Ankara – yeni mahelle memlik köyü Doğumu ve Ailesi Hüseyin Münir Derman, 1910 yılında Trabzon‘da dünyaya geldi. Babası Ahmet Rasim Efendi, annesi Şehvar Hatun‘dur. Annesi Gümüşhane‘de, babası Vakfıkebir‘de doğmuştur. Şehvar Hatun‘un annesi Pembe Hatun, babası Uzun Mehmet Efendi‘dir. Ahmet Rasim Efendi‘nin annesi Kafkasya‘dan Cevahir, babası …
Hayatı boyunca insanlara ilim irfan, hikmet ve güzel ahlakın yüceliğini en güzel bir tarzda yaşayarak anlatan merhum Mehmet Feyzi Efendi (Kuddise Sirruhü), 28 Mart 1912de Kastamonu’da doğdu. Babası İzzet Efendi, annesi Hafize Aişe hanımdır.
1935 1937 yılları arasında İstanbul Yıldız’da muvazzaf askerliği, daha sonra da Beykoz da7 ay ihtiyat askerliğini yaptı. 1957 yılında muallim İbrahim Efendi’nin kızı Melek hanımla evlendi. Nuriye, Aişe,Münibe, Mevlibe ve Mehmet Münip diye isimlendirdiği dört kızı bir oğlu oldu. 1966,1970 ve 1976 yıllarında üç defa hacca gitti.
Soyu neseben Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ulaşan nurani Seyyidler silsilesindendir ki sohbetlerinde Seyyid olmayanın seyyid im demesi nasıl çirkin bir yalansa, seyyid olanında değilim demesi ceddini inkar olacağını şecere şart değil, aile içi bilgilendirme (tevatür nakü) ile bilinmesi o kimsenin seyyidliğine kafidir buyurarak bu kutsi emaneti çocuklarına biz hem anne, hem de baba tarafından seyidiz. Müjdesiyle vermiştir.
Tahsil Hayatı
Bilinen ilk muallimesi Çerkez Hoca Hanımdır. O günkü eğitim koşullarina göre 7 yaşında başladığı Yarabcı Mektebinde ilk tahsilini tamamladı. Sinanbey Cami’inde imamlık, Nasrullah Camiinde Hatiplik yapan daha sonra İstanbul Fatih Camii başimamı ve diyanet işleri başkanlığına ait Mushafları inceleme kurulu başkanlığı görevinde bulunan Kurra Hafız Ömer Aköz hoca efendiden hafızlığını tamamladı ve Kuran talimi aldı.
Yine aynı hocaefendiden “Mukaddeme-i Cezeriyye”, “Tecvid-i Edaiye” ve “İlm-i irtifa” okudu. Hafız Abdurrahman Efendiden Arapça, Fıkıhtan Halebi Hafız Tevfik Efendiden ”Kıraat-ı Sab-a” Reisü’l- Kurra Hoca Kamil Efendiden “Mülteka”, ”Şiriatü’l İslam” ve ”Fıkh-ı Ekber” tahsil etti.
İstanbul’da iken Nevşehirli Hacı Hayrullah Efendiden “Tefsir-i Alusi” Hoca Hüsrev Efendiden Buhari-i Şerif okudu Abdulhakim Arvasi Hazretleri’nin “Tefsir-i Kebir” den verdiği derslere katıldı.
Asker dönüşü daha önce Kastamonu’ya gelmis olan Bediüzzzaman Said Nursi Hazretleri’nden Kelam, İslam Felsefesi ve mantık dersleri aldı. Hizmetteki yakınlığından dolayı Sır Kitabı unvanıyla taltif edildi. Bu ünvan altında mazhar olduğu “İlm-i Ledün” den hikmetleri ise sohbetleriyle insanlara sundu.
Aynı zamanda zahir anlamda kendisine müracaat edenlere Arapça Tefsir ve Hadis dersleri vermenin yanında önceleri hafızlara sonra İmam Hatip lisesi talebelerine Kur’an-ı Kerim talimi okuttu.
Hayata Bakışı
Merhum Mehmet Feyzi Efendi (Kuddise Sirruhu) yıllarca ilim, iman, hikmet ve feyz dolu sohbetlerinde Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerif okuma, bunların hakikatlerini keşfetme, manası ile ahlaklanıp yaşamanın önemini yaşayarak anlatmıştır.
Kur’an’ın tealluk, tehalluk, tahakkuk mertebelerinin olduğunu belirterek ittibadaki istikameti göstermiştir.
Çağımız ilim asrı olduğundan, ne akıl namına kerameti reddetmiş, ne de keramet namına aklı iptal etmiştir. Bu nedenle kerrer sohbetlerinde farzdan evvel farz ilmidir, ihlas sevgi huşu ve samimiyetten uzak ilminde ölü ceset gibi olacağından hareketle farz içinde farz da ihsastır. Buyurarak ilim ile İhlasın varoluştaki önemini veciz bir ifade ile belirtmiştir.
