erzurum – derviş ağa camii Hacı Bektaş oğlu Derviş Hacı İbrahim Ağa 17. yüzyıl sonu 18.yüzyıl başlarında hayat sürmüş, Erzurum’un yetiştirdiği, sanatkar ve kundura işleriyle uğraşan bir sofidir. Derviş Ağanın mezarı Gülahmet caddesinde, 1717 yılında yaptırdığı, kendi adını taşıyan Derviş Ağa Camiinin haremine girişte sol …
Ebu İshak Kazeruni Türbesi – Erzurum
Erzurum – Merkez – Tebriz kapısı ulu cami karşısında Ebu İshak Kaziruni’nin kabri, Tebriz kapısında, Ulu Camii karşısında kale burcunda bulunmaktadır. Çin, Hindistan, İran ve Anadolu’da İslamiyetin yayılmasında büyük hizmeti geçen alim ve mücahid veli. İsmi İbrahim bin Şehriyar’dır. Annesinin ismi Banuveyh bin Mehdi’dir. Ebû …
Abdurrahman Gazi
erzurum -Palandöken dağının Şığveler eteğinde şehre hakim bir mevkide. Abdurrahman Gazi şehrin İslam orduları tarafından fethi sırasında, bir rivayete göre Habib ibni Mesleme’nin, bir rivayete göre de İyaz İbni Ganem’in komutasında Erzurum’a gelmiş ve fetih esnasında şehit düşmüştür. Abdurrahman Gazi’nin Hz. Peygamber’in sancaktarı olduğu halk …
Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi
erzurum – pasinler – alvarlı köyü Nakşibendi şeyhi, Muhammed Lütfi hazretlerinin meşhur lakabı “Efe” veya “Alvarlı Efe”dir. Efe tabiri, “Efendi” unvanından kısaltmadır. Erzurum bölgesinde hal, kemal, ilim ve irfan sahibi insanlara hürmet ve sevgi ifadesi olarak “Efe” denilmektedir . Hace (hoca) tabiri de aynı anlamda …
Şeyh Muhammed Emin Halifani
Şeyh Ahmed Halifani hazretlerinin diğer oğlu Şeyh Muhammed Emin Efendi de Halifan köyünde doğmuş, medrese ilmine babasının yanında başlamıştır. Babasının talimatı üzerine Şeyh Ali Efendinin oğlu Şeyh Hasan Naki Efendinin yanına gitmiş, hem ilim, hem de tasavvuf icazetini ondan almıştır. Şeyh Muhammed Emin Efendi icazetnamesini …
Erzurumlu Seyit Hacı Mevlüt Baba
Erzurum – Palandöken – Hacı Ahmed Baba camiinde
Rufai Şeyhi
Seyyid Hacı Mevlüd Baba, Hz. Resûlüllah’ın Hz. Hüseyin nesebinden 39.torunudur. 1887 yılı Mevlüd gecesi Erzurum ili Horasan ilçesine bağlı Hacı Ahmed (Sanamer) Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Annesinin adı Nene, Babasının adı Yakup’tur. Yöre halkı Seyyid-i saadat olan bu neslin her erkek evladına izzet-i vasıf olarak Baba, kıza evladına ise Ana diye hitap etmişlerdir.
Seyyid Yakub Baba (ks), Babası Seyyid Hacı Ahmed Baba(ks) ile beraber dergahta dervişlerle otururken, ansızın telaşlı bir şekilde eve çağrılır. Seyyid Yakup Baba’nın Mahmut ismindeki çocuğu su içerken boğularak ölmüştür. Bu olay karşısında çok hüzünlenen oğluna Hacı Ahmed Baba kendine özgü hitapla;
“Deginan oğlum Yakup Baba Nene’nin karnında bir oğlan çocuğu var. Mevlüd Gecesi dünyaya gelecek. Bu çocuk ona kurban gitti.” Sözleriyle teselli etmeye çalışır. Böylece Mevlüd Baba dünyaya gelmeden ismi konulmuş olur. Mevlüd Baba dünyaya geldiğinde ilk tanıştığı kucak, dedesinin kucağıdır. Tattığı ilk lezzet dedesinin ağzının mübarek barı olmuştur.

Hacı Ahmed Baba torununa duyduğu ziyade muhabbetten dolayı hiç yanından ayırmamıştır. Mevlüd Baba, dedesiyle olan yakınlıktan dolayı şer’î ilimleri ve tasavvufa ait ilk bilgileri hiç zorlanmadan öğrenir. Aynı zamanda Hacı Ahmed Baba’nın mürîdlerinden ve köyün genç imamı Abdülgani Efendi’den hafızlık eğitimi alır. Hocası O’nun terbiyesi ve adabıyla olduğu kadar zekasıyla da diğer talebelerden farklı olduğunu anlar ve kendisini özel yetiştirmeye tâbi tutar. Mevlüd Baba küçük yaşlarda olmasına rağmen, zikrullaha büyük ilgi duymuş, nerede zikir yapılırsa, o meclise katılmış ve halkanın ortasına girerek kendinden geçene kadar sema dönmüştür.
Hacı Mevlüd Baba’nın tahsil hayatı iki döneme ayrılır. Birinci dönemde dedesi Hacı Ahmed Baba’dan şer’î ve tasavvufa dair ilk bilgileri almıştır. Ayrıca Hacı Ahmed Baba’nın mürîdlerinden ve köyün genç imamı Abdulgani Efendi’den hafızlık eğitimini tamamlarken, şer’î ilimlerden de icâzet almıştır. İkinci dönemde ise Erzurum’un düşman işgalinden kurtulmasının ardından Erzurum’a gelerek dedesi Hacı Ahmed Baba’nın bir halifesinin yanına yerleşmiş, Erzurum’daki muhtelif medreselerde eğitimini sürdürerek oralardan da icâzet almıştır.
Seyyid Hacı Ahmed Baba, Mevlüd Baba’nın şeyhi aynı zamanda dedesi olması hasebiyle o manevi atmosferde dünyaya gözlerini açmış, bizzat dedesi tarafından yetiştirilmiş, birçok harikulade hâllerine şahit olduğu dedesi Hacı Ahmed Baba, Mevlüd Baba için bir dede olmaktan ziyade kâmil bir mürşid olarak kabul edilmiş, doğumundan 17 yaşına kadar hiç ayrılmadığı dedesi tarafından manen eğitilerek, Rifâî ve Kadirî yolunda kendisine şeyhlik verilmiştir.
Halifeliği Alışı
Hacı Mevlüd Baba çocukluk yıllarını geride bırakmış, gençlik yıllarına doğru ilerleyerek camide müezzinlik, dergahta tasavvufî bilgilerle teçhiz olup, zakir sıfatıyla dervişlere tevhid ettirmeye başladığı dönemlerde, istikbale dair şöyle bir hadise yaşanır: Mevlüt Baba kendi ifadesiyle; “Camide hafızlık yapan öğrencilerden her gün bir kişi müezzinlik yapıyordu. İkindi namazında sıra bana gelmişti. Hacımın Çil Garip isimli dervişinin namazdan çıktığını zannederek önünden geçtim. Sinirlenen Garip Baba bana eliyle vurdu. Namaz bittikten sonra Hacı Ahmed Baba geriye dönerek;
– Garip Baba, neyi görüp de bağırıyorsun. (Garip Baba zaman zaman kendinden geçer ve bağırır.)
– Bilmem ki Hacım. Bir vecd geliyor, kendimden geçip bağırıyorum.
Hacı Ahmed Baba 3 kez tekrar ederek;
– Şeytan omuzlarına biniyor, mahmuzları koltuğuna sıkıştırıyor. Her mahmuzlayışta, sen de kendinden geçip bağırıyorsun. Hiç Allah’tan korkmadın mı? Mevlüd’üme vurdun.
Tüm dervişlere seslenerek;
– Siz şahit olun. Hz. Resûlüllah’a gidip Mevlüd Baba’nın postunu aldım ve benimkinin üstüne astım. Dergah gelecekte onundur.
Camideki 200’e yakın çoğunluğu derviş olan cemaat gök gürültüsünü andırır bir şekilde Huuu çektiler. Zannettim deprem oldu.
