Hacı Hasan Burkay (k.s.)

tarafından
282
Hacı Hasan Burkay (k.s.)

Ankara – Gölbaşı – Hacı Hasan

Zamanın büyük Mutasavvıflarından olan Hasaneynil Hüdaverdi (k.s.) hazretleri Bursa’nın Orhangazi ilçesinin Sölez Köyünde Hicri 1350, miladi 1 Ocak 1930 yılında dünyaya teşrif etmişlerdir.

İsim ve Mahlası
Hasan Burkay’ın üstâdı olan Şeyh Şerafeddin Hz’leri tarafından Hasan adına ek olarak “Hüdâverdi” adı mahlas olarak eklenmiştir. Hasan Burkay da o günden sonra şiirlerinde ve yazılarında adının yanında “Hüdaverdi” lakabını da kullanmıştır. Kendisi mahlasının nereden geldiğini şöyle ifade etmiştir: “1955 Nisan’ının bir cuma gecesi sabaha karşı üstâdım Şeyh Şerafettin Hz’lerini, bütün ricalullah ile toplanmış bir halde gördüm, beni çağırdılar ve ismimi sordular. Ben de “Sizin verdiğiniz isim “Hüdaverdi” bizim ismimiz “Hasan” dedim. Sonra beni tebrik ettiler ve gittiler.”

Babası Hafız Mehmet Hulusi Efendi
Hasan Burkay’ın babası, Hacı İbrahim ağanın oğlu, Hafız Mehmed Hulusi Efendi’dir. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Hafız Mehmed Hulusi Efendi, çocukluk ve gençlik yıllarını Selânik’in Karacaova ilçesine bağlı Fuştan bölgesinde geçirmiştir.Babası - Hafız Mehmed Hulusi efendi Mehmed Hulusi Efendinin ilk hocası babası Hacı İbrahim Ağadır. Oğlunu hafız olarak yetiştirmiş, oğlunun dinî eğitimi ve terbiyesiyle bizzat kendisi ilgilenmiştir. Yaşı ilerleyince ticarete başlayan Mehmed Hulusi Efendi bu arada evlenmiş ve bu evlilikten adını Abdullah koyduğu bir oğlu dünyaya gelmiştir. Ancak bu evliliği uzun sürmemiş ve geçimsizlik nedeniyle evlilik ayrılıkla sonuçlanmıştır. O dönemlerde Mehmed Hulusi Efendi, ikinci defa adı “Hasene” olan bir hanımla evlenmiştir. Bu evliliğinden Fatma adını verdiği bir kız evladı dünyaya gelmiştir. Babası İbrahim Ağa, torunu Fatma’nın doğumundan kısa bir süre sonra vefat etmiştir. Osmanlı imparatorluğuna isyana kalkışan Yunanlılara karşı, birkaç arkadaşıyla silahlanıp mücadele vermiş, bölge halkına yapılan zulüm karşısında Yunan askerlerini öldürmüştür. Yunan askerlerinin öldürülmesi ve silahlarına el konulmasına karşı, Mehmed Hulusi Efendi, Yunan makamlarınca ismi arananlar listesine geçmiş ve idamla yargılanmıştır. İsmi arananlar listesine geçince bulunduğu bölgeyi terk etme kararı alan Mehmed Hulusi Efendi, Selanik’ten İstanbul’a, oradan da Bursa’ya göç etmiştir. Ailesini de yanına almak istemiş lâkin eşi Hasene Hanım o günlerde Allah’ın rahmetine kavuşmuştur.
Mehmed Hulusi Efendi, Bursa’nın Maksem Mahallesinden ev satın almış ve ardından sabunculuğa başlamıştır. Sonrasın da polisliğe akabinde komiserliğe terfi etmiştir. O dönem Bursa ulemasının sıkça uğradığı, kavafiye dükkânı sahibi, İslâm ve sohbet ehli olan Tevfik Efendi’nin Ayşe adında kızı olduğunu duymuş ve bizzat kendisi gidip Allah’ın emri ile Ayşe Hanım’a talip olmuştur. Bu şekilde Mehmet Hulusi Efendi üçüncü evliliğini yapmıştır.

Mehmed Hulusi Efendinin evlerine yakın bir yerde tasavvuf büyüklerinden Ahıskalı Ali Haydar (k.s) Efendi’nin talebesi, Hacı Hafız Sadık Efendi oturmaktadır. Zamanla bu zât ile arasında muhabbet teessüs etmiş ve Mehmed Efendi, belli bir süre sonra Hacı Hafız Sadık vasıtasıyla Ahıskalı Ali Haydar Efendi’den ders alarak tasavvufa adımını atmıştır. Mehmed Hulusi Efendi, Hocası Ali Haydar (k.s) Efendi’den ders aldıktan kısa bir süre sonra tanışmış ve yaşlı olmasına rağmen hocasıyla birlikte Hacca gitmiş ve orada hocasının bütün hizmetlerini severek yapmıştır. Günlerden bir gün sohbet esnasında şehirlerin bozulmakta olduğundan şikâyet eden Ali Haydar Efendi; “Şehirlerden hicret etmek üzerimize farz oldu” cümlesini sarf etmiş, bu sözün üzerine Mehmed Hulusi Efendi, hocasının bu niyetini emir telakki etmiştir. Akabinde ailesiyle yaşamını sürdüreceği Bursa’nın Uludağ ilçesine bağlı Baraklı köyüne yerleşmeye karar vermiştir.

Annesi Ayşe hanım; Son derece dindar, eşine itaatte kusur etmeyen, zamanının neredeyse çoğunu çocuklarının mânevî eğitimine harcayan birisidir.

İlginizi Çekebilir  Gani Dede

Çocukluğu ve Tarikata İntisabı
Hasan Burkay’ın, annesi ve babasının İslamla hemhâl olup tasavvufi hayat sürmeleri neticesinde, Allah aşkıyla oluşturdukları yuvalarında küçük yaşlardan itibaren o havayı teneffüs ederek büyümesi, ailesinin, Hasan Efendi ve kardeşleri üzerindeki manevi etkilerini ortaya koymaktadır. O kadar ki babasının şeyhi Ali Haydar Efendi tarafından henüz altı yaşındayken kendisine ders verilmesi ailesinin tasavvufla iç içe olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Sonrasında, birkaç yıl geçtikten sonra, Ali Haydar Efendi, dersini yapan Hasan Burkay Efendi’ye kendi verdiği dersi bırakmasını söylemiş ve şöyle demiştir: “Onun mânevi nasibi bir başka yerdedir. Zaman gelip vakit ulaştığında, nasibi onu arayıp bulacaktır.”

Ayşe Hanım bu özellikle Hasan Burkay’a itinâ göstermiş, oğluna ilahiler ve Türkçe dualar öğretmiştir. Burkay konuşmaya başladığı ilk andan itibaren annesi ona dini telkinlerde bulunarak, “Tevhidi” evladının minik yüreğine ivme ivme işlemiş, oğluna dini hikâyeler anlatarak evladının manevi olarak şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Annesinden çok feyz alan küçük Hasan, bazı zamanlar evde imamlık yapmaya özeniyor ve annesi de hemen arkasına geçip Hasan’ın “cemaatini” oluşturuyordu. Ayrıca küçük Hasan babasıyla birlikte dost sohbetlerine gitmekten de geri kalmıyordu.

Tahsili
Hasan Burkay, ilkokula Muradiye semtindeki On bir Eylül İlkokul’unda başladı. İlk üç sınıfı burada okuduktan sonra aynı semtte bulunan Onuncu Okula geçti ve oradan da mezun oldu. Ablası Hasene ve annesi sayesinde Kur’an öğrendi. Henüz ilkokul çağında bir çocukken dini bilgiler öğrenmek için gayret sarf etti. İlkokuldan mezun olduktan sonra dükkânda babasına yardımcı oldu. Ancak okumaya ve yazmaya çok meraklı olduğu için küçük yaşlarda hatıra tutmaya, şiirler yazmaya başladı.Hasan Burkay, Bursa Altıparmak Camii imam hatibi Kavalalı Hacı Hafız Emin Efendi’den Kur’an tâlimi ve kırâat dersi almıştır. Sonrasında İnegöl İlçesi, Hoca Köyü imam hatibi Hacı Ahmed Efendi’nin babası, Murat Hocadan da bir süre dini tahsil görmüştür. Burkay, babasının üstâzı Ali Haydar Ahıskalı (1870/1960) vasıtasıyla tasavvuf âlemine adım atmıştır. Bursa Muradiye medresesi müderrislerinden Muhammed Necati Simâvî Hazretlerinin (1859/1957) manevi terbiyesiyle pişerek, Şeyh Şerafeddin Zeynel Âbidin (1876/1936) ve Küçük Hüseyin Efendi’den (1828/1930) aldıkları feyizle, kemâle ermiştir. Burkay, ilme duyduğu aşkla önce İstanbul’a gitmiş, bir süre sonra Çarşamba Medresesi’nde, bir sürede de Eftalızâde Medresesi’nde farklı hocalardan şerî ilimler, fıkıh vb. dersleri almıştır Her ne kadar Burkay, belli bir süre farklı hocalardan eğitim alsa bile, arapça, tefsir, hadis gibi ilimlerde kesbî diyeceğimiz bir medrese eğitiminden geçmemiştir. Burkay, kendisine intisab edenlerin ifadesiyle ve şeyhlerinin işaretiyle vehbî olarak irşad vazifesine devam etmiştir.

Ankara’ya Gelişi ve Hacı Hasan Köyüne Yerleşmesi
Askerlik yaptıktan sonra Bursa Ulu Cami civarında billuriye mağazası işleterek kazancını sağlayan Hasan Burkay’a 1962’den itibaren Ankara yolu gözükmüştür. Kendisi olayı şu şekilde anlatmıştır: “Bir an mana âleminin tezahürleri neticesi, Bursa’dan Ankara’ya gitme arzusu doğdu. Zaten uzun bir zamandır Ankara’ya davet ediliyordum. Böylece 1962 yılında, üstadımın doğum gününe tesadüf eden Zilkadenin üçünde, bir pazartesi gecesi Ankara’ya ayakbastım.”

Hasan Burkay, beş yıl kadar Bursa–Ankara arası sık sık gidip gelmiş ve nihayetinde 1967 yılında, Cebeci semtinden bir ev alarak Ankara’ya yerleşmiştir. 10 yıl Cebeci’de ikamet ettikten sonra 1977 yılında şehir hayatından uzaklaşmak için, Ankara’nın Gölbaşı ilçesine 7 km uzaklıkta olan, 120 dönümlük arazinin alınmasına öncülük etmiştir. Bu arazi üzerine evler kurulmuş, yerleşim yerleri oluşturulmuştur.
Hasan Burkay da 1977 yılında adının verildiği köye yerleşmiştir.

Tasavvufi Yönü
Hasan Burkay hazretleri ;henüz altı yaşındayken babası Hulusi Efendinin hocası Ali Haydar Efendi’den ders almıştır.121 Ancak Hasan Burkay dokuz yaşına geldiğinde hocası Ali Haydar Efendi ona haber yollamış ve dersini bırakmasını isteyerek şöyle demiştir: “O’nun mânevî nasibi başka yerdedir. Zaman gelip vakit ulaştığında nasibi onu arayıp bulacaktır.” Kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre, bu emirden sonra Hasan Burkay dersini bırakmış ve nasibini beklemeye başlamıştır.

İlginizi Çekebilir  Pehlivanlar Şeyhi Seyyid Cemaleddin Efendi

Burkay’ın gerçek anlamda tasavvufla alâkası askerde bir rüyayla başlamıştır. Burkay rüyasında Heybeliada’da iken olan Mehmet Necati Simavi Hz’lerini görmüştür. Kendisi Bursa’ya teşrif etmiş Altıparmak semtinde bir evde kalmaktaymış. Hasan Burkay da rüyasında bu zâtı, kendi evine davet etmek üzere oraya gitmiş, kalabalığın arasından geçmeye çalışırken, kısaya yakın orta boylu, başı büyücek ve sarıklı, üzerinde cübbesi olan bir zât ona eli ile merdivenleri işaret etmiştir. Hasan Burkay kendisine gösterilen merdivenleri çıkmış bir odaya girmiştir. Mehmet Necati Hazretleri seccade üzerinde kıbleye karşı dizleri üzerine oturmuş Kur’an-ı Kerim okumaktaymış. Burkay, Mehmet Necati Simâvî (k.s)’i fakirhanesine davet için geldiğini söylemiş. O da: “Peki, bayram sabahı geleceğim.” demiş. Hasan Hoca odadan çıkarken tereddüt geçirmiş. Bayram amma, hangi bayram? Dönüp tekrar odaya girmiş. Bu defasında Mehmet Necati Simâvî (k.s) Delail-i Hayrat okumaktaymış. Hasan Burkay ona: “Efendim hangi bayram”diye sormuş. O da: “Yarın, yarın.” diye cevap vermiştir.

