Ana Sayfa>Genel(Sayfa 73)

Yapraklılı Hacı Mustafa Efendi ( Tuhti)

Çankırı – Yapraklı ilçe kabristanında

Yapraklılı Hacı Mustafa Okutan’nın Silsile-i Şerifi

1870 yılında Yapraklı’da doğmuştur. Devrin kadısı olan ağabeyi Rıfat Efendi, Hacı Mustafa Efendi’yi tahsilini yapması için İstanbul’a göndermiştir. İstanbul Fatih Medresesinde tahsilini tamamlayan Mustafa Okutkan, müderris olarak Yapraklı’ya dönmüştür. Yapraklı’da kendilerine ait Eşrefoğlu (Eşrefiye) Medresesi’nde müderris olarak yüzlerce talebe yetiştirmiştir.

Tuhti olarak ta bilinen Hacı Mustafa Efendi, Nakşibendi tarikatı şeyhlerinden Konya Seydişehir’de medfun Hacı Abdullah Efendi’nin oğlu Muhammedi Hoca Kani Efendi’den ve Kastamonu Devrekâni ilçesinde medfun Hacı Merdan-ı Veli Hazretlerinden dersler almıştır. Yaşadığı devrin tasavvuf ilminde kutbu olan Hacı Merdan-ı Veli’nin vefatından sonra Nakşibendi tarikatının bu bölgedeki(Çankırı, Kastamonu) şeyhi durumuna yükselmiştir.

Ilgazlı Şeyh Ahmet Abduşoğlu’nun (1890-1975) anlattığına göre, Kastamonulu Hacı Merdan Efendi (Ö.1931) , Çankırı’nın Yapraklı (Tuht) ilçesine varır, orada bulunan Mustafa Tuhti Efendi’ye “Seydişehir’de Hacı Abdullah Efendi hasta, ona gidelim…” der. Birlikte Seydişehir’e giderler, Hacı Abdullah Efendi’yi ziyaret edip dönerlerken yolda Hacı Merdan Efendi, Şeyh Efendi’nin vefat ettiğini manen haber alır. Yol arkadaşına “Dönelim, vefat etti” der. Tekrar Seydişehir’e döndüklerinde seksen halife ve şeyhin cenazeyi yıkamadan beklediklerini görürler. Hatiften bir sesin “Tuhtlu Hacı Mustafa Efendi yıkasın!” dediği duyulur. Teçhiz ve tekfinden sonra memleketlerine dönerken Hacı Merdan Efendi, Hacı Mustafa Efendi’ye: “Bak hele Mustafa! Bu kadar şeyh arasında görev bana verildi diye sakın ha sana bir gurur gelmesin. Cenazenin çevresinde meleklerden ayak basacak yer yoktu. Bu yüzden kimse yerinden kımıldayamadı. Sen, bir şey görmediğin için, bu görev sana verildi” demiştir

Yaşadığı devirde çok sade ve mütevazı, fakat dönemin şartları gereği çok sıkıntılı bir hayat sürdüren Hacı Mustafa Efendi’nin herhangi bir yazılı eseri mevcut değildir. Hac Risalesi ve İhlas Risalesi gibi kitaplar yazmaya başlamışsa da, dönemin şartları nedeniyle bunların basımı gerçekleştirilememiştir. 1942 yılında Hakkın rahmetine kavuşmuştur, kabri Yapraklı İlçe Mezarlığındadır.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
https://www.cankiripostasi.com/kastamonu-devrekanide-bir-veli-muhammed-merdan-efendi-makale,555.html [/toggle]

Ilgazlı Hacı Ahmed Efendi

Çankırı – Ilgaz – Cendere köyünde “Hacı Babayı seviyoruz, lafta kalmamalı, baş tacı edilmeye gerçekten layık biri olduğu nesilden nesile zihinlere yerleştirilmelidir.” Merhum Prof. Dr. Abdulkerim Abdulkadiroğlu   Ilgazlı Hacı Ahmet efendi, Asıl adı Ahmet Abduşoğlu. Ilgaz’ın Aşağıdere Köyünde 1890 (1308) yılında dünyaya geldi. Babası …

Fahri Kulu Efendi

 

Konya – Hacı Fettah Kabristanında Şeyhi Muhammed Bahauddin efendi’nin yakınında

Fahri Kulu Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi

1880 yılında Taşkent’te doğdu. Annesi Ayşe Hanım’dır. Babası, âlim bir zat olan Mehmed Hocadır. Babası Hadimli Mehmet Vehbi Efendi’yi de okutmuştur.

Fahri Efendi, daha yaşını doldurmadan annesini, 2-3 yaşlarında babasını kaybetmiştir. Efe dayısı ve anneannesinin himayesinde ilk tahsilini tamamlamıştır. Arkasından Taşkent Rüşdiyesini bitirdik­ten sonra dayısı onu tahsilini ilerletmesi için Konya dı­şında tanıdığı Mudurnulu bir hocanın yanına göndermiş, fakat gereken ilgi gösterilmeyince Konya’ya dönmek zo­runda kalmıştır.

Okumak isteyen Fahri Efendi’yi dayısı, daha sonraları Konya’ya getirerek Sivaslı Ali Kemal Hoca’ya ( veya Ala­dağlı Hoca’ya) teslim etmiştir. Bahauddin Efendi ile tanışması ise şöyle olmuştur: Bir gün hocası ile çarşıya çıkmış, Kapu Camii’nin doğu şadırvanının önünde, o sıralar Paşadairesi müderrisi Mu­hammed Bahauddin Efendiye rastlamışlar, iki hoca se­lamlaşıp görüşmüşler. Hocası çömezine “Evladım, bu gelen zata şeyh efendi derler, yanına vardığımızda elini öp” der, Fahri Efendi de öper. Bu genç talebenin tavrı ve hali şeyh efendi hazretlerinin hoşuna gider ve ‘Bunu bize ver bizde okusun’ teklifinde bulunur. Bu görüşmeyle Fahri Efendi’nin ilmî ve manevî hayatı başlamış olur. Fahri Efendi, daha sonra İstanbul’a giderek zamanın meşhur âlimlerinden medrese tahsili görerek icazet al­mıştır. On yıl kadar süren İstanbul’daki tahsil hayatı sırasında Sebilürreşad ve Beyan-ı Hak gibi çeşitli dergilerde ve ga­zetelerde ilmî, edebî ve fikrî yazılar yazmıştır. Fahri Efendi, Arapça ve Farsçanın yanında Rumcayı da çok iyi bilirdi. Bir dönem Sofya’da vaizlik yapmıştır.

Fahri Efendi Hoca, Konya’ya dönerek Şeyhi Bahaud­din Efendi’nin vefatı üzerine de halifelik görevini üstlen­miştir. Ana dili gibi Arapça, Farsça ve Rumca bilen Fah­ri Efendi, Bahauddin Efendi’nin küçük oğlu Ahmet Ziya Efendi’nin müdürü olduğu Islâh-ı Medaris’te müdür yar­dımcılığı görevinde bulunmuş, birçok talebenin yetişme­sine emek vermiştir.

Medrese Hocalığı döneminde Konya’da neşredilen Meşrık-ı İrfan gazetesinde yazılar yazan Fahri Efendi medreselerin kapatılması üzerine evine çekilerek, ömrü­nü ibadet ve taatla geçirip, vefatına kadar irşada devam etmiştir. Gelen ziyaretçilerini evde kabul ederek, onların yetişmeleri için sohbetlerde bulunmuş, halka her zaman yardımcı, onların her türlü dertlerine derman olmayı ken­dine görev edinmiştir.