Böylece Hacı Ahmed Baba büyük bir derviş kalabalığı (Abdülgani Efendi, Keçeroğlu Kâmil Baba, Horumlu Bahri Baba ve bunun gibileri içerisinde) dergahın Mevlüd Baba’ya kalacağını ve hilâfetini yıllar önceden tescil eder. İşte Hacı Mevlüd Baba’nın halifeliği alışı bu şekildedir.
İrşad Makamına geçişi ve İrşad Görevi:
İrşadı ve Menkıbeleri:
Hacı Mevlüd Baba, dedesi Hacı Ahmed Baba ve babası Yakup Baba’dan sonra Hacı Ahmed Köyü’ndeki dergaha yerleşmiş. Ayrıca müridleri, sevenleri, o civardan gelip geçen yolcular dergahında misafir olmuşlar, onları yedirerek, içirerek ve her türlü ihtiyaçlarını karşılayarak maddi hizmetlerde bulunmuştur..
1971 yılına kadar köyde yaşamış, aynı yıl Erzurum’a hicret etmiştir. Erzurum’da da müstakil bir ev almış. 3 odalı olan bu evin bir odasını dergah yapmıştır. Şehir merkezinde bulunan bu evde ahşap olup, hâlen özüne ve ruhuna uygun olarak kullanılmaktadır. Yüzlerce insanı irşad ettiği bu evin eski ve küçük olması nedeniyle başka bir eve taşınmıştır. 1994 yılına kadar da bu hanede irşad görevini yürütmüştür. Vefatlarıyla bu evi de Hacı Ahmed Baba Camii’ne vakfedilmiştir.
Mevlüd Baba’nın yaşadığı mekanlar, lüks ve gösterişten uzak, bir tasavvuf mekanı havası içinde olmuştur. Evlerinde tasavvufun inceliklerini ve sanatını gösteren eşyalar, tablolarda bulunmaktaydı.
Seyyid Mevlüd Baba, ilk önce Zekiye Hanım ile evlenmiş, Mustafa ve Abdulkadir isminde iki oğlu, Rukiye isminde de bir kızı olmuştur. Birinci hanımının vefatından sonra halasının kızı Fatıma Hanım ile evlenmiş, bu evliliğinden Talib, Yakub ve İlhami isminde üç erkek ve Dürdane isminde bir kızı olmuştur. Fatıma Hanım’ın vefatından sonra Emine Hanım ile evlenmiştir. Emine Hanım’dan herhangi bir çocuk dünyaya gelmemiştir.
Kendisi sıhhatli bir yaşam geçirmiş, hiç doktora gitmemiş ve ilaç kullanmamıştır. Zaten 107 yıl yaşam sürmesi de bunun bir göstergesidir. Mevlüd Baba, 107 yaşına gelmişti. 28 Ekim’i 29 Ekim’e bağlayan gece saat 00.20’de evlatları ve dervişlerinin Kur’ân tilavetleri arasında mübarek alınları terlemiş, gözleri yaşarmış, burun kanatları genişlemiş ve asırlık çalışan kalbi kelime-i tevhid ile son kez atmıştır. Ve kelime-i tevhid ile ruhunu Hakk’a teslim etmiştir. 1887 yılında başlayan hayat 29 Ekim 1994 yılında noktalanmıştır.
Mevlüd Baba’nın vefatı müridleri ve yakınlarını derin bir üzüntüye sevk etmiştir. Yurdun dört bir yanından gelen müridler, dervişler, büyük zâtlar ve yakınları artık Mevlüd Baba’ya son görevini yapmak üzere Erzurum’da toplanmışlardır. Cenaze namazı ikindi namazını müteakip Emir Şeyh Camiinde kılınır. Büyük bir kalabalığın iştirak ettiği cenaze namazını Erzurum’un manevi dinamiklerinden Abdulğafur Has Hocaefendi kıldırır. Namazın akabinde binlerce insanın tefekkür ve tevhidleri ile cenazesi Hacı Ahmed Baba Camii bahçesine getirilerek tekbir ve gözyaşları arasında ebedi istirahatgahına uğurlanır.
