Oruç Bey

Bursa – Oruçbey caddesindeki Türbesinde

Oruç Bey devlet adamı ve ünlü bir komutandır.Kara Ali’nin torunu, Kara Timurtaş Paşa’nın oğlu ve Umur Bey’in kardeşidir. Yıldırım Beyazid döneminde (1389-1403) komutanlık yapmış, Süleyman Çelebi tarafından da görevlendirilmiştir. Daha sonra Çelebi Mehmet’in hizmetine girerek , 1422 yılında ” Beylerbeyi” olmuş ve ardında II. Murad zamanında ” Vezirlik” görevine getirilmiştir.

Osmanlı devletinin fetret devrinden çıkarak yükseliş dönemine çıkışında oldukça önemli görevleri yerine getirmiştir. Özelikle Balkanlarda Osmanlının gelişip güçlenmesinde önemli roller üstlenmiştir. 1424 yılında Bursa’da vefat eden Oruç Bey, kardeşi Mahmud Çelebi tarafından ve Kapamalı Mektep olarak anılan mektebin avlusunda, diğer bir bilgiye göre ise kendi adına yaptırdığı mescidin avlusuna defnedilmiştir. Bugün türbesinin karşısında sadece kalıntıları kalmış olan eski Oruç Bey hamamı bulunmaktadır.

Türbede bulunan yekpare mermer kapaklı sandukanın Oruç bey’e ait olduğu söylenmektedir. Ortadaki mermer sanduka, Oruç Bey’in kardeşi Mahmud Bey’in Kızı Zeynep Hanım’a (v. 1510) aittir. Üçüncü mezar ise yine Oruç Bey’in ailesinden bir kişiye aittir.

Oruç Bey’in kabri ve yanındaki mezar taşları 2008 yılında Osmangazi belediyesi tarafından düzenlenerek türbe haline getirilmiştir.

Pehlivan Dede

Bursa -Alancık caddesi üzerinde Tramvay son durağının yanında

Kayhan Semti’nde, Yeni Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Ahmed Dai Camii arkasındadır. Mezarın çevresi parmaklıkla çevrilmiştir. Son dönemlerde yapıldığı anlaşılan mermer bir kitabede Pehlivan Dede yazısı vardır. Yeşile boyanmış bir metrelik duvarda mum yakmaya uygun küçük bir hücre de yapılmıştır. Ancak bu zatın kim olduğuna dair kaynaklarda henüz bilgiye rastlanmamıştır

Güranlı Türbesi

Bursa – Molla Gürani mahallesindeki Güranlı Camii yanında

Halk arasında Güranlı türbesi olarak bilenen yapıda Seyyid Hüseyin Erzincani bin Seyyid Abdurrahim Efendi ile beraber 2 kabir daha vardır.

Hz. Peygamber’in soyundan gelen Seyyid Hüseyin Efendi , aslen Erzincanlı olup , Erzincan da ticaretle uğraşırken , Kanuni Sultan süleyman zamanında ailesiyle beraber Bursa’ya gelip yerleşmiştir. Hayatının geri kalanını Bursa’da yaşamış ve yaptığı vakıflarla Bursa’nın gelişimine katkı da bulunmuştur. 1595’te vefat eden Seyyid Hüseyin Efendi , Yeşil Türbe adıyla da bilinen ve kendisinin inşa ettirdiği mescidin yanında yer alan türbesine gömülmüştür. Mescidin üzeri kırma çatı ile örtülü olup, minaresi ve son cemaat yeri bulunmamaktadır.

Ethem Dede

Bursa – Gökdere Bulvarı ile İncirlik caddesinin kesişiminde

Asıl adı Göbekçi İzzet Baba olup, halk arasında Göbek attıran Dede olarak bilinir. Yaşadığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Eskiden Türbe civarında Gökdere boyunda değirmenler varmış. Bu değirmenler Gökdere boğazından gelen su ile çalışırmış. Civardan değirmene hayvan yükü ile tahıllar getirilip öğütüp yine hayvanlara yüklenip giderlermiş. Hayvanlara yükleme yaparken, bazılarının göbeği kaçar ve o anda kıvranıp dururlarmış. İşte o zaman kapan kaçan göbekleri yerine getiren, Göbekçi İzzet Baba’ymış ve verilen bahşişlerle geçimini sağlarmış. Bazende evinde otura otura dalak bağlayan kadın – erkek kim olursa doğru ona gelirmiş. O da çatal bi değnek yaparak o dalağın üzerine koyar sıkıca bağladıktan sonra ” şimdi 5-10 defa hopla bol bol göbek at ki dalak çabuk erisin ” dermiş. Aynı şeyi yapan kimsenin dalakları erir gidermiş. Bu sebepten dolayı Göbekçi İzzet Baba’ya ” Göbek Attıran Dede” lakabı verilmiş. Zamanla bu bir adak haline gelmiş ve ”şu işim olursa göbek attıran dedeye on göbek atacağım ” denmiş, olunca da gelip göbek atarlarmış. …

