Ana Sayfa>(Sayfa 121)

Hasan Sezai Gülşeni (k.s.)

Edirne – Kavaklı Tekke sokakta yer alan Hasan Sezai Tekkesinde .

XVIII. asırda Gülşeniliğin güçlü temsilcisi ve kendi adına izafe edilen Sezaiyye kolunun piri Hasan Sezayi Efendi‘nin tam adı Hasan b. Ali’dir. Aslen Mora’lı olup, 1080/ 1669 yılında Gördes’te (Korent) doğmuştur. W. Björkman tarafından Sezayi’nin aslen Rum olduğuna dair verilen malumatın doğruluğunu teyid eden bir kayda kaynaklarda rastlanmamaktadır. Bu iddia olsa olsa Kamusu’l-A ‘lam’da “an asl Maralı” ibaresinin yanlış anlaşılmasından ileri gelmiş olmalıdır. On sekiz yaşına kadar doğum yeri olan Gördes’te kalmış, 1098/ 1687’de Venediklilerin burayı işgal etmeleri üzerine gemi ile İstanbul’a gelmiştir.

Bir müddet İstanbul’da kaldıktan sonra Edime’ye geçmiş, burada Piyade Mukabelesi Kalemi’nde kendisine görev verilmiştir. Hasan Sezayi, bir yandan bu görevini ifa ederken diğer yandan kendisini Hakk’a erdirecek bir mürşid-i kamil aramıştır. Gördüğü bir rüya üzerine Aşık Musa Dergahı Şeyhi Muhammed Sırri Efendi’ye intisab etmiş ve bir süre hizmetinde bulunmuştur. Şeyh Şucaüddin Zaviyesi’nde talebe yetiştirmekle meşgul iken, Şeyh Mehmed Sırri’nin vefatından sonra yerine geçen Kastamonulu La’li Muhammed Fenayi‘ye intisab ederek manevi terbiyesi altına girmiştir. Daha sonra seyr u sülukunu tamamlayıp icazetini almış ve halifesi olarak Veli Dede Dergahı’na postnişin olmuştur. La’li Fenayi Efendi’ye son derece sıkı bir hürmet hissi ile bağlanan Sezayi’nin, pek çok yerde kendi ismi ile birlikte onu da zikrettiğini görüyoruz:
Her biri vechine mir’at olmuş
Gören ol vechi bizzat olmuş

Görinür vech-i Sezayi’den ol
Bilinen hal Fenayi’den olmuş

Hasan Sezayi‘nin La’li Efendi’den başka Mısır’da bulunan Gülşeni şeyhlerinden İbrahim Çelebi’den de tarikat icazeti aldığını biliyoruz. Şöyle ki, Hüseyin Vassaf Sefine’de, Mısır Kahire Gülşeni Asitanesi’nde irşad seccadesinde oturan Şeyh İbrahim Çelebi tarafından Pir-i Sani Sezayi-i Gülşeni’ye verilen icazetnamenin suretini o zamanın şive-i beyanına göre vermektedir.

Hasan Sezayi de şeyhi La’li Efendi gibi Sümbüli, Celveti, Uşşaki ve Nakşibendi tariklerinde yekta olup, Bektaşiyye tarikatında da devrin önderidir. Dolayısıyla pek çok abdalı terbiyesi altına almış, hatta Edime yakınlarında bulunan Muhyiddin Baba Tekkesi’ni tamir ettirmiştir.

La’li Muhammed Efendi’den sonra posta oturan Mahmud Hamdi Efendi (ö. 113/ 1702)’nin vefat etmesi üzerine, Aşık Musa Efendi Dergahı postnişinliğine tevcih olunmuş, halifelerinden Ahmed Müsellem Efendi’yi Veli Dede Dergahı’na geçirerek görevini buraya nakletmiştir.

Dergaha ait vakıfların kiralarını topladığı için “Cabi Dede Efendi” olarak da tanınan Hasan Sezayi, “Didi hatif Sezayi rıhlet itdi”, “Kudse pervaz eyledi ruh-ı Sezayi Gülşen”, “Sezayi göçdi kutb-ı ‘asr iken Firdevs-i a’laya”, “Kutb iken göçdü Sezayi rahmetullahi aleyh” ve “Sezayi kutb-ı ‘alem şimdi uçmağa olur bülbül” mısralarının delaleti olan 18 Ramazan 1151/29-30 Aralık 1738 Pazartesi sabaha karşı saat 4.30’da vefat etmiş, ismi ile anılan dergahın haziresine defnedilmiştir.

Sezayi Efendi’nin irtihal ettiği gece aşağıdaki beyitleri okuduğu rivayet edilmektedir:

Rah-ı ‘aşkda canını kurban iden
Şüphesiz ol vasıl-ı Yezdan olur

Gülşeni’den bir kadeh nüş eyleyen
Ey Sezayi nail-i canan olur


La’li Efendi işaretleriyle Sezayi’nin terbiye ettiği Nazir İbrahim Efendi, bir şiirinde onun aşıkların önderi, sadıkların rehberi, vaktin kutbu ve aktabı hakikat sırlarının agahı olduğunu beyan eder:


Sezayi pişva-yı ‘aşıkandır
Sezayi reh-nüma-yı sadıkandır

Sezayi kutb-ı vaktı olmuş idi
Hem aktab ile bil ol hem-mugandır

Nazıra derdmend-i dergehidir
Ol esrar-ı hakikat agehidir

Ailesi
Oldukça küçük yaşta Ali Efendi tarafından Şeyh Seyyid Osman Efendi’nin kızıyla evlendirilen Hasan Sezayi’nin, kaç çocuğu olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte, kaynaklarda iki oğlu ile iki kızından söz edilmektedir. Büyük oğlunun ismi Muhammed Sadık (ö. 1175/ 1761-62) iken, küçüğünün ismi bilinmemektedir. Kızlarından Zehra Hanım’ı halifelerinden Ahmed Müsellem Efendi, diğerini de Şeyh Gürcü Ali
Efendi’nin halifesi Hafız Mustafa Efendi ile evlendirdiğini biliyoruz. Sezayi’nin Divan’ındaki bir tarih manzümesi bize onun 1123/ 1711 senesinde çok küçük yaşta kaybettiği Fatma Zehra adlı bir kızının olduğunu haber vermektedir. Bunların dışında Mora yarımadasında yaşayan İbrahim Efendi adında bir kayın biraderi de vardır. Bu zat, Gördes’te zaviye haline getirdiği evin yönetiminden sorumludur. Mektübat’ta bu zata temas edilmiştir.

Osmanlı Müellifleri’nde, Hasan Sezayi Efendi‘nin hem aşık ve hem de şiirlerinin hikmetlerle dolu bir şair olduğu ve şiirlerinde kullandığı “Sezayi” mahlasının kendisine Niyazi-i Mısri (ö. 1105/ 1694) tarafından verildiği belirtilmektedir. Bir şiiri şu şekildedir:
Hal-i siretden haber bilmez o kim süret görür
Süretin aslın duyarsa ‘aynıla siret görür

Ademin aslın bilür anlar hilafet sırrını
Meclisinde mürşidin kim sıdkıla sohbet görür

Hakin iksir aldığın seyreyler ol ‘ayne’l-yakin
Dergeh-i pir-i hakikatde o kim hıdmet görür

Seyr iden eşyada vech-i mutlakın envannı
Her dil mür-ı za’ifi ‘alem-i vüs’at görür

Kim görür burc-ı celalinden tecelli cilvesin
Zillet-i yari kabül eyler anı ‘izzet görür

Narını nür-ı cemalinden o kim itfa ider
Narını nür eyler amma yine germiyyet görür

Nar-ı nürından Sezayi mahvolan ehl-i kemal
Görmez ol gayrı tecelli ‘ayn-ı ‘ayniyyet görür.

Eserleri
Sezayi’nin tespit edilebilen eserleri şunlardır: Mektübat, müretteb ve matbu Divan, İzahu’l-Meram, Kaside, Makale-i Niyazi-i Mısri Şerhi, Makale-i Şerifeleri, Nutk-ı Arifane, Risale-i Eşrat-ı Saat, Şümü’un Lami’dir

Silsilesi
Sezaiyye, Pir Hasan Sezayi’ye nisbet edilen Gülşeniliğe bağlı bir koldur. Gülşeniyye tarikatının XVIII. asırdaki yeni bir filizi olarak değerlendirilen Sezailik’te saliklerin işini kolaylaştırmak ve muhib olanları da teşvik etmek amacıyla Hasan Sezayi, seyr u sülükta asıl ve furü’ isimlerde bazı değişiklikler yapmıştır. Asıl (La ilahe illallah, Allah, Hü, Hak, Hayy, Kayyüm, Kahhar) ve furü’ (Fettah, Vahid, Ehad, Samed, Allah) isimlerde bazı kolaylıklar getirmiştir.

Hasan Sezayi’nin silsilesi Pir İbrahim Gülşeni’ye şu şekilde ulaşmaktadır: Şeyh La’li Muhammed Fenayi, Şeyh Mehmed Sırri (ö. 1051/ 1640), Şeyh Necibüddin Hasan Ahseni, Seyyid Ali Safveti (ö. 1005/ 1595), Emir Ahmed Hayali (ö. 977 / 1569), Pir İbrahim Gülşeni (ö. 940/ 1533)

Halifeleri
Hasan Sezayi’nin bilinen halifeleri ise şu zatlardır: Şeyh Ahmed Müsellem Efendi, Şeyh Vefa b. Müsellem, Şeyh Abdullah b. Müsellem, Şeyh Hafız Mustafa Efendi, Şeyh Gürcü Ali Efendi, Şeyh Peyk Dede Efendi, Şeyh Hasib Bey, Şeyh Kmmi Hasan Efendi, Şeyh İbrahim Nazir Efendi, Şeyh Muhammed Fakri-i Kırımi, Derviş Yüsuf Efendi, Şeyh Seyyid Osman Efendi, Hayrabolulu Fazıl Dede, Karasulu Ali Dede, Çukadar Muhammed Efendi, Receb Dede, Şeyh Süleyman Efendi, Mahmüd Efendi, Boğazhisari Ahmed Efendi, Keşfi Hüseyin Efendi, Filibeli Seyyid Muhammed Efendi,
Muhammed Sadık Efendi ve Tatar Hasan Efendi.

Hasan Sezai Gülşeni Tekkesi
Gülşeniler Zaviyesi, Aşık Efendi, Gülşeni, Sezai Tekkesi ve Şah Melek Zaviyesi adlarıyla da bilinen Hasan Sezai Tekkesi; Talat Paşa Mahallesi, Bostan Pazarı Caddesi ‘nde yer almaktadır. Halveti tarikatının (Gülşeni-Sezai) koluna bağlı bu tekke, Şah Melek Bey tarafından H.892/M.1486 tarihinde camisiyle birlikte inşa edilmiştir. Cami, türbe, şadırvan, çeşme ve hazireden oluşan tekkenin günümüze; minaresi, iki türbesi, şadırvanı, çeşmesi ve haziresi ulaşabilmiştir. Bu yapılar; doğu, kuzey ve güney yönlerinden bahçe du­ varlarıyla çevrili bir avlu içerisinde yer almaktadır.

Tekkenin bulunduğu avluya giriş, avlu duvarının batı kanadındaki iki türbenin (Hasan Sezai, La’li Fenai ve Aşık Efendi türbeleri) ortasında kalan bir kapıyla sa­ğlanmaktadır. Kapı, iki türbe arasındaki taş ve tuğla ile almaşık teknikte örülmüş ve üstten iki sıva tuğla kirpi saçakla son­lanan bir duvar üzerinde yer almaktadır. Düşey dikdörtgen planlı, mermer söveli ve kemerli kapı açıklığının üzerinde yatay dikdörtgen formlu H.1151/M. l 738 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. İki basamakla ulaşılan kapının kemer köşeliklerinde, birer gülbezenk motifi yer almaktadır. Kapı, yandan profil silmelerle kuşatılmıştır. İki kanatlı demir kapıdan düz tavan örtülü girişe ulaşılır. Buradan da tekke yapılarının bulunduğu bahçeye geçilmektedir. Bahçeye giriş kapısı üzerinde bakıldığında yuvarlak bir kemer, kemeri oluşturan tuğlalar şeklindedir. Kalın der­zlidir. Kapının bulunduğu bu duvar, dış cephede olduğu gibi, burada da üstten iki sıra tuğla kirpi saçakla sonlanmaktadır.

Kapıdan avluya girildiğinde, girişin kuzey ve güneyinde birer türbe yer almaktadır. Bunlardan güneydeki, Hasan Sezai’ye, kuzeydeki ise tekke şeyhlerinden La’li Fenai Efendi ve Aşık Efendi’ye aittir
yükselen pabuç kısmının doğu ve batı cepheleri üst seviyelerde  pahlanmıştır. İki sıra düzgün kesme taş örgüden sonra gelen yarım daire profilli bilezikten sonra geçilen gövde, düşey olarak uzanan silmelerle bölümlenmiştir. Yine bir yanın daire profilli bilezikle sonlanan gövdeden ve üç sıra taş örgüden sonra şerefe gelmektedir. Mermer korkuluğa sahip şerefe altı, beş sıra mukarnasla dolgulanmıştır. Şerefeden sonra petek ve piramidal külahla devam eden minare, alem ile sonlanmaktadır.

Minare kaidesinin doğu cephesindeki basık kapıyla harime, pabuç kısmına giriş cephesindeki yine basık bir kapıyla da caminin mahfil katına geçilmektedir. 1971 yılına ait fotoğraflarında, şerefeden soması yıkık olarak görülen minare, son onarımlarla aslına bağlı kalınarak tamamlanmıştır. Bu onarımlar sırasında, şerefe ve korkuluğu ile petek, külah, alem ve pabuç kısmındaki eksik kısımlar tamamlanmıştır.

1950’li yıllara ait fotoğraflardan anlaşıldığına göre cami ile minare arasında bir boşluk bulunmaktadır. Belirleyemediğimiz bir tarihte, minare ile cami arasına; cami ile aynı yükseklikte bir mekan eklenmiştir. Niteliği belirlenemeyen bu mekanın selamlık olma ihtimali vardır. 10.12.2006-10.03.2007
tarihleri arasında yapılan kazı çalışmasında caminin batı cephesinde bu bölüme ait temel kalıntılarına rastlanılmış ve bir ocak nişi ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde bu yapı­lardan sadece minare sağlam, onarılmış olarak ayakta durmaktadır.

Sezai Tekkesinin Şeyhler

Tekkede Pir Hasan Sezayi’ye kadar şu zatlar şeyhlik postuna oturmuştur: Aşık Müsa Efendi, Abdülkerim Efendi, Sadık Efendi, Kutbi Efendi, Sırrı Efendi, Seyyid Ali Efendi, La’li Muhammed Efendi, Mahmud Efendi ve Hasan Sezayi.

Pir Hasan Sezayi:’den sonra sırasıyla şu zatlar postnişin olmuştur: Hasan Sezayi:’nin oğlu Mehmed Sadık Efendi, onun oğlu Çelebi Hasan Efendi -kızının oğlu Şeyh Mahmud ve Şeyh Ahmed Efendilerle müştereken­ Çelebizade Sezayi: Efendi – kız kardeşinin mahdumları Şeyh Mahmud ve Şeyh Ahmed Efendilerle müştereken-, Çelebi Hasan Efendi’nin kızının oğlu Şeyh Ahmed Efendi, Ahmedzade Mehmed Efendi, Çelebi Hasan Efendi’nin kızının bir diğer oğlu Şeyh Ahmed Efendi -Çelebi Abdüllatif Efendi’nin babası Şeyh Mehmed Efendi ile müştereken-, Ahmedzade Şeyh Hasan Sezayi Efendi.

Hasan Sezai Türbesi
Eskiden bir sebzeci dükkanı olduğu bilinen yapı, Hasan Sezai Efendi ‘nin vasiyeti üzerine H.1151/M.1738 yılında türbeye dönüştürülmüştür. Kareye yakın dikdörtgen planlı ve düzgün kesme taştan inşa edilen yapının üzeri pandantifli kubbeyle örtülüdür. Bu kubbenin 1751 yılında yapılan onarım sırasında yaptırıldığı bilinmektedir. Düzgün kesme taşlarla örülmüş olan türbenin batı cephesinde; dıştan demir şebekeli kare formlu, mermer söveli, sağır alınlıklı ve sivri kemerli iki adet pencere yer almaktadır. Bu pencerelerin sivri kemerleri kalın derzli tuğla ile örülmüştür. Cephenin üst bölümünde ortaya yakın bir yerde, pencere kemerlerinin ortasına gelecek şekilde yerleştirilmiş yatay dikdörtgen formlu dört satırlık H.1153/M.1741 tarihli bir onarım kitabesi bulunmaktadır. Cephe üstten ve yandan yarım daire kesitli profil süsleme ile sınırlandırılmıştır.

Düzgün kesme taş ile örülen kuzey cephe üzerinde, batı cephes­ indekilerle aynı karakterde bir adet pencere ile bu pencerenin mermer sövesi üzerinde tarihi belli olmayan bir kitabe kuşağı bulunmaktadır. Ahmet Efendi1 tarafından kaleme alınan kitabenin okunuşu .

“Eya Şah-ı rus’ül rahm et Seza-i derdimendindir
Kapun bekler kadem-i hizmetinde pir u perverdir” şeklindedir.

Türbenin sağır olan güney cephesine karşın doğu cephesinde biri büyük; diğeri ise küçük boyutlu iki kapı bulunmaktadır. Kapılardan güney kesimde olanı diğerine göre daha büyük olup, sövesiz ve lentosuzdur. Diğer kapı ise, boyut olarak daha küçük ve aşağı kotta olup, mermer sövelidir. Kemerin kilit taşında çarkıfelek motifi, kemer köşelerinde ise gül dalından oluşan süslemeler yer almaktadır. Bu kapının hemen üzerinde, kare formlu bir mermer levha üzerinde Hasan Sezai’nin tuğrası bulunmaktadır. Tuğra levhasının dört bir yanında bitkisel kar­akterli bir süsleme kuşağı bulunmaktadır. Mehmed Ta’ib tarafından yazılan tuğranın okunuşu;

”Ya Hazreti Şeyh Hasan Sezai Gülşeni
Ketebehu Mehmed Taib
Sene H.1153/M 1740″ şeklindedir.

Diğer cepheler gibi düzgün kesme taş ile örülen doğu cepheye belirleyemediğimiz bir tarihte betonarme olarak bir ek mekan yapılmıştır. Üzeri eğimli bir çatı ile kapatılan bu mekanın yapımı sırasında, cephede daha önce var olan büyük kapı açıklığı örülerek kapatılmıştır. Günümüzde türbeye giriş bu modem ek mekan arcılığıyla sa­ğlanmaktadır. Yuvarlak kemerli kapı açıklığından türbeye girildiğinde; ortada Hasan Sezai’ye ait mermer sanduka bu­lunmaktadır. Son onarımlar sırasında sandukanın tamamı, damarlı mermerle kaplanmıştır.

Türbenin güney duvarı, ortasında yarım daire formlu bir mihrap nişi ile bunun hemen doğusunda, dikdörtgen kesitli ve yuvarlak kemerli bir dolap nişi yer al­ maktadır. Pandantiflerle geçilen bir kubbe ile örtülü türbenin iç duvar yüzeyleri ve Hasan Sezai Türbesi, doğu cephesi kubbe tamamen sıvalı ve boyalıdır. Türbenin doğu cephesinde varlığı bilinen ancak, son onarımlar sırasında kapatılan yuvarlak kemerli büyük kapı, içeride camekanla kapatılan bir nişe dönüştürülmüştür.

La’li Fenai ve Aşık Efendi Türbesi
Kuzeydeki şeyhlere ait türbe yapısı ise, kare planlı olup üzeri iki yöne eğimli, kiremit çatıyla örtülüdür. Edime Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi’ndeki 1960 yılına ait fotoğraflardan elde edilen bilgilere göre, ahşap karkas arası hımış dolgulu yapının batı cephesinde; demir şebekeli dikdörtgen açıklıklı penceresinin solunda çift kanatlı ahşap kapısı yer almaktadır. Ancak bu kapı günümüze ulaşamamıştır. Sağır kuzey cephesine karşılık, güneyde cephede dikdörtgen kesitli bir pencere, doğu cephesinde ise yine dikdörtgen kesitli bir kapı bulunmaktadır.

Günümüzdeki girişi, doğudaki kapı ile sağlanan ve betonarme olarak yenilenen türbenin mekanında ise biri üç; diğeri iki kademeli kaide üzerinde yer alan ahşap sandukalar yer almaktadır.

Şadırvan
Tekke yapılarının bulunduğu bahçenin batı bölümünde yer alan şadırvan H.1164/M.1750 yılında Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Poligonal planlı bir alanın ortasında yükselen taş kaideye oturan ortasındaki mermer hazne de, dilimli bir gövdeye sahiptir. Şadırvanın etrafını kuşatan dilimli mermer levhaların alt ve üst Sezai’nin tuğrası (2008) kesimlerinde profilli süslemelerden oluşan kuşaklar vardır. Dilimli gövdenin her bir yüzeyinde, birer gülbezenk motifi yer almakta ve bunların ortasında da musluklar bulunmaktadır. Son onarımlar sırasında üzeri demir profillerle örülen şadırvanın etrafında, küp şeklinde betonarme oturma birimleri bulunmaktadır. Şadırvanın doğu yüzünde Nazira Efendi tarafından kaleme alınan kitabesi bulunmaktadır. Kitabenin okunuşu şu şekildedir;
“Rum ilinin ebruyi Mustafa el hur peştevi
Yapdı bu havzu giderken hacca ‘izz ü şan ile
Geldi ba tevfik-ı Bari yazdı tarihin nazir
Oldu ihya tekye-i vala bu şadırvan ile
Sene H.1164/M 1750″

Çeşme
Hasan Sezai Türbesi’nin güney cephesine bitişik durumdaki çeşmenin yarıya yakın bir kısmı ile yalak ve ayna taşı günümüzde toprak altında kalmıştır. Kesme taştan inşa edilmiş olan çeşme, kare planlı ve piramidal taş külahla örtülüdür . Oldukça sade bir görünüşe sahip çeşmede herhangi bir mimari unsur bulunma­ maktadır.

Cami, türbe, şadırvan, çeşme ve hazire yapı­ larından oluşan tekke, günümüze kadar pek çok tahribata maruz kalmıştır. Buna bağlı olarak da, H.1041/M.163, H.1151/M.l 738, H.1153/M.l 740, H.1165/M.175, H.1286/M.1869, H.1305/M.1887, tarihlerinde onarılmıştır.

Kaynak ; Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları
Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Pehlivanlar Şeyhi Seyyid Cemaleddin Efendi

Edirne – Kule Kapı caddesi sonundaki Pehlivanlar kabristanında

I. Murad Han zamanı, Pehlivanlar tekkesi şeyhi ve baş pehlivanı . Sultan Murad, Edirne’yi alınca buraya Pehlivanlar tekkesi yaptırdı ve Şeyhliğine de Seyyid Cemaleddin Efendi‘yi getirdi. Burada uzun yıllar pehlivan ve talebe yetiştirdi ve vefat edince buraya defnedildi. Burada Adalı Halil ve Kara emir ile birlikte sırlanmıştır. Tarihi Kırkpınar güreşcileri açılış merasiminden önce bu kabristana gelip ziyaret ederlermiş.

Pehlivan Cemalettin Tekkesi
Güreşçiler, Pehlivanlar, Kuştigiran ve Güreşciler Duacısı Zaviyesi adlarıyla da bilinen Pehlivan Cemalettin Tekkesi; Mithat Paşa Mahallesi, Kule Kapı Caddesi’nde yer almaktaydı. Nakşibendi tarikatına bağlı tekke, Pehlivan Cemalettin (Küştigiran) tarafından yaptırılmış olup, ahşap çatılı olduğu
bilinmektedir. Yapının, Güreşçiler duacısı zaviyesi adıyla bilinen bir vakfı bulunmaktadır.

H.937/M.1530 tarihli tapu tahrir defterinde yirmi sekiz zaviyeden biri olarak gösterilen bu tekke hakkında Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde “Seyyid Cemalüddin Sultan yeridir. Fatih ‘ten sonra Gazi Hüdavendigar İslam askerleri eğlensinler diye gürbüz, tuvana, dilaver, server, hünerverler için bina eylemiştir. Buranın zemini siyah taş gibi, yağa bulanmış bir güreş mey­danıdır. Bu tekke gerçi kagir değildir ama ma­murdur. Birçok odaları, mutfağı, bahçesi vardır. Meydanında eski pehlivanların demirden yayları, okları, gürzleri ve çeşitli beğenilmiş kemankeş harbları, salkları, zerdeştleri ve mızrakları, kırkar ellişer okka gelen camus derile­rinden kısbetleri ve nice elvan pehlivan aletleri er meydanında asılıdır. Bu pehlivanlar dergahı Ali Paşa çarşısı yakınında, Balıkpazarı kapısının iç yüzünde güreşçiler tekkesidir” şeklinde bilgiler ver­mektedir.

