Yunus Ata

Türbe, Güney Kazakistan Bölgesi’nde Kentau merkezinin İkan köyünde yer almaktadır. Hoca İshak yazmış olduğu “Hadikatü’l-Arifîn” isimli eserinde Yaşlığ Yunus Ata, İbrahim Ata’nın hocası olduğu ve kendisinden (vefat ettikten) sonra İbrahim Ata’nın Süksük Atadan ders almasını vasiyet ettiği söylenmektedir. Ayrıca yine “Hadîkatü’l-Arifîn” de Yunus Han isminde bir idarecinin babası İsmail Ataya mürid olduğunu, dünyevi işleri terk edip dervişliğe yöneldiğini ve Otluk Yunus lakabıyla anıldığım nakleder.

Hoca İshak B. İsmail Ata

Kazakistan – Güney Kazakistan – Turbat kasabası.

XIV. yüzyılda Taşkent ile Sayram arasındaki İspicab’da halkı irşad ile meşgul olmuştur. XIV. Yüzyılın ortalarında yazılmış olan “Hadikatu’l-Arifin”, hem genel anlamda tasavvuf, hem de ilk Yesevi şeyhlerinin düşüncelerini günümüze aktaran en eski eserlerden biridir. Kabri İspicab’ın (isficab) Hüziyan nahiyesinin Türbet diye anılan kasabasındadır. Bu kasaba bugün Kazakistan’ın güneyinde, Çimkent ile Taşkent arasındaki Kazıgurt ilçesinin doğusunda olup Turbat diye anılmaktadır. Emir Timur, mezarının üzerine bir imaret inşa ettirmiştir. Hadikatü’l-Arifî’ne göre silsile geriye doğru şöyle gider: İsmail Ata, İbrahîm Ata, Süksük Ata, Süfi Muhammed Danişmend, Hakim Ata, Ahmed Yesevî. Günümüzde mezarı. Güney Kazakistan Bölgesi’nde Lenin merkezinin Turbat köyünde yer almaktadır.

Safi Muhammed Danişmend Zernuki

“Mir’a-tü’l-kulub” isminde eseri bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar Danişmend’in Ahmet Yesevînin üçüncü bazıları ise dördüncü halifesi olduğunu belirtmektedir. Muhammed Danîşmend, Ahmed Yesevi’nin ağabeyi Hace Sadr(eddîn) ibn İbrahim’in oğlu ve Yesevî’nin ise öz yeğeni olup önde gelen Yesevi halifelerindendir. Hazinî’nin Cevahiru’l-Ebrar’ın da Yesi dergahındaki ilk postnişin olarak birinci halife olarak gösterir. Otrar’da tekke kurmuş ve kırk yıl irşad faaliyetinde bulunduktan sonra burada vefat etmiştir. Mezarı Kazakistan’ın Otrar şehrindeki Süfihanede’dir.

Mirali Baba Türbesi

Kazakistan – Sayram’da Şehir merkezinde.

10. yüzyılda inşa edilen yapı, Yüksek sivri kubbesi, taçkapı anlayışıyla yükseltilen ön cephesi ile türbe yapılarının genel karakterini yansıtır. Ancak, giriş eyvanının sepet kulpu biçimindeki kemeri, küçük payandalarla oluşturulan yüzey oynunları, köşelerindeki kemerli alınlıklarıyla cephenin kurgusu, bölgedeki diğer eserlerden tamamen farklıdır.

 

Evliya Ata

…..

Evliya Ata Türbesinin kitabesi yoktur. Yesevi menakıp kitaplarında ” Katte Evliya” , ” Barak Han oğlu Evliya Ata Kara Han ” adıyla kayıtlıdır.
Ayşe Bibi türbesiyle aynı dönemde tarihlenen yapı, çok daha büyüktür. Binadan daha yüksek, büyük bir taç kapı şeklindeki giriş cephesinin iki köşesi , sütunçelerle sınırlanır. Bina sivri kesimli kubbe ile örtülüdür.
Sovyet döneminde , dönemin anlayışıyla tamir edildiğinden, özgün durumuyla ilgisi hayli azalmıştır. Ön cephenin bezemesinin şimdikiyle pek ilgisinin olmadığını ispatlayan eski fotoğraflarında, cephede nişler yerine tuğlaların farklı dizilişiyle oluşan zikzaklar baklava desenli işlemlerle görülür.

Abdülaziz Han Türbesi

Kazakistan – Çimkent’e bağlı Sayram kasabasında şehir girişindeki kabristanda.

Sayram’da şehir girişindeki kabristanda yer alır. Mezarlığın kapısındaki kitabeye göre 9. yüzyılda, türbe kapısındaki levhaya göre 14. yüzyılda inşa edilmiştir. Yanlarda türbe, ortada mescit ile meydana gelen üç bölümlü bir yapıdır. Üç birim de yüksek kubbelerle örtülüdür. Mescit bölümünün kubbesi, ön cephenin ortasındaki taçkapıyı da aşacak şekilde iyice yükseltilmiştir.

 

 

Arslan Baba

Kazakistan – Otrar ( Türkistan’a 95 km – Çimkent’e 150 km )

Hak Rasulnın elçisi bâblar bâbı Arslan Baba
Taliblernin yolçısı bâblar bâbı Arslan Baba
(Hak Rasûl’ün elçisi bâblar bâbı Arslan Baba T
aliblerin yolgöstericisi bâblar bâbı Arslan Baba)

Hoca Ahmed Yesevi hazretlerinin mürşidi olan Arslan Baba hazretleri , Kazakistan’nın Otrar- Yesi bölgesinden Sayram’a kadar uzanan bölgede tanınan bir alimdir.

Türkistan’da yaygın olan menkıbelerde Hz. Rasûlullah’ın ashâbından bir kişi olarak gösterilen Arslan Baba, İslâm’ı öğrenmek maksadıyla Arabistan’a giderek, Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ile görüşüp İslâm’ı kabul eden ‘ozanlar pîri’ Korkut Ata ve Türkistan sûfîlerinin önde gelenlerinden Çoban Ata ile birlikte Türkistan’da İslâm’ı yayma faaliyetinin bilinen ilk öncülerindendir.

Menkıbeye göre Allah Resülü’nün seferlerinden birinde, ordu uzunca bir yol aldıktan sonra konaklar. Bazı sahabilerin erzakı tükenmiştir. Konakladıkları yerde yiyecek bir şeyler bulamadıklarından, Hz. Peygamber’in çadırına gelerek durumu arzederler. Fahr-i Kainat dua buyururlar. Allah Resulü’nün duasi üzerine Cenab-ı Hak, Cibril(a.s.)’ın vasıtası ile cennetten bir tabak hurma gönderir. Resülullah (s.a.v.) saadetli ellerini arkasina uzatır ve Hak Teala’nın ikramı olan hurmayı sahabe halkasinin ortasma bırakır. O esnada bu nasipli meclisin içinde Arslan Baba da bulunmaktadır. Ashap topluluğu bu ilahî ikramdan nasibini alırken, hurmalardan biri yere düşer. Bunun üzerine Cibrîl (a.s.) tabaktan düşen hurmanın sonradan gelecek olan ümmet arasında ”Ahmed” adlı bir zatın kısmeti olduğunu, o zatın ümmetin seçkinlerinden olacağını beyan eder ve hurmanın sahibi olacak Ahmed’in vasıflarından bahseder. Bunun üzerine Allah’ın elçisi yere düşen hurmayı mübarek eline alır ve meclisindekilerden, sonraki ümmetler arasinda bulunacak olan Ahmed’in emaneti olarak bu hurmayı sahibine ulaştırılması vazifesini üstlenecek bir sahabi sorar. Bir müddet sükuttan sonra Arslan Baba, Allah’ın inayeti ve Resülullah’ın (s.a.v.) duasının bereketiyle bu emaneti sahibine ulaştırma görevini üzerine alabileceğini bildirir. Hz. Peygamber tarafından ilm-i ilahi ile Arslan Baba hazretlerine hurmanın sahibinin nasıl, nerede bulunacağı tarif edilir. Ayrıca Arslan Baba hazretlerine gelecek ümmetin arasındaki o seçkin kulun manevi terbiye ve irşadı ile ilgilenmesi vazifesi de verilir. Böylece Arslan Baba’ya emanet edilen hurma, sahibi olan Ahmed’e ulaştırılmak üzere. Beni Kantura’nın yurduna, yani Türkistan topraklarına doğru yola çıkarılır. Yıllarca Türkistan bozkırlarıda dolaşan ve üzerindeki Muhammedi emaneti iletmek için Ahmed’i arayan Arslan Baba hazretleri. Peygamber (s.a.v.) emanetini yine Peygamber duasının bereketiyle taşıdığından uzun bir ömür sürer. Gönüllü taşıyıcısının damağında ıslatılarak taze kalması sağlanan hurma, Hace Ahmed Yesevi yedi yaşında iken Arslan Baba’nın Yesi’de kendisi ile karşılaşmasıyla sahibine ulaşmış olur.

Arslan Baba hazretleri, Yesi şehrine geldiğinde, medresenin önünde oyalanan bir grup çocuğun kendi aralarındaki konuşması esnasında kulağına Ahmed ismi ilişir. Bir taş üzerine oturup, hali diğer çocukların haline benzemeyen Ahmed’i seyretmeye koyulur. Uzakça bir mesafeden seyrederek “Acaba aradığım Ahmed bu mu? Ümmetin seçkin kullarından olacak o nasipli evlat bu mu?” diye düşünürken; çocuk, Arslan Baba’nın yanına gelir. Önce pîr-i fani olmuş, Muhammedi sevda ile yıllarca dağlar ağırlığında bir emaneti sahibine ulaştırmak üzere dolaşmış olan bu ulu zatın cemaline hayran hayran bakar. Arslan Baba hazretleri konuşmaya başlamadan evvel Hace Ahmed davranır, “Babam, bizim emanetimizi buyursanız” der. Arslan Baba hazretleri elindeki asaya dayanarak ani bir kalkışla, “Seni edepsiz çocuk…” diyerek Hace Yesevî’nin üzerine yürür. Hace Ahmed tek bir adım geri atmadan, olduğu yerde kıpırdamadan bekler. Zira Arslan Baba‘ya verilen emanetin kendisine ait olduğunu kesin bir bilgi ile bilmekte ve bilgisine iman etmektedir. Çocuğun bu halini gören Arslan Baba, “Elhamdülillah, gördüm” diyerek, Hace Ahmed Yesev’nin önünde usulca diz çöker. Hace Ahmed Yesevi de hemen karşısında edeplice oturur. Hadiseyi gören medrese ehli karşılıklı oturmuş ağlamakta olan, henüz çocuk yaştaki Hace Ahmed ile pîr-i fani olmuş Arslan Baba’yı seyretmektedir ve emanet hurma ortaya çıktığında çevreyi bir cennet kokusu kuşatır. Hurma bizzat Arslan Baba hazretleri tarafından Hace Ahmed’in ağzına konulur. Kendisine iletilen emanet ile beraber ilahi rahmete ve Muhammedi muhabbete vasıl olan Hace Ahmed ağlayarak, “Babam; hurmayı bana ilettiniz. Ancak benim sizden bir muradım vardır. Ben sizin kalbinizde gizli olan, bu hurmanın özüne talibim!” der. Arslan Baba, Hace Ahmed’i irşad halkasına kabul eder. Hadiseye şahit olan medresenin şeyh, molla ve talebeleri çocukluk çağlarında Allah’ın ikramına ulaşan Hace İbrahim’in oğlu Ahmed’e teberrüken dualar ederler, sırtını sıvazlarlar.

Hace Ahmed Yesevi hazretleri Divan-ı Hikmetinde bu olayı şöyle anlatır.
Yedi yaşta Arslan Baba’ya verdim selam,
Hak Mustafa emanetin kılın in’am;
O vakitte bin bir zikrin kıldım tamam,
Nefsim ölüp lamekana aştım işte

Arslan Baba, Hace Ahmed’e emanetini ilettikten sonra bir yıl kadar irşadıyla meşgul olur ve Hace hazretleri sekiz yaşında iken mürşidi Arslan Baba vefat eder. Hace hazretlerinin beyanından anlaşıldığı üzere Arslan Baba, vefat etmeden evvel ümmetin arasında bulunan seçkin ve nasipli kul olan Ahmed’i bir kez daha görmeyi diler. Hace hazretleri, babası Şeyh İbrahim’in vefatından sonra kendisine ilahî hediyeleri ulaştıran, irşad edip Hak yolunda yanık gönüllü bir aşık eyleyen, manevi baba kabul ederek eteklerine yapıştığı Arslan Baba hazretlerinin ahirete göçme zamanının yaklaştığını söylemesi üzerine, çocukluğunun verdiği masumlukla ağlar. Ve “Arslan Baba’m; genç cahil çocuğum, sizi kabre koymaya gücüm yetmez. Allah Resülü’nün sünnetlerini bilmeye ilmim yetmez” diyerek. Arslan Baba vefat etmeden önce, ona olan hasretini bildirir.

Bugün Arslan Baba’nın türbesi, bozkırın sükunetli ikliminde bir gönül nişanesi olarak hala ayaktadır. Arslan Baba’nın yetiştirdiği, vefatından sonra bir müddet dergahının hizmetini üstlenen müridlerinden bazıları da mürşidleriyle aynı makama defnedilmiştir. Hace Ahmed Yesevî Dergahı’nın ve türbesinin bulunduğu Yesi şehrine 70 km. mesafede, Otrar kasabasında bulunan Arslan Baba Türbesi, müminlerin Hakk’a dua edip, zatından istimdat dilediği ünlü ziyaretgahlardan biridir.

Arslan Baba Türbesi
Arslan Baba’nın tarihi Otrar şehri yakınlarındaki türbesi de Emir Timur tarafından inşa ettirilmiştir. Yesi’nin güneyinde yer alan ve Moğollar tarafından yağmalanıp toprak altına gömülen sonra Otrar şehri, günümüzde Emir Timur’un ölümüne tanıklık etmiş bir harabeler yığınından ibarettir. Emir Timur tarafından inşa ettirildikten sonra tabii etkilerle yıpranan Arslan Baba Türbesi, Kazak hanları tarafından tamir ettirilmiştir.

Uzun, yatık dikdörtgen biçimli ön cephenin köşelerinde birer minare , tam ortasında yüksek eyvan kemeri bulunur. Eyvanın sol tarafında görülen yüksek nispetli iki kubbenin bulunduğu bölüm türbedir. Diğer tarafta mescit kısmı yer alır. Ön cephe binanın ana kütlesinden daha yüksek yapılmıştır.

Cepheyi dikdörtgen kartuşlar ve kabartma çerevelerle meydana gelen bant kuşatır. Köşe minarelerinin kubbeli şerefe kısımları, bu bandın üzerinden yükselir. Soldaki minarenin kemerli şerefe açıklıkları tuğla ile örüldüğünden kule görünümündedir.

Derin giriş eyvanı, iki yanındaki çıkıntılı duvarların üzerindeki küçük kuleciklerle ve alınlık anlayışında kemer ile süslenir. Planda ve cephede kütleyi ikiye ayıran eyvan, toplanma ve dağılma alanı olarak düzenlenmiştir. Türbeye ve mescite eyvanın iki yan duvarındaki kapılardan ulaşılır.

Türbe iki mekanlıdır. Arka odada Arslan Baba’nın çok büyük lahdi bulunur ( Orta Asya’da Emir Timur’un lahdi bile insan boyundan kısa olduğu halde bu lahit 4 metredir.) Duvarlar modüler kemerlerle ayrılmış olup başkaca tezyini yoktur. Türbe i şerifte Arslan Baba’nın ayak ucunda yatan üç dervişin isimleri ise ; Şir Mambet , Karılgaç Bab , Laçın Bab yani sırasıyla Arslan Muhammed , Kırlangıç Baba , Şahin Baba ….

Mescidin girişinde, iki yanda küçük birer hücrenin ilerisinde mescit bölümü var. Mihrabın önünde ahşap sütunlarla taşınan küçük kubbe, dışarıdan görünmez.

Bugün Türkistan’da halk arasında yaşayan menkıbeler dikkate alınarak hala Ahmed Yesevî türbesi ziyarete edilmeden önce 70 km. mesafede olan Otrar yakınındaki Arslan Baba türbesinin ziyaret edilmesi yaygın bir uygulamadır. Bu türbe ziyaret edilmeden Yesevî türbesinin ziyaret edilmesi yöre halkı tarafından hoş görülmez. Bu hassasiyet, menkıbelerle nakledilen sözlü rivayetlerin halk bilincinde nasıl yer edip kök saldığının somut bir örneğidir. Bu hassas davranışın gerekçesini yansıtan rivayet, Arslan Baba’nın türbesinin yapımını da Hazret Sultan Yesevî’nin bir kerâmetine dayandırır:
MENKIBE
Emîr Timur, manevî yönden saygı duyduğu Ahmed Yesevî’nin makâmı üzerinde şanına lâyık bir türbe yaptırmaya niyet eder. Yesi’deki Ahmed Yesevi kabri odak alınarak yapılmağa başlanan türbenin temelleri üzerinde duvarları yükseltilmeğe başlandığında garîb bir durum ortaya çıkar. Duvar ustaları temeller üzerine ördüğü tuğla duvarlar her gece yerle bir olmaktadır. Bu yüzden ertesi gün duvar yapımına yeniden sıfırdan başlanması gerekmektedir. Bu durumun türbe inşaatını olumsuz etkileyeceğini ve tamamlanmasının gecikmesi nedeni ile Emîr Timur’un gazabına uğrayacaklarından korkan ustalar çaresiz kalınca geceleri duvarların nasıl yıkıldığını anlamak için bir gece pusuya yatarlar. Gece karanlığı çökünce iri bir beyaz bir öküzün aniden belirerek boynuz darbeleri ile yükseltilen duvarları yere indirdiğini görerek şaşırırlar. Bunun sebebinin ne olacağını danıştıkları bir velî, Arslan Baba kabri imar edilmeden kendi kabri üzerinde türbe inşa edilmesine Hazret Sultan Yesevî’nin râzı olmadığını söyler.
Bu sırada Emîr Timur da bir gece rüyasında Ahmed Yesevî’ye türbe yaptırmasından önce mürşîdi Arslan Baba’nın türbesini inşa ettirmesi ve daha sonra Yesevî külliyesi inşaatının sürdürülmesi gerektiği bildirilir. Bu durum üzerine Emîr Timur önce Arslan Baba türbe yapılmasını ve sonra- sında Ahmed Yesevî külliyesi inşaatına devam edilmesi emrini verir
.”

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Pir-i Türkistan Hace Ahmed Yesevi , Mümin Munis , Mostar yayınları
Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi , Dr. Hayati Bice , Ahmet Yesevi üni. yayınları
[/toggle]

Gevher Şehnaz Türbesi

Kazakistan – Çimkent – Türkistan’da şehirin hemen dışında ( Otrar’a giderken)

Gevher Şehnaz Hatun , Hoca Ahmed Yesevi hazretlerinin ablasıdır. Yesevi hazretleri dünyaya geldikten birkaç sene sonra annesi vefat eder. Çocukluk döneminde evladının terbiyesi ve irşadıyla babası Şeyh İbrahim Ata meşgul olur. Yesevi hazretleri altı yaşında iken Şeyh İbrahim Ata de ahirete irtihal eder.

İbrahim Ata hazretleri vefat etmeden evvel oğlunu ablası Gevher Şehnaz Hatun’a emanet eder. Vefat etmeden birkaç gün öncede kızına şu nasihatta bulunur ;
Kızcağızım… Gönlümüze gelen o hoşluktur ki Allah’ın bize bu dünyada bağışladığı ömrün son günlerindeyiz. Kardeşin Ahmed’e sahip çıkasın, onu yalnız bırakmayasın… Bilesin ki Allah ona velayet makamından büyük bir ikram verecek. Ümidim odur ki Ahmed kendi zamanının en büyük velilerinden olacak. Dergahımda bağlı duran bir sofra bulunur. Ahmed o sofrayı açtığında, anlaki Ahmed’in meydana çıkma günü gelmiştir. Bu sözlerim sana vasiyetim ve nasihatimdir.

Kıymetli babalarının vefatından bir müddet sonra Gevher Şehnaz Hatun, henüz altı yaşındaki kardeşi Hace Ahmed’i alarak, dedeleri ve Şeyh İbrahim Ata’nın halifesi olan Şeyh Musa’nın dergahını kurduğu, yakınlarının ve akrabalarının bulunduğu; bugünkü adı Turkistan olan Yesi şehrine hicret eder. Gevher Şehnaz Hatun, akraba ve yakınlarının desteğiyle Yesi’nin alimlerinden biri olan Hoca Ata ile evlenir. Hoca Ata ileriki yıllarda kayınbiraderi olan Hace Ahmed Yesevi’nin irşad makamına nail olmasıyla ona intisap edecek ve Yeseviyye yolu içerisinde halifelik makamina kadar yükselecektir. Gevher Şehnaz Hatun da Yesevi yolunda Hanımların tarikat meseleleriyle ilgilenecektir. Allah ikisininde sırrını takdir eylesin.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak
Pir-i Türkistan Hace Ahmed Yesevi , Mümin Munis , Mostar yayınları
[/toggle]

İbrahim Ata

Kazakistan – Çimkent -Sayram ‘ın girişinde

Hace Ahmet Yesevi hazretlerinin babası olan; Hace İbrahim Ata hazretleri; menkıbeleri ve kerametleriyle halk arasında tanınan, herkesin kendisine saygı duyduğu ve muhabbet beslediği büyük bir zat idi. Hace ibrahim hazretleri hem yüksek ilmi ve temiz nesebiyle hem de yürüttüğü hizmet ile önemli bir şahsiyettir. Zira dergahının bulunduğu ve irşad hizmetini yürüttüğü Sayram kasabası o dönemde bir ribat şehri halindeydi, İslamiyet’in hızla yayıldığı Türkistan topraklarında, özellikle sınırları korumak amacıyla uç şehirlere kurulan ribatların birer ilim merkezi olarak da islam dininin yayılmasında ve yaşanmasında önemli bir yeri vardı.

Yesevi hazretleri dünyaya geldikten birkaç sene sonra annesi vefat eder. Çocukluk döneminde evladının terbiyesi ve irşadıyla babası Şeyh İbrahim Ata meşgul olur. Yesevi hazretleri altı yaşında iken Şeyh İbrahim Ata de ahirete irtihal eder.

İbrahim Ata hazretleri vefat etmeden evvel oğlunu ablası Gevher Şehnaz Hatun’a emanet eder. Vefat etmeden birkaç gün öncede kızına şu nasihatta bulunur ;
”Kızcağızım… Gönlümüze gelen o hoşluktur ki Allah’ın bize bu dünyada bağışladığı ömrün son günlerindeyiz. Kardeşin Ahmed’e sahip çıkasın, onu yalnız bırakmayasın… Bilesin ki Allah ona velayet makamından büyük bir ikram verecek. Ümidim odur ki Ahmed kendi zamanının en büyük velilerinden olacak. Dergahımda bağlı duran bir sofra bulunur. Ahmed o sofrayı açtığında, anlaki Ahmed’in meydana çıkma günü gelmiştir. Bu sözlerim sana vasiyetim ve nasihatimdir.”

Hace Ahmed Yesevi hazretleri ; Divan-ı Hikmetin de babası Şeyh İbrahim Ata hazretlerini yadederek ;
‘Arzuluyum akrabalık vilayete,
Ulu Babam ravzaları Ak Türbet’te
Babamın ruhu saldı beni bu gurbete,
Hiç bilmem nasıl taksir kıldım işte

Yesevî hazretlerinin “Ak Türbet” olarak ifade ettiği yer, babası ve ilk mürşidi şeyh İbrahim Ata hazretlerinin merkadi saadetleridir. Bugün Sayram kasabasinda, mutevazi bir kubbe altında bulunan Şeyh İbrahim Ata Türbesi, Allah dostlarının “iki dünyanın anahtarı” olarak buyurdukları bir mekan-ı aşk olarak ziyaret edilmektedir.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak
Pir-i Türkistan Hace Ahmed Yesevi , Mümin Munis , Mostar yayınları
[/toggle]