Şeyh Ahmed Fevzi Efendi (Baysoy)

Erzincan – Terzi Baba Kabristanında

Terzi Baba’nın Halifesi

Şeyh Ahmed Feyzi Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi

Şeyh Fehmi Efendi’nin oğlu olarak 1280/1864 tarihinde Erzincan’da doğmuştur. Çocukluğundan itibaren Terzi Baba dergâhı çevresinde yetişen Ahmed Fevzi’nin babasından ve şehrin diğer âlimlerinden ders aldığı, gençlik döneminde kaybettiği babasının yerine dergâhın son postnişini olduğu bilinmektedir. Ahmed Fevzi Efendi’ye Osmanlı Meşihat Dairesi tarafından mahreç mevleviyeti verilmesi, dönemin etkili şahsiyetlerinden olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

Ahmed Fevzi Efendi hakkındaki bilgilerimizin onun daha çok siyasî yönüne işaret ettiğini söylemek gerekir. Esasında bir tarîkat şeyhi olarak gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet döneminde vatan savunması ve ülkenin düşmandan kurtulması konusunda gösterdiği gayret hususunda babası Fehmi Efendi’yi hatırlatmaktadır. Babasıyla beraber Sultan Abdulhamid’i ziyaret eden Ahmed Fevzi’nin, aynı padişah tarafından siyasî sebeplerle 1887 yılında Şam’a sürgün edildiği daha sonra yeniden Erzincan’a döndüğü anlaşılmaktadır. I. Dünya Savaşı’nda Rusların Erzincan’ı işgaliyle halkın buradan göçe zorlanmasına karşı çıkıp engel olması üzerine esir edilerek Tiflis’e götürülmüş daha sonra buradan kurtularak Erzincan’a dönmüştür.

Milli mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk ile yakın ilişki kuran Ahmed Feviz Efendi, 1919 yılında Ordu müfettişi göreviyle kurtuluş savaşının hazırlıkları yapılırken Erzincan’a gelişinde Atatürk’ü törenle karşılamıştır. M. Kemal Paşa’nın yanında yer alarak Erzurum Kongresi’ne Erzincan delegesi olarak katılmış, ‚Temsil Heyeti‛ ile ‚Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti‛ne seçilmiştir. TBMM’nin I. Dönemde Erzincan milletvekili olarak Meclise katılan ve Meclis’te çeşitli komisyonlarda görev alan Ahmed Fevzi Efendi, 1923 yılında hastalanınca Erzincan’a dönmüş ve 1924 yılında vefat etmiştir. İstiklal madalyası sahibi olan ve Mecliste Şeyh Hacı Ahmed Fevzi Efendi olarak anılan Terzi Baba kolunun son postnişininin mezarı Terzi Baba mezarlığındadır.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Erzincan’da Nakşi – Halidi Geleneği , Doç. Dr. Halil baltacı , Arş. Gör. Ömer Aslan , Batman Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi derigsi, Yıl 2017 cilt 1 sayı 2 [/toggle]

Hacı Hafız Muhammed Rüşdi Efendi

Erzincan – Kemah Yolu üzeri

Terzi Baba’nın Halifesi

Hacı Hafız Muhammed Rüşdi Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi

Terzi Baba’nın yüksek halifelerindendir. Erzincan’ın önemli âlimlerinden Hocazâde veya Battalzâde olarak tanınan Alansalı Battal Hocaefendi’nin oğludur. Erken yaşlardan itibaren âlim olan babasından iyi bir eğitim aldığı, on dört yaşında hıfzını tamamladığı ve Erzincan’da hocalık yaptığı anlaşılmaktadır.

Hacı Hâfız Muhammed Rüşdi Efendi, herkesin itiraz ettiği bir dönemde Terzi Baba’ya intisap edenlerin ilki olarak kabul edilmektedir. Terzi Baba intisabı şöyle olmuştur;

Ledünnî ilimlerin zevklerinden tatmağa başladığı zamanlarında, bir gece Kelime-i Tayyibe zikriyle pek çok meşgul olduklarında, kendisini gayet derîn bir denizde ve pek tehlikeli bir vaz’iyyetde bulmuş, derhal Terzî Baba Hazretleri, ma’nen yetişip imdad ederek kendisini o tehlikeli halden kurtarmıştır. Bu halden sonra, Terzî Baba Hazretleri’ne muhabbeti, teslîmiyeti ve bağlılığı günden güne artmış ve mübarek hocasınm teveccühlerine ve himmetlerine daha çok na’il olmuştur. Bu halleri, şu manzümesinden de anlaşılmaktadır:
Elim tutdu, beni kıldı karındaş
Buyurdu bu tarîkda bana yoldaş
Bu şühii edemem hergiz eda ben
Meğer olam kapısında gedd ben

Tarîkata intisabından sonra evinin bitişiğindeki Kurşunlu Câmii’nde her pazartesi ve cuma günleri hatm-i hâcegân kıraat ettirdiği, katılanlar arasında Terzi Baba’nın da bulunduğu nakledilmektedir. İlim ve İrfan meclislerinde Yazıcızade Muhammed Efendi’nin ”Muhammediye” isimli eserini okuturdu.

Şeyh Hacı Fehmi Efendi’nin son derece hürmet beslediği, tarîkat ve evrad isteyen kimselere öncelikle tavsiye ettiği Hacı Hâfız Efendi’nin, ölüm döşeğinde iken Terzi Baba’ya rabıta ve teveccühte bulunarak gavsiyyet ve kutbiyyet makamlarını istediği ancak bunun gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Hacı Hafız Efendi’nin, Terzi Baba’nın mensur olarak dile getirdiği Kenzü’l-futûh adlı eserini Miftâhü’l-kenz adıyla nazma aktardığı görülmektedir. Vefat tarihi 1860 veya 1868 olarak kaydedilmiştir. Türbesi Kemah yolu üzerindedir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Erzincan’da Nakşi – Halidi Geleneği , Doç. Dr. Halil baltacı , Arş. Gör. Ömer Aslan , Batman Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi derigsi, Yıl 2017 cilt 1 sayı 2
Erzincalı Terzi Baba Hayatı, Eserleri , Halifeleri , Menkıbeleri , Şaban Er , Kutup Yıldızı Yayınları , 2014[/toggle]

Seyyid Mustafa Fehmi Efendi

Mekke – Cennetül Mualla’da Hz. Hatice(r.a)’nın hemen ayak ucunda

Terzi Baba’nın Halifesi

Seyyid Mustafa Fehmi Efendi (k.s.). Silsile-i Şerifi

Mustafa Fehmi Efendi 1231/1815-16 yılında Erzincan’da doğmuştur.  Babası, henüz iki yaşındayken kaybettiği Hacı Ahmed Efendi’dir.

Hayatı hakkındaki bilgilerimiz genellikle Aşçı Dede’nin hatıralarında dile getirdiği malumatla sınırlıdır. Çocukluk ve gençliğine dair bilgilerimiz yok denecek kadar azdır. Fakat ilim talebiyle Tokat’a gittiği ve burada Bozzâde Hocaefendi adındaki bir âlimden ilim tahsil ettiği anlaşılmaktadır. Erzincan’a döndükten sonra Terzi Baba’ya intisap etmiş, ömrünün geri kalanını burada irşad faaliyetlerini yerine getirmeye adamıştır. Terzi Baba’nın vefatından sonra halîfe olan Fehmi Efendi’nin Erzincan’da Terzi Baba türbesi civarında bir dergâh inşa ettiği ancak bu dergâhın günümüze ulaşamadığı görülmektedir.

İrşad vazifesinin yanında devlet hizmeti ve vatan savunması konusunda örnek bir şahsiyet olan Fehmi Efendi, önce Kırım Harbi’ne (1853-1856) iştirak etmiş. Daha sonra müritleriyle birlikte 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbine katılarak ilerlemiş yaşına rağmen Kars önlerinde düşmanla kahramanca mücadele etmiştir.

Fehmi Efendi’nin Padişah Sultan Abdulhamid’in çağrısı üzerine oğlu Ahmet Fevzi ile birlikte İstanbul’a gittiği ve burada Kuleli Askerî Lisesi’nde askerde vecd ve heyecan meydana getiren bir konuşma yaptığı nakledilmektedir. Aşçı Dede, onun Osmanlı devleti ve askeri için çokça gözyaşı döküp dualar ettiğini nakleder.

Fehmi Efendi üçüncü defa hac görevini ifa etmek için gittiği Mekke’de 1298 Muharreminin 21. Perşembe günü (24 Aralık 1880) vefat etmiştir. Hz. Hatice’nin ayakucuna defnedildiği söylenmektedir.

Seyyid Mustafa Fehmi efendi’nin müridi olan Aşçı Dede eserinin çeşitli yerlerinde; ‚Hazret-i Şeyhü’l-A‘zâm, Sultân-ı Ulemâ-billâh, Cenâb-ı Mürşid-i Ekrem, Hazret-i Gavs-ı A‘zâmi, Hazret-i Şeyh-i Ekber, Cenâb-ı Mürşid-i A‘zâm, Zamanın gavsı, kutbu, zât-ı âlî kadr, Hazret-i Risâlet-penâh Efendimiz hazretlerinin mazhar-ı tâmmı ve vâris-i ekmeli, İmamü’l-mürşîdîn, gavsü’l-vâsılîn…‛ Gibi unvanlarla andığı  şeyhinin şemâilini şöyle tavsîf etmektedir: ‘’Servi gibi mevzûn ve zârif uzun bir boy, hilal gibi bedeni nahîf olup rengi buğday, kolları uzun, elleri kalem-kârî düzgündü. Siyah sakalları nurlu ve çeneden bir kabza uzundu, keman gibi iki kaşı arasında gayet rakîk bulut altında görülür Süreyya gibi bir ben vardı. Öyle bir nokta-i şerif ki cümle ilim ve marifetler o noktada gizlenmiş gibidir. Gözleri henüz uykudan uyanmış Yûsuf-i âlem gibi mestane ve mahmur ve gayet siyah olup etrafı ilâhî nurun tecellî ettiği bir hâle gibiydi. Gözlerine karşı göz ile bakmak mümkün değildi, zira onun gözleri diğer insanlarınki gibi değildi, hakîkat-i basara nazar olmuş idi. Vücudunda et namına bir şey yoktu, kuru kemikten ibaretti. Kulakları oldukça küçük, mübarek başından iki tarafa iki nûr-i müdevver talik olunmuş idi. İşte mübarek yüzleri bu şekilde olup insan tamamıyla yüzüne bakmaktan heybet ve hayâ ederdi. Hz. Ali’nin azamet ve heybetinin vech-i şeriflerinde kemaliyle zuhur etmişti.‛

Kalabalık bir mürit topluluğuna sahip olan Fehmi Efendi’nin her çeşit insandan müritleri olduğu, arzu etmemesine rağmen Terzi Baba’nın diğer halifeleri arasında dikkat çekici bir üstünlüğünün bulunduğunu söyleyen Aşçı Dede, onda diğer meşâyıh-ı rüsûmda olmayan kuvvetli bir cezbenin olduğun ve insanları kendisine çektiğini anlatır. Bütün bu yüce sıfatlarına rağmen Fehmi Efendi’nin diğer halîfelere hürmette kusur etmediğini de söylemekten geri durmaz. Aşçı Dede’ye göre Fehmi Efendi, ‚meşreb-i Muhammediyye’nin kendisinde müşahede olunduğu, zâhir ilimde yanına kimsenin yaklaşamadığı gibi bâtın ilimde dahi Hazret-i Risâlet-penâh Efendimiz hazretlerinin mazhar-ı tâmmı ve vâris-i ekmeliydi.‛

 Fehmi Efendi’nin dinin emir ve nehiyleri konusunda son derece titiz, ibadet ve tarîkata dair uygulamalarında aşırılıktan uzak, ancak devamlı olduğu, rabıta, teveccüh, sohbet ve muhabbette istikamet üzere bulunduğu nakledilir. Fehmi Efendi’nin Nakşibendî zikri olan hatm-i hâcegâna son derece önem verdiği; ‚hatm-i hâcegân kıraat olunan haneye ve belki o mahalleye ve belki o beldeye hiçbir bela ve musibet isabet etmez.‛ dediği dile getirilmiştir.

Aşçı Dede, şeyhi Fehmi Efendi’nin giyim-kuşam, yeme-içme ve ibadet hayatına dair verdiği bilgilerden onun toplum içindeki tavır ve davranışlarının takdire şayan olduğu anlaşılmaktadır. Zira Fehmi Efendi’nin insanların işlerini görmek ve ihtiyaçlarını gidermek konusundaki gayretinin, ayıp ve kusurları örtmedeki titizliğinin, başka tarîkat mensuplarına karşı kucaklayıcılığının ve hatta Erzincan’da ikamet eden Hıristiyanlara karşı hürmet ve ikrâmının emsalsiz olduğunu dile getirilmiştir. İlmi ve irfânı  kendisinde mezcettiğinden dolayı onu Mevlânâ ile kıyaslayan Aşçı Dede, şeyhin taassuptan uzak açık ve hür fikirli bir şahsiyete sahip olduğunu anlatır.

Mustafa Fehmi Efendi’den geriye yazılı bir eserin kalmadığı anlaşılmaktadır. Muhteşem iki eser olarak nitelendirilen iki oğlundan Mehmed Sıdkı hakkında bilgiler oldukça sınırlıdır. Diğer oğlu olan Ahmed Fevzi efendi dergahın son postnişini olmuştur.

 [toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Erzincan’da Nakşi – Halidi Geleneği , Doç. Dr. Halil baltacı , Arş. Gör. Ömer Aslan , Batman Üniversitesi İslami ilimler Fakültesi derigsi, Yıl 2017 cilt 1 sayı 2 [/toggle]

Hace Muhammed İmkenegi (k.s.)

Özbekistan – Kitab şehri , Sarıasya bölgesinde

Evliyânın büyüklerinden. İnsanları Hakka da’vet eden; doğru yolu göstererek, saadete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i âliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin yirmibirincisidir. 918 (m. 1512) senesinde Buhârâ’nın İmkene kasabasında doğdu. 1008 (m. 1599)’de doksan yaşında iken İmkene’de vefât etti. Evliyâ’nın büyüklerinden Derviş Muhammed hazretlerinin oğlu ve Muhammed Bâkî-billah hazretlerinin hocasıdır. Zâhirî ve bâtınî ilimleri babasından öğrendi. Babasından feyz alarak tasavvufda yetişip kemâle erdi. Rûh ilimlerinin mütehassısı idi. Bütün ömrü; İslâmiyete hizmetle ve Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) güzel ahlâkını insanlara duyurmakla ve öğretmekle geçti. Çok velî yetiştirdi.

Yetiştirdiği velî zâtlardan en başta gelen talebesi, kendisinden sonra halîfesi olan Muhammed Bâkî-billah’dır. Muhammed Bâkî-billah bir gece rü’yâsında Hâcegî Muhammed İmkenegî hazretlerini, gördü. Ona; “Ey oğul! Senin yolunu gözlüyorum” buyurdu. Bâkî-billah hazretleri buna çok sevindi. Hemen huzûruna gitti. Huzûruna varınca ona çok iltifât ve inâyet gösterip, yüksek hâllerini dinledi. Sonra üç gün üç gece birlikte bir odada başbaşa kalıp, sohbet ettiler. Hâcegî hazretleri ona feyz verip, yüksek fâidelere kavuşturdu. Sonra Bâkî-billah hazretlerine; “Sizin işiniz, Allahü teâlânın yardımı ve bu yüksek yolun büyüklerinin rûhlarının terbiyeleri ile tamâm oldu. Tekrar Hindistan’a gitmeniz îcâb ediyor. Çünkü bu silsile-i âliyyenin, orada sizin sayenizde parlıyacağını görüyorum. Bereket ve terbiyenizden çok istifâde edip, büyük işler yapacak olanlar gelecek” buyurdu.

Hâce Bâkî-billah (kuddise sirruh) kendilerini bu işe lâyık görmediğinden, özür dilediyse de, Hâcegî İmkenegî, ona istihâre yapmasını emretti. Rü’yâlarını İmkenegî hazretlerine anlattığı zaman, şu karşılığı aldılar “Derhâl Hindistan’a gidiniz. Orada sizin bereketli nefeslerinizden bir azîz meydana gelecek, bütün dünyâ onun nûruyla dolacak. Hattâ, siz de ondan nasîbinizi alacaksınız.”

Hâce Bâkî-billah hazretleri Hindistan’da Serhend şehrine geldiği zaman, kendisine; “Kutbun etrâfına geldin” diye ilham olundu. Bu kutb, İmâm-ı Rabbânî hazretleri idi. Demek ki, bu kıymetli tohum, Semerkand ve Buhârâ’dan getirilmiş, Hindistan toprağına ekilmiş oluyordu.

Hâcegî Muhammed İmkenegî hazretleri, ömrünün sonlarına doğru şu şiiri çok okurlardı:

“Zaman zaman ölümü hatırlarım,
Bugün ne olacak ben de bilemem.

İsteğim Rabbimden dûr (uzak) olmıyayım,
Başka ne olursa ona râzıyım.”
Kaynaklar ;
Türkiye Gazetesi , İslam Alimleri Ansiklopedisi