapında hizmetine duracaklardır” diye teselli etti.

Bu nasîhatler Muslihuddin’in okuma ve ilim öğrenme aşkini kat kat artırdı, içi bu arzu ve hevesle doldu. Çektiği sıkıntılar onu yıldıramıyordu. Kitap almaya parası olmadığından en ucuz kağıtlardan alarak derslerini kendi eliyle yazıp çalıştı. Ağras (Atabey) Medresesi’nde Ayasuluk kadısının oğlu olup Ayasuluk Çelebisi diye tanınan oğlu Mehmed’den usul, meanî ve beyan ilimlerini okudu ve bir müddet onun hizmetinde bulundu. Daha sonra Bursa Sultaniye Medresesi’nde Hızır Bey’in derslerine devam edip, ondan aklî ve naklî ilimleri öğrendi.

İlginizi Çekebilir  Şeyh Ahmed Dede ve Garipler Mezarlığı

Hızır Bey bin Celal onun olgunluğuna ve diğer talebeleri arasındaki üstünlüğüne bakarak onu muidliğe (yardımcılığa) getirdi. Hızır Bey Çelebi’nin derslerine devamla ilimdeki üstünlüğü daha da arttı. Hızır Bey onu çok sever ve iltifat ederdi. Hatta kendisine sorulan bazı sualler için “Akl-ı selîme müracaat ediniz” diyerek Hocazade’ye havale ederdi. Sonra Sultan İkinci Murad Han’a onun ilimdeki üstünlüğünden bahsederek ona bir medresede vazife verilmesini istedi. Böylece Hocazade, Kestel kadılıgına ta’yjn edildi. Daha sonra Bursa’da Esediye Medresesi müderrisliğine getirildi. Bu medresede altı sene ilim öğretti. Bu müddet içinde Seyyid Şerif Cürcanî hazretlerinin Şerhu’l Mevakıf’ını baştan sona kadar inceleyip ezberledi.

Hocazade bu başarılı çalışmaları sayesinde Sultan ikinci Murad Han’ın güvenini kazandı. Sultan ikinci Murad Han’ın huzurunda yapılan bir sohbet sırasında vaktiyle Timur’un meclisinde Teftazan hazretleri ile Seyyid Şerif arasında geçen ilmî tartışma tekrar konuşulmuş, Ali Kuşçu Teftazanî hazretlerinin, Hocazade Seyyid Şerif Cürcanî hazretlerinin görüşlerini savunmuş, neticede Ali Kuşçu da Hocazade’ye hak vererek onu Sultan İkinci Murad Han’ın huzurunda övmüştür.

Fatih Sultan Mehmed Han Osmanlı tahtına oturup da onun alimlere muhabbeti ve ihsanı nam salınca ve çevresine zamanının meşhur alimlerini toplayınca, Hocazade de onun yanında olmak şerefini kazanmak istedi. Ne var ki yolculuk masraflarını karşılayacak parası olmadığından bir türlü yola çıkma cesaretini bulamıyordu. Bu sırada derslerine katılan bir talebenin sekiz yüz akçesi olduğunu öğrenince, bu parayı ödünç alıp yola çıktı. Talebe de yanında ve hizmetinde idi. Oraya öyle bir zamanda vardı ki, padişahın otağı İstanbul’dan Edirne’ye gidiyordu. Padişah-ı alem, bir yanında Molla Seyyid Ali, diğer yanında Molla Zeyrek olduğu halde ilmî konularda münazara yaparak ilerliyordu. Vezir Mahmud Paşa, Hocazade’yi görünce: ” Hoş geldin. Ben de seni Padişaha anlatmıştım. Gel hemen onunla görüş” diyerek önüne düşüp Padişahın yanına yaklaştılar. Hocazade hükümdarı selamladı. Mahmud Paşa onun Hocazade olduğunu bildirerek ilmini övdü. Hocazade bundan sonra Molla Seyyid Ali’nin yanında at sürerek sohbete katıldı. Zaman zaman en ince meselelerde görüşlerini açıklayıp iiimdeki üstünlüğünü ortaya koydu.

İlginizi Çekebilir  Abdurrahman Bistami

Hocazade’nin bu kabiliyeti karşısında Fatih Sultan Mehmed Han onu kendisine hoca ta’yin etti ve ondan sarf dersleri aldı. Zaman geçtikçe Hocazade’nin Padişah katında değeri gittikçe arttı. Bu durum bazı kimselerin hasedine yol açtı. Hatta Fatih Sultan Mehmed Han Edirne’de bulunduğu sırada, Vezir Mahmud Paşa, Hocazade’nin kazasker olmak istediğini Sultana bildirdi. Sultan da ” Bizi sohbetinden mahrum etmek mi istiyor?” diyerek üzüldü. Ancak daha sonra onu Edirne’ye kazasker ta’yin etti. Hocazade’nin babasına, oğlunun kazasker olduğu haberi ulaşınca önce inanmadı. Daha sonra haber yaygınlaşınca inandı. Diğer oğullarıyla birlikte oğlunu ziyaret etmek için, Bursa’dan Edirne’ye gitmek üzere yola çıktı. Babasının gelmekte olduğu haberini duyan Hocazade, babasını alimlerden ve Edirne eşrafından bir toplulukla karşıladı. Baba-oğul kucaklaştılar. Babası Hocazade’den özür dileyip eski kusurlarının affını isteyince: ” Olsun, siz öyle yapmasaydınız, biz böyle olmazdık” diyerek, babasına güzel muamelede bulundu. Babası için çok güzel bir ziyafet hazırladı.

Ziyafet sofrasına babasıyla beraber oturdu. Diğer ileri gelenler ve alimler rütbelerine göre oturunca, kardeşlerine sofrada yer kalmayıp, fakirlik ve ihtiyaç halinde olmadıkları halde, hizmetçilerle birlikte ayakta kaldılar. Bu vesîleyle, ilim ehline verilen ehemmiyet ortaya çıktı. Molla bu hali görünce, Velî Şemseddîn hazretlerinin sözlerini hatırladı. Cenab-ı Hakk’a şükretti. Hocazade bir müddet sonra Fatih Sultan Mehmed Han tarafından Bursa Sultaniye Medresesi’ne, daha sonra da İstanbul’daki Sahn-ı Seman Medresesine müderris ta’yin edildi. İstanbul’da Fatih Sultan Mehmed’in emriyle Tehafüt-ül-Felasife adlı eseri yazdı. Sonra Edirne kadılığı ve İstanbul müftîliği yaptı. İznik müftîliğine ve müderrisliğine ta’yin edildi.

Fatih Sultan Mehmed vefat edinceye kadar İznik’te kaldı. Sultan ikinci Bayezîd Han tahta geçince, İstanbul’a geldi. Bursa Sultaniye Medresesi’ne günlük 100 akçe ile müderris ta’yin edildi. Bir müddet sonra Bursa kadılığına tayin edilen Hocazade hazretleri orada iki ayağı ve sağ eli felç oldu. Sol eliyle yazı yazabiliyordu. Bu halde, Sultan İkinci Bayezîd Han’ın emriyle Şerh-i Mevakıf adlı esere bir haşiye yazdı.

İlme rağbeti fevkalade olup, ilim öğrenmek için, gençliğjnde servet nîmetinden mahrum olmayı göze aldığı gibi, sonraları da, bir makamda bulunmaktan daha çok müderrislikle iftihar ederdi. Belki ilim öğrenmek ve öğretmeye engel olur düşüncesiyle, mevki ve makamı zorla kabul ederdi.