Rüyadan sonra Hasan Burkay, Mehmet Necati Simâvî (k.s)’ye iletmek üzere bir mektup yazmıştır. Mektubu Bursa’da ikamet eden çok sevdiği bir arkadaşına göndermiş ve kendisinden, “Mümkünse mektubu Hazrete kendi elinle teslim etmeni istiyorum” diyerek ricada bulunmuştur. Mektup Hazretin eline geçmiş ve mektubu okuyan kişiye şöyle demiştir: “Bu rüya değil, hakikati görmüştür. O sarıklı, cübbeli zat; Küçük Hüseyin Efendi’dir. Bundan otuz yıl kadar önce bu âlemden göçmüştür. Şimdi bize yardımcıdır. Ona da yardım edecektir. Gidip kendisini ziyaret etsin.” buyurmuştur. Bunun üzerine Hazretin emrine uyan Burkay, ziyareti gerçekleştirmek üzere Eyüp’e gitmiştir.

Kabrin yerini nasıl bulacağım diye içinden geçirirken o anda birden rüyadaki Küçük Hüseyin Efendi’ yi karşısında bulmuştur. Küçük Hüseyin (k.s) Efendi bizzat “Buyurun.” diyerek Burkay’ın önünden yürüyerek kendisine yol göstermiş ve türbeye gelince de gözden kaybolmuştur.

Burkay, askerliğini bitirdikten sonra Bursa’ya geri dönmüştür. Kendisi 21 yaşına eriştiğinde “Nasibi onu arar bulur.” müjdesi gerçekleşmiştir. Mehmet Necati Simâvî (k.s), Hasan Efendi’yi dükkânında ziyaret etmiş, birlikte öğlen namazını kılmak üzere Bursa Ulu Camiine gitmişlerdir. Mehmet Necati Simâvî (k.s) ile Hasan Burkay arasındaki bu buluşma maddi âlemdeki ilk buluşmadır.Mehmet Necati Simâvî (k.s) bu ziyaretten sonra Bursa’dan ayrılmış fakat birkaç gün sonra tekrar Bursa’ya dönerek Hasan Burkay’a: “Senin için geldim yavrum” demiştir. Hasan Burkay’da onu ve eşi Safiye Hanımı evinde misafir etmiş, sabah olunca Muradiye Camiinde sabah namazı kılınmış, ardından eve dönülüp kahvaltı yapıldıktan sonra Mehmet Necati Simâvî (k.s) geri dönmüştür. Hasan Burkay’ın ders alması böylece vuku bulmuştur.

Şeyh Oluşu
Hasan Burkay hazretlerinin henüz 27 yaşında şeyh oluşunun nedenleri arasında kendisinin üveysî şeyhi Şerafeddin Zeynel Âbidin Hazretleri tarafından manevi irşadıyla, vehbî şekilde yetişmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Zamanı gelince kendisini emanet ettiği Mehmet Necati Simâvî (k.s), Hasan Burkay’ı üç noktada imtihana tabi tutmuştur. Bundan sonrasını Hasan Burkay şöyle anlatmıştır “Muvaffak olduğum anlaşıldı ki, ertesi günü Yıldırım’da bir eve gittik, hocam orada bana “Bugünden sonra ben yokum, sen varsın.” deyip, ders talim etti.

Mehmet Necati Simâvî (k.s) dersten sonra şöyle buyurmuştur: “Bundan sonra ben yokum, siz varsınız. Arkanızdaki cemaat bir hayli kalabalık, çünkü bütün sahipsiz yollar, sizde birleşecek.” Hasan Burkay Hazretleri ise hocasına şöyle cevap vermiştir: “Allah razı olsun Hazret, vazifem güzel, ancak bu görevler daha sağlıklı bir kişiye tevdi edilse. Benim mazeretlerim var. Sağlığım yerinde değil. Görevimi gereği gibiyapamamaktan korkarım.” demiştir. Zira Burkay askerdeyken verem hastalığına yakalanmış, henüz sağlığına tam anlamıyla kavuşamamıştır. O an Mehmed Necati Simâvî (k.s)’nin yüzü aydınlanmış, tebessüm etmiş ve yumuşak bir ses tonuyla: “Yavrum, bu vazifeleri veren ben değilim ki geri alabileyim. Vazife size verilmiştir, takdir O’nundur. Siz endişe etmeyin, büyükler yardımcınızdır. Arkanızdan pek çok kişi gelecektir. Şimdiden sizi ve onları tebrik ederim.” diyerek vazifeyi geri alamayacağını açıklamıştır.

