Şemsizade Ahmed Ziyaeddin Efendi

tarafından
146
Şemsizade Ahmed Ziyaeddin Efendi

 

Şemsizâde Ailesi
Şemsizâde ailesi 1250’li yıllardan beri Kastamonu’da yaklaşık iki asırdır bilinen bir ailedir. Bu ailenin Bayramîlik konusundaki hizmetleri ve tesirleri çok büyük olmuştur. Ailenin fertleri sülaleden gelen bir görev aşkıyla hizmeti ayakta tutmaya gayret etmişlerdir. Abdülkerim Abdulkadiroğlu, bu aileden kendisine tevdi’ edilen evrakları ve belgeleri inceleyerek bu konuda aydınlatıcı bilgiler sunmuştur. Örneğin, tekkenin evrak-ı metrûkesi arasında bulunan ve tekkenin kitapları hakkında kısa bilgilerin verildiği bir not, tarikatın ve ailenin bu ildeki eskiliğini belgelemektedir. İlgili metin şu şekildedir:

“Kastamonu eizze-i meşayıh ve eşraf-ı kibarından Şeyhzadeler demekle maruf olup altı yüz elli (1252) tarihinden bu zamana kadar silsile-i halefleri mütevasıl ve hala post-nişîn-i erkân-ı tarikat-ı aliyye-i Bayramiyye Reşadetli Şeyh Ziya Efendi’nin ecdad-ı kiramlarının te’lif ve istinsah tarikıyla cem ettikleri ve Fatih Atabey Gazi Hazretleri türbe-i şerifesi sahasına vaz’ ile muhafazasını evlatlarının eslah ve erşedine vasıyyet buyurdukları kütüb-i mevkufe-i nefiselerin, Fatih hazretlerinin camii şeriflerinde cihet-i vakıftan ve ashab-ı hayır taraflarından mevzu’ eşya-yı mevkufedir.”

Yukarıda yazılı olan belgede 1252 tarihinden bu yana Şemsizâde ailesinin meteselsilen Bayramiyye tarikatının postnişîni olduklarını ve Atabey Gazi Camii ve türbesi ile bağlantılarını açıkça ifade etmektedir.

Şemsizâde ailesinin Bayramîlik konusundaki hizmetleri ve tesirleri çok büyük olmuştur. Aile fertleri sülaleden gelen bir görev aşkıyla hizmeti ayakta tutmaya çalışmışlardır. Fakat Kastamonu’da Bayramîlik’in beklenen düzeyde yaygın olup tanınmamasının ya da gizli kalmasının Abdulkadiroğlu’na göre iki büyük sebebi vardır. Birincisi, Nakşibendilik ve Halvetîlikten büyük izler taşıyan ve onların karışımı gibi kabul edilen Bayramîlik, Halvetiyye’nin önemli kollarının merkezi durumunda olan Kastamonu’da belirgin olarak kendini gösterememiştir. Şa’baniyye’nin merkezi Kastamonu’dur. Yine onun alt şubesi olan Çerkeşiyye’nin merkezi Çerkeş, Haliliyye’nin merkezi olan Gerede o tarihlerde Kastamonu’ya bağlı ilçelerdir. Aynı Şekilde Halvetiyye’de büyük şeyh kabul edilen Hayrettin Tokadî hazretleri de Bolu’da metfundur. Çevre yerleşim yerlerinden Mudurnu dâhil o zaman bu tarikatın yayıldığı tüm bölge eski Kastamonu topraklarıdır. Safranbolu’da aynı şekilde Kastamonu’dan ayrılan bir belde olarak bu konuda önem arz eder. Bölgede Halvetîlik’in ağırlığını anlamak açısından ve tarikat faaliyetlerinin ne kadar eskilere dayandığını göstermesi bakımından bugün şehirleşmenin tamamen dışında kalmış, Araç ilçesi, Küre-i Hadid köyünün camisindeki halvet odaları güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Daha sonra İstanbul’da süratle yayılan, faaliyette birçok şubesi bulunan, padişahların intisab etmesi bakımından birinci sırada yer alan Şa’banîlik, pek çok devlet erkânınca da hüsn-i kabul görmüştür. Nakşibendilik de aynı derecede halk arasında tutulmuştur. Bayramîlik’in Melâmîlik yönü de tarikatın gizli kalmasına etken olmuştur. Şemsizâde ailesinden günümüze korunarak getirilen belgeler Bayramîlik’in diğer tarikatlara göre sosyal yönünün çok daha fazla olduğunu ve halk ile iç içe bir özellik taşıdığını göstermektedir.

