edirne – merkez – ağacpazarı caddesi Şeyh Rıdvan, Ömer Baba Dergahı, Rıdvan Efendi Zaviyesi ve Hacı Ömer Zaviyesi adıyla da bilinen Hacı Ömer Tekkesi Çavuşbey Mahallesi Ağaçpazarı Caddesi ‘nde yer almaktaydı. Yapı, Hacı Ömer adlı bir tüccar tarafından H.1020/M.1611 yılında Şeyh Rıdvan Efendi için yaptırılmıştır. …
Edirne – merkez – Salı tekke sokak Saka Baba’ adıyla meşhur olan Şeyh Ahmed Sak-i Uşşaki, Cemaleddin Uşşaki ile pirdaştır. Pir Hasan Sezayi ile mülakatları vardır. Yazıcı Şeyh Mehmed Efendi’nin halifesidir ve tekkenin haziresinde gömülüdür. Salı Tekke ve Saka Baba Tekkesi olarak da bilinen Fahri …
edirne – merkez – horozlu bayır sokak Hind ülkesinden Anadolu’ya, buradan da Edirne’ye gelip Hoca İvaz Mahallesinde Bulunan Hoca İvaz Tekkesini ihya etmiş Nakşi şeyhlerindendir. H.786/M.1384 tarihli türbe kitabesinden anlaşıldığına göre Rumeliye ayak basan kırk yiğitlerden olduğu anlaşılan Topçu Baba Edirne’yi alan gazilerden biridir. Şeyh …
Edirne – Meriç kıyısındaki Kasımpaşa camiinde Evliya Kasım Paşa, Fatih Sultan Mehmed Han ve Sultan ikinci Bayezid Han devri devlet adamı ve evliya bir zat idi. Evliya Kasım Çelebi diye de bilinir. Bir çok kerameti görüldü. NEHİRDE YÜZEN YEMEK TEPSİSİ Sultan İkinci Bayezid Han, Evliya …
Edirne – Lari camii karşısında Veli Dede Tekkesinde
Veli dede ile ilgili olarak kaynaklarda fazla bilgi yoktur. Mezar taşında ; ” Gülşeniyye tarikatı şeyhleri büyüklerinden himmet ehlinin kutbu ve asrın en seçkin Veli Dede Efendi” yazar. 1043/1631 tarihinde vefat ettiğinde şeyhi olduğu tekkenin yakınındaki Lari caminin karşısındaki türbesinde sırlanmıştır. Söz konusu tekkeye Veli Dede’den sonra 1049/ 1637 yılında oğlu Mehmed Efendi (ö. 1070/ 1659) postnişin olmuştur.
Uzun yıllar harap halde olan türbesi , Edirne valiliği tarafında restore edilmiştir. Allah onardan razı olsun.
Mehmed Efendi
Mehmed Efendi, Gülşeni Veli Dede‘nin oğlu olup, Edirne’de dünyaya gelmiştir. İlim ve irfan tahsilini tamamladıktan sonra Gülşeniyye tarikatı meşayihinden, Süleymaniye Küçük Pazarı’ndaki Şah Melek Zaviyesi şeyhi Kutub Efendi’ye inabet etmiş ve tarikat adabını kesbe himmetini sarfederek babasının makamına postnişin olmuştur. Bu hal ile günlerini geçirmekte iken 1070/ 1659 tarihind vefat etmiş ve Lari Camii yakınında olan babasının türbesine defnolunmuştur.
Meşhur şair Karni Efendi’nin babası Şeyh İbrahim Gülşeni bu zattan icazet almıştır. Vakayi’u’l-Fuzala’nın beyanına göre, Mehmed Efendi Kutub Efendi’den, onlar da Hamdi Efendi’den, onlar da Seyyid Salih Efendi’den, onlar da babası Seyyid İbrahim Efendi bin Seyyid Hasan Efendi’den, onlar da eniştesi Şeyh Muhyiddin Efendi’den, onlar da babası olan Seyyid Hasan Efendi’den, onlar da büyük kardeşi Şeyh Ali Sükuti Efendi’den, onlar da babası Seyyid Ahmed Hayali Efendi’den, onlar da büyük nazar sahibi olan babası Pir İbrahim Gülşeni’den feyzyab olmuştu
İbrahim Efendi
İbrahim Efendi, Gülşeni Veli Dede’nin ikinci oğludur. 1107/ 1695 tarihinde Lari Camii karşısında Veli Dede Dergahı postnişinliğinde bulunduğu sırada vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir Edirne ulemasından Faizi Efendi irtihfiline şu tarihi tanzim etmiştir: Gelüb didi birisi kudsiya’nın Fayiza tarih Revan oldı gülizar-ı cinona Gülşenizade.
Kaynak ;
Dr. Selami Şimşek , Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Buhara Yayınları , 2008
Edirne – Kavaklı Tekke sokakta yer alan Hasan Sezai Tekkesinde .
La’li Muhammed Efendi , aslen Kastamonulu olup , tahsilini tamamladıktan sonra Edirne’ye gelerek Gülşeni Şeyhi Şeyh Mehmet Sırri Efendi’nin meclisine katılmış ve tarikat adabını öğrenmiştir. Daha sonra Mehmed Sırri Efendi’nin irtihaline ve işaretine mahsuben ; İstanbul’a gelip Sümbüliyye Şeyhi Şeyh Alaeddin Efendi’ye intisap ederek seyr-ü sülükunu tamamlamış ve bir erbain çıkarmıştır.
La’li Efendi İstanbul’da aynı zamanda ; Balat Şeyhi Seyyid Hasan Nuri Efendi ve Manisa Şeyhi Hasan Kenzi vs ile de hemdem olmuş ,onlardan da hilafet almıştır. Yani sümbüliyye tarikatından başka , Şabani , Uşaki , Celveti ve Nakşi tarikatlarından da icazet alır.Sonra Edirne’ye dönmüş ve Şeyh Şücaeddin Dergahına postnişin olmuştur. Bir süre sonra Hicaz gitmiş ve bir çok şeyh efendiyle görüşmüş. Hicaz’dan döndükten sonra da Edirne de Kutbi Efendizade Seyyid Ali Efendi’den boşalan Şah Melek zaviyesine postnişin olmuştur.
En önemli halifesi Hasan Sezai hazretleridir. İbrahim Gülşeni hazretlerinin Mesnevi-i Manevi’sinin başlarına arifene bir şerhi vardır.Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen La’li Efendi 6 sene şeyhlik yaptıktan sonra Zilhicce 1112 / mayıs 1701 senesinde 110 yaşlarında vefat etmiştir.
Kaynaklar ;
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Dr. Selami Şimşek , Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Buhara Yayınları , 2008
Edirne – Kavaklı Tekke sokakta yer alan Hasan Sezai Tekkesinde .
XVIII. asırda Gülşeniliğin güçlü temsilcisi ve kendi adına izafe edilen Sezaiyye kolunun piri Hasan Sezayi Efendi‘nin tam adı Hasan b. Ali’dir. Aslen Mora’lı olup, 1080/ 1669 yılında Gördes’te (Korent) doğmuştur. W. Björkman tarafından Sezayi’nin aslen Rum olduğuna dair verilen malumatın doğruluğunu teyid eden bir kayda kaynaklarda rastlanmamaktadır. Bu iddia olsa olsa Kamusu’l-A ‘lam’da “an asl Maralı” ibaresinin yanlış anlaşılmasından ileri gelmiş olmalıdır. On sekiz yaşına kadar doğum yeri olan Gördes’te kalmış, 1098/ 1687’de Venediklilerin burayı işgal etmeleri üzerine gemi ile İstanbul’a gelmiştir.
Bir müddet İstanbul’da kaldıktan sonra Edime’ye geçmiş, burada Piyade Mukabelesi Kalemi’nde kendisine görev verilmiştir. Hasan Sezayi, bir yandan bu görevini ifa ederken diğer yandan kendisini Hakk’a erdirecek bir mürşid-i kamil aramıştır. Gördüğü bir rüya üzerine Aşık Musa Dergahı Şeyhi Muhammed Sırri Efendi’ye intisab etmiş ve bir süre hizmetinde bulunmuştur. Şeyh Şucaüddin Zaviyesi’nde talebe yetiştirmekle meşgul iken, Şeyh Mehmed Sırri’nin vefatından sonra yerine geçen Kastamonulu La’li Muhammed Fenayi‘ye intisab ederek manevi terbiyesi altına girmiştir. Daha sonra seyr u sülukunu tamamlayıp icazetini almış ve halifesi olarak Veli Dede Dergahı’na postnişin olmuştur. La’li Fenayi Efendi’ye son derece sıkı bir hürmet hissi ile bağlanan Sezayi’nin, pek çok yerde kendi ismi ile birlikte onu da zikrettiğini görüyoruz: Her biri vechine mir’at olmuş Gören ol vechi bizzat olmuş
Görinür vech-i Sezayi’den ol Bilinen hal Fenayi’den olmuş
Hasan Sezayi‘nin La’li Efendi’den başka Mısır’da bulunan Gülşeni şeyhlerinden İbrahim Çelebi’den de tarikat icazeti aldığını biliyoruz. Şöyle ki, Hüseyin Vassaf Sefine’de, Mısır Kahire Gülşeni Asitanesi’nde irşad seccadesinde oturan Şeyh İbrahim Çelebi tarafından Pir-i Sani Sezayi-i Gülşeni’ye verilen icazetnamenin suretini o zamanın şive-i beyanına göre vermektedir.
Hasan Sezayi de şeyhi La’li Efendi gibi Sümbüli, Celveti, Uşşaki ve Nakşibendi tariklerinde yekta olup, Bektaşiyye tarikatında da devrin önderidir. Dolayısıyla pek çok abdalı terbiyesi altına almış, hatta Edime yakınlarında bulunan Muhyiddin Baba Tekkesi’ni tamir ettirmiştir.
La’li Muhammed Efendi’den sonra posta oturan Mahmud Hamdi Efendi (ö. 113/ 1702)’nin vefat etmesi üzerine, Aşık Musa Efendi Dergahı postnişinliğine tevcih olunmuş, halifelerinden Ahmed Müsellem Efendi’yi Veli Dede Dergahı’na geçirerek görevini buraya nakletmiştir.
Dergaha ait vakıfların kiralarını topladığı için “Cabi Dede Efendi” olarak da tanınan Hasan Sezayi, “Didi hatif Sezayi rıhlet itdi”, “Kudse pervaz eyledi ruh-ı Sezayi Gülşen”, “Sezayi göçdi kutb-ı ‘asr iken Firdevs-i a’laya”, “Kutb iken göçdü Sezayi rahmetullahi aleyh” ve “Sezayi kutb-ı ‘alem şimdi uçmağa olur bülbül” mısralarının delaleti olan 18 Ramazan 1151/29-30 Aralık 1738 Pazartesi sabaha karşı saat 4.30’da vefat etmiş, ismi ile anılan dergahın haziresine defnedilmiştir.
Sezayi Efendi’nin irtihal ettiği gece aşağıdaki beyitleri okuduğu rivayet edilmektedir:
Rah-ı ‘aşkda canını kurban iden
Şüphesiz ol vasıl-ı Yezdan olur
Gülşeni’den bir kadeh nüş eyleyen
Ey Sezayi nail-i canan olur
La’li Efendi işaretleriyle Sezayi’nin terbiye ettiği Nazir İbrahim Efendi, bir şiirinde onun aşıkların önderi, sadıkların rehberi, vaktin kutbu ve aktabı hakikat sırlarının agahı olduğunu beyan eder:
Sezayi pişva-yı ‘aşıkandır
Sezayi reh-nüma-yı sadıkandır
Sezayi kutb-ı vaktı olmuş idi Hem aktab ile bil ol hem-mugandır
Nazıra derdmend-i dergehidir
Ol esrar-ı hakikat agehidir
Ailesi
Oldukça küçük yaşta Ali Efendi tarafından Şeyh Seyyid Osman Efendi’nin kızıyla evlendirilen Hasan Sezayi’nin, kaç çocuğu olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte, kaynaklarda iki oğlu ile iki kızından söz edilmektedir. Büyük oğlunun ismi Muhammed Sadık (ö. 1175/ 1761-62) iken, küçüğünün ismi bilinmemektedir. Kızlarından Zehra Hanım’ı halifelerinden Ahmed Müsellem Efendi, diğerini de Şeyh Gürcü Ali Efendi’nin halifesi Hafız Mustafa Efendi ile evlendirdiğini biliyoruz. Sezayi’nin Divan’ındaki bir tarih manzümesi bize onun 1123/ 1711 senesinde çok küçük yaşta kaybettiği Fatma Zehra adlı bir kızının olduğunu haber vermektedir. Bunların dışında Mora yarımadasında yaşayan İbrahim Efendi adında bir kayın biraderi de vardır. Bu zat, Gördes’te zaviye haline getirdiği evin yönetiminden sorumludur. Mektübat’ta bu zata temas edilmiştir.
Osmanlı Müellifleri’nde, Hasan Sezayi Efendi‘nin hem aşık ve hem de şiirlerinin hikmetlerle dolu bir şair olduğu ve şiirlerinde kullandığı “Sezayi” mahlasının kendisine Niyazi-i Mısri (ö. 1105/ 1694) tarafından verildiği belirtilmektedir. Bir şiiri şu şekildedir: Hal-i siretden haber bilmez o kim süret görür Süretin aslın duyarsa ‘aynıla siret görür
Hakin iksir aldığın seyreyler ol ‘ayne’l-yakin Dergeh-i pir-i hakikatde o kim hıdmet görür
Seyr iden eşyada vech-i mutlakın envannı Her dil mür-ı za’ifi ‘alem-i vüs’at görür
Kim görür burc-ı celalinden tecelli cilvesin Zillet-i yari kabül eyler anı ‘izzet görür
Narını nür-ı cemalinden o kim itfa ider Narını nür eyler amma yine germiyyet görür
Nar-ı nürından Sezayi mahvolan ehl-i kemal Görmez ol gayrı tecelli ‘ayn-ı ‘ayniyyet görür.
Eserleri
Sezayi’nin tespit edilebilen eserleri şunlardır: Mektübat, müretteb ve matbu Divan, İzahu’l-Meram, Kaside, Makale-i Niyazi-i Mısri Şerhi, Makale-i Şerifeleri, Nutk-ı Arifane, Risale-i Eşrat-ı Saat, Şümü’un Lami’dir
Silsilesi
Sezaiyye, Pir Hasan Sezayi’ye nisbet edilen Gülşeniliğe bağlı bir koldur. Gülşeniyye tarikatının XVIII. asırdaki yeni bir filizi olarak değerlendirilen Sezailik’te saliklerin işini kolaylaştırmak ve muhib olanları da teşvik etmek amacıyla Hasan Sezayi, seyr u sülükta asıl ve furü’ isimlerde bazı değişiklikler yapmıştır. Asıl (La ilahe illallah, Allah, Hü, Hak, Hayy, Kayyüm, Kahhar) ve furü’ (Fettah, Vahid, Ehad, Samed, Allah) isimlerde bazı kolaylıklar getirmiştir.
Hasan Sezayi’nin silsilesi Pir İbrahim Gülşeni’ye şu şekilde ulaşmaktadır: Şeyh La’li Muhammed Fenayi, Şeyh Mehmed Sırri (ö. 1051/ 1640), Şeyh Necibüddin Hasan Ahseni, Seyyid Ali Safveti (ö. 1005/ 1595), Emir Ahmed Hayali (ö. 977 / 1569), Pir İbrahim Gülşeni (ö. 940/ 1533)
Halifeleri
Hasan Sezayi’nin bilinen halifeleri ise şu zatlardır: Şeyh Ahmed Müsellem Efendi, Şeyh Vefa b. Müsellem, Şeyh Abdullah b. Müsellem, Şeyh Hafız Mustafa Efendi, Şeyh Gürcü Ali Efendi, Şeyh Peyk Dede Efendi, Şeyh Hasib Bey, Şeyh Kmmi Hasan Efendi, Şeyh İbrahim Nazir Efendi, Şeyh Muhammed Fakri-i Kırımi, Derviş Yüsuf Efendi, Şeyh Seyyid Osman Efendi, Hayrabolulu Fazıl Dede, Karasulu Ali Dede, Çukadar Muhammed Efendi, Receb Dede, Şeyh Süleyman Efendi, Mahmüd Efendi, Boğazhisari Ahmed Efendi, Keşfi Hüseyin Efendi, Filibeli Seyyid Muhammed Efendi, Muhammed Sadık Efendi ve Tatar Hasan Efendi.
Hasan Sezai Gülşeni Tekkesi
Gülşeniler Zaviyesi, Aşık Efendi, Gülşeni, Sezai Tekkesi ve Şah Melek Zaviyesi adlarıyla da bilinen Hasan Sezai Tekkesi; Talat Paşa Mahallesi, Bostan Pazarı Caddesi ‘nde yer almaktadır. Halveti tarikatının (Gülşeni-Sezai) koluna bağlı bu tekke, Şah Melek Bey tarafından H.892/M.1486 tarihinde camisiyle birlikte inşa edilmiştir. Cami, türbe, şadırvan, çeşme ve hazireden oluşan tekkenin günümüze; minaresi, iki türbesi, şadırvanı, çeşmesi ve haziresi ulaşabilmiştir. Bu yapılar; doğu, kuzey ve güney yönlerinden bahçe du varlarıyla çevrili bir avlu içerisinde yer almaktadır.
Tekkenin bulunduğu avluya giriş, avlu duvarının batı kanadındaki iki türbenin (Hasan Sezai, La’li Fenai ve Aşık Efendi türbeleri) ortasında kalan bir kapıyla sağlanmaktadır. Kapı, iki türbe arasındaki taş ve tuğla ile almaşık teknikte örülmüş ve üstten iki sıva tuğla kirpi saçakla sonlanan bir duvar üzerinde yer almaktadır. Düşey dikdörtgen planlı, mermer söveli ve kemerli kapı açıklığının üzerinde yatay dikdörtgen formlu H.1151/M. l 738 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. İki basamakla ulaşılan kapının kemer köşeliklerinde, birer gülbezenk motifi yer almaktadır. Kapı, yandan profil silmelerle kuşatılmıştır. İki kanatlı demir kapıdan düz tavan örtülü girişe ulaşılır. Buradan da tekke yapılarının bulunduğu bahçeye geçilmektedir. Bahçeye giriş kapısı üzerinde bakıldığında yuvarlak bir kemer, kemeri oluşturan tuğlalar şeklindedir. Kalın derzlidir. Kapının bulunduğu bu duvar, dış cephede olduğu gibi, burada da üstten iki sıra tuğla kirpi saçakla sonlanmaktadır.
Kapıdan avluya girildiğinde, girişin kuzey ve güneyinde birer türbe yer almaktadır. Bunlardan güneydeki, Hasan Sezai’ye, kuzeydeki ise tekke şeyhlerinden La’li Fenai Efendi ve Aşık Efendi’ye aittir
yükselen pabuç kısmının doğu ve batı cepheleri üst seviyelerde pahlanmıştır. İki sıra düzgün kesme taş örgüden sonra gelen yarım daire profilli bilezikten sonra geçilen gövde, düşey olarak uzanan silmelerle bölümlenmiştir. Yine bir yanın daire profilli bilezikle sonlanan gövdeden ve üç sıra taş örgüden sonra şerefe gelmektedir. Mermer korkuluğa sahip şerefe altı, beş sıra mukarnasla dolgulanmıştır. Şerefeden sonra petek ve piramidal külahla devam eden minare, alem ile sonlanmaktadır.
Minare kaidesinin doğu cephesindeki basık kapıyla harime, pabuç kısmına giriş cephesindeki yine basık bir kapıyla da caminin mahfil katına geçilmektedir. 1971 yılına ait fotoğraflarında, şerefeden soması yıkık olarak görülen minare, son onarımlarla aslına bağlı kalınarak tamamlanmıştır. Bu onarımlar sırasında, şerefe ve korkuluğu ile petek, külah, alem ve pabuç kısmındaki eksik kısımlar tamamlanmıştır.
1950’li yıllara ait fotoğraflardan anlaşıldığına göre cami ile minare arasında bir boşluk bulunmaktadır. Belirleyemediğimiz bir tarihte, minare ile cami arasına; cami ile aynı yükseklikte bir mekan eklenmiştir. Niteliği belirlenemeyen bu mekanın selamlık olma ihtimali vardır. 10.12.2006-10.03.2007
tarihleri arasında yapılan kazı çalışmasında caminin batı cephesinde bu bölüme ait temel kalıntılarına rastlanılmış ve bir ocak nişi ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde bu yapılardan sadece minare sağlam, onarılmış olarak ayakta durmaktadır.
Sezai Tekkesinin Şeyhler
Tekkede Pir Hasan Sezayi’ye kadar şu zatlar şeyhlik postuna oturmuştur: Aşık Müsa Efendi, Abdülkerim Efendi, Sadık Efendi, Kutbi Efendi, Sırrı Efendi, Seyyid Ali Efendi, La’li Muhammed Efendi, Mahmud Efendi ve Hasan Sezayi.
Pir Hasan Sezayi:’den sonra sırasıyla şu zatlar postnişin olmuştur: Hasan Sezayi:’nin oğlu Mehmed Sadık Efendi, onun oğlu Çelebi Hasan Efendi -kızının oğlu Şeyh Mahmud ve Şeyh Ahmed Efendilerle müştereken Çelebizade Sezayi: Efendi – kız kardeşinin mahdumları Şeyh Mahmud ve Şeyh Ahmed Efendilerle müştereken-, Çelebi Hasan Efendi’nin kızının oğlu Şeyh Ahmed Efendi, Ahmedzade Mehmed Efendi, Çelebi Hasan Efendi’nin kızının bir diğer oğlu Şeyh Ahmed Efendi -Çelebi Abdüllatif Efendi’nin babası Şeyh Mehmed Efendi ile müştereken-, Ahmedzade Şeyh Hasan Sezayi Efendi.
Hasan Sezai Türbesi
Eskiden bir sebzeci dükkanı olduğu bilinen yapı, Hasan Sezai Efendi ‘nin vasiyeti üzerine H.1151/M.1738 yılında türbeye dönüştürülmüştür. Kareye yakın dikdörtgen planlı ve düzgün kesme taştan inşa edilen yapının üzeri pandantifli kubbeyle örtülüdür. Bu kubbenin 1751 yılında yapılan onarım sırasında yaptırıldığı bilinmektedir. Düzgün kesme taşlarla örülmüş olan türbenin batı cephesinde; dıştan demir şebekeli kare formlu, mermer söveli, sağır alınlıklı ve sivri kemerli iki adet pencere yer almaktadır. Bu pencerelerin sivri kemerleri kalın derzli tuğla ile örülmüştür. Cephenin üst bölümünde ortaya yakın bir yerde, pencere kemerlerinin ortasına gelecek şekilde yerleştirilmiş yatay dikdörtgen formlu dört satırlık H.1153/M.1741 tarihli bir onarım kitabesi bulunmaktadır. Cephe üstten ve yandan yarım daire kesitli profil süsleme ile sınırlandırılmıştır.
