Başçı İbrahim Efendi

Bursa – Osmangazi’deki Başcı İbrahim Efendi camii haziresinde

Başçı İbrahim Efendi , aslen başçılık mesleğini icra etmekle beraber müteahhit ve tüccar bir kişidir. Kayıtlarda Cem Sultan Türbesi müteahhidi olarak geçer. Babasının adı Abdullah’tır. Alimleri seven hayır sahenet Yeni belge 3_2sahibidir.
Abdal Mehmed’in sevdiklerinden olup rivayete göre ona her gün pişmiş bir baş verir ve can-u gönülden hizmetinde bulunurmuş. Bir gün Abdal’a sevdiği insanlardan kalabalık bir grup ansızın misafirliğe gelirler. Abdal onlara nasıl izzet-i ikramda bulunacağını düşünürken başçı, adeti üzere pişmiş bir tepesi dolu baş ile Abdal’ın kapısını çalar. Bu geliş Abdal’ın çok hoşuna gider ve kendisine himmet ederek hayır duada bulunur. Ertesi gün Başçı İbrahim Efendi rızkını temin amacı ile başları kazana koyar. Sahur zamanında kazanda başların pişip pişmediğini kontrol için baktığında ne görsün ; büyük kazan ve kepçesi Abdal Mehmed’in himmeti ve nefesinin bereketiyle halis altun olmuş.
Bu hali görünce ;
”İşim altun eyledim (bundan sonra)
Kimden ne derdim var benim ”
diyerek büyük bir servete kavuşur. Bu para ile Maksem’de kendi adıyla anılan camii , hamamımı ve zaviyeyi inşa eder. Abdal Mehmed’e intisap edip onun adına da İki kubbeli Abdal Mehmed camiini inşa eder.
Hayatını hayır ve hasenatla geçirmeye çalışan Başçı İbrahim efendi 11 Zilhicce 885 / 1481’de vefat edince Başçı İbrahim Efendi camii’nin kıble tarafındaki hazirede sırlanır.

Kaynaklar ;Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları

Alaeddin Ali Aksarayi

Bursa – Osmangazi’deki Başcı İbrahim Efendi camii haziresinde medfun . Ne yazıkki Kabir taşı yok.

Karamanlı Şeyh Ali Semerkandi hazretlerinin halifelerindedir. Hayreddin Efendi’den hilafet almıştır. ” Güldeste-i Riyaz-ı İrfan ” adlı eserde Larendeli ( Karaman) olduğu yazılıdır. Muhyiddin İbn Arabi hazretlerinin ” Anka-ı Mağrib ” adlı eserine çok ince meselelere temas eden bir şerh yazmıştır.

Kanuni Bağdat seferine çıkarken kendisiyle görüşmüş ve duasını almıştır. Daha sonra Bursa’ya yerleşmiş ve orada 11 Zilhicce 940/1534 tarihinde vefat etmiştir. Kabri şerifi Başçı İbrahim camii haziresindedir. Ama ne yazıkki kabir taşı yoktur.

Açıkbaş Mahmut Efendi

Bursa – Osmangazi’de Daya Hatun camii haziresinde.

XVII. yüzyılda yaşamıştır ve Bursa’daki Nakşibend-i Atik dergahının kurucusudur. 1601 yılında Diyarbakır’da doğdu. Urmiyeli Seyyid Ahmed Efendi’nin oğludur. Meczub olup başı açık gezdiği için kendisine Açıkbaş Mahmud lakabı takılmıştır. 1666 (H. 1077) tarihinde Bursa’da vefat etti ve Daye Hatun camii’nin haziresinde sırlandı.

Diyarbakırlı olan Açıkbaş Mahmûd Efendi küçük yaşından îtibâren, zamanın âlimlerinden ilim tahsil etti. Olgunluk yaşına gelince, tasavvufa yöneldi. Nakşibendiyye yolu büyüklerinden “Urmiye Şeyhi” diye bilinen amcası Mahmûd Efendinin sohbetlerinde bulundu. Ona talebe olup tasavvuf dersleri aldı. İlimde ve tasavvufta yüksek derecelere ulaştı. Bir ara Mardin emîri olarak vazîfe yaptı. Bu sırada içinde bulunduğu tasavvufî hâlin verdiği bir cezbeye kapılarak memleketinden ayrıldı. Mısır’a ve başka beldelere gitti. Gittiği yerlerde büyüklerin kabirlerini ve mübârek makamları ziyâret etti. Âlimlerin ve evliyânın sohbetlerinde bulundu. Bir müddet sonra İstanbul’a geldi. Sonra Bursa’ya yerleşti. Bursa’da Ulu Câmi ve Dâye Hâtun Câmilerinde vâzlar vererek insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlattı. Talebe okuttu. Nakşibendiyye büyüklerinden Muhammed Hemedânî hazretlerinin topladığı duâ, virdleri ve tesbihleri içine alan Evrâd-ı Fethiyye‘yi okuttu.