İlginizi Çekebilir  İshak Paşa Türbesi

Şimdi Bayramîlik’in bu yönünü yaşantılarıyla ve hizmetleriyle sergileyen Şemsizâde ailesinin Kastamonu ve çevresindeki etkilerini ve yaptıkları hizmetleri irdeleyelim. Son Şeyh Ahmed Ziyâeddin Efendi, halk arasında “Şeyh Ziya Efendi, Şeyh Ahmed Ziya Efendi, Atabey Şeyhi, Ziya Efendi” gibi isimlerle anılmakta ve yazışmalarda bu adlarla yazılmaktadır. Aileden gelen ve son kuşağın ellerinde bulunan şecerenin üstünde şu not yazılmıştır:

“Kastamonu’nun eski hanedanından Şeyhzâde denmekle maruf Atabey Şeyhizâdelerin nisbetini beyan eyler şeceredir. Haseb ve neseb ile iftihar şer’an caiz değildir. Maamafih hasebi zayi etmeyerek hıfz eylemek labüddür.” Şecerenin üzerindeki notlara göz atacak olursak şunları söyleyebiliriz: “Şeyh Ali Dede” ismiyle başlayan şecerenin üzerinde yazan notlarda “onuncu asrın kibâr-ı ricâlinden” diye bahsedilen şeyh el-Hac Mustafa Efendi ve sonrasındaki üç kuşakta şeyh lakabı bulunmaktadır. Bunlar arasında yer alan Şeyh Mehmed Şemseddin Efendi’den sonra aile “Şemsizâde” lakabıyla şöhret bulmuştur. Şecerede ifade edildiğine göre, 1185 tarihinde Berat gecesinde vefat eden, aynı zamanda beldenin müftüsü olan Şeyh Mustafa Efendi Atabey Camiinin yukarı kapısında metfundur. Ardından gelen kuşaktaki Şeyh Şemseddin Efendi yine aynı caminin türbesinde metfundur. Ondan sonra gelen Hacı Abdullah Vecihi Efendi’nin de yine Atabey Gazi Türbesinin zîrinde metfun olduğu, hayırsever bir kişi olduğu, Kazancılar Camii’ni yaptırdığı ve vefat tarihinin 1260 (1844) olduğu bilgisi mevcuttur. Şecerenin devamında yer alan şahısların yine sahibü’l-hayrat- vel-hasenat olduklarından, yaptıkları hayırlardan bahsedilmekte bazılarının ise müderris olduğundan söz edilmektedir. 1891’de vefat eden Mehmed Şemseddin Bey’e kadar üç kuşakta şeyhlik bırakılmış, muhtemelen takibat sebebiyle gizli kalmıştır. Mehmed Şemseddin Bey’in oğlu Ahmed Ziyâeddin Efendi’nin isminin altında kendisi ve dönemindeki canlanma hakkında şecerede şunlar yazılıdır. “Kastamonu’da reîsü’l-meşâyıhtır. Bayramîdir. Atabey Camii’nde seccâde-nişîn olup kendilerine gelinceye kadar üç batında şeyhlik bırakılıp bu zat dergâhı sonradan ihya etmiştir.”

Şecerenin başında yer alan Şeyh Ali Dede yukarıda bahsedilen İsa Dede’den sonra halife olan Ali Dede olması muhtemeldir. Bilindiği üzere İsa Dede’nin de Hacı Bayram-ı Velî’nin halifesi ve damadı olduğu ihtimalinden söz edilmektedir.

Şemsizâde Şeyh Ahmed Ziyâeddin Efendi (1867-1946)
Kastamonu’da Şeyhoğulları olarak bilinen aileye mensup olan Ahmed Ziyâeddin Efendi, Seyyid Mehmed Şemseddin Bey’in oğludur. Aileden gelen Osmanlıca şecerede bu isim Mehmed Bey olarak geçmektedir. Ailenin lakabı son iki yüzyıldır Şemsizâde iken kanundan sonra “Uluoğlu” soyadını almıştır. Ziyâeddin Efendi 1867 doğumludur.