Âlim, fazıl, edip ve son derece nezih bir kimse olan Fahri Efendi, tasavvuftan ileri gelen büyük bir hoşgörü­ye sahip olarak tanınmış, bu nedenle herkesin hürmeti­ni kazanmıştır. Tevazu sahibi olduğu, ev işlerine yardım ettiği, “Siz yorulmayın, biz yaparız” denilince “Benim de bu kadar hizmetim bulunsun” diyerek, misafirlerine bizzat kendisinin hizmet ettiği kaydedilir. Güzel şiirler yazan, birçok dinî ve tasavvufî konuyu veciz bir şekilde mısralara döken Fahri Efendi, meşhur “Kaside-i Bürde” yi tercüme edecek derecede Arapça’ya ve şiir gücüne sahipti. “Ahirete İman” isimli şiirinin bir bö­lümü şöyledir;
“Gözet ahkâm-ı Mevlâyı, yarın ruz-i kıyamet var
Mücazât var, mükâfat var, günahkâra ikâbullah
Unutma zinhar ölmek var, ölüp sonra dirilmek var
Çırılçıplak derilmek var, bürür âfakı havfullah”138

Fahri Efendi’nin keramet sahibi olduğu, ziyaretine ge­lenlerin kalbinden geçenleri bildiği, soru sormak isteyen­lerin sorularını sohbeti sırasında cevaplandırdığı ifade edilmiştir. “Diyanet İşleri eski Başkanlarından Ahmet Ham­di Akseki, ziyarete geldiği Çimili Hakkı Efendi Hoca’ya, Muhyiddin-i Arabi’nin Füsus ve Fütühat-ı Mekkiyye gibi eserlerini tercüme ettiği hâlde bazı kısımlarını halâ an­layamadığını söyler. Hakkı Efendi de meselenin Fahri Efendi’ye açılmasını tavsiye eder. O akşam sohbet sıra­sında fikri sorulan Fahri Efendi, mütevazı bir şekilde açık­lamalar yapar. Hayret içinde kalan Ahmet Hamdi Akseki, Fahri Efendi gittikten sonra Hakkı Efendi’ye;
-“Yahu Hakkı Efendi, bu nasıl ilim. Ömrümüz boşa git­miş, ilim buymuş” demekten kendini alamaz.
Fahri Efendi, 26 Temmuz 1950’de vefat etti. Hacı Fettah Mezarlığı’nda Şeyhi Muhammed Bahauddin Efendi’nin yakınına defnedildi.
Kabir taşında şu kitabe yazılıdır;
“Geldim iline müflis ve muzdarrım İlâhî
Bir sadakaya nur-u cemalinden İlâhî
Zenbil-i niyazım boş, dolduruver lütfen İlâhî
İhsanına enbarına medyunum İlâhî
Taşkentli Muhammed oğlu Fahreddin Kulu.”139

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik [/toggle]

Abalı Şeyh – Büyük Hacı İsa Efendi

 

Konya – Taşkent – Bolay Köyü

Muhammed Kudsi Bozkıri hazretleri’nin halifesi

Abalı Şeyh – Büyük Hacı İsa Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi 

Büyük Hacı İsa Efendi , Hadim’in Bolay köyünde 1813 yılında dünyaya geldi. Birçok âlim yetiştiren bir aileye mensuptur. İlk tahsilini babası ulemadan Süleyman Efendi’de yaptı. İsa Efendi, Hadim’de Hocası Münzevi Said Efendi’nin, sonra da Konya medreselerinde meşhur müderrislerin derslerine de vam ederek ilim sahasında ilerleyip, icazet aldı. Bu arada tanınmış hattatlardan olan Ali Fevzi Efendi’den yazı dersleri alarak hattat oldu.

Müderris olduktan sonra Bolay’a dönen İsa Efendi, orada bir cami, medrese ve çeşme yaptırarak, medresede birçok talebe okutup yetiştirdi. Misafirperverliği, cömertliği, ilim ve irfanıyla meşhur olarak halkın sevgisini kazanan Hacı İsa Efendi, siyah bir aba giydiği için “Abalı Şeyh” olarak da anıldı.

Genç yaşında Memiş Efendi’ye intisap ederek onun halifelerinden birisi oldu.

Karaman, Konya ve İstanbul’da özellikle de sarayda vaaz eden İsa Efendi, ilk zamanlar tasavvufa karşı çıkmış, ancak başından geçen bir olaydan sonra Memiş Efendi’ye intisap etmiştir. Bu olay şöyledir:

Bir gün Karaman’da vazederken tarikat ve tasavvuf ehli hakkında ileri geri konuşmuş hatta Memiş Efendi’nin de aleyhinde bulunmuştu. Öfkelendiği bir sırada vazettiği caminin kümbeti büyük bir gürültü ile patlayınca, herkes bu olaya şaşırıp kaldı. Bu yüzden kendisine kümbet patlatan hoca lâkabı takıldı. Konuşmasını keserek misafirhaneye çekilen İsa Efendi, gece rüyasında Memiş Efendi’yi gördü. Önüne diz çöktüğü Memiş Efendi, elinde bir makas olduğu hâlde:

-“Gel bakalım Abalı. Sen çok ileri gittin, uzat şu dilini keseyim” deyince İsa Efendi özür diledi. Bunun üzerine Memiş Efendi: -“Senin manevî ilim ve hâle ihtiyacın var, bunun için bize gelmen gerekir. Yarın doğruca bize geleceksin” hitabıyla kan ter içinde uyanır.

Sabah erkenden Bozkır’ın yolunu tutarak, Memiş Efendi’nin huzuruna çıkar, elini öper, tekrar özür diler ve ona intisap eder. Bir süre Memiş Efendi’nin yanında misafir kalır, seyr-ü sulûkunu tamamladıktan sonra Bolay köyüne döner. Şeyhinin ilk halifesi olarak, şeriat ve tarikat ilmini birlikte yayar.

1874 yılında irşat ile meşgul bulunduğu Bolay Köyü’nde bir içme suyu meselesi sebebiyle kavga eden köylüleri ayırmak için araya girdiği sırada başına gelen bir taşla yaralanır ve bu sebeple de vefat eden İsa Efendi, köyünde defnedilir.

Büyük Hacı İsa Efendi olarak anılan merhumun yazdığı “Evrad-ı Bahâiye” ile bir “Delâil-i Hayrat” torunlarının çocuklarında bulunmaktadır.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]

Ödemişli Hasan Kudsi Efendi

Karaman – Seki çeşme mahalesindeki Kethane camii haziresinde

Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin halifesidir.

Ödemişli Hasan Kudsi Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi


Ödemişli Hasan Kudsi Efendi Hazretleri , Mevlana Halid Bağdadi hazretleri’nin halifesidir. Mevlana Halid Bağdadi tarafından Kudüs’e halvet ve irşat için görevlendirilmişti. Bundan dolayı da kendisine “Kudsi” lakabı verilmiştir.

Mevlana Halid Bağdadi’yi ziyaretten dönerken Hadim’e oradan da Karacahisar’a uğradı. Karacahisar’da Ödemişli Hasan Kudsi’yi büyük bir öğrenci grubu karşıladı. Şeyh Memiş Efendi bu şahsa intisap etti. Ödemişli Hasan Kudsi Efendi beş altı gün Karacahisar’da kaldı. Ödemişli Hasan Kudsi, Memiş Efendi’ye Halid-i Bağdâdî Hazretleri’nin sohbetlerine devam etme izni verdi. Hasan Kudsi Efendi Karacahisar’dan Seydişehir’e geçti. Memiş Efendi de medrese ve öğrencilerini bırakarak hocasının peşinden Seydişehir’e geldi.
Ödemişli Hasan Kudsi Efendi;

— “Memiş Efendi, senin hatırın için Seydişehir’de on gün kalıp seyr-u sulûk edelim. Sonra sen yerine geri dön öğrencilerini perişan etme. Dersler bittiği zaman Konya’ya gel” dedi. On günlük bir seyr-u sulûk eğitiminden sonra Memiş Efendi, Karacahisar’a dönerek dersler bitene kadar ilim ve zikirle meşgul oldu.

