Molla Gürani

İstanbul – Aksaray’da Turgut Özal Millet caddesi üzerindeki Pir Mehmet Paşa camii yanında

Büyük Osmanlı alimi, müftüsü ve dördüncü Osmanlı şeyhülislamıdır. Bizzat Fatih’le beraber kuşatmaya katıldığı için Ni’melceyş olarak bilinir. Farklı rivayetler bulunmakla birlikte, hocası Makrizı (v. 1442) 1410’da doğduğunu söyler. Asıl adı Şemseddin Ahmed b. İsmail olmakla birlikte, doğduğu kasaba olan Güran’a (Kur’an) nisbetle Molla Gürani diye meşhur olmuştur. Güran kasabasının nerede olduğu belli değildir. Bununla birlikte Molla Güranı’nin kendisi Diyarbakır’ın Hıler köyünde doğduğunu söylemiştir.

İlim tahsili için çok genç yaşta Bağdat, Diyarbakır, Hasankeyf şehirlerini dolaştı. Şam’a gittiğinde 17 yaşındaydı. Buradan Kahire’ye geçti. Büyük alim İbn Hacer el-Askalani’den (v. 1449) ders ve icazet aldı. Kıraat, kelam, hadıs, tefsir, nahiv, fıkıh, Arap dili ve edebiyatı alanlarında ciddi bir eğitim gördü. Kısa sürede ilmiyle temayüz etti. Öyle ki Mısır-Memluk Sultanı Çakmak’ın (v. 1453) dikkatini çekti ve sarayın yakın çevresine girdi. Ancak 1440 yılında bir başka alimle aralarında çıkan sorun hem görevinden alınınasına hem de Şam’a sürgün edilmesine sebep oldu. Bu sırada, hacdan dönen II. Murad’ın (v. 1451) çevresindeki alimlerden Molla Yegan’la (v. 1461) Halep’te karşılaştı. Molla Yegan‘ın teklifi üzerine birlikte Edirne’ye gitti.

Molla Gürani, bir müddet Bursa’daki medreselerde müderrislik yaptıktan sonra, o sırada Manisa’da sancak beyliği yapan şehzade Mehmed’in hocalığına tayin edildi (1443). Bu birliktelik Fatih’in vefatına kadar devam etti.

1451’de kazasker oldu. Bu arada başlayan fetih hazırlıkları kapsamında Fatih’in istişare meclisinde yer aldı. Fetihten sonra komşu müslüman ülkelere gönderilen fetihnamelerin hazırlanmasına katkıda bulundu. Daha sonra Bursa kadılığına getirildi. Bir kararı sebebiyle kadılıktan alınsa da 1458’de Fatih’in görevine dönmesi ricası üzerine İstanbul’a geldi. Bursa kadılığı kendisine yeniden verildi. Ardından kadıasker oldu. 1480’de en yüksek ilmiye makamı olup daha sonra şeyhülislamlığa dönüşecek olan İstanbul Müftülüğüne getirildi. Talebesi Fatih Sultan Mehmed vefat ettikten sonra oğlu Beyazıd döneminde (1482-1512) yedi yıl daha bu görevini sürdürdü. 1488’de vefat etti.

İki cami, iki mescit, bir darülhadis medresesi, darülkurra, hankah, hamam ve mekteb yaptırmış olan Molla Gürani bunların ayakta kalabilmesi için birçok akar vakfetmiştir.

Kabri ziyarete açıktır.

Kaynak ; İstanbul’un Manevi Atlası , Dr. Necdet Yılmaz ( Editör) , Arifan Yayınları , 2011 ,

Fahreddin Acemi (k.s.)

Edirne’de – Darülhadis Cami bahçesinde , Kabri cami mihrabı önünde bulunmaktadır. Demiryolu yapılırken mezar taşları müzeye kaldırılmıştır.

Osmanlı devrinin ikinci Şeyhülislamıdır. İran’da doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. İran’da Seyyid Şerif Cürcani’den dersler almış, Osmanlıya gelince Molla Fenari‘nin oğlu Mehmed Şah Efendi’nin hizmetine girmiş , Bursa’da Sultan medresesine yardımcı hoca olmuş ve diğer medreselere de müderris olarak atanmıştır.Sultan II. Murad zamanında Edirne müftülüğüne getirildi.

Kanaatkar, doğru, namuslu bir kişiydi . Padişahın ödeneğini arttırmak istemesini kabul etmemiş ve ” Beytü’l-mal helaldir fakat hacet ve kifayetten fazlası helal değildir.” diyerek reddetmiştir. Hadis ilminde muktedir ve geniş bir bilgiye sahipti.II. murad ve Fatih sultan Han zamanında otuz yıl boyunca Şeyhülislamlık yapmıştır. Fatih Sultan Han zamanında gelişen Hurufilik akımına karşı çetin bir mücadele vermiş ve onların susturulmasını sağlamıştır.

Fâtih Sultan Mehmed Hanın veziri Mahmûd Paşa, evinde bir dâvet tertîb etti. Dâvete, hurûfî yolunda olan sapıklar da çağırıldı. Fahreddîn Acemî de perde arkasına saklanmış, onları dinliyordu. Sohbet ilerleyince, Mahmûd Paşa, kendilerini çok sevdiğini ve her dertlerini çekinmeden kendisine açabilecekleri ni söyledi. Vezirin bu aşırı sevgi ve muhabbetinden dolayı onu kendisinden zanneden bu kimseler, fırkalarının iç yüzünü anlatmaya başladılar. “Her testi içine konulanı sızdırır” sözü gereğince sapıklıklarını ve küfürlerini açıkladılar. Hattâ:”Allahü teâlâ (hâşâ) Fadlullah’a (Hurûfîlik bozuk yolunun kurucusu olup, 1393 senesinde Tîmûr Hanın oğlu Mirân Şah tarafından öldürülmüştü.) hulûl etmiştir.” dediler. Bunu duyan Fahreddîn Acemî, daha fazla dayanamadı. Hemen ortaya çıkarak, bu sapıkların üzerine atıldı. Hurûfîler kaçarak, sultânın sarayına sığındılar. Fahreddîn Acemî de peşlerinden koştu. Sarayda bunları yakaladı. Hâdiseden haberi olmayan Fâtih Sultan Mehmed, edebinden Şeyhülislâma karşı ses çıkarmadı. Fahrüddîn Acemî, bu işi burada halletmek istiyordu. Hemen câmiye gitti, halkı câmiye çağırdı. Çok kalabalık toplandı.Fahreddîn Acemî hazretleri minbere çıkıp, bu hurûfî denilen kimselerin sapık ve dinsiz olduklarını isbât etti. Kötü yolda olduklarını ve hemen idâm edilmeleri lâzım geldiğini söyledi. Mahkeme kurulup, idâm edilmelerine karar verildi. Halkın ibret alıp, böyle sapıklara fırsat vermemeleri için, büyük bir kalabalık önünde cezâları infâz edildi. Çünkü bu sapıklar, fırkalarının kurucusu Fadlullah’ın yeryüzünde Allah’ın temsilcisi, hattâ insan sûretindeki şekli olduğunu söylüyor ve başkalarını da kandırmaya çalışıyorlardı. Bütün hurûfîler tesbit edildi. Hepsi yakalanıp idâm edilerek, Osmanlı toprakları bu sapıklardan temizlendi.

Edirne’de Üç şerefeli cami yanında bir medrese yaptırmıştır. 1460 yılında Edirne’de vefat etmiş ve Darul hadis camii’nin mihrabı önünde sırlanmıştır. demiryolu yapılırken kabir taşları müzeye kaldırılmıştır.

Kaynaklar ; 

Abdulkadir Altunsu , Osmanlı Şeyhülislamları , 1972
İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları