Ana Sayfa>Genel(Sayfa 139)

Kesikbaş Türbesi – Kastamonu

Kesikbaş Türbesi ; Kastamonu – Merkez’de Kesikbaş sokak ile demir sokağın kesişiminde yer alır.

Kastamonu merkez’de Kesikbaş isminde üç tane türbe vardır. Bunlardan Kesikbaş sokak ile demir sokağın kesişiminde yer alan Kesikbaş hazretleri Türbesinde kimin medfun olduğu meçhuldür. Kabir taşı yoktur sadece sarık şeklinde bir işaret taşı vardır. Kabrin etrafı kiremitlerle duvar oluşturulup çevrilmiştir.
Diğer İki Kesikbaş Türbesi ;
1- Aktekke mahallesi , Eski Tosya caddesinden ayrılan Budak Tepesi sokağının köşesinde
2- Merkez’de Şaban-ı Veli camiinin yankınındaki Direk sokağın sonunda yer alır.

Kesikbaş Efendi Türbesi

Kesikbaş Efendi Türbesi ; Kastamonu – Merkez’de Şaban-ı Veli camiinin yankınındaki Direk sokağın sonunda yer alır.

Kastamonu merkez’de Kesikbaş isminde üç tane türbe vardır. Bunlardan Şeyh Şaban-ı Veli hazretlerinin türbesinin yakınındaki direk sokağın sonunda yer alan Kesikbaş efendi Türbesinde kimin medfun olduğu meçhuldür. Kabir taşında latin harflerle Kesikbaş Efendi’nin ruhuna fatiha yazısı vardır. Yalnıza bir kabirden ibarettir üzerinde bir yapı yoktur.
Diğer İki Kesikbaş Türbesi ;
1- Aktekke mahallesi , Eski Tosya caddesinden ayrılan Budak Tepesi sokağının köşesinde
2- Merkez’de Kesikbaş sokak ile demir sokağın kesişiminde.

Kazan Dede

Kazan Dede‘nin kabri ; Şeyh Şaban-ı Veli camiinin giriş kapısının hemen karşısında

Kabri şerifi ; Hz. Pir Şeyh Şaban-ı Veli camiinin girişi kapısının hemen karşısında yer alan Kazan dede‘nin hayatı ile ilgili herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Kabrinin yanında yer alan levhada şu bilgiler vardı;
” Eskilerden Bir Veli
Sandukanın bulunduğu yerde oturur
Cemaat ve İhvana hitap eder ;
Kazan
İlim Kazan,
İrfan Kazan,
Dünyalık Kazan,
Ahiret Kazan,
Kazanda YE!… ”

İbrahim Nureddin Efendi

İbrahim Nureddin Efendi ; Kastamonu – Merkez’de İsmail Bey Külliyesi avlusundaki hazirede

Kadiriyye şeyhlerinden faziletli bir zat olup ”Cecelizade” şöhretiyle meşhur bir Allah dostudur. 1260 (m. 1844) yılında memleketi olan Kastamonu da vefat ederek, İsfendiyaroğullan’ndan İsmail Bey Camii avlusuna defnedilmiştir. Akaidden “Cecelizade” adıyla bilinen bir manzumesi olduğu gibi, “Şerh-i Vasiyetname-i îmam-ı A’zam“, “Feraidü’l-Lealî fi Şerh-i Esmai’l-Metealî” adlarında basılmış eserleri bulunmaktadır.
Yüce Allah sırrını takdis buyursun.

Kaynak
İstanbul ve Anadolu Evliyaları , Pamuk Yayınları

Adil Bey Türbesi

Adil Bey Türbesi , Kastamonu – Merkeze bağlı Terzi köyünde

Adil Bey, Candaroğulları Beyliği’nin 4. hükümdarı olup Yakup Bey’in oğlu ve Celaleddin Bayezid Bey’in babasıdır. Tahta çıkışı, adına bastırmış olduğu sikkelere göre 746/1345 olarak kabul edilmektedir. Zamanındaki olaylar hakkında bilgi elde edilememiştir.

762/1361 Tarihinde bir savaşta vefat etti. Beyliğin merkezi olarak türbenin bulunduğu bu mevkii seçtiği ve sarayının bu köydeki “harem-i şah” yani şahın sarayı adıyla anılan yerde bulunduğu, vakıf kayıtlarından anlaşılmaktadır. Trabzon Rum İmparatoru II. Alexious’un kızı Prenses Edoxia ile evlenmiştir. Uzun sayılabilecek bir müddet emirlikte bulunduğu halde Terzi Köyü’ndeki günümüzde yıkılmış olan camiden başka eserine rastlanmamaktadır.

Halk tarafından ziyaret edilen türbeye, açık arazide bulunmasına rağmen vahşi hayvanların da hürmet gösterdiği; hatta geyiklerin kendilerine has hareketlerle türbeye hürmet arz ederek kıble duvarının dışındaki taşları yaladıkları çevre halkı tarafından ifade edilmektedir. Filvaki çürümemiş cesedin bulunduğu taraftaki bazı taşların bu hareketin eseriyle inceldiği fark edilmektedir. Çevredeki cinslerinden farkı bulunmayan bu taşlara karşı yapılan hareketlerin halk tarafından türbedeki zevata ihtiram amacı taşıdığı kabul edilmektedir.

Kaynak
Kastamonu Camileri – Türbeleri – ve diğer Tarihi Eserler – Fazıl Çifçi – Kastamonu Belediyesi

 

Atabey Gazi

Atabey Gazi Türbesi , Kastamonu – Atabey mahallesindeki Atabey Gazi camiinin güneydoğu köşesinde

Mülkiyeti Atabey gazi vakfına ait olan Cami’nin kitabesinden öğrenildiğine göre, Çobanoğulları beylerinden Atabey Muzafferüddin  Yavlak Aslan 1273 yılında yaptırmıştır. Kastamonu’nun en eski camisi olan bu yapı 1800 ve 1871 yıllarında onarılmıştır. Cami kesme ve moloz taştan yapılmış, ibadet mekanını kırk ahşap direğin taşıdığı bir tahta tavan ile örtülmüştür. Bundan ötürü de halk arasında Kırk Direkli Cami olarak tanınmıştır. Giriş kapısı taştan yapılmıştır.

Rivayete göre Selçuklu devletinde üst düzey komutanlardan birisi olan ve 200 bin çadırlık aşireti ile önemli bir güce sahip bulunan Hüsamettin Çoban Bey Kastamonu’yu fethettiğinde, kalenin hemen eteklerinde bir cami yaptırmis ve ilk Cuma namazını burada kıldırmıştır. Cuma hutbesine çıkarken de, fethin simgesi olarak minbere kılıç kuşanarak çıkmıştır. Daha sonradan torunu Muzafereddin Yavlak Arslan tarafından ilk yapılan cami yıkılarak yerine bugünkü Atabey camii inşa edilmiştir. Ancak fethin ardından kılınan ilk Cuma namazında minbere kılıçla çıkan Hüsamettin Çoban Bey’in başlattığı gelenek sonradan da devam ettirilmistir. Günümüzde de Atabey cami’mde imam hala Cuma hutbesi için minbere çıkarken kılıç kuşanma geleneğim devam ettirmektedir.

Caminin güney duvarının hemen doğusunda da Atabey Gazi Hazretlerinin türbesi bulunmaktadır. Türbede bu zatın dışında kimin yattığı kesin olarak bilinmemekle beraber, Muzaffereddin Yavlak Arslan’ın mefdun olduğu kesin olarak bilinmektedir. Cami ve türbe son olarak 2009 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafında restore edildi.

Türbede medfun olan Atabey ‘in adı belli olmamakla beraber tarihî kaynaklar Kastamonu fatihi olarak Hüsameddin Çoban Bey’i göstermektedir. Son yıllara kadar kale kilidinin sandukasının başında asılı durması ve türbe duvarındaki levhada yazılı bulunan:”Eazım-ı Rical-i Selçukiyye’den Fatih-i belde Atabey Gazi Hazretlerinin türbe-i Şerifesidir” ibaresinden bu Atabeyin Hüsameddin Çoban Bey olduğu anlaşılmaktadır.

Hüsameddin Çoban Bey’in Anadolu Selçuklu Devletinin ilk hükümdarı Kutalmış oğlu Süleyman Şah’ın seçkin emirlerinden Kara Tekin’in soyundan geldiği kabul edilmektedir. (Kara Tekin, 1074 M. yilinda Sinop ve Kastamonu havalisini fetheden Danişmentliler Devleti emindir ve Çankırı’da medfundur).

Çağdaş kaynaklarda bildirildiğine göre Hüsameddin Çoban Bey, Anadolu Selçuklu Devleti’nin önde gelen komutanlarından biridir. Melikü’l ümera unvanına bakılırsa sıradan bir bey olmayıp Bizans sınırlarındaki “Uç” tabir edilen bölgenin Beylerbeyidir. Binaenaleyh, sınırları Sinop’un batısında kain bir noktadan Kastamonu, Devrek, Bolu, Eskişehir, Kütahya ve Denizli’yi içine alan bir yay şeklinde Akdeniz’de Fethiye Körfezine kadar uzanan bölgenin tamamı Hüsameddin Çoban Bey’in liderliğindeki Kayı Boyunun yönetiminde bulunuyordu. Aralarında Ertuğrul Gazi‘nin de bulunduğu bütün Kayı beyleri bu beylerbeyi’ne tabi idi.

Muzafereddin Yavlak Arslan döneminde Hoylu Hasan Bin Abdüldülmümin tarafından yazılan bir eserin mukaddimesinde yer alan, “Melikü’I ümera ve sipah-büd-ı diyar-ı uç” unvanlarından Beylerbeyi sıfatının Çobanoğulları Beyliği’nin yıkılmasına kadar Kastamonu beylerinin uhdesinde kaldığı görülmektedir. Bu durumda Ertuğrul ve Osman Beyler Söğüt civarında bir oymağın beyleri sıfatıyla yaşadıkları devirde kuzey-batı Anadolu sınırlarının muhafazası ile görevli bulunan Çobanoğulları Beyliği’ne tabi bulunuyorlardı.

Hüsameddin Çoban Bey ve oğulları Bizans’ı Paflagonya Bölgesinden atarak sürekli mücadelelerle zayıflatmış ve küçük bir bölgeye sıkıştırarak nöbeti Osmanlı’lara devretmiştir. Osman Bey’in Söğüt Yaylası’nda temellerini attığı muhteşem imparatorluğun mayasında Kastamonu’nun payı küçümsenemeyecek ölçülerdedir. Bugün gururla yad ettiğimiz Osmanlı Devlet geleneklerinin tecrübelerle olgunlaştığı yer olarak Kastamonu, Türk-îslam tarihinde müstesna bir mevkie sahiptir.

Atabey Gazi Türbesi, Atabey Camiinin Güneydoğu köşesindedir. Yerli tuğladan yığma tekniği ile yapılmış, üzeri aynı teknikle kubbe biçiminde örtülmüştür. İçeriden bakıldığında sekiz köşeli, dışarıdan yuvarlaktır. 3.8×3.8 Metre ebadındaki türbenin kapısı güney duvarından açılmaktadır.

Türbe ile cami arasını birleştirmek suretiyle meydana getirilmiş 4×6 metre ebadındaki duvarları moloz taşı ve harçla örülmüş olan döşemesi tahta, tavanı ahşap tonozlu bölüm son restorasyonda kaldırılmıştır.

Türbe iki katlı olarak inşa edilmiş olup zeminde mezarlar üst katta ahşap sandukalar vardır. Cesetler toprağa gömülü olup sandukalar işaret için konulmuştur. İçinde iki adet tahta sanduka vardır. Diğerine göre daha büyük olanı bölgenin fatihi Atabey Gazi’ye aittir. Son restorasyon esnasında kaldırılan bölümden çıkan mezar şahidelerine göre buradaki mezarlardan birisi 1227/1812 tarihinde vefat eden Bayrami Şeyhi Şemseddin Efendi diğeri de 1234/1818 tarihinde vefat eden eşi Gülsüme Hanım’a aittir.

Atabey Gazi Türbesinin civarındaki kabristan, aralarinda alim, şair, tabip, mühendis ve müderrislerin bulunduğu; Her biri sahasında emsalsiz olan çok sayıda zevatın ilmî sohbetlerinin hiç aksamadan devam ettiği bir meclis gibi görülmektedir.

Kaynak
Kastamonu Camileri – Türbeleri – ve diğer Tarihi Eserler – Fazıl Çifçi – Kastamonu Belediyesi

Terzi Baba

Terzi Baba hazretlerinin türbesi ; Erzincan – Merkez’deki Terzi Baba Kabristanında

Terzi Baba silsile-i Şerifi

Mevlana Halid-i Bağdadî hazretlerinin halifesi Erzincanlı Abdullah Mekkî Efendi’den hilafet almış aşık bir zat ve Anadolu’da yetişen büyük velîlerdendir. İsmi “Muhammed Vehbî“dir. “Hayyat Vehbî” diye meşhur olmuşdur. 1776 veya 1781 senesinde doğdu. Kaynaklarda Erzurum’da veya Erzincan’da doğduğu yazılıdır.

İslam ümmeti arasinda ümmîlikle meşhur olmuş Allah dostu bir zattır. Terzi Baba hazretleri ilk temel dînî bilgilerini tahsil ettikten sonra, anne ve babasının isteği üzerine, bir sanat sahibi olmak için terzilik mesleğini öğrenmeğe başladı. Terzi Baba diye meşhur olması buradan gelmektedir.

Terzi Baba hazretlerinin dünyaya hiç rağbeti yoktu. Maneviyatçı meyli çok fazla idi. Mesleği île meşgul olurken, ibadetlerini asla terketmez, nefsinin arzu ve isteklerini yapmama hususunda azamî gayret gösterirdi. Mevlana Halid-i Bağdadî’nin halîfelerinden Şeyh Abdullah Mekkî Efendi’ye tasavvuf terbiyesinde talebe oldu. Şeyh Abdullah-ı Erzincanî el-Mekkî hazretleri Mekke-i Mükerreme’de irşadla vazifeli idi. Bundan sonra Terzi Baba hazretlerinin manevî mertebesi günden güne ilerledi. Nefsle mücadele ve riyazette çok ileri derecelere ulaştı. Abdullah Mekkî Efendi, ona i’cazet verdi ve insanları irşada selahiyetli hale geldi.

Terzi Baba hazretleri, hem dikiş diker hem de dili ve kalbi ile Allahü Teala’yı anardı. Dükkanında dikiş dikerken, her iğneyi kumaşa geçirip çıkarışta dili ve kalbi ile Allahü Teala’nın ism-i şerîfini zikrederdi. Halîm-selîm, mütevazî bir zat idi. Kimsenin halimi bilmesini istemezdi. Fakirleri çok sever ve bu husustaki hassasiyetini açıkça belli ederdi.

Tasavvuf yoluna girmesine vesile olan Abdullah Mekkî Efendi ile tanışmaları şöyle oldu ; Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri, halifelerinden Abdullah Mekkî Efendi’yi Anadolu’ya göndermişti. Abdullah Mekkî Efendi, Erzurum’a uğramış, sonra Erzincan taraflarına yönelmişti. Erzincan’a yaklaşınca, yanındaki arkadaşlarına: “Hocamızın bize tarif eylediği memleket, Allah bilir ya burasıdır. Burada bir zatın bizde emaneti vardır” demişti. Abdullah Mekkî Efendi, Erzincan’ı şereflendirince, insanlar akın akın ziyaretine geldiler. Gelenler arasında Terzi Baba hazretleri de vardı. Abdullah Mekkî Efendi, ilk defa gördüğü Terzi Baba girince ayağa kalktı. Davet edip yanında yer verdi. Hiç kimseye yapmadığı iltifatı Terzi Baba’ya yaptı. Ona: “ Mevlana Halid-i Bağdadî hazretlerinden bizde bir emanet var. Bu emanet sana çok menfaatler sağlar. Kabul edersen sana teslim edeyim” dedi. Terzi Baba da: ” Siz bilirsiniz efendim, maddî menfaatse; dünya için Allah demem” cevabını verdi. Abdullah Mekkî Efendi bu cevabı alınca: “Oğlum, sen bulacağını buldun. Teslim edeceğim emanet seni dünya sevgisinden kurtarmaktan başka bir şey değildi” buyurarak. Terzi Baba’ya nazar edip, emaneti tevdî etti.

Şah-ı Nakşibend hazretlerinin yolunda terbiye edip, kemale ermesine vesîle oldu. Terzi Baba’ya hilafet-verip Allahü Teala’nın kullarına, Allahü Teala’nın dînini öğretmek marifetullaha kavuşturmak vazifelerinin verdi. Bunun üzerine Terzi Baba’nın hali değişti. Maneviyat dünyasına daldı.

Bu hadiselerden sonra , Terzi Baba’nın yüksek derecesi halk arasında yayıldı. Herkes istifade etmek için ona geldi. Zamanla Terzi Baba’ya bağlı talebelerin sayısı arttı. Bu hali çekemeyenler, onun hakkında dedikodu etmeye başladılar .

Ummi bir cahilin başına bu kadar insan toplanmış” diyorlardı. Hatta ilimden biraz nasibi olanlar da, bu gibi sözleri söylemeye başlamıştı. Bunun üzerine beldenin müftüsü, Terzi Baba’yı imtihan için davet etti. Maksadı ise, Terzi Baba sorulan suallere cevap veremeyince, cehaletini anlayıp, insanları irşad, yol gösterme davasından vazgeçmesini sağlamaktı. Terzi Baba hazretleri, Müftü Efendi’nin davetini kabul edip gitti. Orada büyük bir ilim meclisinin toplandığını gördü. Müftü Efendi’ye kendisini niçin davet ettiğini sorduğunda, müftü efendi ona: ” Biz seni imtihan için davet ettik. Hakkınızda birçok dedikodu yapılıyor. Buna son vermek lazım geldi. Şimdi bazı sualler soracağız. Siz cevap vereceksiniz” dedi. Bir çok sualler sordu. Terzi Baba hazretleri büyük bir hakikati ortaya çıkarmak için sorulan bir suale: “Allahü Teala’nın, bu ahirde yaşayanlara göre yedi, diğer beldelere göre sekiz tane sıfatı-ı subutiyesi vardır. Bu beldeye göre Allahü Teala’nın Subutî sıfatları şunlardır: ilim, Semi, Basar, irade. Hayat, Kelam ve Tekvîn. Bu şehre göre Allahü Teala’nın Kudret sıfatı yoktur. Çünkü bu şehir insanları Allahü Teala’nın “Kudret” sıfatını inkar etmektedirler. Eğer bu şehrin insanları Allahü Teala’nın “Kudret” sıfatına inansalardı, Allahü Teala bir ümmî kulunda, insanlara doğru yolu gösterme kabiliyetini yaratmaya kadirdir, derlerdi” cevabını verir vermez, orada bulunanlar, Terzi Baba’nm ilm-i ledünnîye sahip, kamil bir zat olduğuna kanaat getirip, ellerine kapanarak af dilediler. Ona gereken ikram ve hürmeti gösterdiler.

Terzi Baba hazretlerinin eserleri
Terzi Baba hazretlerinin yetiştirdiği talebeler arasında, Hafız Rüşdü Efendi, Hacı Mustafa Fehmi, Leblebici Baba vardır. Terzi Baba hazretleri, ilahî aşk île dolu adeta ikinci bir Yunus Emre’dir. Tasavvufun hakîkatlerine dair manzumelerinin yer aldığı, Miftahu’l-Kenz isminde bir eseri çok meşhurdur. Yine takrirlerinin yer aldığı Sıfat-ı Subutiyye isimli eseri de vardır.

Vefatı
Terzi Baba hazretleri, 1847 (H. 1264) senesinde Erzincan’da vefat etti. Dergahının olduğu yere defnedildi. Bugün burası Terzi Baba Mezarlığı diye anılmakta, türbesi mezarlığın ortasında bulunmaktadır.

Kaynak
Hüseyin Vassaf , Sefine-i Evliya , Kitabevi yayınları , 2013
Bursalı Mehmet Tahir Efendi , Osmanlı Müellifleri
Ömer Faruk Yılmaz , Bütün Menkıbeleriyle İstanbul ve Anadolu Evliyaları , İpek Yayın dağıtım.

Hayran Efendi

Hayran Efendi Türbesi ; Kastamonu – Gökdere caddesi üzerindeki hazirede.

Gökdere caddesi üzerindeki yıkılmış olan Hacı Kürük camii ile aynı yerde bulunan hazirede 7 adet kabir vardır. Mezar şahideleri tamirler esnasında yıpranmış ve yazılar okunamayacak duruma gelmiştir. Bu yüzden kime ait oldukları belli değildir. Sadece kıble tarafından dördüncü mezarın şahidesinde 1125/1713 tarihi okunabilmektedir. Duvarın kıble tarafında ise camide imamet görevi yaptıkları zannedilen 1282 ve 1295 tarihlerinde vefat etmiş Erzurumlu Seyyid Ahmet ve iskilipli Gazi Ahmet Ağa’nın mezarları vardır. Hayran Efendi’nin kabir taşı ise ne yazık ki yoktur. Halk tarafından Hayran Efendi Türbesi olarak bilinip fatihalar okunmaktadır.

Kaynak
Kastamonu Camileri – Türbeleri – ve diğer Tarihi Eserler – Fazıl Çifçi – Kastamonu Belediyesi

Hacı Hamza Türbesi

Hacı Hamza Türbesi ; Kastamonu – Şeyh Şaban Veli hazretlerinin kabrinin hemen arkasında yer alan Kerpiçlik sokağında.

Kerpiçlik sokağı’ndaki yıkılmış Hacı Hamza camii’nin bahçesinde kabri bulunan Hacı Hamza Efendi’nin hayatı ile ilgili bir bilgiye ulaşamadık. Kabrinin bulunduğu yerde üç adet kabir var. Mezar şahidesi yıpranmış olduğu için vefat tarihi tespit edilemiyor. Okunabilen kısmında Sakioğlu derviş Ahmet Ağa adında birisi medfundur.

Kaynak
Kastamonu Camileri – Türbeleri – ve diğer Tarihi Eserler – Fazıl Çifçi – Kastamonu Belediyesi