Bursa Cumhuriyet Caddesi yakınında, Abdâl Caddesi, Tahıl Caddesi ve Gül Sokağı’nın kavşağındaki Abdal Mehmet Camisinin karşısındaki Abdal mehmet türbesinin hemen arkasında
Hasırpuş dede ermişlerden bir zat idi , dünya menfaatlerine itibar etmeyip fakr u fena yolunu seçmiştir. Omuzunda eski yıpranmış hasıra benzer hırka taşımakla halk arasında ” Hasırpuş” namıyla meşhur olmuştur. Gülizar-ı İrfan’da ; Abdal Mehmet türbesi yakınında bu dünyanın gösterişinden debdebesinde uzak kıt kanaat geçinirken mağmur belde cennete yol bulduğunda Deveciler mezarlığının batı tarafında Abdal Mehmed türbesinin kuzeyindeki Gül sokaktaki türbesine defnedilmiştir.
Şeyh Mehmet Üftade hazretlerinin torunudur. Üftade dergahında; Üftade hazretlerinden sonra yerine Şeyh Mustafa Efendi geçer, oda vefat edince yerine oğlu İbrahim Sadık Efendi halife olur.
Şeyh Mustafa Efendi’nin doğan çocukları yaşamamış henüz çocukken vefat etmişlerdir. Bir gün candan bir yakarışla Mevla’dan ” bir salih evlad ihsan etmesi için duada bulunur çok geçmeden 1606 yılında İbrahim Sadık dünyaya gelmiştir. Ama Cilveyi Rabbani tecellesi olarak 2 yıl sonra Mustafa Efendi vefat etmiştir. İbrahim sadık Efendi ise Bursa Mollası Şeyh Muhammed Fenari efendinin gözetiminde büyümüştür. 18 yaşına kadar Bursa’nın çok ünlü alimlerinde dersler almıştır.
Bir üre sonra Aziz Mahmut Hüdai hazretlerinin arzusu üzerine İstanbula geldi ve dört yıl riyazet ve mücahedeye devam ederek seyr-ü sülükunu tamamlayıp Celveti halifesi oldu. Peygamber efendimizin manevi işaretiyle Bursa’ya dönerek dedelerinin makamına Üftade dergahına döndüler. Bursa da dedesinin makamında irşad makamını yürütürken halk arasında ”kutup” namıyla şöhret olmuştur. Bu onun kemalat ve feyzine delil olarak gösterilir. Yadigar-ı Şemsi müellifi Mehmed Şemseddin Efendi ” Ruhaniyetlerinden istimdad idenler, emeline nail olurlar” diyerek bunu teyit etmiştir.
Kutup İbrahim Efendi aynı zamanda şairde ve ”Sadık” mahlasıyla şiirler yazardı. Niyazi Mısri ; Kutup İbrahim Efendi‘nin ” Anlar bizi” kafiyeli şiirini tahmis eylemiştir ayrıca Niyazi Mısri hazretleri , Kutup İbrahim İbrahim Efendiye derin bir hürmet besler, huzurunda ayakta bekler ve teberrüken hizmetlerinde bulunurdu.
Kutup İbrahim Efendi çok cömertti , fakire fukaraya çok yardım ederdi. Ahşap haldeki Üftade camiini baştan tamir ettirerek esaslı bir cami haline getirdi. Hatta ölmeden evvel 440 adet kitabının satılarak paranın caminin imam hatip ,müezzin ve kayyımlarına vakıf akçe olarak bırakılmasını vasiyet etmiştir.
Seyrü Sülükünü manevi bir işaretle Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinde tamamlayan ve 72 sene süren şeyhliği müddetince ; ” Ben emr-i Hakk’la alem değiştirdiğim zaman , na’şımı türbeye defnetmeyin dedemin huzurunda cesedimin dahi ayak uzatması ruhumu sıkar” diyen Kutup İbrahim Efendi 13 Ramazan 1089 / 29 ekim 1678 cumartesi günü vefat etmiş ve vasiyeti üzerine türbenin dışındaki kabristana sırlanmıştır.