İlköğrenimini ve hafızlığını Nasrullah Mektebi’nde tamamlamıştır. Daha sonra Rüşdiye Mektebi’nden mezun olmuştur. Namazgâh Medresesi’ndeki eğitimine devam eden Şeyh Ziyâeddin Efendi, o zaman müftü olan A’mâzâde Mehmed Emin Efendi’den 1897 yılında icazet almıştır. Ziyâeddin Efendi ledünnî ilmi tahsil edip şeyh olduktan sonra medrese tahsilini tamamlayıp icazet almıştır. Bu duruma delil olarak hocası A’mâzâde Mehmed Efendi’nin kendisini evine davet etmek üzere yazdığı 27.09.1892 tarihli mektubu verebiliriz. Hocasının bir şeyh olan talebesine hocalık hukuku bir yana gösterdiği nezaket ve karşılıklı hürmet mektupta açıkça görülmektedir. Mektup metni şudur:

İlginizi Çekebilir  Safranbolulu İsmail Necati Efendi (k.s.)

“Reşadetli Efendim Hazretleri! Meclis-i envar-ı füyûzat-ı maneviyyeleriyle iktibas-ı Ziya-yı daimi olunmak ve akdemce can u cinanımıza cilve-nüma-yı zuhur olan nefahât-ı kudsiyyelerinin bir kat daha ta’mıkına muvaffakıyet hasıl olmak üzere yarınki Salı günü saat dokuz raddelerinde hane-i daiyanemi teşrife rağbet buyurulması bilhassa temenni olunur…”

Ziyâeddin Efendi’nin medrese eğitimine ara vermiş ve sonradan tamamlamış olmasının sebebi, seyr ü sülükünü tamamlamak üzere tarikatın genel merkezi olan Ankara’ya giderek bir yıl süreyle orada eğitim almış olmasıdır. Elde bulunan 5.4.1889 tarihli Mürûr Tezkiresi bu konuyu aydınlatmaktadır.

Şeyh Ahmed Ziyâeddin Efendi Ankara’dan Kastamonu’ya döndükten sonra Atabey Camii’nde tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar, Pazar akşamları Bayramîlik tariki üzere ayinler yapmıştır. Kendisinin Ankara’da, yanında aralıksız bir yıl kalarak hilafet aldığı Bayrami şeyhi Abdülhamid Baba’dır. Bu bilgi tarihi belgelere daha uygundur. Hem mürur tezkiresindeki tarih hem de Abdülhamid Efendi’nin takip eden dönemde Ziyâeddin Efendi’ye yazdığı iki mektup eldeki veri olarak bu bilgiyi doğrulamaktadır. Bu mektuplardaki hitaplar da delil niteliğindedir. Mektupların yazıldığı 1890 ve 1892 tarihlerinde de yine Şeyh Abdülhamid Baba’nın görevi başında olduğu bilinmektedir. Abdulkadiroğlu tarafından Fuat Bayramoğlu’nun Hacı Bayram-ı Veli Yaşamı-Soyu-Vakfı adlı eserine dayanarak, eserin birinci cildinde geçtiğini ifade ettiği şecereye göre Şeyh Ziyâeddin Efendi’nin hilafet aldığı Bayramî şeyhi, Şeyh Mehmed Tayyib Baba olarak görünmektedir. Abdulkadiroğlu o şecerede ailenin bir koldan devam ettirildiğini, akrabalık kollarının dâhil edilmediğini söylemiş ve yukarıdaki gerekçelere dayanarak bu bilgiyi doğru bulmamıştır.

Ahmed Ziyâeddin Efendi müderrisliği ve daha sonraki yıllar Atabey Gazi Camii imam hatipliği gibi görevleri bir yana, Osmanlı’nın son devirlerinde aralıksız İdare Meclisi Azalığında; Meşrutiyet ve Cumhuriyet devirlerinde Kızılay, Çocuk Esirgeme ve benzeri hayır müesseselerinin aza ve reisliğinde bulunmuştur. En büyük hizmeti İstiklal Savaşı esnasında görülmüştür. Atatürk’ün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurması üzerine, Kastamonu’da da beş kişiden kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başkanlığına seçilmiş; bu cemiyetin Halk Partisine dönüşmesine kadar aralıksız görevini sürdürmüş ve büyük hizmetlerde bulunmuştur. İstiklal Savaşında gösterdiği fedakârlık ve kahramanlıktan dolayı İstiklal madalyası ile taltif edilmiştir. Halen Anıtkabir’in İstiklal Savaşı Müzesi’nde Niksar Redd-i İlhak Cemiyeti ve Bolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanlarıyla birlikte Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanı sıfatıyla Ahmed Ziyâeddin Efendi’nin fotoğrafı da yer almaktadır. Şeyh Ziyâeddin Efendi o dönemde aynı zamanda Çocuk Esirgeme Kurumu Kastamonu Şubesi Başkanıdır. Bu hizmetleri bize aktaran Abdulkadiroğlu, Ziyâeddin Efendi’nin kişiliği hakkında şunları söylemektedir:

İlginizi Çekebilir  Solakzade Ahmet Tevfik Efendi

“Bütün hizmetlerini hiçbir maddi karşılık beklemeden yapan Ahmed Ziyâeddin Efendi mutaassıp biri değildi. Fazileti, temiz ve dürüst ahlakı, aşırı derecede cömertliği ile tanınmıştı. O fakir ve muhtaçlara hep yardımcı olmuştur. Esasen içlerinde bizzat bulunmakla gurur duyduğu anlaşılan değişik boyutlu vakıf hizmetlerinin altında yatan da bu duygulardan başkası değildir.”

Şeyh Ziyâeddin Efendi Kastamonu’da ilmî ve dinî kimliğinin yanı sıra yardımsever, vatanperver ve toplumun ihtiyaç ve sorunlarına daima çözüm arayan, sözü dinlenen itibarlı bir kişilik olarak bilinmektedir. Aileden intikal eden evraklardan Abdulkadiroğlu bu sonuca varmıştır. Evrakların içerisinde müderris kimliği ile vilayet Maarif Müdürlüğü tarafından okullardaki çeşitli sınavlara mümeyyiz sıfatıyla çağırıldığına veya ödül törenlerine ya da imtihan jüriliğine davet edildiğine dair belgeler mevcuttur. Şeyh Ziyâeddin Efendi’nin görevlerinden biri de “Nakîbü’l-eşraf Kaymakamlığı”dır. Peygamber soyundan gelenlerin işlerini yürütmek için hükümet tarafından taşrada bu işlerle görevli kimselere Nakîbü’l-eşraf Kaymakamı denirdi. Bu görev de Ziyâeddin Efendi’nin onurla yaptığı hizmetlerdendir. Kastamonu Vilayeti Tahrirat Müdüriyetinden Ziyâeddin Efendi’ye gönderilen bir davet yazısında “Bayrâmî Dergâh-ı Şerîfi Seccade-nişîni ve Nakîbü’leşraf Kaymakamı Faziletli Ziyâeddin Efendi Hazretleri’ne…” hitabı vardır. Böyle bir Resmî yazı onun bu görevi fiilen yaptığını göstermenin yanında kendisine hitaben yazılan bütün resmî ve gayr-ı resmî evrakta Bayramî dergâhı postnişini olduğuna vurgu yapılması, Ziyâeddin Efendi’nin bu kimliğiyle o dönemde ne kadar şöhret bulduğunu göstermektedir.

Kastamonu ve çevresinde Ziyâeddin Efendi, diğer tarikat şubelerinin halifeleri arasında en gençlerinden biri olmasına rağmen Reîsü’l-meşâyıh (Şeyhlerin reisi) kabul edilmiş bu yetki ile hilafet törenlerini yönetmiştir. Bu törenlerden birisi de Nakşîlik’in Halidiyye kolunun son şeyhi olan ve aynı zamanda Nasrullah Camii başimam-hatibi Hacı Nureddin Karasu’nun hilafet tacı giyme merasimidir ki Ziyâeddin Efendi bu törene Reîsü’l-meşâyıh olarak başkanlık etmiştir.

Ziyâeddin Efendi’nin yaşlılık günlerinden Atabey Gazi Dergâh Camii’ne genç yaşta Şeyh olan Ziyâeddin Efendi aynı zamanda encümen reisidir. Herkes tarafından sevilen bir insandır. İyi derecede Farsça bilmektedir. Hakkında yazılan hatıralarda geçtiğine göre Bayram sabahları bu camide Türkçe ve Farsça vaaz verdiği ve bu esnada caminin dolup taştığı anlatılmaktadır. Yine Ziya Efendi’nin sabah namazlarından sonra dervişleriyle evrad okuduğu, Cuma akşamları kendine ait konağında dervişlere yemek verdiği, Bayramlarda halkın kendisini ziyarete geldiği, şehrin müftüsünün ve diğer hocaların devamlı suretle ziyaretinde bulundukları yakınlarının hatıralarında nakledilmektedir.

Kaynak ;Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyu Bildiriler Kitabı , Naile Baltacı’nın “Bayramîli̇ği̇n Kastamonu’ya Etkisi ve Bayramî Şeyhi̇ Şemsi̇zâde Ahmed Ziyâeddin Efendi (1867-1946)” adlı makalesinden alınmıştır.