Abdülmecid Bin Şeyh Nasuh Tosyevi

Kastamonu – Tosya – Şeyh Mahallesi Devecioğlu Cami Sokak

XVI. yüzyıl Osmanlı ulemâsından olan Abdülmecîd b. Şeyh Nasûh et-Tosyevî, başta tefsir olmak üzere çeşitli ilim dallarında çok sayıda eser veren çok yönlü bir kişidir. Tasavvufî bir çevrede yetişen Şeyh Nasûh Efendi bilimin gereğine, yararına ve önderliğine inanmış; sâliklerin, muhiblerin ve tasavvuf erbâbının Kurân ve hadîsler ışığında mutlu ve huzurlu yaşayıp dünya ve âhiret saâdetine ulaşmaları amacıyla yazı, risâle ve eserler yazmıştır. Dînî ve tasavvufî içeriğe sâhip olan bu eserlerde Kurân tefsiri, hadîs şerhi v.b. konuları açıklamaya odaklanmış, bu eserleriyle hem eğitme, öğretme ve yetiştirme (irşâd) endişesi taşımış hem de adını ölümsüz kılıp âlemde hoş bir sadâ bırakmıştır.

Abdülmecid Efendi nâmıyla tanınan Şeyh Nasûh Efendi’nin künyesi kaynaklarda şu şekilde aktarılır: Abdülmecîd b. eş-Şeyh Nasûh b. İsrail et-Tosyavî el-Amasyavî.

Hakkındaki bilgiler eserlerinden öğrenilenlerle rivâyetlerden ibârettir. Çeşitli tarikat büyüklerinin ve babasının menkıbelerinin işlendiği Menâkıbü’l-evliyâ adlı eserinde, dedesini velâyet ve kerâmeti ile meşhur Kâdirî tarikatından icâzetli İsrâil Dede olarak tanıtır. Babasının da hat ve meânî ilminde usta, Risâletü’l-edviyye fî tarîkati’s-sûfiyye ve Risâletü’l-edebiyye adlı bir eser sahibi, Zeyniyye tarikatının büyüklerinden Şeyh Nasûh Efendi olduğunu belirtir.

Aslen Tosyalı olmasına rağmen tasavvufî eğitimini Şeyh Tâcüddin İbrahim Karamânî’nin (ö. 872/1467-68) yanında tamamlamış, sonra Bursa’daki Zeyniyye Tekkesi’nde üç yıl (1513-1516) postnişîn olmuş ve akabinde Tosya’ya dönüp orada vefat etmiştir.

Şeyh Nasûh Efendi’nin kardeşi Yahya Efendi de âlim ve fâzıl bir kişi olup matbu Avamil-i Cürcânî Şerhi ve Abdülmecîd b. Abdüllatif b. Ferişte’nin (ö. 874-1469) Lügat-i kânûn-i İlâhî adlı Kurân sözlüğüne şerh yazmıştır. Pîr Muhammed adında bir de oğlu vardır. Bir eserinde oğlunun doğum tarihini (h. 773) olarak belirten müellif, eserlerinin çoğunda kendini Abdülmecîd b. eş-Şeyh Nasûh b. İsrail olarak tanıtmış, kaynaklar da onu âlim, müfessir, sûfî gibi sıfatlarla anmışlardır. Eğitimi hakkında kaynaklarda bilgi bulunmayan müellifin bir eserinin sonundaki “H. 931 Kostantiniyye” kaydından bir ara İstanbul’da bulunduğu ve İstanbul’un eğitim için sunduğu nimetlerden yararlandığı söylenebilir. Eserlerinin içerik ve konularından tefsir başta olmak üzere vaaz, fıkıh, tarih ve âlet ilimlerinde iyi yetişmiş bir kimse olduğu anlaşılan Şeyh Nasûh Efendi Kur’ân’ın açıklanıp anlaşılmasını önemseyerek hayatında tefsir ilmine özel bir yer ayırmıştır.