[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)https://seyyahin.wordpress.com/2007/06/01/seyyid-haci-mevlut-baba/ [/toggle]
Taşkesenli Şeyh Abdulkuddüs Efendi
Erzurum – Taşkesenli camii aile haziresinde.
1913 yılında Taşkesen köyünde dünyaya gelir. Babası Taşkesenli Şeyh İbrahim Efendi olup annesi Muhsine hanımdır. Nesebi, baba tarafından Hazreti Abbas (r.a)’a, anne tarafından Hazreti Hüseyin (r.a)’e ulaşır. İlk tahsiline Taşkesen medresesinde babası ve amcası Molla Hüseyin Efendi yanında başlar. Tahsil hayatı çok çileli bir döneme rastlamaktadır.1918-1930 yılları hem İstiklal Harbinin olduğu yıllar ve sonrasında yapılan inkilap hareketleri ve benimsetilme çalışmalarını yoğun olduğu yıllardır. Daha 13 yaşında iken babası İbrahim Efendi Şapka Kanununa muhalefetten dolayı Şark İstiklal Mahkemesi tarafından önce hapis cezasına ve sonrasında Manisa Demirci’ye sürgün edilmiş, evi, medresesi ve bütün mal varlığı ile ateşe verilerek yakılmıştır. İhtiyar annesi ile birlikte derhal köyü terk etmeleri emredilmiştir. 1945 yılında tekrar Sancak köyüne dönerek baba medresesini inşa etmiş ve ilim, tasavvuf üzerine medresede talebelere hizmet vermiştir. 1978 yılında vefat etmiş ve Taşkesen’deki babasının türbesine defn edilmiştir.
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Erzurum’un Kandilleri , Abdurrezzak Türk , Arı sanat Yayınları
Silsile-i Aliyye’nin Taşkesenli Halkası , Fuat Taşkesenligil
[/toggle]
Taşkesenli Şeyh Muhammed Sırrı Efendi
Erzurum – Asri Kabristanında.
Şeyh Ahmet Efendinin küçük oğludur. 1895 yılında Erzurum’un Caferiye Mahallesinde dünyaya gelir. Medrese tahsiline küçük yaşta ağabeysi Ziyaeddin Efendinin yanında başlar ve Kuran, fıkıh, kelam, hadis ve tefsir gibi ilimleri alır. Ağabeysinin genç yaşta vefatı üzerine derslerine Müftügil lakabıyla bilinen Tortum Müftüsü Barlı Mehmet Efendide devam ederek Mantık ve Farsça dersleri yanı sıra diğer dersleri de tamamlayarak icazetini alır. İslami ilimlerde derin bir vukufiyete ulaşan Sırrı Efendi, irşat ilmini babasının halifesi olan Şeyh İbrahim Efendiden almış ve onun halifesi olmuştur.
Birinci Dünya savaşında 18 yaşındadır. Ağabeyisi Şeyh Ziyaeddin Efendi ile birlikte Doğu cephesine giderek askere moral dersleri verir. Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin hastalanması üzerine birlikte Erzurum’a döner, zor şartlar altında tahsiline devam etmeye çalışır. 1925 yılındaki Şapka Hadisesinden dolayı gözetim altında tutulur. Bilahare serbest bırakılarak, Erzurum merkezi dışında ikamete zorlanır. Sırrı Efendi, babası Şeyh Ahmet Efendinin yaz aylarında ara sıra gidip ikamet ettiği ve yazlığının bulunduğu Toparlak köyüne yerleşerek bu zor şartlar altında yüklenmiş olduğu görevi sürdürmeye çalışır.
Aynı dönemde Toparlak köyünde öğretmen olarak bulunan Iğdasorlu Hacı Kamil Efendinin yanına giderek talebeye Kuranı Kerim derslerini de okutmasını ister. Yasak olmasına rağmen Öğretmen Bey bu isteği kabul eder, uygulamaya geçirir. O dönem Nebi Hanlarında askeri kışla vardır. Birileri askeri birliğe giderek ihbarda bulunur. Durumun istihbaratını yapan komutan yanına birkaç asker alarak okula ani baskın yapar, sınıftan içeri girer herkesin önünde Kuran vardır. Ama bir şey göremezler ve çıkıp giderler. Sırrı Efendinin yazlığı okulun yan tarafındadır. Öğretmen heyecanla dışarı çıktığında, Sırrı Efendiyi yazlığının önünde oturur görür. Şeyh Sırrı Efendi öğretmeni yanına çağırarak ona, herkes baktığını görmek ister ama bazı şeyler vardır ki, bakıldığı halde görülmez der. Anlatılır ki, bu durumu yaşayan öğretmen Kamil Efendi, Şeyh Efendiye intisap edip ondan dersler almaya başlar ve yanında yetişir.
Erzurum merkez camilerinden Caferiye, Kadana ve diğer camilerde merkez vaazlığı yaparak halkı dini yönden aydınlatmağa çalışır. Taşkesen silsilesinin hayatını kürsülerde geçiren büyük alimlerinden biridir. Bu arada talebe yetiştirmeyi de ihmal etmemiş, oğlu Abdurrahman Efendi, oğlu Mazhar Efendi, Iğdasorlu Hacı Kamil Efendi (Toparlak köyü öğretmeni) ve Molla Sait Efendi gibi şahsiyetleri okutup yetiştirir. 7 Temmuz 1954 tarihinde rahatsızlanarak Rahmeti Rahmana kavuşur. Kabri, Taşkesenli aile mezarlığındadır. Kıble tarafında oğlu Fetullah Efendi diğer tarafında oğlu Ömer Efendi ile birlikte yatmaktadırlar
Taşkesenli Muhammed Sırrı Efendi’nin Silsile-i Şerifi
Mezar şahidesi
Baş taşında:
Huvel Hayyul Baki
Allahumme nevir mergade
Hazer-ragiden Nakşi bendi
Vel Kamil-ul mükemmilül encumendiyi
Mevlana Hazreti eş şeyh
Muhammet Sırrıyi Efendi
İbnil kutbil muhakkikir-rabbani
Mevlana hazreti eş şeyh
Ahmedi Taşkeseniyi
Bi nuril Kerimetis-Sebül Mesani
El Fatiha Sene: H.1370 (M.1954)
Ayakucundaki taşında:
Ulema i izam
Ve meşayihi 156 ve r. Kiramdan
Meşhur Taşkesenlizade
Hacı Sırrı Efendinin
Ruhi için Fatiha
D.T. 1311 (M.1895)
Vefatı. 7.71954 yazılıdır.
Erzurum’un Kandilleri , Abdurrezzak Türk , Arı sanat Yayınları
Silsile-i Aliyye’nin Taşkesenli Halkası , Fuat Taşkesenligil
[/toggle]
Taşkesenli Şeyh Zeki Hoca Efendi
Erzurum – Taşkesenli camii avlusundaki Aile kabristanında.
1931 yılında Erzurum’un taşkesen köyünde dünyaya geldi. İlk tahsilini Taşkesen köyü medresesinde dayısı ve kayınpederi Şeyh Şehabettin Efendi’nin yanında yaptı. Daha sonra Horasan Yüzören Köyünde Şeyh Muhammed Efendi, Taşkesenli Molla alaattin efendi ve Karayazı Erenler Köyü’nde Şeyh Yahya Efendi gibi zatlardan kelam, hadis, tefsir, fıkıh ve mantık dersleri aldı ve son olarak yine kayınperedi Şeyh şehabettin Efendi’nin yanında tahsilini bitirdi.
Şeyh Abdurrahman Tagi hazretlerinin torunu Şeyh Muhammed Maşuk Efendi’nin halifesi Yüzören Köyü İmamı Taşkesenli Şeyh Muhammed Efendi’nin yanında manevi ders alarak
hilafet ünavanını aldı.
Nakşibendi Şeyhi Taşkesenli Şeyh Zeki Hoca Efendi, Taşkesenli ailesinin manevi önderi ve Taşkesenli Kültür Eğitim ve Dayanışma Vakfınında fahri başkanı olarak Erzurum’a ikamet etmekte iken 23 Nisan 2002 tarihinde sabah namazını eda etmekte iken vefat etti. O yaşamı boyunca dine ve din adamlarına hizmet etmeyi kendine en asli görev olarak addetmişti. O, Tekman ve çevresinin manevi önderiydi. O’nun vefatıyla gönüller bir kez daha dağlandı gözyaşları sel olup aktı. O’nun sadece ismini duyan cenazesine koşup geldi . O’nun cenazesindeki mahşeri kalabalığı gören bin kat daha üzüldü ve orada kimi kaybettiğini bir kez daha iyice anladı. Son yıllarda belki de Erzurum halkı bu kadar kalabalık bir cenazeye katılım görmemişti. Cenazesi onbinlerin tekbir sesleri ve gözyaşları arasında Erzurum tebrizkapı semtindeki emir Şeyh Camiinden alınıp dedesi Şeyh Ahmet Efendi’nin de türbesinin bulundduğu ( Deli Ömer tarlası Taşkesen sokak) Taşkesenli camii yanına defnedildi.
Taşkesenli Şeyh Muhammed Zeki Efendi (k.s.) ‘nin Silsile-i Şerifi
Mezar taşı:
Huvel baki
Taşkesenli
Şeyh Muhammet Zeki
Ruhuna Fatiha
D. T.1932
Vefatı. 23.04.2002
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Erzurum’un Kandilleri , Abdurrezzak Türk , Arı sanat Yayınları
Silsile-i Aliyye’nin Taşkesenli Halkası , Fuat Taşkesenligil
[/toggle]
Taşkesenli Şeyh Alaeddin Efendi (k.s.)
Erzurum – Tekman ilçesi – Taşkesen köyü kabristanında.
Şeyh Alaeddin Efendi, ilim ve irşat faaliyetleriyle bilinen Taşkesenli ailesinin bir ferdi olarak 1881 yılmda Taşkesen Köyü’nde dünyaya teşrif etmiştir. Taşkesenli Şeyh Ahmed Efendi’nin küçük kardeşi Molla Abdullah Efendi’nin büyük oğludur.
Yaşadığı iklimin tabii bir neticesi olarak çok küçük yaşlarda tedris hayatının içerisinde bulunmuştur. Taşkesenli ailesinin her ferdi gibi çocukluk yılları aile büyüklerinin ders verdiği Taşkesen Medresesi’nde geçmiştir. Erken yaşlarda başlayan talebeliğinde Kur’an-ı Kerim tilaveti ve ilk Arapça bilgilerini Taşkesen Medresesi müderrislerinden olan babası Molla Abdullah’ın yanında almıştır.
Sonraki yıllarda medrese tahsilini ikmal etmek üzere Vuslat sarayının gül bahçelerine yönelmiş mükemmel büyüklerden amcası Şeyh Ahmed Taşkeseni’nin evinin bulunduğu Erzurum’a, amcasının yanına gelmiş ve Caferiye Medresesi’nde tedrise devam etmiştir. Çok kısa bir zaman amcası Şeyh Ahmed Efendi’den de ders almış olan Molla Alaeddin Efendi, ilim tahsilinin büyük kısmını Şeyh Ahmed Efendi’nin oğlu, büyük alim Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin yanında yapmıştır. Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin yanında; sarf, nahiv, akaid, fıkıh, tefsir, hadis, mantık, belağat, meanî, beyan, bedi…ilimlerinden oluşan medrese tahsilini ikmal etmiştir. İcazetini de hocası, aynı zamanda amcasının oğlu olan Şeyh Ziyaeddin Efendi’den almıştır.
