Mehmet Feyzi Efendi

Hayatı boyunca insanlara ilim irfan, hikmet ve güzel ahlakın yüceliğini en güzel bir tarzda yaşayarak anlatan merhum Mehmet Feyzi Efendi (Kuddise Sirruhü), 28 Mart 1912de Kastamonu’da doğdu. Babası İzzet Efendi, annesi Hafize Aişe hanımdır.

1935 1937 yılları arasında İstanbul Yıldız’da muvazzaf askerliği, daha sonra da Beykoz da7 ay ihtiyat askerliğini yaptı. 1957 yılında muallim İbrahim Efendi’nin kızı Melek hanımla evlendi. Nuriye, Aişe,Münibe, Mevlibe ve Mehmet Münip diye isimlendirdiği dört kızı bir oğlu oldu. 1966,1970 ve 1976 yıllarında üç defa hacca gitti.

Soyu neseben Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ulaşan nurani Seyyidler silsilesindendir ki sohbetlerinde Seyyid olmayanın seyyid im demesi nasıl çirkin bir yalansa, seyyid olanında değilim demesi ceddini inkar olacağını şecere şart değil, aile içi bilgilendirme (tevatür nakü) ile bilinmesi o kimsenin seyyidliğine kafidir buyurarak bu kutsi emaneti çocuklarına biz hem anne, hem de baba tarafından seyidiz. Müjdesiyle vermiştir.

Tahsil Hayatı
Bilinen ilk muallimesi Çerkez Hoca Hanımdır. O günkü eğitim koşullarina göre 7 yaşında başladığı Yarabcı Mektebinde ilk tahsilini tamamladı. Sinanbey Cami’inde imamlık, Nasrullah Camiinde Hatiplik yapan daha sonra İstanbul Fatih Camii başimamı ve diyanet işleri başkanlığına ait Mushafları inceleme kurulu başkanlığı görevinde bulunan Kurra Hafız Ömer Aköz hoca efendiden hafızlığını tamamladı ve Kuran talimi aldı.

Yine aynı hocaefendiden “Mukaddeme-i Cezeriyye”, “Tecvid-i Edaiye” ve “İlm-i irtifa” okudu. Hafız Abdurrahman Efendiden Arapça, Fıkıhtan Halebi Hafız Tevfik Efendiden ”Kıraat-ı Sab-a” Reisü’l- Kurra Hoca Kamil Efendiden “Mülteka”, ”Şiriatü’l İslam” ve ”Fıkh-ı Ekber” tahsil etti.

İstanbul’da iken Nevşehirli Hacı Hayrullah Efendiden “Tefsir-i Alusi” Hoca Hüsrev Efendiden Buhari-i Şerif okudu Abdulhakim Arvasi Hazretleri’nin “Tefsir-i Kebir” den verdiği derslere katıldı.

Asker dönüşü daha önce Kastamonu’ya gelmis olan Bediüzzzaman Said Nursi Hazretleri’nden Kelam, İslam Felsefesi ve mantık dersleri aldı. Hizmetteki yakınlığından dolayı Sır Kitabı unvanıyla taltif edildi. Bu ünvan altında mazhar olduğu “İlm-i Ledün” den hikmetleri ise sohbetleriyle insanlara sundu.

Aynı zamanda zahir anlamda kendisine müracaat edenlere Arapça Tefsir ve Hadis dersleri vermenin yanında önceleri hafızlara sonra İmam Hatip lisesi talebelerine Kur’an-ı Kerim talimi okuttu.

Hayata Bakışı

Merhum Mehmet Feyzi Efendi (Kuddise Sirruhu) yıllarca ilim, iman, hikmet ve feyz dolu sohbetlerinde Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerif okuma, bunların hakikatlerini keşfetme, manası ile ahlaklanıp yaşamanın önemini yaşayarak anlatmıştır.

Kur’an’ın tealluk, tehalluk, tahakkuk mertebelerinin olduğunu belirterek ittibadaki istikameti göstermiştir.
Çağımız ilim asrı olduğundan, ne akıl namına kerameti reddetmiş, ne de keramet namına aklı iptal etmiştir. Bu nedenle kerrer sohbetlerinde farzdan evvel farz ilmidir, ihlas sevgi huşu ve samimiyetten uzak ilminde ölü ceset gibi olacağından hareketle farz içinde farz da ihsastır. Buyurarak ilim ile İhlasın varoluştaki önemini veciz bir ifade ile belirtmiştir.

Sohbetlerinde fiziki kerametten ziyade ilmi keramet göstererek akıldan geçen soruları sormadan anlatmıştır. Bununla beraber sohbetlerinin bir başka özelliği de muhatapların dillerindeki sorudan ziyade kalplerindeki manevi hastalığı giderecek nitelikte olmasıdır.

Sosyal olaylarla ilgili olarak bir yandan “Sadakat-i Vataniye (vatanseverlik), Mefahir-i Milliye (milliyetçilik) ve hamiyet-i Diniye (dindarlık) birdir, bunları ayırmaya çalışıyorlar. Vatan olmazsa millet olmaz, millet olmazsa kim Islamiyeti yaşayacak?” diğer yönüyle de sultan zalim bile olsa beddua edilmez. O zaman terör ve anarşi olur, hukuk olmaz. Buyurarak vatan millet din, devlet, hukuk kavramlarının ayrılmaz bir bütün olduğunu izah ederek tefrika çıkarmak isteyenlere meydan vermemiştir.

İslamiyet ruh Türklük cesettir. Sözleriyle de bin asırlık tarihimizi özetlemiştir. Din ve millet ilişkisinin kuramını belirleyip müspet milliyetçiliğin en güzel tanımını yapmıştır.

Yine yeis (ümitsizlik), fert ve toplumlar için kötü sonuç vereceğinden, bir “Fecr-i Sadık”ın doğacağını müjdelerken öbür yönden “Alim vaktini bilmek” mecburiyetindedir.

Fecr-i Kazipte (yalancı fecir) sabah namazı kılınmaz buyurarak ”din garib başladı ileride yine garib olacak…” hadisindeki GARİB kelimesini vatanından ayrı kalana denir diyen fıkıhçılar gibi tarif etmemizi çünkü bu hadisin varud (söyleniş) sebebinin fıkhi bir hüküm çıkarma olmayıp, bir hakikatin bir doğuşun anlatıldığını İslam başlangıçta nasıl çok kısa zamanda hakikati ile bir güneş gibi diğer dinler arasında parladı ise sonunda da böyle olacağının müjdesi var.

Ehl-i Hakikat, GARİBİ güneşle tarif ediyor. Yani benzersiz, adim-i binazir, biz de böyle düşünelim. Buyurmuştur. Bu hadis yorumunu Fetih Süresindeki; “Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hidayet ve hak din île gönderen O’dur..” (Fetih 48/28} Ayetiyle birleştirerek ahir zamanda da yine öyle olacağının müjdesini vermiştir. Ancak pencere kışta iken açılmaz, baharda açılır. Buyurarak müspet düşüncenin, müspet konuşmanın, müspet hareket etmenin önemini de ayrıca belirtmiştir.

Vefatı

Mehmet Feyzi Efendi (Kuddise Sirruhü), hayatının her safhasında hatta her anında, sakalından-tırnağına, yemesinden içmesine, sevincinden, kızmasına, sözlerinden sözlerini yaşamasına kadar Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve sellem) sünnetine ittibada (uymada) öylesine dikkat etti ki, bunun mükafatı olarak, bin bir sır ve hikmetleri içeren Cenab-ı Hakk’m Habibi’ni (Sallallahu Aleyhi ve sellem) dünyada iken ilahi huzuru davet mucizesi Miraç gecesine rastlayan 4 mart 1989’da vefat ederek ilahi huzura kavuşması, Kuranı Kerimin mucize bir tarzda verdiği, ahir zamanda süneti ve sünnete ittibayı hafife alacak bir takım insanlara karşı ;
“(Resulüm) de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana ittiba edin ki, Allah ta sizi şevsin…” (Ali îmran 3/31)
Ayetinin surrına nail olurken öbür yandan mezarının bile annesinin ayakucunda oluşuyla cennet , anaların ayaklarının altındadır. Hadis-i Şerifinde ittibanın güzel bir örneği olmuştur.

Vasiyeti üzerine kabir taşına yazılan;
HÜVE-L-HAYYÜ’L-BAKÎ,
Burada yatan ADEM
Bir zaman HUBBİ idi
Bir zaman CUBBİ idi
Bir zaman SUKÜTİ idi
Şimdi de TURABİ oldu

Seyyid Ahmet Sünneti

Seyyid Ahmet Sünneti Efendi’nin kabri şerifi ; Şeyh Şaban Veli camii’nin kıble tarafında

Peygamber efendimizin sünnetine uygun yaşamış olduğu için Seyyid Sünneti ismiyle tanınan Ahmed Efendi ilim sahibi bir zattır. Kendisini irşad eden şeyhlerin yüksek mertebelerine yetişip göstermiş olduğu manevi haller sebebiyle, ”bundan sonra sizi irşada kadir değiliz. Fakat İran’dan Anadolu’ya şöhreti yayılan Seyyid Yahya adında fazilet sahibi bir kutb çıkmıştır. Allah’ın izniyle tahsiliniz onlardandır” diyerek onu Seyyid Yahya’ya gönderirler. Ahmed gönül hoşluğu ve nihayetsiz bir teslimiyet içinde Seyyid Yahya Sultan’ın hangahına ulaştığında, şeyh gayb aleminden bu sadık talebenin geldiğini anlayıp kapı dervişlerine, ”evlad-ı Resul’den bir gerçek talip geldi, içeri getirin”, der. Sözün özü, Seyyid Yahya Hazretlerine sıdk ve istikametle hizmet edip tasavvufun makamlarını tahsil eden Seyyid Ahmed, yine kendi memleketi olan Kastamonu’ya hilafetle gönderilir.

Seyyid Ahmed Sünneti’nin tarikat silsilesinin kendisinden sonra kesileceği endişesi ile cenab-ı Hakk’a niyaz ettiklerinde sık sık Hızır Peygamber (a.s) ile buluşup onlardan istifade etmiş olduğu anlatılır. Hızır Aleyhisselam şunları söyler. ”Ya Seyyid Ahmed Sünneti!. Gerçi Allah’ın izniyle silsileniz kesilir ve seccadeniz bir zaman boş kalır. Fakat nice zaman sonra Seyyid Yahya Sultan silsilesinden bir zamanın kutbu sultan gelip seccadeyi tekrar ihya edecektir. Kendilerinin ve kendilerinden sonra gelen halifelerinin ruhani halleri ve Rahmani feyizleriyle, seccadenizde yine telkin ve irşadın devam edeceği bildirilmiştir. Onlar sizindir ve siz unutulmayıp kıyamete kadar hayır dua ile yad olunursunuz.

Menakıb-ı Şeyh Şaban-ı Veli’de kaydedilmiş olan bir menkıbe de şöyledir. Hüseyin Halife ve diğer bazı yaşlı kimselerin anlattığına göre, Gümüşlüce Deresi büyük bir sel sebebiyle yolu üzerindeki avlu duvarını yıkarak mezarı açar. Seyyid Ahmed Sünneti’nin bedeni açığa çıktığında çürümemiş olduğu görülür. Aynı zamanda Şaban-ı Veli’nin de mübarek bedeni Seyyid’in ayak ucuna gelmiştir. Edebe riayet edip hürmetle ayaklarını çekmiş bir vaziyette yatmaktadır.

Kaynaklar
Abdulhalim Durma , Kastamonu Evliyaları

Şeyh Hafız Mustafa Efendi

Şeyh Hafız Mustafa Efendi’nin kabri şerifi ; Kastamonu Şeyh Şaban Veli türbesinde

Abdullah Efendi’nin vefatından sonra Şaban-ı Veli Tekkesine 13. Şeyh olarak Şeyh Hafız Mustafa Efendi irşada memur edilmiştir. Babaları Halveti Şeyhlerinden Şeyh Hacı Ahmet Efendi olup 1123 H. tarihinde dünyaya gelmişlerdir.

Şeyh Hafız Mustafa Efendi, hafızlığı bitirdikten sonra akli ve nakli ilimleri tahsille, zahir ilimden icazet aldıktan sonra sofiler mesleğine kendisinde bir heves uyandığından Şeyh Hafız Mehmet Efendi’ye intisab ile Şeyhlik icazetini almıştır.

Şeyh Hafız Mustafa Efendi, zahit olmakla beraber zahiri ilimde de çok kuvvetli bir şahsiyet olup tevatüren nakil olunan ve büyüklerine delil olan hadiselerden birini burada nakletmeyi münasib bulduk :
O devrin tanınmış ilim adamlarından halen Çorum’da medfun Şeyh Yusuf Bahri Hazretleri her nerede olsa fazilet erbabı ile görüşmek ve onlarla ilmi mübaheserde bulunmayı adet ettiğinden tesadüfen şehrimize yolları uğramıştır.

Kastamonu’nun üleması ile görüşmek ve ilmi sohbetlerde bulunacak ilmen ve İrfanen kimin bulunduğunu görüştüğü kimselere sorduğunda Şaban-ı Veli tekkesinde Mustafa Efendinin bulunduğunu söylemişlerdir.

Yusuf Bahri Hazretleri, ilmi sohbetlerde kanşısındaki ilim adamına, faziletçe bir üstünlük gördüğü vakitte nefsinde bir haz duyduğu için daima ilmi sualleri sormakla tereddüt etmezmiş. Şeyh Mustafa Efendi ile görüşmek üzere Şaban veli dergahına giderken bir taraftan da Şeyh Mustafa Efendi’ye soracağı sualleri hafızasında kararlaştırdıktan sonra tekkenin kapısından içeri girdiğinde Şeyh Mustafa Efendi’nin hücre başında elinde kağıt ve kalem olduğu halde yazı yazdığını ve bu yazıların kendi kafasında hazırladığı suallerin cevabı olduğunu anlar anlamaz, ilahi bir aşk kendisni kaplamış ve derhal Şeyh Hafız Mustafa Efendi’nin ellerini öperek dervişleri olmuşlar ve bu suretle Halveti tarikatının usul ve erkanını öğrenmeye başlayıp bir erbain çıkararak Cenab-ı Hakk’a ibadetle meşgul olmuşlar fakat bu 40 gün içerisindeki mücahede ve zikre devam etmişlerse de ikmali hale muvaffak olmamışlar ve bu erbainden sonra iki erbain daha halvete girerek nefsi ile mücahede de bulunmuşlar ve bütün dünya varlığından ellerini çekmişler ve nihayet Şeyhlik icazetini almaya muvaffak olmuşlardır.

Şeyh Mustafa Efendi‘nin diğer bir icazetli Şeyhleri de Çankırılı Şeyh Hacı Dede olduğu rivayet olunmaktadır. 33 yıl şeyhlik yaptıktan sonra 1215 Hicri (1800 M.) ahirete intikal etmişler ve Şaban-ı Veli türbesine defnolunmuşlardır.

Kerametlerinden biri şöyle naklolunur ; vefatlarında adet üzere cenazenin yıkanması çadır içinde olup yıkayıcı olan zat vaktin ülemasından Ağaimareti Müderrisi Arap Hoca Efendi olup taassuf saikası ile Şeyh Mustafa Efendi aleyhinde söylemedik söz bırakmazmış. Su kuyucu derviş çadırdan çıktığı ve çadırda yalnız Hoca Efendi kaldığı bir sırada Şeyh Mustafa Efendi hocanın bileğinden şiddetle tutar, hoca bileğini kurtarıp dışarıya fırlayarak ” Abdurrahman Efendi , babanız hayattadır , giripi içeri bakın” demesi üzerine Abdurrahman Efendi içeri girdiğinde babasında hayat eseri olmadığını görür ve meseleyi anlar ” siz hizmetinizi yaptınız, bu size bürhandır, azize bazı tarizlerde bulunuyordunuz , bu ona işarettir ” demiştir.

Kaynaklar
Hz. Pir Şeyh Şaban Veli , Fazıl Çifçi , Şeyh Şaban Veli Kültür Vakfı , 2014
Halvetilik ve Şabaniye Kolu , Abdulkerim Abdulkadiroğlu , Kastamonu Şeyh Şaban Veli derneği ,1991
Şabaniyye Silsilesi , İbrahim Has , Sahaflar Kitap Sarayı , 2006
Kastamonu Camileri ve Türbeleri , Fazıl Çifçi , Kastamonu Belediyesi , 2012
Kastamonu Evliyaları , Abdulhakim Durma , 2010

Şeyh Abdullah Efendi – Kastamonu

Şeyh Abdullah Efendi’nin kabri şerifi ; Kastamonu Şeyh Şaban Veli türbesinde

Şeyh Abdullah Efendi, Şeyh Mehmet Efendinin vefatı üzerine 12. Şeyh olarak irşada memur edilmiştir. Şeyh Abdullah Efendi, Şeyh Mehmet Efendinin oğludur. Zahiri ilmi tahsil ettikten sonra batıni ilme ve tasavvufa fazlaca meyil göstermiş, Nasuhi Zade Seyyit Alaettin Efendiden şeyhlik icazetini almış, irfan ve kemali ile tanınmış, 25 sene halkı Hak yoluna davetle irşat ve tenvir vazifesini yaptıktan sonra Hac farizasını yapmak üzere Hicaza azimet etmiş, bu dini vazifeyi yerine getirdikten sonra memlekete dönüş sırasında 1181 (1767 ) tarihinde Süveyş’de irtihal buyurmuşlar ve oraya defnedilmişlerdir.

Kaynaklar
Hz. Pir Şeyh Şaban Veli , Fazıl Çifçi , Şeyh Şaban Veli Kültür Vakfı , 2014
Halvetilik ve Şabaniye Kolu , Abdulkerim Abdulkadiroğlu , Kastamonu Şeyh Şaban Veli derneği ,1991
Şabaniyye Silsilesi , İbrahim Has , Sahaflar Kitap Sarayı , 2006
Kastamonu Camileri ve Türbeleri , Fazıl Çifçi , Kastamonu Belediyesi , 2012
Kastamonu Evliyaları , Abdulhakim Durma , 2010

Şeyh Mehmet Efendi – Kastamonu

Şeyh Mehmet Efendi‘nin kabri şerifi ; Kastamonu – Şeyh Şaban Veli türbesinde

Şeyh Ahmet Efendinin vefatı üzerine 11. Şeyh olarak oğlu Şeyh Hafız Mehmet Efendi Şaban-ı Veli tekkesinde irşada memur edilmiş ve tam 23 sene bu makamda bulunmuş, halkı tenvir ve irşada çalışmıştır. 1156 (1743 M.) tarihinde vefat etmişler ve Şaban-ı Veli türbesine sırlanmışlardır.

Kaynaklar
Hz. Pir Şeyh Şaban Veli , Fazıl Çifçi , Şeyh Şaban Veli Kültür Vakfı , 2014
Halvetilik ve Şabaniye Kolu , Abdulkerim Abdulkadiroğlu , Kastamonu Şeyh Şaban Veli derneği ,1991
Şabaniyye Silsilesi , İbrahim Has , Sahaflar Kitap Sarayı , 2006
Kastamonu Camileri ve Türbeleri , Fazıl Çifçi , Kastamonu Belediyesi , 2012
Kastamonu Evliyaları , Abdulhakim Durma , 2010

Şeyh Ahmet Efendi – Kastamonu

Şeyh Ahmet Efendi kabri ; Kastamonu’da Şeyh Şaban Veli Türbesinde

Şaban-ı Veli tekkesinin Şeyhi İbrahim Efendinin vefatı üzere 10. Şeyh olan Şeyh Ahmet Efendi, Çorumlu Şeyh İsmail Efendinin torunu ve Şeyh Mustafa Efendinin oğludur. Zahiri ilmi tahsil ettikten sonra manevi ilim öğrenmek ve hak yolunda çalışmak üzere Karabaş Veli’nin icazetli şeyhlerinden Aliyül Rayiye intisab etmiştir.

Dedesi ve babası gibi ahlaki faziletleri nefsinde toplamış olan Ahmet Efendi, 10 sene Hak yolu aşıklarına doğru yolu göstermiş ve bir çoklarının irşada muvaffak olmuştur. 1133 (1721 M.) tarihinde ahirete intikal etmiş ve Şaban-ı Veli türbesine defnolunmuştur.

Kaynaklar
Hz. Pir Şeyh Şaban Veli , Fazıl Çifçi , Şeyh Şaban Veli Kültür Vakfı , 2014
Halvetilik ve Şabaniye Kolu , Abdulkerim Abdulkadiroğlu , Kastamonu Şeyh Şaban Veli derneği ,1991
Şabaniyye Silsilesi , İbrahim Has , Sahaflar Kitap Sarayı , 2006
Kastamonu Camileri ve Türbeleri , Fazıl Çifçi , Kastamonu Belediyesi , 2012
Kastamonu Evliyaları , Abdulhakim Durma , 2010

Şeyh İbrahim Efendi – Kastamonu

Şeyh İbrahim Efendi kabri şerifi ; Kastamonu Şeyh Şaban Veli türbesinde

Şeyh Abdurrahman Efendinin vefatı üzerine Şaban-ı Veli dergahına 9. Şeyh olarak Amasya’da neşri tarikat etmekte olan Şeyh ibrahim Efendi gelmiş ve tam 40 sene halkı tenvir ve irşatta bulunmuşlardır.

Kendisi, gayet alim, fazıl ve kamil bir mürşit olup son derece ibadet ve taatla meşgul olduğu tam 50 yıl beş vakit namazı imam ile kıldığı damadı tarafından yazılan Arapça hal tercümesinden öğrenilmiştir. Namazın sünnet ve nafilelerini dahi hiç terk etmeyerek kıldığı gibi, Kur’an-ı Kerim-i 3000 defa okuduğu ve Şaban-ı Veli camiinde Kur’an tefsirine başlayarak halka yaptığı vazu nasihatta tam 36 senede tefsiri hitama erdirdiğini ve bu hatim duasını caminin almıyacağı nazarı itibare alinarak o civarda bulunan Gümüşlüce mevkiinde yapılmıştır.

Zamanında pek çok kimselerin kendisine intisap etti ve bir çok kimselere Şeyhlik payesi vererek Anadolu ve Rumeli’ye göndermiştir. Kendisinin Muhittin Arabi’nin bir eserine mürşidane şerhleri olduğu gibi, fetvaya dair de bir eseri vardır.

1124 (1712 M.) de ahirete intikal etmişler ve Şaban-ı Veli türbesine defnolunmuştur.

Kaynaklar
Hz. Pir Şeyh Şaban Veli , Fazıl Çifçi , Şeyh Şaban Veli Kültür Vakfı , 2014
Halvetilik ve Şabaniye Kolu , Abdulkerim Abdulkadiroğlu , Kastamonu Şeyh Şaban Veli derneği ,1991
Şabaniyye Silsilesi , İbrahim Has , Sahaflar Kitap Sarayı , 2006
Kastamonu Camileri ve Türbeleri , Fazıl Çifçi , Kastamonu Belediyesi , 2012
Kastamonu Evliyaları , Abdulhakim Durma , 2010

Zileli Şeyh Abdurrahman Efendi

Zileli Şeyh Abdurrahman Efendi‘nin kabri şerifi ;Kastamonu Şeyh Şaban Veli Türbesinde

Şeyh Mustafa Efendinin vefatından sonra Şaban-ı Veli tekkesinde Zileli Şeyh Abdurrahman Efendi irşat makamında oturmuş ve 13 sene bu makamda halkı irşat ve tenvirle meşgul olmuştur. Kendisinin keramet sahibi bir zat olduğunun delili kendisinden sonra Şaban-ı Veli tekkesine şeyh olan İbrahim Efendiye yazdığı vasiyetnamedir. Biz bu vasiyetnamenin aynen suretin aşağıya dercediyoruz.

VASİYETNAME SURETİ
Ey benim aziz kardeşim Hafız İbrahim Efendi. Size dahi malum olsun ki, Suri Hacca niyet eyleyip Suri Haccın tedarikine mukayyet iken seher vaktinde kayıptan bir seda geldi, hazır ol manevi hacca gitsen gerekir. (Surİ hac, manevi hacca tebdil olundu.) denildiğinde Cenab-ı Hakk’ın emrine intizarda iken 1083 senesinde Recep ayının 27. gecesi ki Miraç Gecesidir. Evrah aleminde gezerken Resulü Ekrem’in Miraca giderken bindiği Burağa binmişler, bizi de Burak’ın arkasına alıp gittik. Levhi mahfuzun yanına varınca ; siz burada eylenin, bundan öte izin yoktur buyurdular. Levhi mahfuza nazar eyledik kendimizin Şaban ayında dünya evinden ahirete gideceğimizi gördük ve sizin de Şaban Efendi tekkesine şeyh olacağınızı gördük. Ey benim kardeşim, Levhi Mahfuzda yazılan sizsiniz, hemen fakire dua eyle ve duadan unutmayıp tekkede meşgale ve mücahede ile meşgul olup gayret kemerini yedi yerden kuşanıp ve benim evlatlarımı dahi gözden ve gönülden çıkarmaynız ve kapı dervişi Molla Hasan 6 senedir tekkenin hizmetindedir. Sır makamında dua edilmiştir. Lakin irşadı sizden olmakla bu mahalle tehir olunmuştur. Rica ederiz ki irşat ile faydalanmadıkça salıvermeyiniz. Bize lazun olan hakkı tebliğ eylemektedir”

Şeyh Abdurrahman Efendi bu vasiyetnameyi o zaman Amasya’da bulunan ve orada halkı irşat etmekte olan İbrahim Efendi’ye göndermişlerdir. Vasiyetnamede yazdığı gibi 1083 (1672 M.) senesi Şaban ayında hayata gözlerini kapamış ve Şaban-ı
Veli türbesine defnolunmuştur.

Kaynaklar;

Hz. Pir Şeyh Şaban Veli , Fazıl Çifçi , Şeyh Şaban Veli Kültür Vakfı , 2014
Halvetilik ve Şabaniye Kolu , Abdulkerim Abdulkadiroğlu , Kastamonu Şeyh Şaban Veli derneği ,1991
Şabaniyye Silsilesi , İbrahim Has , Sahaflar Kitap Sarayı , 2006
Kastamonu Camileri ve Türbeleri , Fazıl Çifçi , Kastamonu Belediyesi , 2012
Kastamonu Evliyaları , Abdulhakim Durma , 2010

Şeyh Mustafa Çelebi Efendi

Şeyh Mustafa Çelebi Efendi‘nin kabri şerifi ; Kastamonu – Şeyh Şaban-ı Veli türbesi içerisinde.

Şeyh Mustafa Çelebi, İsmail Kutsi Hazretlerinin oğludur. Bütün zahiri ve manevi tahsilini babası İsmail Kutsi Efendi’den yapmış ve 16 sene halkı irşat ve tenvirle meşgul olduğu gibi kamil ve mükemmel şeyhler yetiştirmiş, babasının bihakkın varisi olarak ilmi kemalatı ile her tarafta büyük bir şöhret kazanmıştır Yetişdirdiği şeyhlerden büyük bir şöhret sahibi olan Şeyh Aliyül Atval (Karabaşi Veli) olup kamil ve mükemmel iki yüz şeyhe icazet verdiği gibi, Husus şerhi ve Miyarüt tarika gibi bir çok güzide eserleri vardır.

Şeyh Mustafa Çelebi ilminin kerametinden olarak, ruhi hasta olup da tedavi edilemeyenleri irşat nazarı ile ve dua etmek sureti ile bir çok hastaları tedavi ettiği ve oturduğu yerin bir doktorun muayenehanesi gibi işlediği söylenmektedir. Şeyh Mustafa Çelebi 1070 (1660 M.) tarihinde vefat etmiş ve Şaban-ı Veli’nin türbesi içersine defnolunmuştur.

Şeyh Ömer Fuadi Efendi

Ömer Fuadi Efendi’nin Türbesi ; Kastamonu – Şeyh Şaban Veli Türebsinde

Ömer Fuadi Efendi 1560 M. (966 H.) yılında Musafakıh mahallesinde doğmuştur, İlk tahsilini Kur’an mektebinde yaptıktan sonra medreseye intisab etmiş, yüksek tahsilini burada ikmal etmiştir. Arap ve Fars lisanlarına vakıfdır ve bu diller üzerinde ilmi, edebi tasavvufi kitaplar yazmıştır. Kendisi ilmiye mesleğinden müntesip olduğu için hocalar arasinda ilim ve fazilet ve ahlakı ile temayüz etmiş ve müftü müsevvitliğine tayin olmuştur. Aynı zamanda Şaban-ı Veli Camiinin hatipliğini de üzerine alan Ömer Fuadi tam 17 sene müftü müsevvitliğinde bulunmuştur.

Bu sırada Şaban-ı Veli Tekkesi Şeyhlerinden fazilet ve tasavvuftaki yüksek bilgisi ile tanınmış olan Şeyh Abdülbaki Efendiye intisap etmiş ve yıllarca bu zatın derviş ve müridi olarak hizmetinde bulunmuş ve kendisine Şeyhlik unvanı ve icazet verilmiştir.

Ömer Fuadi, tarikata intisabını kendi kalemiyle yazdığı eserinde şöylece tasvir etmektedir. ”Akli ve nakli ilimler tahsil, edip ve lakin kalp aleminden, ruh makamından tahsil olunan batın ve ledün ilmine meylim ve talebim yok iken Allah’ın iradesi, hidayeti ve zahir ilmi kuvvetiyle gafil kalbime safa ve inşirah gelmekle ilahi cezbe zuhur etti. Dünya zevklerini terk etme yoluna girip bu maksatla nice zaman uzlet ve mücahede ile çokluğu kendimden kovup yalnızlığı tercih ettim. Küreli Mehmet Çelebi, Şeyh Abdülbaki Efendi gibi zevatın hallerine özenip şeriat ve tarikat kitaplarını, risalelerini mütalaa ederek ledün ilmi ile ilgili müşkillerimi çözmeye uğraştım. Sonunda anladım ki, bir mürşid-i kamile hizmet etmedikçe bermurad olabilmem ve müşkilatımın halli mümkün değildir. Bu mecburiyetle mürşid aramağa başladığımda elbette mürşid-i kamildir diyerek Şaban Efendi postnişini Abdülbaki Efendi’ye seyr-ü sülük amacıyla müracaat etmeye karar verdim. Lakin memleketi olan İskilip’e gitmişti. Arzum şiddetli olduğundan sabredemeyip yine Şaban Efendi halifelerinden meşhur Hacı Dede’ye (aynı isimli cami bitişiğinde medfun) halimi arz ettim. Bu zat, ‚bu müşkül ve cezbe eseri olan hal tezelden hallolunur ve bilinir değildir. Zaman ve tedrici eğitim ister‛, deyip, ben hakir acele ile irşad talebinde ısrar edince de, ‚tez irşada kadir değiliz‛, diye acz gösterdi. Aynı şekilde Nureddinzade halifelerinden Himmet Efendi’ye müracaat edip ondan da aynı tarzda karşılık gördüm. Ilgaz Dağında Benli Sultan Ocağında babası yerinde kaimmakam olan Mahmut Efendi’ye de vardım. O da acz göstererek bu biçareyi ümitsizliğe sevk ettiler.

Amma bu biçare Hakk’a teveccüh ile derdime derman talebinde iken ruhani tabib Abdulbaki Efendi hastaya Hızır gibi yetişmiş, seccadeye dönmüştü. Hiç vakit kaybetmeden doğruca Hz. Pir asitanesine gidip buluşmak istedim. Vardığımda Cuma günü olduğundan kürsüde vaaz ediyordu. Ledün ilmi ve tasavvufta mükemmel olmakla Hz. Musa (a.s) gibi halini ve ilmini zahir yüzüne hasretmeyip Hızır (a.s) gibi ledün ilmi kuvvetiyle irfan mertebelerini ve ilahi hakikatleri beyan ediyordu. Hemen o mecliste bir miktar müşkilatım hallolmuştu. Bilahare kendisinden irşad talep ettiğimde asla acz ve tereddüt göstermeyip alem-i hakikat şarabından bir kase şarap vermekle gönül alemimde olan elem ve kedere şifa bahşetti…

Ömer Fuadi 27 yaşında iken intisap ettiği Abdülbaki Efendi’nin nezaretinde üç yıl seyr-ü sülüke devam eder. Fıkıh ilmindeki dirayetine binaen Şaban-ı Veli Camii hatipliği ile resmen görevlendirilir. On yedi yıl süren bu görev dolayısıyla seyrü sülüke ara vermiş olan Fuadi ahrete intikal eden Abdülbaki Efendi’nin yerine halife olan Muhyiddin Efendi’ye intisap eder. Mürşidinin 1604 yılında vefat etmesiyle Hz. Pir makamına şeyh olur. Ve bu görevde 33 yıl boyunca halkı tenvir ve irşad eder. İlim ve tasavvuf alanında bir çok eserler kaleme alır. 1637 yılında vefat eden Ömer Fuadi, sağlığında inşaını gerçekleştirmiş olduğu Şaban-ı Veli türbesinin kütüphaneye bitişik duvarı yanına defnedilir.

Hz. Pir Dergahının Şeyhi Ömer Fuadi, her şeyden önce mutasavvıf bir şairdir. Halvetilik içinde yetişmiş, tarikat şeyhi olmuş ve adeta tasavvuf içinde yoğrulmuştur. Bunun sonucu olarak tasavvufî ifade, şiirlerinin en önemli yapısını oluşturur. Şiirlerinde ve nesirlerinde dile getirdiği aşk, ilahi aşktır. Fuâdi, öğreticiliği ön plana çıkardığı için, eserlerinde tasavvuf yüzeyde kalır. Şiirlerinde hayal unsurundan çok, reel alemden alınan kesitler görülür. Bir tarikat şeyhi olarak şiiri, tasavvufî heyecanları ifade etme noktasında bir araç olarak kullanır. Onun şiirlerini bu çerçevede değerlendirmek daha doğrudur, çünkü, tasavvufî heyecanlarla yazılmış ârifâne ve âşıkane şiirlerinin, Şeyh Şabân-ı Veli‘ye duyulan derin sevgi, saygı ve özlemlerin, ancak şâirin yüklendiği misyonla izahı mümkün olacaktır. Eserlerinde öğretici niteliğin ön planda oluşu da bu sebepten ileri gelmektedir. Şâir, tarikata giren kişilerin olgunlaşma sürecinde yapması gerekenleri bir gazelinde:
İy tâlib-i irfânî kesretde koma cânı
Bülbül gibi ol dâ’im vahdet güli hayrânı
Mücellâ-yı dil ü cânı pâk eyle alâ’ikden
Tâ ide tecellî bir hâlet-i ruhâni
Mefhûm-ı amâ’i bil amâlıgı terk eyle
Fehm eyle şühûd ile el’ân kem-a-kânı
Esrâr-ı kemâl-i Hakk görindi Fu’âdîde
Feyyâz-ı ezel virdi çün neş’e-i Rahmâni
şeklinde ifade ederek, irfâna tâlip olanların nefis terbiyesinden geçip, gönüllerini kesret aleminden çekmeleri gerektiğini, bülbülün gözü nasıl ki gülden başkasını görmezse, tâlibin de vahdetten başka bir düşünce içinde olmaması gerektiğini belirtir. Çünkü gönül, hâlet-i ruhâniyenin tecelli edeceği bir yerdir. Tâlip, varlığını Allah’ın varlığında eritmeye hazırlanacak ve “hâl ü kemâl” sahibi bir “ilm-i ledünnî” sultanı olacaktır. Fuâdi, çevresini gönül gözü ile görüp eşyanın ardındaki hakikati anlayan kemâle ermiş tâlibe “neş’e-i Rahmâni” gözü ile bakmaktadır.

Şairin üstlendiği sorumluluğun sonucu olarak sanatına da yansıyan “öğreticilik” yönü nesirlerinde de görülmektedir. Ayet ve hadislerden örnekler göstererek insanları yanlış düşüncelerden korumaya çalışan Ömer Fuadi, Menakıbnamesinin yazılış gayesini açıklarken, okuyan herkesin anlayabilmesi ve istifade edebilmesi için Türkçe ve basit ifadelerle yazıldığını söyler.

Ömer Fuadi, dinin ve halkın dini duygularının istismar edilmesine de şiddetle karşı çıkmış ve çevresindekilerin, bu tür durumlar karşısında duyarlı olmalarını sağlamıştır.

Ömer Fuadi‘nin söyleyişteki sadeliği, pek çok şiirlerinde Yunus’u hatırlatmaktadır. Onun sanatında mahallileşme etkileri de görülmektedir. Ömer Fuâdi‘nin sanatçı kimliğinin halkla bütünleşmesi noktasında önemli olduğu görülür. Sanatının bu yöndeki inceliklerini ortaya koyduğu en önemli eseri Bülbüliyye’dir. Sade, akıcı bir üslupla kaleme alınan eserde lirizmin ve didaktizmin başarılı bir şekilde dizelere yansıtıldığını görürüz. O, insanın ruhuyla ve nefsiyle bir bütün olduğunu, maddi ve manevi acılarla olgunluğa ulaştığını ifade eden bir gazelinde:
Gidemezsin reh-i cânâna bensiz
Varırsın Hazretine lîk sensiz
Dile mahsûs olan kâli niderler
Ki hâl ehli anı söyler dehensiz
Resen ile irişdi dâra Mansûr
Hüviyyet ehli irişür resensiz
Dile Yusuf gamından olma hâli
Ki Ya‟kubun evi olmaz hazensiz
Bu dem rûh ile nefsi ile hem-dem
Fu’âdî „ârif olmaz cân bedensiz
mısralarıyla sevgiliye (Allah’a) ulaşmak, vuslata ermek için nefisten, benlikten sıyrılmak gerektiğine dikkat çekilmektedir.

Ömer Fuâdi, klasik edebiyatın nazım ve nesir sahasında kendini kanıtlarken, nazımda çoğunlukla divan şiirinin geleneklerine bağlı kalmış, Mecmua-i İlahiyat’ta yer alan heceyle yazılmış üç ilahinin dışında aruz ölçüsünü kullanmış; çoğunlukla gazel ve mesnevi türündeki şiirlerinde ve nesirlerinde sade, akıcı bir üslup kullanmaya özen göstermiştir. Şair, bir mürit için dış görünümü önemsiz ve değersiz bulurken içeriği, gönlü, güneş gibi parlak ve umman gibi erişilmez, uçsuz bucaksız bulduğu cihetle, şiirde de mânâ ve bilginin önemli olduğu düşüncesindedir.

Tasavvuf felsefesinin özünü ifade eden şiirlerinde, muhteva bakımından Mevlâna’nın yansımalarını, üslup noktasında ise:
Benem ol ışk bahrısı denizler hayran bana
Derya benüm katremdür zerreler ummân bana
mısralarını çağrıştıran Yunus’un izlerini görmek mümkündür.

Kaynaklar

Hz. Pir Şeyh Şaban Veli , Fazıl Çifçi , Şeyh Şaban Veli Kültür Vakfı , 2014
Halvetilik ve Şabaniye Kolu , Abdulkerim Abdulkadiroğlu , Kastamonu Şeyh Şaban Veli derneği ,1991
Şabaniyye Silsilesi , İbrahim Has , Sahaflar Kitap Sarayı , 2006
Kastamonu Camileri ve Türbeleri , Fazıl Çifçi , Kastamonu Belediyesi , 20
Abdulhalim Durma , Kastamonu Evliyaları ,