İstanbul – Üsküdar’da Fenai Ali Efendi camii nin yer aldığı Boy beyi sokak ile Köprülü Fazıl Ahmet Paşa sokağının kesişiminde
Türbe, Boy Beyi Sokağı ile Köprülü Fazıl Paşa Sokağı’nın birleştiği yerde ve ikinci yolun sol köşesindedir. Civarında Alaca Minare Mescidi, Hacı Dede Nakşibendi Tekkesi, Fenayi Ali Efendi Celveti Tekkesi Camii, Türk Ahmet Paşa Mektebi ve çeşmesi ile bir çarşı bulunmaktadır.
Ömer Dede’nin kimliği belli değildir. Mir’at-i İstanbul adlı eserin sahibi M. Raif Bey: “Köşe başında bir türbe içinde Ömer Dede namında bir zat metfundur. Mezar taşında şu beyit yazılıdır: Alametden murad bir duadır
Bugun bana ise yarın sanadır
910
M. Raif Bey’in görmüş olduğu bu taş bugün de mevcuttur. Fakat tarihi 910 (1504-5) değil 1133 (1720 21)’dir. Türbeden eser kalmamışltır. Bir set üzerinde bulunan ve bir kaç kabirden oluşan küçük hazirenin duvarı üzerine: Ömer Dede ve üç yatırlar – 1133 kitabesi ile yukarıdaki kitabenin yeni yazı ile yazılmış mermer bir kopyası yerleştirilmiştir. 1924 tarihli gayri menkul vakıflar listesinde “Ömer Paşa Türbesi, Toprak Sokak, Mechul, Mamur” olarak gosterilmiştir.
[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Yüzyıllar Boyunca Üsküdar , Mehmet Nermin Haskan , Üsküdar Belediyesi Yayınları [/toggle]
İstanbul – Üsküdar – Kısıklı’da Büyük Çamlıca caddesinden İBB tesislerine çıkarken solda yer alan Selami Türbe sokaktaki kabristanda
Celveti şeyhlerinden olan Selami Ali Efendi, Menteşe’nin Kozyaka köyünde doğmuştur. Doğum tarihi belli değildir. Babasının adı İlyas’dır.
Selami Ali Efendi, kadı olup tahsilini tamamladıktan sonra, önce Kırkakça Medresesine müderris olmuş ardında İstanköy adasına müftü oldu. Burada manevî ilimlere ve tasavvufa olan meyli sebebiyle müftülük ve kadılık gibi resmi vazifeleri bırakarak Celvetî büyüklerinde Zakirzade Abdullah Efendi‘ye (v. 1068/ 1658) intisab etti. Seyr ü sülükunu tamamladıktan sonra Bursa’ya irşad vazifesiyle gönderildi. Orada bir zaviye yaptırıp insanlara din-i İslamı anlatmak, öğretmek ve yaşatmakla meşgûl oldu. 1679 (H.1090) senesinde Divitçizâde Şeyh Mehmed Efendinin vefatıyla boşalan İstanbul Üsküdar’daki Şeyh Aziz Mahmûd Dergâhının şeyhliğine getirildi.
Selami Ali Efendi ; sözünü esirgemeyen , meczub tabiatı ile karşısındaki etkileyen , nazar sahibi bir idi. Vahdet-i vücud neşvesini önere çıkaran mutasavvıflardandı. Bu sebeple diğer zühdi tasavvufu benimseyen Celvetilerce tenkid edilmiştir.
Hüseyin Vassaf Bey’in tesbitine göre, Hüdayî Tekkesi’ndeki görevinin üçüncü senesinde bazı garazkar insanların dedikoduları ve Vani Mehmet Efendi’nin arzusu doğrultusunda, Selamî Efendi’nin meşihati IV. Mehmet (1648-1687) tarafından kaldırmış, fakat 1683 Viyana bozgunundan sonra, Vani Mehmet Efendi’nin Bursa’nın Kestel köyüne sürülmesi üzerine 1684-5 tarihinde bir hatt-ı hümayun ile tekrar meşihate getirilmiştir. Hüseyin Vassaf Bey bu hadiseyi şu cümleleriyle anlatır: “Hazret-i Selamî hakkında isnadatın müfteriyatdan ibaret olduğu tahakkuk edince, def’e şane olarak 1095/1685’de Asitane-i Hz. Pîr’de şeyh oldu. Bu sırada Üsküdar’da Baglarbaşı’nda kain ve Selamsız denilmekle meşhur mahallede bir tekye ile mescidi şerife ve Bülbülderesi ile Acıbadem’de birer cami-i latif ve Bulgurlu (1101/ 1690) ve Kısıklı’ya birer zaviye inşa edip vazifeliler tertib eyledi.“
Selami Efendi , varlıklı bir mutasavvıftır. Sağlığın bu servetinin tamamını hayır işlerinde kullanmış. Bursa’da namazgah’da bir zaviye; Üsküdar Bağlarbaşında bir tekke ve bir cami, Bülbülderesi’nde ve Kısıklı’da birer tekke -cami inşa etmiş , diğer taraftan Bağlarbaşı – Fıstıkağacı arasında adına kurulan Selami Ali mahallesini, bu cami ve dergahların hizmetleri için vakfetmiştir. Hüseyin Vassaf , şeyhin ayrıca ” inşa ve tamiren ihya eylediği çeşmelerin adedi kırka yakındır. Halen nam-ı alilerine nisbetle mahalle ve tekye ve cami ve çeşmeleri vardır.” denmektedir.
Selami Ali Efendi, Celvetiliğin dört büyük şubesinden birisi olan ve kendi adıyla anılan Selamiyye kolunun da Pîridir. Niksarlı Mehmet Efendi ile Bilecikli osman efendi önemli halifelerindendir.
Selamiyye’nin, ana kol Celvetiyye’den temel farkı zikir icra şekliyle alakalı olduğu gibi, mensuplarının başlarına giydikleri taclarının onyedi dilimli olmasıdır. Zira, Selami Ali Efendi, Celvetiyye’nin on üç terkli tacını yeni bir yorum getirerek on yedi terke çıkarmıştır. Üsküdar’daki Türbe-i şerifinin haziresinde dergahın şeyhlerinden Mustafa Şerafeddin Efendi’nin on yedi terkli mezar taşını görmek mümkündür.
Selamî Ali Efendi, Safer 1103/1691 tarihinde vefat etmiş ve Kısıklı’da yaptırdığı tekkenin haziresinde sırlanmıştır. Selami Ali Efendi’nin türbesi, Belediye tarafından 1957 senesinde tamir ettirilmiştir. Burada bulunan dergah 1912-1917 yıllarında yıkılmış, daha sonraları da ortadan kalkmıştır. Dergahın içindeki evler 1960′ yıllarda VakıOar idaresi tarafından satılmıştır.İbrahim Has Efendi’nin Tezkire-i Has isimli eserinde Selami Ali Efendi’nin dostlarından Seyyid Abdulkadir Efendi’den naklen şeyhin vefatıyla ilgili şu bilgileri verir; Şeyh Efendi vefat etmeden önce merkez asitanede bulunuyordu ki, ”Biz burda vefat etsek halk bizi omuzlarında götürmeye zahmet çekerler. Varalım merkadmızın yanında vefat edelim” deyip Kısıklı’ya, bugünkü türbesinin bulunduğu tekke ve türbeye gelmiştir. Burada keşkek yaptırıp gelene gidene üç gün yemek yedirmiş, her gelenin eline iki para vermiştir. Bu adet bilahere İstanbul ve Üsküdar’da meşhur olmuştur. Üç gün tamalandıktan sonra şeyh abdest almak istediğini bildirmiş, abdestini tazeledikten sonra tekrar oturduğu çadıra götürülmüş, dervişlerin hatm-i tevhide başlamalarından yarım saat sonra vefat etmiştir.
Şeyh Selami Ali Efendi’nin kabri’nin bulunduğu hazire’de şeyh Efendi’den başka ; Tekke’nin Şeyhlerinden ;
Niksarlı Şeyh el Hac Mehmed Efendi ( Etrafı demir parmaklıkla çevrili 17 terkli şahidesi var )
Şeyh Mustafa Şerafeddin Efendi ‘nin de kabirleri bulunmaktadır.
Selamî Efendi’nin ihvanı içinde yetişen halifelerden bazıları şunlardır ;
1065/1655 yılında Niksar’da doğmuştur. Bursa’ya gelerek Selami Ali Efendi’den hilafet almış ve İnegöl kasabasında irşad vazifesinde bulunmuştur. Selamî Ali Efendi’nin 1090/1679 yılında İstanbu’a tayini ile kendi yerine bıraktığı İbrahim Efendi, Niksarî Mehmed Efendi ile becayiş ile İnegöl’e gönderilmiş. Niksarî Mehmed Efendi de Bursa Selamî Ali Efendi Tekkesine vekaleten tayin edilmiştir. 1143/1730 yılında Üsküdar’a gelerek Kısıklı Selami Ali Efendi zaviyesinde ikamet etmek üzere iken izzet Paşa tarafından bu tekke genişletirerek yeniden yaptırılmış, selamlık kısmı da eklenmiştir. Buradaki postnişînliği üzerine Bursa Selami Ali Tekkesi şeyhliğini oğlu el-Hac Mustafa Efendi’ye bırakmıştır.
1153/1740 senesinde Hüdayi asitanesi postnişini Edirneli Yusuf Efendi’nin vefatıyla Niksari Mehmed Efendi buraya tayin olunmuş ve altı sene şeyhlikten sonra da vefat ederek Kısıklıdaki Selami Ali Tekkesi haziresine defnedilmiştir.
Fenayî Mustafa Efendi (v. 1115/ 1704)
Rumeli’nde Şumnu kasabasında doğmuştur. İstanbu’a gelip Dergah-ı alî yeniçerileri odalarında yirminci bölükte karakullukçuluktan aşçılığa, vekil hare ve odabaşılığa kadar yükselmiştir. Beşiktaşlı Şeyh Yahya Efendi evladından Emetullah Hanımla evlenmiştir. Uzun zaman Yahya Efendi türbesi civarında oturmuştur. Ümmî olduğu halde, Şeyh Yahya Efendi’den aldığı rühanî feyz ile o asırda Celvetiyye’den Şeyh Selamî Efendi’ye intisap ederek kendisinden hilafet almıştır. Yahya Efendi türbesi civarında yaptırdığı zaviyede irşadla meşgul olmuştur. “Odabaşı Şeyhi” namıyla şöhret bulan Fenayî, 1115/ 1704 senesinde göçmüştür. “Şîr-i Huda” tamlamasıyla vefatına tarih düşürülmüştür. Fenayî mahlasıyla yazdığı şiirleri bir divanda toplanmıştır. Hz. Peygamber’e yazdığı na’tlarıyla meşhurdur.
Bilecikli Osman Efendi (v. 1140/ 1727)
Osman Efendi, Selamî Efendi’nin halîfelerindendir. Çavuşderesi’nde Hayreddin Çavuş Mahallesi’nde Eski Semerciler’deki Atpazarı Celvetî Tekkesinde postnişînlik yapmıştır. 1130/1717’de Mehmed Sabürî Efendinin vefatı üzerine Hüdayî Asitanesi’ne on dördüncü postnişîn olarak tayin edilmiştir. Şeyh-i dergah” (1140/1727) tamlamasıyla vefatına tarih düşülmüştür. Mezarı Hz. Hüdaî Asitanesi civarındaki Açık Türbe’de Mehmed Saburî Efendi’nin yanındadır. Meşîhatı kendisinden sonra halifesi ve damadı Yakup Efendi üstlenmiştir.
Bosnalı Mehmed Fevzî Efendi (v. 1084/1674)
Bosna’da doğmuştur. Gençliğinde îstanbul’a gelip Üsküdar’a yerleşmiştir. Eli kalem tutan, manzum ve mensur eserler yazan mürettep bir dîvan bırakan Fevzî, bazı vezîrlere dîvan efendisi olmuştur. Ömrünün sonlarına doğru cezbeye düşüp makam ve mansıbını terkederek Üsküdar’da Şeyh Selamî Efendi’ye intisap etmiştir. Hizmet ve sülükunu tamamladıktan sonra 1084/1674 senesinde vefat etmiştir.
Kaynaklar ; Üsküdarlı Selami Ali Efendi , Mustafa Tatcı -M. Cemal Öztürk , Kaknüs yayınları
İstanbul – Çamlıca tepesindeki İBB tesislerinde , Lokantanın hemen arkasında
Orhan Gazi zamanında Hereke, Tavşancıl, Gebze, Darıca, Tuzla, Pendik, Kartal ve Maltepe kaleleri, 730 (1329) tarihinde, şimdiki Gebze’nin güneybatısında bulunan Pelekonon Ovası’nda yapılan savaş sonucu zaptedilmiş ve Türk Ordusu Merdiven Köyü’ne kadar ilerlemişti. Buradaki İmparator Av Köşkü, Orhan Gazi tarafından bir Ahi Dergahı haline getirilmişti.
Bir fütüvvet yolu olan Ahiler o çağlarda Osmanlılar’ın beşinci kolu, gizli bir örgütü idi. Bunlar yabancı ülkelerden haber sağlarlar ve düşmanı gozetlerlerdi. Bu dergahın şeyhlerine de resmen Bizans’ı gözetlemek vazifesi verilmişti. Bunlar, Gözcü Baba, Gül Baba, Ali Baba, Balcı Baba, Mah Baba, Eren Baba, Şahkulu Baba, Yörük Baba, Sancaktar Baba, Mansur Baba, Semerci Baba, Garipce Baba, Buhur Baba, Kartal Baba ve Çamlıca Baba gibi kimselerdi. Bunların büyük bir kısmı, sonradan siyasi durumun değişmesi neticesinde şehid olmuşlar ve bulundukları yerlere gömülmüşlerdi. Bir fıkıh bilgini olan İvaz Fakih’in bunlardan biri olduğu sanılmaktadır. Şehid olan kimsenin bulunduğu yere gömülmesi eski bir adettir. Süleyman Şah’ın Bolayır’da; İstanbul’un fethi srasında ve sokak muharebeleri esnasında şehid duşenlerin yol kenarlarına gömülmesi bu yuzdendir.
730 (1329) tarihinde kazanılan muharebe neticesi, Türk öncü kuvvetleri Çamlıca Tepeleri’ne kadar gelmişlerdi. Bu sıralarda Orhan Gazi, Çamlıca havalisini de içine alan, fakat gerçek hudutları bilinmeyen geniş bir bölgeyi Doğancılarına tımar olarak vermişti. Tımar, Akşahin ve Akdoğan isimlerinin karşılığı olan Laçin ismini taşıyordu. Laçin Tımarı, sonradan gelen padişahlar tarafından da kabul edilmiş ve yenilenmiştir. Bu hükmün, Yıldırım Bayezid (791-804)(1389-1402) tarafından verildiği ve oğlu İsa Çelebi zamanında ve 805 (1402-3) tarihinde yenilendiği de ileri sürülmektedir.
Büyük tarih yazarı İbrahim Hakkı Konyalı, bir mecmuaya yazdığı yazıda Laçin Tımarı’nn anlamını anlatmakta ve bu arada da; “Yıldırım Bayezid doğancılarına tahsis ettiği Üskudar’ın doğusundaki yerlerden Çamlıca’daki bir çiftliği, İvaz Fakih isminde bir alime vermiş ve onu her çeşit vergiden muaf tutmuştu. Oğlu İsa Çelebi de hicri 805 tarihli bir hükümle babasının emrini teyid etmiştir….” demektedir. Aynı yazıda, eski Ayasofya mutevellisi Derviş Çelebi tarafından yapılan Kocaeli’nin Gebze Kazası’na bağlı bir köy olduğu kaydedildikten sonra, “….. bu köyün Çelebi Sultan Mehmet tarafından İvaz Fakih’e verildiği ve onun da tevliyeti (vakıf işlerinin idaresi) evladına geçmek şartıyla vakfettiği, İvaz Fakih’ten sonra burasının oğlu Ali’ye, daha sonra bunun oğulları Ahmet, Mahmut ve Hızır’a geçtiği ve tahrir zamanında burasının Hızır’ın oğullarından Mahmut’un tasarrufunda bulunduğu….” kaydedilmiştir.
Bu açıklamalara gore, İvaz Fakih’in sonradan konulan şahidesi uzerindeki vefat tarihinin doğru olmaması icap eder. Çelebi Sultan Mehmet zamanında ve 822 (1419) tarihinde sağ olduğu görülen İvaz Fakih’in şahidesindeki 735 (1334-35) tarihi arasında 87 senelik bir fark vardır.
Vakflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan bir vakfiyeye göre, Çelebi Sultan Mehmet (1413-1421) kendi Şeyhi olan İvaz Fakih’e iki Çamlıca arasını temlik (mülk olarak verme) etmiştir. İvaz Fakih de bu yerleri vakfetmiştir. Kısıklı Ceşmesi’nin ilk banisinin de bu zat olduğu söylenir.
İstanbul Ansiklopedisi’ndeki Çamlıca Bektaşi Tekkesi adlı yazıda, “İstanbul fethinden bir asır kadar evvel Çamlıca Baba adında bir derviş tarafından kurulduğunu tahmin ediyoruz. Yani bu tekke ismini kurulduğu tepeden almamış, tepe, tekkeye ve banisine nisbetle isimlendirilmiştir” denilmektedir.
İvaz Fakih’in Çamlıca Tepesindeki Belediye tesislerinin içerisinde kalan kabrinin Baş taşına yeni yazı ile:
Hüve’l-Baki
Hicri 735’te vefat eden
mazanneden İvaz Fakih
kuddise s›rruhunun
1944’te Bay Zeynel Alantor
tarafından kabri yaptırıldı.
Ayak taşında ise:
“1957 yılında Belediyece onarılmıştır.” diye yazılıdır. (Bu tarihte, Belediye bir takım türbeleri tamir ettirmiş ve bu arada Çamlıca’daki Selami Ali Efendi Türbesi’ni de yaptırmıştı.) Türbenin yanındaki tekke binası ile kücük türbedar evi yok olmuştur.
Evliya Celebi, meşhur Seyahatname’sinde;
“Büyük Çamlıca mesiresi, göklere baş kaldırmış bir dağın ta tepesinde yüce bir tekke idi.” demektedir. Evliya Çelebi’nin ismini vermediği bu tekke bir Bektaşi Dergahı idi. Evliya Celebi, 1630 yıllarında bu yerden bir tekke olarak bahsettiği halde, Hadika yazarı hiç soz etmemiştir. Hadika’nın muellifi Hüseyin Efendi’nin eserini yazdığı 1770 tarihlerinde bu tekke artık mevcut değildi. Tekkenin yanındaki ahşap türbe ve türbedar odası 1935 tarihlerinde yıkılmıştır. Son türbedar ise, Bektaşi Şeyhi, Hasan Tahsin Baba idi.
Kaynaklar
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Yüzyıllar Boyunca Üsküdar , Mehmet Nermin Haskan , Üsküdar Belediyesi Yayınları
İstanbul – Üsküdar’da Karacaahmet kabristanınında – Karaahmet Türbesinin hemen arkasında kalan bölümde..
Ebü’ d-Derda hazretlerinin ikinci makam-kabri Üsküdar’da ‘ Karacaahmet Türbesi ‘nin kuzey tarafında kabristanın istinat duvarı yakınlarında bulunmaktadır.
İ. Hakkı Bey, Merakıd-ı mutebere-i Üsküdar adlı eserinde bu makam hakkında şu bilgiyi vermektedir. ”Üsküdar’daki makamın 1983 yılındaki görünümü Bezm-i Alem Valide
1983 yılında türbe
Hazretleri (v. 1251/1853) tarafından hürmeten ve lütfen bu makamı ihya buyurdukları anlaşılmaktadır. Kabri etrafına mükemmel bir de şebeke ve kandil konması ve yakılması için Karacaahmet hazretleri türbedarına zeytinyağı verilerek bu hizmet görülmekte iken, senede Zilhicce arifesinde Valide-i Atik Vakfı ‘ndan kurbanlar ve kandil yakılması için zeytinyağları verilerek Karacaahmet Hazretleri türbedarı yakın zamana kadar bu vazifeyi ifa eyledikleri … “
Türbenin şebeke demirleri ve kandillikleri yok olmuştur. Etrafındaki sadaka taşlarından da sadece iki tanesi kalmıştır. 1983 tarihli fotoğra fında da kabrin sıradan bir beton işçiliğiyle yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır. Kabir, daha sonra ne zaman yapıldığı belli olmayan özelliksiz bir demir şebeke ile tekrar çevrilmiştir. Etrafı tam bir perişanlık içindedir. Hemen yakını, tahrip ve yok edilen mezar taşları çöplüğü gibidir. Gerek bu taşlar, gerekse yeni mezarlar bu makamın etrafındaki tahribatı gösterdiği gibi Karacaahmet’in, tarihiliği’nin hızla tarihleşeceğini/tarihleştirildiğini de ortaya koymaktadır. Makamın etrafında eski mezarlar azalmış, yeni mezarlar ise bir hayli artmıştır. Yeni mezarların, eski mezarları yok ederek yapıldığı ise sağa sola serpilen kırık mezar taşlarından ve yığınlarından anlaşılmaktadır.
Hz. Ebü’d-Derda’nın üçüncü makamı ise Konya Ereğlisi’ndedir.
Kaynak
İstanbullu sahabeler , Dr. Necdet Yılmaz , Dr. Coşkun Yılmaz , Bilge Yayım Habercilik ve Danışmanlık , 2013
Türbe, Açıktürbe Yokuşu üzerindedir. Bu açık türbenin hemen yanında, Yer Sarsan Baba adıyla anılan ve bugün mevcut olmayan bir açık türbe daha vardı. Türbenin gerisinde ise, yeri hâlâ arsa halinde olan ve ismini türbeden alan, Gizlice Evliya Celvetî Tekkesi bulunuyordu.
Aziz Hüdâyî Mahmud Efendi; Ayşe Sultan tarafından 1003 (1594-95) tarihinde tekkesi kurulduktan sonra bir gün, bugünkü Gizlice Evliya Türbesi’nin önünden geçerken:
– Burada ismi bilinmeyen fakat kerameti zâhir olmuş gizli bir evliya medfundur, diyerek yatırın, ‘Gizlice Evliya’ ismini almasına ve kabrinin üzerine de bir türbe yapılmasına sebep olmuştur.
Hüdâyî Mahmud Efendi, 1038 (1628) tarihinde vefat ettiğine göre, Gizlice Evliya, bu tarihten evvel, muhtemelen Hüdâyî hazretlerinin Üsküdar’a geldiği 1580 tarihinden sonra vefat etmiş veya Hüdâyî hazretleri Gizlice Evliya’nın ölümünden çok sonra onun ününü işitmiş olmalıdır. İsmini bu açık türbeden aldığı muhakkak olan Gizlice Evliya zaviyesi, bir Celvetî Tekkesi olduğuna göre, 1595 tarihinden sonra kurulmuş olmalıdır. Celvetî tarikatının kuruluşu çok eski tarihlere dayandığı halde, Üsküdar’da yayılması, Hüdâyî hazretlerinin bu beldeye gelmesinden sonra olmuştur
Gizlice Evliya Türbesi günümüze kadar gelebilmiş ve 1967 tarihlerinde şimdiki şekli ile onarılmıştır. Türbenin eskiden sebile benzeyen bir durumu vardı. Yol seviyesinden yüksek olduğundan, sol tarafındaki bir merdivenden türbenin avlusuna çıkılırdı. Merdiven ve türbenin yan duvarları kesme taştan yapılmış olup, etrafı bir demir parmaklık ile çevrilmişti.Her tarafını ağaçlar ve sarmaşıklar kaplamıştı.
Türbede, Gizlice Baba’ya ait olduğu söylenen kitâbesiz, yuvarlak bir taş ile etrafındaki mezarlıktan getirilip konulan bir kaç şâhide vardı.
Kaynak
Kaynak ; Yüzyıllar Boyunca Üsküdar , Mehmet Nermi Haskan , Üsküdar Belediyesi , 2. cilt sy 553
İstanbul -Üsküdar’da doğancılar caddesi ile eski Keresteciler sokağı kesişiminde yer alan Balaban Baba Tekkesi bahçesinde
1630 tarihlerinde yapılan Balaban Tekkesinin banisi Balaban Ahmet Baba’nın kabri küçük hazirededir. Abani sarıklı, küçük şahidesi üzerindeki kitabesinde şu ifadeler bulunuyor:
Hüve’l-Baki
İsfendiyar zadelerden
Eş-Şeyh Balaban Ahmed Baba
Hazretlerinin ruhuna
el-Fatiha.
Sene 1047 (1637)
Balaban Ahmet Baba’nın tekkeyi yaptırmasından 135-140 sene sonra Sadiye Tekkesi olmuştur. Tekke’nin Şeyhleri şunlardır ;
1- Yağcızade Şeyh Ahmet Efendi (v. 1777)
2- Şeyh Mehmed Said Efendi (v.1792) Yağcızade Şeyh Ahmet Efendi’nin oğlu
3- Şeyh Mehmed Nizameddin Suzi Efendi (v.7 Mart 1823 ) – Şeyh Yakub Mudanyavi’nin oğlu Kabri , Bali Çavuş camii karşısındaki Mezarlığın oratasındadır.
4- Şeyh Nizameddin Efendi – Şeyh Mudanyavi’nin oğlu.
5- Şeyh Mehmed Emin Efendi (v.1880) Şeyh Nizamettin Efendi’nin oğlu
6- Şeyh Mehmed Aşir Efendi (v. 1905)
7- Balaban Şeyh Hasan Hüsnü Efendi
Kaynaklar
Kaynak ; Üsküdar Meşhurarı , Yayına hazırlayan Azmi Bilgin , Üsküdar Belediyesi Yayınları