Ana Sayfa>admin(Sayfa 161)

Hz. Hasan ve Hüseyin Kardeşler (r.a.)

Hoca Kasım Günani camii’nin bahçe kapısının karşısındaki Hasan -hüseyin yokuşu üzerinde

Kabirleri; Edirnekapı, Salmatomruk, Paşahamam Caddesi, Hasan-Hüseyin yokuşunda, yolun sağındadır. Hasan ve Hüseyin kardeşlerin Hazret-i Eyyüb’e imamlık etmiş oldukları ifade edilmektedir. Bu konuda Ayvansaraylı Hüseyin Efendi şunları bildiriyor:

‘’Bir çok arkadaşları ile İstanbul’a gelmişler ve şehre girmeye muvaffak olarak daha sonra şehid düşmüşlerdir. Sultanhamamı mukabilinde onların ismi ile anılan yokuşun aşağısında Hoca Kasım Günani mihrabı önünde biraderi Hüseyin medfundur ki, Hazret-i Halid’in hadimlerinden olmak üzere maruflar ve cümlesi ziyaretgah-ı ehl-i hulus olmak üzere mevsuflardır.’’

Hasan ve Hüseyin kardeşlerin kabirleri bugün oldukça bakımsız bir haldedir. Evvelce burada bir türbe varmış, komşuların ifadelerine göre türbe zamanla yıkılmış.

Bunlar iki ayrı kabirdir ki, kabirlerin içinde ve etrafında ulu ağaçlar vardır. Geceleri yakmak üzere kandilikler bulunur. Hasan Hüseyin yokuşu üzerinde ahşap bir kapı ve ufak bir pencere vardır. Evvelce burası büyük bir dergah iken, bugün harab bir vaziyettedir. Haklarında söylenen şu kıt’aları meşhurdur :

Es’ad bera-î feyz dal oldu çıktı tarih

Oldu Hasan Hüseyin meşhedleri meşîd 1250- (1834)

Ayrıca Hasan Hüseyin Hazretleri hakkında şu beyit yazılmıştır:

Sultanhamamında kabreyn
İmam-ı Halid olan ahaveyn
Tabiînden Hasan Hüseyin
Şefaate ir gör bizi.

Ziyaret edilebilecek Yakın yerler ;
1- Kasım Günani camiinde ; Hz. Cafer Bin Abdulah El- Ensari hz.
2- Kasım Günani camiinden Eyüp doğru 100 metre aşağıda Abdullah El- Ensari hz ‘i.
3- Kasım Günani camiinden Edirne kapıya doğru 200 metre yukarıda Hz. Hüsam Bin Abdullah El- ensari hz.

Kaynaklar :

İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı

İstanbul ve Anadolu Evliyaları ; Pamuk yay.

Hz. Şube (r.a.)

İstanbul – Eyüp – Eğrikapı da Şişhane caddesi no :36

Tabiin’den mi yoksa sahabe den mi olduğu hakkında ihtilaf vardır.

Bir rivayete göre ; Bizans imparatoruyla yapılan bir anlaşma ile İstanbul’a girmelerine müsaade edilen sahabilerin şehri gezip Ayasofya’da namaz kıldıkları ve sonra şehirden çıkacakları sırada Bizanslı askerler tarafından saldırıya uğrayıp şehid düştükleri rivayet edilir ki bu sahabiler arasında Hz.Şu’be (r.a.) da varmış.

Hadikatül Cevami’de de şöyle yazıyor ;Hz. Şu’be’nin kabri eğrikabı semtinde Avcı Mehmet bey Mahallesinin Şişhane sokağındaki mescidin karşısında bulunan mektebin avlusundadır. Bu türbeyi tersane emini Mustafa efendi tamir ettirmiştir.Hazret-i Şu’be Tabiindendir.hz sube 3

Bununla beraber İbni Hacer askalani ”el-İsabe Fi Temyiz-is Sahabe”adındaki eserde Şu2be adında iki zatın varlığından söz ediliyor (C.2 s162-166)

– Şu’be İbni Tevem ..Hz. Ömer(r.a.) devrinde doğmuş olup tabiindendir.Nerede ne zamn öldüğü belli değildir.

– Şu’be İbni Tahim ibni Umeyr et-Tahevi.. Ölüm tarihi ve nerede gerçek hayatının geçtiği belli değildir. sahabedendir.

Herşeyin doğrusunu Cenab-ı Allah bilir.

Hz. Şu’be’nin Kabri şerifi 18. yy sonlarında tersane amiri Emini Mustafa Efendi tarafından tamir edilmiştir.

Kitabesi şöyledir ;

”Haze’l-merkadü’ş-şerif min Ashabi’l-Kiram Şu’be radiyallahu Teala anh ve nefe’anallalu bi-şefaatihi sene Hicret-i 46”

İki tarafında bulunan niyaz pencerelerinin üzerinde iki ayrı kitabede şunlar yazar ;

”Şefaat eylesin dersen Resulu

Ziyaret eyle Ashab-ı suru”hz sube 4

Kaynaklar;

İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı

İstanbul ve Anadolu evliyaları ,M. Necati Bursalı ; Şifa yay

11

Hz. Ebu Said El – Hudri (r.a.)

İstanbul – Edirnekapı’da Kariye müzesinin hemen yanında

Ebu Said El-Hudri hazretleri Ashab-ı kiramın büyüklerindendir.Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’den en çok hadis rivayet eden 7 sahabiden biridir ve 1100 hadis rivayet etmiştir.

Künyesi ;Sad b. Malik b. Sinan dır.Annesi enise Bint-i ebu Harise (r.anha), meşhur sahabi Katade bin numan hz’nin kardeşidir.Babası Malik b. sinan hz’de Medine deİslam tebliğ edilmeyebaşlandığı zaman hanımıyla birlikte müslüman olmuştur.Babası ve annesi müslüman olan bu zat tam bir islam terbiyesi ile büyütülmüştür.

Uhud savaşına 13 yaşında katılmak istemiş ancak Allah resulu geride kalmasını ve; kadın ve çocukları korumakla vazifelendirmiştir.Babası bu savaşta şehid düşmüştür.Babasının vefatından sonra ütün yükünü üzerine almış ve layıkıyla yerine getirmiştir.ebu said el hudri

Allah Resülu ile beraber 12 gazaya katılmış ve hep hz. Peygamberin yanından ayrılmamıştır. Bundan dolayı çok hadis rivayet etmiş Medine de Sahabilere dersler vermiştir.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra İlk üç Halife döneminde Medine de Fetva ile meşgul olmuş. Hz. Ali zamanında ise Fitne rüzgarında olabildiğince uzak kalmaya çalışmıştır.

Bütün ömrünü Allah ve Peygamber emrinde geçiren şanlı sahabi, bazı siyer alimlerinin bildirdiğine göre Hicretin 74. yılı bir Cuma günü Medine’de Beka alemine göçmüştür.Ve yine Medine’de Baki kabristanında toprağa verilmiştir.Vefatında 81 yaşında bulunuyordu.

Bir diğer rivayete göre de İstanbul2un fethi için gelen mücahitler arasındadır. Düşmanla çarpışırken Edirnekapı civarında şehid olmuştur. Kabri eskiden Kilise olan Kariye camiinin bahçesindedir.

Türbesinin giriş kapısındaki kitabe de ;

”Ecile-i Ashab-ı Kiram’dan Hazret-i Ebi Said El-hudri Ashab’dan malik ibn-i sinan hazretlerinin mahdumlarıdır ve on beş yaşında iken Beni mustalık gazasına teşrif etti. Fem-i saadet-i Peygamber-i den 1170 hadis-i şerif rivayet buyurmuştur.Bani-i in hankah, Şeyh Muahmmed Arif est. Sene 1304”

Kabrindeki kitabeler ise şöyledir;ebu said el hudri 3

”Ashab-ı Kiramda’dan ebi Saidel-hudri radiyallahuteala anh haretlerinin merkad-i şerifidir. Ketebehu hızır mütevelli Haseki Sultan 1763”

”Ya hu ashab-ı Kiramdan ebi Said el-hudri radiyallahu anh hicret 46”

”Fa’lem ennehu La ilahe illallah 1887”

Hz. Husam İbn Abdullah (r.a.)

İstanbul – Eyüp de Paşa Hamamı sok no :78 de Helvacı hasan sokağının hemen karşısı . Buraya Gelmişken 200 metre aşağıda yer alan Kasım günani camii bahçesindeki Hz. Cafer Bin Abdullah (r.a.) hz ‘ni ve Kasım günani caminin karşı sokağındaki Yine Ashabı Kiramdan oldukları rivayet edilen Hz. Hasan ve Hüseyin Kardeşleri de ziyaret edelim.

Sahabe-i kiram’dan olup ismi Abdullah b. Hüsam olarak da geçmektedir. Nisbetinden Medine-i Münevvereli olduğu anlaşılmaktadır.

Uzun süren İstanbul kuşatması sırasında Bizans imparatoruyla yapılan bir anlaşma ile İstanbul’a girmelerine müsaade edilen sahabilerin şehri gezip Ayasofya’da namaz kıldıkları ve sonra şehirden çıkacakları sırada Bizanslı askerler tarafından saldırıya uğrayıp şehid düştükleri rivayet edilir ki bu sahabiler arasında Hüsam b. abdullah El-Ensari hz de varmış.

Evliya çelebi’ye göre Hüsam bin Abdullah(r.a.) hazretlerinin bulunduğu bu mahallede çok sayıda Ashab-ı kiram medfundur. Burasını” ser verip sır vermeyen ” mekan olarak tarif etmektedir.

Türbedeki kitablerde şunlar yazılıdır ;

”Ashab-ı Kiram’dan Hüsam ibn-i Abdullah Ruhiyçün Fatiha”

”Bila-şek ravza-i cennet makarr etmiş ana yezdan

Gelüp Fatih’den evvel deyü keşf eyledi irfan

Erer maksuduna elbet ziyaret eyleyen ihvan

Görünce kabr-i pür-nurun ede bir Fatiha ihsan ”

Hüsam b. Abdullah(r.a.) hazretleri hakkında şu beyitte vardır ;

”Bu külhanda bi-aşk-illah

Mücahid fi sebilillah

Ya Hüsam ibni Abdullah

Şefaat it gör bizi.”

Kaynaklar ;

İstanbul’da Bulunan Ashab-ı Kiram kabir ve makamları ; Cafer E. Babadağlı ; Sarayburnu Kitaplığı

Hz. Cabir (r.a.)

İstanbul – Eyüp Ayvansaray da Hz. Cabir Camii içerisinde

Hz.Cabir r.a. Hazreçoğullarının Beni Selem kolundan olup, Miladi 604 ‘de hicretten 16 yıl önce Medine de doğdu. Baba adı Abdullah b.Amr r.a. Anne adı ; Enise(Üneyse) b. Aneme dir. Peygamberimizi 2. akebe biatında henüz çocukken tanıdı. Bedir ve Uhud savaşları hariç 19 gazada Resülüllah’ın yanında yer alıp Bey’atür Rıdvan’da da hazır bulundu.

Hz. Cabir asbahın alim kişilerinden olup kendisine fetva sorulur ve Peygamberimizden en çok hadis nakleden 5 kişiden biridir ve toplam 1540 hadis nakletmiştir.

Hz. Cabir Allah Rasulünün irtihalinden sonra dört büyük halifeye de danışmanlık yapmış olup Şam ve çevresinde Medine devletini temsil etmiştir. Hz. Muaviye döneminde İstanbul kuşatmasına gelen ordunun sancaktarı olup İstanbul’a teşrif etmişlerdir.

Hz. Cabir miladi 697 senesinde vefat etmiştir.allah ondan razı olsun ve bizleride şefaatine nail eylesin

Hz. Cabir r.a. ‘a ait Na’t

Muhakkak muktebestir nur-i hurşid-i Nübüvvet’ten

Semayi dinde bir Necm-i Hüdadır Hazreti Cabir

Ulüvv-i menziletle bezm-i hatiru’l-hassa dahildir

Kemerbend-i Habib-i Kibriyadır Hazreti Cabir

Diyar-ı Rum’a Fahr-i enbiya’nın yadigadır

İstanbul şehrine revnak-fezadır Hazreti Cabir

Celil’ül kadr-ekabirdendir eshab-ı kiram içre

Şerefyab-i cenab-ı Mustafa’dır Hazreti cabir

Yüzün sür hak-i Pak-i kabrine adab ile

Bu mülke Lütf-ı ihsan-ı Hüda’dır Hazreti Cabir.

Cabbar Dede

Cabbar Dede‘nin Türbesi, Adana’nın Yakapınar (Misis) bucağına bağlı Kütüklü Köyü yakınlarındadır.

Adana Bölgesi veililerinden olup on altı ve onyedinci asırda yaşamıştır. Abdülkadir-i Geylani Hazretlerinin yoluna yani Kadiriyye tarıkatına mensubtur. Türbesi, Adana’nın Yakapınar (Misis) bucağına bağlı Kütüklü Köyü yakınlarındadır.

Halk arasinda mütevazî bir hayat yaşadı. Çevredeki aşiretlere İslamiyet’in emir ve yasaklarını anlatarak onların dünya ve ahirette kurtuluşa ermeleri için çalıştı. Kendisine karşı çıkanlar olduğu gibi, sohbetlerine koşup ondan feyz alanlar da çoktu. Onu sevenler çocuklarına Cabbar ismini koydular.

Bu sebeple Adana bölgesinde Cabbar ismi yaygındır. Onun birçok menkıbeye kerameti dilden dile anlatılarak günümüze kadar gelmiştir.

Cabbar Dede‘nin hal ve kerametleri meşhur olmuş ve ünü zamanın padişahına kadar gitmişti. Sultan Dördüncü Murad Han, Bağdat seferine giderken, Ceyhan Nehri üzerindeki tarihi Misis Köprüsünü geçip Havraniye köyüne geldiği zaman; “Bu yörede Cabbar Dede diye meşhur bir zat olduğunu işitiriz. Çağırın gelsin, kendisiyle görüşmek dileriz” dedi. Vazifeliler gidip Sultanın emrini bildirdiler.

Cabbar Dede, Sultanın emrini alır almaz atına binerek huzüruna geldi. Allahu tealanın kudretiyle keramet olarak orada bulunanlar, Cabbar Dede’nin atının kaplan, elindeki kamçının da kara yılan olduğunu gördüler. O zamana kadar Cabbar Dede‘nin üstünlüğünü kabul etmeyenler ise, gördükleri bu keramet karşısında pişman oldular. Sultan Dördüncü Murad Han, Cabbar Dede’ye; “Bağdat’ın fethi bana müyesser olacak mı?” diye sordu. Cabbar Dede cevabında; “Haşmetli padişahım! Havraniye Köyünde Genç Osman isminde bir delikanlı vardır. Onu da götürürsen, Bağdat geri alınacaktır” buyurdu. Sultan Dördüncü Murad Han, Genç Osman’ı sefere götürdü. Böylece büyüklerin himmetiyle Bağdat fetholundu.
İlk zamanlar Cabbar Dede’nin büyüklüğünü takdir edemeyen köylüler ve diğer insanlar, durumu anlayınca onun sohbetlerine koşup, feyzinden istifade ettiler. Pek çok gayr-i müslimin hidayete erip Müslüman olmasına vesile olan Cabbar Dede’nin dergahı, gelip gidenlerle doldu taştı.

Dergahının bitişiğinde bir mescid yaptırdı. Vefat ettiği zaman mescidin bitişiğindeki kubbeli türbeye defnedildi. Adana ilinin merkez ilcesine bağlı Yakapınar (Misis) bucağının Kütüklü Köyüne varmadan bir kilometre kadar sol tarafta bulunan türbesinin etrafında en az dört-beş asırlık meşe ağaçları ve bu ağaçlar arasında da eski mezarlar bulunmaktadır.

Bölge halkı, Cabbar Dede‘nin türbesini ziyaret etmekte, onu vesile ederek Allahü tealaya dua edip muradlarına ermektedirler.

Cabbar Dede‘nin hayatı boyunca birçok hal ve kerametleri görüldüğü gibi, vefat ettikten sonra da görülmüştür. Bir Ermeni, Cabbar Dede’nin türbesinin karşısından yüklü olan kağnı arabasıyla gidiyordu. Kağnısı çamura saplandı. Bir hayli uğraşmasına rağmen çabaları boşa çıktı ve bir türlü kurtaramadı. Kendi kendine; “Müslümanlar darda kaldıkları zaman; “Yetiş ya Abdülkadir Geylani diyorlar. Bir de ben çağırayım” dedi ve; “Yetiş ya Abdülkadir Geylanî!” diye seslendi.
Bu sırada Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinin rühaniyeti tecessüm ederek Ermeniyi ve kağnısını bataktıktan kurtardı. Ermeniye yönelerek; “Bizi Bağdat’tan buraya kadar yoracağına, işte şu karşıda Cabbar Dede var… Çağırsan hemen yetişir, sizi kurtarırdı” buyurdu.
Zaman zaman darda kalanların imdadına yetişen Cabbar Dede‘nin türbesinin üzerine büyük bir nur indiği ve geceleri türbesinde Kur’an-ı kerîm okunduğu nakledilmektedir.

Kaynaklar ;
Çukurova’nın Manevi Sultanları ,Kazım Temir, Türkiye Gazetesi

Arpacı Dede – Adana

Adana’da Yağ camiinin arka tarafında yer alan Ali Dede camiinin karşı sokağında

Arpacı Dede Türbesi Adana’nın Ali Dede Mahallesi, Ayakkabıcılar Çarşısı arkasında 82.Sokak’tadır. Arpacı Dede Türbesi sokağın üstündedir. 82. Sokak’ın girişindeki evin duvarının dibindedir. Türbe, yalnızca mezardan oluşmaktadır. Mezar yerden 1 m yükseklikte olup duvarla çevrilidir. Mezarın üstü yeşile boyanmıştır ve kafes biçiminde demirle örtülüdür. Arpacı Dede Ziyareti ‘nin, ilk ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ziyaret hakkında yazılı kaynaklarda bir bilgi yoktur. Evliyalar Ansiklopedisi’nde halkın anlattıklarından yola çıkarak Arpacı Dede’nin 16.yy.da yaşamış olabileceği söylenmektedir. Bu tarih esas alınırsa, aynı yüzyılda mezarın da yapıldığı söylenebilir. Fakat bu söylenenleri kanıtlayan bir yazılı kaynak yoktur.

Arpacı Dede, sağlığında arpa satarak, geçimini sağlar bu parayla hasta yetim fakirlere de yardım edermiş. Bu yüzden sağlığında da Arpacı Dede diye meşhur olmuş, ölünce mezarına da Arpacı Dede Türbesi denmiş.
Kaynak ; Adana Halk Kültüründe Efsaneleriyle Yatır-Türbe-Ziyaret İnancı , Yrd. Doç.Dr. Zeki Çağımlar , Ceyhan Belediyesi Kültür Yayınları

 

Ali Dede – Adana

Adana’da Ayakkabılar çarşısının arkasında yer alan Ali Baba camiinin sokağında

Misis Kütüklü köyü Yakınlarında medfun bulunan Abdulcabbar Dede‘nin kardeşi olarak bilinen ve geçimini köşkerlik yaparak geçirirdi. Bir çok kerametleri görülen Ali Dede için 1297 / 1881 tarihli Adana Salnamesi 77. sahifede Ehlullah’dan Ali Dede diye bahsedilmektedir.

Kaynak ; Çukurova’nın manevi Sultanları , Kazım Temir (Allah ondan razı olsun), Türkiye gazetesi 

Sirkeci Muslihiddin Efendi (k.s.)

İstanbul Kasımpaşa’da ; Sirkeci Muslihiddin camiinde.

Sirkeci Muslihiddin Efendi , Sirkeci Muslihiddin caminin banisidir. Bu zatın caminin yanında bulunan kuyudan kova ile su çektiği ve bu suyun sirke olduğu, bu sirkeyi satarak camii yaptırdığı rivayet edilir.(XVII. yy’da) Caminin mehrabının önündeki hazirede ise Musluihiddin efendi ve yakınlarının kabri bulunur.

 

Sefer Baba (k.s.)

İstanbul Kasımpaşa’da ; Kasımpaşa dan Dolapdere ye giderken iplikçi durağının arkasında Ahmed Efendi camii sokakta no :1′de. eyyühümahmet camiinde.

Hz. Hüsameddin Uşşaki ‘nin ”Kahve nakibi *” imiş . Rivayete göre , Hz. Pir’in canını sıkacak bir harekette bulunmuş , bunun üzerine tekkeden destur edilmiş. Sefer Dede Hz Pir’den ayrılmak istemediğinden ” efendim nereye gideyim ” deyince Hz. Pir’de ” Cehenneme git” diye buyurmuş. Sefer Dede bunun üzerine düşünür , dünya da iken cehenneme gitmeye imkan yok. Dünya cehennemi olsa olsa fırın olabilir. Azizimin emri yerini bulsun diye, Kasımpaşa’da bir fırına gider. İçi ateş dolu görür. Hemen ” Destur azizim ” diyerek fırından içeri ateşe girer. Herkes hayret içinde kalır . ” Ey ateş! Serin ve esenlikli ol” sırrı zuhur eder .  Sefer Dede gülistan olur bir zarar gelmez. Halkın hayretleri arasında fırından çıkar.  Durum Hz. Pir’e arz olunur . Afv ile muamele eder.

 

*Kahve nakibi ;tekkelerde kahve pişiren ve bu işle görevli bulunan kişiye denir. Aslında bu görev, dıştan önemsiz gibiymiş gibi görünse de rastgele herkese verilmezdi. Bu iş genellikle tekkenin kıdemli kişilerine verilirdi.