Hacı Mükremin Efendi

Konya – Hacı Fettah Mearlığında

Şeyh Hacı Muhammed Bahaeddin Efendi’nin Halifesi

Silifke’de dünyaya geldi. Medrese tahsili yapmak için geldiği Konya’ya yerleşti. Sarı Hafız Süleyman Vehbi Efendi’de tahsilini tamamlayıp icazet aldı. Bir icazet de Kurra Kafalızâde Hacı Hasan Efendi’den aldı.

Uzun yıllar Unkapanı Medresesi’nde talebe okutarak icazet veren Hacı Mükremin Efendi, vaktini riyazet, Kur’an ve zikirle geçirdi. 1915 yılında vefat ederek Hacı Fettah Mezarlığı’na defnedilen Mükremin

Efendi’nin kabir taşı kitabesi şöyledir:
“An asıl Silifke’den ve meşâyihi Nakşibendiye-i Halidiye’den olup Şeyh Bahâuddin Kuddise sırruhu Hazretlerinin halifesinden el-Hac Mükremin Efendi. Ruhuna fatiha–1331.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik [/toggle]

 

 

Mehmed Kudsi Efendi (Çakıllı)

Karaman – Seki çeşme mahalesindeki Kethane camii haziresinde

Şeyh Hacı Muhammed Bahaeddin efendi’nin Halifesi

Şeyh Mehmet Kudsi Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi
Memiş Efendi’nin oğlu Halid Efendi’nin oğludur. 1874/ h. 1290‘da Bozkır Hoca köyde doğdu. Sıbyan mektebini bitirdikten sonra Karaman’a gidip 1887’de rüştiyeyi bitirdi. Konya ve Karaman medreselerinde ders gördü.

1898’de Bekir Sami Paşa Medresesi ve tekkesi şey­hi ve amcası Muhammed Bahauddin Efendi’den Nakşî-Halidî tarikatı üzere icazet aldı.

Ayrıca amcası Hasan Kudsi Efendi’den de 1901’de icazet aldı. İcazetten sonra Karaman’da Ketenci Baba Nakşibendî tekkesi postnişinliği ve müderrisliğinde bu­lundu Karaman müftüsü Mustafa Efendi’nin azli ve müftü­lük için yapılan seçimde eski müftü Hadimizade Mustafa Efendi’nin 18 reyine karşı, 41 oyla Karaman müftüsü oldu. Bu seçim meşihatça da tasvibe uygun görüldüğü için res­men 1919’da Karaman müftülüğü onaylandı. Uzun yıllar Karaman Müftülüğünde bulundu. 1962’de Karaman’da vefat etti.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik [/toggle]

Yapraklılı Hacı Mustafa Efendi ( Tuhti)

Çankırı – Yapraklı ilçe kabristanında

Yapraklılı Hacı Mustafa Okutan’nın Silsile-i Şerifi

1870 yılında Yapraklı’da doğmuştur. Devrin kadısı olan ağabeyi Rıfat Efendi, Hacı Mustafa Efendi’yi tahsilini yapması için İstanbul’a göndermiştir. İstanbul Fatih Medresesinde tahsilini tamamlayan Mustafa Okutkan, müderris olarak Yapraklı’ya dönmüştür. Yapraklı’da kendilerine ait Eşrefoğlu (Eşrefiye) Medresesi’nde müderris olarak yüzlerce talebe yetiştirmiştir.

Tuhti olarak ta bilinen Hacı Mustafa Efendi, Nakşibendi tarikatı şeyhlerinden Konya Seydişehir’de medfun Hacı Abdullah Efendi’nin oğlu Muhammedi Hoca Kani Efendi’den ve Kastamonu Devrekâni ilçesinde medfun Hacı Merdan-ı Veli Hazretlerinden dersler almıştır. Yaşadığı devrin tasavvuf ilminde kutbu olan Hacı Merdan-ı Veli’nin vefatından sonra Nakşibendi tarikatının bu bölgedeki(Çankırı, Kastamonu) şeyhi durumuna yükselmiştir.

Ilgazlı Şeyh Ahmet Abduşoğlu’nun (1890-1975) anlattığına göre, Kastamonulu Hacı Merdan Efendi (Ö.1931) , Çankırı’nın Yapraklı (Tuht) ilçesine varır, orada bulunan Mustafa Tuhti Efendi’ye “Seydişehir’de Hacı Abdullah Efendi hasta, ona gidelim…” der. Birlikte Seydişehir’e giderler, Hacı Abdullah Efendi’yi ziyaret edip dönerlerken yolda Hacı Merdan Efendi, Şeyh Efendi’nin vefat ettiğini manen haber alır. Yol arkadaşına “Dönelim, vefat etti” der. Tekrar Seydişehir’e döndüklerinde seksen halife ve şeyhin cenazeyi yıkamadan beklediklerini görürler. Hatiften bir sesin “Tuhtlu Hacı Mustafa Efendi yıkasın!” dediği duyulur. Teçhiz ve tekfinden sonra memleketlerine dönerken Hacı Merdan Efendi, Hacı Mustafa Efendi’ye: “Bak hele Mustafa! Bu kadar şeyh arasında görev bana verildi diye sakın ha sana bir gurur gelmesin. Cenazenin çevresinde meleklerden ayak basacak yer yoktu. Bu yüzden kimse yerinden kımıldayamadı. Sen, bir şey görmediğin için, bu görev sana verildi” demiştir

Yaşadığı devirde çok sade ve mütevazı, fakat dönemin şartları gereği çok sıkıntılı bir hayat sürdüren Hacı Mustafa Efendi’nin herhangi bir yazılı eseri mevcut değildir. Hac Risalesi ve İhlas Risalesi gibi kitaplar yazmaya başlamışsa da, dönemin şartları nedeniyle bunların basımı gerçekleştirilememiştir. 1942 yılında Hakkın rahmetine kavuşmuştur, kabri Yapraklı İlçe Mezarlığındadır.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
https://www.cankiripostasi.com/kastamonu-devrekanide-bir-veli-muhammed-merdan-efendi-makale,555.html [/toggle]

Ilgazlı Hacı Ahmed Efendi

Çankırı – Ilgaz – Cendere köyünde “Hacı Babayı seviyoruz, lafta kalmamalı, baş tacı edilmeye gerçekten layık biri olduğu nesilden nesile zihinlere yerleştirilmelidir.” Merhum Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu   Ilgazlı Hacı Ahmet efendi, Asıl adı Ahmet Abduşoğlu. Ilgaz’ın Aşağıdere Köyünde 1890 (1308) yılında dünyaya geldi. Babası …

Fahri Kulu Efendi

 

Konya – Hacı Fettah Kabristanında Şeyhi Muhammed Bahauddin efendi’nin yakınında

Fahri Kulu Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi

1880 yılında Taşkent’te doğdu. Annesi Ayşe Hanım’dır. Babası, âlim bir zat olan Mehmed Hocadır. Babası Hadimli Mehmet Vehbi Efendi’yi de okutmuştur.

Fahri Efendi, daha yaşını doldurmadan annesini, 2-3 yaşlarında babasını kaybetmiştir. Efe dayısı ve anneannesinin himayesinde ilk tahsilini tamamlamıştır. Arkasından Taşkent Rüşdiyesini bitirdik­ten sonra dayısı onu tahsilini ilerletmesi için Konya dı­şında tanıdığı Mudurnulu bir hocanın yanına göndermiş, fakat gereken ilgi gösterilmeyince Konya’ya dönmek zo­runda kalmıştır.

