Şeyh Ali Semerkandi (k.s.)

Çamlıdere Ankara’dan 105 km uzaklıkta ve Ankara’ya göre İstanbul istikametindedir. İstanbul İstikametine doğru Kızılcahamam’ı, anayolu takip ederek 10 km geçince, Çamlıdere yol güzergahında bulunan Yanıkköy’e 18 km uzaklıkta yer almaktadır.

Şeyh Ali Semerkandi hz. ‘i Hicri 720 Miladi 1300 senesinde İsfahan’da doğdu. Hz. Ömer(r.a.)’in dördüncü batından zuhur eden nesline mensup torunudur. Peygamber Efendimizle de akrabalığı vardır. Babası Muhterem Yahya Efendidir.

Küçük yaşlarda ömrünün tamamını Allah Teala hz’nin yolunda geçirmek için varlığını bu mübarek yola adadı. Kendini tam yetiştirdi, pişti, kemale erdi ve veliler listesine girdi; manevi yönden indi ilahi’de yüksek mertebelere ulaştı, takdir topladı ve görevler aldı. Mana ikliminin sultanlarından oldu.40 yıl İsfehan da çilehanedinde inzivada kalmış, Mekke’ye(14 sene imam hatiplik), Medine’ye(7 yıl ravza da türbdarlık ) teşrif etti, Peygamber Efendimiz’in manen iltifatına mazhar oldu, onun manevi evladı olma şerefine erdi. Çin Hindi’ne gitti, sonra ülkesine döndü, babası, annesi ve kardeşleri ile görüştü. “Bahru’l-Ulum”* adındaki tefsir kitabını yazdı. Her çeşit ilme vakıftı, her yerde ve İslam dünyasında tanınıp ün yaptı. İrşad için üzerine vazife yüklendi. Rum diyarı bulunan Anadolu’ya hicret etti. Konya ve Karaman’a geldi. Benzeri kentlere uğradı. Karaman beyi dahil devlet erkanına nasihat edip ders verdi. Pek çok ülkelere , kentlere sefer etti. Hatta karyelerde bulundu. Alanya’ya ve Alanya’ya yakın yerlere gitti. Oralardan Örenşar’a geldi. Dünya ile ilgili makam ve ve meta’da gözünün olmadığı her fırsatta hissettirdi. Örenşar’dan Kızılcahamam’a bağlı Çatak karyesine geldi. Anadolu’da mütevazi ve sade yaşayışı ile ( halkın derdi ile hemdert) keramet ehlinden mübarek bir zat olarak bilindi. Gelip geçmiş bazı zevat gibi İslam’a ve insanlara yaptığı hizmetlerinin aşkı içinde dönüp dolaşırken müsait bir zaman ve zeminle karşılaşıp evlenemedi.

Çamlıdere’ye geldi ve ömrünün son bölümünü geçirmek üzere buraya yerleşti. Çamlıdere’nin insanlarına iltifat etti, bunlarla beraber gönül gönüle yaşamak istedi. Çamlıdere’nin pak neslini manevi evladı olarak ilan etti. Başta “”Şifalı Mübarek Çekirge Suyunu” başka bir deyişle “Sığırcık suyunu”, “ İbret dersi veren Saçayağını” “Keramet emmarelerini” Ve benzeri hatıralarını bırakıp Hicri 862, Miladi 1442 senesinde 142 yaşında iken Çamlıdere’de irtihal etti.

Bazı yerlerde bu zatın namını ve öyküsünü taşıyan türbelerde yatan zevat, bu zatın namı ile yaşamış olan halifeleri veya gelip geçmiş emsali (isim benzeri) bir başka mübarek zattır. Yahut sefer ettiği zamanlarda ikamet eylediği makamatı türbeler temsili ile yad edilmektedir.
Şeyh Ali Semerkandi hz’i Çamlıdere kazasının kabristanındaki türbesinde; mütevellileri , halifeleri , müridanı ve gönüldaşları ile beraber metfundur. Türbesinde kendisi ile beraber 11 kişi yatmaktadır. 3’ü solda , 7’si türbesinin sağ tarafında yatmaktadır. Bunlar üçler , yediler olarak vasıflandırılır.

Kabri’nin Çamlıdere de olduğunun delilleri
Bir zamanlar Karaman(larende) halkının ilgilileri bu konuyu takip edenler Konya’da mahkeme olmuş ve mahkeme heyeti Şeyh Ali Semerkandi hz’nin Çamlıdere de yattığına dair karar vermiştir. Osmanlı devlet hazinesinden ; çamlıdere’ye 45 bin kuruş yardım gönderirlirmiş tekke için Bunun 30 bin’i çamlıdere ye harcanır 15 bin’i mersin’e gönderilir miş. Mersin – Gülnar’da yatan Şeyh Ali Semerkandi hz’i . çamlıdere de yatan Ali Semerkandi hz’nin halifesidir.

Yol tarifi : Çamlıdere Ankara’dan 105 km uzaklıkta ve Ankara’ya göre İstanbul istikametindedir. İstanbul İstikametine doğru Kızılcahamam’ı, anayolu takip ederek 10 km geçince, Çamlıdere yol güzergahında bulunan Yanıkköy’e 18 km uzaklıkta yer almaktadır.

*Şeyh Ali Semerkandi hz’nin Bahrü’l- ulum adında gayri matbu bir tefsiri vardır. Hatta zatına has menakıbı varmış. Belirli zevat tarafından görünüp okunmuş. Ancak 1926 yılında büyük bir yangın çıkıp Birkaç ev hariç Çamlıdere’yi yer ile bir etti. Bu yangın Şeyh Ali Semerkandi hz’nin tefsiri ve diğer bir çok kayıtlarında ateşler içinde kül olup gitmiştir.

Kaynak ; Çamlıdere’de medfun Kibar-ı Evliya’dan Şeyh Ali Semerkandi hayatı ve menkıbeleri , Hüseyin Aşık , İlim yayınları.

Sultan Suç’a

Diyarbakır – Mardin kapısında , Kervansaray oteli ile Hz. Ömer camiinin karşısından

Salnameler göre Sahabe-i kiramdan Sultan Şücaeddin Hazretleri, Diyarbakır’da Mardin kapıda yer alan Hz.Ömer Cami-i Şerifi civarında yer alan türbede medfundur. Türbe-i Şerifi mamurdur ve buraya iki değirmen vakfedilmiştir. Söz konusu türbenin 1869 yılında yıllık geliri 2400 kuruştur. Türbenin mimarı belli değildir. Türbe kesme ve moloz taşlardan yapılmıştır. Kare planlı olup, üzeri piramidal bir çatı ile örtülmüştür. Türbe içeriden kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş mukarnaslı tromplarla sağlanmıştır. Türbenin dış yüzünde değişik zamanlarda yapılan onarım izleri görülmektedir. Yapı siyah-beyaz yontma taş örgülü, kara planlı, konik biçimli üst örgüye sahiptir.”

Metin Sözen:” Kesme ve moloz taşlardan yapılmış olan Sultan Şüca Türbesi, yüksek bir kare gövde üzerine pramidal çatıyla örtülüdür. Bugün pramidal çatı, oluklu kiremitlerle kaplıdır. Bu görünüşü, ilk şekli konusunda pek bir fikir vermemektedir. Ayrıca dış yüzeylerdeki onarım izleri de yapının bazı ufak değişiklikler geçirdiğini göstermektedir. Orijinal yapının kesme taşlardan özenle yapılmış olduğu, türbenin içine girilince daha belli olmaktadır.” Diyerek, gözlemlerini aktarır: “Dışarıya pencere açıklığı bulunmayan türbenin içi, tamamen kesme taşlardan yapılmıştır. Bu durum kubbede de kendini göstermektedir. Bu şekil bazı Diyarbakır türbelerinde sık tekrarlanan bir durumdur. Kubbeye (geçiş tromplarla sağlanmış bu trompların bazıları mukarnaslarla bezenmiştir. Düz duvar yüzeylerine, iki yerde niş yerleştirilmiştir. Bunlardan kuzey – batı köşesindeki, yere kadar inmektedir. Türbenin iç görünüşü, yapının özenle ele alındığını göstermektedir. Bu durum, belki dışarıda da tekrarlanmıştı. Fakat geçirdiği onarımlar, bu izleri silmiş bulunmaktadır. Ayrıca türbenin içinde bu gün sanduka izine rastlanmayışı ilginçtir..”

Sultan Sucaaddin Vakfının günlük gelirinin 23 akçe olduğu,1518 Tarihli Evkaf Tahrir Defteri’nde yer almaktadır. Medrese’nin muhtemelen yol genişletme çalışmaları esnasında yıktırılması söz konusudur. Çeşmenin de yerinden alınarak, bu günkü yere nakledildiği bilinmektedir.

Kare planlı kümbetin iç kenarı 4,07 dış kenarı 5,85 m dir. İçini kubbe dışını basık bir kare piramit örter. Üst örtü alaturka kiremit kaplıdır. Silmeleri, değiştirilmiştir. Bugün türbeye doğu yüzünden girilir. Aynı yönde bulunan 0,65×0,79 m lik üst penceresindeki ahşap parmaklık bir eklentidir. Kümbetin içi daha zengin görünüştedir. Döşeme hizasından kubbe kilit taşına kadar, bir sıra beyaz taş kullanılmıştır. İçteki toprak döşemesinden 2,75 m yukarıda, dört köşeye ve dört ana duvara oturan, iki merkezli sekiz adet kemerin özengileri başlar. Bu kemerlerin oluşturduğu sekizgen iç kasnak ile kare plandan kubbeye geçilir. Kubbe eteği sırası, beyaz taştan olup kasnağın sekiz köşesinde pahlanarak daireye dönüşmüştür. Sekizgen kasnağı oluşturan ana duvardaki dört kemer 0,10 m lik çıkıntı yapar. Kemer taşlarında da iki renkli dizi uygulanmıştır. Gaüneydoğu ve Kuzeybatı köşelere konan kemerlerin içini, renk dizisine uyarak 1⁄4 kubbe dilimi doldurur. Güneybatı ve kuzeydoğu köşesindeki kemerlerin içinde ise beyaz taşa işlenmiş beş sıra mukarnaslı dolgular kullanılmıştır. Karşılıklı köşelere gelen bu mukarnaslar, birbirinin eşidir. Her kemer dizisinin bingileri ayrıdır.

Kaynak : Diyarbakır Türbeleri – Prof Dr Yusuf Kenan Haspolat

Sort

Hz. Saad Bin Ebu Vakkas (r.a.) – Makam

Diyarbakır – Sur içinde. Elzağı caddesinden gazi caddesine girerken hemen solda kale kapısının önünde.

 

 

Sur İlçesi’nde, Ulu Beden Burcu’nun arkasında, çevresi demir parmaklıkla çevrilmiş iki kabir bulunmaktadır. Mezar taşlarından birinde sonradan yazıldığı anlaşılan Türkçe “Sahat b. Vakkas Ebu’l-Muhsin” yazısı bulunmaktadır. Diğer kabirde ise Arakçîn Baba diye de bilinen Şeyh Mehmed-i Berzencanî medfûndur

“Sahat b. Vakkas Ebu’l-Muhsin” şeklinde belirlenen kabirde Diyarbakır’ın fethine katılan bir sahâbenin medfûn olduğuna inanılmaktadır. Bu “sahâbe”nin ise ünlü sahâbe Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) olmadığı bilinmektedir. Çünkü Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.)’ın Diyarbakır’ın fethine katıldığına dair bilgi bulunmadığı gibi künyesi de Ebu’l-Muhsin değil, Ebû İshak’tır.

Ayrıca Hz. Sa’d (r.a.)’ın kabrinin Medine’de Bakî Mezarlığı’nda bulunmaktadır. 1316/1898 tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, sahâbe ve evliyâya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Diyarbakır’da “Sahat veya Sa’d” isimli bir sahabinin medfûn olduğuna dair de bilgi bulunmamaktadır.

Bütün bu bilgiler dikkate alındığında Sa’d b. Ebi Vakkas’a ait zannedilen bu mezarın, “Sa’d-Saad” veya mezar taşında yazıldığı şekliyle “Sahat” adında başka bir sahabîye ait olduğu düşünülebilir. Buna karşın Ebubekir Feyzi, Sultan Abdülmecid’e ithaf ettiği Hülasa- i Ahvali’l-Buldan fi memâlik-i Devlet-i Al-i Osman adlı eserinde, çarşı içerisinde bulunan bu kabrin “İbavender” de denilen Sultan Saad’a ait olduğunu ifade etmektedir.

Kaynak ; Diyarbakır Türbeleri , Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat

Sort

Şeyh Sadık Ali – Sarı Saltuk

Diyarbakır – Sur içinde. Urfa kapının tam karşısında. Sarı saltuk mesicidnin içinde. Melik Ahmet paşa caddesinin hemen başında.

Urfa Kapı’da bulunan Gülşeniler Tekkesinde metfundur. Türbede Sarı Saltukla birlikte Gülşen-i Alizade ve Hacı Salih Hafız Efendi de yatmaktadır. Rivayetlere göre Sarı Saltuk gezgin bir evliyadır. Gazalara da katılmıştır. İnanışa göre Diyarbakır da yaptığı bir savaş sırasında şehit düşmüş ve türbenin olduğu yere gömülmüştür.

Sarı Saltukla ilgili çeşitli menakıblar ve rivayetler mevcuddur. Şüphesiz bu konudaki en önemli kaynak Sarı Saltuk’un hayatını konu alan Saltuk- name adlı eserdir. Ebulhayr-ı Rumi adındaki bir yazar Cem Sultan’ın emri üzerine Anadolu ve Rumeli’yi adım adım dolaşarak Sarı Saltuk’a ait menkıbeleri toplamış ve üç ciltlik bir eser haline getirmiştir. Eser tahminen 1480 yılında tamamlanmıştır. Saltuk-name’ye göre Sarı Saltuk’un asıl adı Şerif Hızır, babasının adı Seyyid Hasan dır.

16 . yy da inşa edilen türbe hem içten hem de dıştan sekizgen planlıdır. Türbenin dışı siyah ve beyaz renkte taş kullanılarak örülmüş ve kabartma yazılar kullanılarak hareketlendirilmiştir. İç mekanı da dış mekanı gibi taş süslemelerle vurgulanmıştır. Yazı sanatının en güzel örnekleri mak’ili ve sülüs hatlı yazıların yoğun olarak kullanıldığı görülmeye değer bir türbedir. Mak’ili yazılı panoların birinde ”saadet-bat” , diğerine ‘rabbil-ibad” yazıları bulunmaktadır.

Kaynak ; Diyarbakır Kutsal Yerler Atlası ; T.C. Diyarbakır Valiliği , editör Doç.Dr. İrfan Yıldız
Kaynak; Nebiler,I. Uluslar arası Sahabiler , Azizler ve Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 25-27 mayıs 2009 , diyabakır valiliği ve dicle üniversitesi , Diyarbakır camii hazirelerindeki Ulular ve Paşalar , Yrd.doç.Dr. Ahmet Akgüç

Sort

Hz. Süleyman İbn Halid(r.a.) ve 27 Sahabe

Diyarbakır – sur içinde . Kale içinde Hazreti Süleyman camiindedir.

Diyarbakır’ın en önemli manevi mekanlarında biri olan Hz. Süleyman camii, Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1115-1160 yıllarında yapılmıştır. Nasıriye camii , Hz. Süleyman Camii ve Kale camii olmak üzere üç isimle anılır. Caminin bitişiğinde Diyarbakır’ın fethinde şehit olmuş Süleyman ibni halid dahil , 27 sahabe bu bölgede , 13 sahabe ise surların farklı yerlerinde şehit olmuş burada meşhedleri bulunmaktadır. Diyarbakır’ın fethi Hz. Ömer zamanında Caminin bulunduğu bölgeden başlamıştır.

Türbeye açılan güneydeki pencerenin üzerinde 1631-1633 yıllarında yazılan kitabede Halid bin Velid’in oğlu ile 24 Sahabe’nin kubbenin altında metfun olduğu belirtilmektedir. Kitabenin metni şöyledir;
” Halid oğlu fatih-i Amid Süleyman Hazreti
Kim yiğirmidört sahabeyle olup bunda şehit
Kubbenin altında metfundur sahabe cümlesi
Bu müşerref yerde mesken kıldırlar vekt-i medid
Murtaza Paşa Silahdara Huda ihsan edüp
Bir müzehhep perde astı üstüne anın cedid
Kıldı ihya zib ü ziynette der ü divarını
Kim okursa fatiha ruz-i ceza ola said ”

Kuzey- Güney doğrultusunda dikdörtgen plan şemasında inşa edilen cami oldukça sadedir. Bazalt taş tamamen yapıya hakimdir. Cami, sahabeler türbesi, Namazgah, kare minaresi ve çeşme dizisinden oluşan bir yapı topluludur. Yapının minaresi de kare formlu minare olması bakımından dikkat çekicidir.

Diyarbakır’ın müslümanlar tarafından fethinden günümüze kadar önemini kaybetmeyen ve halkın maneviyat aleminde değerini fazlasıyla koruyan bu sahabe türbeleri, Diyarbakır’ın manevi sembolü olup, yılda 100,000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

Diyarbakır ve Sahabe
Diyarbakır’da Fetih sırasında şehit olan 40 sahabe ve eceliyle ölenlerle birlikte 500 sahabenin kabrini olduğu rivayet edilir. Diyarbakır’da tarihte 4 mezarlık vardı. Bu mezarlardan Urfa kapı ve Dağ kapı mezarlarının yakın zamanda kalktığını görüyoruz. Geriye Yenikapı ve Mardinkapı mezarlıkları kalmaktadır. Yaşlılardan öğrendiğimize göre iptal edilen mezarlardaki kemikler Mardin kapı mezarlığına nakledilmiştir. Bu durumda Şam’daki sahabe mezarlığı gibi Mardin kapı’nın da sahabe mezarlığı olma ihtimali yüksektir. Diyarbakır’da 500 sahabenin yaşadığına dair tarihi bir vesika da Diyarbakır müftülüğündedir. Mevlana Halid-i Bağdadi Diyarbakır’a geldiğinde sahabe türbesini ziyaret için camiiye girmiştir. Sahabeler bodrum katta yatmaktadır. Ancak camiye girer girmez Mevlana Halid hemen camiden çıkmıştır. Niçin dışarıya çıkıp dışarıda namaz kıldığını soranlara ” orada o kadar çok şehid bir arada idi ki, onları incitmektense dışarıda kılmayı tercih ettim”. Demiştir. Mevlana Halid-i Bağdadi kendi yazmış olduğu Farsça eserinde ayakların basamayacağı kadar yani yüzlerce şehid sahabeden bahseder. Kendi ifadesiyle ; ” Bu topraklarda o kadar çok sahabe var ki ben bu topraklara basmaya haya ediyorum” der.

Diyarbakır’ın Sahabeler Tarafından Fethi
Anadolu’nun İslamlaşmasında Diyarbakır bölgesinin Müslümanlar tarafından fethinin önemi büyüktür. Amid çok erken dönemlerde, Hz. Peygamber(s.a.v.)’in vefatından yaklaşık 7 yıl sonra(h.639) İslamla tanışmıştır. Diyarbakır’ın fethine katılan bir çok sahabe burada şehit olmuş ayrıca fetihten sonra da ailelerini getiren bir çok sahabe buraya gelmiştir. Fetih esnasında 40 şehidin yanı sıra fetihten sonrada eceliyle vefat eden rivayete göre 500 sahabenin kabri vardır. Hz. Ömer(r.a.) Halifeliği sırasında Bizans İmparatoru Heraklius(610-641) bulunuyordu. İslam orduları Yermük Savaşıyla Heraklius’u yenerek Suriye’yi fethetti. Hz. Ömer Kuzey Mezopotamya bölgesinin fetih işini İyas Bin Ganm’a verdi . İyas 8000 kişilik bir orduyla harekete geçti, orduda 1000 kadar da Sahabe vardı. Kuşatma 5 ay kadar sürdü. İslam Ordusu şimdiki Üniversite Camii’nin bulunduğu alana karargah kurdular. İyaz bin Ganm Mardin kapı’yı, Said bin Zeyd Urfa kapı’yı , Muaz Bin Cebel Dağ kapı’yı ve Halid bin Velid de Yeni Kapıyı kuşattı. Fakat kalın sur duvarlarının sağlamlığı fethi geciktirdi. Halid bin Velid her gün surda bir gedik bulabilirmiyiz diye keşifler yapıyordu. Human adında bir kölesi vardı. Bu köle her gün arpa unundan yapılma birkaç ekmeği iftar için Halid Bin Velid’in çadırına bırakıyordu. 2-3 gün ekmek bulmayan Halid bin Velid Human’ı çadırına çağırarak ” azık mı tükendi nedir 2-3 gündür ekmek yok diye” sorar. Human da her gün ekmeği bıraktığını söyler ve çadırı gözetlemeye başlar. Akşam ekmeği koyduktan sonra çadırı gözetler ve bir köpeğin gelerek ekmeği aldığını görür. Köpeği takip eder ve köpeğin kale duvarı dibindeki bir sel çukuru yolundan içeri girdiğini tespit eder. Bunu hemen koşup efendisine bildirir. Halid bin Velid’de gidip bakmış ve çok sevinmiştir. Buradan şehre girebileceklerini söyler. Bunun üzerine Halid Bin Velid ; mahiyetindekilere benimle beraber içeri girecek 100 kişi isterim dedi. Çıkan 100 kişiyle beraber doğruca Iyaz bin Ganm’in yanına gidip keyfiyet bildirdiler. O’da ordusuna kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez harekete geçmelerini teklif etti. Halid b. Velid gece yarısı yüz kişiyi alıp su yoluna gitti. İlkin Halid b. Velid , ikinci Amr b. Avsah, üçüncü Huzeyfe b. Sabit , dördüncü Amr b. beşir ve diğerleri içeri girdiler. Doğruca şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Uykuda olanlar uyandı. Uyanık olanlar titremeye başladılar. Halid b. Velid icap eden yerleri tutturdu ve on cengaver göndererek surun kapısını açtırdı. Bizans Hükümdarı Melike Meryem , İslam askerlerinin şehre girdiğini öğrenince kıymetli eşyalarını ve mahiyetini alıp kendi sarayında bulunan gizli yolla Ermen kapısından taşraya çıkıp Bilad-ı Rum’a gitti. Böylece Amed 639 yılında feth edildi. Halkın silahları toplatıldı. Kendilerine iyi muamele edildi. Halk İslam dinini kabul etmesi için zorlanmadı. Buna rağmen Halk kendi isteğiyle müslüman oldu. İlk iş olarak Şehrin ortasındaki Mar- Tamu( Sain – Toma) Kilisesinin bir kısmı, sonradan tamamı camiye cevrildi (bugünkü Ulu camii).

Kaynak ;

Eğil ve Turizm Peygamberler Kanti Eğil ; Prof. Dr. Yusuf Kemal Haspolat Kaynak ; Diyarbakır Kutsal Yerler Atlası ; T.C. Diyarbakır Valiliği , editör Doç.Dr. İrfan Yıldız

Diyarbakır Kutsal Yerler Atlası ; T.C. Diyarbakır Valiliği , editör Doç.Dr. İrfan Yıldız
Nebiler,I. Uluslar arası Sahabiler , Azizler ve Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 25-27 mayıs 2009 , diyabakır valiliği ve dicle üniversitesi , Diyarbakır’da Sahabe Nesli , Prof. Dr. Muhammed Çelik Kaynak;

Nebiler,I. Uluslar arası Sahabiler , Azizler ve Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 25-27 mayıs 2009 , diyabakır valiliği ve dicle üniversitesi , Diyarbakır ilçelerinde Muhtemel sahabe Mezarları, Dr. Murat Özaydın

Sort

Hz. Mir Seyyaf (r.a.)

Diyarbakır – sur içinde ; Mardin kapısından (SultanŞuca Türbesinden) Yıkıkkaya sokağına doğru iniyoruz. Burada Çukurlu sokağın başında Üzerinde levha olmayan türbe de medfundur.

Diyarbakır’ın fethi sırasında şehit düşen sahabelerdendir. Diyarbakır Salnamesinde Sahabe-i kiram olduğu belirtilir ve Karadeniz nam mevkide metfun olup , türbesi mamurdur denmektedir.

Sort

Hz. Ebu Mucin (Hançer-i Güzel) (r.a.)

Diyarbakır – sur içinde. Hançerli Sultan camiinin yanında. Meryem Ana kilisesinin arkasında yer alır . Açık adres olarak da; Melik ahmet paşa caddesinde bulunan Melik Ahmet paşa camiinin karşısındaki Bekirpaşa sokağının sonunda.

İyaz Bin Ganem (r.a.) komutasındaki İslam ordusuyla Diyarbakır’ı fethe gelen sahabelerden olduğu rivayet edilir. Hakkında kaynaklarda çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Halk arasındaki inanışa göre ; Hançer lakabı daha Müslüman olmadan önce kılıcının güzelliği ve bunu iyi kullanmasından, gayrimüslimken Hz.Ali ile kılıçla dövüşmede beraber kalması, güreşte Hz.Ali’ye yenilmesi ve bunun üzerine Müslüman olması ile ilgili kıssaya dayanmaktadır.
1316/1898 tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de, Diyarbakır’da kabri bulunan peygamber, sahâbe ve evliyâya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Hançer Güzel (r.a.)’ın sahâbe değil, “eizze-i kirâmdan” yani evliyadan olduğu belirtilmiştir.

Sort

Hz. Malik-i Ejder (r.a.)

Diyarbakır – Sur içinde Ragıbiye camiinin(defterdar camii) hemen yanındadır.Melik ahmet paşa caddesinin ulu camii tarafından caddeye girdiğimiz ilk solda 50 mt ileridedir.

Sahabe-i Kiramdan Malik-i ejder hazretleri Defterdar caminin 20 mt ilerisinde metfundur. Hayatı hakkında herhangi bir bilgi yoktur.
H.1316 (1898-1899) yılına gelindiğinde, herhangi bir vakıf geliri bulunmayan türbesi yıkılmaya yüz tutmuş. Diyarbakır Valisi Halid Bey’in gayretiyle bitişiğindeki arsa alınmış şer’i mahkeme tarafından vasiyet akçelerinden 7-8.000 kuruşla söz konusu türbe mükemmel ve süslü bir şekilde yeniden bina edilmiştir. Ayrıca Türbenin bitişiğinde taştan çifte kemerli bir eyvan ve iki kanatlı büyük bir kapı inşa edilmiştir.

Kaynak; Nebiler,I. Uluslar arası Sahabiler , Azizler ve Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu 25-27 mayıs 2009 , diyabakır valiliği ve dicle üniversitesi , Diyarbakır’da Sahabe Nesli , Prof. Dr. Muhammed Çelik

Sort

Hz. Danyal (a.s.) – Makam – Diyarbakır

Diyarbakır – Eğil – İlçe Emniyet amirliğinin arka bahçesinde

Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde yapılan çalışmalarda Hz. Danyal(a.s.) ait olduğu iddia edilen bir mezar bulundu. Eğil ilçe Emniyet müdürlüğü arka bahçesinde bulunan ve bir zamanlar türbe olduğu anlaşılan kalıntı üzerinde çalışma yapan akademisyenler, mezarın Danyal(a.s.) ‘ a ait olabileceği fikri üzerinde birleştiler. Burasının makamı mı yoksa kendi kabri mi olduğu tam olarak belli değildir.

Danyal(a.s.) – Zülkifl(a.s.) – Eğil arasındaki ilişki şöyledir;Hz. Danyal(a.s.), Hz. Zülkifl(a.s.) ın oğludur. Hz. Zülkifl(a.s.)’ın kabri Eğil’dedir. Zülkifl(a.s.)’ın dört oğlu vardır; Danyal,üzeyir, Mişael ve Hanaya’dır. Zülkif(a.s.), Oğullarına Tevrat levhalarını, Zebur u ezberletiyor ve açıklamalar yapıyordu. Babil Kralı Bahtunnasar Kudüs’e saldırmış, Zülkifl peygamberi ele geçirememiş ama 4 çocuğunu yanına aldırmıştı. Özelikle Danyal(a.s.) ile çok ilgilenmiştir. Hz. Zülkifl(a.s.) Allah’ın dinini yaymak için Hicaz – Yemen- Mısır topraklarında bir zaman dolaşmıştır. Ancak el attığı her insanın gözleri kör , kalpleri katıydı. Bu seferde kuzeye doğru Şam bölgesine gitmiş, Toros dağları eteklerine ulaşmış, Şimdiki Bitlis’te epeyce oyalandı. Hatta Ergani ye kadar ulaştı. En sonda Asur istilasında kaçarak Eğil’e gelmiştir. Rivayete göre Daha önce buraya gelen vefat eden oğlunun kabrini burada bulmuştur.

Yine rivayete göre ; Allah(c.c.) Hz. Danyal(a.s.)’a Dicle’nin suyunun çıktığı mağaranın önüne gitmesine istemiş ve demiş ki : ” buradan itibaren çizgi çizerek yürü. Su seni takip edecek. Ama fakirlerin, vakıfların mallarına yetiştiğin zaman yol değiştir ki su onlara zarar vermesin.” Danyal Peygamber de hep garibanları koruyup asasıyla yatağı izmiş. Bunun için Dicle hep zikzaklar çizermiş. Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaradan Basra’ya kadar çizgi çizmiştir.

Danyal Peygamber’in kabri ile ilgili Basra bölgesindeki Sus Şehri veya ülkemizdeki Tarsus da olduğu rivayet edilir.. Hz. Ömer zamanında Ebu Musa El-Eşari tarafından fethedilen Sus (Huzuristanda bir kent)şehrinde kralın hazine dairesindeki bir odada bulunduğu ve cenaze namazının kılınarak defnedildiği rivayet edilir. Hz. Ali’ye ithaf edilen belgesiz bir rivayettir.

Genel olarak başka yerlerde de Danyal (a.s.) kabri olduğu ifade edilse de Eğil ilçesinde Danyal(a.s.)’ın kabri veya makamı vardır. Bu arada Danyal(a.s.) kardeşi Üzeyir(a.s.) makamı da Diyarbakır’a komşu olan Adıyaman’dadır. Eğile de oldukça yakındır. Zira Çermik ilçesinden bu makama kısa sürede ulaşılabilmektedir.

Kaynak ; Eğil ve Turizm Peygamberler Kanti Eğil ; Prof. Dr. Yusuf Kemal Haspolat

Sort

Nebi Ömer ( İbn Pir-i Can)

Diyarbakır – Eğil – Ziyaret Tepesinde . Eğil ilçe merkezine girmeden 5 km uzaklıkta

İÖ 900 -1000 yılları arasında Hz. Süleyman(a.s.) döneminde yaşamıştır. Hindistanlı ve Nebi Harun-ı Asefi’nin akrabasıdır. Hz. Süleyman’ın emri ile feth ve dinin yayılması için Harun-ı Asefi ile birlikte Eğil bölgesine feth etmeye gelmişlerdir. Burada yaşamış ve burada vefat etmiştir.
Nebi Ömer(İbn pir-i can) ‘ın kabri Eğil’de ziyaret tepesindedir. Buradaki en eski türbe Nebi Harun türbesidir.Türbe içinde bulunan Çiçekli Kufi kitabeye göre yapı 557/1162 tarihinde Nisanoğulları döneminde inşa edilmiştir.Türbe için Nebi Harun-ı Asefi ile birlikte metfundur.

Kaynak ; Diyarbakır Kutsal Yerler Atlası ; T.C. Diyarbakır Valiliği , editör Doç.Dr. İrfan Yıldız

Sort