Hızır Dede ( Mukad Hızır Dede )

tarafından
14
Hızır Dede ( Mukad Hızır Dede )

Bursa – Üç kozlar dergahının kuzeyinde dik yokuşun üzerinde

Hızır Dede, Hacı Bayram-ı Veli halifelerinden Akbıyık Sultan ‘ ın oğlundan istifade etmiş olup Üftade Hazretlerinin mürşididir. Mihaliç (Karacabey) kasabasında geçimini temin için koyun çobanlığı yaparken, soğuktan ayakları donarak muk ‘at (kötürüm) olmuş; bu yüzden kendilerine ” Muk ‘ad ” lakabı takılmıştır.

Kötürüm alunca; Başkasının koyununu gütmektense kendi ruhani kuvvetlerimi gütmek daha iyidir. diyerek çobanlık mesleğini bırakmıştır. Maneviyyatı maddiyatına galip gelmiş , ma’sivadan büsbütün sıyrılarak Bursa ‘ya gelip Ulu Cami’nin kuzey-batı köşesindeki eski minare dibinde Vaiziye medresesinde bir hücrede münzevi olup bir başka rivayete göre de , ailesi ile birlikte gelip Pınarbaşı’ nda bir Evde ikamet ederek mücahede ve riyazet ile vaktini geçirmiştir.

Hüsameddin Bursevi; “Hızır Efendi Hazretleri, bir ulu kimse idi ki, vasilinden (Hakka erenlerden) olup nice zaman Hacı İbrahim Sultan Hazretlerine hizmet edip irşada mücaz olduklarından (irşadla görevlendirildiklerinden) sonra ehilleri ile Bursa’ya nakledip Pınarbaşı semtlerinde bir eve sakin olup, geçimlerini temin için kasaplardan bazılarının koyunlarını güderlerdi. İşi itibariyle Çoban Şeyh denilip sonra fariğ olup (işini bırakıp) hane-i saadetlerinde mütekaid (emekli) olmuşlardır.” der.

Mustafa Bahadıroğlu’nun yabancı yazarlardan Steinherr’in bu konudaki doktora tezine getirdiği eleştirilere katılmamak kabil değildir. Steinherr, Hızır Dede’nin Moldavya {Boğdan)’lı olup, Fatih Sultan Mehmed tarafından Boğdan ‘ a yapılan bir sefer (881/1476) esnasında esir alınarak Anadolu ‘ya getirilmiş olabileceğinden bahisle, O’nun muhtemelen Hıristiyan bir aileden geldiğini, baskıyla müslüman olduğunu, eski adı Elias (İlyas) iken din değiştirince adını da Hızır olarak değiştirmiş olabileceğini, hatta Hızır Dede’nin Anadolu ‘ya daha önce de gelmiş olma ihtimalinin bulunduğunu söylemektedir. Ancak maalesef bu iddialarına mantıklı bir delil sunamamıştır.

İlginizi Çekebilir  Adil Dede ve Pir Ömer Dede Türbesi

Münzevi bir hayat yaşayarak halk içine pek karışmamış olmasından Hızır Dede’ nin kendisi ve ailesi hakkında kaynaklarda fazla bir bilgiye rastlanmamaktadır. Gerek tarih kitaplarında gerekse terceme-i hal bilgisi veren eserlerde hayatına dair bir malumat alamadığımız Hızır Dede’yi ancak müridi Üftade ve Üftade’nin müridi Hüdayi vasıtasıyla kısmen tanımaktayız.

Hızır Dede kuvvetli bir medrese tahsili görmemekle beraber, tasavvuf yolunun sırlarına, seyr u sülukün temel esaslarına vakıf olmanın yanı sıra rüya tabiri ve bazı hastalıkların tedavisi gibi, o devirde pek bilinmeyen birtakım bilgilerde mahirdir.

Hızır Dede’nin kime intisab edip hilafet aldığına dair de kesin bir bilgiye sahip değiliz. Hasan Kamil Yılmaz doktorasında bir şem’a çizerek bu konuya açıklık getirmeye çalışmıştır. Şöyle ki:
1- Mahmud Hulvi’ye göre; Akşemseddin’in oğlu Hamdullah Çelebi’nin halifesi Muhyiddin Efendi’ den hilafet almıştırr.
2-Hüseyin Vassaf, İsmail Beliğ, İsmail Hakkı Bursevi, Mehmed Fahreddin Efendi ve bunları takip eden diğer müelliflere göre; Hızır Dede, Emir Buhari hazretleriyle görüşmeye gelen Hacı Bayram-ı Veli’yi ziyaret ederek ona intisab etmiş. Hilafetle görevlendirilince, erbab-ı istidadı cezb etmeye başlamıştır.
Fakat Şakaik-ı Nu’maniyye’de Hacı Bayram’ın halifeleri arasında Hızır Dede’nin adı zikredilmemiştir. Ayrıca 913/1507 tarihinde vefat eden Hızır Dede’nin, 833/1430 yılında ölen Hacı Bayram-ı Veli’den hilafet alabilmesi için bir asırdan fazla yaşamış olması gerekir. Yirmi yaşında ve Hacı Bayram’ın son zamanlarında hilafet aldığı düşünülürse, vefat ettiğinde yüz yaşında olurdu. Onun için bu biraz daha uzak ihtimaldir.
3-San Abdullah’a göre; Akbıyık’tan (öl. 860/1456) icazet almıştır. Akbıyık Sultan ve Emir Sikkini ile de sohbetlerde bulunmuş, Hazret-i Üftade’yi irşad etmiştir .
4-Mehmed Mecdi Efendi , Atai ve Kamil Kepecioğlu’na göre; Akbıyık’ın oğlundan icazet almıştır .
5-Mehmed Gülşen’e göre; Rüstem Halife’den icazet almıştır.

İlginizi Çekebilir  Şeyh Ali Septi Silsile-i Şerifi - Harita

Bu bilgileri değerlendiren Haririzade Kemaleddin Efendi, Hızır Dede’nin Akbıyık’tan (860/1456) inabet almış olmasının tarih olarak daha uygun göründüğünü ifade etmekte; Hasan Kamil Yılmaz da, Cemaleddin Server Revnakoğlu’ nun da iştirak ettiği bu görüş doğruya en yakın olsa gerektir demekte; Mustafa Bahadıroğlu, Akbıyık ve Hızır Dede’nin Bursa’da ikamet etmeleri bakımından bu görüşün uygun olacağını düşünmekle konuya açıklık getirmiş olmaktadır.

Baldırzade ‘ nin ifadesine göre; Üftade Efendi, hizmetlerinde bulunduğu esnada Şeyhi Hızır Dede kendisine bir gözlük verip: “Al bunu muhafaza eyle, sana ihtiyaçlarını gidermek için canib-i gaybden hergün on beş akçe gelir.” diye buyururlar. Onlar dahi tereddüt ile cevap verince; her yanı ıztırab ile dolan Hızır Dede hazretleri alıp gözlüğü yanlarında bulunan bir çalılığa atar. Bir nice müddet sonra, bir gün Üftade Efendi sarığını çözdüğünde aynıyla zikredilen gözlük sarık içinde çıkar ve merhum Üftade Efendi bundan böyle tesirli duaları ve ilmi yazılan ile şöhret olur.

İlginizi Çekebilir  Şeyh Abdülaziz Dağıstani

Kutbul- ‘arifin merhum Üftade Efendi’yi terbiye ile hakikat derecesine vasıl eden Şeyh Hızır Dede’ nin büyüklüğü buradan anlaşılmaktadır. Kendi halinde sükunetli bir hayat yaşayan Hızır Dede Baldırzade ve Mehmed Fahreddin Efendi’ye göre; 900/1495; Hüseyin Vassaf’a göre 910/1504; Hasan Kamil Yılmaz’a göre 918/1512 tarihinde alemi bekaya intikal etmiştir. Ancak bu tarihler tetkik edildiğinde bunların uygun olamayacağı 895/1490’da doğan, kendi beyanına göre şeyhi Hızır Dede’nin on sekiz yaşındayken irtihal ettiğini belirten Üftade’nin ifadesinden Hızır Dede Hazretlerinin Kamil Kepecioğlu’nun belirttiği gibi 913/1507 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Kabr-i şerifleri bazı eserlerde; Pınarbaşı Kabristanı’nın üstünde Kuzgunluk Mahallesi’nde Üçkuzular (Üçkozlar) zaviyesi altında Gar-ı Aşıkan (Aşıklar Yurdu) denilen, Emir Sultan Hazretlerinin Medine-i Münevvere’ den manevi işaretle geldiği zaman Bursa’ da halvette kaldığı (kabristan) derin mağarada rahmet-i rahmandır, denilmekte olup Mehmed Fahreddin Efendi kabr-i şerifin mağlum olmadığını ifade etmekte ise de hal-i hazırda yol kenarında alçak bir evin saçak altındadır. Bu kabristan maalesef devrin valisi tarafından muhacirlere yerleşim alanı olarak açılmış , ilgi ve alakasızlıktan kabr-i şerifleri yol kenarında bir saçak dibinde kalmıştır.

Kaynak ;Bursa Evliyaları , Hasan Turyan , Merassa Yayınları