Şeyh Mustafa Sisi

Elazığ – Karakoçan ‘da ilçeye 18 km. mesafede bulunan Yücekonak (Kovman) köyündeki aile mezarlığındadır.

Seyda-i Sisi . Nakşibendi Şeyhi , Şeyh Abdulkadir Hezani’nin halifesi

Şeyh Mustafa Sisi  hazretlerinin Silsile-i Şerifi

Şeyh Mustafa Sisi Hazretleri Nakşibendî büyüklerinden olup asıl adı Mustafa Feyzi’dir. “Seyda-yı Sisi” lakabıyla meşhurdur. Bu mahlasını dünyaya geldiği Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Sisi köyünden almıştır. Soyu Irak’ta Erbil kentinin Susa bölgesinden Sorogiller aşiretine dayanmaktadır. İlk ilim tahsilini Gavs-ı Hizani Seyyid Sıbgatullah Arvasi’nin halifelerinden olan Şeyh Halid-i Şirvan-i ve Şeyh Abdurrahman Taği’nin medreselerinde yapmıştır.

Bir gün hocası Şeyh Abdurrahman Taği talebeleri içinde gezerken o zaman henüz yaşı küçük olan Mustafa Sisi’ye mürşid olmanın şartlarını sorar. O da sessiz kalınca kendisi, “Mürşid olmanın şartı üçtür. Hüsn-ü Sûret (Güzel yüz ve güzel görünüm), İlm-i Kamil, Himmet-i Âli (Yüksek maneviyat sahibi)”, şeklinde cevap verir. Bu soru ve verilen cevap, Şeyh Mustafa Sisi’nin ileride kendine kamil bir mürşid bulmasına sebep olacaktır. Şeyh Mustafa Sisi daha sonra Lice’de bulunan ve zamanın İbn-i Hacer’i lakabıyla anılan ve aynı zamanda akrabası da olan Seyda Molla Muhammed Hadi’nin (Lice’de) yanına gider. İlminin geri kalan kısmını burada tamamlar ve ilmi icazetnâmesini alır. Şeyh Mustafa Sisi’nin mürşidi olan Abdulkadir-i Hezani hocası Arvasi vefat edince hocasının vasiyeti doğrultusunda Abdurrahman Tagi’ye intisap eder. Eksik kalan ameli irşadını burada tamamlayıp hilafet alır.

Nakşî geleneği kuralına göre hilafet alınca irşad etmesi için Lice’de görevlendirilir. Onun burada görevlendirilmesinde hocasının vefat etmeden önce Abdurrahman Tagi’ye yaptığı “Bana Diyarbakır’a bağlı Lice mıntıkasından bazı malumatlar topla. Belki bir gün halifelerimizden birini oraya göndeririz” şeklindeki konuşması etkili olmuştur. Yine bu görevlendirme sırasında yapılan münazarada Abdurrahman Tagi’nin Sisi köyü için söylediği “Bu köyden Nakşibendî kokusu geliyor” sözleri Şeyh Mustafa Sisi’de zuhur edecektir. İrşad için yola çıkan Abdulkadir Hezani, Hizan’a varmadan önce bir süre Sisi köyünde misafir olur. Onun burada misafir olması Şeyh Mustafa Sisi’nin kendisini tanımasına vesile olur. Şeyh Mustafa Sisi bu buluşmalarda yıllar önce hocasının kendisine sorduğu ve cevapladığı bir mürşidde bulunması gereken özellikleri onda görür. Bunun üzerine ona intisab eder. Daha sonra hocası Seyda Molla Muhammed Hadi de bu intisaba iştirak eder. Bir süre sonra ikisi de Abdulkadir Hezani’nin halifesi olurlar.

Şeyh Mustafa Sisi hilafet aldıktan sonra hocası tarafından Şam’a irşadla görevlendirilir. Şeyh Mustafa Sisi neseb bakımından Şam’da medfun bulunan asrın müceddidi Mevlana Halid el Bağdadi’ye dayandığını söylemekteydi. Onun bu irşadı sırasında bu konuyla ilgili yaşanan ve günümüze kadar tevatür yoluyla ulaşan bazı rivayetler de vardır. Rivayete göre, Şeyh Mustafa Sisi bir gün Halid el-Bağdadi’nin türbesini ziyarete gider. Ziyaret esnasında Halid el-Bağdadi ile murakebe halindeyken türbeden beraberindekilerin de duyacağı şekilde “Ene ceddüke ve ente veledi” diye gaipten bir ses gelir. Yine rivayete göre, Şeyh Mustafa Sisi Şam’da ilmi münazaraların yapıldığı bir meclise iştirak eder. Yapılan münazara sonuçsuz kalınca müdahale edip sonuçlandırır. Bu olay iki kez tekrar edince o mecliste bulunan âlimlerin dikkatini çeker. Kendisine “Nerelisiniz?” diye sorulunca “Diyarbakırlıyım” diye cevap verir. Bunun üzerine soruyu soran kişi “Yoksa sen Molla Musatafa-yı Sisi misin?” diye sorar. O da “Evet” cevabını verince kendisine fazlasıyla bir alaka gösterilir.

Şeyh Mustafa Sisi Şam’daki görevini tamamladıktan sonra tekrar hocası Abdulkadir Hezani’nin yanına döner. Bu arada Kovmanlı Molla Muhammed Salih (Salı Baba) isimli zatın vasiyeti üzerine bir heyet Hizan köyüne gelir. Burada Abdulkadir-i Hezani’ye Salı Baba’nın Şeyh Mustafa Sisi’nin Karakoçan’ın Kovman köyüne irşad etmesi amacıyla görevlendirilmesi şeklinde talep ve vasiyetlerini iletirler. Bu vasiyet üzerine o, hocası tarafından bu bölgeye irşad göreviyle görevlendirilir. Bölgede yaklaşık 14–15 yıl irşad görevini yürüten Şeyh Mustafa bu irşadını Elazığ, Diyarbakır, Tunceli ve Bingöl il sınırları içerisinde gerçekleştirir. Bu bölgede birçok din âlimi yetiştirir. Oğlu Muhammed Hadi ile birlikte yedi halifeye icazet verir. Kovman’da vefat eder. Türbesi bu köyde aile kabristanındadır. Şeyh Mustafa Sisi’nin en önemli özelliği Kur’an ve Sünnete olan bağlılığıdır. O kendisine sorulan bir soruya tetkik ve tahkik etmeden cevap vermezdi. Edebi yönü de bulunup kendisine ait bazıları günümüze kadar ulaşan kasideleri mevcuttur. Rivayete göre, Karakoçan Yeşilbelen (Gahmut) köyünden Hüseyin Ali isimli bir kişi gençlik yıllarında dişinin ağrıması üzerine onun yanına gider. Şeyh Mustafa ona dua eder ve şehadet parmağıyla dişlerini ovalar. Bu kişinin artık dişlerinin hiç ağrımadığı söylenir.

Şeyh Mustafa Sisi’nin (1847-1914) kabri, ilçeye 18 km. mesafede bulunan Yücekonak (Kovman) köyündeki aile mezarlığındadır Kabir beton bir zemin üzerinde yerden bir birbuçuk metre yüksekliğe kadar mermer kaplama olup baş kısmına ise mezar taşı yerleştirilmiştir.

Türbesi haftanın her günü ziyaret edilir. Ziyarete yöre halkının yanında çevre illerden de gelinir. Şeyh Mustafa Sisi’nin kabrine daha çok ziyaret amaçlı olarak gelinmektedir. Gelen ziyaretçiler tarafından Kur’an-ı Kerim ve dualar okunarak bağışlanmaktadır. Bununla beraber çeşitli hastalıklardan muzdarip olan insanlar da buraya gelmekte ve dua ederek Allah’tan şifa dilemektedirler. Bu hastalıklardan ziyarete özellikle psikolojik rahatsızlıkları bulunan kişiler gelmektedir. Rahatsızlığından kurtulan kişiler daha sonra şükür amacıyla kurban kesmekte ve tasadduk etmektedir

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Gözerekli Molla Muhammed Efendi

 

Elazığ – Karakoçan’a bağlı eski Sarıcan Mahallesinde mezarlıkların biraz ilerisinde, dağ yamacında türbesi bulunur

Kadiri Şeyhi Haydar Baba’nın halifesi

Gözerekli Molla Muhammed Efendi 1890 yılında Karakoçan’ın 1994’te belde olan ve ilçeye 18 km. mesafede bulunan Sarıcan köyünde dünyaya gelir. İlk tahsilini Palu’nun Mirahmed köyünde yapar. Daha sonra Kovman şeyhi Molla Mustafa’dan Molla Cami kitabına kadar ders okur. Nakşî tarikatıyla yine hocası Molla Mustafa vasıtasıyla tanışır. Daha fazla eğitim almak için Lice’ye gider ve Liceli Seyda Molla Muhammed’in Şerh-u Şemsi (Mantık) kitabına kadar okur. Hocası vefat edince talebelerini dağıtmayıp kendisi okutmaya başlar. Buradan da ayrılıp Silvan’a geçer ve Molla Küçük Hüseyin’den ilmini tamamlayarak icazetini alır. Sonra da kendi memleketine döner ve bu bölgede bir süre imamlık yapar.

Gözerekli Ali Ağa’nın kızı Ayşe Hanımla evlenerek bu bölgeye yerleşir. 1928 yılında Konya Aksaray’da zorunlu ikamete tabi tutulur. Aksaray’da birkaç yıl kaldıktan sonra dönüşüne izin verilir. Memleketine dönen Molla Muhammed, vefatına kadar hem hayvancıkla uğraşır hem de öğrenci yetiştirir. 1940 yıllarının başında Palu’da Haydar Baba (1906-1979) ile tanışması neticesinde Kadiri tarikatına intisap eder. Bazen Haydar Baba ile bazen de öğrencileriyle köy köy dolaşarak irşat eder. Ruhunda esen coşkuyu şiirleriyle yazıya döker. Şiirleri yanı sıra bir de Arapça kitabı vardır. Öğrencisi olan Molla Bahri Tunç onun için şunları söyler: “Hocamız çok tevazu sahibi ve ahlak-ı hamide sahibiydi. İlmi kariyeri çok yüksek, hitabeti ve ikna kabiliyeti çok fazlaydı. Onun bulunduğu mecliste ilim adamları konuşmaya cesaret edemezlerdi. Yanında doğru dürüst kitap bulundurmaz, fakat vermiş olduğu fetvaların ne kadar isabetli olduğunu şimdi o fetvalarla karşılaşınca daha iyi anlıyorum. Hocamız bizlere “Oğlum, ben çok zeki biri değildim. Fakat çok çalıştım ve başardım. Kışın samanlıkta üşümemek için boğazıma kadar samanlıklara gömülüyor ve ders çalışıyordum. Bu şekilde tam on sekiz kitabı baştan sona ezberledim”, demişti.”

Gözerekli Molla Muhammed Efendi 1955 yılında Sarıcan’la Yığ arasında tipiye tutulur ve boğularak vefat eder. Gözerekli Molla Muhammed’in Karakoçan’a bağlı eski Sarıcan Mahallesinde mezarlıkların biraz ilerisinde, dağ yamacında türbesi bulunur. Tek kubbeli ve herhangi bir mimari özelliği bulunmayan türbe, sadece kabrin bulunduğu makam bölümünden oluşmaktadır. Kabir taşında Arapça “Ahmed oğlu Molla Muhammed’in ruhuna fatiha 5.6.1954” yazılıdır.