Kutbu’l-Aktab mazhar-ı fuyuzat-ı rabbül erbab mürşidi kamil arifi billah Eş-Şeyh İbrahim bin Eş Şeyh Mustafa bin Eş Şeyh Hazreti Üftade Efendi sene 1089
Kaynak ; Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2 İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları
Bursa’da Alacahırka Semtinde Abdal Murad caminin bahçesinde.
Aslen Buharalıdır, doğum tarihi bilinmemektedir. Bursa’nın fethinden evvel oğlu Abdal Mehmed ile Buharadan gelen kırklardandır. Sultan Orhan Gazi ile beraber bursa’nın fethinde bulunmuş (1326) ve yine Orhan Gazi zamanında vefat etmiştir.
Abdal Murad Tekkesi Bursa’ya karşı bir gezinti yeri çimenlik bir yerde kurulmuş yüksek bir tepe üzerindedir. Bu tekkeyi Orhan Gazi yaptırmıştır. Binden fazla sahan,tencere ve kazan vakfetmiştir. Ziyaretçiler burada sohbet edip ibadet ederler. İçinde bir köşk mutfakve harem bahçesi bulunan tekkenin etrafı, üç taraftan kestane bahçesi idi. Çatısı ahşap olan tekke, tekeklerin kapatılmasıyla harabe haline gelmiş ve 1933 de yıklımıştır. Bugünkü kabri şeriflerinin bulunduğu yer son yıllarda yeniden yapılmıştır.
Abdal Murad hazretleri Bursa’nın fethinde bir biriliğin başında bulunmaya çağırılarak dört arşın (2metre 64 santim) altmış okkalık ağırlığı olan ve kimse eline alıp sallayamadığı ağaç kılıcı cenk etmiştir. Bu korkunç kılıç ile yalnız düşmanları değil bölgeye zarar veren yılanlarıda öldürürmüş.
Rivayete göre Orhan Gazi zamanında denize yakın yerde iki büyük yılan peydah olmuş , o tarafta olan kasaba ve köy halkına eza ve cefa etmekte imiş , onların def-i için Padişah durumu Abdal Murad‘a havale etmiş. Abdal Murad her ikisini de öldürmüş. Başlarında iki topuz yapılarak biri hazineye ayrılmış ötekiside kendisine verilmiştir. 1649 yılına topuzlardan biri türbe de imiş ama sonra zayi olmuş.
Abdal Murat hazretleri altmış okkalık tahta kılıcı ile büyük bir kayaya celallenerek vurmuş ve ikiye bölünmüş kaya. Bu büyük kaya aşağıdan Türbeye çıkarken yol üzerinde imiş ama zamanla kaybolmuş.
Bursa’nın fethinden sonra dergahına çekilir. Yiyeceğe ihtiyacı olduğu zaman merkebeni zindan kapıdan şehre doğru salar. Ehali ise hazretim olan saygı ve hürmetlerinden merkebi gördüklerinden derhal lazım olan yiyecekleri merkebin heybesine koyup iade ederlerdi.
Bursa – Emirsultan camii’nin çok yakınında bulunan Zeyniler camiinin bir arka sokağında yer alan Eskiden zeyniler dergahının bulunduğu yerde.
Sühreverdi Tarikatının Zeyniyye kolunu Türkiye’ye getiren ve gönülleri feth eden bir veli. H. 786/1384 de Kudüs’de doğdu. İbn Ganim ve İbn Benane diye meşhur bir ailenin çocuğudur. Önce Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Sonra medrese okudu. Babasından ve zamanın alimlerinden sarf, nahiv, fıkıh, feraiz, meani ve beyan ilimlerini tahsil etti. Bu yıllarda zeka ve kabiliyetiyle hocalrının dikkatini çekti. Daha sonra tasavvufa ilgi duydu ve devrin meşhur sufilerinden şeyh Abdülaziz’e intisab etti. Ondan icazet aldı, irşadla görevlendirildi.