Okumak isteyen Fahri Efendi’yi dayısı, daha sonraları Konya’ya getirerek Sivaslı Ali Kemal Hoca’ya ( veya Ala­dağlı Hoca’ya) teslim etmiştir. Bahauddin Efendi ile tanışması ise şöyle olmuştur: Bir gün hocası ile çarşıya çıkmış, Kapu Camii’nin doğu şadırvanının önünde, o sıralar Paşadairesi müderrisi Mu­hammed Bahauddin Efendiye rastlamışlar, iki hoca se­lamlaşıp görüşmüşler. Hocası çömezine “Evladım, bu gelen zata şeyh efendi derler, yanına vardığımızda elini öp” der, Fahri Efendi de öper. Bu genç talebenin tavrı ve hali şeyh efendi hazretlerinin hoşuna gider ve ‘Bunu bize ver bizde okusun’ teklifinde bulunur. Bu görüşmeyle Fahri Efendi’nin ilmî ve manevî hayatı başlamış olur. Fahri Efendi, daha sonra İstanbul’a giderek zamanın meşhur âlimlerinden medrese tahsili görerek icazet al­mıştır. On yıl kadar süren İstanbul’daki tahsil hayatı sırasında Sebilürreşad ve Beyan-ı Hak gibi çeşitli dergilerde ve ga­zetelerde ilmî, edebî ve fikrî yazılar yazmıştır. Fahri Efendi, Arapça ve Farsçanın yanında Rumcayı da çok iyi bilirdi. Bir dönem Sofya’da vaizlik yapmıştır.

Fahri Efendi Hoca, Konya’ya dönerek Şeyhi Bahaud­din Efendi’nin vefatı üzerine de halifelik görevini üstlen­miştir. Ana dili gibi Arapça, Farsça ve Rumca bilen Fah­ri Efendi, Bahauddin Efendi’nin küçük oğlu Ahmet Ziya Efendi’nin müdürü olduğu Islâh-ı Medaris’te müdür yar­dımcılığı görevinde bulunmuş, birçok talebenin yetişme­sine emek vermiştir.

Medrese Hocalığı döneminde Konya’da neşredilen Meşrık-ı İrfan gazetesinde yazılar yazan Fahri Efendi medreselerin kapatılması üzerine evine çekilerek, ömrü­nü ibadet ve taatla geçirip, vefatına kadar irşada devam etmiştir. Gelen ziyaretçilerini evde kabul ederek, onların yetişmeleri için sohbetlerde bulunmuş, halka her zaman yardımcı, onların her türlü dertlerine derman olmayı ken­dine görev edinmiştir.

Âlim, fazıl, edip ve son derece nezih bir kimse olan Fahri Efendi, tasavvuftan ileri gelen büyük bir hoşgörü­ye sahip olarak tanınmış, bu nedenle herkesin hürmeti­ni kazanmıştır. Tevazu sahibi olduğu, ev işlerine yardım ettiği, “Siz yorulmayın, biz yaparız” denilince “Benim de bu kadar hizmetim bulunsun” diyerek, misafirlerine bizzat kendisinin hizmet ettiği kaydedilir. Güzel şiirler yazan, birçok dinî ve tasavvufî konuyu veciz bir şekilde mısralara döken Fahri Efendi, meşhur “Kaside-i Bürde” yi tercüme edecek derecede Arapça’ya ve şiir gücüne sahipti. “Ahirete İman” isimli şiirinin bir bö­lümü şöyledir;
“Gözet ahkâm-ı Mevlâyı, yarın ruz-i kıyamet var
Mücazât var, mükâfat var, günahkâra ikâbullah
Unutma zinhar ölmek var, ölüp sonra dirilmek var
Çırılçıplak derilmek var, bürür âfakı havfullah”138

