Ana Sayfa>türbe(Sayfa 7)

Kubatoğlu Cüneyd Bey

Kubatoğlu Cüneyd Bey

Terme’nin 10 km güney batısındaki Dibekli Köyü Yukarı Mahallesi tekke yanı mevkiinde mezarlık içinde tepe üstünde bulunmaktadır

TARİHÇE: Halk arasında “Kubatoğlu Cüneyt Bey” şeklinde anılan türbeye ait bir inşa kitabesi bulunmamakla birlikte Kubatoğlu Cüneyt Bey’in 1413’te öldürüldüğü tahmin edilmektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Yapı ‘L’ şeklinde kare planlı iki kubbeli mekândan oluşmaktadır. Bu yapılardan birisi diğerine göre daha büyüktür. Büyük olan yapının kubbe kasnağı diğerinden daha yüksek ve pencerelidir. Kubbe kasnağındaki pencereler ve her iki yapının beden duvarlarındaki pencereler yuvarlak kemerli ve dikdörtgendir.Yapıya yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. Türbe içinde iki adet sanduka bulunmaktadır.
RİVAYETLER: Samsun’un Müslüman kesiminin emiri Kubatoğlu Cüneyt Bey, 1398 yılına kadar Samsun’un komutanı olarak, Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Beyazıt’ın komutanı akıncı Çelebi Mehmet tarafından Samsun’a atanmış, onaLâdik Kalesi, Niksar, Çarşamba ve Terme civarı verilmiştir. Yıldırım Beyazıt’ın Timur ile yaptığı Ankara Savaşı’nda(1402) yenilmesi üzerine Osmanlı Beylikleri dağılmış ve Samsun tekrar Kubatoğlu Cüneyt Bey tarafından alınmıştır.Anadolu Beyliklerinin topyekûn Timur’un hâkimiyetine girdiği bu dönemde Timur, hâkimiyeti kabul etmiş olanAlparslan oğlu Hasan Bey’i Samsun’a göndermiştir. Samsun’u terk eden Cüneyt Bey, Çarşamba ve Terme’detutunmaya çalışmış ancak daha sonra Hasan Bey’le yapılan savaşta burada şehit düşmüştür (1413). Türbede metfunkişinin, halk arasında ilk dönem İslam mutasavvıflarından Bağdat diyarında yaşamış ve ölmüş Cüneyd-i Bağdadiolduğu inancı yaygın olsa da, Bağdadi’nin 910 yılında vefat ettiğine ilişkin kayıtlar mevcuttur. Bahsi geçen iki kişininyaşam dönemleri arasında en az 5 asır vardır.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Dağdıralı Türbesi

Dağdıralı Türbesi

Terme ilçesinin 20 kilometre kadar Güney Batısına düşen Dağdıralı Köyün merkezinde yer almaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “Dağdıralı Türbesi” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Şehitasker oldukları bilinmekle beraber türbenin dönemi konusunda kesin tarih bulunmamaktadır. Ancak Kubatoğlu Cüneyt Bey türbesiyle çağdaş olduğu önerilebilir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda tadilat edilmiştir. Çatısı etermitile kaplanmış olan türbenin dış ve içi ahşaptır. Türbe içerisinde 2 adet ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı Dağdıralı Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbe bahçesinde bugün işlev görmeyen su kuyusu olup, içildiğinde öksürük, karın ağrısı v.b. hastalıklara iyi geldiğine inanılır. Çocuklar için yapılan cevşenler onlar büyüdükçe türbeye geri getirilerekasıldığından türbe içinde ve dışında asılı cevşenler çoğunluktadır. Tekkeye gelen ziyaretçiler kurban keserken, yılınbelli dönemlerinde etli pilav yapılıp dağıtılır. Şehitler için sürek Kuran-ı Kerim okunmaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Üfü Türbesi

Üfü Türbesi 1

Terme’ye 15 kilometre kuzey batısında bulunan Çanaklı Köyü camii yanında yer almaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “Üfü Türbesi” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda kara tuğla ile yeniden inşaa edilmiştir.Çatısı kiremit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi kara tuğladır. Türbe içerisinde 1 adet ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Üfü Türbesi hakkında pek fazla rivayet bulunmamaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c)izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Bazlamaç Türbesi

Bazlamaç Türbesi

Terme’ye 16 kilometre güneyinde bulunan Bazlamaç Beldesinin merkez Mahallesin Türbe sokaktaki mezarlık içerisinde yer almaktadır

TARİHÇE: Halk arasında “Bazlamaç Türbesi” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda betonarme olarak yeniden inşaa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır. Türbe içerisinde 1 adet ahşapsanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Bazlamaç Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c)izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Davud Kayseri (k.s.)