Açıkbaş Mahmud Efendi’nin (k.s.) Silsile-i Şerifi

1. Hz. Seyyid-i Kâinât Muhammed-i Mustafa (sas.)
2. Hz. Ebû Bekir (ra.)
3. Hz. Selmân-ı Fârisî (ra.)
4. Hz. Kasım İbni Muhammed (ks.)
5. Hz. Câfer-i Sâdık (ks.)
6. Hz. Bâyezid-i Bistâmî (ks.)
7. Hz. Ebu’l-Hasen-i Harakânî (ks.)
8. Hz. Ebu Kasım Kürrekani (k.s.)
9. Hz. Ebû Ali-i Fâremedî (ks.)
10. Hz. Yusuf-ı Hemedânî (ks.)
11. Hz. Abdülhâlık-ı Gücdüvânî (ks.)
12. Hz. Ârif-i Rivgerî (ks.)
13. Hz. Mahmud İncir-i Fağnevî (ks.)
14. Hz. Ali-i Râmitenî (ks.)
15. Hz. Muhammed Baba-ı Semmâsî (ks.)
16. Hz. Emir Külâl (ks.)
17. Hz. Şâh-ı Nakşibend Muhammed Bahâüddîn (ks.)
18. Hz. Alâeddîn-i Attar (ks.)
19. Hz. Mevlana Nizameddin Hamuş (ks.)
19. Hz. Mevlana Saadeddin Kaşgari (ks.)
20. Hz. Mevlana Alaeddin Mektepdar (ks.)
21. Hz. Mevlana Sunullah Kuzekunani (ks.)
22. Hz. Derviş Ahi Hüsrevşahi (ks.)
23. Hz. Mevlana İlyas (İlyas Badamyari) (ks.)
24. Hz. Seyyid Muhammed (ks.)
25. Hz. Şeyh Ahmed ( Koç Baba) (ks.)
26. Hz. Şeyh Açıkbaş Mahmud Efendi (ks.)

Bazı sebepler yüzünden , bilhassa Narcıoğlu namı ile meşhur bir inatçı münkir ile aralarında geçen muarazdan sonra halkın şikayeti üzerine bir zaman Bursa’dan sürgün edildi. Dersaadet’e celb edilerek   Sadrazam Köprülü Mehmed efendi’nin huzurlarında bazı sözlerinden hapsi emrolunda. Zehirlenmesi için baştabibe bir şişe zehir hazırlatıldı. ” Bismillah” diyerek ve kelime-i tevhidi de söyleyerek şişeyi tamamen içmesiyle zehirin ter olarak dışarı çıkması bir oldu. Sadrazam ve Şeyhülislam da bu hale hayret ettiler. Bunun üzerine izzet ve ikram ile Bursa’ya gönderildi.

Nakşibend-i Atik Dergahı
Bulunduğu Yerde başka bir Nakşibendi zaviyesi  olduğu için Atik (eski) adıyla anılmaktadır. Ancak Açıkbaş Mahmud efendi tarafından kurulmuş olan dergah’a , Açıkbaş Mahmud Efendi dergahı da denilmektedir. Dergah, Bursa da Hisar’da, darphane mahallesindedir.
Dergah’da Postnişin olanlar sırasıyla ;
1- Açıkbaş Mahmud Efendi (v. 1666)
2- Şeyh Ahi Mahmud Efendi (v. 1679)
3- Şeyh Mustafa Efendi (v. 1698)
4- Şeyh Abdülkerim Efendi (v. 1725)
5- Şeyh Abdullah Efendi (v. 1746)
6- Şeyh Mehmed Efendi (v. 1762)
7- Şeyh Mehmed Efendi (v. 1778)
8- Şeyh Abdullah Efendi (v. 1802)
9- Şeyh Abdülkerim Efendi (v. 1831)
10-Şeyh Abdülhadi Efendi (v. 1875)
11-Şeyh Eşref Efendi (v. 1878)
12-Şeyh Şerif Efendi (v. 1926)

Şöhreti her tarafa yayıldı. İnsanlar uzaktan ve yakından sohbetlerine koşup istifâde ettiler. Ömrünü, İslâmiyeti öğrenmek ve öğretmekle, insanlara anlatmakla geçiren Açıkbaş Mahmûd Efendi, 15 Ekim 1666 (15 Rebîulâhir 1077) Cumâ günü ikindi vaktinde Bursa’da vefât etti. Dâye Hâtun Câmii hazîresinin batı kısmında defn edildi. Kabri sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir. Açıkbaş Mahmûd Efendinin vefâtından sonra yerine birâderi Kâsım Efendinin oğlu Mahmûd Efendi geçip talebe yetiştirdi. O da vefât edince, oğlu Mustafa Efendi geçti.

 Açıkbaş Mahmud Efendi’nin kabir taşı;
”Fenadan göz yumup Mahmud Efendi
Beka biz-zat segrijn kıldı matlab
diriğa böyle bir er gelmeye hiç                                                          
tarik-i Nakşibendi’de mukarreb
Dinildi rıhleti vaktinde tarih
Makamın cennet-i adn eyleye Rab
sene 1077 ”
Vefatına, kendisini sevenlerden birisinin dürüşdüğü tarih şöyledir ;
” Şeyh Mahmud mefhar-i meczuban
Nesl-i pak hazret-i sultan-ı din
Eyleyüp azm-i beka-yı Cavidan
Kodı uşşak-ı firak içre hazin
Güş idüb naklin didim tarihini
Rahmetin kıla ziyade ol Mu’in

 

Açıkbaş Mahmud Efendi’nin Eserleri
İlmiyle amel eden, güzel ahlâk sâhibi olgun bir velî olan Açıkbaş Mahmûd Efendinin kıymetli eserleri de vardır. Bu eserlerinin başlıcaları şunlardır:

1) Güzîde: Türkçe olup tecvîde yâni Kur’ân-ı kerîmi okuma ilmine dâirdir. Beşiktaş’ta Yahyâ Efendi Kütüphânesinde bulunan ve yirmi dokuz bâb (bölüm) üzerine yazılmış olan bu eser pek kıymetlidir.

2) Evrad-ı Fethiyye: Farsçadan tercüme edilmiş bir eserdir. Nakşibendiyye büyüklerinden Muhammed Hemedânî’nin topladığı, duâ, zikir ve virdleri ihtivâ eden eserin şerh ve tercümesidir.

3) Risâle-i Nurbahşiyye: Emir Sultan hazretlerinin mensûb olduğu Nurbahşiyye tarîkatının evrâd ve silsilesini açıklayan bir risâledir.

4) Arapça, Farsça ve Türkçe olarak yazılmış olan şiir mecmuâsı.

Açıkbaş Mahmûd Efendinin eserleri yazma olup, hiçbirisi basılmamıştır.

Kaynaklar ;
Tarihi Bursa Mezar taşları I – Bursa Hazireleri , Hasan Basri Öcalan , Bursa Kültür a.ş. , 2011
Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Mehmed Şemseddin , Bursa dergahları ( Yadigar-ı Şemsi) , Uludağ Yayınları
Mustafa Kara , Bursa’da Tarikatlar ve Tekkeler , Bursa Kültür A. Ş. yayınla

 

Geyikli Baba (k.s.)

Bursa’nın Gürsu İlçesi Babasultan Köyünde

Bursa’nın fethine katılan, Orhan Gâzî devri Osmanlı evliyâsından. İran’da Hoy şehrinde doğdu. Şeyh Ebü’l-Vefâ’nın yolundan feyz aldı.
Baba İlyâs Horasânî’den ilim öğrendi. Keşiş dağı ormanlarındaki dergâhında kalıp, geyiklerle haşır-neşir olduğu için Geyikli Baba adı verildi. Gideceği yerlere bir geyiğe binmiş olarak giderdi Sultan Orhan Gâzî zamanında kerâmetleriyle meşhûr oldu. Geyik sırtında Bursa’nın fethine katıldı. Bursa’yı kuşatan ordunun önünde, elinde altmış okkalık bir kılıçla küffâra karşı harb etti. Orhan Gazi zamanında Uludağ’ın doğu eteklerinde, İnegöl yakınlarında vefât edip, oraya defnedildi. Orhan Gazi tarafından kabri üzerine türbe yaptırıldı. Sonradan yine Orhan Gazi tarafından türbe yanına bir câmi ve dergâh ilâve edildi Sevenleri, çevresinde bir köy meydana getirdiler. Kurdukları bu köye Baba Sultan köyü adını verdiler. Geyikli Baba külliyesi, 1369 (m. 1950)’den sonra yeniden restore edilip, ta’mir edildi.

Geyikli Baba, Keşiş dağındaki dergâhında kendi hâlinde yaşar, gelenlere dinini öğretir, şehre inmezdi. Orhan Gazi, Bursa’yı fethettikten sonra, Bursa’nın fethinde yardıma gelen evliyânın gönlünü almak, onların bereketli duâlarına kavuşmak için bir imâret yaptırdı. Onları Bursa’ya da’vet etti. Orhan Bey’e yakınları Geyikli Baba’dan da bahsettiler. “İnegöl civarındaki, Keşiş dağında birçok derviş yerleşmiş, içlerinden bir derviş onlardan ayrılır, ormana gider, geyiklerle arkadaşlık eder. Sizin dostlarınızdan Turgut Alp, onun da dostudur. Sık sık onun ziyâretine gider, beraber sohbet ederler” dediler.

Orhan Gazi de haber gönderip, onun kim ve neci olduğunu öğrenmek istedi. Bursa’ya da’vet etti. “Eğer gelmezse, ben varıp elini öpeyim” dedi. Geyikli Baba’yı arayıp buldular. Sultânın sözünü arzettiler. “Baba ilyâs mürîdiyim, Seyyid Ebü’l-Vefâ Bağdâdî tarîkatındanım” diye cevap verdi. Bursa’ya da’vet ettiler, rızâ göstermedi. “Sakın Orhan da gelmesin. Dervişler gönül ehli olurlar, gözetirler.

Öyle bir vakitte varırlar ki, vardıkları zamanda ettikleri duânın kabûl olmasını arzu ederler” buyurdu. “Bari Orhan Gâzî’ye duâ et!” dediklerinde; “Biz onu hatırımızdan çıkarmıyoruz. Her zaman devletine duâ ile meşgûlüz. Onun İslâmiyete hizmeti sebebiyle, sevgi ve muhabbeti kalbimizde taht kurmuştur” diye haber gönderdi.

Aradan zaman geçti. Geyikli Baba, dergâhının yanından bir ağaç dalı keserek omuzuna alıp yola revân oldu. Doğru Bursa hisarına vardı. Pâdişâh sarayına girip, avlu kapısının iç tarafına, getirdiği dalı dikmeye başladı. Sultan Orhan Gâzî’ye haber verdiler. “Bir derviş gelmiş, saray avlusuna ağaç diker” dediler. Sultan çıkıp hâli gördü. Bu dervişin Geyikli Baba olduğunu bildi. Ağacı dikince doğrulup, Orhan Gâzî’ye: “Bu hatıramız burada kaldığı müddetçe, dervişlerin duâsı senin ve neslinin üzerinedir. Senin neslin ve devletin bu ağaç gibi kök salacak, dalları çok uzaklara ulaşacak. Evlâtların dîn-i İslama çok hizmet edecekler” deyip; “Kökü sâbit, dalları ise göktedir” meâlindeki, İbrâhim sûresi 24. âyet-i kerîmesini okudu. Az sonra da geldiği gibi gitti. Diktiği ağaç ulu bir çınar oldu. O ağacın bugün bile mevcût olduğu, Bursa’da Üftâde’ye giden Kavaklı caddedeki çınar ağacı olduğu söylenmektedir.

Bir zaman sonra Orhan Gazi, Geyikli Baba’ya iâde-i ziyârette bulundu. Ona; “İnegöl ve çevresi senin tasarrufunda olsun” dedi. “Mülk ve mal cenâb-ı Haktandır, ehline verir, biz O’nun ehli değiliz. Mal, mülk ve sebeplere meyletmek, emîr ve sultanlara gerektir. Bizim gibi fukara kısmına, Allah adamlarına “yakışmaz” diye cevap verdi. Pâdişâh ısrar edince, kendisine hibe edilen yerlere bedel olarak, dergâhının çevresinden az bir miktarını dervişlere odunluk olarak kabûl edip, Sultanın gönlünü aldı. Orhan Gâzî de kabûl etti, râzı olup, çok duâlar aldı.

