Ana Sayfa>(Sayfa 5)

Şeyh Seyyid Muhammed Maruf

Batman – Çamlıca Mahallesindeki aile kabristanında

Batman’ın önde gelen kanaat önderlerinden Şeyh Seyyid Muhammed Maruf Yıldırım 1925 yılında Batman’ın Gercüş (Gercews) ilçesine bağlı Vergili (Bêcırman) köyünde doğdu.Şırnak’ın Cizre ilçesinde bulunan Şeyh Seyda Elcezeri’nin yanında tefsir, mantık, hadis ve tüm ilimleri okuyup icazet aldı.Nakşibendi, Kadiri ve Rufai tarikatların halifeliğini yapan ve aslen Seyyid Bilal soyundan gelen Şeyh Maruf, Hüseynî olup soyu Hz. Muhammed’e (sav) ulaşıyor.

Şeyh Muhammed Maruf hazretleri 20 ekim 2017 tarihinde tedavi gördüğü İstanbul Acıbadem hastenesinde vefat etti. Cenaze namazı Batman – Dergah camiinde kılındıktan sonra Çamlıca mahallesindeki ali kabristanına defin edilmiştir.

 

Seyyid Mustafa Naci Hazretleri (ks.)

Elazığ – Harput – Meteris kabristanında . İmam Efendi ( Osman Bedreddin Erzurumi) Türbesinin içerisinde

Seyyid Mustafa Naci hazretleri’nin (k.s.) Silsile-i Şerifi

Hace Mustafa Naci Hazretleri aslen Muşludur (1843-1929). Palu’da Seyyid Mahmud Sâminî Hazretlerinin sohbetleri ile kemâlâ gelmiş ve icazetini almıştır. 28 yaşında iken gördüğü bir manevi işaret üzerine daha 25 günlük evli iken Muştan Paluya gelir. Paluda dedesinin bir dostu  olan Cemal Bey’e misafir olur. Cemal Bey ile Sâminî hazretlerinin sohbetlerine devam ederler.

 Bir gün sohbetten sonra, Sâminî hazretleri ile daha önce hiç tanışmadıkları hâlde,
Sâminî hazretleri, “Mustafa, kalk kahve yap, beraber içelim”, diye emir buyurur.
Sâminî hazretleri Cemal Bey’e “Misafiriniz nerelidir?”
Cemal Bey, “Muşludur kurban”, der.
Sâminî hazretleri, “Peki bundan sonra bizim misafirimiz olsun”, der. O misafirlikle beraber Mustafa Naci Hazretleri Sâmini hazretlerinin müridi olur.

 Hace Mustafa Naci Hazretleri, o günden sonra gönlüne hiç bir havatır (hatıralar) getirmeden, mürşidine manevi anlamda tam olarak teslim olur. Sâminî hazretleri bir gün Mustafa Naci Efendi’ye “Mustafa senin bir ailen varmış, neden bize bahsetmedin”, der. Mustafa Naci hazretleri, “Efendimiz sormadı, bizde söylemedik”, diyerek hocasına olan bağlılığının, muhabbetinin ve aşkının zirvesinde olduğunu gösterir. Sâminî hazretleri, “Hemen aileni al ve buraya gel”, diye emir buyurduktan sonra, Mustafa Naci hazretleri emri yerine getirerek ailesiyle Paluya taşınır.

 Sâminî hazretlerinin alem-i bekaya teşriflerinden sonra, Hace Mustafa Naci hazretlerinin aynı icazeti üzerine, Seyyid Osman Bedrûddin Erzurumi (İmam Efendi) hazretleri tarafından ikinci bir mühür vurulur. Artık iki nur sahibidir. Kabr-i Şerifleri Elazığ, Harputta Meteris mezarlığında İmam Efendi hazretlerinin türbesi içerisindedir.

 Hace Mustafa Naci Hazretleri’nin son derece heybetli bir görünüşü olup, pek uzun boylu idi. İnsanın içine işleyen nazarları, insanda ister istemez saygı uyandırır ve bir topluluk içerisinde manevi yükseklikleri ile hemen fark edilirdi. Mürşidi Mahmud Sâminî Hazretlerine 22 yıl hizmet etmiştir. Sâminî hazretleri, Mustafa Naci hazretlerinin sadakat ve hizmetleri üzerine bizzat kendisi “Naci” (kurtulan, necat bulan) ismini Mustafa’ya eklemiştir.

 Muhammed Mazhar Harputi hazretleri naklediyor: Sâminî hazretleri, İmam Efendi hazretlerinden önce Mustafa Naci hazretlerine icazet vermek isterler. Fakat, Mustafa Naci hazretleri “Efendim, önce İmam Efendiye icazetini veriniz”, derler. Kaddesallahu Sırrahulaziz. İşte büyüklük dedirttirecek bir davranış ki, her velide görülmez. Muhammed Mazhar Harputi hazretleri, bu konu ile ilgili “Maneviyatta bile tercih ederler. Tercih eden kazanır”, diye emir buyururlar.

 Vefat ettikten sonra, mübarek vücudlarını kabre Muhammed Mazhar Harputi hazretleri koymuştur. Bu sırada İmam Efendi Hazretlerinin kabrinden bir kısmın açıldığını görmüş ve daha sonra şöyle buyurmuştur, “Hoca Efendimizi kabre koyduktan sonra İmam Efendimizin kabri şeriflerinin yan tarafı açıldı. Meğer dostunu bekliyormuş. İki mezar birleşti”, diye emir buyururlar.

 Muhammed Mazhar Ettasi Hazretleri nakl ediyor:
“Hoca Efendimiz (Hace Mustafa Naci) Hazretleri, Harputlu Hacı Tevfik Efendi (Bu muhterem zat, o dönem zahiri ilimlerde mütehassıslığıyla meşhur bir zat olup bu olay gerçekleştiğinde henüz batıni ilimlerde ilk dönemlerinde olduğu anlaşılıyor) ile İmam Efendimizin oğlu Muhyiddin Efendinin ticaret yaptığı dükkânın önünde otururlarken, Hoca Efendimiz bu işin sadece zahiri ilimlerle olamayacağını ilm-i batının da bir insanda olması gerektiğini ve zahiri ilmine güvenmemesi gerektiği konusunda konuşurlarken, Hoca Efendimiz Hazretleri birden elini Hacı Tevfik Efendinin dizine koyarak yolun karşısında yürümekte olan bir ademi gösterirler  ve “Bak !” diye emir buyururlar. O anda Hacı Tevfik Efendi’nin gözündeki perde kalkar ve o adamın Nefs-i Emmareyi kendisinin haberi olmadan Hoca Efendimizin nazarlarıyla atlayarak, manevi olarak terakki ettiğini görür.
Hacı Tevfik Efendi, “Aman Efendim bu nasıl olur?” diyerek pek hayret eder.
Hoca Efendimiz Hazretleri, “Ne olacak? Geleceği yer orası değil miydi?”, diyerek emir buyurur. [Bu olayın geçtiği yer şimdiki Harputta Kurşunlu Camiinin doğu tarafında köşe başındadır. Bu dükkân maalesef muhafaza edilmemiştir. Dükkânın olduğu yer, şimdi bir ilköğretim okuluna bakmaktadır. O ademinde demek ki kabı boşmuş ki Hace Mustafa Naci Hazretleri’ni nazarlarıyla terakki etti. Kaddesallahu Sirrahulaziz].

 Muhammed Mazhar Ettasi Harputi hazretleri nakl ediyor:
Bir defasında Hoca Efendimiz hazretleri şöyle buyurdu: “İbrahim Edhemler bizim zamanımızda gelseydi. Tacıyla tahtıyla Allah’a vasıl ederdik. Hiç bir manisi olmazdı”, diye emir buyurur.
Bu sözü her kâmil söyleyemez. Bu söz, Mustafa Naci Hazretlerinin büyüklüğünü gösterdiği gibi, diğer önemli bir hususta “her zamanın eğitiminin farklı olduğudur”. Nitekim Mahmud Sâminî hazretlerinin hayatını anlatırken bahsettiğimiz gibi, emr-i ilahi ve peygamberiyle daha önce mürşidinin 5000 olan kelime-i tevhid dersi 300’e indirilmiştir. Dediğimiz gibi bu da bizzat Cenab-ı Hakk tarafından emredilmiş ve Peygamber Efendimiz tarafından Sâminî hazretlerine mana aleminde bildirilmiştir. Yoksa haşa bu büyükler kendi kafalarına göre böyle şeyler söylemezler. Bizzat davacıları Peygamber efendimiz olur ki, davacısı Peygamber olanı da hangi avukat kurtarabilir. Bu nedenle, Allah’a giden yolda görülenleri kendi görüşlerimize göre değerlendirmek manevi anlamda büyük vebalin altına girmemize neden olur.

 Halifeleri
Hace Mustafa Naci (Hoca Efendi) hazretleri İmam Efendiden icazetli olan beş büyük halifenin icazetnamelerini kendisi tekrar tasdik etmiş ve mübarek mührünü vurmuştur. Bu durumu Hace Mustafa Naci Hazretlerinin kıymetli oğulları, Abdullah Demirel (1918-2013) gülümseyerek şöyle anlatırlardı: “Efendi hazretleri (babası) beşini de çağırdı ve icazetnamelerini verdi. O zaman küçüktüm. Ben zannettim ki bana da icazet verecek. Sonra anladım ki bu iş babadan oğula geçmez. Ancak, Emr-i İlahi ve Emr-i Peygamberi ile olur” [Abdullah Demirel Bey, kalb gözü açık veli olduğunda şüphemiz olmayan değerli bir zat idi. İnsanın aklından geçenleri hemen okurdu. Fakat, irşad ile görevlendirilmemişti. Bu önemli bir noktadır ki Muhammed Mazhar Hazretleri (k.s.)’nin mübarek kelâmı hemen akla gelir: “Alim çoktur ve Veli çoktur ama İnsan-ı Kâmil bir tanedir”. Kabri İmam Efendi hazretlerinin türbesinin dışındadır].

Bu 5 büyük veli (Harputta beş kardeş diye de bilinirler). [“Bilenler için”, ihvan kardeşliği kan bağıyla olan kardeşlikten üstündür]
1) Seyyid Nureddin Efendi Hazretleri (İmam Efendi’nin oğludur. Kabri, İmam Efendinin türbesi içerisinde girişte hemen karşıdaki kabirdir.
2) Sonsürülü (Sürsürülü) Molla Hüseyin Efendi (Kabri, İmam Efendi hazretlerinin türbesinin dışında, güney tarafında, türbeye yaklaşık dört metre uzaklıktadır,
3) Hz. Şeyh Musa Kazım Harputi
4) Sadeddin Efendi Hazretleri (k.s.) (Tilenzik köyünden. Kabri, İmam Efendi hazretlerinin türbesinin kapısının hemen sağındadır).
5) Seyyid Muhammed Mazhar Ettasi

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
www.harputelazigsamini.com[/toggle]

Şeyh Mustafa Kutbu’l Arifin

 

Elazığ – Palu ilçeye 30 km. mesafede bulunan ve eski ismi Seraçur olan Güllüce köyünde, köy camii içerisinde yer alır.

Şeyh Mustafa Kutbu’l Arifin’in türbesi, ilçeye 30 km. mesafede bulunan ve eski ismi Seraçur olan Güllüce köyünde, köy camii içerisinde yer alır. Cami içersinde köşeden açılan bir kapıyla girilen bölmede, türbe bulunmaktadır. Burada Şeyh Mustafa Kutbu’l Arifin’le beraber oğulları Şeyh Abdullah ve Şeyh İbrahim’le beraber eşi Medine Hanım’ın mezarı da yer almaktadır. Cami bahçesinde camiye bitişik bir türbegah bölümü daha bulunmaktadır. Burada ise Şeyh İsbat, Şeyh Muhammed ve Şeyh Kasım’ın türbeleri yer alır.

Türbesinde yer alan kitâbeye göre, Bağdat’tan bu yöreye gelmiş, IV. Murat döneminde yaşamıştır. IV. Murat Bağdat seferine giderken kendisi ile görüşmüş ve kendisinden bilgi almıştır. Yine aynı padişah döneminde kendisine on üç köy vakfedilmiştir. Vahseysal Şehan mevkiinde kervansaray ve imarethanesi bulunmaktadır. Şeyh Mustafa Kutub vefatına kadar halkın manevi irşadı ile meşgul olmuştur. Rivayete göre IV. Murat sefere çıkarken bu bölgeden geçtiğinde Şeyh Mustafa’dan dua ister. O da IV. Murat ve ordusuna duada bulunur. IV. Murat başarılı olunca mükâfat olarak cami ve külliyesini inşa ettirir. Kutbu’l Arifin Şeyh Mustafa 1637 yılında vefat etmiştir.

Oğullarından Şeyh İsbat’ın kerametini yöre halkı zahiren gördükleri için onu “İsbat” ismiyle anmışlardır. Şeyh İsbat ile ilgili ise şöyle bir menkıbe anlatılır. Rivayete göre, Şeyh İsbat’ın şeyhliğini sınamak açısından namazını kıldırması için tabutun içinde mukallid birini getirirler. Bunun üzerine Şeyh İsbat kendilerine “Ben ölüyemi namaz kıldırayım diriye mi?” diye sorar. Çevresindekiler onun bu sorusu karşısında alay edip gülerler. Fakat tabutu açtıklarında adamın öldüğünü görürler. Bunun üzerine onun kerâmet ehli bir zat
olduğunu anlayıp kendisinden af dilerler.

Yine rivayete göre, Şeyh İsbat’ın suyun üzerinde namaz kılması şeklinde kerameti olduğu da rivayet edilir.. Türbe haftanın bütün günleri ziyaret edilmektedir. Ziyarete bedensel ve ruhsal dengesi bozuk olanlar, vücudunun herhangi bir yerinde ağrısı bulunanlar, felçli hastalar, sinir hastaları çoğunlukta olmakla beraber her türlü hastalık, niyet, amaç ve maksatlar doğrultusunda gelinmektedir. Amaç ve maksatlarına ulaşan ziyaretçiler daha sonra tekrar buraya gelmekte, şükür amacıyla kurban kesip tasadduk etmektedir. Ayrıca ziyarete gelenler tübenin içerisine gelen ziyaretçilerin şifa amacıyla yemeleri için, şeker, ekmek vb.gıdalar bırakmaktadırlar.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Şeyh Alaaddin Efendi Türbesi

Elazığ – Palu – İlçeye 30km mesafe de olup Beyhan beldesine bağlı Arındık (Şeyh Pir) köyünde yer almaktadır

1520’lerde Bağdat tarafından gelen Şeyh Alaeddin Efendi, Şeyhpiran köyüne yerleşir. Şeyh Alaeddin Efendi seyyid olup, Osmanlı Devleti tarafından kendisine seyyid olduğuna dair berat verilmiştir. Bu beratta Şeyh Alaaddin Efendi “Kutbu’l-Arifîn” olarak zikredilmiştir. Yine Osmanlı Devleti tarafından kendisine Şeyhpiran Köyü (Arındık), Hasbeg Köyü, Diyarbakır Melik Ahmet’te on dükkân ve bir tuz madeni vakıf olarak verilmiştir. Türbesinde ve Şeyhpiran köyündeki evinde Osmanlı Devleti tarafından kendisine alamet olarak verilen birer sancak bulunmaktadır. Dolayısıyla geçmişte çevre köyler içinde Cuma namazının orada kılındığı anlatılır.

Şeyh Alaaddin Efendi türbesi, ilçeye 30 km. mesafede olup Beyhan beldesine bağlı Arındık (Şeyh Pir) köyünde yer almaktadır. Kare planlı ve üstü çatılı olan türbe sadece makam (türbegâh) bölümünden oluşmaktadır. Türbe içerisinde Şeyh Alaaddin Efendi’ye ait sancak ve tuğ bulunmaktadır. Türbenin etrafı duvarla çevrili olup bulunduğu alan ise ormanla kaplıdır.

Türbe yöre halkı tarafından haftanın her günü yoğun olarak ziyaret edilir. Ziyarete her türlü amaç ve maksatla gelinir. Ziyarete özellikle akli dengesi bozuk olanlar, felçliler, yaşadığı herhangi bir olumsuz olay neticesinde korkmuş olan kişiler gelmektedir. Bu hastalardan durumu ağır olanlar burada yatıya kalmaktadır. Gelen ziyaretçilerden şifa bulanlar veya adağı bulunanlar burada kurban kesip tasadduk etmektedirler.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Sağunalı Molla Kasım Efendi

Elazığ – Palu – ilçeye 23 km. mesafede bulunan ve eski ismi Sağuna olan Andılar köyünde, köy mezarlığında yer almaktadır

Sağunalı Molla Kasım Şeyh Ali Sebti’yle aynı dönemde yaşamıştır. Ancak vefatı Şeyh Ali Sebti’den sonradır. Molla Kasım üveysi yolla manevi terbiye görmüştür. Medrese eğitimi bulunmakta ancak derecesi bilinmemektedir. O, şeyhliği ile meşhur olmakla birlikte ‘molla’ olarak bilinmektedir. Neseb olarak ‘seyyid’ olup büyük dedeleri zamanında Bağdat’tan Anadolu’ya gelmişlerdir. Türbede Molla Kasım ile beraber şu zatların kabirleri bulunmaktadır: Molla Kasım Şeyh Ömer Efendi (Molla Kasım’ın babası) Molla İsa (Molla Kasım’ın ağabeyi) Hacı Molla Muhammed (Molla İsa’nın oğlu olup Haydar Baba’nın şeyhidir) Molla İbrahim Efendi( Molla Muhammed’in oğlu). Molla Kasım Hazretleri 1887 yılında vefat eder.

Sağunalı Molla Kasım’ın türbesi, ilçeye 23 km. mesafede bulunan ve eski ismi Sağuna olan Andılar köyünde, köy mezarlığında yer almaktadır275. Yapının üstü çatılı ve sadece türbegâh bölümünden oluşup herhangi bir mimari özelliği bulunmamaktadır.

Türbe yörede iklim şartları çok ağır olduğu için daha çok sıcak mevsimlerde ziyaret edilmektedir. Burası haftanın her günü, her türlü hastalık için gelinmektedir. Bazı hastalar rahatsızlıklarından kurtulmak amacıyla burada yatıya kalıp sabahlamaktadır. Gelen ziyaretçilerden bazılarının kurban kestiği de söylenir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Şeyh Saadettin Efendi

Elazığ – Palu’da Murat Nehri Kıyısında Şeyh Mahmud Samini hazretlerinin türbesinde

Osman Bedreddin Erzurumi hazretlerinin halifesi.

Şeyh Saadettin Efendi, Mahmut Samini’nin torunu olup Palu’da dünyaya gelmiştir. Talim ve terbiyesini Mahmut Samini Hazretlerinin halifelerinden Osman Bedrettin’in yanında yetişerek almıştır. 1919 yılında Saadettin Efendi mürşidi İmam Efendi’nin gözetiminde on altı gün sülükte kalır. Saadettin Efendi sülükten sonra icazetnamesini alarak Palu’ya gelir ve irşat görevine başlar. 1925 yılında 42 yaşında iken vefat eder. Daha sonra naaşı Murat nehri kenarından alınarak daha yukarı bir yere defnedilir. Bir süre sonra buradan da alınarak dedesi Mahmut Samini’nin yanına nakledilir. Dolayısıyla Mahmut Samini ile aynı amaç ve niyetler doğrultusunda ziyaret edilmektedir. Ziyarette yoğun olmamakla beraber adağı bulunanlar kurban kesip tasadduk etmektedir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Tepecikli Şeyh Mehmet Baba

Elazığ – Palu’da ilçeye 23 km mesafede bulunan Baltaşı köyünde yüksekçe bir tepede

Nakşî ve Kadiri meşayıhından Ömer Hüdayi Baba’nın halifelerinden Kadiri tarikatına mensup Dereboğazlı Hamza Baba’nın halifesidir e

Tepecikli Şeyh Mehmet Baba, Maden’in Tepecik köyünden göçerek eski ismi Nacaran olan Baltaşı köyüne yerleşir. Mehmet Baba Kadiri şeyhi olup Güntaşı (Kövenk) köyünde medfun bulunan Nakşî ve Kadiri meşayıhından Ömer Hüdayi Baba’nın halifelerinden Kadiri tarikatına mensup Dereboğazlı Hamza Baba’nın halifesidir.

Anlatıldığına göre, Mehmet Baba ölüm döşeğinde iken, “Öldüğüm vakit bir köseği getirip baş ucuma dikin. Şayet köseği göverirse gelir beni ziyaret edersiniz. Eğer köseği gövermezse beni sakın ziyaret etmeyin” diye vasiyet eder. Mehmet Baba vefat ettiği vakit yaptığı vasiyet yerine getirilir. Baş ucuna diktikleri köseği bir süre sonra göverir. Ondan sonra da mezarını ziyaret etmeye başlarlar. Bir başka rivayete göre de, Tepecikli Mehmet Baba, bir gün dergâhında otururken bir köyü eşkıyaların bastığını kalp gözü ile görür. Hemen müritlerinden birisi ile bir mendilin arasında biraz yiyecek gönderir. Mürit mendili götürür ve eşkıyaların liderinin önüne koyar. Mendili açan eşkıya başının gözlerine mendilin içinde değişik çeşitte yemeklerin sıcak sıcak buharlaştığını görünce şaşırır ve hemen yola düşer. Tepecikli Mehmet Baba’ya gelerek mürid olur ve tövbe ederek eşkıyalıktan vazgeçer.

Tepecikli Mehmet Baba’nın türbesi ilçeye 23 km. mesafede bulunan Baltaşı Köyü’nün güneyinde yüksekçe bir tepede yer alır. Türbede makam bölümü ile beraber iki bölüm daha bulunmaktadır. Bir bölümde oğlu Mahmut Efendi’nin kabri yer alıp diğer bölüm mescit ve misafirhane olarak kullanılmaktadır. Türbe alanında elektrik ve su bulunmaktadır.