Bursa – İznik de Eşrefoğlu Rumi camii yakınındaki Ahiveyn sultan sokağında.

Vahdet-i Vücud tasavvuf geleneğinin en önemli düşünürlerindendir. (Kayseri.1261? – İznik, 11 Mart 1350). Kay­nak eserlerde Davud el-Kayseri‘nin haya­tıyla ilgili çok az bilgi vardır. Davud el­ Kayserı’nin tam ismi Davud bin Mahmud bin Muhammed’dir. Kaynaklarda “el­ Kayseri” künyesine ilaveten bazen “er-Rumı’, “es-Savi’ “el-Karamani’ ve “el-Ha­nefi'” künyeleriyle de anılmıştır. Lakabı, “Şerefuddin ve’l-millet“dir (dinin vemille­ tin şerefi). Bazı kaynaklar onun Kara­man’da doğduğunu söylüyorlarsa da bu doğru değildir; “el-Karamani’ künyesiyle anılması, onun gençlik yıllarında Kayse­ri’nin bir ara Karamanoğlu Beyliği sınırla­rına dahil edilmesinden olabilir. Ceddi­nin, belki Muhammed adlı dedesi, meşhur Sava Şehri’nden göç ederek Kayseri’ye yerleşmiştir. Bunun için bazen “es-Savi’ künyesiyle anıldı.

İlk eğitimini Kayseri’de aldı; o zamanlar Kayseri’de hocalık yap­mış olan ve 1273 yılında Konya’ya kadı olarak atanan Kadı Siraceddin el-Urmevi (öl. 1283) bazı kaynaklarda el-Kayseri’nin hocası gösterilmiştir. Yüksek ilim tahsili için Davud el-Kayseri‘nin Mısır’a gittiği ve orada üç-dört yıl kalarak iyi bir tahsil gör­düğü belirtilmektedir. Fakat hangi medre­sede ve kimlerden ders aldığı bilinmediği gibi, gidiş ve dönüş tarihleri hakkında da hiçbir bilgi yoktur. Büyük ihtimalle el-Ez­her’de öğrencilik yaptı. Anadolu’ya dön­dükten sonra, bazı kaynaklar Davud el­ Kayseri’nin Konya ve Bursa’ya gittiğini daha sonra da İran’a seyahat ettiğini be­lirtmektedir. Nitekim o, bu seyahati esna­ sında ünlü mutasavvıf Abdurrezzak el-Keşani (öl. 1329) ile görüşmüştür. Davud el­ Kayseri, ondan kendisini tasavvufa yön­lendiren hocası olarak bahsetmektedir. Bazı kaynaklar Sadreddin Konevi’yi (öl. 1274), el-Kayserinin tasavvuftaki hocası olarak gösterse de bu doğru değildir.

Davud el-Kayseri’nin ilmi şan ve şöhreti etrafa yayılınca, Orhan Gazi kendisini iz­nik’e davet ederek bazı rivayetlere göre kendisine önce kadılık teklif etti; ancak el-Kayseri bunu kabul etmeyince onu Osmanlıların ilk medresesi olan İznik Medresesine 1336 yılında günlük otuz akçeyle yönetici ve müderris olarak tayin etti. Osmanlıların ilk müderrisi olma sıfa­tıyla el-Kayseri vefatına kadar yaklaşık on beş sene medresede görev yaptı.

Kaynakların çoğunluğu, Davud el-Kay­seri’nin 11 Mart 1350 tarihinde İznik’te vefat ettiğini kaydetmektedir.

Davud el-Kayseri, elimizdeki eserlerinden de anlaşıldığı gibi, dini ve felsefi ilimler alanında XIV. yüzyılda yetişen en önemli alimlerden birisidir. Osmanlı’nın ilim ge­leneğini oluşturmuştur. Mensup olduğu vahdet-i Vücud düşüncesinin Osmanlı kültüründe tanınmasına ve yayılmasına büyük katkıda bulundu. İbn Arabi’nin Fu­süsu’l-Hikem adlı eserine yazdığı şerhi, söz konusu eser üzerine yazılan bütün şerhler arasında en çok rağbet göreni ol­du. Vahdet-i Vucüd anlayışını, sahip oldu­ğu mantık, matematik ve felsefi bilgisiyle sistematik bir şekilde en iyi yorumlayan ve kendi şahsi fikirleriyle zenginleştiren bir düşünürdür. Bu nedenle, özellikle el-Kay­seri’nin şerhi İslam dünyasının her tara­fında günümüze kadar en çok okunan eserdir; bu eser, İbn Arabiyi anlamanın anahtarı olarak kabul edilmiştir.