Düzgün kesme taş ile örülen kuzey cephe üzerinde, batı cephes indekilerle aynı karakterde bir adet pencere ile bu pencerenin mermer sövesi üzerinde tarihi belli olmayan bir kitabe kuşağı bulunmaktadır. Ahmet Efendi1 tarafından kaleme alınan kitabenin okunuşu .
“Eya Şah-ı rus’ül rahm et Seza-i derdimendindir Kapun bekler kadem-i hizmetinde pir u perverdir” şeklindedir.
Türbenin sağır olan güney cephesine karşın doğu cephesinde biri büyük; diğeri ise küçük boyutlu iki kapı bulunmaktadır. Kapılardan güney kesimde olanı diğerine göre daha büyük olup, sövesiz ve lentosuzdur. Diğer kapı ise, boyut olarak daha küçük ve aşağı kotta olup, mermer sövelidir. Kemerin kilit taşında çarkıfelek motifi, kemer köşelerinde ise gül dalından oluşan süslemeler yer almaktadır. Bu kapının hemen üzerinde, kare formlu bir mermer levha üzerinde Hasan Sezai’nin tuğrası bulunmaktadır. Tuğra levhasının dört bir yanında bitkisel karakterli bir süsleme kuşağı bulunmaktadır. Mehmed Ta’ib tarafından yazılan tuğranın okunuşu;
”Ya Hazreti Şeyh Hasan Sezai Gülşeni Ketebehu Mehmed Taib Sene H.1153/M 1740″ şeklindedir.
Diğer cepheler gibi düzgün kesme taş ile örülen doğu cepheye belirleyemediğimiz bir tarihte betonarme olarak bir ek mekan yapılmıştır. Üzeri eğimli bir çatı ile kapatılan bu mekanın yapımı sırasında, cephede daha önce var olan büyük kapı açıklığı örülerek kapatılmıştır. Günümüzde türbeye giriş bu modem ek mekan arcılığıyla sağlanmaktadır. Yuvarlak kemerli kapı açıklığından türbeye girildiğinde; ortada Hasan Sezai’ye ait mermer sanduka bulunmaktadır. Son onarımlar sırasında sandukanın tamamı, damarlı mermerle kaplanmıştır.
Türbenin güney duvarı, ortasında yarım daire formlu bir mihrap nişi ile bunun hemen doğusunda, dikdörtgen kesitli ve yuvarlak kemerli bir dolap nişi yer al maktadır. Pandantiflerle geçilen bir kubbe ile örtülü türbenin iç duvar yüzeyleri ve Hasan Sezai Türbesi, doğu cephesi kubbe tamamen sıvalı ve boyalıdır. Türbenin doğu cephesinde varlığı bilinen ancak, son onarımlar sırasında kapatılan yuvarlak kemerli büyük kapı, içeride camekanla kapatılan bir nişe dönüştürülmüştür.
La’li Fenai ve Aşık Efendi Türbesi
Kuzeydeki şeyhlere ait türbe yapısı ise, kare planlı olup üzeri iki yöne eğimli, kiremit çatıyla örtülüdür. Edime Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi’ndeki 1960 yılına ait fotoğraflardan elde edilen bilgilere göre, ahşap karkas arası hımış dolgulu yapının batı cephesinde; demir şebekeli dikdörtgen açıklıklı penceresinin solunda çift kanatlı ahşap kapısı yer almaktadır. Ancak bu kapı günümüze ulaşamamıştır. Sağır kuzey cephesine karşılık, güneyde cephede dikdörtgen kesitli bir pencere, doğu cephesinde ise yine dikdörtgen kesitli bir kapı bulunmaktadır.
Günümüzdeki girişi, doğudaki kapı ile sağlanan ve betonarme olarak yenilenen türbenin mekanında ise biri üç; diğeri iki kademeli kaide üzerinde yer alan ahşap sandukalar yer almaktadır.
Şadırvan
Tekke yapılarının bulunduğu bahçenin batı bölümünde yer alan şadırvan H.1164/M.1750 yılında Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Poligonal planlı bir alanın ortasında yükselen taş kaideye oturan ortasındaki mermer hazne de, dilimli bir gövdeye sahiptir. Şadırvanın etrafını kuşatan dilimli mermer levhaların alt ve üst Sezai’nin tuğrası (2008) kesimlerinde profilli süslemelerden oluşan kuşaklar vardır. Dilimli gövdenin her bir yüzeyinde, birer gülbezenk motifi yer almakta ve bunların ortasında da musluklar bulunmaktadır. Son onarımlar sırasında üzeri demir profillerle örülen şadırvanın etrafında, küp şeklinde betonarme oturma birimleri bulunmaktadır. Şadırvanın doğu yüzünde Nazira Efendi tarafından kaleme alınan kitabesi bulunmaktadır. Kitabenin okunuşu şu şekildedir; “Rum ilinin ebruyi Mustafa el hur peştevi Yapdı bu havzu giderken hacca ‘izz ü şan ile Geldi ba tevfik-ı Bari yazdı tarihin nazir Oldu ihya tekye-i vala bu şadırvan ile Sene H.1164/M 1750″
Çeşme
Hasan Sezai Türbesi’nin güney cephesine bitişik durumdaki çeşmenin yarıya yakın bir kısmı ile yalak ve ayna taşı günümüzde toprak altında kalmıştır. Kesme taştan inşa edilmiş olan çeşme, kare planlı ve piramidal taş külahla örtülüdür . Oldukça sade bir görünüşe sahip çeşmede herhangi bir mimari unsur bulunma maktadır.
Cami, türbe, şadırvan, çeşme ve hazire yapı larından oluşan tekke, günümüze kadar pek çok tahribata maruz kalmıştır. Buna bağlı olarak da, H.1041/M.163, H.1151/M.l 738, H.1153/M.l 740, H.1165/M.175, H.1286/M.1869, H.1305/M.1887, tarihlerinde onarılmıştır.
Kaynak ; Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları
Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları
Edirne – Kule Kapı caddesi sonundaki Pehlivanlar kabristanında
I. Murad Han zamanı, Pehlivanlar tekkesi şeyhi ve baş pehlivanı . Sultan Murad, Edirne’yi alınca buraya Pehlivanlar tekkesi yaptırdı ve Şeyhliğine de Seyyid Cemaleddin Efendi‘yi getirdi. Burada uzun yıllar pehlivan ve talebe yetiştirdi ve vefat edince buraya defnedildi. Burada Adalı Halil ve Kara emir ile birlikte sırlanmıştır. Tarihi Kırkpınar güreşcileri açılış merasiminden önce bu kabristana gelip ziyaret ederlermiş.
Pehlivan Cemalettin Tekkesi
Güreşçiler, Pehlivanlar, Kuştigiran ve Güreşciler Duacısı Zaviyesi adlarıyla da bilinen Pehlivan Cemalettin Tekkesi; Mithat Paşa Mahallesi, Kule Kapı Caddesi’nde yer almaktaydı. Nakşibendi tarikatına bağlı tekke, Pehlivan Cemalettin (Küştigiran) tarafından yaptırılmış olup, ahşap çatılı olduğu
bilinmektedir. Yapının, Güreşçiler duacısı zaviyesi adıyla bilinen bir vakfı bulunmaktadır.
H.937/M.1530 tarihli tapu tahrir defterinde yirmi sekiz zaviyeden biri olarak gösterilen bu tekke hakkında Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde “Seyyid Cemalüddin Sultan yeridir. Fatih ‘ten sonra Gazi Hüdavendigar İslam askerleri eğlensinler diye gürbüz, tuvana, dilaver, server, hünerverler için bina eylemiştir. Buranın zemini siyah taş gibi, yağa bulanmış bir güreş meydanıdır. Bu tekke gerçi kagir değildir ama mamurdur. Birçok odaları, mutfağı, bahçesi vardır. Meydanında eski pehlivanların demirden yayları, okları, gürzleri ve çeşitli beğenilmiş kemankeş harbları, salkları, zerdeştleri ve mızrakları, kırkar ellişer okka gelen camus derilerinden kısbetleri ve nice elvan pehlivan aletleri er meydanında asılıdır. Bu pehlivanlar dergahı Ali Paşa çarşısı yakınında, Balıkpazarı kapısının iç yüzünde güreşçiler tekkesidir” şeklinde bilgiler vermektedir.
Zaman içerisinde harap olan tekke H.1308/M. 1890 yılının ilk ayında yeniden yaptırılmıştır
Bugün, Mithat Paşa Mahallesi, Kule Kapı Caddesinde Pehlivanlar Mezarlığı bulunmak tadır. Pehlivanlar tekkesinin burası olduğu düşünülmektedir. Mezarlıkta; Pehlivan Cemalettin, Ali Efendi, Mehmed Ağa ve kimliği belirlenemeyen bir kişiye ait mezarlar yer almaktadır.
Kaynaklar ;
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971
Dr. Selami Şimşek , Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Buhara Yayınları , 2008
Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları
Edirne – Londra asfaltından Darulhadis camiine giderken Tabakhane caddesi üzerinde.
Anadolu velîlerinden. İsmi, Şücâeddîn‘dir. Aslen Aksaraylı olup, Karamânî nisbetiyle meşhûr olmuştur. Doğum ve vefât târihleri bilinmemekle birlikte, Çelebi Sultan Mehmed Han ve İkinci Murâd Han zamanlarında yaşadığı bilinmektedir. Edirne’de vefât etti ve bu şehirde Debbağlar Mahallesindeki mescidi ve dergâhının bulunduğu yerde defnedildi.
Zamânının büyük velîsi Şeyh Hamîd-i Kayserî’nin (Somuncu Baba’nın), sohbetinde bulunup, ondan aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti ve feyz aldı. Yüksek derecelere kavuştuktan sonra, Edirne’de talebe yetiştirip, Allahü teâlânın yüce dînini ve Peygamber efendimizin güzel ahlâkını anlatmakla meşgûl oldu.
Bir gün Sultan İkinci Murâd Hân, Edirne’de abdest tâzelemek üzere çıktığı zaman ayağı kayıp düştü. O sırada nûr yüzlü bir kimse peydâ oldu. Sultânı elinden tutup, o tehlikeli hâlden kurtardı ve âniden kayboldu. Sonra Pâdişâh, kendini tehlikeden kurtaran o zâtla görüşmek istedi. Edirne’nin bütün sâlih kimselerini huzûruna dâvet etti. Ancak, dâvet ettiği kimseler arasında aradığı zât yoktu. Nihâyet bütün Edirne halkını bir yere toplatıp, birer birer gözden geçirdikten sonra, aralarında, elinden tutup kurtaran Şücâeddîn Karamânî’yi buldu. Ona hürmet edip, iltifât ve ihsânlarda bulundu. Debbaglar Mahallesinde ona bir mescid ve bir dergâh yaptırdı. Talebelerine Murâdiye evkâfından maaş bağlatıp, ihsânlarda bulundu.
Şücâeddîn Karamânî, kendi mezarının duvarını, kendi eliyle kerpiçden yaptı. Her kerpici, yerine üç defâ İhlâs sûresi okuyarak koydu.
Kânûnî Sultan Süleymân Hân, pâdişâhlığı zamânında Edirne’ye geldiğinde, mescidini büyültüp câmi hâline getirdi. OrayaKur’ân-ı kerîm okuyan hâfızlar, müezzin ve hatîb tâyin etti. O sırada dergâhında vazifeli olan Cerrahzâde Mustafa Çelebi, Şeyh Şücâeddîn Karamânî hazretlerinin yaptığı duvarı yıktırmayıp, bereketlenmek için olduğu gibi bıraktırdı.
Şücâeddîn Karamânî, dergâhını ve mescidini büyütüp îmâr eden müslüman olmayan mîmârın rüyâsına girip, onu İslâma dâvet etti. O da ertesi gün İslâmı kabûl edip, hidâyete kavuştu ve ismini “Hidâyet” olarak değiştirdi.
Şeyh Şücaeddin Dergahı ;
Tabakhane caddesi üzerinde yer alır. Tekke’nin ilk önce , Sultan II. Murad Han ‘ın emri ile Şücaeddin Karamani hazretleri için inşa edildiği daha sonra Kanuni Sultan Süleyman emri ile 1535 ‘de camiye çevrilerek minare ilave edilmiştir. Camii 1751 deki büyük deprem de yıkılmış olup , çatısındaki kurşunlar ile bazı kalıntılar satılarak yeniden yapılmıştır.
Tekke’de Şeyh Şucaeddin Karamani‘den başka , Cerrahzade Alaeddin Efendi , Cerrahzade Muslihiddin efendi ve Emre Çelebi postnişin olmuştur. Daha sonra Nakşi Şeyhlerinin kontrolüne geçen tekkede , XX. asrın başlarında Şeyhi Uşşakiyeden , Şeyh Hüseyin Efendi postnişin olmuştur.
Günümüzde tekke ve camiden yalnızca minare ile Şeyh Şücaeddin hazretlerinin kabri kalmıştır. Çok şükür ki , Edirne Valiliği Tekke2nin yeniden inşası için çalışma başlatmıştır.
kaynaklar ; Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2 Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971 Dr. Selami Şimşek , Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Buhara Yayınları , 2008