Mehmet Dumlu Kütahyevi

Kütahya Merkez’de Musalla Kabristanındaki Sunullah Gaybi hazretlerinin hemen yanında dır.

Aziz Mehmet Dumlu Hazretleri Kütahya’da doğmuştur. Baba tarafından soyu Buhara’ya uzanmaktadır. Dedesi Eşref Efendi Nakşibendi şeyhidir.  Dedesinin dedesi Hurşit Efendi
Buhara’da tahsilini tamamlamış bir Nakşibendi şeyhidir. Soyunda anne tarafından gelen bir manevi çizgi de mevcuttur. Anneanneleri Gülsüm hanımın Eskişehirli Sadık Efendi Aziz Hazretlerinden biatlı bir Şabani dervişi olduğu bilinmektedir.

Mehmet Dumlu Hazretleri ilk eğitimini Kütahya’da yaptı. Daha sonra hafızlık eğitimine başladı. Sekiz ayda Kuranı kerim hafızı oldu. Askerlik görevini İzmir Gaziemir’de tamamladı. Askerlik dönüşü kısa bir süre memurluk yaptı. Memurluktan ayrılıp Kütahya Şehitler Camii imamlığına tayin edildi. Müftülük kadrosunda Kuran Kursu öğretmenliği yapt 

1953 yılında Kütahya’da Ayşe hanımla evlendi. Evliliğinden iki oğlu bir kızı oldu. Oğulları Kamuran bey ve Sacit bey Kütahya’da ticaretle uğraşmaktadırlar. Kızı Asuman hanım da evlidir ve Kütahya’da yaşamaktadır. Mehmet Dumlu Hazretleri, eşi ile 47 yıllık bir evlilik hayatı sürdü. Eşi Ayşe hanımefendi, özenli, namazlarını kazaya bırakmamış bir hanımefendiydi. 2000 yılında Ayşe hanım vefat etmişlerdir. Bu tarihten sonra Mehmet Dumlu hazretleri büyük oğlu Kamuran beyle birlikte oturmuştur.

Aziz Mehmet Dumlu Hazretleri tasavvufa ilk olarak Mevlevi Şeyhi Kütahya’lı Akif Dede’ye intisab ederek girmiştir. O sırada Nakşibendi halifelerinden Altıntaş’lı Hacı Mehmet Efendi’nin sohbetlerine de devam etmektedir. İzmir Gaziemir’de askerlik görevini yaptığı sırada Kadiri şeyhi Sezai Efendi ile tanışır ve onun sohbetlerine katılır. Askerden terhis olduktan sonra Kütahya’ya dönen Mehmet Dumlu Hazretleri, Altıntaşlı Hacı Mehmet Efendinin vefat ettiğini öğrenir. Bunun üzerine kendisinde bir kamil mürşid arayışı başlar. Kütahya eşrafından Elifzade Nuri Efendi vasıtasiyle Uşak’ta bulunan Halveti Şabani Şeyhi Hoca Mustafa Efendi Aziz Hazretlerine biat ederek Halveti Şabani yolunda tasavvuf eğitimine başlar. Dervişliği çok coşkulu olan Mehmet Dumlu Hazretleri, kısa sürede şeyhinin takdir ve teveccühüne mazhar olmuştur.

Tasavvuf eğitimi yanında müzik eğitimine de devam eden Aziz Mehmet Dumlu Hazretleri, usul ve makam konularında kendisini yetiştirmiştir. Çok sayıda ilahiyi makam ve usulu ile ezberinde bulundurduğu için ilahiler konusunda araştırma yapan müzisyenlere yol göstermiştir. 

Dervişliği sırasında, hizmette ve gayrette önde yer alan Mehmet Dumlu Hazretleri şeyhinin vefatından önce irşad ile görevlendirildi. 1973 yılında vefat eden Uşaklı Mustafa Efendi Aziz Hazretleri’nin Halveti Şabani çizgisini aslına uygun olarak devam ettirmiştir. Kütahya, İstanbul, İzmir, Bursa, Ankara, Konya, Kastamonu ve Erzurum vilayetlerinde sohbetleriyle; irfan yolunda istekli olanlara tasavvuf eğitimi vererek hizmeti sürdürmüştür. İrfan yolunda yüzlerce öğrenciyi, nefisleriyle mücadelede gerekli yol ve yöntemleri göstererek, irşad ve ıslah etmiştir.

