Yıldız Baba Türbesi ;Karabük – Safranbolu’da Yıldız sokakta bulunan tekkesinde.
……..
Evliya, Sahabe, Peygamber Kabirleri
Evliya ve Sahabe






Eskişehir – Mahmudiye ilçesi – Doğanca Köyünde
Ondokuzuncu yüzyılda Sivrihisar’da yaşamış mutasvvıf, şair, müderris ve hattattır. Vakıf belgelerine göre künyesi “eş-Şeyh Osman Afif Efendi İbn-i Ali” ve “Şeyh Osman Afif el-Sivrihisari”dir. “Afif”; iffetli, namuslu ve temiz anlamına gelmektedir.
Osman Afif Efendi‘nin (Allah sırlarını mukaddes eylesin) hayatı hakkında kaynaklarda geniş bir bilgiye ulaşılamamıştır. Rivayete göre H. 1234/M. 1818 yılında Mekke’de doğmuş, “seyyid” nesepli bir aileye mensup, babası devrin alimlerinden Seyyid Ali Efendi’dir.
Neslinden olan kişilerin şifahi bilgilerine göre; Osman Afif Efendi‘nin babası Seyyid Ali Efendi’nin bir rufai şeyhi olup, Hicaz’da vahhabi olaylarında şehid edilmiş, bu olaydan sonra Osman Afif ve kardeşleri Anadolu’ya hicret ederler. Şam’da kısa bir süre kaldıktan sonra Hatay ve Konya’da da bir müddet sakin olurlar. Bu meşakkatli yolculuk esnasında kardeşlerinden ikisi vefat eder. Devrin padişahı tarafından kardeşi Seyyid Ahmed Efendi‘ye Kırıkkale ili Delice ilçesi Dağobası Köyü’nden, Osman Afif Efendi’ye de Çifteler’de Mahmud-u Sani Vakfı arazisinden mülk sadaka olunur.
Osmanlı arşivlerinde bulunan bir belgeden Şeyh Osman Afif Efendi‘nin validesinin Yozgat’ta olduğunu ve 1859 yılında ziyaret ettiğini öğreniyoruz. Türbesinin bulunduğu Cönger (Doğanca-Mahmudiye) Köyü’nde “Cönker” aşiretine mensup ailelerin yaşadığı Os manlı arşiv belgelerinde zikredilmektedir (1864).
Osman Afif Efendi’nin medrese eğitimini nerede ve kimlerden aldığı konusunda da bilgi sahibi değiliz. 17 Cemaziyel-ahir 1288/3 Eylül 1871 tarihinde Sultan Abdülaziz Han’a yazdığı bir arzında “Sivrihisar kasabasında otuz üç seneden beru neşr-i ulum’i aliye” ile meşgul olduğu beyanından, Osman Afif Efendi‘nin medrese eğitimi görerek, Sivrihisar’da müderrislik yaptığı anlaşılmaktadır. Sivrihisar kazasında ondokuzuncu yüzyılın sonlarında yirmiye yakın medresede eğitim yapıldığı Ankara Vilayet Salnamelerinde zikredilmektedir.
Şeyh Osman Afif Efendi‘nin bir alim, bir mutasavvıf ve bir vakıf (vakfeden) olduğunu Osmanlı dönemi vakıf belgelerinden öğreniyoruz. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Kayıtlar Arşivi 585 numaralı defterin 81. sahifesi 85. sırada kayıtlı bulunan Sivrihisar’da “eş-Şeyh Osman Afif Efendi ibni’l-merhum Ali Efendi Vakfı”nın vakfiyesi kayıtlıdır. Bu vakfiyeye göre Sivrihisar şehir merkezinde ve Şeyh Baba Yusuf Camii (Kurşunlu) yakınında, 1268/1851-52 yılında “İrfaniye Medresesi”ni yaptırdığı anlaşılmaktadır. Şeyh Osman Afif Efendi’nin 5 Receb 1268 (25 Nisan 1852) tarihli vakfiyesinde şunlar yazılıdır;
Vakfiyeye göre Sivrihisar Nakşibendi hankahı postnişini, merhum Ali Efendi oğlu Şeyh Osman Afif Efendi, Şeyh Baba Yusuf Mahallesi’nde on dokuz odalı ve avlulu bir medrese yaptırır. Bu medresenin giderleri içinde dört bin kuruş nakit para vakfeder. Vakfın yönetimi ne de Süleyman oğlu Hüseyin Efendi’yi tayin eder. Vakfedilen dört bin kuruşun yönetici tarafından işletilerek elde edilen gelirden iki akçenin medrese müderrisine, bir akçenin vakfın yöneticisine (mütevelli), kalan bir akçeninde medresenin tamirinde kullanılmasını, kendisi hayatta olduğu sürede medresenin yöneticiliğini, vefatından sonra ise erkek evladından olanların yönetici olacağını şart eder.
Şeyh Osman Afif Efendi, yaptırdığı ve müderrisi olduğu irfaniye Medresesi’nin giderlerini karşılamada zaman içinde maddi zorluğa düşer. Padişah Sultan abdülaziz Han’nın bağladığı maaşla bu zorluğu atlatmıştır. Şeyh Osman Afif Efendi’nin vefatından sonra İrfaniye Medresesi müderrisliğini oğlu Şeyh Ahmed Şemseddin Efendi yürütür.
Şeyh Osman Afif Efendi tarafından yaptırılan İrfaniye Medresesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Mart 1924 tarih ve 430 Kanun numarası ile kabul edilen ”Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nun yürürlüğe girmesinden sonra kapatılmıştır. Kullanılmayan medrese binası zaman içinde harap olmuş ve 2006 yılında Sivrihisar Belediyesi tarafından tamamen yıkılmıştır. .
Tasavvufi Şahsiyeti
Şeyh Osman Afif Efendi, Nakşibendi tarikatının Halidı kolu meşayihindendir.
Şirvani Şeyh Hacı Ahmed Gıyasi Efendi; Şirvan Hanlığı’nın (Azerbaycan) Karasubasar Mahalli’nin Zerdab Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Şeyh Şirvani Hazretleri, Miladi 1826-1827 yıllarında Denizli’nin o zamanki beyi olan Tavaslıoğlu Osman Ağa’ nın daveti üzerine bu topraklara gelmiştir. Tavaslıoğlu Osman Ağa, Şirvani Hazretleri’nin isteği üzerine Musa Mahallesi’nde dergâh ve medrese inşa ettirmiştir. (Bu medrese 1920 yılında çıkan bir yangın sonucu harap olmuştur.) Bu topraklarda irşad faaliyetlerinde bulunan Nakşibendi tarikat şeyhlerinden olan Şirvani Hazretleri, miladi 1853 yılında vefat etmiştir. Kabri Şerifi Denizli İlbadı kabristanında , İnanç Bey kapısından girdiğinizde dümdüz patikayı takip edin. Patikanın ileride ayrılan sağ toprak yolun sonundaki türbede Şeyh Şirvani Hazretleri medfundur.
Şeyh Osman Afif Efendi’nin bilinen halifesi Şeyh Osman Abdülmennan Efendi‘dir. Sefine-i Evliya’da Şeyh Osman Abdülmenan Efendi ile ilgili şunlar yazılıdır ; ” Meşayih-i Halidiyye’nin ileri gelenlerinden olan bu zat, Afyonkarahisar sancağı dahilinde Yaka karyesinde 1244/(1828) senesinde doğdu. Pederi Yakalı Muhammed Emin Hoca, onun pederi ulemadan Muhammed Efendidir. Mukaddimat-ı ulumu memleketinde tahsil ettikten sonra İstanbul’a gelip meşhur Şehri Hoca Hafız Efendi’den ahz-ı icazet-i ilmiyye eyledi. Bayezıd Cami’-i şerifinde bir müddet tedrisde bulundu. 1275/ (1859)’te Denizli kasabasında ihtiyar-ı ikamet ederek ulum-ı zahire va batına neşriyle meşgul ve üç defa icazet-i ilmiyye i’tasına muvaffak oldu.
Denizli’de seccade-nişin-i irşad olduğu Halveti, Nakşibendi Dergah-ı şerifini Denizli Voyvodası Osman Ağa, müşarünileyh Hacı Ahmed Efendi için inşa ederek vefatında ba’zı hulefası dergahı idare etmekte iken Osman Abdülmennan Efendi müşarünileyhin kerime-i muhteremesini tezevvücle dergaha şeyh oldu. 1305/1888’de Denizli nakıbü’l-eşrafı kaim-i makamlığı da uhde-i aliyyelerine tefvız olundu. Altıyüzü mütecaviz mürıdanından on zata hilafet verdi. Asrımız erbab-ı kemalinden İbnü’l-Emin Seyyid Mahmud Kemal ve biraderleri Seyyid Ahmed Tevfik Beyler zümre-i müridana dehaletle kam yab olanlardandır. 11 Nisan 1311/23 Nisan 1895’te Denizli’de irtihal ederek Büyük Kabristan’da ( İlbadı Kabristanı ) kayınpederinin civarına defn olundu.”
Şeyh Osman Afif Efendi Türbesi
1881 yılında vefat eden Şeyh Osman Afif Efendi, Mahmudiye ilçesine bağlı Cönger yeni adıyla Doğanca Köyü Kabristanı’na defnedilir. Daha sonra kabri, yapılan bir türbe içine alınır. Mezarının şahide taşında “Rufai tarikatı Şeyhi Şeh (Şeyh) Ali Efendi oğlu Osman Afif ruhuna Fatiha. D. 1234 (1818-19), ö. 1297 (1879-80)” ibaresi yazılıdır. Mezar taşlarına bir dönem “Şeyh” ibaresi yazılması yasak landığı için “şeh” şeklinde yazılmıştır. Ankara-Eskişehir karayolu yakınında bulunan es-Seyyid Şeyh Osman Afif Efendi türbesine girişi gösteren tabela bulunmaktadır. Köy halkı türbenin 60- 70 yıl önce yapıldığından bahsetmektedir.
Kuzey güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, içten iki yana eğimli tavan, dıştan iki yöne eğimli kiremit kaplı beşik çatıyla örtülüdür. Güney cephe ekseninin iki yanında dikdörtgen biçimli birer pencere, batı köşesinde dikdörtgen biçimli bir kapı açıklığı bulunmaktadır. Diğer cepheler sağır tutulmuştur. Türbenin içinde biri kuzeybatı köşeye dayanmış, diğeri ona yakın konumda doğu-batı doğrultusunda uzanan iki sanduka bulunmaktadır. Güney duvarında hafifçe yuvar1atılarak yüzeyden çökertilmiş mihrap nişi bulunmaktadır. Duvar örgüsünde kerpiç malzeme kullanılan türbenin cepheleri badanalı, duvarlarının iç yüzeyleri tavana kadar ahşap kaplamalıdır. Sanduka yüzeyleri de ahşap kaplamalıdır. Türbede herhangi bir süsleme unsuruna rastlanmamıştır.
Şeyh Ahmed Şemseddin Efendi
Şeyh Osman Afif Efendi’nin oğlu Şeyh Ahmed Şemseddin Efendi‘nin

doğum tarihi bilinmemektedir. Babasının vefatından sonra Sivrihisar İrfaniye Medresesi’nde müderrislik yapar. Yazışmalarda kullandığı mühründe
“es-Seyyid Ahmed Şemseddin Nakşibendi” yazılıdır. Ahmed Şemseddin Efendi, Nakşi-Halidi meşayihinden Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi‘den seyr-i sülukunu tamamlayarak hilafet alır. Yerine halife bırakmadan 1331/1912-13 yılında ahirete irtihal eder ve Sivrihisar Kurşunlu (Şeyh Baba Yusuf) Camii’nin haziresinde yer alan Hamdi Baba Türbesi‘ne defnedilir.

Osmanlı arşivlerinde Şeyh Ahmed Şemseddin Efendi ile alakalı belgelerden bazıları şunlardır: “Saadat-ı Sofiye’den olan Sivrihisarlı Osman Afif Efendi’nin mahdumu Ahmed Şemseddin Efendi’ye Hazine’den maaş tahsisi. (Maliye) Vefat eden babası Şeyh Osman Efendi’ye verilen maaşın kesilmesinden dolayı tedrisata devam edemediğinden Ahmed Şemseddin Efendi’nin atiyye talebi. “Sadat-ı Sofiye’den Sivrihisarlı Şeyh Osman Afif Efendi’nin oğlu Ahmed Şemseddin Efendi’ye maaş tahsisi
Şücaeddin Veli – Türbesi; Eskişehir – Seyitgazi İlçesine 6-7 km uzaklıktaki Aslanbeyli köyünde
Sultan Sücaaddin hakkında çok önemli bilgiler veren Velayetname-i Sultan Sücaaddin ‘e göre ; XIV. Yüzyılın ikinci yarısı ile XV. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış; Çelebi Mehmed, II. Murad dönemlerini görmüş, Rum abdalları zümresine mensup önemli karizmatik Türkmen dedelerindendir. Ancak bununla birlikte doğum ve ölüm tarihi, ailesi ve yaşamı ile ilgili birçok olgu bugün için açık değildir.
Türbe ve zaviyesi , Eskişehir’e bağlı Seyitgazi ilçesinin , Arslanbeyli köyünde yer alan Sücaaddin Veli, yaşadığı dönemde etkin faaliyetlerde bulunmuş tarihsel bir şahsiyettir. Sücaaddin Veli ile ilgili önemli bilgiler veren kaynakların başında ” Otman Baba Velayetnamesi ” gelir. Velayetname’nin ilgili bölümlerinde, Sücaaddin Veli’nin o dönemlerde balkanlarda etkin olan, Otman Baba ile yakın temas ve diyalogta olduğu, Otman Baba’nın kendisine bağlı derviş gruplarına Sücaaddin Veli’yi ”Pir” olarak tavsiye ettiği bildirilmektedir.
Geçmişten günümüze ulaşan Vakıf senetlerindeSücaaddin Veli, İmam rıza soyundan gelen bir seyyid olarak tanıtılmaktadır.
Velayetname’ye göre , Sücaaddin Veli’nin temasta bulunduğu önemli şahsiyetlerden biri de Hacı bayram Veli’dir. Ankara’dan kalkıp, Eskişehir yoluyla Sultan’a gelir. Sücaaddin Veli kendisini gayet iyi ağırlar . Üç gün üç gece beraber kalarak sohbet ederler. ..
Türbe ve Külliye
Türbenin, biri giriş bölümünde kapı kemeri üzerinde yer alan panoya, diğeri kasnak cephelerine yazılmış iki kitabesi bulunmaktadır. Kapı üzerinde bulunan kitabesinde; ”Evliyanın öncüsü Hazreti Sultan Sücaeddin’ Allah kabrini nurlandırsın ‘ı seven Bali Bey oğlu Kasım Bey, bu binayı Hicri 921/1515 tarihinde ve Sultan Bayezid’in oğlu Sultan Selimin saltanatı zamanında imar eyledi” yazılıdır.
Kitabesine göre 921/1515 yılına tarihlenir. Kubbe kasnağında bulunan bir diğer kitabede; “Bendli Muhammed aleyhi bühyen bendadi Muhammed Emin Vakfı Şücaeddin Baba, kul kabulrabbil alemin, 20 Mart 1183/1769” yazılıdır.
Giriş ve türbe mekanları olmak üzere iki ayrı bölümden oluşur. Türbenin doğusunda yer alan giriş mekanı dikdörtgen planlı kubbe örtülüdür. Asıl türbe mekanı sekizgen planlı, kubbe örtülüdür. Giriş mekanının doğu cephe ekseninde, cephe yüzeyinde hafifçe dışa taşkın portal kuruluşu yer alır.
Portal dıştan içe doğru düz, kaval ve eğik kesimli profilli silme grubuyla üç yandan çerçeveye alınmıştır. İki yandan profilli konsollara oturan aynalı basık kemerli portal nişinin derinliği azdır. Portal nişinin içerisinden basık kemerli bir kapıyla giriş mekanına geçilir. Kapının basık kemeri üzerinde dikdörtgen biçimli kitabe panosu yer alır.
Bu bölümün kuzey ve güney cepheleri sağırdır. Mekanın köşe üçgenleriyle geçilen kubbesi dört boşaltma kemeri üzerine oturtulmuştur. İç duvarları sıvanarak badanalanmıştır. Giriş mekanından batı duvar eksenindeki kademeli silmelerle üç yandan çerçeveye alınmış bir kapıyla sekizgen planlı asıl türbeye geçilir. Söz konusu kapı, türbe mekanına dilimli kemerli ve sivri kemerli bir niş içerisine alınmış olarak açılır.
Türbe mekanının sekizgen prizma biçimli gövdesi, her cephe yüzeyinin kalın ve düz bir şeritle dikdörtgen biçimli çerçevelere alınarak çökertilmesi suretiyle vurgulanmıştır. Cephelerle kasnak, kasnakla kubbe arasında dışa taşkın profilli silmeler yer alır. Güney ve kuzeybatı duvar eksenlerinde söve ve lentolu dikdörtgen biçimli, parmaklıklı birer pencere yer alır. On altı cepheli kasnağın kuzeydoğu, kuzeybatı, güneydoğu ve güneybatı cephelerinde yer alan pencereleri sivri kemerlidir. Pencerelerden kuzeybatıdaki sonradan kapatılmıştır.
İçte, kapının iki yanındaki duvarlarla güneydoğu ve batı duvar eksenlerinde dilimli kemerli, dikdörtgen kesitli birer niş bulunur. Türbenin ortasında, doğu batı doğrultusunda yerleştirilmiş 4.86 metre uzunluğunda sanduka yer alır. Sandukanın başı, batı duvarda yer alan dilimli kemerli, dikdörtgen kesitli mihrap nişine yaslanmıştır. Niş içinde ve sandukanın baş kısmında anan mumlardan akan maddelerin toplanmasına yarayan dikdörtgen prizma gövdeli küçük bir havuzcuk oluşturulmuştur.
Kubbe üç sıra mukarnas ve dört sıra prizmatik dilimlerle ekiz yüzlü duvarların üstte, köşelerinin yuvarlatılması suretiyle oluşturulan dıştan on altıgen, içten daire planlı kasnağa oturur. Yapının cepheleri kesme taş, kubbeleri kurşun kaplamalıdır. Türbe ve giriş mekanının iç duvarları sıva ve badanalıdır. Duvarlar pencere altlarına kadar Kütahya işi çinilerle kaplanmıştır. Duvarların üst yüzeyleri sarı, açık ve koyu mavi renkli kalemişi çiçek ve yaprak motiflerinin yanı sıra yazılarla bezenmiştir. Batı duvarda yer alan dilimli kemerli niş içerisine perde motifi, dikdörtgen biçimli çerçevesinin üst köşelerine ise birer vazo resmi işlenmiştir. Mukarnas ve prizmatik dilimlerin konturları ayrıca kırmızı renkli boyayla vurgulanmıştır.
Kaynak ; Sücaaddin veli Kültür ve Turzim Derneği.
Eskişehir Zaviye ve Türbeleri , Anadolu üniversitesi, Prof Dr. Erdal Altınsapan – Doç. Dr. Canan Parla .
Eskişehir Mevlevihanesi , Kesit Yayınları , Dr. Hasan Hüseyin Adalıoğlu – Nizamettin Arslan
Eskişehir – Kurşunlu Külliyesi karşısında.
Anadolu Selçukluları döneminde veya sonrasında Eskişehir’de Şeyh Şehabeddin Sühreverdi (k.s.) adına bir zaviye inşa edilmiştir. Bu zaviyenin giderleri için Eskişehir’de bir, Eşen Karaca Köyü’nde de iki çiftlik yer vakfedilir. Bir çiftlik yer arazinin verimine göre değişmektedir. Sultan II. Selim Han dönemine ait ve 983/1575 tarihli defterdeki bu vakıf kaydından Sultanönü livası Eskişehir kazasında üç çiftlik yer kadimden (Selçuklu) Şeyh Şehabüddin Zaviyesi‘nin vakfı iken timara verilmiş, daha sonra bu üç çiftlik yer geri Şeyh Şehabeddin Zaviyesi vakfına devredilmiş ve Seferşah’ın tasarrufuna, daha sonra da Hasan Faki’ye padişah fermaniyle verilmiştir. Üç çiftlik yerin yıllık geliri beş yüz akçedir.
Şeyh Şehabeddın Sühreverdi Zaviyesi’nin yüzyıl öncesine kadar faaliyetlerine devam ettiği belgelerden anlaşılmaktadır. 8 Muharrem 1328/ 20 Ocak 1910 tarihli belge özetinde “Eskişehir’de şeyh Şehabeddin Zaviyesi ve zaviyedarlığının mahlul olduğundan bahisle Meryem Hatuna’ tevcihi için izin talep edildiği zikredilir.
Anadolu Selçukluları döneminde inşa edildiği tahmin edilen Şeyh Şehabeddın Sühreverdi Zaviyesi yapılarından günümüze sa dece türbe ulaşabilmiştir. Odunpazarı Bademlik yolunun sağ tarafında bulunan türbenin kitabesi yoktur. Türbenin içinde kitabesiz iki sanduka bulunmaktadır. Bu sandukaların Şeyh Şehabeddın Sühreverdi (k.s.) ve oğluna ait makam mezarlar veya dergahta görev yapan şeyhlere ait olduğu tahmin edilmektedir. 1984 yılında çevre sakinleri tarafından onarılan türbe, 2009 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
Eskişehir Merkezde Odunpazan semti, Paşa mahallesi, Yıldırım sokağı 59. pafta 46. ada 6. parsel de yer almaktadır. Doğu batı doğrultusunda uzayan yamuk planlı türbe, içten düz ahşap tavan, dıştan kiremitli çatı ile örtülüdür.
Güney ve batı cepheleri, yapılarla çevrilenmiş olduğundan sağırdır. Güney cephesinin bitişiğinde yer alan yapılar, 2009 yılı onarımlarında yıktırılmış, bu cephenin önü parka dönüştürülerek açılmıştır.
Türbenin kuzey cephe ekseninin biraz doğusunda dikdörtgen biçimli bir kapı, kapının batısında kare biçimli bir pencere bulunmaktadır. Türbeye kuzey cephede yer alan kapıdan girilmektedir. Cephelerin kapı ve pencere biçimleri içte de aynen tekrarlanmıştır. Mekanın bir basamakla çıkılan yükseltilmiş balı yarısında ahşap kaplamalı iki sanduka bulunmaktadır.
Girişe daha yakın bulunan 0.85 m. genişliğinde 3.10 m. uzunluğundaki sandukanın Şeyh Şehabeddin Sühreverdi‘nin oğluna ait olduğu sanılınaktadır. Bu sandukanın güneyinde bulunan 1.27 m genişliğinde 3.06 m. uzunluğundaki sandukanın Şeyh Şehabeddin Sühreverdi ye ait olduğuna inanılmaktadır. Her iki sanduka üzerinde de herhangi bir kitabeye rastlanmamaktadır.
Yapının içi oldukça sade ve gösterişsizdir. Yapının doğu duvarı, kuzey duvarına geniş, güney duvarına dar açıyla bağlanır. Önceden, doğu duvar ekseninde bir pencere ile bu pencerenin güneyinde dikdörtgen biçimli altlı üstlü iki niş yer almakta (bkz. restorasyon öncesi rölöve planı), alt nişte Kuran-ı Kerim ve dini kitaplar, üst nişte seccade ve örtüler bulunmaktaydı.
Türbenin alçak zeminli doğu yarısının, güney duvarının yaklaşık ortasına, ortalama bir kapı açıklığının genişlik ve yüksekliğinde, san renkli yuvarlak bir kemer resmedilmiştir. Kemerin içine ayrıca, kumaş kıvrımları çizilerek belirtilmiş, pembe renkli iki perde kanadı resmedilmiştir. Kemer resminin iki yanında, duvarın üst kısmında dikine dikdörtgen biçimli birer niş bulunmaktadır.
Yapının kerpiç malzeme ile inşa edilmiş duvarları, içten ve dıştan sıvanarak boyanmıştır. Pencere kasaları ile kapı kanadı ve tavanında ahşap, pencere parmaklıklarında demir kullanılmıştır. Sandukalar ahşapla kaplanmıştır.
Kaynak ; Eskişehir Zaviye ve Türbeleri , Anadolu üniversitesi, Prof Dr. Erdal Altınsapan – Doç. Dr. Canan Parla .
Eskişehir Mevlevihanesi , Kesit Yayınları , Dr. Hasan Hüseyin Adalıoğlu – Nizamettin Arslan
Şeyh Nusrettin Türbesi ; Eskişehir – Kurşunlu Külliyesinin yakınındaki Şeyh Nusreddin Sokağında.
ŞeyhNusrettin hazretleri yaklaşık olarak iki asır önce kabede Beytullah’ın hizmetkarı olarak vazife yapmakta iken medfun olduğu yerdeki evin sahibi olan arkadaşı, Eskişehir’e dönerken kendisine ısrarla memleketinde misafir etmek istediğini söyleyince oda bu samimi dostu kırmayarak onunla beraber misafir olarak buraya gelir.
Burada misafir olarak bulunurken emr-i Hak vaki olup ahirete göçünce mübarek naaşını defnetmek için yerinden kaldırmak istediklerinde bir türlü muvaffak olamaz ve kımıldatamazlar. O zaman kendisinin kutbiyyet makamında olan büyük bir veli olduğunu anlayıp vefaat ettiği bahçedeki misafir odasında defin işlemini öldüğü yerde yaparlar ve misafir odası mübareğin türbesi olur.
Kendisini yıllardır ziyaret edip, vesile edenler muradlarına tez nail olan insanlar zamanla kendisine tezveren dede diye hitap etmeye başlamışlardır. Allah himmetlerini üzerimizde daim eylesin.
Reisler Türbesi ,Manisa – Demirci ilçesindeki İmrenler köyü yakınında
Manisa’da Demirci ilçe merkezine 2,5 km uzalıkta bulunan İrezler köyü camii yanında bulunan türbe’de üç adet kabir vardır. Kabirler Ali İmran Oğlu ; Seyyid Hüseyin Reis , Seyyid Hasan Reis , Seyyid Mugire Reis’e aittir. XV. yüzyılda yaşamışlardır.
Camiye kuzeybatıdan bitişik konumdaki türbe kare planlıdır. Üzeri kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Girişi cami ile aynı alana bakar. 1997’de cami ile birlikte büyük bir onarım görmüştür.