İLME OLAN AŞKI

Molla Ali Tusî, Acem diyarına gittiği zaman. Ali Kuşçu ile karşılaştı. Ali Tusî, Ali Kuşçu’ya: ” Nereye gidiyorsun?” dedi. O da:” Rum diyarına gidiyorum” dedi. Ali Tusî ona: ” Orada Hocazade ile olan münasebetine dikkat et” dedi. Ali Kuşçu İstanbul’a geldiği zaman, Hocazade’nin de içinde bulunduğu alimler onu karşıladılar. Ali Kuşçu sohbet sırasında, denizde görmüş olduğu med-cezîr hadisesini anlattı. Hocazade, med-cezîr hadisesinin sebebini açıkladı. Sohbet devam etti. Konu, Timur Hanın huzurunda Seyyîd Şerîf Cürcanî ile Sadeddîn Teftazanî’nin karşılıklı münazarasına gelince, Hocazade: ” Ben bu konuyu tahkik ettim, Seyyid Şerîf Cürcanî’nin haklı olduğu kanaatine vardım” dedi. Ali Kuşçu, hocazade’nin yazdığı hususları mütalaa etti ve haklı olduğunu anladı.

İlginizi Çekebilir  Mezarcı Mehmet Durmuş Uşşaki Efendi

Yine Fatih Sultan Mehmed, Ali Kuşçu’ya: ” Hocazade’yi nasıl buldunuz?” diye sorunca. Ali Kuşçu: ” Rum’da ve Acem’de emsali yok” cevabını verdi. Padişah da: ” Arap’ta dahi eşi yoktur” diyerek onun ilimdeki üstünlüğünü işaret etti. Molla Abdurrahman bin Müeyyed, Celalüddîn ed Devanî’nin hizmetine kavuşunca, Celalüddîn ed-Devanî ona: ” Hangi hediye ile geldin?” dedi. O da: ” Hocazade’nin Tehafütü’l-Felasife adlı kitabıyla” geldim” dedi. Celalüddîn ed-Devanî kitabı mütalaa edince: ” Bu konuda bir kitap yazmak istiyordum. Eğer bu kitabı görmeden o kitabı yazsaydım, bu kitabın yanında sönük kalırdı” dedi.

Hocazade’nin, Tehafütü’l-Felasife adlı meşhur eseri: Kelam ve felsefe meselelerinin eskiden yapılmış tartışmalarının haklı alanlarının tesbit için yazdığı mühim bir kitaptır. Bundan başka diğer eserleri şunlardır:

— Haşiye-i Şerh-i Mevakıf

— Haşiye-i Şerh-i Hidayetü’l-Hikme,

— Şerh u Tevaliu’i-Envar,

— Şerhu’I-İzzi fit-Tasrîf,

— Haşiyefü alet-Telvîh fil-Usul gibi birçok kıymetli eserleri de vardır.

Hocazade en iyi bildiği meselelerde dahi fetva kitaplarını karıştırmadan cevap vermezdi. Hatta bir günde aynı konu iki defa sorulsa yine kitaba başvurup açıklamasını öyle yapardı. Yanında duran talebeleri bazan: ” Efendim daha yeni kitaba bakmıştınız. Bu defa da bakmadan cevap veremez miydiniz” diye sorduklarında: ” Eğer ilmime güvenip bakmasam, gönül tenbelliğe alışır” derdi

Üç padişah devrinde yetişen Hocazade bir çok talebe yetiştirdi. Bunlardan en meşhurları: Molla Bahaeddin, Molla Siraceddin, Yarhisarlı Molla Mustafa Muslihuddin, Yusuf bin Hüseyin Kirmastî, Nureddin Yusuf Karesî, Zeyrekzade Ahmed Rükneddin, Kadızade Kutbüddin Mehmed, Mirim Çelebi, Paşa Çelebi ve Gıyaseddin Kutbî’dir.

1488 (H.893) senesinde vefat eden Hocazade, Bursa’da Emir Sultan medreseleri karşısındaki kabristana  defnedildi.

Kaynak ; Tarihi Bursa Mezar Taşları – Emir Sultan Mezarlığı , Yrd. Doç. Dr. Hasan Basri Öcalan – Yrd. Doç. Dr. Bedri Mermutlu , Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları