Ana Sayfa>türbe(Sayfa 28)

Hz. Husam İbn Abdullah (r.a.)

İstanbul – Eyüp de Paşa Hamamı sok no :78 de Helvacı hasan sokağının hemen karşısı . Buraya Gelmişken 200 metre aşağıda yer alan Kasım günani camii bahçesindeki Hz. Cafer Bin Abdullah (r.a.) hz ‘ni ve Kasım günani caminin karşı sokağındaki Yine Ashabı Kiramdan oldukları rivayet edilen Hz. Hasan ve Hüseyin Kardeşleri de ziyaret edelim.

Sahabe-i kiram’dan olup ismi Abdullah b. Hüsam olarak da geçmektedir. Nisbetinden Medine-i Münevvereli olduğu anlaşılmaktadır.

Uzun süren İstanbul kuşatması sırasında Bizans imparatoruyla yapılan bir anlaşma ile İstanbul’a girmelerine müsaade edilen sahabilerin şehri gezip Ayasofya’da namaz kıldıkları ve sonra şehirden çıkacakları sırada Bizanslı askerler tarafından saldırıya uğrayıp şehid düştükleri rivayet edilir ki bu sahabiler arasında Hüsam b. abdullah El-Ensari hz de varmış.

Evliya çelebi’ye göre Hüsam bin Abdullah(r.a.) hazretlerinin bulunduğu bu mahallede çok sayıda Ashab-ı kiram medfundur. Burasını” ser verip sır vermeyen ” mekan olarak tarif etmektedir.

Türbedeki kitablerde şunlar yazılıdır ;

”Ashab-ı Kiram’dan Hüsam ibn-i Abdullah Ruhiyçün Fatiha”

”Bila-şek ravza-i cennet makarr etmiş ana yezdan

Gelüp Fatih’den evvel deyü keşf eyledi irfan

Erer maksuduna elbet ziyaret eyleyen ihvan

Görünce kabr-i pür-nurun ede bir Fatiha ihsan ”

Hüsam b. Abdullah(r.a.) hazretleri hakkında şu beyitte vardır ;

”Bu külhanda bi-aşk-illah

Mücahid fi sebilillah

Ya Hüsam ibni Abdullah

Şefaat it gör bizi.”

Kaynaklar ;

İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı

Hz. Cabir (r.a.)

İstanbul – Eyüp Ayvansaray da Hz. Cabir Camii içerisinde

Hz.Cabir r.a. Hazreçoğullarının Beni Selem kolundan olup, Miladi 604 ‘de hicretten 16 yıl önce Medine de doğdu. Baba adı Abdullah b.Amr r.a. Anne adı ; Enise(Üneyse) b. Aneme dir. Peygamberimizi 2. akebe biatında henüz çocukken tanıdı. Bedir ve Uhud savaşları hariç 19 gazada Resülüllah’ın yanında yer alıp Bey’atür Rıdvan’da da hazır bulundu.

Hz. Cabir asbahın alim kişilerinden olup kendisine fetva sorulur ve Peygamberimizden en çok hadis nakleden 5 kişiden biridir ve toplam 1540 hadis nakletmiştir.

Hz. Cabir Allah Rasulünün irtihalinden sonra dört büyük halifeye de danışmanlık yapmış olup Şam ve çevresinde Medine devletini temsil etmiştir. Hz. Muaviye döneminde İstanbul kuşatmasına gelen ordunun sancaktarı olup İstanbul’a teşrif etmişlerdir.

Hz. Cabir miladi 697 senesinde vefat etmiştir.allah ondan razı olsun ve bizleride şefaatine nail eylesin

Hz. Cabir r.a. ‘a ait Na’t

Muhakkak muktebestir nur-i hurşid-i Nübüvvet’ten

Semayi dinde bir Necm-i Hüdadır Hazreti Cabir

Ulüvv-i menziletle bezm-i hatiru’l-hassa dahildir

Kemerbend-i Habib-i Kibriyadır Hazreti Cabir

Diyar-ı Rum’a Fahr-i enbiya’nın yadigadır

İstanbul şehrine revnak-fezadır Hazreti Cabir

Celil’ül kadr-ekabirdendir eshab-ı kiram içre

Şerefyab-i cenab-ı Mustafa’dır Hazreti cabir

Yüzün sür hak-i Pak-i kabrine adab ile

Bu mülke Lütf-ı ihsan-ı Hüda’dır Hazreti Cabir.

Cabbar Dede

Cabbar Dede‘nin Türbesi, Adana’nın Yakapınar (Misis) bucağına bağlı Kütüklü Köyü yakınlarındadır.

Adana Bölgesi veililerinden olup on altı ve onyedinci asırda yaşamıştır. Abdülkadir-i Geylani Hazretlerinin yoluna yani Kadiriyye tarıkatına mensubtur. Türbesi, Adana’nın Yakapınar (Misis) bucağına bağlı Kütüklü Köyü yakınlarındadır.

Halk arasinda mütevazî bir hayat yaşadı. Çevredeki aşiretlere İslamiyet’in emir ve yasaklarını anlatarak onların dünya ve ahirette kurtuluşa ermeleri için çalıştı. Kendisine karşı çıkanlar olduğu gibi, sohbetlerine koşup ondan feyz alanlar da çoktu. Onu sevenler çocuklarına Cabbar ismini koydular.

Bu sebeple Adana bölgesinde Cabbar ismi yaygındır. Onun birçok menkıbeye kerameti dilden dile anlatılarak günümüze kadar gelmiştir.

Cabbar Dede‘nin hal ve kerametleri meşhur olmuş ve ünü zamanın padişahına kadar gitmişti. Sultan Dördüncü Murad Han, Bağdat seferine giderken, Ceyhan Nehri üzerindeki tarihi Misis Köprüsünü geçip Havraniye köyüne geldiği zaman; “Bu yörede Cabbar Dede diye meşhur bir zat olduğunu işitiriz. Çağırın gelsin, kendisiyle görüşmek dileriz” dedi. Vazifeliler gidip Sultanın emrini bildirdiler.

Cabbar Dede, Sultanın emrini alır almaz atına binerek huzüruna geldi. Allahu tealanın kudretiyle keramet olarak orada bulunanlar, Cabbar Dede’nin atının kaplan, elindeki kamçının da kara yılan olduğunu gördüler. O zamana kadar Cabbar Dede‘nin üstünlüğünü kabul etmeyenler ise, gördükleri bu keramet karşısında pişman oldular. Sultan Dördüncü Murad Han, Cabbar Dede’ye; “Bağdat’ın fethi bana müyesser olacak mı?” diye sordu. Cabbar Dede cevabında; “Haşmetli padişahım! Havraniye Köyünde Genç Osman isminde bir delikanlı vardır. Onu da götürürsen, Bağdat geri alınacaktır” buyurdu. Sultan Dördüncü Murad Han, Genç Osman’ı sefere götürdü. Böylece büyüklerin himmetiyle Bağdat fetholundu.
İlk zamanlar Cabbar Dede’nin büyüklüğünü takdir edemeyen köylüler ve diğer insanlar, durumu anlayınca onun sohbetlerine koşup, feyzinden istifade ettiler. Pek çok gayr-i müslimin hidayete erip Müslüman olmasına vesile olan Cabbar Dede’nin dergahı, gelip gidenlerle doldu taştı.

Dergahının bitişiğinde bir mescid yaptırdı. Vefat ettiği zaman mescidin bitişiğindeki kubbeli türbeye defnedildi. Adana ilinin merkez ilcesine bağlı Yakapınar (Misis) bucağının Kütüklü Köyüne varmadan bir kilometre kadar sol tarafta bulunan türbesinin etrafında en az dört-beş asırlık meşe ağaçları ve bu ağaçlar arasında da eski mezarlar bulunmaktadır.

Bölge halkı, Cabbar Dede‘nin türbesini ziyaret etmekte, onu vesile ederek Allahü tealaya dua edip muradlarına ermektedirler.

