Tütünsüz Baba

Edirne – Tütünsüz baba sokakta.  Edirne Teknik ve Endüstri meslek lisesi’nin arkasında

Asıl ismi Ahmed Rıdvani olup II. Beyazıd Han devrinde baş defterdar olarak görev yapmıştır. 1499 yılında vefat eden Tütünsüz Baba‘nın tekkesi günümüze ulaşamamıştır. Bu isimle anılmasının sebebi ;
Ordunun Avrupa içlerinde sefer gittiği günlerdir. Ordu çok acele hareket etmektedir., ordu mola verir, yemeğin hemen yenmesi gerekir. Ancak odun bulunamaz. Çaresiz kalmışlardır. Ordu içinde hal sahibib bir zat , kazanların altına mum koymalarını söyler i Mum koyarlar ve yemekler hemen pişer. Bundan sonra bu zata Tütsüsüz (dumansız) pişirdiği için Tütsüsüz Baba derdeler bugün yanlış olarak Tütünsüz Baba denmektedir. Bu zata savaşta kelle koltukta fütursuzca savaştığı için Fütursuz Baba da denmektedir.

Tütünsüz Baba Tekkesi ( Şeyh Ömer Tekkesi )
Şeyh Sebabaddin Dede Efendi, Tütünsüz Baba Sultan ve Semahaddin Tekkesi adlarıyla da bilinen Şeyh Ömer Tekkesi; Çavuş Bey Mahallesi, Tütünsüz Sokak’ta yer almaktaydı. Yenişehir Feneri Mevlevihanesi Şeyhi Hasan Dedenin oğlu Şeyh Ömer tarafından yaptırılan tekke, ahşap çatılı olup, Kadiri tarikatına bağlıdır.

İnşa tarihi kesin olarak bilinmeyen tekkenin, H.888/M.1483 tarihli türbe vakfiyesi bulunmaktadır. R.Melül Me­riç, Şeyh Ömer Tekkesinin, 27 Teşrin-i Evvel 1929 da satılması için 113 numaralı karar verildiğini, 131 numaralı kararla 16 Teşrin-i sani 1929’da Debbağ Ahmed’e satıldığını, ayrıca 121 numaralı kararla 12 Mart 1931 Perşembe günü’de enkazının açık arttırmaya çıkarılarak 395 liraya Keresteci Ali’ye satıldığını belirtmektedir.

Kaynaklarda medrese ve türbeden meydana geldiği belirtilen tekkeden günümüze, aynı adlı yerde, bir hazire içinde Tütünsüz Baba Türbesi adıyla bilinen bir türbe bulunmaktadır. H.924/M.1519 yılında Rıdvan Ahmed Bey için inşa ettirilen türbenin banisi belli değildir. Tütünsüz Baba Sultan adıyla da bilinen tekkeden dolayı burada bulunan türbenin tekkeye ait olabileceği düşünülmektedir.

Etrafı bahçe duvarlarıyla çevrili hazireye basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Basık kemerin üstünde tuğladan ikinci bir basık kemer ve ortasında ise dışa taşkın mermer bir kilit taşı bulunmaktadır. Kapının yanında tek cepheli dikdörtgen planlı bir çeşme yer almaktadır. Küfeki taş malzemeye sahip çeşmenin ön cephesinde sivri kemerli oldukça sade ve küçük bir niş içersinde dört adet musluk deliği bulunmakta olup ortadakinin borusu görülmekteçiir. Betonarme üst örtüye sahip çeşmenin önünde yarısı kırılmış muhdes bir yalağı bulunmaktadır. Akmaz durumdadır.

Oniki gen planlı türbe; üç sıra yatay, bir sıra dikey tuğla arasına bir sıra düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Üzeri kubbeyle örtülüdür. Kubbe altına, duvarların dışa açılmasını önlemek amacıyla olduğu sanılan iki sıra halinde metal bir çember yer almaktadır. Oniki genin her bir kenarında tuğladan sivri birer hafifletme kemeri bulunmaktadır. Türbede altı adet altta ve on iki adet de tepe penceresi olmak üzere iki sıra pencere dizisi görülmektedir.