Fahri Efendi’nin keramet sahibi olduğu, ziyaretine ge­lenlerin kalbinden geçenleri bildiği, soru sormak isteyen­lerin sorularını sohbeti sırasında cevaplandırdığı ifade edilmiştir. “Diyanet İşleri eski Başkanlarından Ahmet Ham­di Akseki, ziyarete geldiği Çimili Hakkı Efendi Hoca’ya, Muhyiddin-i Arabi’nin Füsus ve Fütühat-ı Mekkiyye gibi eserlerini tercüme ettiği hâlde bazı kısımlarını halâ an­layamadığını söyler. Hakkı Efendi de meselenin Fahri Efendi’ye açılmasını tavsiye eder. O akşam sohbet sıra­sında fikri sorulan Fahri Efendi, mütevazı bir şekilde açık­lamalar yapar. Hayret içinde kalan Ahmet Hamdi Akseki, Fahri Efendi gittikten sonra Hakkı Efendi’ye;
-“Yahu Hakkı Efendi, bu nasıl ilim. Ömrümüz boşa git­miş, ilim buymuş” demekten kendini alamaz.
Fahri Efendi, 26 Temmuz 1950’de vefat etti. Hacı Fettah Mezarlığı’nda Şeyhi Muhammed Bahauddin Efendi’nin yakınına defnedildi.
Kabir taşında şu kitabe yazılıdır;
“Geldim iline müflis ve muzdarrım İlâhî
Bir sadakaya nur-u cemalinden İlâhî
Zenbil-i niyazım boş, dolduruver lütfen İlâhî
İhsanına enbarına medyunum İlâhî
Taşkentli Muhammed oğlu Fahreddin Kulu.”139

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik [/toggle]

Abalı Şeyh – Büyük Hacı İsa Efendi

 

Konya – Taşkent – Bolay Köyü

Muhammed Kudsi Bozkıri hazretleri’nin halifesi

Abalı Şeyh – Büyük Hacı İsa Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi 

Büyük Hacı İsa Efendi , Hadim’in Bolay köyünde 1813 yılında dünyaya geldi. Birçok âlim yetiştiren bir aileye mensuptur. İlk tahsilini babası ulemadan Süleyman Efendi’de yaptı. İsa Efendi, Hadim’de Hocası Münzevi Said Efendi’nin, sonra da Konya medreselerinde meşhur müderrislerin derslerine de vam ederek ilim sahasında ilerleyip, icazet aldı. Bu arada tanınmış hattatlardan olan Ali Fevzi Efendi’den yazı dersleri alarak hattat oldu.

Müderris olduktan sonra Bolay’a dönen İsa Efendi, orada bir cami, medrese ve çeşme yaptırarak, medresede birçok talebe okutup yetiştirdi. Misafirperverliği, cömertliği, ilim ve irfanıyla meşhur olarak halkın sevgisini kazanan Hacı İsa Efendi, siyah bir aba giydiği için “Abalı Şeyh” olarak da anıldı.

Genç yaşında Memiş Efendi’ye intisap ederek onun halifelerinden birisi oldu.

Karaman, Konya ve İstanbul’da özellikle de sarayda vaaz eden İsa Efendi, ilk zamanlar tasavvufa karşı çıkmış, ancak başından geçen bir olaydan sonra Memiş Efendi’ye intisap etmiştir. Bu olay şöyledir:

Bir gün Karaman’da vazederken tarikat ve tasavvuf ehli hakkında ileri geri konuşmuş hatta Memiş Efendi’nin de aleyhinde bulunmuştu. Öfkelendiği bir sırada vazettiği caminin kümbeti büyük bir gürültü ile patlayınca, herkes bu olaya şaşırıp kaldı. Bu yüzden kendisine kümbet patlatan hoca lâkabı takıldı. Konuşmasını keserek misafirhaneye çekilen İsa Efendi, gece rüyasında Memiş Efendi’yi gördü. Önüne diz çöktüğü Memiş Efendi, elinde bir makas olduğu hâlde:

-“Gel bakalım Abalı. Sen çok ileri gittin, uzat şu dilini keseyim” deyince İsa Efendi özür diledi. Bunun üzerine Memiş Efendi: -“Senin manevî ilim ve hâle ihtiyacın var, bunun için bize gelmen gerekir. Yarın doğruca bize geleceksin” hitabıyla kan ter içinde uyanır.

Sabah erkenden Bozkır’ın yolunu tutarak, Memiş Efendi’nin huzuruna çıkar, elini öper, tekrar özür diler ve ona intisap eder. Bir süre Memiş Efendi’nin yanında misafir kalır, seyr-ü sulûkunu tamamladıktan sonra Bolay köyüne döner. Şeyhinin ilk halifesi olarak, şeriat ve tarikat ilmini birlikte yayar.