Aziz Mehmet Dumlu Hazretleri, 27 Ağustos 2011 tarihinde Kütahya’da Cemal Alemine yürümüştür. Naaşı, Kütahya’da, Sunullah Gaybi Hazretlerinin Türbesi yanında, toprağa verilmiştir.

Kaynak ; Halveti.net

İshak Fakih

İshak Fakih

Kütahya – Merkez’de İshak camii girişinde sağ taraftaki türbesinde

Cemalettin ishak Fakhî Kütahya’da yetişen velilerden. GermiyanoğU Süleyman Şah ve Yakub bey zamanındaki en yüksek ullemadandır. Süleyman Kızını Murad Hüdavendigar’ın oğlu Bayezid’e vermek istediği zaman Osmanlı Hükümdarına gönderediği heyette de yer almıştır. Bu heyetin gönderildiği tarih 1381’den biraz evveldir. İshak Fakih’in mahlasının Cemaleddin ve babasının Hacı Halil Hayrullah olduğunu İshak fakih camiinin vakfiye ve kitabesinden anlıyoruz.

İshak Fakih’in 844 H. sesinde hayatta olduğunu ve 783 H. ten evvel de Osmanlı Hükümdarı nezdinde gönderildiğini nazarı dikkate alınırsa 90 yıldan fazla bir ömür sürdüğü görülür. Cemalettin İshak Fakih’in (825h. – 1422m) Rebiülevvel tarihli vakfiyesinden Mehmet isminde bir olduğu olduğu anlaşılıyor. İshak Fakih’in bu vakfı Sincanlıya tabi kırka köyündedir.İshak Fakih’in kabri banisi olduğu caminin  hemen girişindeki türbesindedir. Türbe de kitabe yoktur.

İshak fakih camii ve türbesi’nin özelikleri
a1.20 m. kalınlığında yüzleri ve köşeleri kesme taşlarla, tuğla ve harçla yapılmış olan cami esas arsaya uyularak 150:180 cm. dolma toprak üzerine inşa edilmiştir. Beşgen duvar üzerine oturtulmuş tek kubbesi ve çatısı vardır. Caminin giriş kapısına kuzeyden 6 basamak çimento merdivenle çıkılır. Solda taştan yapılmış bir istinat duvarı olup camiinin bu dış avlusu iki küçük kubbe ile örtülüdür. Avlunun sağında bir türbe ve türbenin bu kısmında demir parmaklıklarla iki pencere vardır. Türbe tek kubbelidir. Zemini çini plakalarla üç merkad vardır.
Cami (7.80 x 4.5) metrekare boyutunda olup kubbe dört köşe üzerine oturtulmuştur. Minber ahşap ve sadedir. Mihrap beton sıvalı mermer taklidi boyalıdır. Küçük bir müezzin mahvili ve 14 basamak tahta merdivenle kadınlar mahviline inilir.
Minare kesme taşlarla yapılmış olup şerefe kısmı tuğlalarla işlenmiştir. Külah ahşap ve kurşun kaplıdır. 54 basamaklıdır. Basamaklar aşınmış durumdadır.
Cami yanında bulunan çeşme de İshak Fakih tarafından yaptırılmış olup inşası 823h – 1420 m.’dir.

Kalburcu Şeyhi Ahmet Efendi

Kalburcu Şeyhi Pir Ahmet

Kütahya – Eskişehir yolu üzerinde. Kütahya ya 20 km mesafede

Kânûnî Sultan Süleymân devri âlim ve velîlerinden. Aslen Kütahya’ya yakın Gırbalcı köyündendir. Halk arasında Kalburcu Şeyhi adıyla meşhûr olmuştur. Mihmandâr ve Çavdarlı adıyla da bilinirdi. kaynaklarda doğum târihi bildirilmemektedir. 1570 (H.978) senesinde vefât etti.

Önce kendi memleketinin âlimlerinden ilim tahsîl etti. Sonra Şeyh Sinân Karamânî’nin hizmetinde bulundu. Abdüllatîf Efendinin sohbetlerinden çok istifâde etti.Mânevî hâllere ve makamlara kavuştu.

Şöyle bir hâdise anlatılır: Henüz talebeyken, arkadaşlarıyla derse gidip gelirlerdi. Bir gün derse gittiklerinde, iki arkadaşıyle berâber her biri, gönüllerinden geçenlerin hâsıl olması için hocalarından duâ istediler. Hocaları bu talebelerini kırmadı. Onlar için duâ etti.Hocalarının duâsı bereketiyle, o talebelerden biri Pâdişâhın ordusunda komutan, biri de ilim ehli âlim bir kimse oldu. Ahmed Dede ise; hazret-i İbrâhim gibi çok mâl ve mülke kavuştu, zengin oldu. Daha sonra İstanbul’a geldi. Burada büyük zâtlardan olan Kütahyalı Merkez Efendinin yanında hizmet etti. Merkez Efendinin yanında İslâmiyetin güzel ahlâkını ve Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yolunu öğretmek için izin aldı. Yine büyük zâtlardan Kastamonulu Şâban Efendinin de iltifatlarına kavuştu.

İstanbul’dan ayrılıp memleketine geldi. Burada yaptırdığı zâviyesinde ikâmet eder, insanlara dünyâ ve âhiret saâdetinin yollarını öğretirdi.Hocasının duâsı bereketiyle çok mal ve mülke kavuştuğundan, herkese çok fazla ikrâmlarda bulunurdu. Gece-gündüz, gelene geçene yemek yedirir, açları doyururdu. Zâviyesinde sofra hiç eksik olmazdı. Çok kerâmetleri görüldü. Ömrü boyunca hiç kimseden hediye, maaş ve sadaka gibi şeyleri kabûl etmedi. Çiftçilikle geçinirdi. Tarlalarından elde ettiği ürünlerden, misâfirlerine yedirmek ve ihtiyaç sâhiplerine vermek için bir mikdar ayırmak âdetiydi. Hattâ hayvanlar ve kuşlar için bile yiyecek ve buğday ayırırdı.

Tarlaya ektiği buğday ve çavdarlar, normal tohumdan olmasına rağmen, çok güzel ve benzersiz olurdu. Bu sebeple Ahmed Dede’ye halk arasında Çavdar Şeyhi de derlerdi. Tarlalardan elde ettiği buğdayı bir anbara koyar, kapısını kapatırdı. Buğdayı anbarın altındaki oluktan alırlardı. Anbarın tamâmen boşaldığı hiç görülmedi. Bu sâyede hiçbir zaman zahire sıkıntısı çekilmezdi. Ahmed Dede’ye civar köy ve kasabalardan çok misâfirler gelirdi. Misâfirlere, ayrılırken birer çörek verir, onlar da bunu yol azığı yaparlardı. Her zaman; “Bu nîmetlerin hepsi, Ahmed Dede’nin hocası Abdüllatîf Efendinin duâsı bereketi iledir” diye Allahü teâlâya şükrederlerdi.

Sultan İkinci Selîm şehzâdeyken Ahmed Dede’yi ziyâret etmiş ve zâviyesi yakınında bir mescid yaptırmıştır. Kalburcu Şeyhi Ahmed Dede 1570 (H.978) senesinde memleketinde vefât etti.Kabri oradadır.

KAYNAKLAR

1) Şakâyik-ı Nu’mâniyye Zeyli (Atâî); s.203

2) Sicilli Osmanî; c.1, s.201

Ahi İzzettin

Ahi İzzettin

Kütahya Merkez’de İshak camii’nin karşısında

Ahi şeyhlerinden. Kütahya’da Ishak Fakih Camii’nin batısında Hisarlı Ahmet Caddesi’nde yol üstünde yüksekçe bir yerdedir. Hicri 1071 yilinda vefat etmiştir. Mevlevi olduğu ve Yakup Çelebi imaretinin, aşçılığını yaptığı rivayet edilmektedir.

