Cununi Ahmet Dede

Bursa – Pınarbaşı Kabristanının giriş kapısının karşısında

Mesnevi’nin sırlarına vakıf olup Konya Karaman ‘ ın Larende kasabasında Süleyman veyahut Sinan nam zatın oğludur. Şeyh Ahmed Mevlevi olarak bilinir. Kendisi bir mevlevi oğlu olarak dünyaya geldi, yetişkinlik çağına kadar tahsiline Larende’de devam etti. Mevlevilik tarikatına fiilen girmesiyle çilesini bitirdikten sonra uzun müddet Bağdat Mevlevihanesi’nde Mesnevihan olmuş (mesnevi okutmuş) ve etrafını manevi feyze gark etmiştir.

Burada bulunduğu sırada alem-i ma ‘nada kendisine taze bir gül verilmiş, gülün şekli ve rengi pek latif olduğu halde kokusu olmadığından: “Ah, ne olaydı, bunun bir de kokusu olaydı.” demiş, kendisine; “Bunun kokusunu Bursa’da duyarsın” denilmiştir.

Cünuni Dede yaşlılık yıllarında büyük bir sıla özlemine kapılarak tekrar doğduğu yere döndüğü vakit , o tarihte Hz. Pir’in (Mevlana Celaledin-i Rumi’nin) eşiğinde seccadenişin olan Çelebi Ebubekir Efendi Hazretleri bulunuyordu : “Bursa şehri İslam şehirleri içinde bir «Burcu Evliya» olarak şöhret bulmuş olduğu halde burada bizim yolumuz yüce mevlevilik tarikatının bir tekkesi henüz yoktur. Böyle bir tekkeyi kurup yeniden canlandırmayı sizden rica ediyorum. ” diyerek bu büyük görevi kendisine verdi.

Cünuni Dede, ilk önce çok yaşlı olduğunu ileri sürerek bu iş için özür diledi. Ancak birkaç gün sonra Larende ‘ye gitmek için sefer hazırlığı yaparak izin istemek ve vedalaşmak üzere Çelebi Efendi Hazretleri’nin huzurlarına geldi. Çelebi Ebubekir Efendi mecliste bulunanların huzurunda: “Biz Mevlana ‘yı Bursa ‘ya göndermek arzusunda idik. Halbuki bu sözümüzü kabul etmediler, reddettiler.” buyurunca o sırada Bağdat’ta gördüğü rüyayı hatırladı; o anda rü’yada gördüğü gül tecessüm ederek önüne gelmişti. Bunun üzerine hayret edip azizin sözünü kabul ile Larende’ ye gitmekten vazgeçti, kendisine verilen emir ve vazifeyi yerine getirmek üzere Bursa ‘ya hareket etti .

Görev için Bursa’ya geldiğinde tanınmış şeyhlerden Şeyh Ya’kub Efendi ‘nin Setbaşı yakınlarında Karaağaç Mahallesi’ nde bulunan tekkesine birkaç günlüğüne misafir olmak üzere indi. Yakub Efendi ise o sırada İstanbul’da Eyüp civarında bir eve yerleşmiş olduğundan dergah boş idi.
Cününi Ahmed Dede kısa zamanda gelip giden mevlevileri burada bir araya toplamış, düzenlediği ayinlerle etrafına feyz saçmıştır. Aradan çok geçmeden muhibbanından Mehmed adında bir dervişe : “Erenler, bu makamın bizim karargahımız olmadığını siz de bilirsiniz. Bakalım bir istihare edin de ne zuhur eder, görelim.” buyurur.

Derviş Mehmed o gece istihare eder. Rüyasında sağ tarafından Karapınar denilen mevkiden iki alem (sancak) zuhur eder. Arkasından birçok mevlevi dervişleri gelerek sancağın birisini ikamet ettikleri zaviye tarafına götürdükleri halde tekrar dönerek Pınarbaşı civarında bilahare Mevlevi Zaviyesinin kurulduğu kayanın üzerine dikerler. Derviş Mehmed uyanır, gördüğü rüyayı arz eder. Cünuni Ahmed Efendi memnun olur, tahsin eyler.

Pınarbaşı üzerindeki küçük, dar ve karanlık bir kümbette yerleşir ve hemen burayı imara başlarlar. Sultan I. Ahmed ‘de 18.7.1611 ‘ de Bursa Mukaatası malından yüz bin akçe verilip bir mevlevihane yaptırılması ve mevcut fukaraların vazifelerinin hesap edilip bildirilmesini Bursa kadısına emreder. O sırada hayırsever bir kadın Tefsirhan mahallesi’nden Ali Bey’ in karısı Fatma Hatun , 1023/1614 eylülünde Yadigar- ı Şemsi’de evini, Bursa Kütüğü ‘ nde , Bursa Şeriyye Sicillerine göre; yirmi bin dirhem akçe ile satın aldığı hanı , Mesnevi-i şerif okunmak şartıyla dervişlere vakfeder. Şerbeti Mehmed Efendi ve bunlardan başka birçok hayırsever dervişan , mal ve mülk bakımından pek çok yardımlarda bulunur kısa zamanda burayı örneği görülmemiş büyük ve güzel bir Asitane haline getirmeye muvaffak olurlar.

XVII. yüzyılda Bursa’ya gelen Evliya Çelebi, bu dergahı Bursa’da bulunan diğer dergahlardan daha büyük, 70-80 odalı ve geniş bir semahaneden müteşekkil olduğunu yazmaktadır.

Mehmed Fahreddin Efendi’ye göre Azmizade Mustafa ve Mehmed Şemseddin’e göre Mevlana Urfizade Mustafa Efendi’nin Bursa kadısı olduğu sırada Bab mahkemesi katipliğinde bulunan Baldırzade Mehmed Selisinin kendi hattıyla bu dergahın vakfiyesini yazdığını ve Mustafa Efendi’nin imzaladığını belirtmektedir.

Şair Hayali, Güldeste’nin beyanına göre tekkenin yapılışına sekiz beyitlik manzum bir tarih düşürmüştür. Son beyit şöyledir:
Mevlevi-haneyi Cününi Dede
Eyledi Hu diye diye ihya 1024

Cünuni Dede, bu yeni yapılmış büyük tekkede ayinler düzenler ve Mesnevi’ dersleri verirken 1030/1621 senesinde fanilik tekkesini terk eyleyip baki kalan cennet-i alaya gitmiştir. Kabri tekkede Mevlevihane kapısının sağ tarafındadır.
Şair Beyanı Çelebi üç beyitlik şiirinde:
Nakline tarih Beyanı idi
“Kıldı Cününf Dede teslim-i ruh ” 1030

beytindeki mısraı ile ölümüne tarih düşürmüştür. Cünuni Dede , meczub, küçük büyük herkesin güven ve saygısını kazanmış, kuvvetli bir nefes gücüne sahib , bilinmeyen gizli halleri keşfetmekle ünlü keşf ü keramet sahibi bir zat idi. Mevlevi şairlerinin ariflerindendi. Cünuni Ahmed Dede ‘nin hayatı hakkında bilgi veren kaynaklarda Türkçe ve Farsça şiirler yazdığı belirtilmekteyse de hiçbir eseri günümüze ulaşmadığı gibi kaleme aldığı şiirlerden pek azı ele geçmiştir.

Vani Mehmet Efendi

Bursa – Kestel’deki Vani Mehmet Efendi camii içerisinde

Vani Mehmet Efendi , IV. Mehmet zamanında ” Hünkar Şeyhi ” şanıyla büyük nüfus kazanan bir din ve devlet adamıdır. Peygamber Efendimizin soyundan olup, seyyiddir. Aslen Van’ın Hoşap ( Güzelsu ) kasabasındandır. Vani denmesinin sebebi Van’lı olmasından ileri gelir. Boğaziçindeki Vaniköy semti adını Vani Mehmet Efendi’den almıştır.

Vani Mehmet Efendi ilk eğitimini Van’da gördü. Doğunun belli başlı ilim merkezlerini dolaştı. Gence , Karabağ ve Tebriz gibi bazı beldelerde ilim tahsil etti. Daha çok tefsir , hadis, fıkıh ve tarih bilgileri üzerinde çalışan , edebiyat ve belgatta yükselen Mehmet Efendi, daha sonra Erzurum’a yerleşti.

Bilgisi ve hitabetiyle, herkesin ve bilhassa Erzurum Beylerbeyi Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa’nın da hayranlığını kazandı. Fazıl Ahmet Paşa İstanbul’a çağrılıp, sadrazam tayin edildikten sonra Vani Mehmet Efendi’yi İstanbul’a davet etti ve padişah IV. Mehmet’e tanıttı.

Saraya giren Vani Mehmet Efendi , Padişah tarafından çok sevildi ve Vani Mehmet Efendi’nin namı İstanbul’da duyulmaya başladı. Padişah tarafından çok sevilen Vani Mehmet Efendi, sarayda Padişaha vaaz ederdi. II. Mustafa Han’ın da hocası oldu.

Padişah hocası ” Hünkar Şeyhi ” olan, Vani Mehmet Efendi Yeni camii de ilk kürsü vaizi oldu. Kürsü vaizi olarak büyük şöhret kazandı ve bu sebeple ” Şeyh” diye anıldı. Şeyh ünavı burada tarikat büyüğü anlamında değil , alim , üstad anlamındadır.

Yüksek ikbalinin sağladığı imkanlarla hayır ve bayındırlık eserleri yaptırmaktan geri kalmamıştır. İstanbul’da Vaniköy’de ve Bursa’da Kestel’de birer cami yaptırmıştır. Pek çok talebe yetiştiren Vani Mehmet Efendi bir çok eserde kaleme almıştır.

Vani Mehmet Efendi , Medine kadılığı görevinde iken ”Sıhhai Cevheri ” isimli lugatı Türkçe’ye çevirmiştir. İmkan ve gayretiyle Kestel’de adına izafeten Vani mehmet camii şerifi, 1 hamam , 1 büyük Han , 6 dükkan ve bahçeler olarak büyük aşevi 7 hücreli ilim zaviyesi meydana getirmiştir.

Vani Mehmet Efendi Türk Milliyetçiliğinin ilk müjdecilerindendir. Dinimize sokulan hurafeler ve bozuk mezheplerle de mücadele etmiştir.

1682 yılında Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana’daki haçlı orduları karşısında yenildiğinde, Vani Mehmet Efendi Ordu Şeyhi idi. Ordu istanbul’a döndüğünde, Bursa yakınlarındaki kestel köyündeki çiftliğine yerleşti.

10 Ekim 1685 tarihinde Bursa’da Kestel köyü’nde vefat etti. Banisi olduğu camii’nin içerisine defnedildi.

Kabir Taşı ;
Sübhan Allah ( Sübhan Allah )
Kıdvet-u Ulema-il Amilin ( Bildikleri ile Amil alimlerin)
Zübde-tü Fazl-ül Kamilin ( Örneği, olgun Kimselerin Üstünlüklerinin Özü )
En- Natıku Bil Hak ( Hakkı Konuşan , Halka Vaaz Eden )
Ed Da-i ila Allah ( Allah’ın Dinine Çağıran )
El Mülteci İla Civarillah ( Allah’ın Teminat ve Yakınlığına sığınan )
Muhammed – Ül Vani
Revvaha Allahu Ruhahu

Fiyevm İl Cumuati
Es Salis ü Aşere
Min Zalike Adeti
El Münselikü Fi
Suhur i Sitte tin
ve Tisune Ve Elfün

1096 Yılı Zilkade Ayının
On üçüncü Cuma Günü
Bu Dünyadan Göç Eylemiştir.

Sofu Dede – Et dede

Bursa – Namazgah camii yanında

Emir Sultan Hazretlerinin hadimleriden (hizmetkar) olan Sufi Mehmet Efendi , halk arasında ” Et Dede ” olarak da bilinmektedir.

Yaşadığı dönemde kasaplık yaptığı için kendisinin bu ad ile tanındığı rivayet edilmektedir. 4129 tarihinde vefat ettiği bilinen Sufi Mehmed Dede , 1375 – 1400 tarihleri arasında yaptırdığı Namazgah camii haziresine defnedilmiştir.

Cami haziresinde bulunan diğer mezar taşlarının gerçekten buraya ait oldukları şüpheli olmakla birlikte Namazgah civarına vaktiyle çok sayıda definlerin yapıldığı bilinmektedir.

Pehlivan Dede

Bursa -Alancık caddesi üzerinde Tramvay son durağının yanında

Kayhan Semti’nde, Yeni Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Ahmed Dai Camii arkasındadır. Mezarın çevresi parmaklıkla çevrilmiştir. Son dönemlerde yapıldığı anlaşılan mermer bir kitabede Pehlivan Dede yazısı vardır. Yeşile boyanmış bir metrelik duvarda mum yakmaya uygun küçük bir hücre de yapılmıştır. Ancak bu zatın kim olduğuna dair kaynaklarda henüz bilgiye rastlanmamıştır

Güranlı Türbesi

Bursa – Molla Gürani mahallesindeki Güranlı Camii yanında

Halk arasında Güranlı türbesi olarak bilenen yapıda Seyyid Hüseyin Erzincani bin Seyyid Abdurrahim Efendi ile beraber 2 kabir daha vardır.

Hz. Peygamber’in soyundan gelen Seyyid Hüseyin Efendi , aslen Erzincanlı olup , Erzincan da ticaretle uğraşırken , Kanuni Sultan süleyman zamanında ailesiyle beraber Bursa’ya gelip yerleşmiştir. Hayatının geri kalanını Bursa’da yaşamış ve yaptığı vakıflarla Bursa’nın gelişimine katkı da bulunmuştur. 1595’te vefat eden Seyyid Hüseyin Efendi , Yeşil Türbe adıyla da bilinen ve kendisinin inşa ettirdiği mescidin yanında yer alan türbesine gömülmüştür. Mescidin üzeri kırma çatı ile örtülü olup, minaresi ve son cemaat yeri bulunmamaktadır.

Ethem Dede

Bursa – Gökdere Bulvarı ile İncirlik caddesinin kesişiminde

Asıl adı Göbekçi İzzet Baba olup, halk arasında Göbek attıran Dede olarak bilinir. Yaşadığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Eskiden Türbe civarında Gökdere boyunda değirmenler varmış. Bu değirmenler Gökdere boğazından gelen su ile çalışırmış. Civardan değirmene hayvan yükü ile tahıllar getirilip öğütüp yine hayvanlara yüklenip giderlermiş. Hayvanlara yükleme yaparken, bazılarının göbeği kaçar ve o anda kıvranıp dururlarmış. İşte o zaman kapan kaçan göbekleri yerine getiren, Göbekçi İzzet Baba’ymış ve verilen bahşişlerle geçimini sağlarmış. Bazende evinde otura otura dalak bağlayan kadın – erkek kim olursa doğru ona gelirmiş. O da çatal bi değnek yaparak o dalağın üzerine koyar sıkıca bağladıktan sonra ” şimdi 5-10 defa hopla bol bol göbek at ki dalak çabuk erisin ” dermiş. Aynı şeyi yapan kimsenin dalakları erir gidermiş. Bu sebepten dolayı Göbekçi İzzet Baba’ya ” Göbek Attıran Dede” lakabı verilmiş. Zamanla bu bir adak haline gelmiş ve ”şu işim olursa göbek attıran dedeye on göbek atacağım ” denmiş, olunca da gelip göbek atarlarmış. …

Elmas Dede

Bursa – Kemal Bengü caddesi üzerinde

Yıldırım Bayezid döneminde Buhara’dan Bursa’ya gelerek 14. yüzyıl sonlarında Acem Reis mahallesindeki Ali Mest zaviyesini ettiren tarikat ehlidir. Ali Mest Edhemi , İbrahim Edhem yolundan gittiği için kendisine ” Edhemi” denilmiştir. Allah aşkıyla sarhoş ve şaşkın helde gezdiğinden kendisine ” Ali Mest Sultan” da derlermiş. ” Ali Mest ” ismi zamanla ” Elmas” a dönüşmüş ve halk arasında ” Elmas Dede” olarak tanınmıştır. Günümüzdeki ” Elmasbahçeler” mahalle isminin, Ali Mest’in isminden geldiği düşünülmektedir.

Çok sayıda öğrenci yetiştirdiği ve pek çok kişiyi aydınlattığı söylenmektedir. Çelebi Mehmet döneminde(1413-1421) vefat etmiş ve zaviye civarındaki türbesine defnedilmiştir.

Tekke zamanla yok olmuştur. Ahşap olduğu bilinen türbe de zamanla yok olarak sadece mezarlar kalmıştır. Günümüze gelen haziresinde ise iki tane beyaz mermerden yapılmış, üstü açık mezar mevcuttur ve bir tanesinin Elmas dede adına olduğu düşünülmektedir. Elmas Dede’ye ait olduğu düşünülen mezarda mezar taşı yoktur, sadece bir başlık bulunmaktadır.

Diğer mezar taşının üzerinde yazan Mahmud Bin Mehmed isminden ise Acem Reis camiini yaptıran Bedreddin Mahmud’a ait olduğu düşünülmektedir.

Ebu İshak Kazeruni Türbesi

Bursa – Ebu İshak Kazeruni camii yanında

“Kâzerûn” kasabası, İran’da Şiraz’ın 90 km. batısında, 800 metre rakımında şirin bir kasabadır. Kâzerûn kalesinin, üzerine bina olunduğu kayanın kenarları ve diğer birçok kayalar İran şahlarından Şapur’un yaptığı muharebeleri, avları ve sair tarihi olayları tasvir eden resimlerle süslenmiş olduğundan eski eserler noktasından pek büyük ehemmiyeti vardır.

İsmi, Şehriyar oğlu İbrahim olan Ebu İshak’a, bu kasabada doğduğundan “Ebu İshak Kâzerûnî” denilmiştir. Tarikat şeyhlerindendir. Alim ve fazıl bir zattır. 1034 M. ve 426 H.’de yine bu kasabada ölmüştür ve oraya gömülmüştür. Bu zatın ölüm tarihine bakılırsa Bursa’ya gelmemiştir. Kazeruni hazretlerinin ölümünden 300 sene sonra Bursa fethedilmiştir.

Türkiye topraklarının birçok yerlerinde bu zatın adına birer türbe yapılmıştır.
1. Erzurum’da: İkinci surda (Erzurum Anıtları ve Tarihi, 138)
2. Edirne’de (BAVD. 24504)
3. Bursa’da (BS.252/137)
4. Konya’da: Sahra(?) nahiyesinin Efe k.yünde (BA.de 1179 H., 23 Şaban tarihli vesikada)
5. Şile’de (BAVD. 15609)
Daha birçok yerlerde vardır ki hepsinde -o devirlerde anıt dikmek günah telakki edildiğinden- güzel adını anmak için birer türbe yapılmıştır.

Emir Sultan’la beraber Seyyid Ali Nattâ Efendi Bursa’ya gelmiş; Emir Sultan, Yıldırım’ın kızını, Seyyid Ali Nattâ’ da İshak Paşa’nın kızını almıştır. Tekkenin dervişleri bilâhare Ebu İshak namıyla anılmışlardır . Nattâ’; meşinci, sahtiyancı demek olmasına nazaran, bu zat da meşin ve sahtiyandan döşek minder yapmasından bu ismi almıştır. Yıldırım Bayezid, bu zatı Hz. Peygamber’in evlâdından olan sâdâtın üzerlerine nazır tayin eylemiştir ki son zamana kadar nakibü’l-eşraf vazifesi devam eylemiştir. Bu zatın vefatında bu vazife oğluna verilmiştir. Bu zat meşhur Aşık Çelebi’nin ceddidir.

Bursa’daki Ebu İshak Camii’ne gelince: Burasını Yıldırım Bayezid, Ebu İshak Kâzerûnî namına yapmıştır. Bu caminin ve etrafındaki zaviyenin idaresi için Karadeniz kenarındaki Şile kasabasını ve Gemlik yakınındaki Tuzlahisarı’nı ve Polat, Ereğlice köylerini ve Tuzhisar mahallesini ve altı dükkan ile bir evi vakfeylemiştir. Evâsıt-ı Ramazan 802 H./ 11.5.1400 milâdî tarihli vakfiyesi Vakıflar Umum müfettişi sayın Halîm Bâkî Kunter tarafından Vakıflar Dergisi’nin ikinci sayısının 424. sayfasında aynen yazılmıştır.

Bursa sicillâtındaki bu vakfa ait kayıtlara gelince: 1631 tarihinde, Şeyh Ebu İshak Kâzerûnî Zaviyesi’nde Müslümanların nezirlerini koymak için konulan “Çerağ Sandığı” harem kapısının haricindeki köşede idi. Fakat, yol üzeri olmakla gece orada bırakılamayacağından muhafaza için, bir kişinin her gece sandığı, evine alıp gitmesi lâzım idiyse de hile ile içinden akçe çıkarmakla vakıf çok zarar görmüştür. Bu sebeple çerağ sandığının durduğu köşeye muttasıl olup uzun zamandan beri muattal olan ve bir akçe hasılat dahi girmeyen kârgir kemer dükkanın (Bursa Halk evi neşriyatından bir numaralı broşürün 44. sahifesinde, buradaki türbenin uydurma olduğu yazılmıştır. Sicildeki bu kayıt, orada bir kemer olduğu ve sadaka toplanan sandığın oraya konması için .nünün kapatıldığını bildirdiğine göre, türbenin uydurma olduğu hakkındaki iddiamızı teyid eder) yol tarafına bir duvar bina olunmuş ve bir demir pencere konulup çerağ içine vaz’ olunarak yerinde berkarar olması faydalı bulunmuştur.