Elmas Dede

Bursa – Kemal Bengü caddesi üzerinde

Yıldırım Bayezid döneminde Buhara’dan Bursa’ya gelerek 14. yüzyıl sonlarında Acem Reis mahallesindeki Ali Mest zaviyesini ettiren tarikat ehlidir. Ali Mest Edhemi , İbrahim Edhem yolundan gittiği için kendisine ” Edhemi” denilmiştir. Allah aşkıyla sarhoş ve şaşkın helde gezdiğinden kendisine ” Ali Mest Sultan” da derlermiş. ” Ali Mest ” ismi zamanla ” Elmas” a dönüşmüş ve halk arasında ” Elmas Dede” olarak tanınmıştır. Günümüzdeki ” Elmasbahçeler” mahalle isminin, Ali Mest’in isminden geldiği düşünülmektedir.

Çok sayıda öğrenci yetiştirdiği ve pek çok kişiyi aydınlattığı söylenmektedir. Çelebi Mehmet döneminde(1413-1421) vefat etmiş ve zaviye civarındaki türbesine defnedilmiştir.

Tekke zamanla yok olmuştur. Ahşap olduğu bilinen türbe de zamanla yok olarak sadece mezarlar kalmıştır. Günümüze gelen haziresinde ise iki tane beyaz mermerden yapılmış, üstü açık mezar mevcuttur ve bir tanesinin Elmas dede adına olduğu düşünülmektedir. Elmas Dede’ye ait olduğu düşünülen mezarda mezar taşı yoktur, sadece bir başlık bulunmaktadır.

Diğer mezar taşının üzerinde yazan Mahmud Bin Mehmed isminden ise Acem Reis camiini yaptıran Bedreddin Mahmud’a ait olduğu düşünülmektedir.

Ebu İshak Kazeruni Türbesi

Bursa – Ebu İshak Kazeruni camii yanında

“Kâzerûn” kasabası, İran’da Şiraz’ın 90 km. batısında, 800 metre rakımında şirin bir kasabadır. Kâzerûn kalesinin, üzerine bina olunduğu kayanın kenarları ve diğer birçok kayalar İran şahlarından Şapur’un yaptığı muharebeleri, avları ve sair tarihi olayları tasvir eden resimlerle süslenmiş olduğundan eski eserler noktasından pek büyük ehemmiyeti vardır.

İsmi, Şehriyar oğlu İbrahim olan Ebu İshak’a, bu kasabada doğduğundan “Ebu İshak Kâzerûnî” denilmiştir. Tarikat şeyhlerindendir. Alim ve fazıl bir zattır. 1034 M. ve 426 H.’de yine bu kasabada ölmüştür ve oraya gömülmüştür. Bu zatın ölüm tarihine bakılırsa Bursa’ya gelmemiştir. Kazeruni hazretlerinin ölümünden 300 sene sonra Bursa fethedilmiştir.

Türkiye topraklarının birçok yerlerinde bu zatın adına birer türbe yapılmıştır.
1. Erzurum’da: İkinci surda (Erzurum Anıtları ve Tarihi, 138)
2. Edirne’de (BAVD. 24504)
3. Bursa’da (BS.252/137)
4. Konya’da: Sahra(?) nahiyesinin Efe k.yünde (BA.de 1179 H., 23 Şaban tarihli vesikada)
5. Şile’de (BAVD. 15609)
Daha birçok yerlerde vardır ki hepsinde -o devirlerde anıt dikmek günah telakki edildiğinden- güzel adını anmak için birer türbe yapılmıştır.

Emir Sultan’la beraber Seyyid Ali Nattâ Efendi Bursa’ya gelmiş; Emir Sultan, Yıldırım’ın kızını, Seyyid Ali Nattâ’ da İshak Paşa’nın kızını almıştır. Tekkenin dervişleri bilâhare Ebu İshak namıyla anılmışlardır . Nattâ’; meşinci, sahtiyancı demek olmasına nazaran, bu zat da meşin ve sahtiyandan döşek minder yapmasından bu ismi almıştır. Yıldırım Bayezid, bu zatı Hz. Peygamber’in evlâdından olan sâdâtın üzerlerine nazır tayin eylemiştir ki son zamana kadar nakibü’l-eşraf vazifesi devam eylemiştir. Bu zatın vefatında bu vazife oğluna verilmiştir. Bu zat meşhur Aşık Çelebi’nin ceddidir.

Bursa’daki Ebu İshak Camii’ne gelince: Burasını Yıldırım Bayezid, Ebu İshak Kâzerûnî namına yapmıştır. Bu caminin ve etrafındaki zaviyenin idaresi için Karadeniz kenarındaki Şile kasabasını ve Gemlik yakınındaki Tuzlahisarı’nı ve Polat, Ereğlice köylerini ve Tuzhisar mahallesini ve altı dükkan ile bir evi vakfeylemiştir. Evâsıt-ı Ramazan 802 H./ 11.5.1400 milâdî tarihli vakfiyesi Vakıflar Umum müfettişi sayın Halîm Bâkî Kunter tarafından Vakıflar Dergisi’nin ikinci sayısının 424. sayfasında aynen yazılmıştır.

Bursa sicillâtındaki bu vakfa ait kayıtlara gelince: 1631 tarihinde, Şeyh Ebu İshak Kâzerûnî Zaviyesi’nde Müslümanların nezirlerini koymak için konulan “Çerağ Sandığı” harem kapısının haricindeki köşede idi. Fakat, yol üzeri olmakla gece orada bırakılamayacağından muhafaza için, bir kişinin her gece sandığı, evine alıp gitmesi lâzım idiyse de hile ile içinden akçe çıkarmakla vakıf çok zarar görmüştür. Bu sebeple çerağ sandığının durduğu köşeye muttasıl olup uzun zamandan beri muattal olan ve bir akçe hasılat dahi girmeyen kârgir kemer dükkanın (Bursa Halk evi neşriyatından bir numaralı broşürün 44. sahifesinde, buradaki türbenin uydurma olduğu yazılmıştır. Sicildeki bu kayıt, orada bir kemer olduğu ve sadaka toplanan sandığın oraya konması için .nünün kapatıldığını bildirdiğine göre, türbenin uydurma olduğu hakkındaki iddiamızı teyid eder) yol tarafına bir duvar bina olunmuş ve bir demir pencere konulup çerağ içine vaz’ olunarak yerinde berkarar olması faydalı bulunmuştur.

Hz. Pir Sefa

Pir Sefa hazretlerinin kabri şerifi ; Gaziantep – Merkez’de Bakırcılar çarşısında bulunan Pir Sefa mescidi yanında Hz. Yuşa Peygamber türbesinin yanında

Rivayetlere göre Pir Sefa hazretleri , Hz. Yuşa (a.s.)’ın türbedarı olduğu ve vefat edince buraya gömüldüğü söylenmektedir. Bir başka rivayete göre Pir Sefa hazretleri Medinelidir ve ensardandır. Gaziantep’in Müslümanlar tarafından fethinde Hz. Ali kumandasında buraya gelmiş. Karaçomak’la yan yana savaşırken uğradığı zorlu bir kılıç darbesi ile şehit olmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer , Hz. Yuşa’nın yanına defnederek ” Kendini Peygamberi Zişan’la Komşu ettim” demiştir.

Hz. Yuşa (a.s.) – Gaziantep

Gaziantep – Merkez’de Bakırcılar çarşısında bulunan Pir Sefa mescidi yanında Hz. Yuşa Peygamber türbesinin yanında

Yuşa (a.s.) Peygamber , orta boylu , buğday benizli, yassı yağrınlı, büyük gözlü, mücahid , gazi ve yiğit bir zat idi. Yuşa (a.s.) , İsrailoğullarından olup ,Musa (a.s.)’a yardımcı olmuş ve Musa(a.s.)’ın vefatından sonra İsrailoğullarına Peygamberlik ve önderlik yapmıştır. İsrailoğullarını Tih çölünden geçirdikten sonra Eriha bölgesini 6 ay kuşattıp feth etmiş. Böylece çöllerde göçebe gibi yaşayan israiloğullarını göçebelikten kurtarıp , Arzı Kenan’a yerleştirdi. Hz. Musa(a.s.)’ın kabrini de bu bölgeye getirmiştir. Yine Şam ve bölgesindeki krallarla da çarpışıp onları yenilgiye uğrattı. ele geçirdiği Şam ülkesine Valiler tayin etti.

Yuşa (a.s.) , Musa(a.s.)’dan sonra İsrailoğullarını Tevrat hükümlerine göre yirmi dokuz veya yirmi yedi yıl idare etti ve bir rivayete göre 120 bir rivayete görede 126 yaşında vefat etti. Yuşa(a.s.)’nın kabrinin nerede olduğu ise tam olarak belli değil. Kaynaklara göre ; Muarra , Nablus ve Halep’den birinde gömülüdür.
Türkiye’de İstanbul Yuşa (a.s.) tepesinde ve Gaziantep’de Yuşa (a.s.)’ın kabir ve makamları vardır. Gaziantep’deki kabri şerifle ilgili Gaziantep Evliyaları isimli eserde şu bilgileri bulabildik.
– Halep’de Yuşa(a.s.)’a ait bir türbe bulunmamaktadır. Osmanlı – Halep Vilayet Salnamelerinde Gaziantep , Halep vilayeti içerisinde yer alır . Halep diye kastedilen kabir Gaziantep’deki olabilir.
– Tevratta Yuşa (a.s.) ile şu satırları okumaktayız: “Yuşa bu sözleri Rabbin şeriyat kitabında yazdı ve büyük bir taş alıp orada anı rabbin makdesinde olan bir butum ağacının altina dikti.” İşbu vukuattan sonra Rabbın kulu Yuşa bini Nun 110 yaşında vefat etti ve anı kendi mirasının hududu dahilinde Caaş dağının şimal tarafında vaki Efraim dağında Temniyatı Seraç’da defnettiler .
Tevratta geçen dağların nerede olduğunu bilmiyoruz. Ancak Butum yani fıstığın anası olan sakız ağacı dikkatimizi çekiyor. Gömülü olduğu ileri sürülen yerler arasinda sakız ağacının bulunduğu tek yer Gaziantep’tir.
– Yuşa (a.s.)’ın kabrinin yakınındaki Kunduracılar çarşısındaki bir hanın yapım alanının arka bölümünde içlerinde elekten geçirilmiş ince topraklar dolu kuzeyden güneye doğru uzanan Yahudilerinkiyle aynı mezarlara rastlanmış.Bu duruma bakarak Han inşaasında meydana çıkan mezarların Yuşa türbesi etrafında teşekkül eden bir yahudi kabirliği olduğunu tahmin etmek hatalı olmaz.

Seyyid Ahmet Sünneti

Seyyid Ahmet Sünneti Efendi’nin kabri şerifi ; Şeyh Şaban Veli camii’nin kıble tarafında

Peygamber efendimizin sünnetine uygun yaşamış olduğu için Seyyid Sünneti ismiyle tanınan Ahmed Efendi ilim sahibi bir zattır. Kendisini irşad eden şeyhlerin yüksek mertebelerine yetişip göstermiş olduğu manevi haller sebebiyle, ”bundan sonra sizi irşada kadir değiliz. Fakat İran’dan Anadolu’ya şöhreti yayılan Seyyid Yahya adında fazilet sahibi bir kutb çıkmıştır. Allah’ın izniyle tahsiliniz onlardandır” diyerek onu Seyyid Yahya’ya gönderirler. Ahmed gönül hoşluğu ve nihayetsiz bir teslimiyet içinde Seyyid Yahya Sultan’ın hangahına ulaştığında, şeyh gayb aleminden bu sadık talebenin geldiğini anlayıp kapı dervişlerine, ”evlad-ı Resul’den bir gerçek talip geldi, içeri getirin”, der. Sözün özü, Seyyid Yahya Hazretlerine sıdk ve istikametle hizmet edip tasavvufun makamlarını tahsil eden Seyyid Ahmed, yine kendi memleketi olan Kastamonu’ya hilafetle gönderilir.

Seyyid Ahmed Sünneti’nin tarikat silsilesinin kendisinden sonra kesileceği endişesi ile cenab-ı Hakk’a niyaz ettiklerinde sık sık Hızır Peygamber (a.s) ile buluşup onlardan istifade etmiş olduğu anlatılır. Hızır Aleyhisselam şunları söyler. ”Ya Seyyid Ahmed Sünneti!. Gerçi Allah’ın izniyle silsileniz kesilir ve seccadeniz bir zaman boş kalır. Fakat nice zaman sonra Seyyid Yahya Sultan silsilesinden bir zamanın kutbu sultan gelip seccadeyi tekrar ihya edecektir. Kendilerinin ve kendilerinden sonra gelen halifelerinin ruhani halleri ve Rahmani feyizleriyle, seccadenizde yine telkin ve irşadın devam edeceği bildirilmiştir. Onlar sizindir ve siz unutulmayıp kıyamete kadar hayır dua ile yad olunursunuz.

Menakıb-ı Şeyh Şaban-ı Veli’de kaydedilmiş olan bir menkıbe de şöyledir. Hüseyin Halife ve diğer bazı yaşlı kimselerin anlattığına göre, Gümüşlüce Deresi büyük bir sel sebebiyle yolu üzerindeki avlu duvarını yıkarak mezarı açar. Seyyid Ahmed Sünneti’nin bedeni açığa çıktığında çürümemiş olduğu görülür. Aynı zamanda Şaban-ı Veli’nin de mübarek bedeni Seyyid’in ayak ucuna gelmiştir. Edebe riayet edip hürmetle ayaklarını çekmiş bir vaziyette yatmaktadır.

Kaynaklar
Abdulhalim Durma , Kastamonu Evliyaları