Davud el-Kayseri, sadece bir yorumcu değil; aynı zamanda tasavvufta ve felsefe­ de kendine has özgün fikirleri olan bir düşünürdü. Arapçayı ve Farsçayı çok iyi bilmekteydi. P. Nwyia’nın ifadesiyle ya­bancı olmasına rağmen Arapçayı en iyi kullanabilen bir yazardı.

Davud el-Kayseri‘nin Türk olduğu konu­sunda şüphe yoktur. Her ne kadar H.Cor­bin bir yazısında Davud el-Kayseri’nin İranlı olduğunu söylemişse de, daha son­ra yazdığı bir başka yazısında bunu dü­zeltmiştir. Davud el-Kayseri kelami mez­hep konusunda Maturidi ve fıkhi mezhep konusunda Hanefidir; böyle olduğu için “el-Hanefi’ künyesiyle anılmıştır.

Davud el-Kayseri‘nin varlık düşüncesi, vahdet-i Vücud düşüncesidir. Genelde Meşşailerin varlık anlayışını eleştirmiştir. İbn Sina’nın varlığı zorunlu mümkün ve mümteni olarak üç sınıfa ayırmasını ger­çekçi bulmayarak, bu ayrımın sadece iti­bari, yani zihinsel olduğunu söylemiştir. Davud el-Kayseri’nin varlık bilime kazan­dırdığı en önemli kavram “el-Hikmetü’l­ Mütealiyye (Aşkın hikmet)”dir. Bu kav­ramı daha sonra Fethullah Şirvani ve Molla Sadra da kullandı. Davud el-Kay­seri’nin zaman konusunda Eflatuncu ve Aristocu anlayışı reddederek zamanı, varlığın müddeti (müddetü’l-vücud) olarak Türk-İslam düşüncesine kazandır­dığı ikinci önemli kavramdır.

Davud el­ Kayseri‘nin bilimsel katkıları bunlarla da sınırlı değildir. Tabiat felsefesi alanındaki diğer önemli katkısı, “beyaz atom” (ez­ zerretü’l-beyza) kavramıyla, maddenin aslının enerji olduğu şeklindeki görüşü­dür. Fizik dünyadaki değişim, bir enerji değişimidir. Böylece el-Kayseri, Os­wald’ın fikirleriyle oluşan meşhur enerji­tizm akımının bir öncüsü gibidir.

Davud el-Kayseri, başta kendinden sonra­ki Türk düşünürleri olmak üzere İranlı ve Arap düşünürlere etki etti. Davud el-Kay­seri‘den etkilenen Türk düşünürleri ara­ sında, Şeyh Bedreddin, Molla Penan, Bali Efendi ve İsmail Hakkı Bursevi gibi kimse­ler vardır. Davud el-Kayseri’den en çok et­kilenen İranlı düşünürler arasında Haydar Amoli, Lahici (öl.1506), Molla Sadra Şıra­zi (öl. 1640), Sebzevan (1797-1872) ve hat­ta İmam Humeyni (1902-1989) gibi isim­leri sayabiliriz. Davud el-Kayseri etkisi ta­şıyan Arap düşünürleri arasında ise, Ab­dülgani Nablusi (öl. 1731) ve Emir Abdülkadir (1806-1883) gibi kimseler vardır.

Kaynakların ve kütüphane kataloglarının Davud el-Kayseri’ye atfettikleri eserlerin toplamı hayli fazladır. Bunun nedeni baş­kalarına ait bazı eserlerin yanlışlıkla ona atfedilmesi ve kendisine ait eserlerin bazı bölümlerini ayn risaleler halinde istinsah edilerek eserlere farklı isimler verilmesi veya bazı eserlerinin farklı isimlerle çoğaltılmasıdır.

Davud el-Kayseri’nin elimizdeki bütün eserleri Arapçadır. Eserlerinin bir kısmı şerh mahiyetinde olup bir kısmı da öz­gün telif eserlerdir. Eserleri kronolojileri­ ne göre sıralandığında:
Keşful-Hicab an Kelami Rabbi’l-Erbab: Allah’ın kelam sıfatı ve bu konuyla ilgili bazı meselelere dair bir risaledir. Bilinen sahih eserleri arasında Davud el-Kayse­ri‘nin kaleme aldığı ilk eser olarak görül­mektedir. Yazılış tarihi 1331 yılı veya daha önceki bir tarih olabilir.

