Denizli – Serinhisar ilçesine bağlı Yatağan Mahallesi’nde bulunur
Serinhisar ilçesine bağlı Yatağan Mahallesi’nde bulunan Yatağan Baba Türbesi, Selçuklu Dönemi eseridir. Yapı üzerinde Hicri 642 (Miladi 1244-1245) tarihi bulunmaktadır.
Türbe kare formlu ve kagir yapılıdır. Türbenin üzeri piramidal sac çatı ile örtülüdür. Yapının girişi kuzeydoğu cephesinin kuzey köşesindeki ahşap kapıdan sağlanmaktadır. Türbe; türbedar odası ve sanduka odası olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Türbedar odasında, kapının tam karşısında küçük bir pencere mevcuttur. Sanduka odasının kuzeydoğu cephesinde de dikdörtgen bir pencere vardır. Sanduka odasında birbirine bitişik vaziyette 3 sanduka yer almaktadır. Bu sandukalar Yatağan Baba’ya, eşine ve oğlu Murat Bey’e aittir. Sanduka odasının içinde, güneybatı duvarda bulunan sivri kemerli niş dikkat çekicidir.
Fotoğraf ve Metin için Kaynak ;Denizli Kültür Envanteri , Denizli Belediyesi , 2014 , sy 92
Selçuklu Dönemi eseri olan Hüsameddin Bey Türbesi, Baklan ilçe merkezindeki mezarlıkta yer almaktadır. Türbe, Denizli’nin Türkleşmesi sürecinde bölgede Yatağan Baba ile birlikte görevlendirilen Selçuklu komutanı Bahadır Hüsameddin Gazi Bey’e aittir.
Kare planlı olan türbenin duvarları kesme blok taştan yapılmıştır. Duvarları içeriden beton sıvalıdır. Giriş portalının iki yanında yuvarlak kemerli 1’er pencere bulunmaktadır. Yan cephelerde; altta ve üstte sivri kemerli 1’er pencere mevcuttur. Üstteki pencereler alçıdan yapılmış olup, bal peteği formundadır. Yapının giriş portalı eyvan tipindedir. Giriş portalında kemerin altında dikdörtgen bir kitabe panosu bulunmaktadır. Portalın üst kısmının iki yanında birer konsol taşı vardır. Giriş kapısı ahşap ve çift kanatlıdır. Kubbesi dıştan kurşun kaplamalıdır, içten beton sıvalıdır. Türbe içinde 4 sanduka yer almaktadır.
Fotoğraf ve Metin için Kaynak ;Denizli Kültür Envanteri , Denizli Belediyesi , 2014 , sy 68
Denizli – Merkezefendi ilçesine bağlı Gerzele Mahallesi’nde bulunmaktadır. Dağ yamacına yakın bir noktadadır.
Servergazi Türbesi, Merkezefendi ilçesine bağlı Gerzele Mahallesi’nde bulunmaktadır. Dağ yamacına yakın bir noktada konumlanmış olan türbenin çevresi büyük çınar ve meşe ağaçları ile kaplıdır. Türbe binası 1992 yılında yapılmıştır.
Türbenin içerisinde Denizli’yi fetheden Selçuklu komutanı Servergazi’ye ve onun bir askerine ait toplam 2 sanduka mevcuttur. Türbe binası sekizgen formlu, yığma taş yapılıdır. Duvarları içeriden beton sıvalıdır. Kapının bulunduğu duvar hariç, tüm duvarlarında oldukça uzun, yuvarlak formlu birer pencere bulunmaktadır. Doğu duvarında ise oldukça uzun, yuvarlak formlu bir kapı vardır. Yapının pencere ve kapıları ahşaptan yapılmıştır. Türbenin üzeri piramidal çatıyla örtülüdür. Çatının zirve noktasında metal alem bulunmaktadır.
Servergazi Türbesi, yalnızca Denizli’nin değil, Türkiye’nin önemli inanç turizmi merkezlerinden biridir. Her yıl çok sayıda kişinin ziyaret ettiği Servergazi Türbesi’nin çevresi mesire alanı olarak da kullanılmaktadır. Fotoğraf ve Metin için Kaynak ;Denizli Kültür Envanteri , Denizli Belediyesi , 2014 , sy 68
Bayrami – Melami Yolunun Kutuplarından Pir Ali Aksarayi hazretlerinin oğludur. ” Oğlan Şeyh ya da Çelebi” isimleriyle bilinir. 1508 yılında doğmuştur .
Sultan Süleymân Han İran’a sefer yaptığı sırada Pîr Ali hazretlerine bâzı hasetçiler iftirâ atıp; “Aksaray’da bir kimse Mehdîlik dâvâsında bulunuyor.” demişlerdir. Bunun üzerine Pâdişâh araştırılmasını, durumun öğrenilmesini emretti. Bâzı kimseler aleyhinde idiler. Durumu soruşturmak üzere kurulan mecliste, Pîr Ali hazretleri, aleyhinde bulunanlara bakıp celâlli bir şekilde; “Bizim aleyhimizde bulunan siz misiniz?” diye işâret etti. Aleyhinde bulunanlardan biri orada düşüp öldü. Diğeri de istifrâ etmeye başladı. Ağzından pislik geldi. Mecliste bulunanlar onun heybetinden korkup, bu hususta soruşturmadan vaz geçtiler.
Pâdişâh Aksaray’a uğradığında ziyâret edip; “Sizi bize yanlış anlatmışlar. Hamdolsun sohbetinizle şereflendik.” dedi. Pâdişâh onun büyük bir velî olduğunu görüp, hürmet etti ve duâsını aldı. Acem seferinden sonra dönüşte yine ziyâretine geldi.
Bu ziyâreti sırasında Sultana nasîhatler ve dualar etmiştir. Nasîhatları dinleyen Pâdişâh çok ağladı. Pîr Ali Sultan hazretlerine pekçok mülk ve tarla bağışlamak teklifinde bulundu. Fakat o kabûl etmedi. Bunun üzerine oğlunu İstanbul’a yanına göndermesini istedi. Sultanın bu arzusunu kabûl edip; “Şevketli Pâdişâhım! Oğlum İsmâil Hak yoluna kurban olmaktan dönmez. Onu size göndereyim.” dedi.Pâdişâh İstanbul’a döndükten sonra Pîr Ali hazretleri oğlu İsmâil’i ve birkaç mürîdini İstanbul’a gönderdi. Altı ay sonra da Pîr Ali hazretleri vefât etti
İsmail Maşuki, İstanbul’a geldikten sonra Edirne’ye gitmiş, bir süre orada oturmuş çok teveccüh görmüş ancak tekrar İstanbul’a gelerek Ayasofya ve Beyazıt camilerinde vaaz vermeye başlamış, tevhidin derinliklerini açıkca ilan ve izhar etmiş ,temeli vahdet-i vücud’a dayanan sohbetlerle halkı cezbelendirmiştir. Pek genç ve yakışıklı olması sebebiyle ” Oğlan Şeyh” lakabıyla meşhur oldu. Henüz on sekiz yaşında olan bu cezbesi galip şeyh, yaptığı vaazlarla İstanbul ve Edirne de bir çok müridler edinmişti. Bilhassa Askeriye de sipahiler arasındaki müridleri pek çoktu. İstanbul da bir yıl içinde zengin, fakir ve mevki sahibi kimselerden bir çok müridi oldu.
Fakat zamanla sözleri çarpıtılarak hakkında dedikodular türemiş , müridlerinin çokluğu ve askerler arasında yayılması devlette bir grubu endişelendirmeye başlamıştı. Hatta Padişah ona şu haberi gönderir ; ” Size suikast yapılma ihtimali vardır. Aksaraya dönmek daha iyidir .” der. bazı dostlarıda aynı şeyi tavsiye ederler : Fakat Şeyh Maşuki onlara şu cevabı verir ; ” Benim için son, önceden takdir edilmiştir. Alnıma ne yazılmışsa o olur. Ben günün birinde kanımın döküleceğini zaten biliyorum . Bunun müjdesi çoktan verilmiştir.”
Nihayet yapılan ihbarlar sonucu İsmail Maşuki müridleriye birlikte zendeka ve ilhad suçundan mahkeme önüne çıkmıştır. Mahkeme heyeti ; Şeyhülislam Çivicizade oğlu Muhyiddin Mehmed efendi,Sahn Müderrislerinden Ebusuud Efendi ile İstanbul Kadısı Şeyhi Çelebi ve diğer ileri gelen ulemadan oluşmuştu. Mahkemenin Oğlan Şeyh’in yargılaması konusunda çok hassas hareket ettiği , sorgulamanın tek celsede bitirilmeyip uzun uzun tartışıldığı , tam sekiz şahidin muhtelif defalar ifadelerinin alındığı , Özelikle Ebusuud Efendi’nin ; İsmail Maşuki’yi idamdan kurtarmak için elinden gelen gayreti sarf etmiş, dava süresini normalden fazlaca uzatarak bu genç adamı kurtarmak için her yolu denemiş, bir kaç toplantı boyunca bir çıkış yolu aramış ( Daha sonra Şeyhülislam olan Ebussuud efendi , Yine bir Melami Şeyhi olan Gazanfer Dede’yi böyle bir davadan kurtarmıştır.) . Ancak şahitlerin ifadelerindeki açıklık karşısında Şeyhülislam’ın ve İstanbul kadısı Çelebi Şeyhi efendi’nin tutumları buna imkan vermediği gibi oda sonunda ikna olmuştur.
Şeyhülislamın fetvasıyla on iki müridiyle birlikte Sultan Ahmed’de At meydananın da idam edildi; başı ve vücudu ayrı ayrı Ahır kapı’dan denize atıldı.
Çok sevilen bir şeyhti ve arkasından oluklar dolusu gözyaşı dökülmüştür. Vefatından yıllarca sonra bile onların şehit olunmalarına çok acınmış ve dedikodular bir hayli zaman sürmüştür. Hatta bu iş o kadar ileri gitmiştir ki ; ” Genç Şeyhin zulmen katledildi diyenlerin de katledileceklerine ” dair fetva çıkmıştır. Çok kısa bir ömür sürmesine karşın gerek Melami tarihinde gerekse de Tasavvuf tarihinde çok özel bir yere sahiptir.
Hikaye olunur ki; müridlerinden birinin rüyasında şeyh görünür ve ” Rumeli hisarında Kayalar kabristanın da cesedimi bekle; önce bedenim sonra başım gelecektir oraya defnedersin” der. O mürid de hayretle rüyanın gereğini yapar. Gerçekten de dalgalar önce şeyhin bedenini, ertesi günde başını sahile getirir. Mürid, Şeyhinin naaşını bugünkü İstanbul – Bebek’teki Kayalar mescidinin yanına defneder.
Kaynaklar ; Sarı Abdullah Efendi , Semeratu’l – Fuad Tarık Velioğlu , Osmanlı’nın Manevi Sultanları , Ufuk Yayınları Abdülbaki Gölpınarlı , Melamilik Ve Melamiler , Milenium Yayınları , 2011 İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları Ahmet Yaşar Ocak , Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler , Tarih Vakfı Yayınları ,2014 Hüseyin Vassaf , Sefine-i Evliya , Kitabevi yayınları , 2013
Meşhûr Türkçe “Mevlid” kasidesinin yazarı. Bursa’da doğdu. Kaynaklarda Süleymân Çelebi’nin doğum târihine dâir bir kayda tesadüf edilmedi. Ancak, Süleymân Çelebi’nin Mevlid’i 60 yaşında yazdığı ve eserin 812 (m. 1409) senesinde bittiği, en eski olarak bilinen nüshasında mevcût bir beyte istinâd etmektedir. 825 (m. 1422) senesinde vefât ettiği bilindiğine göre, onun 752 (m. 1351) senesinde doğduğu neticesi çıkmaktadır. Sultan Birinci Murâd Hân’ın vezîrlerinden Ahmed Paşa’nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendi’nin torunudur. Mahmûd Bey, 738 (m. 1338) senesinde Sadr-ı a’zam Süleymân Paşa ile Rumeliye sal ile geçenlerdendir. Süleymân Çelebi, Bursa’da asrının ileri gelen âlimlerinden ilim tahsil etti. Büyük bir âlim olarak, Sultan Yıldırım Bâyezîd zamanında Dîvân-ı hümâyûn İmâmı, sonra da Bursa’da onun inşâ ve ihyâ ettiği câminin İmâmı oldu. Resûlullah efendimize ( aleyhisselâm ) olan muhabbeti, “Vesîlet-ün-necât” isimli Mevlid kasidesini yazmasına vesile oldu. Eserini yazmasının sebebi olarak gösterilen hâdise hakkında; “Künh-ül-ahbâr”, “Güldeste”, “Tezkire-i Latifi” ve başka kaynaklarda geniş bilgi vardır. Süleymân Çelebi’nin vefâtı için düşürülen târih, “râhat-ı ervah”tır. Mezarı, Bursa’da Çekirge yolu üzerindedir.
Denizli – Merkezefendi ilçesine bağlı İlbade Mahallesi’nde, İlbade Mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.
Şeyh Mehmet Şirvani Türbesi, Merkezefendi ilçesine bağlı İlbade Mahallesi’nde, İlbade Mezarlığı içerisinde bulunmaktadır. Türbe, mezarlığın ortasına yakın bir noktada konumlanmıştır. Türbe, Azerbaycan’ın Şirvan kentinin Zerdab köyünde doğmuş olan Şeyh Mehmet Şirvani’ye aittir. Şeyh Mehmet Şirvani, bilinmesi gereken tüm ilimleri öğrenmiş, birçok yerde İslamiyet’i anlatıp talebe yetiştirmiş, daha sonra da Denizli’ye yerleşmiş ve Miladi 1851 yılında Denizli’de vefat etmiş ünlü bir din adamıdır.
Kareye yakın bir plana sahip olan türbenin üzeri, sac kaplı beşik çatıyla örtülüdür. Türbenin tavanı ahşap kaplıdır. Yapının kapı ve pencereleri dikdörtgen formlu ve sadedir. Kıble yönündeki duvarda yer alan mihrap oldukça dikkat çekicidir. Türbenin içinde Şeyh Mehmet Şirvani’ye ait büyük bir sanduka ile başka bir kişiye ait küçük bir sanduka bulunmaktadır.
Fotoğraf ve Metin için Kaynak ;
Denizli Kültür Envanteri , Denizli Belediyesi , 2014 , sy 69 İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları , sy 287
Denizli – Merkezefendi ilçesine bağlı Merkezefendi Mahallesi’nin Üzüm Dedesi Mevkii
Merkezefendi ilçesine bağlı Merkezefendi Mahallesi’nin Üzüm Dedesi Mevkii’nde bulunan Üzüm Dedesi Türbesi, Osmanlı Dönemi eseridir. Türbe, ‘Üzüm Dedesi’ adıyla bilinen Hacı Hasan Fevzi EFendi’nin talebesi ; Şeyh Hüseyin Hulusi Efendi’ye aittir. 1838 yılında İzmir ilinin Bayındır ilçesinde dünyaya gelmiştir. Gençliğinde çıkrık imalatcılığı yapmış ve bilinmeyen bir sebeple hapishaneye düşmüştür. Hapishane hayatının son günlerini geçirdiği Denizli hapishanesinden çıktıktan sonra tevbe edip, Nakşibendiyye Şeyhlerinden Hacı Hasan Fevzi efendiye talebe olmuş, kısa zamanda mertebeler aşarak kemale ermiştir. 1907 yılında vefat etmiştir.
Kare planlı olan türbe tek katlı ve kagir yapılıdır. Duvarları içten beton sıvalı, dıştan kireç boyalıdır. Yarım küre şeklindeki kubbesi içten ve dıştan beton sıvalıdır. Duvarlarının yapımında almaşık tekniği kullanılmıştır. Giriş kapısı kuzey cephesinde olup, çift kanatlı demir malzemeden yapılmıştır. Kapıda bulunan ay yıldız motifi ile bitkisel motifler oldukça dikkat çekicidir. Yapının diğer üç cephesinde birer pencere bulunmaktadır. Pencereler yuvarlak kemerlidir. Türbenin içinde ise Üzüm Dedesi’ne ait bir sanduka vardır. Sandukanın etrafı korkuluklarla çevrilidir.
Günümüzde oldukça iyi durumda bulunan Üzüm Dedesi Türbesi, ziyarete açıktır.
Fotoğraf ve Metin için Kaynak ; Denizli Kültür Envanteri , Denizli Belediyesi , 2014 , sy 69 İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları
Denizli – Sarayköy İlçesine bağlı Tekke mahallesindeki Tekke camii avlusunda
Sarayköy ilçesine bağlı Tekke Mahallesi’nde bulunan Sultan Sarı Baba Türbesi’nin 18. veya 19. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. İslâmiyeti yaymak için Horasan’dan Anadolu’ya gelen velîlerden. Doğum ve vefât târihleri kesin bilinmemekte olup 13. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir.
Türbe yapısı, orijinalinde birbirine bitişik iki sekizgen planlı odadan meydana gelmektedir. Ancak bilinmeyen bir tarihte yapılan tadilatla giriş kısmı değiştirilmiştir. Duvarları karkas tekniği üzerine taş malzeme ve harçla yapılmıştır. Yapının çatısı kiremitle kaplıdır. Çatı saçağı kademeli yapısıyla dikkat çekmektedir. Türbenin giriş kısmı üç ahşap sütun üzerine oturtulmuş 2 adet Bursa kemerine benzer kemere sahiptir. Giriş kapısı oldukça alçak bir noktada olup ahşaptır. Giriş kapısının iki yanında 1’er adet yekpare taş söve vardır. Kapının üzeri kilitli taşlardan yapılmış basık kemerle çevrilidir. Sanduka odasına, türbedar odasının içinde bulunan oldukça alçak bir kapıdan girilmektedir. Sanduka odasının tavanı; ortasında iç içe yerleştirilmiş yıldız motifleri bulunan işlenmiş ahşap plakayla süslenmiştir.
Her yıl çok sayıda kişinin ziyaret ettiği Sultan Sarı Baba Türbesi, 2012 yılında aslına uygun şekilde restore edilmiştir.
Fotoğraf ve Metin için Kaynak ; Denizli Kültür Envanteri , Denizli Belediyesi , 2014 , sy 90 Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Çarşamba İlçesinin merkezi Yeşil ırmağın doğu kenarında Rahtvân Camii haziresi’nde bulunmaktadır.
TARİHÇE ;Hazinedarzâde Süleyman Paşa, 1812-1818 yılları arasında Trabzon Valiliği görevinde bulunmuştur.Caminin kuzeyinde beş kemer gözlü son cemaat mahallinin önünde enine dikdörtgen bir alanı kaplayan hazire bulunmaktadır.19. yüzyılın ilk yarısında Samsun ve çevresinin idaresini elinde tutan Hazinedarzâde sülalesine mensup şahıslara aittir Hazirede 52 mezar mevcuttur. MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Camii haziresinde bulunan mezar, hazîrenin batısında, demir parmaklıklarla çevrilidir.Şahideli, üstü açık sanduka formundaki mezar, bir platform taşı üzerine oturmuş baş ve ayakucu şahideleriyle yanpehlelerinden oluşmaktadır.Başucu şahidesi kaideli, prizmatik gövdeli ve kallâvî kavukludur.Şahidenin gövde bölümü tamamen kitabeye tahsis edilmiştir.Ayakucu şahidesi ise kaideli, prizmatik gövdeli ve tepeliklidir.Şahidenin gövdesi kıvrımdallar ve akant yapraklarının birlikte oluşturduğu kompozisyonla dekorlanmıştır.Gövdenin alt kısmından çıkan iki kıvrımdal, yükselerek dört sarmal yapmakta ve uçları tepede birleşmektedir.Dalların sarmal hareketi sonucu gövde üzerinde oluşan biri elips, diğer üçü daire formlu şekiller lâle şeklindetasarlanmış stilize akant yapraklarının ters-düz yerleştirilmesiyle doldurulmuştur.Üstte yer alan tepelik ise, bütün yüzeyi dikey olarak yivlendirilmiş saçaklı başlık şeklindedir.Şahidelerin kaide aynalıkları ile yan pehleler üzerinde yer alan bezeme,esasını girlandlar, akant yaprakları ve güllerinoluşturduğu bitkisel unsurlardan müteşekkildir.Buna göre sandukanın bütün dış cepheleri küçük sağır sütuncelerle on altı eşit aralığa bölünmüş ve bir aralıktauygulanan kompozisyon diğerlerinde de tekrar edilmiştir.Bu kompozisyonda lâle şeklinde biçimlendirilmiş akant yaprakları arka planda üst üste iki sıra halinde zeminikaplamış durumdadır.Altta bulunan yaprakların içinden çıkıp yanlara açılarak yükselen ve sonradan içe doğru kıvrılan simetrik dallarınucuna birer gül motifi kondurulmuştur.Güller cepheye dönük olarak tasarlanmıştır.Ön planda ise, sütunceler üzerinden aşağıya sarkan uçları gülbezeklerle sabitlenmiş, ortalarında yine birergülbezeğin yer aldığı yarım daire formlu girlandlar silsilesi sanduka cephelerini dolanmaktadır.Ayrıca sanduka kanatları üstten içi stilize küçük yaprak dizileriyle dolgulu bir frizle konturlanmıştır.Frizde yer alan yaprak motifleri sütuncelerin kaideleri üzerinde de görülmektedir.
Başucu şahidesi üzerindeki celi sülüs hatlı Osmanlıca kitabe şu şekildedir.
1- Hüve’l-hallâku’l-bâkî١- ال باق ى ال خ لاق ٌو
2- Göçüp tevhîd ile dâr-ı fenâdan٢- ف ىادن دار اي لً ت وح يذ ك وجوب
3- Gidüp arş tahtına rûhî revânı٣- رواو ى روحي ت ح ت ىً عرش ك يذوب
4- Hüdâ yâ izz ü şânın hurmetîçün٤- حرم ت يچون شاو ك عسو ي ا خذا
5- Cinânda Kevser’e kandırasın ânı٥- او ى سه ق او ذري ك وث ري ج ىاو ذي
6- İdüp dâr-ı fenâdan azm-i rihlet٦- رح لت عسم ف ىادن دار اي ذوب
7- Mekânın eyle firdevs-i a‘lâyı٧- اع لائ ى ف ردوش اي لً م كاو ه
8- Oku ihlâs ile bir fâtiha gel٨- ك ل ف ات حً ب ر اي لً اخ لاص اوق و
9- Ecel bir kimseye virmez emânı٩- اماو ي وي رمس ك م س يً ب ر اجل
10- Merhûm ve mağfûr Hazînedârzâde١۰ – زادي دار خسي ىً مغ فور و مرحوم
11- Es-Seyyid Süleymân Paşa efendimizin١١ – اف ىذي مسك پ ا شا س ل يمان ال س يذ
12- Rûhîçün el-fâtiha١٢ – ال فات حً روح يچون
13- Fî sene 1233 cim 21١٣ – س ىً ف ى١٢٣٣ ج٢١ RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Es-Seyyid Süleymân Paşa Türbesi hakkında çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Türbe; halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlariçinde şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir. 1794 yılından itibaren Canik sancağı yönetiminde Çarşamba-KurdAhmedlü köylü Hazinederzade Süleyman Ağa etken olmaya başlayacaktır. Osmanlı devlet yönetimi de, icraatları veyönetim tarzlarıyla devlete külfet olmaya başlayan Caniklizadeleri zamanla tasfiye sürecine girerek bırakılan busiyasi boşluğu yine onların yetiştirmeleri olan Çarşambalı bu aileye bırakacaktır.Kurtahmetli ve Boyacılı köyleri, haznedaroğulları ailesinin yerleştiği köylerdir. Kurtahmetli Köyü’ndeki PAŞAMezarlığı Haznedar oğullarına ait mezarlıktır. Bu iki köyde çok önemli tarihi izler mevcuttur.Süleyman Paşa, Canik sancak yöneticiliği ve vezir rütbesiyle Trabzon eyalet valiliği yapmışlardır. Bu dönemdeÇ arşamba ticarette çok gelişmiş, Canik Sancağı ve Trabzon Eyaleti Hazinedaroğulları tarafından çoğu zaman buradan yönetilmiştir. Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)
Çarşamba’ya 7 kilometre mesafede bulunan Dikbıyık Beldesi’nin Samsun – Ordu Karayolu üzerindebulunan Bahçelievler Mahallesi’nde bulunmaktadır.
TARİHÇE: Halk arasında “Akyüz Dede” şeklinde anılan türbeye ait herhangi bir kitabe bulunmadığından türbenin tarihi hakkında bilgi edinilememektedir. MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Türbe; Karadeniz’e özgü ahşap yapı tarzında iken 1993 yılında betonarme olarak yeniden inşaa edilmiştir. Çatısı betonarme olan türbenin dış ve içi sıva üstü boyadır. Türbe 2 bölümden ibaret olup bir bölümü mescit olarak kullanılmakta diğer bölümde kabir bulunmaktadır. Türbeye ait kabrin sandukası ahşaptandır.Yerler ise halı ile döşenmiştir. RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Sarılık Türbesi hakkında çok fazla rivayet bulunmamaktadır. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c)izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir. Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)