Manisa – Akhisar’da İstiklal İlkokulu Arkasında
….
Evliya, Sahabe, Peygamber Kabirleri
Evliya ve Sahabe
Manisa – Organize Sanayi bölgesi yanındaki Anafartalar caddesi üzerinde
Ahmet Vehbi Antaki (?-1851), nisbesinden de anlaşılacağı gibi Antakyalıdır di. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 1833’te Manisa’ya geldiğinde kırk yaşlarında olduğu kabul edilir. Ahmed Efendi’nin babası Mehmed Emin Efendi’dir. İlk tahsilini Antakya’da yapmıştır. Gençlik yıllarında öğrenim için önce Mısır’a oradan da İstanbul’a gider. Bir süre Fatih Medresesinde müderrislik görevinde bulunur.
Bir gün İstanbul’un Kartal semtinde Rıfai tarikatının Marifi kolu kurucusu Şeyh Seyyid Muhammed Fethü’l Marif hazretleri ile tanışır ve ona intisap eder. Uzun süre bu dergahta kalır ve daha sonra irşad vazifesi ile görev alarak Manisa’ya gelir. Ahmed Efendi Manisa’da bir sene Hatuniye Medresesi’nde hocalık yaptıktan sonra İbrahim Çelebi Medresesi’ne tayin edilir ve bir sene de orada görev yapar.
Manisa eşrafından Rüstem Efendi ve arkadaşları Ahmed Efendi’yi yalnız bırakmazlar. Tekke arsasının alımında ve inşaında Ahmed Efendi’ye yardım eder, maddi destekte bulunurlar. Ahmed Efendi onsekiz sene Manisa’da Rıfai tarikatının tahsil ve terbiyesinde bulunur. Ölmeden dört gün evvel 1851 tarihinde yaptırdığı tekkeye bir fırın, bir değirmen vakfeder. Bunların gelirlerinden 10 kuruşun tekkenin onarılmasına ve kandiline, 30 kuruş postnişine, arta kalanı da çocuklarına bırakılmasını şart koşar. Tekkesine devletten vakıf kabul etmemiştir. Vakfiye belgesinin edebi değeri olan sadeleştirilmiş özetinden bir bölüm şöyledir.
“Hamdi çok bol, şükrü sonsuz, bütün işlere vakıf, halkın sırlarını bilen yüce Allah katında belli ve bilinmektedir ki, şan ve şerefi yüce olan, inayeti ile insan denilen varlığı ketm-i Ademden (Allah’ın Ruh ve cisim alemlerini yaratmayı istediği zaman bütün mahlukların ilki olan cevher-i arzın çıktığı yer) en güzel bir şekilde yaratıp, vücuda getirip, cennet köşklerini güzel işler yapanlara eyledi. Onun dışında ilah yoktur ve O Celal yönüyle de tecelli etti. En saf, en temiz salat ve selamlar ve üstünlük payesi, nebilerin seçilmişi Allah’ın en seçkin Halifesi ve bütün peygamberlerin başkanı ve kumandanı, “sübhanellezi esra” sırrının şahı H.z Muhammed Mustafa’nın temiz ve nurlu makamına olsun ki; ümmetini hak yoluna çağırıp sapıklık ve her türlü fesattan onları sakındırdı. Salat ve selam onun ve ashabının ve ona uyanların üzerine olsun ki, mutluluk asrında (asr-ı saadet) gerçekleri haykıran bu güzel ve nurlu dini koruma ve kollamada ona göz yaşı döktüren, kötülükleri amaç edinenleri terbiye etti.”
Ve en sonunda “Allah korusun, soyum yok olursa adı geçen vakfiyeyi Şerri mahkemenin (belirlediği kişiyi) mütevelli tayin edip, dergahtaki şeyh dahi orada (tekkede) bulunan fakirleri doyursun”, diyerek fırın ve değirmeni mütevelli tayin edilen Halil Hilmi Efendi’ye vakfiyet üzere teslim eder.
Ahmed Vehbi Antaki Hazretleri hakkında anlatılan bir çok keramet vardır.
“Dergahın yanındaki Ahmed Efendinin türbesinin bulunduğu yer, dergahın ilk kurulduğu dönemde bir Ruma ait fırın imiş. Ancak bu fırın dergaha da gereklidir. Yapılan çok cazip tekliflere dahi hayır cevabı verilir. Fırının ekmek pişirmek için yakıldığı bir vakit fırıncının fırından biraz uzaklaştığı anda Ahmed Vehbi Antaki Hazretleri kızgın fırının içine girer. Bir müddet sonra işinin başına dönen Rum fırıncı ekmek çıkarmak için fırını açtığında gözlerine inanamaz. Fırının içinde Ahmed Vehbi Antaki Hazretlerini ‘Hay’ ismini zikreder halde görür. Mübarek her ‘Hay’ esmasını söylediğinde alevler adeta kendisine eşlik eder gibi yükselmektedir. Rum fırıncı bu keramet karşısında feryadı basıp ardından Ahmed Efendinin elinde Kelime-i şehadet getirip Müslüman olur ve tarikata intisap eder. Dergahın bir ferdi olur.”
Ahmed Vehbi Antaki şiirler, edebi eserler yazmışsa da bugün bunlardan elimizde sadece iki şiiri mevcuttur.
Mekteb-i irfâna gidip âyet-i Kur’ân okuruz İlm-i ledün vâkıfıyız nüsha-i insan okuruz Söylemeyiz mâ-halefe böylece erdik şerefe Vâkıf olup “Men aref”e nükte-i pinhan okuruz Gelse güzel bezmimize yad gelmese yanımıza Münkir ermez sırrımıza böylece irfan okuruz Her güzelin dengine biz boyanırız rengine biz Düşmanının cengine biz tîg ile çevgân okuruz Birbirini sevmeyenin kendi özün bilmeyenin Ademe baş eğmeyenin ismini şeytân okuruz
Aşk ile sevda ile biz derd-i dilârâ ile biz
Tabla-i şeyda ile biz böylece dîvân okuruz
Vehbiyâ mestiz ezeli biz severiz her güzeli
Anda görüp Lem Yezel’i ismini cânân okuruz
Entekkeli Dergâhı” İbrahim Çelebi Camii’nin karşısındadır. Günümüzde kurucusu Şeyh Ahmed Vehbi Efendi ve diğer şeyhler Hasan Rüştü Efendi ve Hüseyin Kemalettin Efendi’nin türbelerinin de bulunduğu dergah binası, Anıtlar Kurulu denetiminde tarihi bir eserdir.
Manisa – Merkez’de Attar Hoca camii içerisinde
Attar Hoca’nın kabri, karaköy semtinde bulunan ve 1480’de yaptırılmış olan Attar Hoca Camii’nin son cemaat mahallinde, minarenin yanındadır Eyne Gazi Mahallesinde daha sonraları Attar Ece (Hoca) tarafından bir cami yaptırılmasıyla mahalleye Attar Ece adı verilir. Attar Hoca’nın Saruhanoğulları devrinde yaşamış olan Revak Sultan’ın kardeşi olduğu ileri sürülür Kaynaklardan Attar Hoca’nın testicilik yaptığı ve dükkânının da şimdiki Karaköy Kur’ân Kursu’nun bulunduğu yerde olduğunu öğreniyoruz.
Attar Hoca’ya ait şöyle bir menkıbe anlatılmaktadır: “Adamın biri bir gün Attar Ece’nin bir testisini kırar. Sonraki bir gün yine gelir ve bir testisini daha kırar. Üçüncü de yine kasten testisini kırmaya geldiğinde Attar Ece bu şahsı yakalar ve, “senin Hızır olduğunu herkese söylerim”, der. Hızır (a.s.), “Ne olur söyleme” der. Attar Ece de, “ o zaman günde bir vakit namazı bu camide kılar isen söylemem” der. O günden beri Hızır (a.s.)’ın bu camide hergün bir vakit namaza geldiğine inanılmaktadır. Cami yapılacağı zaman, vakıfın cami alanının geniş tutulmasını istemiş olduğu, bunun sebebini soranlara da, “gün gelecek burada çocuklar oynayacak” diyerek, ileride bir gün burada bir Kur’ân kursunun yapılacağına işaret etmiş olduğu anlatılır.
Manisa – Dere Mahallesinde Kumludere caddesi üzerinde
Dere Mahallesi’nde, Grek Mitolojisinde Niobe olarak ismi geçen kaya kütlesinin karşısında yer alan türbe, Revak Sultan’a aittir. Selçuklu kümbetlerini andıran yapının kuzey yönündeki kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabede “Bat fi şehir safer sene” yazısı ile Ayetelkürsi’nin son bölümü ve “Ya Alim” sözcüğü yazılıdır. Kitabede Revak Sultan’ın ismi geçmediği gibi tarih de bulunmamaktadır.
Türbe düzgün taş ve tuğladan yapılmış, duvarlar köşe üçgenleri üzerine oturan dik ve sivri bir külahla örtülmüştür. İç mekân doğudaki bir pencere ile aydınlatılmıştır. Köşe üçgenleri üzerinde de Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer yazıları bulunmaktadır. Türbe içerisinde ortada Revak Sultan’ın türbesi yer almakta, diğer iki mezarın ise kime ait olduğu bilinmemektedir. Türbe 1963 yılında onarılmış, sandukalar betona dönüştürülmüştür. Halveti tarikatına bağlı kişilerin gömüldüğü mezarlığın içerisinde bulunan bu türbe ve dergâh ile ilgili bir vakfiye düzenlenmiştir. Ancak dergâhtan hiçbir iz günümüze gelememiştir. Muhtemelen XV. yüzyılın son çeyreğinde zaviyenin Halveti dergahına dönüştüğü görülür.
İsmail Onarlı, makalesinde, vakfiyede Revak Sultan’ın Barak Baba’nın oğlu olduğunun belirtildiğini kaydeder. 1371 yılında düzenlenen “Revak Sultan Vakfiyesi”nin şahidleri arasında gösterilen “Bektaş-ı Horasani oğlu İbrahim Seydi Dede, Cafer-i Horasani oğlu Yolageldi Baba, İlyas-i Horasani oğlu Haki Baba, İbrahim-i Horasani oğlu Arık Dede, Süleyman-ı Horasani oğlu Karaca Ahmed, Yunus-i Horasani oğlu Oklu Horos Dede, Hüsrev-i Horasani oğlu Sindel Baba gibi şahsiyetler Saruhanoğulları Beyliği’nin kuruluşuna vücud veren, Horasan Erenlerinin oğullarıdır. Hâce Bektaş Veli’den icazetnâme alarak Bigadiç’in Yağcılar beldesi yakınındaki Baraklar Köyü’ne yerleşip burada Hakk’a yürüyen, türbesi de burada bulunan bir Barak Baba vardır ki, Onarlı’ya göre muhtemelen Revak Sultan da Bigadiç’deki bu Barak Baba’nın oğludur.
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]
Kaynak
Evliyalar Şehri Manisa , Abdulhalim Durma , 2013 .
[/toggle]
Manisa – Kırkağaç – Sarı hoca camii yanında
Sarı Hoca Abdullah Efendi yaşadığı 1400’lü yıllarda ilmi, felsefi, dini ve tasavvufi alanda talebe yetiştirmiş halka ışık saçan bir din ve ilim adamıdır. Hakkında birçok menkıbe anlatılır.
Sarı Hoca Kırkağaç’ın kurucularındandır. Kayadibi ile Bakır kasabası arasında o zamanlar mevcut Taş köyünde ikamet ettiği tarihlerde Osmanlı padişahı II.Murat ile bu köyde görüşmüş olduğu nakledilir. Sarı Hoca’nın Türkçeye tercüme ettiği Mevlana Celaleddin Rumi’nin Mesnevi’sini beğenen II.Murat bu hizmetinden dolayı takdir ifadesi olarak Sarıhoca Camiini inşa ettirip Kırkağaç halkını aşar vergisinden muaf tutar ve böylece civardaki bir kısım halk Kırkağaç’a göç ederek buraya yerleşir.
Bir rivayete göre de II. Murat’ın eşi yolculuk esnasında Kırkağaç’tan geçerken rahatsızlanır. Burada Sarı Hoca Efendi’nin duasıyla iyileşir. Bu nedenle padişah II. Murat Sarıhoca Camii’ni ve yanındaki taştan evi yaptırır.
Birgün Sarı Hoca Hazretleri Hacc yolculuğuna çıkmak için oğullarının hazırlanmasını ister. Hazırlıklar yapıldıktan sonra halkla toplu olarak vedalaşırken hoca oğullarına hacc yolculuğundan vazgeçtiğini söyler ve geri dönerler. Oğulları hocaya sebebini sorar. Hoca efendi oğullarına, ölümünün yaklaştığını ve bu yolculuğun yarım kalabileceğini söyler. Hakikaten Sarı Hoca Hazretleri bu olaydan üç gün sonra vefat eder.
Rivayet edilir ki, 1974 yılındaki Kıbrıs Harekatına Sarı Hoca’nın katıldığı, bu savaşta yüzbaşı olarak görev yapan pilota yardım ettiği, daha sonra bu askerin Sarı Hoca’yı ziyarete geldiği, hoca efendinin yıllar önce öldüğünü öğrendiği, bu olaydan çok etkilenip uzun bir süre Sarıhoca Camiinde her türlü hizmette bulunduğu anlatılır.
Cami zamanla cemaate yeterli gelmediğinden halk tarafından bir misli daha büyütülerek bugünkü haline getirilir. Sarıhoca zamanında yaptırılan medreselerde Arapça, matemetik, Farsça, mecelle ahkamı, ve bunun yanı sıra diğer derslerin okutulduğu nakledilir. Sarıhoca Camii haziresinde bulunan kabirlerde bazı Uşşaki tarikatı hocaları medfun bulunmaktadır. 1864 yılında Kırkağaç’ta müftü olarak görev yapan ve Koca Müftü diye anılan Müftü Tahir Efendi Hicaz’a gider ve buradan dönüşünde Peygamber Efendimizin mübarek sakal-ı şerifini getirip Sarıhoca Camii’ne hediye eder. Halen Sarıhoca Camiinde bulunan ve her sene Ramazan ayının 27. gecesi (Kadir Gecesinde) halk tarafından ziyaret edilen sakal-ı şerif budur.
Kaynak
Evliyalar Şehri Manisa , Abdulhalim Durma , 2013 .
Manisa – Merkez’de Muradiye camii batısında
Sultan Camisinin karşısında ve Muradiye külliyesinin batısındaki meydanda yer alan türbenin Saruhan Bey’e ait olduğu ileri sürülür. Bu türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kuzey yönündeki giriş kapısı üzerinde kitabe yeri bulunuyorsa da kitabe günümüze gelememiştir. Beyliğin kurucusu olan Saruhan Bey’in 1345-1346 yılında öldüğü dikkate alınırsa, türbenin de XIV. yüzyıl ortalarında, torunu İshak Bey tarafından yaptırılmış olduğu kabul edilebilir. Yörükoğlu, türbe hakkında şunları kaydeder. “Mamafih bu türbeye yalnız kendisi değil, oğullarından İlyas, Süleyman ve Hızır Şah Beyler de defnedilmiştir. Türbenin bulunduğu mahalleye “Körhâne” tesmiyesi; Fâtih’in hocası Molla Hüsrev’in bu mahalde ikamet etmesinden, “Gûrânî mahalle”sinin tahrîf edilmesinden neş’et etmiştir.”
Türbe kaba yontma taş, tuğla ve çevredeki antik yapılardan toplanmış olan devşirme malzeme ile yapılmıştır. Dikdörtgen planlı türbenin kuzey yönünde giriş kapısı yer alır. Kapının iki yanındaki birer küçük pencere açıklıkları tuğla örgülü, yuvarlak sağır kemerlerle çevrilmiştir. Giriş kapısını ve bu pencerelerin bütününü, cephenin tümüne hakim tuğla örgülü sivri bir kemer çevirmektedir.