Matla’u Hasusi’l-Kelam fi’ Ma’ani Fususi’l-Hikem: İbn Arabı’nin meşhur eseri Fusus üzerine bir şerhtir. Eser iki ana kı­sımdan oluşmaktadır. Birinci kısım ‘Gi­riş’tir ve “el-Mukaddim” adıyla meşhur­dur. Giriş’te Davud el-Kayseri vahdet-i Vücud anlayışını kendi özgün fikirleriyle sistematik bir biçimde anlatmaktadır. Gi­riş on iki bölümden oluşmaktadır. İkinci ana kısım Fusus metninin şerhidir. Da­vud el-Kayseri‘nin bu şerhi, en geç 1331 yılında yazıp bitirdiği anlaşılmaktadır.

Tahkiku Ma’i’l-Hayat ve Keşfi Esrari’z­ Zulumat: Eserin konusu, ilmin hayat su­yu olduğu ve hakiki ilimden içebilenlerin ölümsüz olduğudur. Bu bağlamda Hızır meselesi ele alınmaktadır. Eserin telif ta­rihi sefer ayının ortasındaki bir cuma gü­nü H 732 (M 1332)’dir.

Şerhu’l-Kasideti’l-Ta’iyye: Davud el-Kay­seri’nin meşhur sufi şair İbnü’l-Fariz’ın Kaside’t-Ta’iyye olarak bilinen Nazmu’s­ Sulük adlı eseri üzerine yazdığı bir şerh­tir. Eser iki ana kısımdan oluşur. Birinci kısım, Giriş’tir; bu kısımda Davud el­ Kayseri tasavvuf ilmine dair kendi özgün fikirlerini ortaya koymuştur. İkinci kısım Taiyye’nin şerhidir. Eserin yazıldığı tari­hi tam olarak bilemiyoruz; ancak Fusus şerhinden sonra yazıldığı bilinmektedir.

Şerhu’l-Kasideti’t-Mimiyye: İbnü’l-Fa­rız’ın “Hamriyye” veya “Nazmu’d-Durr” olarak da bilinen Mimiyye Kasidesi’nin şerhidir. Bu şerh de iki kısımdan oluş­maktadır. Giriş kısımda ilahı sevgi konu­ su ele alınmıştır; Davud el-Kayseri bu ko­nuyu kendi görüşleriyle anlatmaktadır. İkinci kısım ise, Mimiyye’nin şerhidir. Bu eserin de yazıldığı tarih tam olarak bilin­miyor; ancak bu da Fusus şerhinden son­ra yazılmıştır.

Şerhu Besmele bi’s-Sureti’n-Neviyyeti’l­ İnsaniyyeti’I-Kamile: Abdurrezzak el-Ke­şani’nin Te’vilatu’l Kur’ani’l-Kerim adlı eserinin giriş kısmında yapmış olduğu Besmele te’vili üzerine bir şerhtir. Yazıl­dığı tarih hakkında hiçbir bilgi yoktur.

Nihayetü’l-Beyan fi Dirayeti’z-Zaman: Zaman’ın mahiyetiyle ilgili olan bu eser, Davud el-Kaysennin en değerli eseıidir. Yazıldığı tarih konusunda bilgi yoktur.

Esasü’l-Vahdaniyye ve Mebneu’l-Ferda­niyye: Birlik ve çokluk konusuyla ilgili olan bu eserinin de yazıldığı tarih belli değildir. Ancak Fusüs şerhinden sonra yazıldığı söylenebilir.

Bunlardan başka Davud el-Kayseri’ye at­fedilen yedi eser daha vardır; ancak bun­lara bugüne kadar rastlanmadığı için, kendisine ait olup olmadıklan konusun­ da kesin kanaate ulaşılamamıştır.