Horasandan gelip, hacca giderken Kudüs’e uğrayan Zeyniyye tarikatının kurucusu Zeynüddin-i Hafi’yi evinde misafir ederek sohbetlerinden faydalandı. Onunla birlikte Hacca gitmeyi çok arzu etti. Ancak annesi rahatsız olduğu için mürşidi izin vermeyince hacca gidemedi. Zeynüddin-i Hafi hazretleri hac dönüşünde Kudüs’e uğrayıp Abdüllatif’i yanına aldı ve birlikte Horasan’a gittiler. Abdüllatif, Horasan’da Hafi’nin yanında yeniden seyrü sülüke başladı. Halvete girdi. Daha sonra mürşidinin tavsiyesi üzerine Cam şehrine gidip Ahmed Namık-ı Cami hazretlerinin türbesinde ”erbain”e girerek riyazet ve mücahedesine devam etti. Bu sırada şeyhiyle düzenli olarak mektublaştı. Müridinin iç dünyasındaki değişiklikleri bu mektuplarla takip eden Zeynüddin-i Hafi hazretleri, Abdüllatif’e icazetname gönderdi. İnasanlara hak yolu tanıtması için irşadla vazifelendirdi.
Abdüllatif Kudsi buradan tekrar Kudüs’e döndü. Oradan Şam’a geçti. Bir müddet Şam’da kaldıktan sonra 1447 de Konya’ya giderek, orada medfun bulunan Mevlana hz’i , Sadreddin-i Konevi ve Şems hz’nin kabirlerini ziyaret etti. Onlarla alem-i manada görüştü ve halleriyle hallendi. Burada kaldığı sürece Sadreddin-i Konevi zaviyesinde irşad görevini sürdürdü. 1448’de Şaban ayında Bursa’ya geldi. Zeyniyye tarikatının Bursa’da yayılmasını sağladı. Taceddin İbrahim Karamani, Şeyh Vefa hz’i ve tarihçi Aşıkpaşazade gibi alim ve fazıl kişileri yetiştirdi. Abdüllatif Kudsi, müridlerinden İranlı Hoca Bahşayiş tarafından 1449 tarihinde yaptırılan Zeyniyye Dergahında irşad görevini sürdürürken H. 856/1452 de vefat etti. Kendisine ait dergahın içine defnedildi. Daha sonra kabri üzerine türbe inşa edildi. Abdüllatif Kudsi’den sonra gelen Taceddin İbrahim karamani , Kastamonulu Hacı Halife İbn Vefa , Bolulu Mehmed efendi ve Hz. Ebu Bekir neslinde geldiği bilinen Çankırılı Safiyuddin efendi. Bu ilk dört halifenin hepsi türbede medfundur. Beşinci Halife Çankırılı safiyuddin Efendi türbe dışında zaviye haziresindedir.
Türbe kare planlı ve tek kubbelidir. Dışa çıkıntılı bir kemerin oluşturduğu eyvan şeklinde bir girişi bulunmaktadır. Duvarları pencereye kadar moloz taşla örülmüştür. Pencereler ve giriş kapısı mermer söveli ve sivri kemerlidir. İki sıralı kirpi saçak altında çeşitli motifler yer almaktadır. Oldukça yüksek olan kasnak iki sıra tuğta, bir sıra kesme taş, aralarda da dikey tuğla ile örülmüştür. Türbede altı adet lahit bulunmaktadır. Abdüllatif Kudsi’nin halifeleri İbrahim Taceddin Efendi, Abdullah Efendi , Bolu’lu Mehmed Efendi türbede gömülüdür. Türbenin kubbe tutmadığı, bunun A. Kudsı Efendi’nin kerameti olduğu hakkında rivayetler olduğu bilinmektedir. 20, yüzyıl başlarında, türbe kubbesiz otup etrafı demir parmaklıkla çevrili idi.
[toggle title=”Zeyniyye Kabristanı” load=”hide”]Zeyniler kabristanı her ne kadar bir dergah kabristanı olarak kabul edilirsede o boyutu aşmış genel bir mezarlık halini almıştır. Sadece Zeyniyye tarikatı mensublarının değil yüzyıllar boyunca Bursa’nın Zeyniler Kabristanıbilginlerine ev sahipliği yapmıştır. Bilinen ilk mezar 1432 tarihli Abdullatif kudsi’nin mezarıdır. Molla Hüsrev ,Muslihiddin Tavil, Muhaşşi Hasan Çelebi, Müftü Ahmed Paşa, Şair Sun’i ve N,iyazi gibi isimlerin kabirlerinin yer aldığı bu mezarlıkta 70 civarında kabir vardır. Yadigar-ı Şemsi müelllifi 1400 kadar önemli ismin medfun olduğuna dair rivayet etmiş ve bir çok mezar taşının kaybolduğunu kayıt düşmüştür. Molla Hüsrev Medresesi Zeyniler Tekkesinin yakınında idi. XV. yüzyıl ortalarında Mehmed Bin Feramuz tarafından yapılmıştır. XX. yüzyıla kadar Medresenin faal olduğu bilinmektedir. Medresenin haziresi zamanla kaybolmuştur. Yalnızca Molla Hüsrev hz’nin kabri kalmıştır.
Kaynak ; Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları Hasan Basri Öcalan – Bedri Mermutlu , Bursa Hazireleri , Bursa Kültür A.Ş. yayınları
Bursa – Emirsultan camii’nin çok yakınında bulunan Zayniler camiinin Kabristana bakan köşesinde
Asıl adı Ahmed bin Musa Rumi olup lakabı da Şemseddin’dir. İzniklidir, şiirlerinde ” Hayali” mahlasını kullandığı için Molla Hayali diye meşhur olmuştur. Hanefi Mezhebi’nin alim ve velilerinden olup Fatih Sultan Mehmed Han devrinde yaşayan Molla Hayali henüz otuz üç yaşında vefat etmiştir. İlk tahsilini kadı olan babasından aldıktan sonra Bursa Sultaniyesi denilen Yeşil Medrese’de Müderris Hızır Bey’den icazet aldı, ona muid oldu ve Hızır Bey’in kızı ile evlendi. Akli ilimlerdekianlayışının yüksekliğinden dolayı en ince meseleleri hemen kavrar ve akranları arasında parmak ile gösterilirdi. Müderris olunca Filibe Medresesi’ne tayin edildi.
İznik Medresesi müderrisi’nin vefatı ettiği ve yerine kendisinin tayin edildiği haberi gelince hacca niyetlendiğinden Fatih’in ve Vezir Mahmud Paşa’nın tüm ısrarlarına rağmen teklifi kabul etmeyerek hacca gitmiştir. Zeyniyye Tarikatı müntesibi olan Molla Hayali, hocası Şeyh Abdürrahim Merzifoni vasıtasıyla tasavvuf yolunda ilerledi, hocasıda ona Edirne Yenicami’de ” Kelime-i Tevhid ” okuma vazifesini verdi.
Molla Hayali çok kitap okur, az yemek yerdi. Hep ilim ve ibadetle meşgul olup bir an bu halden ayrılmazdı. Son derece zayıf olduğundan baş ve işaret parmağı ile pazusunu kavrardı. Şu beyit onun halini ifade eder ;
Gece Gündüz ibadetten kalmazdı geri
Günde bir öğündü saydıysan yediği
Molla Hayali talebe yetiştirmek ve eser yazmak ile meşgul olduğu sırada vefat etti. Şairler onun vefatına ” Sözü dilde, hayali gözde kaldı ” mısrai ile tarih düştüler.
Molla Hayali hz’nin kabir taşında şunlar yazmaktadır ;
Hüve’l-Hallaku’l-Baki
Garik-i rahmeti Rabbi
I-müteali Mevlana
Fadıl Şemseddin
Ahmed el-Hayali
Lillahi’l-Fatiha
sene 875
Kaynak ;
Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları
Hasan Basri Öcalan – Bedri Mermutlu , Bursa Hazireleri , Bursa Kültür A.Ş. yayınları
Bursa – Emirsultan camii’nin çok yakınında bulunan Zayniler camiinin hemen yanında yer alan Zeyniler kabristanında.