Türbeye giriş, geniş bir yağmur saçağı altında, tuğla bir sivri kemer içinde Tütünsüz Baba Türbesine giriş mermerden basık kemerli bir kapı açıklığı ile sağlanmaktadır. Kapı üzerinde Celi sülüs hatlı Arapça bir inşa kitabesi vardır. İki satırlık bu kitabeden Rıdvani Ahmed Bey’in H.925/M.1519 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır . Ölümünden 36 yıl önce hazırlanan vakfiyesinden dolayı türbenin inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. kapalı olduğundan içine girilemeyen türbede, ahşap bir cenazelik kısmının olduğu, altta üç üstte iki olmak üzere toplam beş sandukanın yer aldığı bilinmektedir. Orijinal sandukaların 1958 yangınında yandığı belirtilen mezarların Rıdvani Ahmed Bey ve eşi ile çocuklarına ait oldukları ileri sürülmektedir.

Kaynaklar;
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971
Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Şekmeti Mehmed Efendi (k.s.)

Edirne’de Kıyık caddesinin paralelinde yer alan Kız türbe sokak’ta.

Edirne velilerindendir . 18. yüzyılda yaşamıştır. Muradiye camii hatibiydi.Doğum tarihi bilinmeyen Şekmeti Mehmed Efendi 1767 yılında vefat etmiş kabri Hatip camii bahçesinde sırlanmıştır. Ancak camii günümüzü ulaşmamış fakat türbesi ( Çok bakımsız olmasına rağmen) vardır.

Kaynak ;
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2

Saçlı İbrahim Efendi

Edirne – Kıyık caddesinde No :35 ‘de cadde üzerinde .

Saçlı İbrahim Efendi’nin tam adı, Saçlı İbrahim b. Mustafa b. Abdurrahman’dır. Aslen İzmit’lidir. Babası Solakbaş Mustafa Ağa’dır ki, ömrünün sonlarında Nakşibendiyye yoluna sülük etmiştir. İbrahim Efendi, 1000/1591 tarihinde Sırthamamı adlı mahalde dünyaya gelmiş olup , 1003/ 1594 tarihinde çıkan bir yangında evleri yanması üzerine Tophane’ye taşınmışlardır. Hatta bu sebeple kendisine “Tophaneli İbrahim Efendi” de denilmiştir.

Babasının 1005/ 1597’de vefat etmesi üzerine, Sultan Ahmed’in hocası Mustafa Efendi’nin terbiyesi altına tevdi olunan Saçlı İbrahim Efendi, ilk ilimleri bu zattan öğrenmiştir. O sırada Sultan Ahmed tahta çıkınca Mustafa Efendi’nin yardımıyla Hazine Odası’na tayin olunmuş ve sonra Has Odası’na geçmiştir. On sene kadar Enderun-ı Hümayün’da kemalleri tahsil etmiştir. Günlerden bir gün Aziz Mahmud Hüdayi’nin Sultan tarafından saraya davet buyrulduğunu görünce, o dakika Hz. Pir’e karşı İbrahim Efendi’de bir muhabbet husule gelmiştir. Hz. Pir’in beraberinde asitanelerine gitmiş, kendisine biat ederek inabet almıştır. 1035/ 1626 yılında ise hilafete nail olmuştur.

Hafız Hüseyin Ayvansarayi Vefayat’ında Muk’ad Ahmed Efendi’den müstahleftir diyorsa da, doğrusu Pir Aziz Mahmud Hüdayi’den mezun olduğudur. İbrahim Efendi, önce Silistre’ye halife olarak tayin edilmiş, 1047/ 1637 Şevvali’nde Hüdayi Asitanesi’ne postnişin olan Muk’ad Ahmed Efendi’nin Silistre’ye atanması üzerine, Edime’de Şeyh Halil Efendi’den boşalan Dizdarzade Tekkesi meşihatine naklolunmuştur. Daha sonra kendisine Sultan Selim Camii Vaizliği de tevcih olunan İbrahim Efendi, günleri böyle geçirmekte iken 22 Receb 1071/8 Şubat 1661 tarihinde Salı günü sabah namazını kılarken farzın ikinci rek’atında beka yurduna göçmüştür. Sevenlerinden Naili Efendi vefatına şu tarihi söylemiştir: “Yöneldi Saçlı İbrahim Efendim kurb-ı Mevla’ya (1071/ 1661).

Zahiri ve batini ilimlere sahip bir kamil mürşid olan Saçlı İbrahim Efendi, aynı zamanda şair olup, “Sıdki” mahlasıyla yazdığı şiir ve ilahileri vardır. Vefeyat’da şu ilahisi kaydedilmiştir:

Kulların derdine timar eyle
Lütfu çok rahmeti çok
Sultanım Kerem u şefkatini işar eyle
Lütfu çok rahmeti çok Sultanım

Sıdki’ye eyle meded ihsanı
Hasret u derd ile yandı canı
Nakd-ı vaslın ana kıl erzanı
Lütfu çok rahmeti çok Sultanım

Ahmed Badi Efendi Riyaz-ı Belde-i Edirne adlı eserinde onun şu beytini nakletmiştir:
Bülbül niyaz için güle fasl-ı bahar arar
Aşık mahabbet etmek için gülizar arar

Saçlı İbrahim Efendi, Edirne’de tesis ettiği dergahın haziresinde, Hekimzade Türbesi karşısında medfundur. Buraya Eski Tophaneli de denilmiştir. Türbesi ve dergahı 1208/ 1793 tamir olunmuş ise de hala haraptır. Münhal olan meşihate son dönemde Gülşeniyye’den Şeyh Tal’at Efendizade Ahmed Hayali Efendi tayin olunmuştur.

Saçlı İbrahim Efendi Tekkesi
Dizdarzade Ahmet Efendi Zaviyesi, Dizdarzade, Şadırvanlı Tekke ve Tebrizi Asil Çelebi adlarıyla da bilinen Saçlı İbrahim Efendi Tekkesi, Meydan Mahallesi, Kıyık Caddesi’nde yer almaktaydı. Celveti tarikatına bağlı tekke, Tebrizli Asil Çelebi tarafından Dizdarzade Ahmet Efendi için yaptırılmıştır.

Günümüzde mevcut olmayan tekkenin çatısı ahşaptan  olup, bahçesinde Dizdarzade Ahmet Efendi ve Şeyh Halil Efendi’nin ahşap türbeleri ile şadırvan ve bir minare olduğu bilinmektedir. H.1165/M. 1751 yılındaki depremde yarısı yıkılan bu minarenin, diğer yarısı ise yıktırılmıştır.

H.1295/M. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yıkılan tekke, H.1308/M.1890 yılında II. Abdülhamid tarafından yeniden inşa edilmiş ve dönemin Edirne Valisi Hacı İzzet Paşa tarafından kaleme alınan aşağıdaki yenileme kitabesi, giriş kapısı üzerine konmuştur. Kitabenin okunuşu

“Hazreti Abdülhamid Han hamid ül hasletin
Ömrü ikbalin firavan eyleye rabb-ül enam
Kıldı tecdiden bina bu tekkeyi ol Padişah
Olmuş iken nice yıllardır rehin inhidam
Feyz-i enfas rical Celvetiye andadır
Cilve-ger nur hüdayiden hidayet suph-u şam
Gel devam et zikr ü tevhide hulus-i kalble
Olasın ta vasil ser menzil darüsseliim
Bir mübeşşir geldi İzzet verdi tarihin haber
Saçlı İbrahim Efendi oldu tamam
Sene H.1308/M.1890″ şeklindedir.

Bugün, Edime Müzesi’nde Saçlı İbrahim Efendi mezarının 1975 yılına ait 3621 envanter numaralı bir fotoğrafı bulunmaktadır. Bu fotoğrafta Saçlı İbrahim Efendi’nin, bir evin köşesindeki mezarı görülmektedir. Yol yapım çalışmaları sırasında yeri değiştirildiği düşünülen bu mezar bugün Kıyık Caddesi üzerinde bulunmaktadır.