Kaynak : Kayseri Ansiklopedisi

Hüseyinoğlu Türbesi

Hüseyinoğlu Türbesi

Terme’ye 16 kilometre güneyinde bulunan Bazlamaç Beldesinin Hoylan Mahallesi Yavuz sokakta Genişbir ağaçlık alan eski mezarlık içindeki yer almaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “Hüseyinoğlu Türbesi ” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir. Geniş sayılabilecek bir alanda; aynı zamanda hayatını kaybeden,kimlikleri bilinmediğinden mezar taşlarına adları yazılmayan definlerin kimlere ait olabileceği ve bölgede hangi olayların cereyan ettiğine dair net bir bilgi olmamakta birlikte durum aynı bölgede yer alan Cüneyt Bey (Cüneyd-i Bağdat) Türbesiyle birlikte değerlendirilebilir. Zira 14.yy.da Beylikler arası Mücadelelerle, Osmanlı-Mahâlli Beylikler arası hâkimiyet mücadelelerinin bölgede yaşandığı bilinmektedir. Hüseyinoğlu olarak anılan Türbede medfun kişinin kim olduğu bilinmemekle birlikte Hacı Emiroğullarında ve bu Beyliğin hüküm sürdüğü alanlarda Hüseyin adıylaanılan bir çok köy ve mevkii adı bulunmaktadır. Bu nedenle Kubatoğulları , Hacıemiroğulları, Tacettinoğulları ve Osmanlı Devleti arasında el değiştirip, en son Osmanlı Devletinin sert müdahalesiyle Osmanlı Topraklarına katılan bölge Beylikler ve Erken Osmanlı devirlerinin sosyal ve askeri olaylarının günümüze ulaşan belgeleri olması itibariyle önemlidir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Geniş bir ağaçlık alanın içindeki Türbe tamamen bölge Ahşap Camilerinin kuruluş tekniğinde inşa edilmiştir. Derinlemesine dikdörtgen plan sergileyen Türbenin zemini iri taşlar üzerine oldukça büyük boyutlu kütüklerin belli aralıklarla dizilip yerleştirilerek yerden 80 santimetre yükseltilerek nemden etkilenme oranının en aza indirgenmesi sağlanmıştır. Bu kütükler üzerine iri kirişlerin atılıp döşemenin tahta ile kaplanması,kestane cinsi kalın kütüklerin yontularak ve üst üste yerleştirilerek birbirilerine giydirilmesi, köşelerde ise geçmetekniğiyle bağlanması sonucu beden duvarları oluşturulmuştur. Tavan ve çatıda beden duvarlarına nazaran daha ince kalaslar kullanılmıştır. Alaturka kiremitle kaplı kırma çatının saçakları dışa taşkın olup yapıya basık, ağır vekütlesel bir hava verir. Türbede zaman zaman tadilat yapıldığı ahşap malzemedeki değişim ile alaturka kiremitlerle değiştirilen Marsilya kiremitlerden ve boya ile yazılmış 1999 yılında tamirat gördüğü ibaresinden anlaşılmaktadır.Kuzey-güney doğrultusunda boyuna düzenlemeli, dikdörtgen plan sergileyen türbe Mescit olarak da kullanılan giriş bölümü ile defin bölümden oluşmaktadır. Türbeye giriş doğudaki son derece basit tek kanatlı bir kapıyla sağlanırKaradeniz’e özgü ahşap yapı tarzında. Çatısı kiremit ile kaplanmıştır. Türbe içerisinde 1 adet ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı Hüseyinoğlu Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Karaca Ali Baba

Karaca Ali Baba 1

Terme’ye 25 kilometre batısında bulunan Akçaykaracaali Köyü’ne ait köy mezarlığı içerisindebulunmaktadır. Burada yatan ve Karaca Ali adıyla bilinen zatın ismine binaen bulunduğu Köye aynı ad verilmiştir

TARİHÇE: Halk arasında ” Karaca Ali Baba Türbesi ” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda betonarme olarak yeniden inşaa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır. Türbe içerisinde 1 adet ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı Karaca Ali Baba Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlariçinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Şeyh Abdullah – Terme

İnebel Türbesi

Terme’ye 16 kilometre güney batısında bulunan Akçagün Köyü’ne ait Hacı Hasan mezarlığı içerisindebulunmaktadır

TARİHÇE: Halk arasında “Şeyh Abdullah Türbesi ” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken 2002 yılında betonarme olarak yeniden inşaa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır. Türbe içerisinde 1 adet ahşapsanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı Şeyh Abdullah Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlariçinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

İnebel Türbesi

İnebel Türbesi

Terme’ye 8 kilometre güneyinde bulunan Ahmet Bey Köyü’ne ait köy mezarlığı içerisindebulunmaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “İnebel” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken son yıllarda betonarme olarak yeniden inşaa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır. Türbe içerisinde 1 adet ahşap sanduka bulunmaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Horasanlı İnebel Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içindeAllah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)