Davud Kayseri (k.s.)

tarafından
826
Davud Kayseri (k.s.)

Bursa – İznik de Eşrefoğlu Rumi camii yakınındaki Ahiveyn sultan sokağında.

Vahdet-i Vücud tasavvuf geleneğinin en önemli düşünürlerindendir. (Kayseri.1261? – İznik, 11 Mart 1350). Kay­nak eserlerde Davud el-Kayseri‘nin haya­tıyla ilgili çok az bilgi vardır. Davud el­ Kayserı’nin tam ismi Davud bin Mahmud bin Muhammed’dir. Kaynaklarda “el­ Kayseri” künyesine ilaveten bazen “er-Rumı’, “es-Savi’ “el-Karamani’ ve “el-Ha­nefi'” künyeleriyle de anılmıştır. Lakabı, “Şerefuddin ve’l-millet“dir (dinin vemille­ tin şerefi). Bazı kaynaklar onun Kara­man’da doğduğunu söylüyorlarsa da bu doğru değildir; “el-Karamani’ künyesiyle anılması, onun gençlik yıllarında Kayse­ri’nin bir ara Karamanoğlu Beyliği sınırla­rına dahil edilmesinden olabilir. Ceddi­nin, belki Muhammed adlı dedesi, meşhur Sava Şehri’nden göç ederek Kayseri’ye yerleşmiştir. Bunun için bazen “es-Savi’ künyesiyle anıldı.

İlk eğitimini Kayseri’de aldı; o zamanlar Kayseri’de hocalık yap­mış olan ve 1273 yılında Konya’ya kadı olarak atanan Kadı Siraceddin el-Urmevi (öl. 1283) bazı kaynaklarda el-Kayseri’nin hocası gösterilmiştir. Yüksek ilim tahsili için Davud el-Kayseri‘nin Mısır’a gittiği ve orada üç-dört yıl kalarak iyi bir tahsil gör­düğü belirtilmektedir. Fakat hangi medre­sede ve kimlerden ders aldığı bilinmediği gibi, gidiş ve dönüş tarihleri hakkında da hiçbir bilgi yoktur. Büyük ihtimalle el-Ez­her’de öğrencilik yaptı. Anadolu’ya dön­dükten sonra, bazı kaynaklar Davud el­ Kayseri’nin Konya ve Bursa’ya gittiğini daha sonra da İran’a seyahat ettiğini be­lirtmektedir. Nitekim o, bu seyahati esna­ sında ünlü mutasavvıf Abdurrezzak el-Keşani (öl. 1329) ile görüşmüştür. Davud el­ Kayseri, ondan kendisini tasavvufa yön­lendiren hocası olarak bahsetmektedir. Bazı kaynaklar Sadreddin Konevi’yi (öl. 1274), el-Kayserinin tasavvuftaki hocası olarak gösterse de bu doğru değildir.

Davud el-Kayseri’nin ilmi şan ve şöhreti etrafa yayılınca, Orhan Gazi kendisini iz­nik’e davet ederek bazı rivayetlere göre kendisine önce kadılık teklif etti; ancak el-Kayseri bunu kabul etmeyince onu Osmanlıların ilk medresesi olan İznik Medresesine 1336 yılında günlük otuz akçeyle yönetici ve müderris olarak tayin etti. Osmanlıların ilk müderrisi olma sıfa­tıyla el-Kayseri vefatına kadar yaklaşık on beş sene medresede görev yaptı.

İlginizi Çekebilir  Hz. Edhem (r.a.)

Kaynakların çoğunluğu, Davud el-Kay­seri’nin 11 Mart 1350 tarihinde İznik’te vefat ettiğini kaydetmektedir.

Davud el-Kayseri, elimizdeki eserlerinden de anlaşıldığı gibi, dini ve felsefi ilimler alanında XIV. yüzyılda yetişen en önemli alimlerden birisidir. Osmanlı’nın ilim ge­leneğini oluşturmuştur. Mensup olduğu vahdet-i Vücud düşüncesinin Osmanlı kültüründe tanınmasına ve yayılmasına büyük katkıda bulundu. İbn Arabi’nin Fu­süsu’l-Hikem adlı eserine yazdığı şerhi, söz konusu eser üzerine yazılan bütün şerhler arasında en çok rağbet göreni ol­du. Vahdet-i Vucüd anlayışını, sahip oldu­ğu mantık, matematik ve felsefi bilgisiyle sistematik bir şekilde en iyi yorumlayan ve kendi şahsi fikirleriyle zenginleştiren bir düşünürdür. Bu nedenle, özellikle el-Kay­seri’nin şerhi İslam dünyasının her tara­fında günümüze kadar en çok okunan eserdir; bu eser, İbn Arabiyi anlamanın anahtarı olarak kabul edilmiştir.

Davud el-Kayseri, sadece bir yorumcu değil; aynı zamanda tasavvufta ve felsefe­ de kendine has özgün fikirleri olan bir düşünürdü. Arapçayı ve Farsçayı çok iyi bilmekteydi. P. Nwyia’nın ifadesiyle ya­bancı olmasına rağmen Arapçayı en iyi kullanabilen bir yazardı.

Davud el-Kayseri‘nin Türk olduğu konu­sunda şüphe yoktur. Her ne kadar H.Cor­bin bir yazısında Davud el-Kayseri’nin İranlı olduğunu söylemişse de, daha son­ra yazdığı bir başka yazısında bunu dü­zeltmiştir. Davud el-Kayseri kelami mez­hep konusunda Maturidi ve fıkhi mezhep konusunda Hanefidir; böyle olduğu için “el-Hanefi’ künyesiyle anılmıştır.

Davud el-Kayseri‘nin varlık düşüncesi, vahdet-i Vücud düşüncesidir. Genelde Meşşailerin varlık anlayışını eleştirmiştir. İbn Sina’nın varlığı zorunlu mümkün ve mümteni olarak üç sınıfa ayırmasını ger­çekçi bulmayarak, bu ayrımın sadece iti­bari, yani zihinsel olduğunu söylemiştir. Davud el-Kayseri’nin varlık bilime kazan­dırdığı en önemli kavram “el-Hikmetü’l­ Mütealiyye (Aşkın hikmet)”dir. Bu kav­ramı daha sonra Fethullah Şirvani ve Molla Sadra da kullandı. Davud el-Kay­seri’nin zaman konusunda Eflatuncu ve Aristocu anlayışı reddederek zamanı, varlığın müddeti (müddetü’l-vücud) olarak Türk-İslam düşüncesine kazandır­dığı ikinci önemli kavramdır.

İlginizi Çekebilir  Şeyh Osman Afif Sivrihisari

Davud el­ Kayseri‘nin bilimsel katkıları bunlarla da sınırlı değildir. Tabiat felsefesi alanındaki diğer önemli katkısı, “beyaz atom” (ez­ zerretü’l-beyza) kavramıyla, maddenin aslının enerji olduğu şeklindeki görüşü­dür. Fizik dünyadaki değişim, bir enerji değişimidir. Böylece el-Kayseri, Os­wald’ın fikirleriyle oluşan meşhur enerji­tizm akımının bir öncüsü gibidir.

Davud el-Kayseri, başta kendinden sonra­ki Türk düşünürleri olmak üzere İranlı ve Arap düşünürlere etki etti. Davud el-Kay­seri‘den etkilenen Türk düşünürleri ara­ sında, Şeyh Bedreddin, Molla Penan, Bali Efendi ve İsmail Hakkı Bursevi gibi kimse­ler vardır. Davud el-Kayseri’den en çok et­kilenen İranlı düşünürler arasında Haydar Amoli, Lahici (öl.1506), Molla Sadra Şıra­zi (öl. 1640), Sebzevan (1797-1872) ve hat­ta İmam Humeyni (1902-1989) gibi isim­leri sayabiliriz. Davud el-Kayseri etkisi ta­şıyan Arap düşünürleri arasında ise, Ab­dülgani Nablusi (öl. 1731) ve Emir Abdülkadir (1806-1883) gibi kimseler vardır.

Kaynakların ve kütüphane kataloglarının Davud el-Kayseri’ye atfettikleri eserlerin toplamı hayli fazladır. Bunun nedeni baş­kalarına ait bazı eserlerin yanlışlıkla ona atfedilmesi ve kendisine ait eserlerin bazı bölümlerini ayn risaleler halinde istinsah edilerek eserlere farklı isimler verilmesi veya bazı eserlerinin farklı isimlerle çoğaltılmasıdır.

Davud el-Kayseri’nin elimizdeki bütün eserleri Arapçadır. Eserlerinin bir kısmı şerh mahiyetinde olup bir kısmı da öz­gün telif eserlerdir. Eserleri kronolojileri­ ne göre sıralandığında:
Keşful-Hicab an Kelami Rabbi’l-Erbab: Allah’ın kelam sıfatı ve bu konuyla ilgili bazı meselelere dair bir risaledir. Bilinen sahih eserleri arasında Davud el-Kayse­ri‘nin kaleme aldığı ilk eser olarak görül­mektedir. Yazılış tarihi 1331 yılı veya daha önceki bir tarih olabilir.

Matla’u Hasusi’l-Kelam fi’ Ma’ani Fususi’l-Hikem: İbn Arabı’nin meşhur eseri Fusus üzerine bir şerhtir. Eser iki ana kı­sımdan oluşmaktadır. Birinci kısım ‘Gi­riş’tir ve “el-Mukaddim” adıyla meşhur­dur. Giriş’te Davud el-Kayseri vahdet-i Vücud anlayışını kendi özgün fikirleriyle sistematik bir biçimde anlatmaktadır. Gi­riş on iki bölümden oluşmaktadır. İkinci ana kısım Fusus metninin şerhidir. Da­vud el-Kayseri‘nin bu şerhi, en geç 1331 yılında yazıp bitirdiği anlaşılmaktadır.

İlginizi Çekebilir  Yeşil Tekke Murat Yüzbaşı Türbesi

Tahkiku Ma’i’l-Hayat ve Keşfi Esrari’z­ Zulumat: Eserin konusu, ilmin hayat su­yu olduğu ve hakiki ilimden içebilenlerin ölümsüz olduğudur. Bu bağlamda Hızır meselesi ele alınmaktadır. Eserin telif ta­rihi sefer ayının ortasındaki bir cuma gü­nü H 732 (M 1332)’dir.

Şerhu’l-Kasideti’l-Ta’iyye: Davud el-Kay­seri’nin meşhur sufi şair İbnü’l-Fariz’ın Kaside’t-Ta’iyye olarak bilinen Nazmu’s­ Sulük adlı eseri üzerine yazdığı bir şerh­tir. Eser iki ana kısımdan oluşur. Birinci kısım, Giriş’tir; bu kısımda Davud el­ Kayseri tasavvuf ilmine dair kendi özgün fikirlerini ortaya koymuştur. İkinci kısım Taiyye’nin şerhidir. Eserin yazıldığı tari­hi tam olarak bilemiyoruz; ancak Fusus şerhinden sonra yazıldığı bilinmektedir.

Şerhu’l-Kasideti’t-Mimiyye: İbnü’l-Fa­rız’ın “Hamriyye” veya “Nazmu’d-Durr” olarak da bilinen Mimiyye Kasidesi’nin şerhidir. Bu şerh de iki kısımdan oluş­maktadır. Giriş kısımda ilahı sevgi konu­ su ele alınmıştır; Davud el-Kayseri bu ko­nuyu kendi görüşleriyle anlatmaktadır. İkinci kısım ise, Mimiyye’nin şerhidir. Bu eserin de yazıldığı tarih tam olarak bilin­miyor; ancak bu da Fusus şerhinden son­ra yazılmıştır.

Şerhu Besmele bi’s-Sureti’n-Neviyyeti’l­ İnsaniyyeti’I-Kamile: Abdurrezzak el-Ke­şani’nin Te’vilatu’l Kur’ani’l-Kerim adlı eserinin giriş kısmında yapmış olduğu Besmele te’vili üzerine bir şerhtir. Yazıl­dığı tarih hakkında hiçbir bilgi yoktur.

Nihayetü’l-Beyan fi Dirayeti’z-Zaman: Zaman’ın mahiyetiyle ilgili olan bu eser, Davud el-Kaysennin en değerli eseıidir. Yazıldığı tarih konusunda bilgi yoktur.

Esasü’l-Vahdaniyye ve Mebneu’l-Ferda­niyye: Birlik ve çokluk konusuyla ilgili olan bu eserinin de yazıldığı tarih belli değildir. Ancak Fusüs şerhinden sonra yazıldığı söylenebilir.

Bunlardan başka Davud el-Kayseri’ye at­fedilen yedi eser daha vardır; ancak bun­lara bugüne kadar rastlanmadığı için, kendisine ait olup olmadıklan konusun­ da kesin kanaate ulaşılamamıştır.

Kaynak : Kayseri Ansiklopedisi