Mehmet Baba’nın türbesi her türlü hastalıktan şifa bulmak amacıyla ziyaret edildiği gibi daha çok psikolojik, akıl ve ruh hastaları tarafından ziyaret edilmektedir. Ziyarete gelen hastaların bir kısmı şifa bulmak amacıyla burada bir süre bekletilir veya bir gün yatıya bırakılır. Bunun yanında çocuğu olmayan kadınlar, kısmeti kapalı olan gençler, işsiz olan kişiler gibi çeşitli amaç ve maksatlar doğrultusunda buraya rağbet edilmektedir. Ziyaret sonucunda çocuğu olan kişiler çocukları şayet erkek olursa adını “Muhammed” koymaktadırlar. Amaç ve maksatlarına ulaşanlar eğer adak dilemişlerse adağını buraya getirip kesmekte etli pilav yaparak ikram etmektedirler.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Mirmehmetli Hacı Cuma Hoca

Elazığ – Kovancılar , ilçeye 36 km. mesafede Çatakbaşı köyünün Mirmehmet mezraında medfundur.

Kırkların İmamı – Şeyh Ali Sebti halifesi – Şeyh Hasan Efendinin halifesi

Mirmehtli Hacı Cuma Hoca Efendi, Palu’da dünyaya geldi. Burada Şeyh Ali Sebti’ye intisap eder. Otuz dört yaşına geldiğinde Şeyh Ali Sebti vefat eder (1871). Bunun üzerine Şeyh Ali Sebti’nin oğlu Şeyh Hasan Efendi’nin dergâhında derslerine devam eder. Ve seyr-i sulükünü burada tamamlar. Şeyh Hasan Efendi icazetnamesini verdikten sonra Hacı Cuma Hocayı bizzat kendisi Karaçor nahiyesi Mirmehmet köyüne getirip yerleştirir ve bu bölgenin irşâd görevini ona verir.

Şeyh Hasan Efendi dervişlerinin hazır olduğu bir ortamda tekkesinde otururken “Kırkların İmamı vefat etti”, der ve hüzünlenir. Biraz sonra “Bizim tarikatımızdan biri Kırkların İmamı tayin edildi” der. Yanındakiler “Efendi kimdir? diye sorunca, Şeyh Hasan Efendi kapıyı göstererek “Şu kapıdan ilk girendir” diye cevap verir. Bir süre sonra kapıdan Hacı Cuma Hoca girer. Şeyh Hasan Efendi kendisini tebrik ederek gözlerinden öper. Bazı tasavvuf çevrelerinin naklettiğine göre, Şeyh Ali Sebti’nin vefatından sonra Hacı Cuma Efendi “Kırkların İmamı” mertebesine yükselmiştir. Hacı Cuma Hoca Şeyh Hasan Efendi’nin vefatından sonra Şeyh Ali Sebti’nin tekkesini bir süre idare eder. Ayrıca Haydar Baba Mirmehmet Köyüne gelerek Hacı Cuma Efendi’nin gözetiminde çileye oturmuş ve icazetini almıştır.

Yöre halkı tarafından Hacı Cuma Efendi hakkında birçok keramet ve menkıbe anlatılır. Haydar Baba rahatsız olduğu dönemde ziyaretine gelen Hacı Cuma Efendi’nin torununa onunla ilgili başından geçen şöyle bir hadiseyi anlatır. Rivayete göre, birgün Hacı Cuma Efendi, Haydar Baba ve Haydar Baba’nın bir arkadaşı beraberce Palu’dan Mirmehmet Köyü’ne gitmektedirler. Bir suyun başına gelindiğinde Hacı Cuma Efendi atından iner ve suya giderek elini ve yüzünü yıkar. Bu arada Haydar Baba ve arkadaşı aralarında keramet üzerine konuşmaktadırlar. Onların bu konuşması Hacı Cuma Efendi’nin dikkatini çeker ve onlara dönerek “Kendi aranızda ne konuşuyorsunuz?” diye sorar. Haydar Baba’nın arkadaşı bir anda cesaretle “Efendi, bu kadar zamandır sana hizmet ediyoruz, ne olur bize bir kerametini göster” der. Bunun üzerine Hacı Cuma Efendi “Ben kimim, benim ne değerim var ki size keramet göstereyim” diye cevap verir. Bunun üzerine bu kişi tekrar “ Allah aşkına Efendi ne olur göster” diye arzu dolu isteğini yeniden söyler. Onun “Allah aşkı” ifadesi üzerine Hacı Cuma Efendi birden titremeye başlar. Bunun üzerine elini bir anda suyun üzerindeki birikintiye batırarak sudan canlı bir balık çıkarır ve tekrar elini suya batırarak onu bırakır. Hacı Cuma Efendi onlardan bu olayı kimseye anlatmamalarını ister. Haydar Baba bu hadiseyi Hacı Cuma Efendi’nin torunu Hasan Hüseyin Efendi’ye anlattıktan bir gün sonra vefat eder.

Yine Hacı Cuma Efendi hasta ve zor günlerini yaşadığı sırada kız torununu yanına çağırır ve ona “Kızım benim yatağımı dama serin, ben orada yatacağım” der. Kız torunu ve damadı onun bu isteğine şaşırırlar. Kendi aralarında onun bu talebini kısa süre tartıştıktan sonra yatağı dama çıkarmaya karar verirler. Önce yatak sonra Hacı Cuma Efendi dama çıkarılır. Yatağına yatar yatmaz torunundan bir ibrik su ister. Kendisine su dolu ibrik getirildikten sonra torunu ve damadına dönerek “Yavrum siz gidip yatın” der. Onlar ondaki bu garip hali merak ettiklerinden uyumayıp Hacı Cuma Efendi’yi gözetlemeye başlarlar. Gecenin ikisine doğru her taraf zifiri karanlığa bürünmüşken gökyüzünden beyaz bir ışığın dama doğru indiğini görürler. Arkasından beyaz ışıkla birlikte yeşil bir ışık gökyüzüne doğru çıkıp gider. Torunu ve damadı bu hal karşısında bir an şaşkınlık geçirirler. Sonra ikisi dama çıkıp Hacı Cuma Efendi’ye bakmak istediklerinde onun yatağında olmadığını görürler. Damı dolaşırlar ama Hacı Cuma Efendi’yi bulamazlar. Bunun üzerine tekrar aşağı inip beklerler. Bir süre sonra aynı iki ışık dama iner. Bu sefer beyaz ışık tek başına gökyüzüne doğru yükselerek kaybolur. Bu olağanüstü durum karşısında ikisi de şaşkına döner. Yeniden dama çıkıp baktıklarında Hacı Cuma Efendi’yi yatağında oturmuş tesbih çekerken bulurlar. Hacı Cuma Hoca vefatından önce, “Kim damdan düşer ve vefat ederse şehit olur.” dermiş. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hacı Cuma Hoca 1944 yılında damdan düşerek vefat eder. Ölümünden sonra aradan birkaç yıl geçince bilinmeyen bir nedenden dolayı kabri açılır. Kabri açıldığında cesedinin ilk gömüldüğü gün gibi çürümemiş ve sağlam olduğu görülür. Bunun üzerine köylüler ve yakınları tarafından kabrine bir türbe yaptırılır.

Köyün kuzey tarafında yer alan türbeyi ilk olarak Molla Bekir isminde bir zat yaptırmıştır. Daha sonraları türbeye bazı eklemeler yapılarak bugünkü haline ulaşmıştır. İki metre yüksekliğindeki türbenin tavanı ahşap örtülüdür. Türbe, taş ve topraktan yapılmıştır. Makam bölümünün tavanı kubbelidir. Makam bölümünde Hacı Cuma Efendi ile birlikte oğluları Mehmet Efendi ve Hilmi Efendinin kabirleri bulunmaktadır. Türbenin üst kısmına yakın zamanlarda çatı yapılmıştır. Türbede makam bölümü ile beraber mescit ve gelen ziyaretçilerin kalmaları için iki bölüm daha bulunmaktadır. Her bölüme ait kapılar dışarıdan ayrı olup, içeriden bölümler arası geçiş bulunmamaktadır. Türbenin hemen arkasında yer alan mezarlıkta Hacı Cuma Efendi’nin aile fertlerinin kabirleri yer almaktadır.

Türbeye haftanın bütün günleri gelinmekle beraber harhangi bir hastalıktan muzdarip olan kişiler buraya Cuma akşamları gelmekte ve şifa bulmak ümidiyle yatıya kalmaktadırlar. Türbeye her türlü hastalık için gelinmekle beraber daha çok psikolojik rahatsızlığı bulunanlar tarafından rağbet edilmektedir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Şeyh Muhammed Hadi Kavmani (ks.)

Elazığ – Karakoçan ‘da ilçeye 18 km. mesafede bulunan Yücekonak (Kovman) köyündeki aile mezarlığındadır. Babası Şeyh Mustafa Sisi’nin yanında.

Şeyh-i Kavumani. Nakşibendi Şeyhi
“Hayatımda Hafizu’l Kur’an olan çok kişiyi gördüm fakat Hafızu’l İlm (İlim Hafızı) Şeyh Muhammed Hadi dışında ne gördüm, ne işittim”, Şeyh Masum

Şeyh Muhammed Hadi Kavmani  hazretlerinin Silsile-i Şerifi

Şeyh Muhammed Hadi Efendi, Nakşibendî tarikatına mensup olup Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Sisi (Yolçatı) köyünde doğmuştur. Şeyh-i Kavuman lakabıyla meşhurdur. Şeyh Muhammed Hadi Hazretleri, henüz altı yaşında iken geçirdiği bir hastalık sonucu gözlerini kaybeder. Bu durum Şeyh Muhammed’i hiçbir şekilde sarsmaz. Bilakis ondaki ilim öğrenme azim ve gayretini daha da arttırır. Çok küçük yaşlardan itibaren ilim tahsiline başlar. Henüz yedi yaşında iken Kur’an talimini babasının yanında yapmış ve takriben Kur’an’ın yarısını hıfz etmiştir. Mevlid-i Şerif, Akidetu’l İman, İbn-i Kasım ve Münebbehat-ı Askalani gibi temel ve önemli ilim kitaplarını okumuş ve birçoğunu da ezberlemiştir.

Aldığı bu derslerden sonra ilmi seviyesini yükseltmek için babasının Kovman’daki medresesinde yirmi yıl ilim tahsil eder. Kovman tekkesinin önemli özelliği Kur’an ve Sünnet kaynaklı ilim esasları üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Eğitiminin büyük bir kısmını burada tamamladıktan sonra diğer bir bölümünü ise Diyarbakır Ulu Camii Medresesi hocalarından alır. Zamanın ilim merkezi olarak bilinen Bitlis Güroymak Medresesi’nin başında bulunan Şeyh Masum onun için, “Hayatımda Hafizu’l Kur’an olan çok kişiyi gördüm fakat Hafızu’l İlm (İlim Hafızı) Şeyh Muhammed Hadi dışında ne gördüm, ne işittim”, ifadelerini kullanır. Bundan sonra da kendilerine Hafızu’l İlm unvanı verilir ve hep öyle anılır.

Şeyh Muhammed Hadi tasavvuf derslerini muhtemelen babasından alır ve onun manevi terbiyesi altında büyür. İlim ve tasavvuf derslerini tamamladıktan sonra hilafet makamına erişir ve genç yaşta (takriben 27–28 yaşlarında) irşâd için icazetnâmesi alır. Rivayete göre, günün birinde Şeyh Mustafa çocuklarını yanına alıp onları bir imtihandan geçirir. Elindeki asayı birer birer çocuklarına verir, var güçleriyle yere saplamalarını söyler. Ancak çocukları asasını yere saplarlar. Yerden topraktan başka hiçbir şey çıkmaz. Yine de o, çocukları için iltifatta bulunup, onlara dua eder. Sıra Şeyh Muhammed Hadi’ye gelince O, asayı yere batırır batırmaz yerden su fışkırır. Bunun üzerine Şeyh Mustafa Sisi, “İşte benden sonra irşad görevimi ve ilim hizmetimi tam olarak yürütecek kişi budur, ben bundan dolayı kendisine özel bir ilgi göstermekteyim.”, der.

Babası Şeyh Mustafa Sisi vefat edince Kavuman tekkesine bağlı müridler ona intisap ederler. O, genç yaşta aldığı bu vazife-i tasavvufiye-yi ve ilmiye-yi en güzel şekilde ifa eder. Babasının bıraktığı yerden irşad sınırlarını genişletmek ve çevre illere İslam dininin hakikatlerini ve güzel ahlakını doğru bir şekilde aktarmak için irşatlarda bulunur. Şeyh Muhammed Hadi’nin ilmi seviyesi yüksek olmakla birlikte abidlik, zahitlik ve takva sahibi olması da onun belirgin özellikleri arasındadır. Bir mürşid-i kâmilde aranan bütün vasıflara sahiptir. Bir başka önemli özelliği ise edip ve şair olmasıdır. Üstün fesahat ve belağat ile yazdığı kasideleri vardır. Onun pek çok hikmet ve keramete sahip olduğu da söylenir.

Günümüzde yöre halkı ve çevre illerden gelen ziyaretçiler Şeyh Mustafa Sisi ve oğlu Şeyh Muhammed Hadi’nin kabirlerini haftanın her günü ziyaret etmektedirler. Ziyaretçiler tarafından Kur’an-ı Kerim okunmakta ve dualar edilmektedir. Ziyarete her türlü hastalıklardan muzdarip olan insanlar gelmektedir. Ziyarete gelen kişiler dua ederek Allah’tan şifa dilemektedirler. Bu hastalıklardan ziyarete özellikle psikolojik rahatsızlıkları bulunan kişiler gelmektedirler. Rahatsızlığından kurtulan kişiler daha sonra şükür amacıyla kurban kesmekte ve tasadduk etmektedir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Şeyh Mustafa Sisi

Elazığ – Karakoçan ‘da ilçeye 18 km. mesafede bulunan Yücekonak (Kovman) köyündeki aile mezarlığındadır.

Seyda-i Sisi . Nakşibendi Şeyhi , Şeyh Abdulkadir Hezani’nin halifesi

Şeyh Mustafa Sisi  hazretlerinin Silsile-i Şerifi

Şeyh Mustafa Sisi Hazretleri Nakşibendî büyüklerinden olup asıl adı Mustafa Feyzi’dir. “Seyda-yı Sisi” lakabıyla meşhurdur. Bu mahlasını dünyaya geldiği Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Sisi köyünden almıştır. Soyu Irak’ta Erbil kentinin Susa bölgesinden Sorogiller aşiretine dayanmaktadır. İlk ilim tahsilini Gavs-ı Hizani Seyyid Sıbgatullah Arvasi’nin halifelerinden olan Şeyh Halid-i Şirvan-i ve Şeyh Abdurrahman Taği’nin medreselerinde yapmıştır.

Bir gün hocası Şeyh Abdurrahman Taği talebeleri içinde gezerken o zaman henüz yaşı küçük olan Mustafa Sisi’ye mürşid olmanın şartlarını sorar. O da sessiz kalınca kendisi, “Mürşid olmanın şartı üçtür. Hüsn-ü Sûret (Güzel yüz ve güzel görünüm), İlm-i Kamil, Himmet-i Âli (Yüksek maneviyat sahibi)”, şeklinde cevap verir. Bu soru ve verilen cevap, Şeyh Mustafa Sisi’nin ileride kendine kamil bir mürşid bulmasına sebep olacaktır. Şeyh Mustafa Sisi daha sonra Lice’de bulunan ve zamanın İbn-i Hacer’i lakabıyla anılan ve aynı zamanda akrabası da olan Seyda Molla Muhammed Hadi’nin (Lice’de) yanına gider. İlminin geri kalan kısmını burada tamamlar ve ilmi icazetnâmesini alır. Şeyh Mustafa Sisi’nin mürşidi olan Abdulkadir-i Hezani hocası Arvasi vefat edince hocasının vasiyeti doğrultusunda Abdurrahman Tagi’ye intisap eder. Eksik kalan ameli irşadını burada tamamlayıp hilafet alır.

