İstanbul Kasımpaşa’da ; Sirkeci Muslihiddin camiinde.
Sirkeci Muslihiddin Efendi , Sirkeci Muslihiddin caminin banisidir. Bu zatın caminin yanında bulunan kuyudan kova ile su çektiği ve bu suyun sirke olduğu, bu sirkeyi satarak camii yaptırdığı rivayet edilir.(XVII. yy’da) Caminin mehrabının önündeki hazirede ise Musluihiddin efendi ve yakınlarının kabri bulunur.
İstanbul Kasımpaşa’da ; Kasımpaşa dan Dolapdere ye giderken iplikçi durağının arkasında Ahmed Efendi camii sokakta no :1′de. eyyühümahmet camiinde.
Hz. Hüsameddin Uşşaki ‘nin ”Kahve nakibi *” imiş . Rivayete göre , Hz. Pir’in canını sıkacak bir harekette bulunmuş , bunun üzerine tekkeden destur edilmiş. Sefer Dede Hz Pir’den ayrılmak istemediğinden ” efendim nereye gideyim ” deyince Hz. Pir’de ” Cehenneme git” diye buyurmuş. Sefer Dede bunun üzerine düşünür , dünya da iken cehenneme gitmeye imkan yok. Dünya cehennemi olsa olsa fırın olabilir. Azizimin emri yerini bulsun diye, Kasımpaşa’da bir fırına gider. İçi ateş dolu görür. Hemen ” Destur azizim ” diyerek fırından içeri ateşe girer. Herkes hayret içinde kalır . ” Ey ateş! Serin ve esenlikli ol” sırrı zuhur eder . Sefer Dede gülistan olur bir zarar gelmez. Halkın hayretleri arasında fırından çıkar. Durum Hz. Pir’e arz olunur . Afv ile muamele eder.
*Kahve nakibi ;tekkelerde kahve pişiren ve bu işle görevli bulunan kişiye denir. Aslında bu görev, dıştan önemsiz gibiymiş gibi görünse de rastgele herkese verilmezdi. Bu iş genellikle tekkenin kıdemli kişilerine verilirdi.
İstanbul Kasımpaşa’da Pir Hüsamettin Sokakta Uşşaki Tekkesinin içerindedir. Otobüsle gelmek istersek ; Kasımpaşa da İplikçi fırın durağında indikten sonra Bilgi üniverisitesine doğru yürürken sağ taraftaki Pir hüsamettin sokakta. Dolapdere Gedizler Toyoto servisinin arka sokağında.
Evliyanın büyüklerinden ve Halvetiyye’nin Ahmediyye kolunun Uşşakiyye dalının piridir.¹
İsmi Hasan , lakabı Hüsamettin’dir. 1475 ( H.880 ) senesinde Buhara’da bir tüccarın oğlu olarak doğdu. Anadolu’ya gelip Uşak’ta yerleştiği için “ Uşaki ” denildi. Babasının vefatı üzerine ticaretle uğraşmaya başladı. Bir gece , rüyasında ona ; “ Boş yere ticaretin zahmetini çekmek , hakikat ehli için zarar ve ziyandır. Arzun ahiret ticareti , yani Allahü tealaya kavuşmak olsun. Gayen sonsuz sermayeyi elde etmek ise dünya mallarından yüz çevirip Seyyid Ahmed-i Semerkandi hazretlerine varıp teslim ol ! ” denilmesi üzerine servetini ve işini kardeşine bırakıp , kalbinden dünya sevgisini uzaklaştırdı. Durmadan içini yakan aşk ateşinin tesiri ile yaya olarak Buhara’dan yola çıktı ve Erzincan’da Seyyid Ahmed-i Semerkandi hazretleri ile karşılaşıp ona bağlandı. Sonra hocası ile birlikte Uşak’a yerleşti.
Seyyid Emir Semerkandi hazretleri , kısa zamanda evliyalık makamına yükselen Hüsameddin-i Uşaki’ye , aldığı manevi emir üzerine hilafetname verdi. Hocasının vefatından sonra onun yerine geçti. Kısa zamanda ismi güneş gibi parladı. O sırada Manisa’da vali olan Şehzade Murad , kendisine , sultan olup olamayacağını bir mektup ile sordu. Hüsameddin-i Uşaki gelen mektubu okumadan haberciye ; “ Git! Şehzadeye söyle! Hemen İstanbul’a hareket etsin. Filan gün saltanat tahtına oturacaktır ” dedi. Şehzade Murad bu cevap üzerine vakit geçirmeden İstanbul’a hareket etti. Balıkesir’e geldiğinde babası Sultan İkinci Selim’in vefat ettiği haberini aldı. Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’nın babasının vefat haberini halktan sakladığını ve kendisini tahta çıkarmak üzere davet ettiğini öğrendi. İstanbul’a giderek , Hüsameddin-i Uşaki’nin haber verdiği zamanda , Sultan Üçüncü Murad Han namıyla tahta geçti.²
Bu hadiseden sonra Sultan Murad Han , Hüsameddin-i Uşaki hazretlerini İstanbul’a davet etti. Aksaray civarında tahsis edilen bir eve yerleşen Hüsameddin-i Uşaki hazretleri , Padişaha yakınlığından istifade etmek isteyenlerin verdiği sıkıntıdan dolayı Uşak’a dönmek için hazırlıklara başladı. Padişahın ricası üzerine gitmekten vazgeçip Kasımpaşa’da yaptırılan dergaha yerleşti. Burada yetiştirip hilafet verdiği talebelerini Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderdi.
Hüsameddin-i Uşaki , İstanbul’a geldiği zaman evliyanın büyüklerinden Ümmi Sinan hazretleriyle görüştü. Ümmi Sinan ona Halvetilik tarikatında hilafet verdi. Şeyh Ahmed-i Semerkandi ise ona “Kübreviyye” ve “Nur-i Bahriyye” yolunun hilafetini vermişti. O bu yolları birleştirerek Uşakilik tarikatını kurdu. Şöyle anlatılır : Hac seferine çıkmadan önce oğlu Mustafa Efendiye hanımının hamile olduğunu söyleyerek ; “ Bizim bu fani alemi terk etmemiz yakındır. O saadetli oğlumun ismini Abdurrahim koy ve kendisinin ilim ve terbiyesi ile meşgul ol.” Diye vasiyette bulundu.
Hüsameddin-i Uşaki , hac farizasını yerine getirip geri dönerken , Konya’da rahatsızlandı ve 1594 (H. 1003) senesinde orada vefat etti. Cenaze namazı Konya’da kılındı. Vasiyeti üzere İstanbul’a götürülmek üzere yola çıkarıldı. Konya valisi , cesedin kokmaması için ilaçlamak istediyse de oğulları ve talebeleri buna karşı çıktı. Mübarek bedeni hiç kokmadan İstanbul’a getirildi. Şimdiki kabrinin bulunduğu yere defnedildi.
Şöyle anlatılır : Ali Efendi isminde misk satıcısı bir zat vardı. Bir şey tartarken hak geçmesin diye çok dikkat ederdi. Ali Efendi , Mekke-i mükerremede hacı olduktan sonra Resul-i Ekrem’in kabr-i şerifini ziyaret için Medine-i münevvereye gitmek istedi. Fakat ayaklarındaki bir hastalıktan dolayı gidemedi. Bu duruma çok üzüldü. Bir gece rüyasında Peygamber efendimiz ona “ Ağlama! Kasımpaşa’da evladım Hüsameddin-i Uşaki’nin kabrini ziyaret et. Onu ziyaret etmek beni ziyaret etmek gibidir” buyurdu.
Bir zelzele yüzünden Hüsameddin-i Uşaki’nin türbe ve dergahı harap olmuş ve çökmüştü. Yağmur suları kabre doluyordu. Zamanın Padişahı Sultan İkinci Abdulhamit Han bir gece rüyasında onu gördü. Uşaki hazretleri Sultan’a ; “ Kabrimdeki mahzuru izale ediniz ” dedi. Sultan , dergahın ve türbenin yerinin bulunmasını emretti. Yapılan araştırmalar sonunda Kasımpaşa’da dergahın ve türbenin yeri bulundu. Dergah ve türbe yeniden yaptırılarak şimdiki haline getirildi.
Hüsameddin-i Uşaki çeşitli eserler yazdı. Bunlardan bazıları şunlardır :
1) Evrad-ı Kebir
2) Hizb-üt Tesbih
3) Ahzab-ı Usbuiye
4) Şerhu Virdi Settar
____________________________________________
¹ Mustafa Özdamar , “ PİRAN ”
² Türkiye Gazetesi Yayınları , “ İSTANBUL EVLİYALARI ”
İstanbul Kasımpaşa da ; eburrıza Dergahı sokaktadır. dolapdere deki İstanbul Bilgi üniversitesi Kampüsünün arka sokağındadır. Pir Hüsamettin Uşşaki hz nin türbesini geçtikten sonra ilk soldaki sokak.
Ebu’r-Rıza hazretleri , Hüsameddin-i Uşaki zamanında Mısır’dan İstanbul’a gelmiştir. Hüsameddin-i Uşaki’nin “ Nerede bulunuyorsunuz ? ” sualine “ Kayyum ism-i şerifindeyim” cevabını vermiştir. Hüsameddin-i Uşaki’nin “ Üst tarafı bizde var ” buyurmaları üzerine tekmil-i süluk maksadıyla Cenab-ı Pir’e rabıta hasıl etmiş , sülukun üst tarafını Hüsameddin-i Uşaki hazretlerinden görmüşlerdir. İrtihali 1001 (1593) ‘ tedir ve mezkur tekkede medfundur.
Eburruza Dergahı
Devran-ı Mukabele günü Pazar olan , 1001 H. /1592 M. İnşa tarihli dergah ,Kasımpaşa Hacı Ahmed Mahallesi , eburrıza Dergahı sokakta yer alan 1210 ada, 7 parsel yer alır.
Eburrıza Dergahı Şeyhleri ;
Eburrıza Şeyh Seyyid Mehmet (öl 1152/1740) – Bosnevi Şeyh Mehmet (öl 1193/1780) – Şeyh Seyyid Mehmet Şehabettin (öl 1234/1819)
Şeyh Seyyid İsmail Bedrettin (öl 1292/1876) – Şeyh Seyyid Mehmet Şemsettin (öl 1312 /1895)
————-
Kaynaklar
Sefine-i Evliya , Hüseyin Vassaf , Kitabevi Yayınları
Dersaadet dergahları , Mustafa Özdamar , Kırk Kandil yayınları
Kasımpaşa da ayni baba sokaktadır. Kasımpaşa polis karakolu ve kasımpşa lisesinin hemen yanında. Metroyla gelmek isterseniz ; Şişhane durağında inip kasımpaşa doğru yürürken sağ tarafınızda 50 mt ileride sağda
Aynî dede , İstanbul’da yaşamış büyük velilerdendir. Doğum tarihi ve yeri belli değildir. Esas ismi bilinmemektedir. İbrahim Paşa isimli bir zatın rüyasını tabir ederken o zat , “ aynî dir dedem , aynî dir ” diyerek beğenisini dile getirmiş ve bu olaydan sonra Aynî Dede lakabı ile şöhret bulmuştur.
Gençliğinde Bursa’da gezerken bir dervişin , Sümbül Sinan Efendi’ye yönlendirmesi üzerine İstanbul’a gitti. Dervişin selamı ile talebeliğe kabul edilerek kısa zamanda tasavvufda yüksek derecelere kavuştu.
Aynî Dede bir gece rüyasında Peygamber Efendimizi gördü. O’na : “ Deysuka’ya git. Şu görünümde , şu halde olan Nasuh Paşa adlı fakire doğru yolu göster ” buyurdu. Ertesi gece rüyasında yine : “ Niçin hemen gitmedin ? ” diye ikaz edildi. Sabah mürşidinden izin alıp yola çıktı. Aynî Dede o zatı bulup irşad hizmetine başladı.
Bir gün o zat sohbete gelmeyince Aynî Dede sevenleri ile beraber o zatın evine gitti. Niçin gelemediğini sordu. O zat : “ Efendim , vücudumda takat kalmadı. Gözüm ve gönlüm başka alemi seyretmekte. Bütün alem gül bahçesi gibi olup ahiret kokusunu duydum. Bir Yasin-i Şerif okusanız da ruhum tertemiz olsa gönlüm açılsa ? ” dedi. Aynî Dede , Yasin-i Şerif okumaya başladı. Daha okuma bitmeden o zat ruhunu teslim etti.
Bir gün Aynî Dede , sevenleri ile kırlarda dolaşırken , sağanak halinde yağmur yağmaya başladı. “ Dostlarımızın bizim yüzümüzden sıkıntı çekmesi layık değildir ” dedi ve bir daire çizdi. Hepsini dairenin içine aldı. Böylece hiç biri ıslanmadı.
Ömrünü pek çok talebe yetiştirmekle geçiren Aynî Dede , 971 ( m. 1564 ) yılında vefat etti. Kabri , Kasımpaşa’dadır. Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın. ¹
AYNİ ALİ BABA KADİRİ ZAVİYESİ
Kasımpaşa , Bedrettin Mahallesi , Refik Saydam Caddesi , Aynî Ali Baba Sokak , 908 ada , 3 parsel sayılı , “ mihrablı , semahane , fevkani ve tahtani sekiz oda , iki sofa , iki hela , tulumbalı kuyu ve bir medhalden ibaret ” Aynî Ali Baba Kadirî Zaviyesinin devran-ı mukabele günü Cuma’ydı. ²
Kaynaklar ;
¹ Pamuk Yayıncılık , “ İstanbul Ve Anadolu Evliyaları ”
Kasımpaşa da Piyale paşa bulvarına doğru giderken iplikçi otobüs durağının hemen arkası
Kasımpaşa’deki Bedevi dergahının şeyhi aynı zamanda Hz. Seyyid Ahmet el Bedevi hz. nin evladlarındandır.Hayatı hakkında pek fazla bilgi yoktur.Dergah 1226(1828) yılında kurulmuş Ali efendi vefatı olan 1255 yılına kadar şeyhliğini yapmış.Ali efendi den sonra ,Şeyh Aziz Mahmut(öl 1263) daha sonra da Attar Şeyh hacı ali rıza(öl. 1328) şeyhlik görevini yapmıştır.
Kapalı Türbe içindeki şeyh kabirleri ve arsası ihya edilmeyi beklemektedir.
kaynak ; Dersaadet dergahları , Mustafa Özdamar (Allah ondan razı olsun)