Girişteki sivri tonoz örtülü bölüm ile kubbeli lahdin bulunduğu bölüm birbirlerinden mimari bir eleman ile ayrılmamıştır. Ancak lahit odası ön mekândan daha geniş ve yüksek tutulmuş olup üst örtüde de bir farklılık göze çarpmaktadır. Lahdin bulunduğu odanın doğu duvarında açılmış kapının türbenin başka bir yapı ile bağlantısı olduğunu göstermektedir. Bu konuda araştırma yapan İlhami Bilgin, “Buradaki duvar izlerinin türbeye bitişik bir yapının varlığından başka, türbe ile ek yapının, inşa edilirken birlikte planlanıp yapılmadıklarını; türbenin inşasından sonraki bir tarihte yapılan ek yapıyla türbe arasındaki bağlantıyı sağlamak üzere türbenin doğu pencerelerinden birinin kapı haline dönüştürüldüğü” sonucunu çıkarmaktadır. Buradaki ek binanın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir. Türbenin altında bir mumyalık kısmı bulunmaktadır. Ayrıca üzeri de tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Girişin iki yanındaki pencereler dışında diğer üç kenarında ikişer düz lentolu pencere bulunmaktadır. Ancak türbe birkaç kez onarım geçirdiğinden bu pencerelerin orijinal olup olmadıkları da tartışmalıdır. Türbe 1974 yılında onarılmış olup yanındaki meydana Manisa Ticaret Odası tarafından Saruhan Bey’in heykeli dikilmiştir.
Saruhan Bey tarafından fethedilişi gününün 1313 yılının Regaip Kandiline tesadüf etmesi sebebiyle, o günden günümüze Regaip Kandili ile Manisa’nın fethinin birlikte kutlanması gelenek haline gelmiştir.
Kaynak
Evliyalar Şehri Manisa , Abdulhalim Durma , 2013 .
Manisa – Karaca ahmet köyünde
Manisa’da Horozköy’den bir iki km. mesafede kabri bulunan Karaca Ahmed’in rivayetler dışında yaşadığı dönem hakkında ilk gerçek bilgiyi Saruhanoğlu İshak Çelebi’nin 1371 tarihinde Manisa’da Şeyh Revak Sultan’a vakfettiği arazi için düzenlenen vakfiyedeki şahitler arasında‚ “..Süleyman Horasani oğlu Karaca Ahmed..” adıyla rastlarız. 1371’de sağ olduğu anlaşılan Karaca Ahmed için, İshak Çelebi’nin vezirlerinden Murtaza Bey’in oğlu Emiri Bekir Hoş Kadem Paşa’nın 1397 yılına ait düzenlenen vakfiyesinde “…..Gökçeağaç denilen iki kıt’a arazinin cem’isinden gelen hasılat Eşşeyh arif-i Billah Karacaahmed Tekkesi’nin sakinlerine, orada yapılmış merkad ve türbesine gelenlere, merkadin hizmetçileri ile gelip gidenlere halin iktizasına göre it’amiyye sarf edilecek…”, kaydı ile Karaca Ahmed’in vefat etmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Aşıkpaşazade Karaca Ahmed’in Orhan Gazi devrinde sağ olduğunu ve I.Murad zamanında öldüğünü yazmaktadır. 1371’de sağ olan Karaca Ahmet büyük bir ihtimalle I.Murad’ın ölüm tarihi olan 1390’dan önce vefat etmiş olmalıdır. Tire’de medfun bulunan Bali Baba’nın soy kütüğünde Karaca Ahmet Sultan’ın isminin de yer aldığını bu arada belirtmek gerekir. Kanuni Sultan Süleyman’ın cariyesi olan Gülfem Hatun, Manisa Sancağında bulunduğu sırada sık sık Horozköyü’ne giderek Karaca Ahmed Sultan’ın türbesini ziyaret ederdi. Bilindiği gibi, İstanbul’daki makam yerinin inşaını da o gerçekleştirmiştir. Karaca Ahmed’in birçok yerde makamı bulunmaktadır.
Kaynak
Evliyalar Şehri Manisa , Abdulhalim Durma , 2013 .