Eserlerinde Zeyniyye tarikatının şeyhlerinden söz edip onları “şeyh/şeyhimiz” sözleriyle anması Zeyniyye tarikatına mensûbiyetinin ve hayatını bu tarikatın düsturlarıyla şekillendirdiğinin işâreti sayılan Şeyh Nasûh Efendi’nin aile çevresinden aldığı eğitim tasavvufî kimliğinin oluşmasında etkili olmuştur. Eserlerinde bazen şiirlerine yer vermesi şâirlik yönünün bulunduğunun işâreti sayılmıştır.

Şeyh Nasûh Efendi’nin ölüm tarihiyle ilgili rivâyetler muhteliftir. Kaynaklarda onun ölümü ile ilgili 887/1482, 960/1552, 973/1565, 996/15885 gibi farklı tarihler zikredilmiş olsa da bu tarihler içerisinde H. 996/M. 1588 yılının, onun ölüm tarihi hakkındaki en makul rivâyet olduğu söylenebilir.

Fotoğraflar için ; http://www.tosyalider.net/?pnum=208&pt=TÜRBELERİMİZ
Hayatı için ; http://www.kastamonur.com/seyh-nasuh-tosyevi-efendi/

Fahreddin Rumi (k.s.)

Bolu – Mudurnu ilçe merkezindeki Kanuni Sultan Süleyman camii haziresinde.

Zeyniyye Tarikatı mensuplarından olup, adı Zeynüddin Ebu Bekr Bin Muhammed Safi’dir. Asıl adının Yahya Fakih olduğu mahlas olarak Fahreddin Rumi diye kullanıldığı da kaynaklarda geçmektedir.

Sultan Birinci Bayezid devri ulema ve şeyhlerindendir. Horasan’nın Rey şehrinde doğmuş, tahsilini orada ikmal ettikten sonra Konya’ya gelmiş, oradan Edirne’ye sonra Konya’ya gelmiş Müştemil-ül Ahkam adını verdiği kitabını yazmıştır. İbadetini sürdürmek ve öğrenci yetiştirmek için o zaman ileri bir eğitim ve kültür merkezi olan Mudurnu’ya yerleşmiştir. Günlerini hem bilimsel çalışmalar yaparak, hem de ibadetle geçirirdi.

Gece ve gündüz okunacak duları toplayıp gerekli gördüğü ek ve güzel açıklamalarla bunlardan bir eser meydana getirdi. Dînî ilimlerde âlim olup, çok ibâdet ederdi. Zühd ve vera’ sahibi idi. İnsanlardan uzak, kendi halinde yaşardı. Halkın arasına fazla karışmazdı. Takvâsı çok fazla idi. Dînî ilimlerle meşgûl olmayı çok severdi. Mudurnu’da hem halkı irşâd eder, onlara din ve dünyâ saadetinin yollarını gösterir, hem de ilimle meşgûl olurdu.

Fahreddin Rumi hazretleri , 864 (m. 1460) senesinde Mudurnu’da vefat etmiştir. Kabri şerifi ; Kanuni Sultan Süleyman camii haziresindedir.
Kaynaklar ; Türkiye Gazetesi , Orta Anadolu Evliyaları , cilt 1

Molla Hayali (k.s.)

Bursa – Emirsultan camii’nin çok yakınında bulunan Zayniler camiinin Kabristana bakan köşesinde

Asıl adı Ahmed bin Musa Rumi olup lakabı da Şemseddin’dir. İzniklidir, şiirlerinde ” Hayali” mahlasını kullandığı için Molla Hayali diye meşhur olmuştur. Hanefi Mezhebi’nin alim ve velilerinden olup Fatih Sultan Mehmed Han devrinde yaşayan Molla Hayali henüz otuz üç yaşında vefat etmiştir. İlk tahsilini kadı olan babasından aldıktan sonra Bursa Sultaniyesi denilen Yeşil Medrese’de Müderris Hızır Bey’den icazet aldı, ona muid oldu ve Hızır Bey’in kızı ile evlendi. Akli ilimlerdekianlayışının yüksekliğinden dolayı en ince meseleleri hemen kavrar ve akranları arasında parmak ile gösterilirdi. Müderris olunca Filibe Medresesi’ne tayin edildi.

İznik Medresesi müderrisi’nin vefatı ettiği ve yerine kendisinin tayin edildiği haberi gelince hacca niyetlendiğinden Fatih’in ve Vezir Mahmud Paşa’nın tüm ısrarlarına rağmen teklifi kabul etmeyerek hacca gitmiştir. Zeyniyye Tarikatı müntesibi olan Molla Hayali, hocası Şeyh Abdürrahim Merzifoni vasıtasıyla tasavvuf yolunda ilerledi, hocasıda ona Edirne Yenicami’de ” Kelime-i Tevhid ” okuma vazifesini verdi.

Molla Hayali çok kitap okur, az yemek yerdi. Hep ilim ve ibadetle meşgul olup bir an bu halden ayrılmazdı. Son derece zayıf olduğundan baş ve işaret parmağı ile pazusunu kavrardı. Şu beyit onun halini ifade eder ;
Gece Gündüz ibadetten kalmazdı geri
Günde bir öğündü saydıysan yediği

Molla Hayali talebe yetiştirmek ve eser yazmak ile meşgul olduğu sırada vefat etti. Şairler onun vefatına ” Sözü dilde, hayali gözde kaldı ” mısrai ile tarih düştüler.

Molla Hayali hz’nin kabir taşında şunlar yazmaktadır ;

Hüve’l-Hallaku’l-Baki
Garik-i rahmeti Rabbi
I-müteali Mevlana
Fadıl Şemseddin
Ahmed el-Hayali
Lillahi’l-Fatiha
sene 875

Kaynak ;
Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları
Hasan Basri Öcalan – Bedri Mermutlu , Bursa Hazireleri , Bursa Kültür A.Ş. yayınları

Molla Hüsrev (k.s.)

Bursa – Emirsultan camii’nin çok yakınında bulunan Zayniler camiinin hemen yanında yer alan Zeyniler kabristanında.

Osmanlı alimlerinin önde gelenlerden olup, asıl adı Mehmed Bin Feramuz Bin Ali dir. Sivas ile Tokat arasındaki Kargın Köyünde doğduğu ve Türkmenlerin Üçok Koluna mensup Varsak boyundan olduğu anlaşılmaktadır. Müderrislik, kazaskerlik ve şeyhülislamlık görevlerinde bulunan Molla Hüsrev’in doğum tarihi belli değildir, 1480 yılında vefat etmiştir. Küçüş yaşta iken babasını kaybettiğinden Osmanlı emiri olan eniştesi Hüsrev Bey’in himayesinde eğitimini tamamladığından Hüsrev Kaynı diye çağırılırdı, daha sonra’da Molla Hüsrev adıyla meşhur olmuştur.

Sadeddin Taftazani’nin öğrencilerinden Mevlana Burhaneddin Haydar el Herevi’den ve Molla Fenari’nin çocuklarından Yusuf Bali Efendi’den ders almıştır. Eğitimini tamamladıktan sonra ilk olarak Edirne’de Şah Melek Medresesinde daha sonra da II. Murad’ın Edirne’deki Halebiye Medresesinde müderrislik yapan Molla Hüsrev, 1444 yılında kazasker olarak atanmış 1446 yılında da Edirne Kadısı olmuştur.

Sultan II. Mehmed’i İstanbul’un fethi için teşvik eden devlet adamları arasında Molla Hüsrev de bulunmaktaydı bu yüzden Fatih’in nezdinde büyük itibara sahipti. Fetih ile birlikte Ayasofya Medresesi’nde ilk müderrislik görevi kendisine verilmiştir. 1455 yılında Bursa kadısı olarak gördüğümüz Molla Hüsrev, 1459 yılında İstanbul kadısı Hızır Bey’in vefatı üzerine yerine İstanbul kadısı olmuş ayrıca Eyüp,Galata ve Üsküdar kadılarıda kendisine bağlanmıştır.

Molla Hüsrev, Ayasofya’ya geldiğinde bütün cemaat ayağa kalkar ve kendisine saygı gösterirdi. Bu durumu gören Fatih Sultan Mehmed ” Zamanımızın Ebu Hanifesi Molla Hüsrev’dir ” diyerek iltifat etmiştir. 1426 yılında bir davette ortaya çıkan protokol kriziyle Fatih’e gücenen Molla Hüsrev İstanbul’u terk ederek Bursa’ya geldi ve Zeyniler’de bir medrese inşa ettirip dersler vermeye başladı. 1469 yılına kadar yedi sene boyunca Bursa’da kaldıktan sonra Fatih’in daveti üzerine yeniden İstanbul’a dönen Molla Hüsrev, şeyhülislamlık makamına tayin edilmiş ve 1480 yılında vefatına kadar bu görevde kalmıştır. Cenaze namazı Fatih camiinde kılındıktan sonra Bursa’ya nakledilerek Zeynilerdeki medresesinin haziresine defnedilmiştir.

Orta boylu, uzun sakallı, heybetli, diyanetperver ve mütevazi bir kişiliği vardı. Başına İmam-ı Azam tacı gibi küçük bir sarığı giyerdi. Konağında birçok hizmetçisi bulunmasına rağmen odasını kendisi süpürür ve temizler, kandilini de kendisi yakardı.

İstanbul2un Vefa semtinde bir de cami yaptırmış olan Molla Hüsrev, hukuk ve fıkıh alimi olduğu gibi iyi de bir şairdir, Türkçe ve Arapça şiirler yazmıştır. Medreselerde okutulan 12 kitap kaleme almışsa da en meşhuru Fatih’e takdim ettiği Dürer ve Gürer adlı eseridir.

Zeyniler Kabristanı

Zeyniler kabristanı her ne kadar bir dergah kabristanı olarak kabul edilirsede o boyutu aşmış genel bir mezarlık halini almıştır. Sadece Zeyniyye tarikatı mensublarının değil yüzyıllar boyunca Bursa’nın bilginlerine ev sahipliği yapmıştır. Bilinen ilk mezar 1432 tarihli Abdullatif kudsi’nin mezarıdır. Molla Hüsrev ,Muslihiddin Tavil, Muhaşşi Hasan Çelebi, Müftü Ahmed Paşa, Şair Sun’i ve N,iyazi gibi isimlerin kabirlerinin yer aldığı bu mezarlıkta 70 civarında kabir vardır. Yadigar-ı Şemsi müelllifi 1400 kadar önemli ismin medfun olduğuna dair rivayet etmiş ve bir çok mezar taşının kaybolduğunu kayıt düşmüştür. Molla Hüsrev Medresesi Zeyniler Tekkesinin yakınında idi. XV. yüzyıl ortalarında Mehmed Bin Feramuz tarafından yapılmıştır. XX. yüzyıla kadar Medresenin faal olduğu bilinmektedir. Medresenin haziresi zamanla kaybolmuştur. Yalnızca Molla Hüsrev hz’nin kabri kalmıştır.[/toggle]

Molla Hüsrev (k.s.) ‘un kabir taşı

ön yüzü ;                                                              Arka yüzü ;

Menba-ı ilm ü hüner varis                                 Mevlana Mehmed Bin Feramuz         

Ulum-ı Hazret-i Hayrül beşer                          Eş-Şehir bi-Mevlana Husrev

Fazlı hurşid eser                                                   tabe serah

Sahibu’d-dürer ve’l Gurer                                   sene  886

Mevlana Mehmed Hüsrev

sene 886

Kaynak ;
Hasan Turyan , Bursa evliyaları , Merassa Yayınları
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Hasan Basri Öcalan – Bedri Mermutlu , Bursa Hazireleri , Bursa Kültür A.Ş. yayınları