Seyyid Mustafa Fehmi Efendi

tarafından
851
Seyyid Mustafa Fehmi Efendi

Mekke – Cennetül Mualla’da Hz. Hatice(r.a)’nın hemen ayak ucunda

Terzi Baba’nın Halifesi

Seyyid Mustafa Fehmi Efendi (k.s.). Silsile-i Şerifi

Mustafa Fehmi Efendi 1231/1815-16 yılında Erzincan’da doğmuştur.  Babası, henüz iki yaşındayken kaybettiği Hacı Ahmed Efendi’dir.

Hayatı hakkındaki bilgilerimiz genellikle Aşçı Dede’nin hatıralarında dile getirdiği malumatla sınırlıdır. Çocukluk ve gençliğine dair bilgilerimiz yok denecek kadar azdır. Fakat ilim talebiyle Tokat’a gittiği ve burada Bozzâde Hocaefendi adındaki bir âlimden ilim tahsil ettiği anlaşılmaktadır. Erzincan’a döndükten sonra Terzi Baba’ya intisap etmiş, ömrünün geri kalanını burada irşad faaliyetlerini yerine getirmeye adamıştır. Terzi Baba’nın vefatından sonra halîfe olan Fehmi Efendi’nin Erzincan’da Terzi Baba türbesi civarında bir dergâh inşa ettiği ancak bu dergâhın günümüze ulaşamadığı görülmektedir.

İrşad vazifesinin yanında devlet hizmeti ve vatan savunması konusunda örnek bir şahsiyet olan Fehmi Efendi, önce Kırım Harbi’ne (1853-1856) iştirak etmiş. Daha sonra müritleriyle birlikte 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbine katılarak ilerlemiş yaşına rağmen Kars önlerinde düşmanla kahramanca mücadele etmiştir.

Fehmi Efendi’nin Padişah Sultan Abdulhamid’in çağrısı üzerine oğlu Ahmet Fevzi ile birlikte İstanbul’a gittiği ve burada Kuleli Askerî Lisesi’nde askerde vecd ve heyecan meydana getiren bir konuşma yaptığı nakledilmektedir. Aşçı Dede, onun Osmanlı devleti ve askeri için çokça gözyaşı döküp dualar ettiğini nakleder.

İlginizi Çekebilir  Gül Baba - Macaristan

Fehmi Efendi üçüncü defa hac görevini ifa etmek için gittiği Mekke’de 1298 Muharreminin 21. Perşembe günü (24 Aralık 1880) vefat etmiştir. Hz. Hatice’nin ayakucuna defnedildiği söylenmektedir.

Seyyid Mustafa Fehmi efendi’nin müridi olan Aşçı Dede eserinin çeşitli yerlerinde; ‚Hazret-i Şeyhü’l-A‘zâm, Sultân-ı Ulemâ-billâh, Cenâb-ı Mürşid-i Ekrem, Hazret-i Gavs-ı A‘zâmi, Hazret-i Şeyh-i Ekber, Cenâb-ı Mürşid-i A‘zâm, Zamanın gavsı, kutbu, zât-ı âlî kadr, Hazret-i Risâlet-penâh Efendimiz hazretlerinin mazhar-ı tâmmı ve vâris-i ekmeli, İmamü’l-mürşîdîn, gavsü’l-vâsılîn…‛ Gibi unvanlarla andığı  şeyhinin şemâilini şöyle tavsîf etmektedir: ‘’Servi gibi mevzûn ve zârif uzun bir boy, hilal gibi bedeni nahîf olup rengi buğday, kolları uzun, elleri kalem-kârî düzgündü. Siyah sakalları nurlu ve çeneden bir kabza uzundu, keman gibi iki kaşı arasında gayet rakîk bulut altında görülür Süreyya gibi bir ben vardı. Öyle bir nokta-i şerif ki cümle ilim ve marifetler o noktada gizlenmiş gibidir. Gözleri henüz uykudan uyanmış Yûsuf-i âlem gibi mestane ve mahmur ve gayet siyah olup etrafı ilâhî nurun tecellî ettiği bir hâle gibiydi. Gözlerine karşı göz ile bakmak mümkün değildi, zira onun gözleri diğer insanlarınki gibi değildi, hakîkat-i basara nazar olmuş idi. Vücudunda et namına bir şey yoktu, kuru kemikten ibaretti. Kulakları oldukça küçük, mübarek başından iki tarafa iki nûr-i müdevver talik olunmuş idi. İşte mübarek yüzleri bu şekilde olup insan tamamıyla yüzüne bakmaktan heybet ve hayâ ederdi. Hz. Ali’nin azamet ve heybetinin vech-i şeriflerinde kemaliyle zuhur etmişti.‛

İlginizi Çekebilir  Ahmet Dede Türbesi - Kastamonu

Kalabalık bir mürit topluluğuna sahip olan Fehmi Efendi’nin her çeşit insandan müritleri olduğu, arzu etmemesine rağmen Terzi Baba’nın diğer halifeleri arasında dikkat çekici bir üstünlüğünün bulunduğunu söyleyen Aşçı Dede, onda diğer meşâyıh-ı rüsûmda olmayan kuvvetli bir cezbenin olduğun ve insanları kendisine çektiğini anlatır. Bütün bu yüce sıfatlarına rağmen Fehmi Efendi’nin diğer halîfelere hürmette kusur etmediğini de söylemekten geri durmaz. Aşçı Dede’ye göre Fehmi Efendi, ‚meşreb-i Muhammediyye’nin kendisinde müşahede olunduğu, zâhir ilimde yanına kimsenin yaklaşamadığı gibi bâtın ilimde dahi Hazret-i Risâlet-penâh Efendimiz hazretlerinin mazhar-ı tâmmı ve vâris-i ekmeliydi.‛

 Fehmi Efendi’nin dinin emir ve nehiyleri konusunda son derece titiz, ibadet ve tarîkata dair uygulamalarında aşırılıktan uzak, ancak devamlı olduğu, rabıta, teveccüh, sohbet ve muhabbette istikamet üzere bulunduğu nakledilir. Fehmi Efendi’nin Nakşibendî zikri olan hatm-i hâcegâna son derece önem verdiği; ‚hatm-i hâcegân kıraat olunan haneye ve belki o mahalleye ve belki o beldeye hiçbir bela ve musibet isabet etmez.‛ dediği dile getirilmiştir.

İlginizi Çekebilir  Hacı Hafız Mustafa Özgür (k.s.)

Aşçı Dede, şeyhi Fehmi Efendi’nin giyim-kuşam, yeme-içme ve ibadet hayatına dair verdiği bilgilerden onun toplum içindeki tavır ve davranışlarının takdire şayan olduğu anlaşılmaktadır. Zira Fehmi Efendi’nin insanların işlerini görmek ve ihtiyaçlarını gidermek konusundaki gayretinin, ayıp ve kusurları örtmedeki titizliğinin, başka tarîkat mensuplarına karşı kucaklayıcılığının ve hatta Erzincan’da ikamet eden Hıristiyanlara karşı hürmet ve ikrâmının emsalsiz olduğunu dile getirilmiştir. İlmi ve irfânı  kendisinde mezcettiğinden dolayı onu Mevlânâ ile kıyaslayan Aşçı Dede, şeyhin taassuptan uzak açık ve hür fikirli bir şahsiyete sahip olduğunu anlatır.

Mustafa Fehmi Efendi’den geriye yazılı bir eserin kalmadığı anlaşılmaktadır. Muhteşem iki eser olarak nitelendirilen iki oğlundan Mehmed Sıdkı hakkında bilgiler oldukça sınırlıdır. Diğer oğlu olan Ahmed Fevzi efendi dergahın son postnişini olmuştur.