İlginizi Çekebilir  Şeyh İbrahim Türbesi

Şeyhinin bu sözü üzerine Hasan Burkay “O gün bugün hizmette kusur etmemeye çalışıyoruz. Rabbim kusurlarımızla, küsurlarımızla kabul buyursun.” demiştir. Bursa’nın Yenişehir ilçesinde, yaklaşık yetmiş kişinin bulunduğu bir ortamda, hilafetin Hasan Burkay’a verildiğini rahmetli Hafız İsmail Boncuk Efendi şahit olmuş ve bu olayı anlatmıştır.

Prof. Dr. Yakup Basmacı Hasan Burkay’dan şöyle bir olayı nakletmiştir:Şeyh Şerafeddin Hazretleri mana âleminde geliyor. Göğüs göğüse uzun süre beraber kaldık. Bende çok değişiklik hâsıl oldu.” diyerek, Burkay’ın manevi bir değişim geçirdiğini ifade etmektedir.Bir başka kaynakta ise 1957 yılında, Mehmed Necati Simâvî (k.s), vefat etmeden önce Hasan Burkay’ı Terziler köyüne çağırmış ve orada özel bir görüşme yapmışlar. Takriben otuz yıl Hasan Burkay’ın hizmetinde bulunan ve Hacı Hasan Köyü’nün o zamanki muhtarı rahmetli Aydın Mendi’nin ifadelerine göre; 1957 yılında Mehmet Necati Simâvî (k.s) vefat edince, cemaat içerisinde bir dalgalanma olmuştur. Kişiler kime intisap edeceklerine şaşırmışlar. Bu arada birkaç yıl geçmiş ve bu süre zarfında Hasan Burkay sessizliğini korumuş, ne zamanki Burkay, rüyasında Mehmed Necati Hazretlerini görmüş ve “hâlâ ne bekliyorsun?” diye uyarılmış. Bu rüya sonrası Hasan Burkay kendisini açıklamıştır.

Hasan Burkay, Şeyh Şerafeddin Âbidin Hazretlerinin, Mehmed Necati Simâvî Hazretlerinin ve 1958 yılında vefat eden Ahmed Hamdullah Efendi’nin müritlerini de etrafında toplayarak irşad vazifesine devam etmiştir. Çünkü şeyhleri kendi müritlerini Burkay’a teslim etmişlerdir. Mehmed Necati Simâvî Hazretlerinin ifade ettiği gibi tüm sahipsiz yollar Hasan Burkay’da birleşmiştir. 1958 yılında aldığı emaneti vefat ettiği 2005 yılına kadar 47 yıl sürdürmüştür.

Eserleri
Hasan Burkay’ın basılmış elli tane kitabı vardır. Bu 50 kitabın içinde “Evrad-ı Bahaiyye” ve “El Ediyyet’il Varide” olmak üzere iki arapça eseri mevcuttur. Hasan Burkay’ın eserlerinde içerik olarak daha çok tasavvuf konusu yer almaktadır. Güncel meselelere de fazlaca yer veren Burkay, Allah dostlarının kısa biyografileri ve menakıplarına yer verdiği eserleri de mevcuttur.

Hastalığı ve Vefatı
Hasan Burkay, uzun yıllar nefes darlığı rahatsızlığıyla mücadele etmiş, Temmuz 2005 de yine nefes darlığına bağlı organ yetmezliği nedeniyle dünya evinden ahiret yurduna hicreti gerçekleşmiştir. Hasan Burkay’ın yerine kimi bıraktığına dair ihtilaflı görüşler mevcuttur. Bir görüşe göre Burkay, yerine şeyh makamında kimseyi bırakmamıştır. Diğer görüşe göre de Burkay, sohbetinde ifade ettiği üzere: “Biz Yakup Bey’i çok severiz. Ben öldükten sonra inşallah yolumuzu o devam ettirecektir” diyerek görevi kime verdiğini açıklamıştır. Lakin bu görevin şeyh makamında mı vekillik makamında mı olduğu konusunda ihtilaf mevcuttur.
Kabri kurucusu olduğu Ankara’nın Gölbaşı ilçesi Hacı Hasan Köyünde bulunmaktadır.

Kaynak ; Hasan Burkay’ın hayatı, eserleri ve tasavvuf anlayışı , Derya Kasap , Ankara üniversitesi Sosyal bilimler enstitüsü Temel islâm bilimleri anabilim dalı Tasavvuf bilim dalı Yüksek lisans tezi