Nakşî geleneği kuralına göre hilafet alınca irşad etmesi için Lice’de görevlendirilir. Onun burada görevlendirilmesinde hocasının vefat etmeden önce Abdurrahman Tagi’ye yaptığı “Bana Diyarbakır’a bağlı Lice mıntıkasından bazı malumatlar topla. Belki bir gün halifelerimizden birini oraya göndeririz” şeklindeki konuşması etkili olmuştur. Yine bu görevlendirme sırasında yapılan münazarada Abdurrahman Tagi’nin Sisi köyü için söylediği “Bu köyden Nakşibendî kokusu geliyor” sözleri Şeyh Mustafa Sisi’de zuhur edecektir. İrşad için yola çıkan Abdulkadir Hezani, Hizan’a varmadan önce bir süre Sisi köyünde misafir olur. Onun burada misafir olması Şeyh Mustafa Sisi’nin kendisini tanımasına vesile olur. Şeyh Mustafa Sisi bu buluşmalarda yıllar önce hocasının kendisine sorduğu ve cevapladığı bir mürşidde bulunması gereken özellikleri onda görür. Bunun üzerine ona intisab eder. Daha sonra hocası Seyda Molla Muhammed Hadi de bu intisaba iştirak eder. Bir süre sonra ikisi de Abdulkadir Hezani’nin halifesi olurlar.

Şeyh Mustafa Sisi hilafet aldıktan sonra hocası tarafından Şam’a irşadla görevlendirilir. Şeyh Mustafa Sisi neseb bakımından Şam’da medfun bulunan asrın müceddidi Mevlana Halid el Bağdadi’ye dayandığını söylemekteydi. Onun bu irşadı sırasında bu konuyla ilgili yaşanan ve günümüze kadar tevatür yoluyla ulaşan bazı rivayetler de vardır. Rivayete göre, Şeyh Mustafa Sisi bir gün Halid el-Bağdadi’nin türbesini ziyarete gider. Ziyaret esnasında Halid el-Bağdadi ile murakebe halindeyken türbeden beraberindekilerin de duyacağı şekilde “Ene ceddüke ve ente veledi” diye gaipten bir ses gelir. Yine rivayete göre, Şeyh Mustafa Sisi Şam’da ilmi münazaraların yapıldığı bir meclise iştirak eder. Yapılan münazara sonuçsuz kalınca müdahale edip sonuçlandırır. Bu olay iki kez tekrar edince o mecliste bulunan âlimlerin dikkatini çeker. Kendisine “Nerelisiniz?” diye sorulunca “Diyarbakırlıyım” diye cevap verir. Bunun üzerine soruyu soran kişi “Yoksa sen Molla Musatafa-yı Sisi misin?” diye sorar. O da “Evet” cevabını verince kendisine fazlasıyla bir alaka gösterilir.

Şeyh Mustafa Sisi Şam’daki görevini tamamladıktan sonra tekrar hocası Abdulkadir Hezani’nin yanına döner. Bu arada Kovmanlı Molla Muhammed Salih (Salı Baba) isimli zatın vasiyeti üzerine bir heyet Hizan köyüne gelir. Burada Abdulkadir-i Hezani’ye Salı Baba’nın Şeyh Mustafa Sisi’nin Karakoçan’ın Kovman köyüne irşad etmesi amacıyla görevlendirilmesi şeklinde talep ve vasiyetlerini iletirler. Bu vasiyet üzerine o, hocası tarafından bu bölgeye irşad göreviyle görevlendirilir. Bölgede yaklaşık 14–15 yıl irşad görevini yürüten Şeyh Mustafa bu irşadını Elazığ, Diyarbakır, Tunceli ve Bingöl il sınırları içerisinde gerçekleştirir. Bu bölgede birçok din âlimi yetiştirir. Oğlu Muhammed Hadi ile birlikte yedi halifeye icazet verir. Kovman’da vefat eder. Türbesi bu köyde aile kabristanındadır. Şeyh Mustafa Sisi’nin en önemli özelliği Kur’an ve Sünnete olan bağlılığıdır. O kendisine sorulan bir soruya tetkik ve tahkik etmeden cevap vermezdi. Edebi yönü de bulunup kendisine ait bazıları günümüze kadar ulaşan kasideleri mevcuttur. Rivayete göre, Karakoçan Yeşilbelen (Gahmut) köyünden Hüseyin Ali isimli bir kişi gençlik yıllarında dişinin ağrıması üzerine onun yanına gider. Şeyh Mustafa ona dua eder ve şehadet parmağıyla dişlerini ovalar. Bu kişinin artık dişlerinin hiç ağrımadığı söylenir.

Şeyh Mustafa Sisi’nin (1847-1914) kabri, ilçeye 18 km. mesafede bulunan Yücekonak (Kovman) köyündeki aile mezarlığındadır Kabir beton bir zemin üzerinde yerden bir birbuçuk metre yüksekliğe kadar mermer kaplama olup baş kısmına ise mezar taşı yerleştirilmiştir.

Türbesi haftanın her günü ziyaret edilir. Ziyarete yöre halkının yanında çevre illerden de gelinir. Şeyh Mustafa Sisi’nin kabrine daha çok ziyaret amaçlı olarak gelinmektedir. Gelen ziyaretçiler tarafından Kur’an-ı Kerim ve dualar okunarak bağışlanmaktadır. Bununla beraber çeşitli hastalıklardan muzdarip olan insanlar da buraya gelmekte ve dua ederek Allah’tan şifa dilemektedirler. Bu hastalıklardan ziyarete özellikle psikolojik rahatsızlıkları bulunan kişiler gelmektedir. Rahatsızlığından kurtulan kişiler daha sonra şükür amacıyla kurban kesmekte ve tasadduk etmektedir

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]