Dersler bittikten sonra Konya’ya gelen Memiş Efendi beş ay Konya’da kalarak tasavvufi hilafet izni aldı. Daha sonra da irşad için Kayseri’ye görevlendirildi.
Fakat Hasan Kudsi Efendi “(Önce) en yakın akrabanı uyar.” ayeti gereğince Memiş Efendi’ye:

– “Kendi memleketine git. İrşat ile halkı Hakk’a davet et” buyurarak memleketi Bozkır’a görevlendirdi.

Ödemişli Hasan Kudsî Efendi kendisi de Karaman’da irşat faaliyetlerine başladı. Hasan Kudsi Efendi 1834/1254 yılında Karaman’da vefat etti. Kabri Karaman’da Seki çeşme mahallesinde bulunan Ketenci /Kethane camii haziresindedir. Bu zaviyeyi Ketenci Baba adında bir Nakşibendî şeyhi kurmuştur. Ketenci Baba’dan sonra yerine oğlu Şeyh Mansur geçmiştir. Bu civar, Ödemişli Hasan Kudsî Efendi için Nakşi-Halidi tarikatının yayılıp gelişeceği bir temel olmuş ve Karaman’da tasavvufi görüşlerini yayma imkanı bul­muştur. Bu cami ve zaviyesi Hasan Kudsî Efendi adına, Hadimi’nin torunu Karaman müftüsü Abdullah Hasib Efendi tarafından 1255/1839 yılında inşa edilmiştir.

Ödemişli Hasan Kudsi Efendi’nin mezar taşı kitabesi

“Kutbu irşad-ı velâyet nuruna
Şah-ı sertâc-ı kerâmet feyzuna
Bülbül-i bâğ-ı tarîk-i nakşîbend
Rehnümây-ı rabt-ı âlem sernüvâ
Bâisi feyzullahtır âleme
Şu’leyân etti kulûb-i aşkına
Ravza-i kabrin ziyareti âşıkân
Eylesünler istifaza ruhina
Ol Hasan Kudsi benâm-ı mahlası
Vâsıl oldı ruhı Hakk’a ızzdına
Ta hıtâm-ı ömri es’ad tarihi
Mühr-i yâb kaddesallahu şeyhenâ sene 1254 h. (1838 m.)

Ödemişli Hasan Kudsi Efendi’nin hanımı Emine Hanım 1298/1880 yılında vefat etmiş, kabri de Hacı Fettah Mezarlığı’nda bulunmaktadır. Kabir taşı kitabesindeki vefat tarihi Ödemişli Hasan Kudsi’nin hanımı olma ihtimali kuvvetlendirmektedir. Mezar taşı kitabesinde şunlar yazılıdır
“Huve El-merhume ve’l-mağfur leha
eş-Şeyh Hasan Kudsi
Efendi’nin zevcesi
Emine’nin ruhi çün 1298.”

Ödemişli Hasan Kudsi Efendi’nin iki çocuğu vardı. Bunlardan biri Muhammed Bahaeddin Efendi ile evli olan Ayşe Sıdıka Hanım diğeri ise Ubeydullah Efendi’dir. Ço­cuklarının her ikisinin de kabri Hacı Fettah mezarlığında­dır. Ayşe Sıdıka Hanım’ın kabri Muhammed Bahaeddin Efendi’nin türbesi içindedir.

Hasan Kudsi Efendi’nin oğlu Ubeydullah Efendi’nin kabri ise Muhammed Bahaeddin Efendi’nin türbesinin kuzey doğusundadır. Hicri 1295/miladi 1878 kemerli mezar taşında şunlar yazılıdır:
“Ah minel mevt.
el-merhum ve’l-mağfur
eş Şeyh Hasan el-Kudsi
Efendi’nin mahdumu
Ubeydullah
Efendi’nin
Ruhi için
El-fatiha. 1295­

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]

Ali Rıza Kudsi Efendi

Suriye – Kasiyun dağı eteğindeki takva camii bahçesinde

Ali Rıza Kudsi Efendi Silsile-i Şerifi

Hasan Kudsi Efendi’nin oğullarından Ali Rıza Kudsi Efendi 1304/1886 tarihinde Konya’da doğdu Babasın dan, Muhammed Bahauddin Efendi ve Şeyhzade Ahmed Ziya Efendi’den dersler aldı.Ali Rıza Kudsi Efendi medrese eğitimi yanında Rüştiye ve Daru’l-Muallimin’den de mezun oldu. Çanakkale Savaşı’na katılarak sol kolundan yaralandı.