Kaynak ; Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Osmanlının İkinci Başkenti Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Dr. Selami Şimşek , Buhara Yayınları

Koyun Baba

Edirne – Eski İstanbul caddesi ile Kanlıpınar caddesinin kesişiminde

Koyun Baba‘nın asıl adı, Mehmed’tir. Ahmed Badi Efendi’nin Ağazade Örfi Tarihine atıfta bulunarak verdiği bilgiye göre, Koyun Baba, Semerkandiyye tarikatının kurucusu Şeyh Alaeddin Ali Semerkandi (ö. 862/ 1458)’nin halifelerinden olup, 1010/ 1601 tarihinde vefat etmekle, Kasap Abdülaziz Mahallesi’nde, Kanlıpınar’da, Altunizade Sokağı’nın ikinci numarasında bulunan adına mensup tekkenin haziresine defnedilmiştir. Ayhan Tunca’nın verdiği bilgiye göre, Koyun Baba’nın türbesi bugün Eski İstanbul yolunda, Edirne Lisesi karşısında olup, 2002 yılında Edirne Ticaret Borsası tarafından onarılmıştır.

Vefatına, dönemin şairlerinden Mamazade Hadi Efendi (ö. 1018/ 1609) 1710 tarafından şu tarih söylenmiştir:
Dehr kassabı Koyun Baba’yı kurban eyledi

Koyun Baba’nın mana aleminde Sultan I. Mahmud’dan üç defa tekkesini tamir etmesini rica ettiği de nakledilenler arasındadır. Nitekim tekkenin 1165/ 1751 yılında temelden yıkılması üzerine yanına bir cami ilave olunarak yeniden inşa edilmiştir.

Koyun Baba Tekkesi
Koyun Baba olarak bilinen tekke; Talat Paşa Mahallesi, Altunizade Sokak’ta yer almaktaydı. Tarikatı hakkında, A.Badi, Dağdevirenzade M.Şevket Bey ve R.Melül Meriç Nakşibendi, S.Şimşek ise Semerkandi diye belirtmektedir.

Günümüzde mevcut olmayan tekke alanında bir türbe ve bahçes­inde de bir kuyu yer almaktadır. Koyun Baba Türbesi olarak anılan bu türbe; betonarme yapısıyla sekizgen planlı olup üzeri kiremit çatıyla örtülüdür. Mülkiyeti, Vakıflar Genel Müdürlüğü ‘ne ait olan bu türbe, tapunun 114 pafta, 539 ada ve 4 parsel numarası ile Koyun Baba vakfı adına kayıtlıdır. Tekke, Hacı Hasip oğlu Ahmet tarafından Mehmed Koyun Baba için H.1012/M.1603 tarihinde yaptırılmıştır.

Mimarisi hakkında ayrıntılı bilgi edinemediğimiz tekke H.1165/M.1751 tarihinde onarılmıştır. H.1165/M.1751 yılında harap olan tekke, II. Mahmud tarafından tamir ettirilerek yanına bir mescit inşa edilmiştir. Şair Örfi tarafından kaleme alınan bu onarım kitabesi giriş kapısı üzerine konmuştur. Günümüzde bulunmayan bu kitabe O.Onur tarafından yeni harflerle okunuşu yayınlanmıştır. Buna göre kitabenin okunuşu;

“Koyun Baba Mehmed kutup dehr-i nakş-bendi
Semerkandi ve Gavs vakt ü esseyid Ali piri
Mürür-i vakitle bu han-kahı oldu virane
Temaşa ile ruhaniyetinden yani tesiri
Cenab-ı hazret Sultan-ı Mahmudu Hana rüyada
Zuhur ette o şeb üç defa kim ba hükm-i takdir
Sipariş eyledi tecdidini pend ve nasihatle
Netice hayre sevk etti o sultan cihangiri
Heman dem vakıa bu han-kahı o Şeh agah
Esasından binaya eyledi himmetle tedbiri
Acep alf nefestir Örfi ya o şıh kamil kim
Değil mi ya keramed ana tarih-i Tekke tamir
Sene H 1165/M 1751″ şeklindedir.

Türbenin içerisinde, Hacı Ahmed Bin Hasib, Şeyh Mustafa, Rukiye Hatun’ a ait üç mezar bulunmaktadır.

Kaynaklar ;
Osmanlının İkinci Başkenti Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Dr. Selami Şimşek , Buhara Yayınları
İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971
Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Kıyak Baba

Edirne – Kıyık caddesi üzerindeki Kıyak Baba camii önünde

Edirne’nin fethinde bulunan Horasan erlerindendir.Fetihten sonra Edirne’de dergahında yıllarca İslamiyeti anlatmaya çalışan Kıyak Baba’nın kabri ; Kıyık caddesi üzerideki Kıyak Baba camii önündedir. Asıl adı Şakir’dir.

Edirne’nin kuşatıldığı ve tıpkı Mekke’nin fethinde olduğu gibi, bütün askerlerin ateş yakarak, Edirne’yi ışık seli içinde bıraktığı gecenin sabahı , Şakir Baba , aşka gelip öyle bir sabah ezanı okur ki yer ve gökteki bütün mahlukat dinler. Padişah da bu ezanla kendinden geçenlerdedir. Şakir Baba’yı buldurur ve kendisine, ” baba , çok kıyak (güzel) bir ezan okudu ” der. Bundan sonra Şakir Baba , Kıyak Baba diye anılır.

Kaynaklar; 

Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971

Kesikbaş Baba

Edirne – Uzun Kaldırım caddesi , Huysuz Baba sokakta Huysuz Baba’nın hemen karşısında.

Üç şerefli cami yanında yer alan Saatli Merdesede yüzelerce molla okuyorken, Medrese hizmetinde çalışan bir kişi sabah namazına yakın, sessizce mollaların yattıkları odaları dolaşır, hamama gidip boy abdesti almaları icab edenleri usulca uyandırırmış. Onun hiç yanılmadan bu işi yapması ona karşı sevgi ve saygıyı çok fazla arttırmış. Bu arada çocuklar, ısrarla ondan bunun sırrını öğrenmek için çok yalvarıyorlar, nihayet hal ehli gördüğü bir kaç öğrenciye durumu açıklıyor.
– ” Ben sabah namazından önce odaları dolaştığımda, gusül abdesti gerekeni, onun melaikesinin omuzu başında bulunmamasından anlıyorum, demiş.”
Rivayetler tabii ki muhtelif, ince elenip sık dokunmadan hükmü karakuşi ile bir sebepten ötürü bu zatın katline ferman çıkar. O da yakın bildiği bir öğrenciye ;

– ” Oğlum, beni Üç şerefeli camii meydanında katledecekler, başım yere düşünce kavra ve oradan hızla uzaklaş, sakın geriye bakma” der.
Gün olur emir yerine getirilir. Çocuk başı kavradığı gibi kaçarken, yüzlerce insanın feryad, figan ile avaz avaz bağrışıp kaçmalrına çocuk daha fazla dayanamayıp , geri dönerek bakar ve bir de ne görsün.

Başsız vücud, onun ardından koşarak gelmiyor mu, İşte o an oraya düşmüş, kerameti tamamlanmış ve oraya defnetmişler.

Kaynaklar ;
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971

Huysuz Baba

Edirne – Uzun Kaldırım caddesi , Huysuz Baba sokağın hemen başında ( Kesikbaş türbe’nin karşısında)

Ne zaman yaşadığı bilinmeyen Huysuz Baba ; Edirne’de Uzun kaldırım caddesinde sırlanmıştır. Ziyaretçiler Huysuz Baba‘yı vesile ederek çocuklarının yaramazlıktan kurtulmaları için dua etmektedir. Rivayete göre ; yüz on , yüz yirmi okka gelen , uzun boylu, gayet iri cüsseli bir zat imiş. Mevlevi semazenlerinden imiş. O dergahta sema’a başladığı zaman, heybetli cüssesiyle yel gibi dönerken, küçük çocuklarında ” Havale ” denen bayılma rahatsızlığı olan anneler , kundaktaki çocuklarını onun ayakları altına koyarlar, o da çocuklara bir ayağıyla hafifçe basarak aralarında dolaşıp sema edermiş. Allah’ın izniyle çocuklar iyileşirmiş.

Kaynaklar;
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971

 

Hıdır Baba

Edirne – Hıdırlık tabyalarının bulunduğu yüksekçe bir manzara tepesindedir.

Hıdır Baba’nın Fatih Sultan Mehmed Han’ın kumandanlarından olduğu söylendiği gibi I. Murad’ın Edirne’yi almasından evvel gelen horasan erenlerinden olduğu da söylenmektedir. Osmanlı’nın Edirne’yi almasından sonra Çelebi sultan zamanında yaşayan Şahmelek paşa buraya bir zaviye yaptırmıştır. Sultan İbrahim zamanında Koca Mustafa Paşa tarafından yanlış ibadet yapılıyor diye Edirnelilerin isteği ile harap edilmiş sonra Avcı Mehmed buraya köşk yaptırınca tekke tekrar açılmıştır. Türbe , Söğütlü dereli Sedat Bayram tarafından 2006 yılında şimdiki halini almıştır. ( Allah ondan razı olsun.)

Hıdırlık Tekkesi
Hızır Dede ve Hızır Dede Hünkar Tekkesi adlarıyla da bilinen Hıdırlık Tekkesi; Yıldırım Beyazıt Mahallesi, Hıdır Baba Sokak’ta yer almaktaydı. Bektaşi tarikatına bağlı tekke Şah Melek Bey tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde mevcut olmayan yapı, H.1171/M.1757 tarihinde yıkılmıştır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi ‘nde Edirne’nin fethinden önce de mevcut olan ve Hızır’ın makamı diye korunan tekkeye, sonra Hacı Bektaş-ı Veli’nin izniyle Sefer Şah Dede ve Hızır Dede buraya gelip yerleşmiş, mamur hale getirmişlerdir. Fetihten sonra ise, Gazi Hüdavendigar ilgi göstermiş, nice kilerler, hücreler, ambarlar ve imaretler yaptırmıştır. 831/1427 tarihinde Gazi Mihal Bey’in oğlu Yahya Bey bir tarafa dershanelerle çeşitli çilehaneler ve bahçesi içre çeşitli maksureler yaptırarak adeta cennete çevirmiştir.

Zamanla harap olan tekke H.942/M.1535 yılında yıktırılarak Vezir-i azam İbrahim Paşa tarafından yeniden yaptırılmaya başlanmış, İbrahim Paşa’nın ölümü üzerine Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamamlanmıştır

Evliya Çelebi; havası suyu güzel yeşillik bir mesire yeri olmakla Edirne’nin bütün aydınları, sanatçıları gezmek tozmak için buraya gelmeye başlayınca, şehrin nice bin yaramaz ve haylazının da oraya doluşmaya başladıklarından huzur ve sükun kalmaması üzerine H.1051/M.1641 tarihinde Sultan İbrahim’in veziri Kara Mustafa Paşa’ya Edirneliler dilekçeler göndererek ‘bu tekke-i Bektaşiyan’da nice fisku fücur oluyor men ve defi için emr-i padişahı rica ederiz’ dediklerini ve isteklerinin kabul olunarak Kara Mustafa Paşa tarafından Kapıcıbaşı Kırkayak Sinan Paşa bu iş için görevlendirildiğini, o da aldığı buyruğu yerine getirerek binlerce bakkal, çakkal haşaratları başına toplayıp baltalar ve ferhadi kazmalarla oldukça büyük ve eski bir yapı olan tekkeyi tam bir haftada zorlukla yıkabildiklerini, kurşunlarını yüzlerce arabaya yükleyip Kara Mustafa Paşa’nın İstanbul’ da yaptırdığı türbesini ört­tüklerini, bu acıklı hali gören Bektaşi dervişlerinin on dört bakır kabı kadı’ya teslim edip, sonra hepsi bir araya gelerek ‘Allah, Allah’ diye bağırdıklarını ve bu Asitanenin yıkılmasına sebep olanların cümlesine fena gülbangı çektikten sonra her birinin bir diyara dağıldıklarını, fena gülbangının yedinci günü Sultan İbrahim’in Kara Mustafa Paşa’yı öldürttüğünü ve ondan sonra Edirne ay­anından bu tekkenin yıkılmasına dilekçe verenlerin hepsinin de kısa zamanda öldüğünü kaydetmektedir.

Evliya Çelebi, bu olaydan sonra tekkenin boş ve terk edilmiş olarak kaldığını, IV. Mehmed’in Edirne’ye gelip, bu gönül açıcı ferah yerden hoşlanması üzerine aynı yıl bir cami ile saray yaptırarak buranın canlandığını bildirmektedir.

Günümüzde yukarda bahsedilen yerde Hıdır Babaya ait bir mezar bulunmaktadır. Üzeri çatıyla örtülü mezar yeri ahşap kafes  malzemeyle dikdörtgen bir form içinde yer almaktadır. Yeşil renkli sanduka çimentodandır. Edirne halkı tarafından yatır özelliği verilen mezar, adak yeri olarak kullanılmaktadır.

Kaynak ; Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Fahreddin Acemi (k.s.)

Edirne’de – Darülhadis Cami bahçesinde , Kabri cami mihrabı önünde bulunmaktadır. Demiryolu yapılırken mezar taşları müzeye kaldırılmıştır.

Osmanlı devrinin ikinci Şeyhülislamıdır. İran’da doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. İran’da Seyyid Şerif Cürcani’den dersler almış, Osmanlıya gelince Molla Fenari‘nin oğlu Mehmed Şah Efendi’nin hizmetine girmiş , Bursa’da Sultan medresesine yardımcı hoca olmuş ve diğer medreselere de müderris olarak atanmıştır.Sultan II. Murad zamanında Edirne müftülüğüne getirildi.

Kanaatkar, doğru, namuslu bir kişiydi . Padişahın ödeneğini arttırmak istemesini kabul etmemiş ve ” Beytü’l-mal helaldir fakat hacet ve kifayetten fazlası helal değildir.” diyerek reddetmiştir. Hadis ilminde muktedir ve geniş bir bilgiye sahipti.II. murad ve Fatih sultan Han zamanında otuz yıl boyunca Şeyhülislamlık yapmıştır. Fatih Sultan Han zamanında gelişen Hurufilik akımına karşı çetin bir mücadele vermiş ve onların susturulmasını sağlamıştır.

Fâtih Sultan Mehmed Hanın veziri Mahmûd Paşa, evinde bir dâvet tertîb etti. Dâvete, hurûfî yolunda olan sapıklar da çağırıldı. Fahreddîn Acemî de perde arkasına saklanmış, onları dinliyordu. Sohbet ilerleyince, Mahmûd Paşa, kendilerini çok sevdiğini ve her dertlerini çekinmeden kendisine açabilecekleri ni söyledi. Vezirin bu aşırı sevgi ve muhabbetinden dolayı onu kendisinden zanneden bu kimseler, fırkalarının iç yüzünü anlatmaya başladılar. “Her testi içine konulanı sızdırır” sözü gereğince sapıklıklarını ve küfürlerini açıkladılar. Hattâ:”Allahü teâlâ (hâşâ) Fadlullah’a (Hurûfîlik bozuk yolunun kurucusu olup, 1393 senesinde Tîmûr Hanın oğlu Mirân Şah tarafından öldürülmüştü.) hulûl etmiştir.” dediler. Bunu duyan Fahreddîn Acemî, daha fazla dayanamadı. Hemen ortaya çıkarak, bu sapıkların üzerine atıldı. Hurûfîler kaçarak, sultânın sarayına sığındılar. Fahreddîn Acemî de peşlerinden koştu. Sarayda bunları yakaladı. Hâdiseden haberi olmayan Fâtih Sultan Mehmed, edebinden Şeyhülislâma karşı ses çıkarmadı. Fahrüddîn Acemî, bu işi burada halletmek istiyordu. Hemen câmiye gitti, halkı câmiye çağırdı. Çok kalabalık toplandı.Fahreddîn Acemî hazretleri minbere çıkıp, bu hurûfî denilen kimselerin sapık ve dinsiz olduklarını isbât etti. Kötü yolda olduklarını ve hemen idâm edilmeleri lâzım geldiğini söyledi. Mahkeme kurulup, idâm edilmelerine karar verildi. Halkın ibret alıp, böyle sapıklara fırsat vermemeleri için, büyük bir kalabalık önünde cezâları infâz edildi. Çünkü bu sapıklar, fırkalarının kurucusu Fadlullah’ın yeryüzünde Allah’ın temsilcisi, hattâ insan sûretindeki şekli olduğunu söylüyor ve başkalarını da kandırmaya çalışıyorlardı. Bütün hurûfîler tesbit edildi. Hepsi yakalanıp idâm edilerek, Osmanlı toprakları bu sapıklardan temizlendi.

Edirne’de Üç şerefeli cami yanında bir medrese yaptırmıştır. 1460 yılında Edirne’de vefat etmiş ve Darul hadis camii’nin mihrabı önünde sırlanmıştır. demiryolu yapılırken kabir taşları müzeye kaldırılmıştır.

Kaynaklar ; 

Abdulkadir Altunsu , Osmanlı Şeyhülislamları , 1972
İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları