çanakkale – bozcada – fener burnu mevkii Aburga Ahmet Dede mezarlığı , Alaybey mahallesi Fener Burnu mevkiinde bulunmaktadır. Bozcaada limanına ve denize hakim bir tepe üzerinde küçük bir mezarlıktır. Mezarlığın orta kısmında kenarları duvarlarla çevrili bir mezar bulunmaktadır. Bu mezarı rivayete göre denizci olan ‘Aburga …
çanakkale – bayramiç – ışıklar köyü Bayramiç ilçesi, Işıklar köyü sınırları içinde köyün yaklaşık 3 km kuzeydoğusunda, Işıklar köyü ile Zerdali köyü arasında Tekke mevkiinde bulunmaktadır. Alan üzerinde temelleri 30 m kadar izlenebilen 50 cm kalınlığında büyük bir yapıya ait duvar kalıntıları bulunmakta, bu alanın …
çanakkale – merkez – salavat köyü Çanakkale merkez, Salavatoba köyü sınırları içinde, Sakartepe üzerindedir. Mevki Salavatoba köyünden Çiftlikdere köyüne giden yol üzerinde bulunan tepe üzerindedir. Köyden yaklaşık 500 m uzaklıktadır. Mezarlık içinde moloz taşlardan yapılmış mezarlar yanında, Osmanlıca yazılı mezar taşlı mezarlarda bulunmaktadır. Mezar taşları …
çanakkale – merkez – sarıcaeli köyü Sarıcaali Türbesi , Çanakkale merkez, Sarıcaeli köyünün yaklaşık 4 km güney batısında Karacaağaç mevkiinde, Çanakkale’ye ve Boğaz’a hakim bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Sarıca Sultan‘a ait mezar ile birlikte hazire şeklindedir. Bu mezarlık içinde yeni gömüler de yapılmış durumdadır. Hazire …
çanakkale – merkez – kemel köyü Merkez Kemel köyü sınırları içinde Dedelik tepesi üzerinde bulunmaktadır. Mevki, köyün hemen üstünde, güney doğusunda bulunan yüksek tepededir. Kemel köylüleri buraya hayır tepesi de demektedir. Tepe Çanakkale boğazına ve çevresine hakim bir konumda bulunmaktadır. Tepe üzerinde betonla onarılmış altı …
Çanakkale – Gelibolu Sükuti Dede, evliyadan Muhammediye sahibi Yazıcızade Muhammed Efendi’nin hemşehrisidir, yani Geliboluludur. Gelibolu Mevlevîhanesinde Burhaneddin Efendi’nin şeyh bulunduğu zamanda soyunmuş (derviş tabiri ile Mevlevi olmuş), orada çile çıkardıktan sonra İstanbul’a gelmiş, evvela Kasımpaşa Mevlevîhanesinde hücrenişin olmuş ve oradan Kuledibi Mevlevîhanesine nakleylemiş. Sahib-i zaman …
Çanakkale – Gelibolu – Gelibolu Mevlevihanesi Yeniçeri Ağası Kara Hasan Ağa’nın oğlu olarak, Gelibolu’da doğan Muhammed Hakiki Dede, I. Bostan Çelebi zamanında malını kardeşine bağışlamış ve Konya Mevlana Dergahı’na intisap etmiştir. Konya’daki Mevleviliğin pir dergahında çilesini tamamlayıp Dede unvanı alan Muhammed Hakiki Dede, Gelibolu’ya dönmüş …
Hüseyin Hüsnü Baba, (1859-1925), İrşadi Baba’nın halifesidir. Babası Rifaiyye’den Katip Musa Efendi’dir. Annesi Hafize Hanım ve kendisinden on bir yaş büyük olan kardeşi Hafız Şeyh Nuri ise Uşşakiyye’dendir. İrşadi Baba’ya 1870 yılında intisab etmiş olup, 1878’de hilafet almıştır.
Kilitbahir’deki dergahta otuz-kırk sene inziva hayatı yaşamış olan Hüseyin Hüsnü Efendi, süluk ehli bir zat olup, halife ve müridleri vardır. Söz konusu dergahı yeniden ihya ederek Mevlevihane tarzında inşa ettirmiştir. Tekkeye I. Dünya Savaşı’nda iki düşman güllesi isabet ederek tahrip etmiştir. Sonraki tarihlerde Meydan Odası’nda Cuma ve Pazartesi geceleri tarikat ayini icra edilmiştir.
Aralık 1925’te Kilitbahir’de irtihal eden ve dergahın haziresine defnolunan Hüseyin Hüsnü Efendi’nin de Divan’ı olup, divan edebiyatı geleneğini sürdüren gazellerinde bu edebiyatın kavramlarını kullanmış, şiirlerinde ağırlıklı olarak tasavvufi konuları işlemiştir. “Nazeninim piri Uşşakide dildarım sahih Müptela-yı derd-i aşkım zat-ı envarım sahih”
Hüseyin Hüsnü Efendi’den sonra yerine el-Hac Hafız Mehmed Tevfik Efendi (ö. 1945) geçmiştir. Hüsnü Efendi’nin Tevfik Efendi’den başka birçok halifesi vardır. Bunlar Edirne, İstanbul, Bayramiç, Dimetoka ve Kilitbahir gibi bölgelerde tarikatı neşre memur olmuşlardır ki şu zatlardır: Tophane İhtiyat Müftüsü Varnalı Şeyh Hacı Bekir Cezbi Efendi, Dimetoka Uşşaki Şahin Baba Dergahı’nda Şahin Baba, Kilitbahir’de Şeyh Muslihiddin Dergahı şeyhi Şeyh Mustafa Kanber Efendidir.
Şeyh Mustafa Kanber Baba (ö. 1924’ten sonra) ise, Hüseyin Hüsnü Efendi’nin halifelerinden olup, 1895’te Kilitbahir’de ona intisab etmiştir. Hüseyin Hüsnü’de gördüğü hal ve kemal hasebiyle Uşşaki de karar kılıp, sülukunu ikmale muvaffak olarak intisabdan sekiz sene sonra yani 1321/1903’de Uşşaki tacını giymiştir. Kanber Baba, daha sonra Çanakkale’de tarikatı neşre memur edilmiş ve Gazi Hasan Paşa’nın Nara’da ihya ettiği dergahın meşihatına nail olmuştur.
Talib-i İrşadi hazretleri , 1819’da Tire-Bayındır’da dünyaya gelmiş olup, Derebeyizade Helvacıoğlu Ahmed Efendi namıyla da hatırlanır. 1839 yılında medresede ilim tahsiliyle meşgul iken Uşşakiyye’den Ömer Hulusi ve Hüseyin Hakki efendilerle karşılaşmıştır. Ömer Efendi, “Talib benim irşad senin” diye Hüseyin Hakki Efendi’ye teslim etmiş, Hakki Efendi de bu göreve “Efendim can senin canan senin” diye mukabelede bulunmuştur. On beş sene mücahede ile meşgul olup, “Talib-i İrşadi” namıyla meşhur olmuştur.
Hüseyin Vassaf’ın naklettiğine göre, 1854’te zuhur eden bir hal ile yedi sene dağlarda, sahralarda inziva hayatı yaşamış, saçını sakalını uzatmış, bilahare bu hal zail olmuştur. Bu süre içerisinde haram yememiş, haram içmemiş, haram işlememiş sadece saç ve sakalını uzatmış, bir hasır parçasına bürünmüş olarak şeyhi Hakki Efendi’nin huzuruna gelmiştir. 1860’da Hakki Efendi’den müstahlef olmuş, Uşşakiyye’nin İrşadiyye kolunu kurmuştur.
Uzunçarşılı, Karesi Meşahiri adlı eserinde, “Beni dur eyleme ya Rab visal-ı zat-ı pakinden/Mekandan la-mekan zatın görünür dilde hal içre” gibi beyitleri olan İrşadi’nin bir divanı tutacak kadar ilahisi olduğunu, mensuplarının pirlerinin yolundan giderek saç ve sakalını uzattığını haber vermektedir. Yirmi bir sene Çanakkale, Biga, Balıkesir, Karabiga, Çardak, Lapseki, Bayramiç, Kumkale, Edremit ve Gelibolu taraflarını dolaşmıştır.
S. Nüzhet Ergun, Bektaşi Şairleri’nde, onun aslında Bektaşi olduğunu, zarardan korunmak için kendisini Uşşaki olarak tanıttığını, takiyye yaptığını, “Nazenin-i Uşşaki” denilen tarikatın Bektaşilik’ten başka bir şey olmadığını, gerçek Uşşakilerin İrşadileri kendilerinden saymadıklarını kaydetmektedir. Devamla Hulusi Baba’nın müridi olan İrşadi’nin daha sonra “Kasabalı” ve “Hakki-i Mürebbi”den icazet aldığını dolayısıyla ilk ve son şeyhinin Uşşaki kisvesine bürünmüş Bektaşilerden başkası olmadığını ifade etmektedir.
Talibi-i İrşadi hazretleri , 1881 senesinde Kilitbahir’de vefat ederek, oraya defnedilir.
İrşadi Baba, Balıkesir’de Azibler Tekkesi adında bir dergah da inşa etmiş, meşihatına vefatından sonra Şeyh Kudsi Ahmed Baba geçmiştir. Talib-i İrşadi’nin diğer halifeleri şunlardır: Baş halifesi Hüseyin Hüsnü Baba, Çardak’ta görevli Şeyh Safi Baba, Gelibolu’da Şeyh Hüseyin Necib Efendi ve Şeyh Ahmed Şucaeddin (Şucai) Baba, Bayramiç’te Şeyh Hasan Niyazi Baba.
Çanakkale İli Gelibolu İlçesi Bolayır Beldesinde bulunan Gazi Süleyman Paşa Türbesi Kesin yapılış tarihi bilinmeyen türbe II. Abdulhamid tarafından yeniden yaptırılmıştır. Türbede Gazi Süleyman Paşa’ya, lalasına ve atına ait üç adet mezar vardır.
Mevlid şairi Süleyman Çelebi’nin dedesi ve Orhan Gazi’nin kayınbiraderi Şeyh Mahmud’un: “Keramet gösterip halka suya seccade salmışsın Yakasın Rumeli’nin dest-i takva île almışsın.” dediği, Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Şah, Rumeli fâtihi olarak tarihlere geçmiştir.
1316′da doğan bu şehzade’nin ömrü; 1359′da bir av esnasında attan düşerek vefatına kadar, gaza meydanlarında, fetihten fethe koşmakla geçmiştir….
1331′de babası Orhan Gazi’ye vezir olan Şehzade Süleyman, idarî işlerden ziyade askerî işlerle vazifelendirilmiştir. Zaten fıtrat icabı cihangir ruhlu olan Şehzade Süleyman, maiyetindeki kahramanlarla zaferden zafere at koşturmuş ve filiz halindeki devletin sınırlarını ikinci bir kıtaya, Avrupa’ya taşırmıştır…
Osman Gazi’nin temelini attığı devletin sınırları gittikçe genişlemekteydi. Ve fetihlerin hedefi Anadolu’daki Bizans topraklarıydı… İznik ve İzmit’in fethinden sonra Osmanlı Süvarileri, İstanbul Boğazı’nın Asya taraflarında at koşturmaya başlamışlardı. Devletin bekası ve ihtişamının ziyadesi için mutlaka Rumeli tarafları ele geçirilmeliydi… Bizanslılar arasındaki taht kavgası Rumeli fethine imkan hazırladı…
Kızı Teodora’yı Orhan Gazi’ye veren Bizans kralı VI.Yoannis Kantakuzinos’la V.Yoannis Paleoloğos arasındaki kavgada, Kontakuzinos’un yardım istemesi üzerine Orhan Gazi, Süleyman Paşa kumandasında asker göndererek kayınpederinin imdadına koşmuştu.
Süleyman Paşa 1349′da yirmi bin kişilik bir kuvvetle Bizanslıların düşmanı Sırpların eline düşmek üzere olan Selanik’in imdadına yetişti ve Sırpları perişan ederek Selanik’i kurtardı.
“Şehzade Sultan Süleyman hem vezir, hem şahımız; Geçtiler Rumeli’ye sal ile arttı şanımız.”
Birkaç yıl içerisinde Gelibolu yarımadasında ve Trakya’da büyük topraklar, Osmanlı Devleti Sınırlarına dahil edilmiştir. Şehzade Süleyman, Gelibolu’nun yanı sıra; Bolayır, Ece-Ova, Konur-Hisar, Tekirdağ, İpsala, Malkara, Hayrabolu ve Keşan’ı da fethetmiştir.
Yine Şehzade Süleyman, Rumeli topraklarında at koşturmaya devam ederek, 1352′de Dimetoka meydan muharebesinde Sırp ve Bulgar ordusunu perişan etmiştir.
Rumeli topraklarındaki bu akınlarla, fethe zemin hazırlanıyordu. Zaten bu topraklarda yaşayan yerli ahâli Osmanlı idaresini hasretle bekler olmuşlardı. Çünkü Onlar, yıllardan beri köhne Bizans idaresinin zulmü altında inlemekteydi. Halk idareden memnun değildi. Saltanat çekişmeleri yanı sıra Katolik ülkelerinin saldırılarından da bıkmışlardı.
Şehzade Süleyman, maiyetindeki mahir kumandanlar; Kardeşi Murad Bey, Hacı İlbeyi, Lala Şahin Paşa, Evranos Gazi, Gazi Fazıl Bey ve Ece Yakup Beylerle her seferden zaferle dönmekteydi.
Rumeli’deki ahâli bu seferler esnasında Osmanlıları yakından tanımak imkanını bulmuştu.
Süleyman Paşa, 1354 başlarında Rumeli’yi tamamen bir İslam Beldesi yapmaya karar vermişti. Hazırlıkları tamamladıktan sonra, 1354 Şubat’ında Edincik’te bulunan donanmayla hareket etti ve üç bin kişilik bir kuvvetle Gelibolu’nun kuzeyinde bulunan Kozludere’ye çıktı. Daha sonra, bir yıl önce Çimpe hisarına yerleşmiş bulunan askerleriyle birlikte Gelibolu üzerine yürüdü ve 2 Mart 1354′te Gelibolu kalesini fethetti.
Gelibolu kalesinin fethini diğer fetihler takip etmiştir. Öyle ki 1356′da Gelibolu yarımadası’nın tamamı fethedilmiştir. Daha sonra marşlarda; destanlara izafeten Rumeli’nin fethi şu şekilde işlenmiştir:
Şehzade Süleyman fethedilen toprakların ebediyen birer İslam beldesi olması için gerekli tedbirleri derhal almış ve Anadolu’dan getirttiği Müslüman ahaliyi fethettikleri yerlere yerleştirmiştir…
Rumeli’nin fethedilişiyle Osmanlı Tarihinde yeni bir devre başlamıştır. Artık İslam askerleri, Asya’nın yanı sıra Avrupa kıtasında da at koşturmaya başlamıştır.
Rumeli’nin fethi yalnız Osmanlı tarihinde değil, Bizans tarihinde de bir dönüm noktasıdır. Etrafı Osmanlılarla çevrilmiş Bizans, günbegün çöküşünü seyretmekten başka bir şey yapamaz hale gelmiştir.
Şanlı devlete Rumeli topraklarını armağan eden Şehzade Süleyman, 1359′da 43 yaşında iken vefat etmiş ve fethettiği Bolayır’a defnedilmiştir…
Gazi Süleymanpaşa Türbesi
Bolayır kasabasında bulunmaktadır. Kasabanın batı kıyısında Saros Körfezine bakan yamacı üzerindedir. Türbenin etrafı mezarlık olarak kullanılmıştır. Türbe; 7,85 x 7,85 cm ölçülerinde kare plamlı kesma taş malzemeden yapılmış tek kubbeli bir yapıdır. Türbenin duvarlarının kalınlığı 115 cm’dir. Kuzey ve güney cepheleri üzerinde mermer sö veli birer pencere, batı ve doğu cephelerinde de birer kapı bulunmaktadır. Pencereler bitkisel motifli perforje demir korkulukludur. Saçak altında tuğladan testere dişi şeklinde iki sıra fıriz kuşağı dolaşmaktadır. Pandandiflerle geçilen sekizgen kasnak üzerinde içten sivri kemerli dört pencere bulunmaktadır. Türbe’nin mimari özellikleri ve tuğladan yapılan fıriz kuşağı Erken Osmanlı Dönemi mimari özelliği taşımaktadır.
Türbe içinde Süleyman Paşa’nın, Lalası ve atına ait olmak üzere üç mezar bulunmaktadır. Türbe; Süleyman Paşanın 1359 yılında ölümünden sonra, Sultan 1. Murat tarafından yaptırılmış, 1549 Süleymen Paşa Trakya fatihi olup Bolayır’da karargahı bulunmaktaydı. Atından düşerek ölmüş, vasiyeti üzerine Bolayır’a gömülmüştür..
Kaynak ;http://www.canakkaleili.com/gazi-suleyman-pasa-turbesi.html