Adıyaman – Belediye nikah salonu karşısındaki 207 ile 208. sokakların kesişiminde. Ubade bin Bişr’in türbesi, şehir merkezinde, Belediye Nikah Salonunun karşısındaki sokakta Hoca Ömer Mahallesi 207. sokak ile 208. sokağın kesişiminde yer alan evin avlusunda bulunmaktadır. Türbe tek odalı ve beton bir yapı olup girişinde …
Hz. Safvan B. Muattal (r.a.) – Adıyaman
Hz. Safvan B. Muattal Türbesi ; Adıyaman İlinin Samsat ilçesine bağlı Taşkuyu köyü sınırları içerisindeki tepelik bir alandadır. Türbe Adıyaman il merkezine 40 km , Adıyaman Havaalanına 30 km, Samsat ilçe yoluna 1,5 km uzaklıktadır. Bu Mevkie ulaşım rahat ve yılın her ayı sorunsuzdur.
Andolu’nun başka hiçbir yerinde, geldiği yeni vatanından 40 yıl yaşayıp, oraya defnedilen Bir sahabi bulunmamaktadır.
” Ben onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum” Hz. Muhammed (s.a.v.)
Hz. Safvan B. Muattal (r.a.) hicretin 18. yılından, hicretin 60 yılındaki vefatına kadarki 40 yılı aşkın süreyi Adıyaman bölgesinde geçirdi. Vatan edindiği bu topraklarda İslamiyetin yaygınlaşması içib Bizans ile amansız savaşlara girdi. Yaralandı ve Adıyaman’da şehit düştü.
Hicretin 5. (627) yılından önce müslüman oldu. Hendek Gazvesi’ne ve daha sonraki gazvelere katıldı. Uykusu çok ağır olduğu, ancak kendiliğinden uyanabildiği için Resul-i Ekrem onu ordunun artçısı olarak görevlendirir, o da unutulan eşyayı sahiplerine verirdi. Hz. Safvan B. Muattal’ın katıldığı ilk gazvenin İfk Hadisesi’nin cereyan ettiği Mustalik (Müreysi) Gazvesi olduğu kaydedilir. Bu gazvede yine arkada kaldığından konak yerinde birinin uyumakta olduğunu görmüş, “inna li’llah ve inna ileyhi raciun” ayetini (Bakara 56) yüksek sesle okuyunca orada uyumakta olan Hz. Aişe uyanmış, Safvan da tesettür ayetinden önce kendisini gördüğü için onu tanımıştı. Hz. Aişe gece karanlığında ihtiyacını gidermek için ordugahtan uzaklaşmış, dönüşünte gerdanlığını kaybettiğini farkedip onu aramaya koyulmuş, bu arada birlik onun hevdecinde olduğunu sanarak yola girmiş, Hz. Aişe de herkesin gittiğini görünce kendisini almaya gelmelerini beklerken uyuya kalmıştı. Hz. Safvan B. Muattal devesini çökertip onu bindirdi ve hayvanı yedeğine alarak kuşluk vakti ordunun konakladığı yere ulaştı. Daha sonra bu olay Abdullah B. Übey B. Selül’ün dedikodusu yüzünden Safvan İle Hz. Aişe hakkında iftiraya dönüştü. Fakat nazil olan ayetlerle onların suçsuzluğu ortaya çıktı. Ayet inmeden öncede Resul-i Ekrem ” Ben onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum” diyerek Hz. Safvan’ın dürüstlüğünü dile getirmişti.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in deve çobanını öldürüp develerini kaçıran kişilerin yakalanması için Kürz b. Sabit ile birlikte görevlendirilen Safvân ayrıca İyâz b. Ganm kumandasında İslâm fetihlerine katıldı. Hz. İyaz B. Ğanm komutasındaki ordunun sol cenah komutanı olarak önce Urfa’yı fethetmiş, sonrada Ermeni merkezi olan Adıyaman- Samsat’ı feth ederek oraya yerleşmiş, yıllarca burada komutanlık/ Valilik yapmış, İslma’ın Anadolu topraklarına yayılmasına öncülük etmiş ve burada şehit olmuştur. Hz. Safvân, Resûl-i Ekrem (asv)’den iki hadis rivayet etmiş (hadisler için bk. Müsned, V, 312), kendisinden Saîd b. Müseyyeb, Ebû Bekir b. Abdurrahman, Saîd b. Ebû Saîd el-Makbürî gibi tabiîler rivayette bulunmuştur.
Hz. Mahmud Ensari (r.a.)
Hz. Mahmud Ensari(r.a.)’ın türbesi ;Adıyaman’ın 7 km doğusunda bulunan Elifli (İpekli) Köyünün yanında bulunan yüksek ve sivri Ali Dağındadır. Türbenin bulunduğu yer Adıyaman’dan bakılınca görülmektedir.
Mahmut El-Ensarî’nin türbesi, şehir merkezinin yedi km. kadar doğusunda Elif (İpekli) köyü civarında, Adıyaman’dan bakıldığı zaman görülen yüksek ve sivri bir dağın (Ali Dağı) üzerindedir. Türbenin Bağdat Seferi dönüşünde, IV. Murat’ın buyruğu ile sahabeden Mahmud el Ensari adına yaptırılmış olduğu kabul edilir. Bu zâtın da Medineli olduğu sanılmaktadır. Bir rivâyete göre, Hz. Muhammed El-Ensâri hazretlerine, ”Hısn-ı Mansur’a gidip İslâmiyet’i yayacaksın.” der. Mahmud el Ensari din uğruna savaşırken burada şehit olur. Bu zâtın yattığı yerde başka şehit mezarlarının da olduğu belirtilmektedir. Türbe, Ebu- Zer Gıfari türbesi yakınlarındadır.
Tavanı taş üzeri sıva olup, bir kubbe ile örtülü olan türbenin sol tarafında betonarme dört odalı bir bekçi evi, sağ tarafında ise briketten yapılmış mutfak ve depo, girişte de mescit bulunmaktadır. Türbe girişinin sağında on iki imamın adının bulunduğu bir yazı yer alır. Basık kemerli giriş kapısından içeri girildiğinde karşıda Mahmut el- Ensari’ye ait olduğu kabul edilen sanduka bulunmaktadır. Sandukanın üzeri yeşil örtülerle kaplı olup, başında büyük tespihler bulunmaktadır. Türbe kapısının üzerindeki kitabede H.1126 tarihi yazılıdır. Bu tarihin türbenin tamir tarihi olduğu tahmin edilmektedir. Halk arasında Mahmut el- Ensari’nin sahabeden biri olup, Ebu Zer Gıfari ile beraber şehit düşmüş olduğu anlatılır. Adıyaman bölgesinin fetih hareketlerine katılmak amacıyla İslâm ordusuyla buraya gelip, Ali Dağında şehit düştüğü, Mahmut el-Ensari adından da yola çıkılarak ensardan olduğu rivayet edilmektedir. Önceleri mezarında bekleyen kimsenin bulunmadığı, boş bir vaziyette olduğu kayıtlarda mevcuttur. Sonradan türbesi IV. Murat tarafından yaptırılmıştır.
Bu türbe, Alevî kesimi dahil birçok insan tarafından ziyaret edilmektedir. Türbe daha çok çocuğu olmayan ya da erkek çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar tarafından tatil günleri ziyaret edilmekte ve daha sonra erkek çocuk sahibi olan kadınlar çocuğuna “Mahmut” ismini vermektedirler.
Kaynaklar ; Adıyaman Evliyaları – Abdulhalim Durma
Hz. Ebu Zer Gifari – Adıyaman
Adıyaman – Merkeze 7 km uzaklıktaki Ziyaret payamlı köyünde.
Ebu-Zer Gıfari hazretlerinin türbesi, Adıyaman’ın beş km. doğusundaki Ziyaret köyünde yüksekçe bir tepenin üzerinde yer alır. Bu türbe rivayetlere göre IV. Murat tarafından yaptırılmıştır. Anlatıldığına göre Ebu Zer Gıfari, Hz. Ali zamanında yöreye gelen bir İslâm ordusunun sancaktarıdır. 1939 -1940 yıllarında türbede bulunan sancağın yetkililer tarafından Malatya müzesine götürülmüş olduğu söylenir.
Burası, sürekli çalışan Ziyaret minibüslerinin yanı sıra, Ziyaret Çayının varlığı, zamanında su değirmenlerinin kattığı ayrı bir canlılık ve güzelliği, yeşil alanlarının bolluğu, hizmet birimlerinin mükemmelliği ve Ziyaret Kabristanı ile halk nazarında oldukça gözde bir mekandır. Düğünlerde, sünnetlerde konvoy eşliğinde bu türbeye gelinir. Gelin ve damat veya sünnet olacak çocuk ve yakınları sandukanın başında bir Fatiha okuyup, dua edip tekrar dönerler. Bu türbe, yöre halkı tarafından en çok ziyaret edilen türbelerin başında gelmektedir. Toplumun her kesiminden insan, kadın-erkek, Alevî-Sünnî, bu türbeyi ziyaret etmektedir. Evlenecek olan çiftler, düğün konvoyu ile bu türbeye gelir ve türbenin başında ömür boyu mutlu olmak için dua ederler. Ayrıca halk, özellikle şifa bulmak, çocuk sahibi olmak için buraya gelmektedir. Daha sonra çocuk sahibi olanlar, çocukları erkekse ismini Abuzer koymaktadır. Yörede Abuzer isminde birçok kişi bulunmaktadır. Türbeye, piknik amaçlı olarak da sıkça gelinmektedir. Burada genel olarak kurban adanmaktadır. Dileği gerçekleşenler kurbanlarını keserek burada pişirip türbede bulunanlara dağıtırlar ya da türbenin bulunduğu yerde kesip eşine dostuna dağıtır. Adarken nasıl niyet ettiyse adağını o şekilde gerçekleştirir. Ayrıca sünnet olan çocuklar veya evlenen çiftler düğün günü bu ziyarete getirilir ve burada dualar okunur.
Türbenin karşısında köy mezarlığı, ön tarafında mutfak, arka kısmında hayvan kesme yeri bulunmaktadır. Mescit ve türbe olmak üzere iki kısımdan oluşan türbe, betonarme bir yapıdır. Mescit, kadın ve erkekler için iki ayrı bölmeden meydana gelir. Türbenin girişinde sol taraf bayanlara ayrılmış mescit, sağ taraf ise erkeklere ayrılmış mescittir. Erkek mescidinin girişinde Ebu-Zer Gıfari’ye ait olduğu söylenen, “En garip ve muhtaç olduğun gün kabre konulduğun gündür”, yazısı bulunmaktadır. Türbenin solunda yer alan mescitte iki tane sanduka yer alır. Bunlardan birinin türbedarlardan birine ait olduğu söylenir. Türbe kısmına üç basamakla inilir. Üzerinde H.1136 yılına ait tarihli kitabesi olan kemerli bir kapı ile girilir. Bu kısım dört paye üzerine oturan bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin doğu, batı ve güneyinde bitişik tonozlar yer alır. Türbenin üzeri yeşil örtülerle kaplı olup, başında büyük tespihler bulunmaktadır.
Anlatıldığına göre, Ebu-Zer Gıfari, içlerinde Mahmut el-Ensari’nin de bulunduğu bir orduyla İslâm’ı tebliğ için Adıyaman’a gelir ve eski adıyla Piryun (yeni adı Pirin) olan yerde Bizanslılar ile karşılaşırlar ve Savaş esnasında, EbuZer Gıfari’nin başı kopar, ama buna rağmen o başını koltuğunun altına alır.
Abdullah Aydınlı makalesinde, künyesiyle meşhur olduğundan adı adeta unutulan Ebu Zer el-Gıfari’nin, Haram Aylar’da bile yağmacılıktan ve yol kesmekten çekinmeyen Gıfar kabilesine mensup olduğunu yazar . Gıfari, kabilesinin en gözü pek yağmacılarından olsa da, halkı gibi putlara tapmaz ve hatta onlardan nefret eder. Kendisinin belirttiğine göre, İslamiyeti kabul etmeden birkaç yıl önce Allah’a ibadet etmeye başlar. Hz. Peygamber’in davetini duyunca, ilk bedevi Müslüman diye bilinen Ebu Zer, dördüncü veya beşinci kişi olarak İslamiyeti kabul eder. Hz. Peygamberin kendi kabilesine göndermesiyle halkının yarısı İslamiyeti kabul eder. Uhud veya Hendek gazvesinden sonra Medine’ye hicret eden Ebu Zer, artık hep Hz. Peygamberin yanında ve hizmetinde bulunur. Hz. Peygamber her zaman onun kendi yanında bulunmasını ister ve bazı konularda görüşünü alırdı. Son hastalığı sırasında yanına çağırtmış ve kendisini kucaklamıştır. Ebu Zer Gıfari Hz. Ömer zamanında fetihlerde bulunmak için Suriye’ye gider. Daha sonra Amr ibnü’l As ile Mısır’ın fethine katılır. Hz. Osman döneminde de fetih hareketlerinde bulunur. Bu dönemde Ammuriye’ye kadar giden ordu ile Anadolu fetihlerine, Kıbrıs fethine katılır. Halife ile arasındaki anlaşmazlık sebebiyle Medine’ye üç mil mesafede bulunan Rebeze’ye sürgün edilir. 653’te Rebeze’de vefat eder. Diğer bazı Sahabiler gibi İstanbul Ayvansaray’da da bir makam-kabri bulunmaktadır. Hz. Peygamber onun hakkında, “Gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur”, demiştir. Hz. Peygamber ile devamlı birlikte bulunması ve aklına gelen her şeyi sorması sebebiyle ilimde üstün bir seviye kazandığı kabul edilir. Ebu Zer’in hayatına dair müstakil eserler kaleme alınmıştır.
