Zaman içerisinde harap olan tekke H.1308/M. 1890 yılının ilk ayında yeniden yaptırılmıştır

Bugün, Mithat Paşa Mahallesi, Kule Kapı Caddesinde Pehlivanlar Mezarlığı bulunmak­ tadır. Pehlivanlar tekkesinin burası olduğu düşünülmektedir. Mezarlıkta; Pehlivan Ce­malettin, Ali Efendi, Mehmed Ağa ve kimliği belirlenemeyen bir kişiye ait mezarlar yer almaktadır.

Kaynaklar ;
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971
Dr. Selami Şimşek , Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Buhara Yayınları , 2008
Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Şücaeddin Karamani (k.s.)

Edirne – Londra asfaltından Darulhadis camiine giderken Tabakhane caddesi üzerinde.

Anadolu velîlerinden. İsmi, Şücâeddîn‘dir. Aslen Aksaraylı olup, Karamânî nisbetiyle meşhûr olmuştur. Doğum ve vefât târihleri bilinmemekle birlikte, Çelebi Sultan Mehmed Han ve İkinci Murâd Han zamanlarında yaşadığı bilinmektedir. Edirne’de vefât etti ve bu şehirde Debbağlar Mahallesindeki mescidi ve dergâhının bulunduğu yerde defnedildi.

Zamânının büyük velîsi Şeyh Hamîd-i Kayserî’nin (Somuncu Baba’nın), sohbetinde bulunup, ondan aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti ve feyz aldı. Yüksek derecelere kavuştuktan sonra, Edirne’de talebe yetiştirip, Allahü teâlânın yüce dînini ve Peygamber efendimizin güzel ahlâkını anlatmakla meşgûl oldu.

Bir gün Sultan İkinci Murâd Hân, Edirne’de abdest tâzelemek üzere çıktığı zaman ayağı kayıp düştü. O sırada nûr yüzlü bir kimse peydâ oldu. Sultânı elinden tutup, o tehlikeli hâlden kurtardı ve âniden kayboldu. Sonra Pâdişâh, kendini tehlikeden kurtaran o zâtla görüşmek istedi. Edirne’nin bütün sâlih kimselerini huzûruna dâvet etti. Ancak, dâvet ettiği kimseler arasında aradığı zât yoktu. Nihâyet bütün Edirne halkını bir yere toplatıp, birer birer gözden geçirdikten sonra, aralarında, elinden tutup kurtaran Şücâeddîn Karamânî’yi buldu. Ona hürmet edip, iltifât ve ihsânlarda bulundu. Debbaglar Mahallesinde ona bir mescid ve bir dergâh yaptırdı. Talebelerine Murâdiye evkâfından maaş bağlatıp, ihsânlarda bulundu.

Şücâeddîn Karamânî, kendi mezarının duvarını, kendi eliyle kerpiçden yaptı. Her kerpici, yerine üç defâ İhlâs sûresi okuyarak koydu.

Kânûnî Sultan Süleymân Hân, pâdişâhlığı zamânında Edirne’ye geldiğinde, mescidini büyültüp câmi hâline getirdi. OrayaKur’ân-ı kerîm okuyan hâfızlar, müezzin ve hatîb tâyin etti. O sırada dergâhında vazifeli olan Cerrahzâde Mustafa Çelebi, Şeyh Şücâeddîn Karamânî hazretlerinin yaptığı duvarı yıktırmayıp, bereketlenmek için olduğu gibi bıraktırdı.

Şücâeddîn Karamânî, dergâhını ve mescidini büyütüp îmâr eden müslüman olmayan mîmârın rüyâsına girip, onu İslâma dâvet etti. O da ertesi gün İslâmı kabûl edip, hidâyete kavuştu ve ismini “Hidâyet” olarak değiştirdi.

Şeyh Şücaeddin Dergahı ; 

Tabakhane caddesi üzerinde yer alır. Tekke’nin ilk önce , Sultan II. Murad Han ‘ın emri ile Şücaeddin Karamani hazretleri için inşa edildiği daha sonra Kanuni Sultan Süleyman emri ile 1535 ‘de camiye çevrilerek minare ilave edilmiştir. Camii 1751 deki büyük deprem de yıkılmış olup , çatısındaki kurşunlar ile bazı kalıntılar satılarak yeniden yapılmıştır.

Tekke’de Şeyh Şucaeddin Karamani‘den başka , Cerrahzade Alaeddin Efendi , Cerrahzade Muslihiddin efendi ve Emre Çelebi postnişin olmuştur. Daha sonra Nakşi Şeyhlerinin kontrolüne geçen tekkede , XX. asrın başlarında Şeyhi Uşşakiyeden , Şeyh Hüseyin Efendi postnişin olmuştur.

Günümüzde tekke ve camiden yalnızca minare ile Şeyh Şücaeddin hazretlerinin kabri kalmıştır. Çok şükür ki  , Edirne Valiliği Tekke2nin yeniden inşası için çalışma başlatmıştır.

kaynaklar ;
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971
Dr. Selami Şimşek , Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Buhara Yayınları , 2008

Tütünsüz Baba

Edirne – Tütünsüz baba sokakta.  Edirne Teknik ve Endüstri meslek lisesi’nin arkasında

Asıl ismi Ahmed Rıdvani olup II. Beyazıd Han devrinde baş defterdar olarak görev yapmıştır. 1499 yılında vefat eden Tütünsüz Baba‘nın tekkesi günümüze ulaşamamıştır. Bu isimle anılmasının sebebi ;
Ordunun Avrupa içlerinde sefer gittiği günlerdir. Ordu çok acele hareket etmektedir., ordu mola verir, yemeğin hemen yenmesi gerekir. Ancak odun bulunamaz. Çaresiz kalmışlardır. Ordu içinde hal sahibib bir zat , kazanların altına mum koymalarını söyler i Mum koyarlar ve yemekler hemen pişer. Bundan sonra bu zata Tütsüsüz (dumansız) pişirdiği için Tütsüsüz Baba derdeler bugün yanlış olarak Tütünsüz Baba denmektedir. Bu zata savaşta kelle koltukta fütursuzca savaştığı için Fütursuz Baba da denmektedir.