Osmanlı alimlerinin önde gelenlerden olup, asıl adı Mehmed Bin Feramuz Bin Ali dir. Sivas ile Tokat arasındaki Kargın Köyünde doğduğu ve Türkmenlerin Üçok Koluna mensup Varsak boyundan olduğu anlaşılmaktadır. Müderrislik, kazaskerlik ve şeyhülislamlık görevlerinde bulunan Molla Hüsrev’in doğum tarihi belli değildir, 1480 yılında vefat etmiştir. Küçüş yaşta iken babasını kaybettiğinden Osmanlı emiri olan eniştesi Hüsrev Bey’in himayesinde eğitimini tamamladığından Hüsrev Kaynı diye çağırılırdı, daha sonra’da Molla Hüsrev adıyla meşhur olmuştur.
Sadeddin Taftazani’nin öğrencilerinden Mevlana Burhaneddin Haydar el Herevi’den ve Molla Fenari’nin çocuklarından Yusuf Bali Efendi’den ders almıştır. Eğitimini tamamladıktan sonra ilk olarak Edirne’de Şah Melek Medresesinde daha sonra da II. Murad’ın Edirne’deki Halebiye Medresesinde müderrislik yapan Molla Hüsrev, 1444 yılında kazasker olarak atanmış 1446 yılında da Edirne Kadısı olmuştur.
Sultan II. Mehmed’i İstanbul’un fethi için teşvik eden devlet adamları arasında Molla Hüsrev de bulunmaktaydı bu yüzden Fatih’in nezdinde büyük itibara sahipti. Fetih ile birlikte Ayasofya Medresesi’nde ilk müderrislik görevi kendisine verilmiştir. 1455 yılında Bursa kadısı olarak gördüğümüz Molla Hüsrev, 1459 yılında İstanbul kadısı Hızır Bey’in vefatı üzerine yerine İstanbul kadısı olmuş ayrıca Eyüp,Galata ve Üsküdar kadılarıda kendisine bağlanmıştır.
Molla Hüsrev, Ayasofya’ya geldiğinde bütün cemaat ayağa kalkar ve kendisine saygı gösterirdi. Bu durumu gören Fatih Sultan Mehmed ” Zamanımızın Ebu Hanifesi Molla Hüsrev’dir ” diyerek iltifat etmiştir. 1426 yılında bir davette ortaya çıkan protokol kriziyle Fatih’e gücenen Molla Hüsrev İstanbul’u terk ederek Bursa’ya geldi ve Zeyniler’de bir medrese inşa ettirip dersler vermeye başladı. 1469 yılına kadar yedi sene boyunca Bursa’da kaldıktan sonra Fatih’in daveti üzerine yeniden İstanbul’a dönen Molla Hüsrev, şeyhülislamlık makamına tayin edilmiş ve 1480 yılında vefatına kadar bu görevde kalmıştır. Cenaze namazı Fatih camiinde kılındıktan sonra Bursa’ya nakledilerek Zeynilerdeki medresesinin haziresine defnedilmiştir.
Orta boylu, uzun sakallı, heybetli, diyanetperver ve mütevazi bir kişiliği vardı. Başına İmam-ı Azam tacı gibi küçük bir sarığı giyerdi. Konağında birçok hizmetçisi bulunmasına rağmen odasını kendisi süpürür ve temizler, kandilini de kendisi yakardı.
İstanbul2un Vefa semtinde bir de cami yaptırmış olan Molla Hüsrev, hukuk ve fıkıh alimi olduğu gibi iyi de bir şairdir, Türkçe ve Arapça şiirler yazmıştır. Medreselerde okutulan 12 kitap kaleme almışsa da en meşhuru Fatih’e takdim ettiği Dürer ve Gürer adlı eseridir.
Zeyniler Kabristanı
Zeyniler kabristanı her ne kadar bir dergah kabristanı olarak kabul edilirsede o boyutu aşmış genel bir mezarlık halini almıştır. Sadece Zeyniyye tarikatı mensublarının değil yüzyıllar boyunca Bursa’nın bilginlerine ev sahipliği yapmıştır. Bilinen ilk mezar 1432 tarihli Abdullatif kudsi’nin mezarıdır. Molla Hüsrev ,Muslihiddin Tavil, Muhaşşi Hasan Çelebi, Müftü Ahmed Paşa, Şair Sun’i ve N,iyazi gibi isimlerin kabirlerinin yer aldığı bu mezarlıkta 70 civarında kabir vardır. Yadigar-ı Şemsi müelllifi 1400 kadar önemli ismin medfun olduğuna dair rivayet etmiş ve bir çok mezar taşının kaybolduğunu kayıt düşmüştür. Molla Hüsrev Medresesi Zeyniler Tekkesinin yakınında idi. XV. yüzyıl ortalarında Mehmed Bin Feramuz tarafından yapılmıştır. XX. yüzyıla kadar Medresenin faal olduğu bilinmektedir. Medresenin haziresi zamanla kaybolmuştur. Yalnızca Molla Hüsrev hz’nin kabri kalmıştır.[/toggle]
Molla Hüsrev (k.s.) ‘un kabir taşı
ön yüzü ; Arka yüzü ;
Menba-ı ilm ü hüner varis Mevlana Mehmed Bin Feramuz
Kaynak ;
Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Hasan Basri Öcalan – Bedri Mermutlu , Bursa Hazireleri , Bursa Kültür A.Ş. yayınları
Bursa’da Tezveren sokakta türbesi vardır. Pınarbaşı caddesinden Molla Fenari yada Somuncu baba fırnına çıkarken Tezveren Sokakta.
İsmi Ataullah olup Tezveren Sultan diye şöhret ve nam kazanmış Allah’ın emri ile ahirete göç ettiği vakit Haydarhane semtindeki şimdiki türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir. Bugün Bursa’da özelikle kadınların çokaca ziyaret etti bir türbedir. Hakkında çok fazla bilgi yoktur. Mehmet Fahrettin Efendi tarafından yazılan ” Gülizar-ı İrfan” isimli eserde şu kayıtlar vardır ;
”Tezveren Sultan ; Gönül alıcı Bursa şehrinin , feyiz ve bereketli bazı yerlerini salınarak adımlamış olan bu zatın şerefli ismi bilinmemekle beraber, tüm dünyada Tezveren Sultan diye şöhret kazanmıştır. Yüce Allah’ın emri ile bu yokluk aleminden safa veren sonsuzluk iklimine yönelip yürüyünce sözü edilen Bursa şehrinde, Ali Paşa Camiinin üstünde ve Haydarhane hamamı yakınlarında bulunan bir evde bağışlanma hücresine yerleşmiş ve merhameti geniş olan Allah’ın rahmet lahdinde saklamıştır. Sözü edilen Allah Dostu ( Tezveren Sultan)’ın yüce kabrinin tozları, ihtiyaç sahiplerinin gözlerini parlatan ciladır; rahmetle dolu toprağı ise sıtmadan titreyen hastalara şifa ve ilaçtır. Herhangi bir kişi muradına ermek için cumartesi günü , şafak vakti zamanında ıtır kokan toprağına (yani kabrine) yüzünü dönerek bu zatın şerefli ruhunu vesile ederek (Allah’a) içten bir şekilde yalvarırsa tez zamanda muradına ererek ve amacına ulaşarak sevindiği, tecrübe ile sabittir.
Bursa ‘da Ulucami yakınında Tahtakaleye çıkarken Mecnun dede camiinde
Mecnun dede 40 Abdal dan birisidir. Sırlarla dolu bir derviştir. Kerametini gören Çakırağa adında bir zat Mecnun dede‘nin şimdiki kabrinin bulunduğu Mecnun dede camiini ve civarındaki hamamı yaptırmış ve hatta hamamdaki ufak halvetin bir evliya halvetidir derler. Çakır Hamamının bir kısmı Mecnun dede vakfına aittir. Camiinin bitişiğinde Mecnun dede Dergahı vardı. Burada hergün fakirler doyurulurdu. Sonraları tarikat düşmanlarından biri burayı medreseye çevirmiş , şimdi ise şahıs mülkü olmuştur.
Mecnun dedeni kabri kardeşi Lokman dede ile beraber caminin yanındadır ancak günümüze kalmamıştır. Caminin haziresinde ise ; Hacı Nasuh bin beyazıd isimli bir kişinin kabir ve ayak taşı vardır.