 

Nur Mehmet Efendi – Ak sakallı Dede

Nur Mehmet Efendi 2

Afyon – Merkez’de Nur Mehmet efendi camii yanındaki türbesinde

İsmail Beliğ Efendi H. 1142 tarihli kitabında Nur Mehmet efendi’nin ; Osmanlı’nın Ekran Resmi 2015-10-17 23.29.25ilk Şeyhül islamı Molla Fenari gibi büyük zatları halka-ı tedrisinde yetiştirdiğini söyler. Hakkında Ne yazık ki başka bir bilgi bulamadık. ..
Nurcu Mahallesi’nde günümüzde hala faal olan mescidin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı tespit edilememiştir. Mescit çatı örtülü, minâresi kesme taştandır. Mescit içerisinde Şakalak (Sakalı ak) Dede ve Nur Mehmet Efendi’nin kabri bulunmaktadır. Mescit olarak inşa edilen mabedin ne zaman camiye dönüşltürüldüğü hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Arşiv ve Mahkeme kayıtlarında da bu isimi taşıyan bir cami veya mescit kaydına raslamadık. Pek çok cami ve mescitte rastladığımız gibi bu mescidin de ikinci ve hatta üçüncü bir isminin bulunabileceğini, belki de kayıtlara bu farklı isimlerle geçmiş olabileceğini göz ardı etmemek gerekir.
Camii, 1955 yılına kadar içinde üç mezar bulunan bir türbe ve basit bir binadan müteşekkil iken, bu tarihte betonarme olarak yeniden yapılmış ve türbedeki mezarlar şimdiki yerine nakledilmiştir.

Kaynaklar ; Afyonkarahisar Vakıf Eserleri , Afyon kocatepe Üniversitesi

Burmalı Sultan

Burmalı camii

Afyon Merkez’de Burmalı camii’nin bodrum katında

Burmalı Sultan ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Burmalı cami’nin giriş Burmalı Sultankapısındaki süslemelerden XIV. yüzyıla ait olduğu ileri sürülebilir. Caminin bulunduğu Burmalı mahallesinin XVI. yüzyıl vakıf kayıtlarında mevcuttur. Bundan dolayı Burmalı Sultan’ın Xv. yüzyıldan önce yaşadığını söyleyebiliriz.

 

 

 

 

Şeyh Murat Çelebi

Afyon mevlevihanesinde

Şeyh Ahmet Çelebi’nin oğlu, Şehid Ali Efendi’nin de kardeşidir. Sicil kayıtlarında Murat Çelebi’nin şeyhlik yaptığına dair bir kayda rastlanmaz. Ancak, Mevlevîhâne’nin türbe bölümünde ona atfedilen kabir üzerinde bir sandukanın olması, Şemseddin Çelebi’nin, şeyh Ali Efendi’den önce Mevlevîhâne’nin şeyhi olduğunu, onun vefatından sonra Ali Efendi’nin şeyhlik makamına geçmiş olduğunu bildirmesi gibi bilgiler, onun 1837 yılında kısa bir süre, (belki birkaç ay) şeyhlik yapmış olduğu fikrini vermektedir. Bu durumda Murat Efendi’nin Yahya Efendi’den sonra, Ali Efendi’den de önce şeyh olması gerekir. Murat Efendi, Ahmet Çelebi’nin büyük oğlu olmalıdır. Zira Mevlevî geleneğinde de şeyhlik sırası öncelikle ailenin büyük erkek çocuğuna verilmiştir. Babası ve kardeşine ait bilgilerden yola çıkarak 1750-1850 yıllarında yaşadığını söyleyebiliriz.

Kaynaklar ;Abdulhalim Durma , Afyon Evliyaları
Mehmet Gündoğan , Afyon Alim ve Evliyaları , Medrese kitabevi , 1999
H. Fikri Yazıcıoğlu , Afyon Evliyaları ve İlim Adamları , 1969

Şahidi İbrahim Dede

Şahidi İbrahim Dede

Afyon Mevlevihanesinde

Muğlanın meşhur alimlerinden biri olan İbrahim Şahidî Dede,1470 (H.875) de doğdu. On sekiz yaşına kadar memleketinde, sonra Bursa ve İstanbul’da çeşitli ilimleri tahsil edip ilimde yetiştikten sonra,bir gün rüyasında Sultan Divani hazretlerini görür ve onunla sohbet eder. Bu rüyadan sonra gönlüne Sultan Divaniyi görmek arzusuna düşer.

Bu sırada Sultan Divani Çiltenanla ( 40 Müridi) beraber Muğlaya gitmek üzere yola koyulmuştur. Muğlalılar Mevlevî dervişlerin geldiğİnİ duyunca şehrin bir kaç kilometre yakınına karşılamağa çıktılar. Şahîdi ise herkesten önce gördü ve kendi evine nıisafir olmasini rica etti. Bunun üzerine Sultan Divani «Biz yolumuz uğrunda canını ve basını feda edenlerin tnisafiri oluruz» dedi. Buna cevaben İbrahim Dede: «Senin gibi Sultanın, uğrunda canım ve başım feda ol sunî» dedi. Bu cevaptan memnun olan Sultan Divanî ,îbrahim Dedenin (Şahidi) evine misafir oldu. Biraz istirahatten sonra Muğla ileri gelenleri ve Mevlevi dervişleri beraberce büyük bir salonda otururken, Sultan Divani, İbrahim Dedeye «Haydi vadini yerine getir dedi!» Şahidi boynunu uzattı ve ”Canım ve başım senin uğrunda feda olsun. Senin Velî, Mürşid-i Kamil olduğuna şahid olduk!” dedi ve Sultan Divanî’nin elini öptü. Sultan Divani de mükafat olarak kendisine Şahidi ismini verdi. Böylece Mevlevi tarikatına giren İbrahim dede , Şahidi ismiyle şöhret buldu ve şiirlerin bu mahlası kullandı.

Basını Mevlevi sikkesi sırtına , mevlevi elbisesini giyip zahiri ilimlerle olgun olan Şahidi, Sultan Divaniden feyiz almak suretiyle manevi bakımdan da coşkunlaşıp içli şiirler söylemeğe başladı. Söylediği şiirlerin (Gulşeni Vaıdet), (Gülşeni Tevhid) ve (Gülşeni Esrar) isimli üç kitapta topladı.

Şahidi , Sultan Divanî’nin zikir halkasına girdikten sonra evlad, mal, mülk, aile ve memleketinden, vazgeçdi bir gölge gibi Sultan Divani’nin arkasından takip etti. Aynı zamanda Sultan Divaninin söylediği şiir ve vecizelerini kaydetmek suretiyle, katiplik ödevi yaptı.(Ne yazı ki Afyonkarahisar Mevlevi Dergahının birkaç defa yanmasıyla Sultan Divanîye ait ancak yirmi kadar şiir zamanımıza kader gelebildi.)

Böylece Sultan Divanî’nin, hayranı olan Şahidî, onun arkasından yalın ayak başı açık bir şekilde Mısır çöllerini ve Anadolu bozkırlarında dolaşırken takip etti. Sultan Divani her gittiği şehirden Şahidiye binmesi için bir at ,ayaklarına giymesi için bir ayakkabı alırdı. Sultan Divanî önde, Şahidi arkada yol yürüdü. Bir müddet sonra Sultan Divani arkasına baktığında ne görsün? Şahidi attan inmiş ayaklarından ayakkabılarını çıkarmış arkadan geliyor.

Sultan Divani, Şahidiye ; ”Şahidi! Niçin bana eziyet ediyorsun? sen ayakların çıplak vaziyette, yürüdükçe ben üzülüyorum!..» dedi. Şahidi dede ise şöyle yanıt verir ” Ey velayet Şahı senin bastığın ve gölgenin bulunduğu bu topraklara ayakkabı ile basmaya utanırım . ‘
Sultan Divaninin vefatından sonra Muğla Mevlevihanesine Postnişin olur. (H. 957 / M 1556) senesinde seksen iki yaşında, bir rivayete göre Muğla bir rivayete göre de Sultan Divani’nin kabrini ziyaret için gittiği Afyon’da vefat eder.

Kaynaklar
Abdulhalim Durma , Afyon Evliyaları
Mehmet Gündoğan , Afyon Alim ve Evliyaları , Medrese kitabevi , 1999
H. Fikri Yazıcıoğlu , Afyon Evliyaları ve İlim Adamları , 1969
[/toggle]