Aynı zamanda Tariken Nakşidir. Şeyh Ziyauddin Efendi’nin halifesidir. İcazetini aldıktan sonra, Taşkesenli ailesinin mutad geleneği olan ilim ve irşat faaliyetlerinde bulunmuş, başta Taşkesen Köyü olmak üzere görev yaptığı, Horasan’nın Komasor, Tekman’ın Çukuryayla (Bastok) ve Köprüköy’ün Alaca köylerinde ilmi faaliyetlerini devam ettirmiş ve görev yaptığı her yerde çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Yetiştirdiği talebeleri arasında; Taşkesenli ailesinin ilmi mirasım devam ettiren, Erzurum’da ve İstanbul’a taşındıktan sonra da Istanbul’da ilahiyat fakültelerinde hocalık yapan çok sayıdaki akademisyenle ders halkaları kurmuştur. Ahmed Davudoğlu ve Mehmed Savaş Hocaefendilerle Hanefi fıkhının önemli alimlerinden olan İbn Abidîn’in ”Reddul-Muhtar” adlı eserini ve Muhammed Ali es-Sabüni’nin Ahkam Tefsiri’ni tercüme eden ve ilim muhitlerince yakından tanınan Mazhar Taşkesenlioğlu, Taşkesenli ailesinin son donemdeki önemli alimlerinden olan şeyh Muhammed Zeki Taşkesenli, Erzurum ve Pasinler’de tanınan zatlardan olan Molla Eşref , Taşkesenli Ata (Ataullah) Efendi, Taşkesen köyünden Molla Refik Karabulut, Ali Haydar Taşkesenligil, Molla Habib Tekin, Geçit (Madrekli) Molla Ahmed, Çatlı Molla Halid, Yüzören köyü imamı olarak ma’ruf olan amcazadesi Molla Muhammed Efendi, Altunan köyünden Molla Halis ve Molla Nureddin, Cökoğlan köyünden Molla Haydar, Molla Nurettin ve Molla Enver, Çukuryayla (Bastok) köyünden Molla Ziya, Molla Abdulkerim, Molla Sıddık ve yeğeni Molla Zümrüt, Karlıova’dan Halifan Şeyhlerinden Şeyh îbrahim, Akçakoca Köyü’nden Molla Halis yer almaktadır.
Molla Alaeddin Efendi, özellikle fıkıh ilmine vuküfiyyeti, fetva vermedeki isabeti ile İstanbul ve Ankara’nın gerektiğinde müracaat noktası olmuştur. Fıkıh ve Arapça gramerindeki yetkinliğiyle yaşadığı dönemde Erzurum ve civarında tanınmış, dersin daha iyi anlaşılması için örnekleri gündelik hayattan vererek somutlaştırması ve ders işleyişindeki nüktedan kişiliğiyle öğrencileri tarafından çok sevilen bir alim olarak bilinmektedir.
Alaeddin Efendi kısa boylu, çok zayıf ve nurani yüzlü, ihtişamı, gösterişi sevmeyen, halk içerisinde bulunduğu zaman, halktan ayırt edilemeyen bir hayat sürmüştür. Birgün, köylüsü Kasım Efendi’nin evinde otururlarken. Molla Halid, Taşkesen’e okumaya gelir. Hane sahibi akrabasıdır. Gayesi, aynı köylü Kasım Efendi’nin yardımını sağlayarak, Alaeddin Efendi’nin yanında okumaktır. Alaeddin Hoca Efendi, Molla Halide sorar:
– Niçin geldin?
– Kasım Amca yardımcı olsun, Seyda’nın yanında okumak için der.
Alaeddin Efendi sana burada yer yok dediğinde, aldığı cevap- Ey sofi kararı sen niye veriyorsun. Dur bakalim Seyda ne diyecek der. Sohbete fazla dayanamayan Kasım Efendi: – Oğlum, Hoca Efendi karşında, kararı o verecek ki sende okuyabilesin dediğinde Molla Halid, Sarığı ve cübbesinde bir ihtişam görmediğimden sandım ki bu köylü bir sofidir. Hocam elin ver öpeyim, beni bağışla der. Bu anekdot da Hoca Efendi’nin hep halk gibi yaşadığını, ayırt edilmediğini anlatıyor.
1967 yılında Taşkesen Köyünde vefat eden Molla Alaeddin, babasıyla amcaoğlu olan Şeyh İbrahim Efendi’nin Türbesinin de bulunduğu Taşkesen Köyü mezarlığında metfundur. Mezarı toprak mezar, çevre düzenlemesi yapılıp korumaya alınırsa daha iyi olur.