Kabri haftanın her günü ziyaret edilmektedir. Bölgede iklim şartları sert olduğu için bu ziyaretler daha çok bahar ve yaz mevsiminde gerçekleşir. Ziyarete özellikle felçli hastalar, akli dengesi bozulanlar ve sinir hastaları getirilmektedir. Gelenler burada Kur’an okumakta, dua etmekte ve Allah’tan şifa dilemektedirler. Ayrıca ziyarete ailevi sıkıntısı bulunanlar, geçim sıkıntısı çekenler, günlük hayatın zor şartları altında bunalanlar da gelmekte, bu sıkıntılarından kurtulmak için Allah’a dua etmektedirler. Amaç ve maksatlarına ulaşan ziyaretçiler ise buraya tekrar gelmekte, kurban kesip tasadduk etmektedirler.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Hasan Mekki Dede Türbesi

Elazığ – Baskil -Tabanbükü köyünde Hasan Mekki Mezarlığı adı verilen yerde bulunmaktadır

Hasan Mekki Dede’nin türbesi, Tabanbükü köyünde Hasan Mekki Mezarlığı adı verilen yerde bulunmaktadır. Üstü dam şeklinde düz olan türbe, kapısının sağ ve sol tarafında yer alan birer ufak pencereyle aydınlanmaktadır. Türbede Hasan Mekki ve Divane Abbas’a ait iki sanduka yer alır. Bu zat yöre halkı tarafından Hasan Emki, Hasan Emiki ve Hasan Mekki gibi isimlerle anılır. Yöre halkından bir kısmına göre bu zat buraya Mekke’den gelmiş olup Bektaşi tarikatına mensuptur. Yine bir rivayete göre ise Hasan Emiki Tabanbükü köyüne obasıyla, hatta Şeyh Ahmet Dede’den daha evvel gelip yerleşmiştir. Anlatıldığına göre, Hasan Emiki burada çobanlık yapmaktaymış. Çok faziletli, âlim ve ermiş bir kişiymiş. Türbesinin önünde bulunan kurt ve koyun şeklinde mezar taşlarının, Hasan Emiki Dede’nin kendisine eziyet eden kurt ve koyuna beddua etmesi sonucunda taşlaşan bu hayvanlara ait olduğu söylenir. Türbe içerisinde yer alan Divane Abbas’ın ise İmam Zeynel Abidin’in soyundan geldiği anlatılır. Yöre halkı tarafından onun aslen Arguvan’ın Mineyik (Kuyudere) köyünden, meczup bir kişi olduğu söylenir.

Burası haftanın her günü ziyaret edilmektedir. Ziyarete daha çok çocuğu olmayan kadınlar, akli dengesi bozulanlar, korkmuş olan çocuklar, sinir hastaları getirilmektedir. Bazı hastalar şifa bulmak amacıyla bir geceliğine burada yatırılır. Ziyaret ettikten sonra rahatsızlığından kurtulan hastalardan bazıları şükür amacıyla tekrar buraya gelmekte ve kurban kesip tasadduk etmektedir. Ayrıca burayı ziyaret ettikten sonra çocuğu olanlar, eğer çocukları erkek olursa adını Hasan koyarlar. Genç kızlar kaderlerinin açılması, erkekler iş sahibi olmak ve sevdiğine kavuşmak, ailevi huzursuzlukları olanlar ve geçim sıkıntısı bulunanlar vb. çeşitli sıkıntılarından kurtulmak amacıyla burayı ziyaret etmektedir. Gelen ziyaretçiler türbenin ihtiyaçlarının karşılanması için türbede yer alan kumbaraya para atmaktadırlar. Ayrıca türbe içindeki sandukanın üzerine daha sonra gelen ziyaretçilerin şifa amacıyla yemesi için elma, meyva, ekmek türünden lokma adı verilen şeker vb. bırakmaktadırlar. Ayrıca türbe içinde yer alan ve mumdanlık adı verilen yere gelen ziyaretçiler mum yakarlar.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Şeyh Hasan Baba Türbesi

 

Elazığ – Baskil’in 3 km kuzaeyindeki Doğancık köyündedir

Anlatıldığına göre, Hacı Hasan Baba, Peygamberimizin amcası Hz. Abbas’ın soyundandır. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecinde mücadele etmiş ve bu topraklarda şehit olmuştur. Yörede Türk iskânı açısından önemli katkısı olan Şeyh Hasan Zaviyesi’nin Osmanlı döneminde XVIII. yüzyıla kadar faaliyetini sürdürdüğü belirtilmektedir. 1881 yılı salnamesinde “Şeyh müşarün-ileyh merkeze sekiz saat mesafede vaki Melul Uşağı nam karyede metfun bir ziyaretgâh-ı mahsustur” şeklinde bilgi verilir.

Araştırmacı yazar Halis Osmanlı, yaptığı inceleme sonucunda Hasan Baba ile ilgili olarak şu kayda rastlar “İmam Hasan hatırı için Şeyh Yusuf’un oğlu Şeyh Musa’ya ister padişah ve ister beylerbeyi olsun hürmet etmezse cedlerine lanet olsun. Şeyh Musa’nın ataları keramet sahibi idi. Cetleri taşa binmişler, karayılanı kamçı etmişler, sabah namazını Diyarbakır’da, öğlen namazını Mekke’de ve ikindi namazını yine Diyarbakır’da kılmışlardır. Demişlerdi; padişah veya beylerbeyi olsun bunlara (Hacı Hasan Baba nesline) izzet ve hürmet layıktır. Kim izzet ve hürmet etmez ise onlara izzet ve hürmet göstermeyin. (Hacı Hasan Baba Nesli) bunlar Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye izzet ve hürmet etmişlerdir. Hacı Hasan Baba yine sabah namazını Diyarbakır’da öğlen namazını Mekke’de yine cetleri gibi Allah’ın yardımıyla taşa binmişler karayılanı kamçı etmişlerdir.”

.Halk arasındaki rivayetlere göre beş kardeş oldukları ve beş kardeşin de Baskil çevresinde şehit düştükleridir. Bunlardan biri yine köy sınırları içinde aşağı Çorgöris’te yer alan ve yine kendi adı ile anılan Melik Baba tepesinde olup mezar yeri net bir şekilde belli değildir. Tahmini bir yer taşlarla çevrilmiştir. Buraya da yılın çeşitli dönemlerinde ziyaretler yapılmaktadır.

Osmanlıların ilk döneminde bu zat hakkında verilen bir ferman ve beratla burası vakfa bağlanmıştır. Şeyh Hasan Baba verilen bu berata göre Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in amcası Hz. Abbas’ın soyundandır. Berattaki soy kütüğüne bakılırsa babası Hacı Seyyid Mustafa’dır. Oğlu olarak Davud ismi geçmektedir. Başkaca oğlu ya da kızının olup olmadığı belirtilmemiştir. Yine bu soy kütüğünde Şeyh Hasan’ın oğlu Davut, Davut’un oğlu Mehmet, Mehmet’in oğlu da Arap Baba olarak isimlendirilmiştir. Harput’da ki Arap Baba’nın Şeyh Hasan soyundan gelmesi dolayısıyla de bunun Peygamber Efendimizin Amcası Abbas’a kadar ulaşması oldukça ilginçtir. Bir diğer ilginç nokta da, Arap Baha’nın oğlu Bedri, Bedri’nin oğlu Hasan, Hasan’ın oğlu İshak, İshak’ın oğlu da Balak Gazi olarak belirtilmesidir. Halbuki, tarihi kaynaklarda Balak Gazi’nin Artuk Bey’in torunu olduğu, babasının da Behram Bey olarak geçtiği bilinmektedir.

Hacı Hasan Baba, öyle anlaşılıyor ki, Türklerin Anadolu’ya gelişlerinden çok önce burada medfundu. İslâm ordularının yöredeki fetihleri sırasında Şeyh Hasan Baba’nın da burada şehit düştüğü ya da vefat ettiği sanılmaktadır. Bu berat ve fermanı Türkçeleştirip mescit bölümüne asan Halis Osmanlı’nın da belirttiğine göre, Şeyh Hasan rütbeli bir asker olup, kahraman bir İslam savaşçısıdır. Arap ordularının Anadolu’yu fetihlerinde görev aldığı düşünülmektedir.

Hacı Hasan Baba türbesi, ilçenin 3 km. kuzeyindeki Doğancık köyünde, Yatılı Bölge İlköğretim Okulunun güney batısındadır. Cami, türbe ve misafirhane gibi bölümler aynı çatı altında toplanmıştır. Yapı kırma çatılı, sac kaplıdır. Yapıya doğu yönünden girilmekte ve girişten sonra boydan boya uzanan bir koridor bulunmaktadır. Girişin sağında ziyaretçilerin kalması için merdivenle çıkılan bölümler, cami girişi, devamında ortasında kapı açıklığı olan ve iki metreyi bulan yarım duvar ile ayrılmış boş mekâna geçilir. Bu mekânın batı duvarında iki üst pencere vardır. Batı uçtaki bölümün ortasında bulunan kapı açıklığı ile güneydeki türbe bölümüne geçilir. Türbe olarak düzenlenen bu mekânda şahidesi bulunmayan sembolik bir sanduka yer alır. Türbe kısmı, doğu batı doğrultusunda dikdörtgen şeklinde uzanan yapının kuzey batı köşesinde, kare bir mekan olarak yer almaktadır. Yapıda süs unsuru ve kitabe bulunmamaktadır. 1960’lı yılların sonlarında yapı bugünkü şeklini almıştır.

Hacı Hasan Baba türbesi akıl ve ruh hastaları, felçli hastalar, çocuğu olmayan kadınlar, erkek çocuğu isteyen kişiler, sara hastaları çoğunlukta olmakla beraber her türlü hastalığa şifa amacıyla ziyaret edilmektedir. Ziyarete getirilen hastaların bir kısmı burada şifa bulmak amacıyla bir iki saatliğine yatırılır. Bir kısım hastalar ise burada sabahlamaktadırlar. Ayrıca kısmeti kapalı olan gençler kısmetlerinin açılması, işsiz olanların iş bulması ve ailevi sorunu olanların bu sorunlardan kurtulma niyetiyle burayı ziyaret etmektedirler. Ziyarete gelenler amaç ve maksatlarına ulaşınca buraya tekrar gelmekte kurban kesip tasadduk etmektedirler. Ayrıca çocukları askerden dönenler, üniversite sınavı gibi sınavları kazananlar ve geçirdiği kötü bir kazadan kurtulanlar da burada şükür amacıyla kurban kesmekte ve tasadduk etmektedirler. Bugün çok sayıda insan bu türbeyi ziyarete gelmektedir. Daha çok ruhsal rahatsızlıkları olanların ve felç geçirenlerin iyileşmesi için gelinir. Ziyaretçilerin büyük bir kısmı geceyi türbe içerisinde yatarak geçirirler. O gece gördükleri rüyalardan çıkarılan mesajla hastalarının iyileşip iyileşemeyeceğini anlarlar. Her yıl artarak devam eden bu ziyaretler esnasında kurbanlar kesilir, mescit bölümünde namaz kılınarak dualar edilir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Seyyid Kasım Türbesi

Elazığ merkez, Hüseynik (Ulukent) Mahallesi, Seyyit Kasım sokakta, eski mezarlığın alt tarafında bulunmaktadır.

Yöre halkınca Seyyid Kasım, Hz. Peygamber’in soyundan gelip düşmanla harp sırasında şehit düşmüştür. Halk arasında Seyyid Kasım’ın üç tane daha kardeşi olduğuna inanılır. Bunlar Seydiyye Hanım, Hasan Baba ve Osman Baba’dır. Bunlardan Hasan Baba ve Osman Baba Harput’ta vefat etmiştir. Seydiyye Hanım’ın ise düşmandan kaçarken türbenin güney tarafında bulunan çeşmenin yanında bir duman içerisinde sır olup kaybolduğuna inanılır. Halk arasında burası “Çamaşırhane” olarak da isimlendirilmektedir. Bir rivayete göre, Gugulu Baba lakabı Seyyid Kasım’ın kendisi için değil sır olup kaybolan kız kardeşi için kullanılır.

1523 tahrirlerinde ilk defa Seyyid Kasım zaviye ve vakfiyesinden bahsedilir Halk arasındaki rivayetlere göre bu zat, Feth Ahmet Baba ile beraber fetih için bölgeye dört kardeşi ile birlikte gelmiş, burada şehit düşmüştür. Beraberindeki kız kardeşine düşman kötülük yapmak istemiş, bunun üzerine onların elinden kurtulmak için türbenin yakınındaki pınarın olduğu kayanın yanında sır olmuştur. Burada mezar yoktur, sadece büyük kayanın yanında bir mumluk ve pınar bulunmaktadır. Son yıllarda pınar borularla eski yapının dışına alınmıştır. Adak olarak mevlit, Yasin okutma, kurban ve yiyecek şeklinde gerçekleştirilir. Yöre halkı arasında buradaki pınarın suyunun 1/8 zemzem suyu ile karışık olduğuna dair bir inanç var. İdrar yolları iltihaplanmasına iyi geldiğine, böbrek taşlarını düşürdüğüne inanılır. Ayrıca bu şifalı suyun iç hastalıkları giderdiğine ve ölüm döşeğinde olan hastaların ise ruhlarını rahat teslim etmesine faydalı olduğuna da inanılır.

Seyyid Kasım türbesi, Elazığ merkez, Hüseynik (Ulukent) Mahallesi, Seyyit Kasım sokakta, eski mezarlığın alt tarafında bulunmaktadır. Eğimli olan arazinin düzeltilmesi ile inşa edilmiş olan türbe ilk olarak 1808/1809 yılında yapılmıştır. Düz toprak damlı olarak inşa edilmiş olan yapı son şeklini 1970’li yılların sonlarında almıştır. Yan yana (birbirine bağlı) iki küçük dikdörtgen planlı mekândan oluşmaktadır. Basit bir plan ve mimariye sahip olan yapı “Nadir Baba” türbesinin planını andırır. Doğu-batı doğrultusunda uzanan yapının her iki bölümün güney cephesinde birer pencere açıklığı yer almaktadır. Doğu ve batı duvarları sağır tutulmuştur. Kuzey cephenin batı ucunda basık kemerli girişi bulunmaktadır. Bu kapıdan girilen mekânın güney cephesinde penceresi, doğu duvarının kuzey köşesinde basık kemerli bir kapı açıklığı ile türbe bölümüne geçilmektedir. Kuzeydoğu köşede sandukanın bulunduğu görülmektedir. Zaviye olarak da bahsedilen yapının türbeye giriş kapısının üzerinde 9 satır olduğu seçilebilen kitabesi tam olarak okunamamaktadır.

Seyyid Kasım türbesine kulak rahatsızlığı, baş ağrısı, ruhsal bozukluklar başta olmak üzere birçok hastalığa şifa için ziyarete gelinmektedir. İnanışa göre şifa bulmak için üç çarşamba üst üste gelinmesi gerekir. Kulak rahatsızlığı nedeniyle türbeyi ziyarete gelenlerin her iki kulağına da “Gugguli gu”, “Yarabbi şifa senden sebep benden” şeklinde üç defa okunur. Daha sonra, tespih, seccade ve hasta olan çocuğun elbisesinden bir parça bırakılır. Ayrıca çocuğu olmayan kadınlar da çocuk sahibi olmak için bu türbeyi ziyaret edip dua etmektedirler. Yine hasta olup da burayı ziyaret ettikten sonra şifa bulanların bazıları şükür amacıyla kurban kesmekte ve tasadduk etmektedir. Türbe içerisinde yer alan mescit kısmında bazı cuma akşamları bayanlar toplanır ve mevlit okuturlar. Şehrin muhtelif mahallelerinden ve civar illerden Seyyid Kasım türbesindeki mescitte mevlit, 41 yasin okutmaya ve dini sohbetlere gelirler. Ayrıca vefat eden kadınlar burada yıkanıp kefenlenir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Miyadunlu Mehmet Efendi

Miyadınlı Mehmet Efendi’nin (1838-1913/8) türbesi, Elazığ – Merkez’e bağlı eski adı Miyadın olan Yemişlik köyünün üst tarafında köye hakim bir tepe üzerinde yer alır.

Nakşi Tarikatın’dan Seyyid Mahmud Samini Hazretleri’nin halifesidir.

Miyadınlı Mehmet Efendi hazretleri’nin (k.s.) Silsile-i Şerifi

Miyadınlı Mehmet Efendi Yemişlik (Miyadın) köyünde dünyaya gelir. Baba adı Osman Efendi olup annesi ise Emine Hanımdır. Miyadınlı Mehmet Efendi’nin merkez Aksaray Mahallesinden Naile Hanımla yaptığı evlilikten Mahmut ve Osman isminde iki oğlu olmuştur. Bu arada Mehmet Efendi “Miyadınlı” mahlasıyla tanınır.

Miyadınlı Mehmet Efendi gördüğü ilim ve terbiye sonucunda 1865 yılında daha 27 yaşında iken Mahmut Samini Hazretlerinden (1812-1892) icâzet alarak halkı irşâdla yetkili kılınır. Bir başka rivayete göre ise, tarikat icâzetini Palulu Şeyh Ali Sebti’den (1786-1871) almıştır. Yöre halkı tarafından onunla ilgili birçok keramet anlatılır. Türbedeki kitabede onun şöyle bir kerameti yazılıdır. “Rivayete göre; Miyadınlı Mehmet Efendi bir gün Cevizdere Köyü’ne gider. Köyün muhtarı o sırada bahçesinde çalışmaktadır. Kendisine Miyadınlı Mehmet Efendi’nin geldiğini haber verirler. Köyün muhtarı içinden “Yahu şimdi işin yoksa misafirlere yemek hazırla” diye geçirir. Gönülsüz bir vaziyette bahçeden çıkarken cebine biraz koyduğu erik çağalalarından misafirlere ikram etmeyi düşünür. Muhtar köye geldiğinde Miyadınlı Mehmet Efendi kendisine: “Telaş etme muhtar, yemekten daha güzel şeyler var. Bize ekşi erik çağalası dahi versen yeter”, deyince muhtar düşündüğü şeylerden oldukça mahcup olur.”

Miyadınlı Mehmet Efendi’nin (1838-1913/8) türbesi, eski adı Miyadın olan Yemişlik köyünün üst tarafında köye hakim bir tepe üzerinde yer alır. Dikdörtgen planlı olan türbenin üst kısmı çatı ile kaplanmıştır. Fakat makam (türbegah) kısmı kubbeli durumdadır. Türbe giriş kısmı (salon), makam (türbegah) bölümü ve bir de hem mescit hem de oturma odası olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmı ve oturma veya mescit konumundaki bölüm buraya sonradan eklenmiştir. Herhangi bir mimari özelliği bulunmayan türbenin elektriği bulunmakla beraber yakın tarihte ihtiyaca binaen önüne bir de çeşme yapılmıştır. Çevresinde ayrıca dut, akasya vb. türden ağaçlar bulunmaktadır. Türbe alanında kurban kesim yerleri de mevcuttur. Dikdörtgen planlı olan türbesinin sandukası ağaçtır ve bu ağaç sandukanın dört yüzüne Türk bayrağı âlem olarak işlenmiştir.

Günümüzde türbesi yöre halkı tarafından yoğun olarak haftanın bütün günleri ziyaret edilir. Buraya her türlü amaç, maksat ve rahatsızlıktan dolayı gelinmektedir. Daha çok çocuğu olmayan kadınlar, ruhsal dengesi bozuk olanlar, vücudunun herhangi bir yerinde ağrısı bulunanlar getirilir. Rahatsızlığı bulunan bu hastalardan bir kısmı şifa bulmak amacıyla yatıya kalır. Amaç ve maksatlarına ulaşan kişilerden bazısı veya adağı bulunanlar burada kurban kesmekte ve tasadduk etmektedirler. Ziyaretçilerin kurbanlarını rahat kesmeleri için kurban kesme yerleri ve kurban etlerini pişirmeleri için ocaklar bulunur. Ayrıca ziyarete işsizlik, ailevi huzursuzluk gibi her türlü sıkıntısı olanlar da gelmektedir. Gelen ziyaretçiler burada Kur’an okuyup bağışlamakta ve rahatsızlıklarından kurtulmak için dua etmektedir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Evliya Dede Türbesi

 

Elazığ – Merkeze bağlı eski adı Hozetek olan İkitepe köyünde Ziyaret Tepesi adı verilen yüksek bir mevkide yer alır

Evliya Dede türbesi, eski adı Hozetek olan İkitepe köyünde Ziyaret Tepesi adı verilen yüksek bir mevkide yer alır. Yapı, üstü çatılı ve sadece türbegah bölümünden oluşmakta olup herhangi bir mimari özelliği bulunmamaktadır. Fatih Ahmet Baba’nın kumandanlarından biri olduğu rivayet edilen Evliya Dede’nin iki kardeş olduğu ve kardeşlerden birinin de Şahsuvar köyü civarında medfun bulunduğu söylenir.

Anlatıldığına göre, Ruslar Bingöl’ü işgal ettiğinde Evliya Dede buradan top atışı yapmış ve düşman ordusunu geri püskürtmüştür. Yine bu zatın Harput’ta medfun bulunan Fatih Ahmet Baba’yla manen görüştükleri köy halkı tarafından inanılıp ifade edilmektedir. Hattâ köy halkı tarafından bazen bu türbeden bir top ışığın Fatih Ahmet Baba türbesine gidip geldiği şeklinde menkıbeler de anlatılır. İklim şartlarının sert ve türbenin bulunduğu tepenin de çok yüksek olması yüzünden, ziyaret için özellikle yaz mevsimi tercih edilir. Ziyarete çeşitli rahatsızlıklar için gelinir. Burayı özellikle çocuğu olmayanlar ziyaret eder. Bu ziyaretçiler maksatlarına ulaşmak için yaptıkları oyuncak beşikleri türbenin penceresine bırakırlar.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Hıdır Baba Türbesi

Hıdır Baba ziyareti, şehir merkezine 32 km. mesafede bulunan ve ismini verdiği Hıdırbaba köyünden yaklaşık 2 km. mesafede bir tepe üzerinde medfundur.

Hıdır Baba ziyareti, şehir merkezine 32 km. mesafede bulunan ve ismini verdiği Hıdırbaba köyünden yaklaşık 2 km. mesafede bir tepe üzerinde medfundur. Türbesi 1990 yıllarında köylülerin yardımıyla yapılmıştır. Bir anıt mezarı andıran türbenin etrafı beton duvarla çevrilidir. Sanduka biçiminde olan mezar iki basamaklı olup kaide üzerine oturtulmuştur. Üzeri açık olan Hıdır Baba türbesi alışıla gelen Türk türbe geleneği dışında yapılmış olmasına rağmen plan olarak ise Türk-İslam anıt mezarı geleneğine uygundur.

Yöre halkında bir kısmı bu zatın İslam ordularının Anadolu’ya yaptıkları akınlar sırasında burada şehit olduğunu söylerler. Büyük bir ihtimalle, Battal Gazi veya Abdulvehhap Gazi’nin kumandanlık yaptığı İslam ordularında bir askerdir. Rivayete göre, Battalgazi’nin babası Hüseyin Gazi komutasında ve askerleri arasında savaşırlar ve “Mahan” adında bir komutanı ve askerlerini yenerler. Malatya’ya geri dönüş sırasında Hıdır Baba’nın yaralı olması ya da başka bir sebeple vefat etmesi sonucu bugünkü yerine defnedilir. O günden bugüne kadar burada bazı zamanlarda Hıdır Baba’nın insanlara ruhaniyeti itibariyle görünmesi gibi olağanüstü olaylar üzerine burası ziyaretgâh olarak kabul edilir. Öte yandan Hıdır Baba’nın Ahi Teşkilatına mensup olduğu da ileri sürülmektedir.

Bir başka rivayete göre Hıdır Baba, Sultan IV. Murat Han’ın askeriymiş. Pötürge’de türeyen bir eşkıyanın halka zulmetmesi üzerine durum Sultan IV. Murat Han’a iletilir. IV. Murat, içinde Hıdır Baba’nın da bulunduğu bir manga askeri gönderip eşkıyayı ikaz ettirir. Bu eşkıya bir süreliğine yöre halkına karışmaz. Bir süre sonra tekrar zulmetmeye başlayınca IV. Murat aynı bölük askeri tekrar gönderir. Bunlar eşkıyayla çatışır. Bu sırada yaralanan Hıdır Baba, Hıdır Baba köyüne yönelerek Pertek tarafında bulunan ve halk arasında Sultan Hıdır (Üryan Hıdır) olarak bilinen kız kardeşinin yanına gitmek ister. Fakat Hıdır Baba türbesinin bulunduğu bu yerde atından düşerek şehit olur ve buraya defnedilir.

Rivayete göre, türbenin bulunduğu yerin alt tarafı köy sakinlerinden Mehmet Özdemir adlı kişinin mülkiyetinde bulunmaktadır. Mehmet Özdemir kendisine ait olan bu türbenin yaklaşık 200–300 metre aşağısında kendisine ait bir ev ve tesis yaptırmaktadır. Bir gece inşaat halinde olan bu yerde bulunan köpek sürekli havlar. Dışarıdan ise Zülküf Usta diye bir ses gelir. Bunun üzerine inşaat ustalarından Zülküf Bey kapıyı açtığında uzun boylu, ak sakallı, cübbeli ve asalı birini görür. Bu zat Zülküf Usta’ya “Oğlum Mehmet’e söyle evini buraya yapıyor, benim de türbemi yaptırsın. Yalnız türbenin üzerini kapamasın ki Allah’ın rahmetinden mahrum olmayayım.”, der. Bu olay Zülküf Usta tarafından Mehmet Bey’e aktarılır. Mehmet Özdemir de durumu köyün ileri gelenlerine anlatır. Onlar da kendisine “Bu köyde senden zengini ve inançlısı olsa da Hıdır Baba bunu senden istemiştir. Dolayısıyla bunu senin yapman gerekir”, derler. Bunun üzerine Mehmet Özdemir kendi inşaatını bırakıp, projesini de bizzat kendisinin çizdiği bu türbeyi masraflarını karşılayarak yaptırır.

Ziyaret, Hıdır Baba köyünde yüksekçe bir tepede yer aldığından daha çok sıcak mevsimlerde haftanın her günü ziyaret edilmektedir. Buraya, daha çok vücudunun çeşitli yerlerinde ağrısı bulunan hastalar, çocuğu olmayan kadınlar ve felçli hastalar tarafından rağbet edilir. Gelen kişiler şifa bulmak amacıyla Kur’an okuyup bağışlamakta, dua etmekte ve kurban adağında bulunmaktadırlar. Hastalıklarının iyileşmesi durumunda ise buraya gelip kurbanlarını kesip tasadduk etmektedirler. Ayrıca çocuğu olmayıp da ziyarete gelip çocuğu olan kadınlar eğer çocukları erkek olursa ismini Hıdır koymaktadır.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Akçakirazlı Şeyh Hacı Ali Efendi

Şeyh Hacı Ali Efendi (1668-1758), şehir merkezine 9,5 km. mesafede bulunan Elazığ’ın merkez beldelerinden Akçakiraz (Perçenç) Mezarlığında medfundur.

Akçakirazlı olan Şeyh Ali Efendi’nin Harput Medreselerinde tahsil gördükten sonra İstanbul’a giderek, Beyazıt Medreselerinde tahsiline devam ettiği ve icazet aldığı rivayet edilmektedir. Aynı soydan gelen Muammer Tuksavul “Doğudan Batıya ve sonrası” isimli eserinde, soylarının Karakoyunlu’lara dayandığını, 17. yüzyılda İsmail Beğ adında bir Türkmen’in, atlılarıyla 4.Murat’ın ordusunda Bağdat seferine katıldıklarını, savaştan sonra gelerek Akçakiraz’a yerleştiklerini söyler. Şeyh Ali Efendi’nin işte bu İsmail Beğ’in torunlarından birisi olma ihtimali kuvvetlidir. Muammer Tuksavul, bu tezini doğrulamak için babasının hayatta olduğu sırada Toroslardan bazı Türkmenlerin (Yörüklerin) babalarını ziyarete geldiklerini, bunların kendi akrabaları olduğunu iddia eder. İsmail Beğ’in soyundan din adamları, asker, subay ve öğretmenler yetişmiştir. İshak Sunguroğlu ise “Harput Yollarında” isimli eserinde Şeyh Hacı Ali Efendi’nin “Şazeli” tarikatına mensup bir şahsiyet olduğunu belirtirken, onun bu tarikata İstanbul’da iken intisap ederek icazet aldığını söyler. Hacı Ali Efendi, daha sonra memleketine dönerek, halkı irşat etmeye başlar. Bu arada kendi çocukları üzerinde de durarak onların tahsili ile yakından ilgilenir. Torunu İshak Efendi Fatih Medreselerinde eğitim görmüştür.

Anlatılır ki, Harput’un civarında bulunan aşiretlerin isyanı üzerine, bunların ıslahatına memuren Harput’a gelen Hasan Paşa namındaki zat çok gaddar bir adamdır. Haklı haksız birçok kimsenin kellesini uçurttuğu gibi halka da zulüm ve işkence etmek suretiyle ortalığı titretir. Paşa, bir gün maiyetiyle birlikte Perçenç’in önünden geçerken bu köyün bir kasaba kadar büyük ve şen olduğunu uzaktan görünce atının dizginini Perçenç’e çevirir. Köyü gezerken, Şeyh Ali Efendi de evinin damında loğ çekmektedir. Paşa, böyle koca sarıklı, saçlı sakallı bir zatı damın başında görünce, ağalarına hocayı aşağı almalarını emreder. Ağaların yukarı çıkıp Paşa’nın kendisini çağırdığını söylemeleri üzerine, Şeyh Ali Efendi, “Lütfen kendisi benim yanıma çıksın” diye karşılık verir. Bu cevap Paşaya götürülünce, Paşa hiddetle atından inerek Şeyh Ali Efendinin evine girer. Onun merdivenlerden çıktığını hisseden Ali Efendi damdan inerek Paşayı misafir odasına alır. Paşanın, “Ne cesaretle beni ayağına çağırdın?”, diye sert sualine, Ali Efendi yumuşak tavrıyla, “Efendim, bizim damda çok ot bitiyor, bunları temizlemekten, loğ çekmekten aciz kaldım, onun için sizi çağırdım, siz dama çıkıp damda biraz gezecek olursanız, bu otlar artık bitmez. Ben de bu dertten kurtulurum. Çünkü malum-ı alileri zalim ve gaddar olan ricalin ayak bastıkları yerde ot bitmez. Efendimizi bu maslahat için yukarı dama davet ettim,” demesi üzerine Paşa, hocanın cesaretle bu şekilde konuşmasına son derece kızarsa da bunun, kendisine manevi bir sille olduğunu takdiren hocayı beraberine alarak şehre getirir ve misafir eder. Ali Efendi, Paşanın yemeğini yemez ve keramet göstererek köyüne döner. Bunun üzerine Paşa da Elaziz’de tutunamaz.

Şeyh Hacı Ali Efendi , şehir merkezine 9,5 km. mesafede bulunan Elazığ’ın merkez beldelerinden Akçakiraz (Perçenç) Mezarlığında medfundur. Ağaçlıklar ve yeşillikler içerisinde bulunan türbesi dört ana sütun üzerine baldaken tarzında inşa edilmiştir. Elazığ eski valilerinden Ahmet İzzet Paşa tarafından yaptırılır. Dört sütunun da taban aralığı 75 cm yüksekliğinde bir duvarla çevrilmiştir. Bu duvarın üzeri de bir metre yüksekliğinde demir kafesle örülmüştür. Bu türbe eskiden yapılmış olup, sonra da orijinaline uygun şekilde restore edilmiştir.

Türbesinin yapılışı ile ilgili şunlar anlatılır. Elazığ eski valilerinden Ahmet İzzet Paşa’nın başından bir felç olayı geçer. Doktorlar çare bulamazlar. Şeyh Ali Efendi’nin kabrine gitmesini, dua etmesini ve Allah’tan şifa dilemesini tavsiye ederler. Bunun üzerine Şeyh Ali Efendi’nin kabrine gider Kur’an okuyup bağışlar ve iyileşmesi için dua eder. Kabrin başında kendisine uyku galebe çalar ve uyur. Şeyh Ali Efendi rüyada kendisine, “Kalk yürü evladım”, der. İzzet Paşa, “felçliyim yürüyemem”, diye cevap verir. Şeyh Ali Efendi iki kez daha kendisine, “kalk yürü”, der. Üçüncü söyleyişte hem uykudan uyanır, hem de yürür. Böylece felç rahatsızlığından kurtulmuş olur. Bilahare mezarın üstüne müştemilatı ile beraber bir türbe yaptırmayı düşünür. Şeyh Ali Efendi rüyasında kendisine, “Türbe istemem ancak dört sütun üzerine küçük bir kubbe koyman kifayet eder.”, der. Bunun üzerine Ahmet İzzet Paşa bugünkü mevcut dört sütun üzerine kubbeli etrafı açık türbeyi yaptırmış olur.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Demirci Mustafa Baba

Demirci Mustafa Efendi’nin (1913-1986) türbesi, Elazığ merkez Asri mezarlığında yer almaktadır.

Dedeleri İran tarafından gelen ve Türkmenlerden olan Demirci Mustafa Baba, Elazığ’ın Aksaray Mahallesinde dünyaya gelir. Yörede “İçağasıgiller” lakabıyla bilinirler. Çocuk yaşlarda kendisine demirciliği meslek olarak seçer ve on yedi yaşında mesleğinde usta olur. Bu yıllarda kendi eliyle yaptığı dehreyi Ömer Hüdayi Baba’nın halifelerinden olan Tepecüklü Mehmet Baba’ya götürür Mehmet Baba, Demirci Mustafa Efendi’ye yakın ilgi gösterir. O da bu ilk gidişiyle beraber Mehmet Baba’ya intisap ederek ondan dersler alır. Böylece Kadiriliği seçen Demirci Mustafa Baba, şeyhi öldükten sonra ise, Perçençli Mehmet Baba’nın ve Palulu Mehmet Baba’nın yanına zaman zaman gidip gelir.

Demirci Mustafa Baba’yı Palulu Mehmet Baba seyr-i sülûka sokar. Otuz yaşında hac ziyaretini yerine getirir. Daha sonra 1950 yılında Bağdat’a giderek Abdulkadir Geylani Hazretlerinin türbesini ziyaret eder. Demirci Mustafa Baba 1960 yılında Bağdat’a ikinci ziyaretini yapar ve burada yirmi gün kalır. Bu ziyareti sırasında Abdulkadir Geylani Hazretlerinin torunlarından Hüseyin Fevzi Paşa kendilerine yakın ilgi gösterir 1964 yılında ikinci defa hacca giderek kutsal yerleri ziyaret eder. Demirci Mustafa Baba mutasavvıflardan Tayyar Baba, Muharrem Hilmi Efendi, Perçençli Mehmet Baba, Palulu Muhammed Baba ve Hacı Tevfik Efendi ile yakın ilişkiler içinde bulunur ve bu zâtlardan manen istifade eder.

Anlatılır ki, Demirci Mustafa Baba yanına gelen herkese misafir gözüyle bakar ve herkesin derdiyle ilgilenirdi. O her zaman için kibir ve gururdan uzak durup insanlara yeri geldiğinde “Ben demirciyim” derdi. Onun dergâhına üzüntülü giren sevinçli çıkardı. Göstermiş olduğu kerametlerden biri şöyle nakledilir. Bir gün müritlerinin getirdiği kiraz kurtlu çıkınca cebinden para vererek aynı tezgâhtan tekrar kiraz getirtir. Gelen kirazlardan hiç birisi kurtlu çıkmaz. Bunun üzerine müritlerine, “Helal kazanırsanız paranız telef olmaz”, demiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki Demirci Mustafa Baba, tarikat terbiyesini kendisinden icâzet almamakla birlikte esasta Hacı Hüseyinler köyünden Kadiri ve Rufai şeyhi Rıfat Baba’dan almıştır.

Demirci Mustafa Efendi’nin (1913-1986) türbesi, Elazığ merkez Asri mezarlığında yer almaktadır. Etrafı duvarla çevrili bir bahçe içerisinde yer alan türbe sadece makam bölümünden oluşup altıgen planlıdır. Üstü kubbeli olup kubbenin üzerinde ise âlem olarak hilal bulunmaktadır. Türbenin bulunduğu bahçe içerisinde gelen misafirlerin kalmaları ve bazı ihtiyaçlarını karşılamaları için türbeden ayrı olarak ufak bir müştemilat bulunmaktadır.

Günümüzde türbesi yöre halkı tarafından ziyaret edilir. Türbe genel olarak ziyaret amaçlı olarak ziyaret edilmekte ve burada Kur’an-ı Kerim okunarak bağışlanıp dua edilir. Felçli hastalar, korkmuş olan kişiler, psikolojik problemi olanlar bu rahatsızlıklarından kurtulmak amacıyla türbeye getirilir. Özellikle hayatın yoğunluğu içerisinde yaşanılan işsizlik, borçlarını ödeyememe, ailevi geçimsizlik vb. sıkıntı ve içine düşülen ruhsal bunalımdan kurtulmak için bu ziyarete gelinmekte ve Allah’a şifa için dua edilerek yardım temenni edilmektedir. Amaç ve maksatlarına ulaşan ve adağı bulunan ziyaretçiler burada kurbanlarını kesmekte ve tasadduk etmektedirler.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]