Cabbar Dede‘nin hayatı boyunca birçok hal ve kerametleri görüldüğü gibi, vefat ettikten sonra da görülmüştür. Bir Ermeni, Cabbar Dede’nin türbesinin karşısından yüklü olan kağnı arabasıyla gidiyordu. Kağnısı çamura saplandı. Bir hayli uğraşmasına rağmen çabaları boşa çıktı ve bir türlü kurtaramadı. Kendi kendine; “Müslümanlar darda kaldıkları zaman; “Yetiş ya Abdülkadir Geylani diyorlar. Bir de ben çağırayım” dedi ve; “Yetiş ya Abdülkadir Geylanî!” diye seslendi.
Bu sırada Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin rühaniyeti tecessüm ederek Ermeniyi ve kağnısını bataktıktan kurtardı. Ermeniye yönelerek; “Bizi Bağdat’tan buraya kadar yoracağına, işte şu karşıda Cabbar Dede var… Çağırsan hemen yetişir, sizi kurtarırdı” buyurdu.
Zaman zaman darda kalanların imdadına yetişen Cabbar Dede‘nin türbesinin üzerine büyük bir nur indiği ve geceleri türbesinde Kur’an-ı kerîm okunduğu nakledilmektedir.

Kaynaklar ;
Çukurova’nın Manevi Sultanları ,Kazım Temir, Türkiye Gazetesi

Arpacı Dede – Adana

Adana’da Yağ camiinin arka tarafında yer alan Ali Dede camiinin karşı sokağında

Arpacı Dede Türbesi Adana’nın Ali Dede Mahallesi, Ayakkabıcılar Çarşısı arkasında 82.Sokak’tadır. Arpacı Dede Türbesi sokağın üstündedir. 82. Sokak’ın girişindeki evin duvarının dibindedir. Türbe, yalnızca mezardan oluşmaktadır. Mezar yerden 1 m yükseklikte olup duvarla çevrilidir. Mezarın üstü yeşile boyanmıştır ve kafes biçiminde demirle örtülüdür. Arpacı Dede Ziyareti ‘nin, ilk ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ziyaret hakkında yazılı kaynaklarda bir bilgi yoktur. Evliyalar Ansiklopedisi’nde halkın anlattıklarından yola çıkarak Arpacı Dede’nin 16.yy.da yaşamış olabileceği söylenmektedir. Bu tarih esas alınırsa, aynı yüzyılda mezarın da yapıldığı söylenebilir. Fakat bu söylenenleri kanıtlayan bir yazılı kaynak yoktur.

Arpacı Dede, sağlığında arpa satarak, geçimini sağlar bu parayla hasta yetim fakirlere de yardım edermiş. Bu yüzden sağlığında da Arpacı Dede diye meşhur olmuş, ölünce mezarına da Arpacı Dede Türbesi denmiş.
Kaynak ; Adana Halk Kültüründe Efsaneleriyle Yatır-Türbe-Ziyaret İnancı , Yrd. Doç.Dr. Zeki Çağımlar , Ceyhan Belediyesi Kültür Yayınları

 

Ali Dede – Adana

Adana’da Ayakkabılar çarşısının arkasında yer alan Ali Baba camiinin sokağında

Misis Kütüklü köyü Yakınlarında medfun bulunan Abdulcabbar Dede‘nin kardeşi olarak bilinen ve geçimini köşkerlik yaparak geçirirdi. Bir çok kerametleri görülen Ali Dede için 1297 / 1881 tarihli Adana Salnamesi 77. sahifede Ehlullah’dan Ali Dede diye bahsedilmektedir.

Kaynak ; Çukurova’nın manevi Sultanları , Kazım Temir (Allah ondan razı olsun), Türkiye gazetesi 

Sirkeci Muslihiddin Efendi (k.s.)

İstanbul Kasımpaşa’da ; Sirkeci Muslihiddin camiinde.

Sirkeci Muslihiddin Efendi , Sirkeci Muslihiddin caminin banisidir. Bu zatın caminin yanında bulunan kuyudan kova ile su çektiği ve bu suyun sirke olduğu, bu sirkeyi satarak camii yaptırdığı rivayet edilir.(XVII. yy’da) Caminin mehrabının önündeki hazirede ise Musluihiddin efendi ve yakınlarının kabri bulunur.

 

Hüsameddin Uşşaki (k.s.)

İstanbul Kasımpaşa’da Pir Hüsamettin Sokakta Uşşaki Tekkesinin içerindedir. Otobüsle gelmek istersek ; Kasımpaşa da İplikçi fırın durağında indikten sonra Bilgi üniverisitesine doğru yürürken sağ taraftaki Pir hüsamettin sokakta. Dolapdere Gedizler Toyoto servisinin arka sokağında.

Evliyanın büyüklerinden ve Halvetiyye’nin Ahmediyye kolunun Uşşakiyye dalının piridir.¹

İsmi Hasan , lakabı Hüsamettin’dir. 1475 ( H.880 ) senesinde Buhara’da bir tüccarın oğlu olarak doğdu. Anadolu’ya gelip Uşak’ta yerleştiği için “ Uşaki ” denildi. Babasının vefatı üzerine ticaretle uğraşmaya başladı. Bir gece , rüyasında ona ; “ Boş yere ticaretin zahmetini çekmek , hakikat ehli için zarar ve ziyandır. Arzun ahiret ticareti , yani Allahü tealaya kavuşmak olsun. Gayen sonsuz sermayeyi elde etmek ise dünya mallarından yüz çevirip Seyyid Ahmed-i Semerkandi  hazretlerine varıp teslim ol ! ” denilmesi üzerine servetini ve işini kardeşine bırakıp , kalbinden dünya sevgisini uzaklaştırdı. Durmadan içini yakan aşk ateşinin tesiri ile yaya olarak Buhara’dan yola çıktı ve Erzincan’da Seyyid Ahmed-i Semerkandi  hazretleri ile karşılaşıp ona bağlandı. Sonra hocası ile birlikte Uşak’a yerleşti.

Seyyid Emir Semerkandi hazretleri , kısa zamanda evliyalık makamına yükselen Hüsameddin-i Uşaki’ye , aldığı manevi emir üzerine hilafetname verdi. Hocasının vefatından sonra onun yerine geçti. Kısa zamanda ismi güneş gibi parladı. O sırada Manisa’da vali olan Şehzade Murad , kendisine , sultan olup olamayacağını bir mektup ile sordu. Hüsameddin-i Uşaki gelen mektubu okumadan haberciye ; “ Git! Şehzadeye söyle! Hemen İstanbul’a hareket etsin. Filan gün saltanat tahtına oturacaktır ” dedi. Şehzade Murad bu cevap üzerine vakit geçirmeden İstanbul’a hareket etti. Balıkesir’e geldiğinde babası Sultan İkinci Selim’in vefat ettiği haberini aldı. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın babasının vefat haberini halktan sakladığını ve kendisini tahta çıkarmak üzere davet ettiğini öğrendi. İstanbul’a giderek , Hüsameddin-i Uşaki’nin haber verdiği zamanda , Sultan Üçüncü Murad Han namıyla tahta geçti.²

Bu hadiseden sonra  Sultan Murad Han , Hüsameddin-i Uşaki hazretlerini İstanbul’a davet etti. Aksaray civarında tahsis edilen bir eve yerleşen Hüsameddin-i Uşaki hazretleri , Padişaha yakınlığından istifade etmek isteyenlerin verdiği sıkıntıdan dolayı Uşak’a dönmek için hazırlıklara başladı. Padişahın ricası üzerine gitmekten vazgeçip Kasımpaşa’da yaptırılan dergaha yerleşti. Burada yetiştirip hilafet verdiği talebelerini Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderdi.

Hüsameddin-i Uşaki , İstanbul’a geldiği zaman evliyanın büyüklerinden Ümmi Sinan hazretleriyle görüştü. Ümmi Sinan ona Halvetilik tarikatında hilafet verdi. Şeyh Ahmed-i Semerkandi ise ona “Kübreviyye” ve “Nur-i Bahriyye” yolunun hilafetini vermişti. O bu yolları birleştirerek Uşakilik tarikatını kurdu. Şöyle anlatılır : Hac seferine çıkmadan önce oğlu Mustafa Efendiye hanımının hamile olduğunu söyleyerek ; “ Bizim bu fani alemi terk etmemiz yakındır. O saadetli oğlumun ismini Abdurrahim koy ve kendisinin ilim ve terbiyesi ile meşgul ol.” Diye vasiyette bulundu.

Hüsameddin-i Uşaki , hac farizasını yerine getirip geri dönerken , Konya’da rahatsızlandı ve 1594 (H. 1003) senesinde orada vefat etti. Cenaze namazı Konya’da kılındı. Vasiyeti üzere İstanbul’a götürülmek üzere yola çıkarıldı. Konya valisi , cesedin kokmaması için ilaçlamak istediyse de oğulları ve talebeleri buna karşı çıktı. Mübarek bedeni hiç kokmadan İstanbul’a getirildi. Şimdiki kabrinin bulunduğu yere defnedildi.

Şöyle anlatılır : Ali Efendi isminde misk satıcısı bir zat vardı. Bir şey tartarken hak geçmesin diye çok dikkat ederdi. Ali Efendi , Mekke-i mükerremede hacı olduktan sonra Resul-i Ekrem’in kabr-i şerifini ziyaret için Medine-i münevvereye gitmek istedi. Fakat ayaklarındaki bir hastalıktan dolayı gidemedi. Bu duruma çok üzüldü. Bir gece rüyasında Peygamber efendimiz ona “ Ağlama! Kasımpaşa’da evladım Hüsameddin-i Uşaki’nin kabrini ziyaret et. Onu ziyaret etmek beni ziyaret etmek gibidir” buyurdu.

Bir zelzele yüzünden Hüsameddin-i Uşaki’nin türbe ve dergahı harap olmuş ve çökmüştü. Yağmur suları kabre doluyordu. Zamanın Padişahı Sultan İkinci Abdulhamit Han bir gece rüyasında onu gördü. Uşaki hazretleri Sultan’a ; “ Kabrimdeki mahzuru izale ediniz ” dedi. Sultan , dergahın ve türbenin yerinin bulunmasını emretti. Yapılan araştırmalar sonunda Kasımpaşa’da dergahın ve türbenin yeri bulundu. Dergah ve türbe yeniden yaptırılarak şimdiki haline getirildi.

Hüsameddin-i Uşaki çeşitli eserler yazdı. Bunlardan bazıları şunlardır :

1)    Evrad-ı Kebir

2)    Hizb-üt Tesbih

3)    Ahzab-ı Usbuiye

4)    Şerhu Virdi Settar

____________________________________________

¹ Mustafa Özdamar , “ PİRAN ”

² Türkiye Gazetesi Yayınları , “ İSTANBUL EVLİYALARI ”

Eburrıza Efendi (k.s.)

 

İstanbul Kasımpaşa da ; eburrıza Dergahı sokaktadır. dolapdere deki İstanbul Bilgi üniversitesi Kampüsünün arka sokağındadır. Pir Hüsamettin Uşşaki hz nin türbesini geçtikten sonra ilk soldaki sokak.

Ebu’r-Rıza hazretleri , Hüsameddin-i Uşaki zamanında  Mısır’dan İstanbul’a gelmiştir. Hüsameddin-i Uşaki’nin “ Nerede bulunuyorsunuz ? ” sualine “ Kayyum ism-i şerifindeyim” cevabını vermiştir. Hüsameddin-i Uşaki’nin “ Üst tarafı bizde var ” buyurmaları üzerine tekmil-i süluk maksadıyla Cenab-ı Pir’e rabıta hasıl etmiş , sülukun üst tarafını Hüsameddin-i Uşaki hazretlerinden görmüşlerdir. İrtihali 1001 (1593) ‘ tedir ve mezkur tekkede medfundur.

Eburruza Dergahı 

Devran-ı Mukabele günü Pazar olan , 1001 H. /1592 M. İnşa tarihli dergah ,Kasımpaşa Hacı Ahmed Mahallesi ,  eburrıza Dergahı sokakta yer alan 1210 ada, 7 parsel yer alır.

Eburrıza Dergahı Şeyhleri ;

Eburrıza Şeyh Seyyid Mehmet (öl 1152/1740)  –  Bosnevi Şeyh Mehmet (öl 1193/1780)   – Şeyh Seyyid Mehmet Şehabettin (öl 1234/1819)

Şeyh Seyyid İsmail Bedrettin (öl 1292/1876)   –  Şeyh Seyyid Mehmet Şemsettin (öl 1312 /1895)

————-

Kaynaklar

Sefine-i Evliya , Hüseyin Vassaf , Kitabevi Yayınları

Dersaadet dergahları , Mustafa Özdamar , Kırk Kandil yayınları

 

Sort

Ayni Ali Baba (k.s.)

Kasımpaşa da ayni baba sokaktadır. Kasımpaşa polis karakolu ve kasımpşa lisesinin hemen yanında. Metroyla gelmek isterseniz ; Şişhane durağında inip kasımpaşa doğru yürürken sağ tarafınızda 50 mt ileride sağda

 

Aynî dede , İstanbul’da yaşamış büyük velilerdendir. Doğum tarihi ve yeri belli değildir. Esas ismi bilinmemektedir. İbrahim Paşa isimli bir zatın rüyasını tabir ederken o zat , “ aynî dir dedem , aynî dir ” diyerek beğenisini dile getirmiş ve bu olaydan sonra Aynî Dede lakabı ile şöhret bulmuştur.

Gençliğinde Bursa’da gezerken bir dervişin , Sümbül Sinan Efendi’ye yönlendirmesi üzerine İstanbul’a gitti. Dervişin selamı ile talebeliğe kabul edilerek kısa zamanda tasavvufda yüksek derecelere kavuştu.

Aynî Dede bir gece rüyasında Peygamber Efendimizi gördü. O’na : “ Deysuka’ya git. Şu görünümde , şu halde olan Nasuh Paşa adlı fakire doğru yolu göster ” buyurdu. Ertesi gece rüyasında yine : “ Niçin hemen gitmedin ? ” diye ikaz edildi. Sabah mürşidinden izin alıp yola çıktı. Aynî Dede o zatı bulup irşad hizmetine başladı.

Bir gün o zat sohbete gelmeyince Aynî Dede sevenleri ile beraber o zatın evine gitti. Niçin gelemediğini sordu. O zat : “ Efendim , vücudumda takat kalmadı. Gözüm ve gönlüm başka alemi seyretmekte. Bütün alem gül bahçesi gibi olup ahiret kokusunu duydum. Bir Yasin-i Şerif okusanız da ruhum tertemiz olsa gönlüm açılsa ? ” dedi. Aynî Dede , Yasin-i Şerif okumaya başladı. Daha okuma bitmeden o zat ruhunu teslim etti.

Bir gün Aynî Dede , sevenleri ile kırlarda dolaşırken , sağanak halinde yağmur yağmaya başladı. “ Dostlarımızın bizim yüzümüzden sıkıntı çekmesi layık değildir ” dedi ve bir daire çizdi. Hepsini dairenin içine aldı. Böylece hiç biri ıslanmadı.

Ömrünü pek çok talebe yetiştirmekle geçiren Aynî  Dede , 971 ( m. 1564 ) yılında vefat etti. Kabri , Kasımpaşa’dadır. Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın. ¹

AYNİ ALİ BABA KADİRİ ZAVİYESİ

Kasımpaşa , Bedrettin Mahallesi , Refik Saydam Caddesi , Aynî Ali Baba Sokak , 908 ada , 3 parsel sayılı , “ mihrablı , semahane , fevkani ve tahtani sekiz oda , iki sofa , iki hela , tulumbalı kuyu ve bir medhalden ibaret ” Aynî Ali Baba Kadirî  Zaviyesinin devran-ı mukabele günü Cuma’ydı. ²

Kaynaklar ;

¹ Pamuk Yayıncılık , “ İstanbul Ve Anadolu Evliyaları ”

² Mustafa Özdamar , “ Dersaadet Dergahları ”

Arapzade Mustafa Efendi (k.s.)

 

Kasımpaşa da Piyale paşa bulvarına doğru giderken iplikçi otobüs durağının hemen arkası

Kasımpaşa’deki Bedevi dergahının şeyhi aynı zamanda Hz. Seyyid Ahmet el Bedevi hz. nin evladlarındandır.Hayatı hakkında pek fazla bilgi yoktur.Dergah 1226(1828) yılında kurulmuş Ali efendi vefatı olan 1255 yılına kadar şeyhliğini yapmış.Ali efendi den sonra ,Şeyh Aziz Mahmut(öl 1263) daha sonra da Attar Şeyh hacı ali rıza(öl. 1328) şeyhlik görevini yapmıştır.

Kapalı Türbe içindeki şeyh kabirleri ve arsası ihya edilmeyi beklemektedir.

kaynak ; Dersaadet dergahları , Mustafa Özdamar (Allah ondan razı olsun)