1874 yılında irşat ile meşgul bulunduğu Bolay Köyü’nde bir içme suyu meselesi sebebiyle kavga eden köylüleri ayırmak için araya girdiği sırada başına gelen bir taşla yaralanır ve bu sebeple de vefat eden İsa Efendi, köyünde defnedilir.

Büyük Hacı İsa Efendi olarak anılan merhumun yazdığı “Evrad-ı Bahâiye” ile bir “Delâil-i Hayrat” torunlarının çocuklarında bulunmaktadır.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]

Ali Rıza Kudsi Efendi

Suriye – Kasiyun dağı eteğindeki takva camii bahçesinde

Ali Rıza Kudsi Efendi Silsile-i Şerifi

Hasan Kudsi Efendi’nin oğullarından Ali Rıza Kudsi Efendi 1304/1886 tarihinde Konya’da doğdu Babasın dan, Muhammed Bahauddin Efendi ve Şeyhzade Ahmed Ziya Efendi’den dersler aldı.Ali Rıza Kudsi Efendi medrese eğitimi yanında Rüştiye ve Daru’l-Muallimin’den de mezun oldu. Çanakkale Savaşı’na katılarak sol kolundan yaralandı.

Yeğenoğlu Medresesinde bir ara görev yaptı. Daha sonra Paşadairesi’nde müderris oldu. Islâh-ı Medaris’te Arapça, akaid ve kıraat derslerini okuttu. Fahri Efendi, Hacıveyiszade Mustafa Efendi ve Ahmed Kudsi Eminoğlu öğrencilerindendir.

Ali Rıza Kudsi Efendi, Nakşî tarikatında Şeyh Zeynel Abidin Efendi’nin halifesidir. Konya’da İntibah dergisini çıkararak başyazarlığını yaptı. Ayrıca Babalık dergisinde de yazılar yazdı.
-Namaz’da Miktar-ı Kıraat,
-Ezan ve Hutbe,
-El-Firakul İslamiyye,
-Küllühüm Müslimün adlı eserleri vardır.

Kurtuluş Savaşı sonrası yurt dışına çıktı. Önce Mısır’a sonra Suriye’ye gitti. Şam’da 1956 yılında vefat edip Kasyun Dağı eteğinde Takva Camii’nin bahçesine defnedildi.
Mezar taşında şunlar yazılıdır:
“El-Fâtiha Ya Rahîm Hâzâ Kabru’l-Merhûm ve’l-Mağfûr Eş- Şeyh Ali Kudsî Min Hüddâmi’t-Tarikati’l-Aliyye En-Nakşibendî Sene 1375 H. (1956 M.)”
Kendi yerine Muhammed Cığıl Efendi (1904–1987)’yi halife olarak bıraktı.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]

Muhammed Zeynel Abidin Efendi

Medine – Cennetül Baki’de Hz. Osman’nın civarında

Muhammed Zeynel Abidin Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi

Bahauddin Efendinin büyük oğlu Zeynel Abidin, 1866 yılında Konya’da doğdu. İlk tahsilini Konya’da, medrese tahsilini de İstanbul’da yaptı. Babası Şeyh Bahauddin Efendi’den sonra Nakşî Halidî şeyhi oldu.

Orta boylu, şişmanca olan Zeynel Abidin Efendi, beyaz bir derviş arakıyesi üstüne gelişi güzel sarılmış sarığı, sırtında bir lâta ve bol bir cübbe, ayağına ise futa gibi daracık lapçinler ve üzerine de taka gibi yayvan pabuçlar giyer, tel çerçeveden yapılan gözlükler takardı.

Nakşibendî Tekkesi Konya Postunda iken şöhreti Bozkır ve civarı, Hadim, Taşkent, Karaman, Seydişehir ve Beyşehir’e   kadar yayıldı. Islah-ı Medâris’i kurdu. Bir müddet müderrislik yaparak talebe yetiştirdi.