Taşköprüzâde merhum, “Şakâyık-ı Nu’mâniyye”sinde, Osmanlının gülbahçesinde yetişen, Nu’mân’ın (İmâm-ı a’zamın) bülbüllerini anlatırken, Geyikli Baba’dan da bahs eder ve kabrini ziyâretle şereflendiğini söyler. “Kabrini ziyâret ettim. Kabrin yakınında bir mezar daha gördüm. Türbedârdan bu mezarın kime âit olduğunu sordum. Germiyanoğullarından saltanat sahibi bir kimse iken saltanatı terk edip, Geyikli Baba’nın hizmetine giren ulu bir kimsenin mezarı oluduğunu söyledi” demekte ve zamanında Geyikli Baba’ya gösterilen i’tibârı ifâde etmektedir.

1) Âşık Paşazâde târihi (İstanbul: 1332) sh. 1962)
2) Şakâyık tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 31
3) Kâmûs-ül-a’lâm cild-5, sh. 3943
4) Nefehât-ül-üns sh. 690

Fotoğraflarını bizimle paylaşan www.seyyahcelebi.com.tr sayfasından Allah razı olsun.

Süleyman Çelebi

Bursa – Çekirge yolu üzerinde

Meşhûr Türkçe “Mevlid” kasidesinin yazarı. Bursa’da doğdu. Kaynaklarda Süleymân Çelebi’nin doğum târihine dâir bir kayda tesadüf edilmedi. Ancak, Süleymân Çelebi’nin Mevlid’i 60 yaşında yazdığı ve eserin 812 (m. 1409) senesinde bittiği, en eski olarak bilinen nüshasında mevcût bir beyte istinâd etmektedir. 825 (m. 1422) senesinde vefât ettiği bilindiğine göre, onun 752 (m. 1351) senesinde doğduğu neticesi çıkmaktadır. Sultan Birinci Murâd Hân’ın vezîrlerinden Ahmed Paşa’nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendi’nin torunudur. Mahmûd Bey, 738 (m. 1338) senesinde Sadr-ı a’zam Süleymân Paşa ile Rumeliye sal ile geçenlerdendir. Süleymân Çelebi, Bursa’da asrının ileri gelen âlimlerinden ilim tahsil etti. Büyük bir âlim olarak, Sultan Yıldırım Bâyezîd zamanında Dîvân-ı hümâyûn İmâmı, sonra da Bursa’da onun inşâ ve ihyâ ettiği câminin İmâmı oldu. Resûlullah efendimize ( aleyhisselâm ) olan muhabbeti, “Vesîlet-ün-necât” isimli Mevlid kasidesini yazmasına vesile oldu. Eserini yazmasının sebebi olarak gösterilen hâdise hakkında; “Künh-ül-ahbâr”, “Güldeste”, “Tezkire-i Latifi” ve başka kaynaklarda geniş bilgi vardır. Süleymân Çelebi’nin vefâtı için düşürülen târih, “râhat-ı ervah”tır. Mezarı, Bursa’da Çekirge yolu üzerindedir.

Hasırpuş Dede – (Hatırhoş Dede)

Bursa Cumhuriyet Caddesi yakınında, Abdâl Caddesi, Tahıl Caddesi ve Gül Sokağı’nın kavşağındaki Abdal Mehmet Camisinin karşısındaki Abdal mehmet türbesinin hemen arkasında

Hasırpuş dede ermişlerden bir zat idi , dünya menfaatlerine itibar etmeyip fakr u fena yolunu seçmiştir. Omuzunda eski yıpranmış hasıra benzer hırka taşımakla halk arasında ” Hasırpuş” namıyla meşhur olmuştur. Gülizar-ı İrfan’da ; Abdal Mehmet türbesi yakınında bu dünyanın gösterişinden debdebesinde uzak kıt kanaat geçinirken mağmur belde cennete yol bulduğunda Deveciler mezarlığının batı tarafında Abdal Mehmed türbesinin kuzeyindeki Gül sokaktaki türbesine defnedilmiştir.