Kaynak ;
Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları
Bursa’da Molla Fenari mahallesinde Üftade Tekkesi ile Molla Fenari camii arasında kalan Üçkuzular caminin bahçesinde
Hakkında bir sürü rivayet bulunan Uçkuzular türbesi ; Üçkuzular zaviyesinin kurucuları olan üçkuzular Hicri 825 yılında Buharadan Bursa’ya gelmişlerdir. Seyyid Olan Bu zatlar Şeyh Safiyuddin , Şeyh Muhammed ve Açıkbaş El Şeyh Ali Efendilerdir. Nakşi Tarikatına mensuplardı. Emir Sultan‘ın Yanında bulunduklarından Emir Sultan Bu kişilere kuzularım dermiş. Bu nedenle Üçkuzular diye anılmaya başlanmıştır. Safiyuddin efendi evlenmiş diğerleri bekar olarak vefat etmiştir. Şeyh Safiyuddin’in soyu halen devam etmektedir.
Dergahın haziresi tam anlamıyla bir meşayih haziresidir. Kuruluşundan itibaren Dergahın Şeyhliğini yapan bütün meşayih Caminin haziresinde yatmaktadır. Cami 1950 yılında yıkılmış ve yerine bugünkü camii yapılmıştır. Kimi kaynaklarda adı Üçkuzular kiminde ise Üçkozlar olarak geçmektedir.
Üçkuzular Dergahı Haziresi
Dergahın haziresi tam anlamıyla bir meşayih haziresidir. Kuruluşundan itibaren Dergahın Şeyhliğini yapan bütün meşayih Caminin haziresinde yatmaktadır. Cami 1950 yılında yıkılmış ve yerine bugünkü camii yapılmıştır. Kimi kaynaklarda adı Üçkuzular kiminde ise Üçkozlar olarak geçmektedir.
Hazire’de bulunanlar dergahın Şeyhleri ;
1- Şeyh Mehmed Refi Bin Şeyh Mustafa Efendi (1870) – tekke Şeyhi
2- Şeyh Mehmed Şerefeddin Bin İbrahim efendi (1825) – Tekke Şeyhi
3- Şeyh Abdurrahman Bin Şeyh Refi ( 191.) – Tekke Şeyhi
4- Şeyh Said Bin Şeyh Tahir Efendi (1914) – Tekke Şeyhi
5- Seyyid Abdurrahman Bin Şeyh Mehmed Şerafeddin Efendi (1813)
6- Şeyh Mehmed Safiyuddin Bin Şeyh İbrahim efendi (1815) – Tekke Şeyhi)
7- Şeyh İsmail efendi
8- Şeyh Ata Bin Şerafeddin Efendi (1837 )- tekke şeyhi
9- Şeyh Mustafa Efendi Bin Abdurrahman ( 1814) – Tekke Şeyhi
10 – Şeyh Seyyid Hafız Murad Bin Şeyh Mehmed Refi (1875) – Tekke Şeyhi
11- Şeyh İbrahim efendi Bin Şeyh Mehmed Efendi (1799)
Kaynak ; İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları Hasan Basri Öcalan – Bedri Mermutlu , Bursa Hazireleri , Bursa Kültür A.Ş. yayınları
Bursa – Emirsultan cami ile Yeşil Türbe’nin arasında yer alan Hoca Taşkın camiinin yanına defnedilmiştir.
Fatih Sultan Mehmed Han zamanında yaşamış ve Molla Hüsrev’den ders almıştır. Taşkın Sufi ismiyle çağrılırdı. Eskişehir’in Sultanönü kasabasındandır. Fen ve Edebi ilimlerde icazet aldıktan sonra tasavvufa meyledip Bursa’ya yerleşti. Kendisi güçlü bir hatip olup vaaz ve nasihatleri çok güçlü idi. Taşkın Sufi 1487 de vefat etmiştir.
Kaynak ;
Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları
Hasan Basri Öcalan – Bedri Mermutlu , Bursa Hazireleri , Bursa Kültür A.Ş. yayınları