Pir Muhammed Küfrevi (k.s.)

tarafından
3288
Pir Muhammed Küfrevi (k.s.)

Bitlis Merkez’de Kızıl Mescit camii karşısındaki türbesinde..

”Kaf. Be. Sin. Ayn. He ”
”Kıtmirü babuke Sultan Abdülhamid Han ”
II. Abdulhamit Han , Küfrevi hazretlerinin müridi , halifesi ve aşıkı idi ..
Küfrevi hazretlerinin vefatından sonra Türbesi yapılırken ;Üstad Bediüzzaman, ‘Muhammed Küfrevî benim üstadımdır, onun türbesine ben de taş taşıyacağım” diyerek, arkasına konan bir taşı türbeye kadar götürmüştür.

Bitlis Velilerinden. Siirt’in bugünkü adı Şirvan olan Küfre köyünde 1775’te dünyaya geldi. Babası Medine’den hicret eden Şeyh Yusuf İzzeddin El Bağdadi dir. Annesi ise Seyyide Halide Hanımdır. Muhammed Küfrevi 6 yaşında hafızlığını tamamlamış ilk icazeti kendisinden alarak babasının yanında başladığı ilim tahsilini, Celali Medresesi dâhil olmak üzere birçok medresede sürdürmüş, tamamlamış ve ilim öğretmekle meşgul olmuştur.

Küfrevi Hazretleri, Allah Teâla’nın cemalini ve Resulullah’ın (sas) nurunu görmek için geceleri, “Allah’ım, eğer senin kullarının iaşesi için olmasaydı, gündüzün de hep gece olmasını isterdim. Allah’ım, ne zaman firaktan visale, hayalden hakikate kavuşacağım? Zat-ı Zülcelal’inin cemalini ne zaman göstereceksin? Allah’ım, eğer bana izin verseydin, ben de Hz. Yusuf (as) gibi sana yalvaracak ve ‘Rabbim beni Müslüman olarak öldür ve salihlere kavuştur’ diyecektim.” diye münacatta bulunur.

Kırk yaşlarındayken yine, Rabbine kavuşma arzusuyla yandığı bir gece, âlem-i manada kendisini bir dağın tepesinde bulur. Dağın eteklerinden bir meşayih cemaati, Küfrevi Hazretleri’ni işaret ederek, “Allah, Allah!” sadaları ve zikirlerle ona doğru ilerlemektedir. Başlarındaki şeyh efendi yaklaşır ve şöyle buyurur: “Ölüm filan isteme. Daha senin yapacağın vazifeler var. Gel bizimle, beraber gidelim. Bize teslim edilmiş bir emanetin var. O emaneti sana teslim edelim. Daha sen çok yaşayacaksın!”

İlginizi Çekebilir  Mehmed Zahid Kotku (k.s.)

Küfrevi Hazretleri, aradan bir zaman geçtikten sonra ikinci bir rüya görür. Büyük bir nehrin kenarında abdest almış, dua okumaktayken büyük bir cemaat sabah namazı kılmak üzere saf tutmuştur. Yine aynı şeyh efendi kendisini çağırır ve ona şöyle seslenir: “Gel, seni bekliyoruz. Cemaatimize iştirak et. Bizde olan mukaddes emanetini al, git!” Hazret, şeyh efendinin yanına gitmek ister ama nehri nasıl geçeceğini düşünürken uykusundan uyanıverir.

Küfrevi Hazretleri, düğümün çözüldüğü üçüncü rüyasında kendisini bir deniz kenarında görür. Etrafını beraber tesbihe daldığı beyaz kuşlar sarmıştır. O beyaz kuşlar, beyaz entarili insanlara dönüşedursun, bu halka da merkezinde şeyh efendiyle zikreder. Şeyh’in işaretiyle, Küfrevi Hazretleri de zikre iştirak eder ve zikir tamam olunca şeyh efendi şunları söyler: “Üç seferdir seni çağırıyoruz, gelmedin. O emaneti, sana vermek zorundayız. Bu cemaat hep senin için toplandı. O emanet, Resul-i Azam’dan (sas) Şah-ı Nakşibendi’ye emanet edilmiş. O zattan, o emanet, bana tevdi edildi. Sana vermek üzere bana emredildi. Ben de seni bekliyorum. Eğer bu seferde gelmezsen ben sana gelmeye mecburum!” Bunun üzerine Küfrevi Hazretleri, bu mübarek zata sorarak onun, Nehri Köyü’nden Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretleri’nin halifesi es-Seyyid Taha Hazretleri olduğunu öğrenir. Üç kere musahafa ederler, kucaklaşırlar.

İlginizi Çekebilir  Medineli Hacı Osman Akfırat (k.s.)

Küfrevi Hazretleri, ertesi sabah vakit kaybetmeden yola koyulur, Nehri’nin yanındaki derenin ortasında kendisini bekleyen şeyh efendi ve cemaatle buluşur. Dergaha girer, çok kısa bir sürede halife olur. Çünkü şeyhinin de buyurduğu gibi o, “gelirken elindeki lambasını kurmuş, gazı doldurup şişesini temizlemiş, yanında da kibritini hazır bulundurmuştur.” Geriye lambayı uyandırmak kalmıştır. Seyyid Taha Hazretleri, emr-i manevi ile Küfrevi Hazretleri’ni Bitlis’te irşada memur eyler.

Küfrevi Hazretleri, 1898’de sırlanan 123 yıllık uzun bir ömürde, binlerce müridine hizmet etmiş, üç yüzden fazla halife yetiştirmiştir. Sultan II. Abdulhamit Han; Pir hazretlerinin müridi, halifesi ve aşıkı idi. Sultan Fatih’le Akşemseddin gibi aralarında bir şeyhlik- müridlik bağı vardı ve her zaman onunla emriyle hareket ederdi. Binanın ön tarafında, yapılış bakımdan çok özel gümüşle çerçevelenmiş antika bir fayansın üzerine huruf-u mukataa ile her harf bir isme işaret etmek suretiyle “Kaf. Be. Sin. Ayn. He” (Kıtmirü babuke Sultan Abdülhamid Han) diye yazdırılmıştır. Bab’us sırda kapının üst kısmında oyulup monte edilmiştir.İkinci bir harika, türbenin ilk giriş kapısı çürümeyen bir ağaçtan yani abanoz ağacından yapılmış, üzeri altın ve gümüşle kapanmış ve süslenmiş idi. Bu türbeye giden masraflar padişah tarafından şahsi parasıyla yapılmıştır. Rivayetlere göre türbenin inşasında 12 bin altın ve bazı rivayetlere göre 18 bin altın sarf edilmiştir.Türbenin yapımında Hz. Bediüzzaman da teberrüken çalışmıştır. Merhum Cesim Küfrevî, bu konuda şunları söylemektedir: “Dedem yüz yirmi üç yaşlarında vefat etmiş. Sultan Abdülhamid Han Bitlis’te dedeme türbe yaptırmak için İtalyan mimarlar getirtmiş. Türbenin yapılışı sırasında Üstad Bediüzzaman, ‘Muhammed Küfrevî benim üstadımdır, onun türbesine ben de taş taşıyacağım’ diyerek, arkasına konan bir taşı türbeye kadar götürmüş.

İlginizi Çekebilir  M. Şerafeddin Yaltkaya