Seyyit Battal Gazi

tarafından
909
Seyyit Battal Gazi

Eskişehir- Seyitgazi İlçesinde Seyyit Battal Gazi Külliyesinde.

Battal Gazi Külliyesinde Ziyaret edilecek Allah Dostları ;
Çoban Baba
Kardeşler Türbesi
Kesikbaşlar Türbesi
Kadıncık Ana Türbesi
Ümmühan Hatun Türbesi

Ömrünü, Bizanslılar ile savaşmakla geçiren bir İslâm kahramanı. Gazilerin önderi oluşunun yanında, dînine çok bağlı olması, onu daha da yüceltmiştir. Yenilmezliği, cömertliği ve yardım severliği yüzünden, nesilden nesile söylene gelmiş, atı ve kılıcı ile de zihinlerde yer tutmuş bir kahramandır. Türk-İslâm târihinde cihâd ruhunu temsil eden bir kahraman hâline gelmiş, üstün hâller sahibi bir kimsedir. Bu yüzden, hayâtı menkıbeleşmiştir. Çeşitli kaynaklara göre, 740 (H. 122) senesinde şehîd oldu. Anadolu’da Eskişehir’in Seyyidgâzi kazasından başlayarak, Doğu Türkistan’a kadar adına bir çok yerde türbe ve makamlar yapılmıştır.

İlginizi Çekebilir  Bursa Merkez İlçe Türbeleri

Anadolu’da İslâmiyet için canla başla savaşması, İslâm ruhuna bürünerek onunla şekillenmesi, hayâtının destanlaşmasına sebeb olmuştur. Anadolu Türklüğünün yanı sıra, bütün Türk dünyâsına Seyyid Battal Gazi Destanı’nı kazandırmış, böylece Türk kültür târihi içinde müessir bir yer tutmuştur. Şahıs olarak destanının yanında Türk halk şiirine de geniş bir şekilde konu teşkil etmiştir. Hacı Bektâş-ı Velî hazretlerinin bile onun makamını ziyaret ettiği rivayet edilmektedir.

İbn-ül-Esîr, El-Kâmil-fit-Târih adlı eserinde onun hakkında şöyle demektedir: “Battal Gazi, 740 (H. 122) senesinde Anadolu’da bir grup mücâhidle birlikte şehîd edildi. İsmi, Abdullah Ebü’l-Hüseyn el-Antakî’dir. Anadolu’da bir çok gazalar ve akınlar yaptı. Buralarda şan ve şöhreti yayılıp Bizans halkı arasında müthiş bir korku saldı. Bir gazasında, girdiği köyde bir kadının ağlayan çocuğuna; “Sus, yoksa seni Battal’a veririm” dediğini duydu. Çocuk durmayınca kadın, eline alıp; “Al Battal!” dedi. Oradan geçmekte olan Battal, elini uzatıp çocuğu aldı. Sonra kadına çocuğunu iade edip; “Biz, Allahü teâlânın rızâsı için O’nun güzel dînini yayarız. Kimseye zulmetmeyiz. Bilakis, mazlumları, zâlimlerin pençesinden kurtarırız” dedi. Hediyeler verip kadının korkusunu giderdi.

Battal Gazi, Abdülvehhâb Gazi ile birlikte yıllarca savaştı. Abdülvehhâb Gâzi’nin vefatından sonra da, Halîfe Abdülmelik, oğlu Mesleme ile birlikte Battal Gâzi’yi, Anadolu’ya göndererek oğlunu, Cezîre ve Şam’a emir tâyin etti. Oğluna da Battal Gâzi’yi öncü kuvvetlerin başına geçirmesini emrederek, onun güvenilir ve ahlâklı bir yiğit olduğunu söyledi. Mesleme, Battal Gâzi’yi on bin İslâm mücâhidinin başına komutan tâyin etti.

İlginizi Çekebilir  Şeyh Ahi Mahmut

Battal Gazi, bir defasında askerleri ile beraber Bizans sınırına kadar ilerledi. Sonra da tek başına Anadolu topraklarına girdi. Günlerce yol aldı. Açlık dayanılmaz hâle geldi. Bir mikdâr bakla yedi. İshal olup zayıf düştü. Ata binemiyecek durumdaydı. Güçlükle atına binip yularını serbest bıraktı. Atının boynuna sarılıp, nereye gittiğini bilmez bir hâlde bir müddet yoluna devam etti. Kendine geldiğinde, bir manastırda olduğunu anladı. Rahibelerden biri kendisine hizmet edip ilâç içirdi. Battal iyileşti. Üç gün orada kaldı. Battal Gâzi’nin manastırda olduğunu haber alan bir papaz, arkadaşları ile onu yakalamak için geldiler. Manastırdan ayrıldığı için bulamadılar. Battal Gazi onları yolda karşıladı. Papazı öldürdü. Manastırdaki rahibeleri de onların zulmünden kurtarıp askerlerinin bulunduğu yere götürdü. Kendisine hizmet eden rahibe ile de evlendi.