Tütünsüz Baba Tekkesi ( Şeyh Ömer Tekkesi )
Şeyh Sebabaddin Dede Efendi, Tütünsüz Baba Sultan ve Semahaddin Tekkesi adlarıyla da bilinen Şeyh Ömer Tekkesi; Çavuş Bey Mahallesi, Tütünsüz Sokak’ta yer almaktaydı. Yenişehir Feneri Mevlevihanesi Şeyhi Hasan Dedenin oğlu Şeyh Ömer tarafından yaptırılan tekke, ahşap çatılı olup, Kadiri tarikatına bağlıdır.

İnşa tarihi kesin olarak bilinmeyen tekkenin, H.888/M.1483 tarihli türbe vakfiyesi bulunmaktadır. R.Melül Me­riç, Şeyh Ömer Tekkesinin, 27 Teşrin-i Evvel 1929 da satılması için 113 numaralı karar verildiğini, 131 numaralı kararla 16 Teşrin-i sani 1929’da Debbağ Ahmed’e satıldığını, ayrıca 121 numaralı kararla 12 Mart 1931 Perşembe günü’de enkazının açık arttırmaya çıkarılarak 395 liraya Keresteci Ali’ye satıldığını belirtmektedir.

Kaynaklarda medrese ve türbeden meydana geldiği belirtilen tekkeden günümüze, aynı adlı yerde, bir hazire içinde Tütünsüz Baba Türbesi adıyla bilinen bir türbe bulunmaktadır. H.924/M.1519 yılında Rıdvan Ahmed Bey için inşa ettirilen türbenin banisi belli değildir. Tütünsüz Baba Sultan adıyla da bilinen tekkeden dolayı burada bulunan türbenin tekkeye ait olabileceği düşünülmektedir.

Etrafı bahçe duvarlarıyla çevrili hazireye basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Basık kemerin üstünde tuğladan ikinci bir basık kemer ve ortasında ise dışa taşkın mermer bir kilit taşı bulunmaktadır. Kapının yanında tek cepheli dikdörtgen planlı bir çeşme yer almaktadır. Küfeki taş malzemeye sahip çeşmenin ön cephesinde sivri kemerli oldukça sade ve küçük bir niş içersinde dört adet musluk deliği bulunmakta olup ortadakinin borusu görülmekteçiir. Betonarme üst örtüye sahip çeşmenin önünde yarısı kırılmış muhdes bir yalağı bulunmaktadır. Akmaz durumdadır.

Oniki gen planlı türbe; üç sıra yatay, bir sıra dikey tuğla arasına bir sıra düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Üzeri kubbeyle örtülüdür. Kubbe altına, duvarların dışa açılmasını önlemek amacıyla olduğu sanılan iki sıra halinde metal bir çember yer almaktadır. Oniki genin her bir kenarında tuğladan sivri birer hafifletme kemeri bulunmaktadır. Türbede altı adet altta ve on iki adet de tepe penceresi olmak üzere iki sıra pencere dizisi görülmektedir.

Türbeye giriş, geniş bir yağmur saçağı altında, tuğla bir sivri kemer içinde Tütünsüz Baba Türbesine giriş mermerden basık kemerli bir kapı açıklığı ile sağlanmaktadır. Kapı üzerinde Celi sülüs hatlı Arapça bir inşa kitabesi vardır. İki satırlık bu kitabeden Rıdvani Ahmed Bey’in H.925/M.1519 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır . Ölümünden 36 yıl önce hazırlanan vakfiyesinden dolayı türbenin inşa tarihi kesin olarak bilinmemektedir. kapalı olduğundan içine girilemeyen türbede, ahşap bir cenazelik kısmının olduğu, altta üç üstte iki olmak üzere toplam beş sandukanın yer aldığı bilinmektedir. Orijinal sandukaların 1958 yangınında yandığı belirtilen mezarların Rıdvani Ahmed Bey ve eşi ile çocuklarına ait oldukları ileri sürülmektedir.

Kaynaklar;
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971
Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Şekmeti Mehmed Efendi (k.s.)

Edirne’de Kıyık caddesinin paralelinde yer alan Kız türbe sokak’ta.

Edirne velilerindendir . 18. yüzyılda yaşamıştır. Muradiye camii hatibiydi.Doğum tarihi bilinmeyen Şekmeti Mehmed Efendi 1767 yılında vefat etmiş kabri Hatip camii bahçesinde sırlanmıştır. Ancak camii günümüzü ulaşmamış fakat türbesi ( Çok bakımsız olmasına rağmen) vardır.

Kaynak ;
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2

Saçlı İbrahim Efendi

Edirne – Kıyık caddesinde No :35 ‘de cadde üzerinde .

Saçlı İbrahim Efendi’nin tam adı, Saçlı İbrahim b. Mustafa b. Abdurrahman’dır. Aslen İzmit’lidir. Babası Solakbaş Mustafa Ağa’dır ki, ömrünün sonlarında Nakşibendiyye yoluna sülük etmiştir. İbrahim Efendi, 1000/1591 tarihinde Sırthamamı adlı mahalde dünyaya gelmiş olup , 1003/ 1594 tarihinde çıkan bir yangında evleri yanması üzerine Tophane’ye taşınmışlardır. Hatta bu sebeple kendisine “Tophaneli İbrahim Efendi” de denilmiştir.

Babasının 1005/ 1597’de vefat etmesi üzerine, Sultan Ahmed’in hocası Mustafa Efendi’nin terbiyesi altına tevdi olunan Saçlı İbrahim Efendi, ilk ilimleri bu zattan öğrenmiştir. O sırada Sultan Ahmed tahta çıkınca Mustafa Efendi’nin yardımıyla Hazine Odası’na tayin olunmuş ve sonra Has Odası’na geçmiştir. On sene kadar Enderun-ı Hümayün’da kemalleri tahsil etmiştir. Günlerden bir gün Aziz Mahmud Hüdayi’nin Sultan tarafından saraya davet buyrulduğunu görünce, o dakika Hz. Pir’e karşı İbrahim Efendi’de bir muhabbet husule gelmiştir. Hz. Pir’in beraberinde asitanelerine gitmiş, kendisine biat ederek inabet almıştır. 1035/ 1626 yılında ise hilafete nail olmuştur.

Hafız Hüseyin Ayvansarayi Vefayat’ında Muk’ad Ahmed Efendi’den müstahleftir diyorsa da, doğrusu Pir Aziz Mahmud Hüdayi’den mezun olduğudur. İbrahim Efendi, önce Silistre’ye halife olarak tayin edilmiş, 1047/ 1637 Şevvali’nde Hüdayi Asitanesi’ne postnişin olan Muk’ad Ahmed Efendi’nin Silistre’ye atanması üzerine, Edime’de Şeyh Halil Efendi’den boşalan Dizdarzade Tekkesi meşihatine naklolunmuştur. Daha sonra kendisine Sultan Selim Camii Vaizliği de tevcih olunan İbrahim Efendi, günleri böyle geçirmekte iken 22 Receb 1071/8 Şubat 1661 tarihinde Salı günü sabah namazını kılarken farzın ikinci rek’atında beka yurduna göçmüştür. Sevenlerinden Naili Efendi vefatına şu tarihi söylemiştir: “Yöneldi Saçlı İbrahim Efendim kurb-ı Mevla’ya (1071/ 1661).

Zahiri ve batini ilimlere sahip bir kamil mürşid olan Saçlı İbrahim Efendi, aynı zamanda şair olup, “Sıdki” mahlasıyla yazdığı şiir ve ilahileri vardır. Vefeyat’da şu ilahisi kaydedilmiştir:

Kulların derdine timar eyle
Lütfu çok rahmeti çok
Sultanım Kerem u şefkatini işar eyle
Lütfu çok rahmeti çok Sultanım

Sıdki’ye eyle meded ihsanı
Hasret u derd ile yandı canı
Nakd-ı vaslın ana kıl erzanı
Lütfu çok rahmeti çok Sultanım

Ahmed Badi Efendi Riyaz-ı Belde-i Edirne adlı eserinde onun şu beytini nakletmiştir:
Bülbül niyaz için güle fasl-ı bahar arar
Aşık mahabbet etmek için gülizar arar

Saçlı İbrahim Efendi, Edirne’de tesis ettiği dergahın haziresinde, Hekimzade Türbesi karşısında medfundur. Buraya Eski Tophaneli de denilmiştir. Türbesi ve dergahı 1208/ 1793 tamir olunmuş ise de hala haraptır. Münhal olan meşihate son dönemde Gülşeniyye’den Şeyh Tal’at Efendizade Ahmed Hayali Efendi tayin olunmuştur.

Saçlı İbrahim Efendi Tekkesi
Dizdarzade Ahmet Efendi Zaviyesi, Dizdarzade, Şadırvanlı Tekke ve Tebrizi Asil Çelebi adlarıyla da bilinen Saçlı İbrahim Efendi Tekkesi, Meydan Mahallesi, Kıyık Caddesi’nde yer almaktaydı. Celveti tarikatına bağlı tekke, Tebrizli Asil Çelebi tarafından Dizdarzade Ahmet Efendi için yaptırılmıştır.

Günümüzde mevcut olmayan tekkenin çatısı ahşaptan  olup, bahçesinde Dizdarzade Ahmet Efendi ve Şeyh Halil Efendi’nin ahşap türbeleri ile şadırvan ve bir minare olduğu bilinmektedir. H.1165/M. 1751 yılındaki depremde yarısı yıkılan bu minarenin, diğer yarısı ise yıktırılmıştır.

H.1295/M. 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yıkılan tekke, H.1308/M.1890 yılında II. Abdülhamid tarafından yeniden inşa edilmiş ve dönemin Edirne Valisi Hacı İzzet Paşa tarafından kaleme alınan aşağıdaki yenileme kitabesi, giriş kapısı üzerine konmuştur. Kitabenin okunuşu

“Hazreti Abdülhamid Han hamid ül hasletin
Ömrü ikbalin firavan eyleye rabb-ül enam
Kıldı tecdiden bina bu tekkeyi ol Padişah
Olmuş iken nice yıllardır rehin inhidam
Feyz-i enfas rical Celvetiye andadır
Cilve-ger nur hüdayiden hidayet suph-u şam
Gel devam et zikr ü tevhide hulus-i kalble
Olasın ta vasil ser menzil darüsseliim
Bir mübeşşir geldi İzzet verdi tarihin haber
Saçlı İbrahim Efendi oldu tamam
Sene H.1308/M.1890″ şeklindedir.

Bugün, Edime Müzesi’nde Saçlı İbrahim Efendi mezarının 1975 yılına ait 3621 envanter numaralı bir fotoğrafı bulunmaktadır. Bu fotoğrafta Saçlı İbrahim Efendi’nin, bir evin köşesindeki mezarı görülmektedir. Yol yapım çalışmaları sırasında yeri değiştirildiği düşünülen bu mezar bugün Kıyık Caddesi üzerinde bulunmaktadır.

Kaynak ; Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Osmanlının İkinci Başkenti Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Dr. Selami Şimşek , Buhara Yayınları

Koyun Baba

Edirne – Eski İstanbul caddesi ile Kanlıpınar caddesinin kesişiminde

Koyun Baba‘nın asıl adı, Mehmed’tir. Ahmed Badi Efendi’nin Ağazade Örfi Tarihine atıfta bulunarak verdiği bilgiye göre, Koyun Baba, Semerkandiyye tarikatının kurucusu Şeyh Alaeddin Ali Semerkandi (ö. 862/ 1458)’nin halifelerinden olup, 1010/ 1601 tarihinde vefat etmekle, Kasap Abdülaziz Mahallesi’nde, Kanlıpınar’da, Altunizade Sokağı’nın ikinci numarasında bulunan adına mensup tekkenin haziresine defnedilmiştir. Ayhan Tunca’nın verdiği bilgiye göre, Koyun Baba’nın türbesi bugün Eski İstanbul yolunda, Edirne Lisesi karşısında olup, 2002 yılında Edirne Ticaret Borsası tarafından onarılmıştır.

Vefatına, dönemin şairlerinden Mamazade Hadi Efendi (ö. 1018/ 1609) 1710 tarafından şu tarih söylenmiştir:
Dehr kassabı Koyun Baba’yı kurban eyledi

Koyun Baba’nın mana aleminde Sultan I. Mahmud’dan üç defa tekkesini tamir etmesini rica ettiği de nakledilenler arasındadır. Nitekim tekkenin 1165/ 1751 yılında temelden yıkılması üzerine yanına bir cami ilave olunarak yeniden inşa edilmiştir.

Koyun Baba Tekkesi
Koyun Baba olarak bilinen tekke; Talat Paşa Mahallesi, Altunizade Sokak’ta yer almaktaydı. Tarikatı hakkında, A.Badi, Dağdevirenzade M.Şevket Bey ve R.Melül Meriç Nakşibendi, S.Şimşek ise Semerkandi diye belirtmektedir.

Günümüzde mevcut olmayan tekke alanında bir türbe ve bahçes­inde de bir kuyu yer almaktadır. Koyun Baba Türbesi olarak anılan bu türbe; betonarme yapısıyla sekizgen planlı olup üzeri kiremit çatıyla örtülüdür. Mülkiyeti, Vakıflar Genel Müdürlüğü ‘ne ait olan bu türbe, tapunun 114 pafta, 539 ada ve 4 parsel numarası ile Koyun Baba vakfı adına kayıtlıdır. Tekke, Hacı Hasip oğlu Ahmet tarafından Mehmed Koyun Baba için H.1012/M.1603 tarihinde yaptırılmıştır.

Mimarisi hakkında ayrıntılı bilgi edinemediğimiz tekke H.1165/M.1751 tarihinde onarılmıştır. H.1165/M.1751 yılında harap olan tekke, II. Mahmud tarafından tamir ettirilerek yanına bir mescit inşa edilmiştir. Şair Örfi tarafından kaleme alınan bu onarım kitabesi giriş kapısı üzerine konmuştur. Günümüzde bulunmayan bu kitabe O.Onur tarafından yeni harflerle okunuşu yayınlanmıştır. Buna göre kitabenin okunuşu;

“Koyun Baba Mehmed kutup dehr-i nakş-bendi
Semerkandi ve Gavs vakt ü esseyid Ali piri
Mürür-i vakitle bu han-kahı oldu virane
Temaşa ile ruhaniyetinden yani tesiri
Cenab-ı hazret Sultan-ı Mahmudu Hana rüyada
Zuhur ette o şeb üç defa kim ba hükm-i takdir
Sipariş eyledi tecdidini pend ve nasihatle
Netice hayre sevk etti o sultan cihangiri
Heman dem vakıa bu han-kahı o Şeh agah
Esasından binaya eyledi himmetle tedbiri
Acep alf nefestir Örfi ya o şıh kamil kim
Değil mi ya keramed ana tarih-i Tekke tamir
Sene H 1165/M 1751″ şeklindedir.

Türbenin içerisinde, Hacı Ahmed Bin Hasib, Şeyh Mustafa, Rukiye Hatun’ a ait üç mezar bulunmaktadır.

Kaynaklar ;
Osmanlının İkinci Başkenti Edirne’de Tasavvuf Kültürü , Dr. Selami Şimşek , Buhara Yayınları
İstanbul ve Anadolu evliyaları , Pamuk Yayınları
Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971
Edirne Tekkeleri , N. Çiçek Akçıl , Edirne Valiliği Kültür yayınları

Kıyak Baba

Edirne – Kıyık caddesi üzerindeki Kıyak Baba camii önünde

Edirne’nin fethinde bulunan Horasan erlerindendir.Fetihten sonra Edirne’de dergahında yıllarca İslamiyeti anlatmaya çalışan Kıyak Baba’nın kabri ; Kıyık caddesi üzerideki Kıyak Baba camii önündedir. Asıl adı Şakir’dir.

Edirne’nin kuşatıldığı ve tıpkı Mekke’nin fethinde olduğu gibi, bütün askerlerin ateş yakarak, Edirne’yi ışık seli içinde bıraktığı gecenin sabahı , Şakir Baba , aşka gelip öyle bir sabah ezanı okur ki yer ve gökteki bütün mahlukat dinler. Padişah da bu ezanla kendinden geçenlerdedir. Şakir Baba’yı buldurur ve kendisine, ” baba , çok kıyak (güzel) bir ezan okudu ” der. Bundan sonra Şakir Baba , Kıyak Baba diye anılır.

Kaynaklar; 

Türkiye Gazetesi , Batı Anadolu evliyaları cilt 2
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971

Kesikbaş Baba

Edirne – Uzun Kaldırım caddesi , Huysuz Baba sokakta Huysuz Baba’nın hemen karşısında.

Üç şerefli cami yanında yer alan Saatli Merdesede yüzelerce molla okuyorken, Medrese hizmetinde çalışan bir kişi sabah namazına yakın, sessizce mollaların yattıkları odaları dolaşır, hamama gidip boy abdesti almaları icab edenleri usulca uyandırırmış. Onun hiç yanılmadan bu işi yapması ona karşı sevgi ve saygıyı çok fazla arttırmış. Bu arada çocuklar, ısrarla ondan bunun sırrını öğrenmek için çok yalvarıyorlar, nihayet hal ehli gördüğü bir kaç öğrenciye durumu açıklıyor.
– ” Ben sabah namazından önce odaları dolaştığımda, gusül abdesti gerekeni, onun melaikesinin omuzu başında bulunmamasından anlıyorum, demiş.”
Rivayetler tabii ki muhtelif, ince elenip sık dokunmadan hükmü karakuşi ile bir sebepten ötürü bu zatın katline ferman çıkar. O da yakın bildiği bir öğrenciye ;

– ” Oğlum, beni Üç şerefeli camii meydanında katledecekler, başım yere düşünce kavra ve oradan hızla uzaklaş, sakın geriye bakma” der.
Gün olur emir yerine getirilir. Çocuk başı kavradığı gibi kaçarken, yüzlerce insanın feryad, figan ile avaz avaz bağrışıp kaçmalrına çocuk daha fazla dayanamayıp , geri dönerek bakar ve bir de ne görsün.

Başsız vücud, onun ardından koşarak gelmiyor mu, İşte o an oraya düşmüş, kerameti tamamlanmış ve oraya defnetmişler.

Kaynaklar ;
Necati Seçkin , Edirne Evliyaları , 1971