Bursa – Mustafa Kemal Paşa ‘da Koşuboğazı köyü mezarlığında
….
Evliya, Sahabe, Peygamber Kabirleri
Evliya ve Sahabe
Bursa – Mustafa Kemal Paşa ‘da Koşuboğazı köyü mezarlığında
….
Bursa – Mudanya’da Hasan Bey camii yanında
…
Bursa – İznik’de Çandarlı Meydanında
…….
Bursa – İznik’de Ayasofya camii karşısında
…
Bursa – İznik’de Yakup Çelebi camii yanında
…
Bursa – Yenişehir – Kullukçu sokaktaki Azeb Bey camii yanında
……
Bursa – İnegöl – İshak paşa camii yanında
…..
Bursa – Pınarbaşı Kabristanının giriş kapısının karşısındaki Mevlevihane kabristanında
…….
Bursa – Pınarbaşı Kabristanının giriş kapısının karşısında
Mesnevi’nin sırlarına vakıf olup Konya Karaman ‘ ın Larende kasabasında Süleyman veyahut Sinan nam zatın oğludur. Şeyh Ahmed Mevlevi olarak bilinir. Kendisi bir mevlevi oğlu olarak dünyaya geldi, yetişkinlik çağına kadar tahsiline Larende’de devam etti. Mevlevilik tarikatına fiilen girmesiyle çilesini bitirdikten sonra uzun müddet Bağdat Mevlevihanesi’nde Mesnevihan olmuş (mesnevi okutmuş) ve etrafını manevi feyze gark etmiştir.
Burada bulunduğu sırada alem-i ma ‘nada kendisine taze bir gül verilmiş, gülün şekli ve rengi pek latif olduğu halde kokusu olmadığından: “Ah, ne olaydı, bunun bir de kokusu olaydı.” demiş, kendisine; “Bunun kokusunu Bursa’da duyarsın” denilmiştir.
Cünuni Dede yaşlılık yıllarında büyük bir sıla özlemine kapılarak tekrar doğduğu yere döndüğü vakit , o tarihte Hz. Pir’in (Mevlana Celaledin-i Rumi’nin) eşiğinde seccadenişin olan Çelebi Ebubekir Efendi Hazretleri bulunuyordu : “Bursa şehri İslam şehirleri içinde bir «Burcu Evliya» olarak şöhret bulmuş olduğu halde burada bizim yolumuz yüce mevlevilik tarikatının bir tekkesi henüz yoktur. Böyle bir tekkeyi kurup yeniden canlandırmayı sizden rica ediyorum. ” diyerek bu büyük görevi kendisine verdi.
Cünuni Dede, ilk önce çok yaşlı olduğunu ileri sürerek bu iş için özür diledi. Ancak birkaç gün sonra Larende ‘ye gitmek için sefer hazırlığı yaparak izin istemek ve vedalaşmak üzere Çelebi Efendi Hazretleri’nin huzurlarına geldi. Çelebi Ebubekir Efendi mecliste bulunanların huzurunda: “Biz Mevlana ‘yı Bursa ‘ya göndermek arzusunda idik. Halbuki bu sözümüzü kabul etmediler, reddettiler.” buyurunca o sırada Bağdat’ta gördüğü rüyayı hatırladı; o anda rü’yada gördüğü gül tecessüm ederek önüne gelmişti. Bunun üzerine hayret edip azizin sözünü kabul ile Larende’ ye gitmekten vazgeçti, kendisine verilen emir ve vazifeyi yerine getirmek üzere Bursa ‘ya hareket etti .
Görev için Bursa’ya geldiğinde tanınmış şeyhlerden Şeyh Ya’kub Efendi ‘nin Setbaşı yakınlarında Karaağaç Mahallesi’ nde bulunan tekkesine birkaç günlüğüne misafir olmak üzere indi. Yakub Efendi ise o sırada İstanbul’da Eyüp civarında bir eve yerleşmiş olduğundan dergah boş idi.
Cününi Ahmed Dede kısa zamanda gelip giden mevlevileri burada bir araya toplamış, düzenlediği ayinlerle etrafına feyz saçmıştır. Aradan çok geçmeden muhibbanından Mehmed adında bir dervişe : “Erenler, bu makamın bizim karargahımız olmadığını siz de bilirsiniz. Bakalım bir istihare edin de ne zuhur eder, görelim.” buyurur.
Derviş Mehmed o gece istihare eder. Rüyasında sağ tarafından Karapınar denilen mevkiden iki alem (sancak) zuhur eder. Arkasından birçok mevlevi dervişleri gelerek sancağın birisini ikamet ettikleri zaviye tarafına götürdükleri halde tekrar dönerek Pınarbaşı civarında bilahare Mevlevi Zaviyesinin kurulduğu kayanın üzerine dikerler. Derviş Mehmed uyanır, gördüğü rüyayı arz eder. Cünuni Ahmed Efendi memnun olur, tahsin eyler.
Pınarbaşı üzerindeki küçük, dar ve karanlık bir kümbette yerleşir ve hemen burayı imara başlarlar. Sultan I. Ahmed ‘de 18.7.1611 ‘ de Bursa Mukaatası malından yüz bin akçe verilip bir mevlevihane yaptırılması ve mevcut fukaraların vazifelerinin hesap edilip bildirilmesini Bursa kadısına emreder. O sırada hayırsever bir kadın Tefsirhan mahallesi’nden Ali Bey’ in karısı Fatma Hatun , 1023/1614 eylülünde Yadigar- ı Şemsi’de evini, Bursa Kütüğü ‘ nde , Bursa Şeriyye Sicillerine göre; yirmi bin dirhem akçe ile satın aldığı hanı , Mesnevi-i şerif okunmak şartıyla dervişlere vakfeder. Şerbeti Mehmed Efendi ve bunlardan başka birçok hayırsever dervişan , mal ve mülk bakımından pek çok yardımlarda bulunur kısa zamanda burayı örneği görülmemiş büyük ve güzel bir Asitane haline getirmeye muvaffak olurlar.
XVII. yüzyılda Bursa’ya gelen Evliya Çelebi, bu dergahı Bursa’da bulunan diğer dergahlardan daha büyük, 70-80 odalı ve geniş bir semahaneden müteşekkil olduğunu yazmaktadır.
Mehmed Fahreddin Efendi’ye göre Azmizade Mustafa ve Mehmed Şemseddin’e göre Mevlana Urfizade Mustafa Efendi’nin Bursa kadısı olduğu sırada Bab mahkemesi katipliğinde bulunan Baldırzade Mehmed Selisinin kendi hattıyla bu dergahın vakfiyesini yazdığını ve Mustafa Efendi’nin imzaladığını belirtmektedir.
Şair Hayali, Güldeste’nin beyanına göre tekkenin yapılışına sekiz beyitlik manzum bir tarih düşürmüştür. Son beyit şöyledir:
Mevlevi-haneyi Cününi Dede
Eyledi Hu diye diye ihya 1024
Cünuni Dede, bu yeni yapılmış büyük tekkede ayinler düzenler ve Mesnevi’ dersleri verirken 1030/1621 senesinde fanilik tekkesini terk eyleyip baki kalan cennet-i alaya gitmiştir. Kabri tekkede Mevlevihane kapısının sağ tarafındadır.
Şair Beyanı Çelebi üç beyitlik şiirinde:
Nakline tarih Beyanı idi
“Kıldı Cününf Dede teslim-i ruh ” 1030
beytindeki mısraı ile ölümüne tarih düşürmüştür. Cünuni Dede , meczub, küçük büyük herkesin güven ve saygısını kazanmış, kuvvetli bir nefes gücüne sahib , bilinmeyen gizli halleri keşfetmekle ünlü keşf ü keramet sahibi bir zat idi. Mevlevi şairlerinin ariflerindendi. Cünuni Ahmed Dede ‘nin hayatı hakkında bilgi veren kaynaklarda Türkçe ve Farsça şiirler yazdığı belirtilmekteyse de hiçbir eseri günümüze ulaşmadığı gibi kaleme aldığı şiirlerden pek azı ele geçmiştir.
Bursa – Yıldırım’daki Yıldırım Beyazıt Külliyesi içerisinde
Sultan I. Bayezid harp meydanlarında göstermiş olduğu kahramanlıklardan ötürü ‘Yıldırım’ lakabını almıştır. Çocukluğu Bursa sarayında geçen Yıldırım Bayezid, dönemin önemli ilim adamlarından aldığı derslerle her anlamda oldukça iyi yetişmiştir. Babası dillere destan bir düğün ile Germiyanoğlu’nun kızı ile evlendirmiştir.
Kütahya’da valilik yapmış, Kosova’da şehit olan babası Murad Hüdavendigâr’ın vasiyeti üzerine 1389 yılında 29 yaşında iken tahta oturmuştur. Yıldırım Bayezid tahta geçtikten sonra, babası Murad Hüdavendigâr’ın vefatı üzerine ilk iş olarak Anadolu’daki ayaklanmaların tamamını bastırmıştır. Germiyanoğulları, Aydınoğulları, Menteşe ve Saruhan Beyliği Osmanlı’ya katılmıştır. Yine Hâmid Beyliğine bağlı lsparta, Burdur, göller bölgesi Osmanlıların olmuştur.
1391’de Bizanslılardan Şile alınmış, İstanbul 7 ay boyunca kuşatılmış, Tuna Nehri geçilerek Romanya Osmanlılara katılmıştır. 1392’de Silivri ve Selânik, 1393’de Bulgaristan fethedilmiş, 1394’de Kastamonu ve çevresi ile Arnavutluk ve çevresi Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1396’da Haçlı ordusuna karşı Niğbolu’da zafer kazanılmıştır. Bu zafer, Osmanlı Türk Devleti’nin, doğu İslâm âleminde de tanınmasına sebep olmuş, Mısır’daki Abbasi Halifesi (Birinci Mütevekkil) Yıldırım Bayezid’e tebrik için gönderdiği mektubunda, Türk Padişahına: “Sultan-ı İklim-i Rum” unvanı ile hitap etmiştir. 1397’de Salona Piskoposu, Yıldırım’ı bizzat davet ederek halkın zulümden kurtarılmasını talep etmiş, bunun üzerine, Silivri, Mora ve Attika Bizanslılar’dan alınmıştır. Karaman Beyliği ve Dulkadir Beyliği Osmanlı topraklarına katılmıştır.
1402 yılında Timur ile giriştiği Ankara Savaşı’nı kaybetmiş, 7 ay 12 gün esir olarakTimur’un yanında kalan bu büyük Sultan, 8 Mart 1403 yılında 43 yaşında vefat etmiştir. Cenazesi oğlu Çelebi tarafından Bursa’ya getirilerek, külliyesi içerisindeki türbesine defnedilmiştir. Geriye Musa Çelebi, Süleyman Çelebi, Mustafa Çelebi, İsa Çelebi, Mehmed Çelebi, Ertuğrul Çelebi, Kasım Çelebi ve Fatma Sultan adındaki çocuklarını bırakmıştır.
Yıldırım Beyazıt Külliyesi Sultan Yıldırım Bayezid tarafından şehrin en doğusuna, bir anlamda şehre gelen ipek yoluna hâkim bir tepe üzerine kurulan külliye bütünlüğü içerisinde; cami, medrese, hamam, imaret, han, ahır, kuyu ve darüşşifa yer almakta idi. Ancak vakfiyesinde iki adet medreseden bahsedilmektedir. Bugün sadece cami, türbe, hamam, medrese ve darüşşifa günümüze gelebilmiştir. Yapıldığı dönemde külliye duvarlar ile çevrelenmiş, kuzey ve batı kısmında kapılar ile girişler sağlanmıştır. Darüşşifa külliye bütünlüğünden ayrıdır.
Yıldırım Beyazıt Türbesi Yıldırım Bayezid’in büyük oğlu Süleyman Çelebi tarafından 1406 (Rebiulahir 809) tarihinde. Mimar Hüseyin oğlu Ali’ye yaptırılmıştır. Türbe dikdörtgen plan üzerine inşa edilmiştir. Sekizgen kasnak üzerine kondurulmuş kubbe ile örtülmüştür. Ön giriş kısmı üzeri üç kubbeyle örtülü revaktan oluşmaktadır. Türbede Yıldırım Bayezid (öl. 1402), Musa Çelebi (öl. 1413) ve İsa Çelebi’nin (öl.1410) sandukaları mevcuttur. Türbe 1618, 1640, 1649, 1780, 1846 yıllarında onarımlar geçirmiştir.
Kaynak ;Bursa’nın Manevi Değerleri Gezi Rehberi , Bursa Büyükşehir Belediyesi yayınları