Politikaya atılan Zeynel Abidin Efendi, 1908’deki Meclis-i Mebusan seçimlerinde Konya’dan, İttihat ve Terakki Fırkası milletvekili seçildi. 1911 yılına kadar İttihat ve Terakki Partisi’nin diğer mebuslarıyla birlikte hareket eden Zeynel Abidin Efendi, Meclisten Konya’ya fazla tahsisat ayrılması için Konyalı mebuslarla birlikte hareket etti. Şehrin valileriyle görüşerek çeşitli meselelerin halline yardımcı oldu.

1911 yılının ortalarına doğru İttihat ve Terakki Partisi’nin bazı çalışmalarını onaylamayan Zeynel Abidin Efendi, muhalefet safına geçerek, 21 Kasım 1911 de Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurucuları arasında yer aldı.

Hürriyet ve İtilaf Partisi merkez teşkilatı idare heyetinde görev alan Zeynel Abidin Hocaefendi, Konya’da il teşkilatını kurdurarak, Mazlumzade Hacı Osman’ın sahipliği, Mehmet Hilmi Efendi’nin mesul müdürlüğü altında, Mehmet Burhanettin, Rusçuklu Ali Şevki, Ali Rıza gibi yazarların yazılarıyla destek verdiği “Meşrik-i İrfan” gazetesini destekledi.

İttihatçıların bütün gayretlerine rağmen nüfuzunun geniş bir sahaya yayılması sonucu 18 Ocak 1912 ikinci dönem Mebusan seçimlerinde, Bozkır, Hadim, Taşkent, Karaman, Beyşehir, Seydişehir seçmenleri Zeynel Abidin Efendi’ye oy verdiler. Konya merkezdeki altmış dört seçmenden dördü oy kullanmadı, geriye kalan altmış kişiden, elli dokuzunun reyini aldı. Ancak nedendir bilinmez, Meclis-i Mebusan’da, mazbatası uzun müddet tasdik edilmedi, münakaşalara yol açtı.

İttihat ve Terakki Partisi Hükümetinin, Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi olayında suçladığı Zeynel Abidin Efendi diğer Hürriyet-İtilafçılarla birlikte hapis yattı. Daha sonra Gemlik’e sürgün gönderildi.

30 Ekim 1918 Mondros Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a geri geldi. Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin yeniden canlandırılmasına ön ayak oldu.

Keskin zekâsı, kuvvetli medrese mantığı ile bilenmiş şahsiyetinden ayrı olarak yaman bir politikacıydı. Konya ağzı ile hitabet kudreti ve belâgat kabiliyetinin yanı sıra kaleminin de kuvvetli oluşu sebebiyle Hürriyet-İtilafın ileri gelenleri arasında Konyalı yabana atılır biri değildi. Bu özelliğini duyan Padişah Vahdettin, halka yakın olmak, halkla temas kurmak için her çeşit vasıta ve teşkilattan mahrum bulunduğu bir sırada Zeynel Abidin Hoca’ya iltifat ve itibar etmiştir.

Zeynel Abidin Efendi’nin Sultan Vahdettin ile tanışması şöyle anlatılır;
“Zeynel Abidin Hoca’nın uzun yıllar mebusluk yapmış, dini ve umumi kültürü geniş, zeki ve becerikli bir zat olmasına rağmen, halkla anlaşmasına çok ehemmiyetli bir vasıta teşkil eden mahalli lisanını bırakmamış olması padişahın hoşuna gidiyordu.

Öğrendiği Frenkçe kelimeleri bile Konya ağzına çevirerek telâffuz etmekten kendini alamayan Zeynel Abidin Hoca’nın, padişahla tanıştığı o zamanki memleketin durumuna göre siyasi içtihadı;

— Velinimetim, bu memleketi ancak bir İslam demokrasisi kurtarabilir! Tarzındaki ifadesinden ibaretti.

Padişah Vahdettin’e Tanzimat hareketlerine karşı olduğunu, Yeniçeri Ordusu’nun kaldırılmaması gerektiğini ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu okuyan Mustafa Reşid Paşa’nın affedilmesinin mümkün olmadığı yolundaki düşüncelerini de aktaran Zeynel Abidin Hoca, padişahın emriyle Edirne iline vali tayin edildi.

Üç-beş gün Edirne valiliğinden sonra Padişah Vahdettin Zeynel Abidin Efendi’yi I. Damat Ferit Hükümeti’ne Ayan üyeliğine aldırdı

Zeynel Abidin Efendi, Milli Mücadele’den sonra “Yüzellilikler” listesi ile yurtdışına çıkarıldı.

Zeynel Abidin Efendi, ailesiyle birlikte önce Hatay İskenderun’a daha sonra da Mısır ve Şam’a giderek yerleşti. 1935 yılından itibaren de Medine-i Münevvere’ye yerleşti. Islâh-ı Medaris’te okuyan ve sonradan Medine’ye yerleşen Saatçi Osman Efendi, Zeynel Abidin Efendi hakkında şunları anlatır:

“Zeynel Abidin Efendi’ye Medine’de iken şu soru sorulmuş;

– Efendi Hazretleri tasavvufu ve dervişliği en kısa olarak nasıl tarif edersiniz. Kendisinin bu suale verdiği şu cevabın, yıllardır tesiri altında bulunmaktayım:
-Derviş, hazır askerdir!

Böyle bir tarif, tasavvuf tarihinde görülmemiştir. Bu tarif beni kendimden geçirmiş, mest etmiştir… Bu tarife göre mücahitler hep derviştir ve dervişlerin de hep mücahit olmaları lâzımdır.

Derviş, kendi nefsini terbiye edip İslâm’ı yaşadığı gibi, ümmet-i Muhammediye’yi de yaşatıp kurtarmakla vazifelidir… Sahabe-i Kiram, en büyük dervişlerdir. Çünkü İslâm’ı hem yaşamış, hem yaşatmaya çalışmış ve daima hazır birer asker olarak cihad etmişlerdir.”

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ise Zeynel Abidin Efendi için şunları anlatır:“Zeynel Abidin Efendi, Ziya Efendi kadar âlim değildi. Fakat son derece zeki ve basiret sahibi idi. Uzak görüşlüydü. Cesur ve pehlivan yapılı bir zattı. Baştan hep taraf olduğumuz İttihat ve Terakki Cemiyetinin iç yüzünü ilk fark ederek bizi uyaran ve o fesat ocağına karşı mücadele bayrağını açmamıza sebep olan Zeynel Abidin Efendi olmuştur. -Bu teşekkül, bu fırka masonların ve Yahudilerin, İslam ve Osmanlı düşmanı zümrelerin elinde alettir. Bu fırka sonunda memleketin başına büyük felaketler getirecektir. Bizim bundan ayrılmamız gerekir, demiş, sonuna kadar da bu fikirde ve mücadelesinde devam etmiştir.

Medreselerin ıslah edilmesi gerektiğine inanarak kardeşi Ziya Efendi’yi bu işe sevk ve teşvik eden ondan Islâh-ı Medaris açmasını temin eden de Zeynel Abidin efendidir.”

Burhanzadeler’den Rüveyda Hanım ile evlenen Zeynel Abidin Efendi’nin Ayşe, Emine, Behiye ve Kadriye adında dört kızı oldu.

Şam’da vefat eden Rüveyda Hanım’ın cenazesi Zülkifl Mezarlığına, Medine’de vefat eden Zeynel Abidin Efendi’nin cenazesi ise Medine Baki Mezarlığı’nda Hz. Osman (r.a)’ın kabri civarına defnedildi.

Soyu; Yardımcı ve Öncü soy isimleri ile devam etmektedir.
Eserleri:
1- İslamiyet ve Meşrutiyet
2- Malumat-ı Medeniye adlı Osmanlı’nın son dönemi ve milli mücadele dönemini içeren anıları vardır

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]