Sohbetlerinde fiziki kerametten ziyade ilmi keramet göstererek akıldan geçen soruları sormadan anlatmıştır. Bununla beraber sohbetlerinin bir başka özelliği de muhatapların dillerindeki sorudan ziyade kalplerindeki manevi hastalığı giderecek nitelikte olmasıdır.
Sosyal olaylarla ilgili olarak bir yandan “Sadakat-i Vataniye (vatanseverlik), Mefahir-i Milliye (milliyetçilik) ve hamiyet-i Diniye (dindarlık) birdir, bunları ayırmaya çalışıyorlar. Vatan olmazsa millet olmaz, millet olmazsa kim Islamiyeti yaşayacak?” diğer yönüyle de sultan zalim bile olsa beddua edilmez. O zaman terör ve anarşi olur, hukuk olmaz. Buyurarak vatan millet din, devlet, hukuk kavramlarının ayrılmaz bir bütün olduğunu izah ederek tefrika çıkarmak isteyenlere meydan vermemiştir.
İslamiyet ruh Türklük cesettir. Sözleriyle de bin asırlık tarihimizi özetlemiştir. Din ve millet ilişkisinin kuramını belirleyip müspet milliyetçiliğin en güzel tanımını yapmıştır.
Yine yeis (ümitsizlik), fert ve toplumlar için kötü sonuç vereceğinden, bir “Fecr-i Sadık”ın doğacağını müjdelerken öbür yönden “Alim vaktini bilmek” mecburiyetindedir.
Fecr-i Kazipte (yalancı fecir) sabah namazı kılınmaz buyurarak ”din garib başladı ileride yine garib olacak…” hadisindeki GARİB kelimesini vatanından ayrı kalana denir diyen fıkıhçılar gibi tarif etmemizi çünkü bu hadisin varud (söyleniş) sebebinin fıkhi bir hüküm çıkarma olmayıp, bir hakikatin bir doğuşun anlatıldığını İslam başlangıçta nasıl çok kısa zamanda hakikati ile bir güneş gibi diğer dinler arasında parladı ise sonunda da böyle olacağının müjdesi var.
Ehl-i Hakikat, GARİBİ güneşle tarif ediyor. Yani benzersiz, adim-i binazir, biz de böyle düşünelim. Buyurmuştur. Bu hadis yorumunu Fetih Süresindeki; “Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hidayet ve hak din île gönderen O’dur..” (Fetih 48/28} Ayetiyle birleştirerek ahir zamanda da yine öyle olacağının müjdesini vermiştir. Ancak pencere kışta iken açılmaz, baharda açılır. Buyurarak müspet düşüncenin, müspet konuşmanın, müspet hareket etmenin önemini de ayrıca belirtmiştir.
Vefatı
Mehmet Feyzi Efendi (Kuddise Sirruhü), hayatının her safhasında hatta her anında, sakalından-tırnağına, yemesinden içmesine, sevincinden, kızmasına, sözlerinden sözlerini yaşamasına kadar Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve sellem) sünnetine ittibada (uymada) öylesine dikkat etti ki, bunun mükafatı olarak, bin bir sır ve hikmetleri içeren Cenab-ı Hakk’m Habibi’ni (Sallallahu Aleyhi ve sellem) dünyada iken ilahi huzuru davet mucizesi Miraç gecesine rastlayan 4 mart 1989’da vefat ederek ilahi huzura kavuşması, Kuranı Kerimin mucize bir tarzda verdiği, ahir zamanda süneti ve sünnete ittibayı hafife alacak bir takım insanlara karşı ;
“(Resulüm) de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana ittiba edin ki, Allah ta sizi şevsin…” (Ali îmran 3/31)
Ayetinin surrına nail olurken öbür yandan mezarının bile annesinin ayakucunda oluşuyla cennet , anaların ayaklarının altındadır. Hadis-i Şerifinde ittibanın güzel bir örneği olmuştur.
Vasiyeti üzerine kabir taşına yazılan; HÜVE-L-HAYYÜ’L-BAKÎ, Burada yatan ADEM Bir zaman HUBBİ idi Bir zaman CUBBİ idi Bir zaman SUKÜTİ idi Şimdi de TURABİ oldu
1903 yılında Balıkesir’in Gönen ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlk öğrenimini tamamladıktan sonra 1920′li yıllarda İstanbul’a gelen Gönenli Mehmet Efendi Serezli Ahmet Şükrü Efendi’den ders almıştır. Hıfzını ve tashih-i huruf derslerini tamamladıktan sonra, kıraat ilmini de aynı hocada okuyarak 1925 yılında icazet aldı. Daha sonra 1927 yılında imam hatip mektebinden mezun oldu. 1930 yılında Gönen Merkez Camii imam hatibi olarak hizmetine başladı.
Üç yıl sonra vatani görevini yapmak üzere görevinden ayrılarak İstanbul’a gelen Gönenli Mehmet Efendi askerliğini yedek subay olarak yapmıştır. Askerliğinden sonra bir daha memleketine dönmeyip, görevine İstanbul’da devam etmiştir. İstanbul’da sırasıyla Hacı Bayram Kaftani, Dülgerzade, Hacı Hasan, Sultan Ahmet Camii imam hatipliklerinde bulundu. En uzun süre Sultan Ahmet Camii imam hatipliklerinde bulundu. (1954-1982) Gönenli Mehmet Efendi Türkiye’nin uzun yıllar Reisul Kurra’sıydı. Reisul Kurra, yani Kur’an-ı yedi kıraat ve on rivayet üzerine okuyan icazet almış üstat hafızların duayeni, eğitimi sürdüren en tecrubeli üstadı. Okumak için Anadolu’dan gelen fakir ve kimsesiz öğrencilerin İstanbul’da yerleştikleri ve destek buldukları ilk kapı Gönenli Mehmet Efendi’nin kanatlarıydı. İstanbul’un hemen hemen her semtindeki camii ve kurslarda okuyan öğrencilerin ekmeklerini yiyecek içecek ve giysilerini Gönenli Mehmet Efendi temin eder ve talebelerin ceplerine harçlıklarını koyarak öğrenim masraflarını karşılardı. O öyle bir hocaydı ki talebelerinin kirlenmiş giysilerini yıkanmak üzere evine getiriyordu. Eşi Valide Sutan, talebelerin kirli giysilireni o dönemdeki şartlar yüzünden elinde yıkamak zorunda kalıyordu. Hakk’ın rızasının halka hizmet etmekle kazanılacağına inan Gönenli Mehme Efendi insanları ferahlatan üslubuyla büyük kitleleri camiilere çekmeyi başarmıştır. İnsanların kendisine gelmesini beklemez, o onların mekanına giderdi. Aynen ümmetine olan sevgisi ve merhameti herşeyin üzerine çıkmış Resulallah S.A.V Efendimiz gibi o da talabelerin, dulların, yetimlerin köprü altında kalmış gariplerin yolcuların hatta turistlerin şefkatli hocasıydı. Düşünceleri ve kişiliğiyle bir ekol olan Gönenli Mehmet Efendi, sayısı haftada altmışı geçen vaazlarında az ve tesili söz söylerdi. Kuran’ı okumak, okutmak, yaşamak ve yaşatmak için beldeden beldeye koşan Gönenli Mehmet Efendi Kur’an meclilerinin en önemli simasıydı. Fakir ve muhtaçlara yönelik hizmetlerini Kızılay, Yeşilay gibi hayır kurumlarında da sürdürmüş olan bu vakıf insanı kimseden bir şey talep etmeyip, kendisine verileni de halka ve öğrencilere dağıttı. Gönenli Mehmet Efendi hakkında onu tanıyan herkesin yaptığı ortak yorum şudur: “Gönenli Hoca mı? Onun gibisi bir daha zor gelir.” Kısacası Gönenli Hoca insanların kalbinde, klasik bir din adamından çok daha büyük, çok daha anlamlı bir yer edinmiştir. Gönenli Mehmet Efendi “Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret ettirmeyin.” Hadis-i Şerifini hayatında en güzel bir şekilde uygulamıştır. O, “yükte hafif, sevapta ağır olanları götürmeye çalışacağız” diyerek insanları dinin emirlerini yerine getirmeye teşvik ederdi. Kendisi çok zeki bir insandı. Bir kez gördüğü bir insanı 40 yıl sonra görse tanırdı. Eğitime, özellikle anneliğin sorumluluğunu da düşünerek hanımların eğitimine büyük önem verirdi. 90 yaşında, iki taraftan koluna girilmiş güçlükle yürüyen bir insan düşünün. Eşi kedisine soruyor: “Artık sohbet vermek için camii camii dolaşıp yorulmasanız.” Şu cevabı alıyor; “Belki cemaatime söylemeyi unuttuğum bir şey kalmıştır.” Gönenli Mehmet Efendi kişisel görünümüyle de çok farlı bir portre çizmekteydi. Terzemiz, düzgün giyimli, sempatik ve insanları kendine çeken bir alimdi. Elinde çantası, bütün insanlara tebessüm dağıtan yüzüyle Gönenli Mehmet Efendi yakın dostu zamanın alimlerinden Bediuzzaman Said Nursi Hazretlerinin deyişiyle; “Kahraman Mehmetçik ” Gönenli Mehmet Efendi bereketli ve verimli bir ömür sürmüştür. Yüzyılın en büyük cenazelerinden biri onun Fatih camiinde, yurdun her yanından ve yurtdışından onbinlerce kişinin büyük alimlerin katıldığı cenazesiydi. Sade bir hayat süren Gönenli Mehmet Efendi muhteşem bir topluluk ve törenle Hakk’a uğurlanmıştır. 2 Ocak 1991 yılında Hakkın rahmetine kavuşmuştur.