Kutup İbrahim Efendi (k.s.)

Bursa’da – Üftade camii önündeki kabristanda

Şeyh Mehmet Üftade hazretlerinin torunudur. Üftade dergahında; Üftade hazretlerinden sonra yerine Şeyh Mustafa Efendi geçer, oda vefat edince yerine oğlu İbrahim Sadık Efendi halife olur.

Şeyh Mustafa Efendi’nin doğan çocukları yaşamamış henüz çocukken vefat etmişlerdir. Bir gün candan bir yakarışla Mevla’dan ” bir salih evlad ihsan etmesi için duada bulunur çok geçmeden 1606 yılında İbrahim Sadık dünyaya gelmiştir. Ama Cilveyi Rabbani tecellesi olarak 2 yıl sonra Mustafa Efendi vefat etmiştir. İbrahim sadık Efendi ise Bursa Mollası Şeyh Muhammed Fenari efendinin gözetiminde büyümüştür. 18 yaşına kadar Bursa’nın çok ünlü alimlerinde dersler almıştır.

Bir üre sonra Aziz Mahmut Hüdai hazretlerinin arzusu üzerine İstanbula geldi ve dört yıl riyazet ve mücahedeye devam ederek seyr-ü sülükunu tamamlayıp Celveti halifesi oldu. Peygamber efendimizin manevi işaretiyle Bursa’ya dönerek dedelerinin makamına Üftade dergahına döndüler. Bursa da dedesinin makamında irşad makamını yürütürken halk arasında ”kutup” namıyla şöhret olmuştur. Bu onun kemalat ve feyzine delil olarak gösterilir. Yadigar-ı Şemsi müellifi Mehmed Şemseddin Efendi ” Ruhaniyetlerinden istimdad idenler, emeline nail olurlar” diyerek bunu teyit etmiştir.

Kutup İbrahim Efendi aynı zamanda şairde ve ”Sadık” mahlasıyla şiirler yazardı. Niyazi Mısri ; Kutup İbrahim Efendi‘nin ” Anlar bizi” kafiyeli şiirini tahmis eylemiştir ayrıca Niyazi Mısri hazretleri , Kutup İbrahim İbrahim Efendiye derin bir hürmet besler, huzurunda ayakta bekler ve teberrüken hizmetlerinde bulunurdu.

Kutup İbrahim Efendi çok cömertti , fakire fukaraya çok yardım ederdi. Ahşap haldeki Üftade camiini baştan tamir ettirerek esaslı bir cami haline getirdi. Hatta ölmeden evvel 440 adet kitabının satılarak paranın caminin imam hatip ,müezzin ve kayyımlarına vakıf akçe olarak bırakılmasını vasiyet etmiştir.

Seyrü Sülükünü manevi bir işaretle Aziz Mahmud Hüdai hazretlerinde tamamlayan ve 72 sene süren şeyhliği müddetince ; ” Ben emr-i Hakk’la alem değiştirdiğim zaman , na’şımı türbeye defnetmeyin dedemin huzurunda cesedimin dahi ayak uzatması ruhumu sıkar” diyen Kutup İbrahim Efendi 13 Ramazan 1089 / 29 ekim 1678 cumartesi günü vefat etmiş ve vasiyeti üzerine türbenin dışındaki kabristana sırlanmıştır.

Kabir taşında şunlar yazılıdır ;

”İza tehayyertüm fi’l-umuri fe’s-te’inü ehli kuburi”
İşlerinizde güçlükle karşılaşırsanız kabir ehlinden yardım dileyiniz.

Kutbu’l-Aktab mazhar-ı fuyuzat-ı rabbül erbab mürşidi kamil arifi billah Eş-Şeyh İbrahim bin Eş Şeyh Mustafa bin Eş Şeyh Hazreti Üftade Efendi sene 1089

Kaynak ;
Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları

Abdal Murat (k.s.)

Bursa’da Alacahırka Semtinde Abdal Murad caminin bahçesinde.

Aslen Buharalıdır, doğum tarihi bilinmemektedir. Bursa’nın fethinden evvel oğlu Abdal Mehmed ile Buharadan gelen kırklardandır. Sultan Orhan Gazi ile beraber bursa’nın fethinde bulunmuş (1326) ve yine Orhan Gazi zamanında vefat etmiştir.

Abdal Murad Tekkesi Bursa’ya karşı bir gezinti yeri çimenlik bir yerde kurulmuş yüksek bir tepe üzerindedir. Bu tekkeyi Orhan Gazi yaptırmıştır. Binden fazla sahan,tencere ve kazan vakfetmiştir. Ziyaretçiler burada sohbet edip ibadet ederler. İçinde bir köşk mutfakve harem bahçesi bulunan tekkenin etrafı, üç taraftan kestane bahçesi idi. Çatısı ahşap olan tekke, tekeklerin kapatılmasıyla harabe haline gelmiş ve 1933 de yıklımıştır. Bugünkü kabri şeriflerinin bulunduğu yer son yıllarda yeniden yapılmıştır.

Abdal Murad hz’nin Kerametleri ;

  • Abdal Murad hazretleri Bursa’nın fethinde bir biriliğin başında bulunmaya çağırılarak dört arşın (2metre 64 santim) altmış okkalık ağırlığı olan ve kimse eline alıp sallayamadığı ağaç kılıcı cenk etmiştir. Bu korkunç kılıç ile yalnız düşmanları değil bölgeye zarar veren yılanlarıda öldürürmüş.
  • Rivayete göre Orhan Gazi zamanında denize yakın yerde iki büyük yılan peydah olmuş , o tarafta olan kasaba ve köy halkına eza ve cefa etmekte imiş , onların def-i için Padişah durumu Abdal Murad‘a havale etmiş.  Abdal Murad her ikisini de öldürmüş. Başlarında iki topuz yapılarak biri hazineye ayrılmış ötekiside kendisine verilmiştir. 1649 yılına topuzlardan biri türbe de imiş ama sonra zayi olmuş.
  • Abdal Murat hazretleri altmış okkalık tahta kılıcı ile büyük bir kayaya celallenerek vurmuş ve ikiye bölünmüş kaya. Bu büyük kaya aşağıdan Türbeye çıkarken yol üzerinde imiş ama zamanla kaybolmuş.
  • Bursa’nın fethinden sonra dergahına çekilir. Yiyeceğe ihtiyacı olduğu zaman merkebeni zindan kapıdan şehre doğru salar. Ehali ise hazretim olan saygı ve hürmetlerinden merkebi gördüklerinden derhal lazım olan yiyecekleri merkebin heybesine koyup iade ederlerdi.

Abdüllatif Kudsi (k.s.)

Bursa – Emirsultan camii’nin çok yakınında bulunan Zeyniler camiinin bir arka sokağında yer alan Eskiden zeyniler dergahının bulunduğu yerde.

Sühreverdi Tarikatının Zeyniyye kolunu Türkiye’ye getiren ve gönülleri feth eden bir veli. H. 786/1384 de Kudüs’de doğdu. İbn Ganim ve İbn Benane diye meşhur bir ailenin çocuğudur. Önce Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Sonra medrese okudu. Babasından ve zamanın alimlerinden sarf, nahiv, fıkıh, feraiz, meani ve beyan ilimlerini tahsil etti. Bu yıllarda zeka ve kabiliyetiyle hocalrının dikkatini çekti. Daha sonra tasavvufa ilgi duydu ve devrin meşhur sufilerinden şeyh Abdülaziz’e intisab etti. Ondan icazet aldı, irşadla görevlendirildi.

Horasandan gelip, hacca giderken Kudüs’e uğrayan Zeyniyye tarikatının kurucusu Zeynüddin-i Hafi’yi evinde misafir ederek sohbetlerinden faydalandı. Onunla birlikte Hacca gitmeyi çok arzu etti. Ancak annesi rahatsız olduğu için mürşidi izin vermeyince hacca gidemedi. Zeynüddin-i Hafi hazretleri hac dönüşünde Kudüs’e uğrayıp Abdüllatif’i yanına aldı ve birlikte Horasan’a gittiler. Abdüllatif, Horasan’da Hafi’nin yanında yeniden seyrü sülüke başladı. Halvete girdi. Daha sonra mürşidinin tavsiyesi üzerine Cam şehrine gidip Ahmed Namık-ı Cami hazretlerinin türbesinde ”erbain”e girerek riyazet ve mücahedesine devam etti. Bu sırada şeyhiyle düzenli olarak mektublaştı. Müridinin iç dünyasındaki değişiklikleri bu mektuplarla takip eden Zeynüddin-i Hafi hazretleri, Abdüllatif’e icazetname gönderdi. İnasanlara hak yolu tanıtması için irşadla vazifelendirdi.

Abdüllatif Kudsi buradan tekrar Kudüs’e döndü. Oradan Şam’a geçti. Bir müddet Şam’da kaldıktan sonra 1447 de Konya’ya giderek, orada medfun bulunan Mevlana hz’i , Sadreddin-i Konevi ve Şems hz’nin kabirlerini ziyaret etti. Onlarla alem-i manada görüştü ve halleriyle hallendi. Burada kaldığı sürece Sadreddin-i Konevi zaviyesinde irşad görevini sürdürdü. 1448’de Şaban ayında Bursa’ya geldi. Zeyniyye tarikatının Bursa’da yayılmasını sağladı. Taceddin İbrahim Karamani, Şeyh Vefa hz’i ve tarihçi Aşıkpaşazade gibi alim ve fazıl kişileri yetiştirdi.
Abdüllatif Kudsi, müridlerinden İranlı Hoca Bahşayiş tarafından 1449 tarihinde yaptırılan Zeyniyye Dergahında irşad görevini sürdürürken H. 856/1452 de vefat etti. Kendisine ait dergahın içine defnedildi. Daha sonra kabri üzerine türbe inşa edildi. Abdüllatif Kudsi’den sonra gelen Taceddin İbrahim karamani , Kastamonulu Hacı Halife İbn Vefa , Bolulu Mehmed efendi ve Hz. Ebu Bekir neslinde geldiği bilinen Çankırılı Safiyuddin efendi. Bu ilk dört halifenin hepsi türbede medfundur. Beşinci Halife Çankırılı safiyuddin Efendi türbe dışında zaviye haziresindedir.

Türbe kare planlı ve tek kubbelidir. Dışa çıkıntılı bir kemerin oluşturduğu eyvan şeklinde bir girişi bulunmaktadır. Duvarları pencereye kadar moloz taşla örülmüştür. Pencereler ve giriş kapısı mermer söveli ve sivri kemerlidir. İki sıralı kirpi saçak altında çeşitli motifler yer almaktadır. Oldukça yüksek olan kasnak iki sıra tuğta, bir sıra kesme taş, aralarda da dikey tuğla ile örülmüştür. Türbede altı adet lahit bulunmaktadır. Abdüllatif Kudsi’nin halifeleri İbrahim Taceddin Efendi, Abdullah Efendi , Bolu’lu Mehmed Efendi türbede gömülüdür. Türbenin kubbe tutmadığı, bunun A. Kudsı Efendi’nin kerameti olduğu hakkında rivayetler olduğu bilinmektedir. 20, yüzyıl başlarında, türbe kubbesiz otup etrafı demir parmaklıkla çevrili idi.

[toggle title=”Zeyniyye Kabristanı” load=”hide”]Zeyniler kabristanı her ne kadar bir dergah kabristanı olarak kabul edilirsede o boyutu aşmış genel bir mezarlık halini almıştır. Sadece Zeyniyye tarikatı mensublarının değil yüzyıllar boyunca Bursa’nın Zeyniler Kabristanıbilginlerine ev sahipliği yapmıştır. Bilinen ilk mezar 1432 tarihli Abdullatif kudsi’nin mezarıdır. Molla Hüsrev ,Muslihiddin Tavil, Muhaşşi Hasan Çelebi, Müftü Ahmed Paşa, Şair Sun’i ve N,iyazi gibi isimlerin kabirlerinin yer aldığı bu mezarlıkta 70 civarında kabir vardır. Yadigar-ı Şemsi müelllifi 1400 kadar önemli ismin medfun olduğuna dair rivayet etmiş ve bir çok mezar taşının kaybolduğunu kayıt düşmüştür. Molla Hüsrev Medresesi Zeyniler Tekkesinin yakınında idi. XV. yüzyıl ortalarında Mehmed Bin Feramuz tarafından yapılmıştır. XX. yüzyıla kadar Medresenin faal olduğu bilinmektedir. Medresenin haziresi zamanla kaybolmuştur. Yalnızca Molla Hüsrev hz’nin kabri kalmıştır.

Kaynak ;
Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları
Hasan Basri Öcalan – Bedri Mermutlu , Bursa Hazireleri , Bursa Kültür A.Ş. yayınları