Seyyid Battal Gâzi’nin hayat ve hâllerini anlatan destanlara Battal-nâme ismi verilir. Battal-nâme, islâm ruhu ile dolu Anadolu Türklerinin târihî temeller üzerine kurulmuş bir eseridir. İslâm dîninin.’ve medeniyetinin unsurları, açık bir şekilde eserde göze çarpmaktadır. Battal-nâme’nin esas fikri, tamâmiyle dînîdir. Ayrıca İran geleneklerine de rastlanmaktadır. Bu ise, mensûb olunan ortak kültürün tabiî bir neticesidir. Eserin asıl konusu, İslâm-Bizans mücâdelesinden doğmuştur. Emevî, bilhassa Abbasî ordularında Türklerin oynadığı rol düşünülünce, Bizans hududlarında ve İslâm ordularında yaşayan Türkler arasında böyle menkıbelerin varlığını kabul etmek gerekir. Battâl-nâme’de, sınırlı da olsa, eski destan üslûbunu hatırlatan bâzı yerler vardır. Masal unsurlarının çokluğu, perilerin ve devlerin bulunuşu, ayrıca halkiyat izlerine çok fazla rastlanması, eserin gerçek bir halk destanı olduğunu göstermektedir.

Bu destanın, yazılı edebiyata ne zaman ve kimin tarafından geçirildiği bilinmemektedir. Destan, idealist bir İslâm kahramanının fevkalâde vak’alarla dolu mâcerâsıdır. Destanda Battal Gazi, din uğruna yalnız Rumlar ve diğer kâfirlerle değil; sihirbazlar, devler ve cadılarla da çarpışır. Cesaret, cengâverlik, feragat yönünden eşine az rastlanan bir kahramandır. Attığı ok; taşı deler, kayaları parçalar, düşmanları perişan eder. Onu, hiç bir düşmanın kılıcı yaralayamaz. Sesi kuvvetli ve gürdür. Harbte attığı naralardan dağlar inler, düşmanlar korkularından düşüp bayılırlar. Onun Aşkar Devzâde adlı atı da kendisi gibi bir kahramandır. Gazalarda eline geçen bütün ganimeti, din uğrunda çarpışan mücâhidlere dağıtır.

İlginizi Çekebilir  Şeyh Şehabeddin Sühreverdi

Ayrıca İslâmiyet’i yayma vazifesi de vardır. Düşmanlarını müslüman olmaya çağırır, kabul etmeyenlerle harb eder.

Manzum ve mensur olarak yirminin üstünde yazması bulunan Battal-nâme’yi, yerli ve yabancı araştırmacılar çeşitli yönlerden incelemişlerdir.

Türbe-i Şerifi 

Kuzey cephe penceresinin sivri kemerli alınlığı içerisinde bulunan beş satırlık sülüs kitabesinde; “Mürşidler seyyidi, gaziler başkanı, cihanın sahibi, kendisine sığınılan ulu Peygamber’in sülalesinden, merkadi; dünya  ötesinin ziyaretgahı olan ulu zatın türbesidir. Bu türbeyi büyük insan ve zamanın alisi sıvattı. Allah bu türbenin tarihi için şunu ilham etti, Allah O’nu cennetin en yücesi ile müşerref etsin. Burayı Mihaloğullarından Ali Bey bina etti ve sıvattı Allah azizliğini daim etsin” yazılıdır.
Kitabeden ebced hesabıyla yapının, 849/1464-65 tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. 1464-65 tarihinin türbenin tamirine ait olduğu yolunda bir başka görüş daha bulunmaktadır.

Sekizgen planlı, tek katlı yapı, kuzeydoğu cephesinden Mihaloğulları Türbesi ‘ne, doğu cephesinden ortadaki büyük hole, güneydoğu cephesinden camiye bitişiktir. Türbenin tüm cepheleri, ince ve kalın silmelerin üç kez üstüste tekrarlandığı profilli bir saçak silmesiyle çevrelenmiştir. Saçak silmelerinin hemen üzerinde bir kaval silmenin çevrelediği onaltıgen prizma biçimli kasnak yer alır. Cepheler, kademeli üç düz silmeyle dikdörtgen biçimli çerçevelere alınmıştır. Türbenin kuzey kuzeydoğu ve kuzeybatı cephe eksenlerinde dikdörtgen biçimli, sivri kemer alınlıklı birer pencere bulunur.

Kalın bir kemerle türbeye açılan dikdörtgen planlı giriş bölümüne, hole açılan doğu duvarındaki, dikdörtgen biçimli kapıyla girilir. Bu
bölümden asıl türbe mekanına üç basamakla çıkılmaktadır. Güney duvar ekseninde yarım daire kesitli mihrap nişi bulunur. Kavsarası on sıra mukarnas dolgulu mihrap nişi, dıştan içe doğru iki kaval silme arasına yerleştirilen bir düz silmeden oluşan, profilli bir bordürle üç yandan çerçeve içerisine alınmıştır. Türbe mekanının batı ve kuzeydoğu duvar eksenlerindeki pencerelerin kuzeyinde dikdörtgen kesitli birer niş bulunur. Türbenin ortasındaki iki sandukadan güneyde yer alan yaklaşık 8 metre uzunluğunda olanı Seyyid Battal Gazi ‘ye, kuzeyde yer alanı Bizans prensesi Elenora’ ya aittir. Yapı, duvar köşelerine yerleştirilen mukarnaslarla sağlanan onaltıgen alt yapı üzerine oturtulan kubbeyle örtülmüştür. Du arlarda taş örtüde, tuğla malzeme kulanılmıştır. Duvarlarıyla kubbesi sıvanarak badanalanan yapının, süslemesi bulunmamaktadır.