Yeğenoğlu Medresesinde bir ara görev yaptı. Daha sonra Paşadairesi’nde müderris oldu. Islâh-ı Medaris’te Arapça, akaid ve kıraat derslerini okuttu. Fahri Efendi, Hacıveyiszade Mustafa Efendi ve Ahmed Kudsi Eminoğlu öğrencilerindendir.

Ali Rıza Kudsi Efendi, Nakşî tarikatında Şeyh Zeynel Abidin Efendi’nin halifesidir. Konya’da İntibah dergisini çıkararak başyazarlığını yaptı. Ayrıca Babalık dergisinde de yazılar yazdı.
-Namaz’da Miktar-ı Kıraat,
-Ezan ve Hutbe,
-El-Firakul İslamiyye,
-Küllühüm Müslimün adlı eserleri vardır.

Kurtuluş Savaşı sonrası yurt dışına çıktı. Önce Mısır’a sonra Suriye’ye gitti. Şam’da 1956 yılında vefat edip Kasyun Dağı eteğinde Takva Camii’nin bahçesine defnedildi.
Mezar taşında şunlar yazılıdır:
“El-Fâtiha Ya Rahîm Hâzâ Kabru’l-Merhûm ve’l-Mağfûr Eş- Şeyh Ali Kudsî Min Hüddâmi’t-Tarikati’l-Aliyye En-Nakşibendî Sene 1375 H. (1956 M.)”
Kendi yerine Muhammed Cığıl Efendi (1904–1987)’yi halife olarak bıraktı.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]

Muhammed Zeynel Abidin Efendi

Medine – Cennetül Baki’de Hz. Osman’nın civarında

Muhammed Zeynel Abidin Efendi (k.s.) Silsile-i Şerifi

Bahauddin Efendinin büyük oğlu Zeynel Abidin, 1866 yılında Konya’da doğdu. İlk tahsilini Konya’da, medrese tahsilini de İstanbul’da yaptı. Babası Şeyh Bahauddin Efendi’den sonra Nakşî Halidî şeyhi oldu.

Orta boylu, şişmanca olan Zeynel Abidin Efendi, beyaz bir derviş arakıyesi üstüne gelişi güzel sarılmış sarığı, sırtında bir lâta ve bol bir cübbe, ayağına ise futa gibi daracık lapçinler ve üzerine de taka gibi yayvan pabuçlar giyer, tel çerçeveden yapılan gözlükler takardı.

Nakşibendî Tekkesi Konya Postunda iken şöhreti Bozkır ve civarı, Hadim, Taşkent, Karaman, Seydişehir ve Beyşehir’e   kadar yayıldı. Islah-ı Medâris’i kurdu. Bir müddet müderrislik yaparak talebe yetiştirdi.

Politikaya atılan Zeynel Abidin Efendi, 1908’deki Meclis-i Mebusan seçimlerinde Konya’dan, İttihat ve Terakki Fırkası milletvekili seçildi. 1911 yılına kadar İttihat ve Terakki Partisi’nin diğer mebuslarıyla birlikte hareket eden Zeynel Abidin Efendi, Meclisten Konya’ya fazla tahsisat ayrılması için Konyalı mebuslarla birlikte hareket etti. Şehrin valileriyle görüşerek çeşitli meselelerin halline yardımcı oldu.

1911 yılının ortalarına doğru İttihat ve Terakki Partisi’nin bazı çalışmalarını onaylamayan Zeynel Abidin Efendi, muhalefet safına geçerek, 21 Kasım 1911 de Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurucuları arasında yer aldı.

Hürriyet ve İtilaf Partisi merkez teşkilatı idare heyetinde görev alan Zeynel Abidin Hocaefendi, Konya’da il teşkilatını kurdurarak, Mazlumzade Hacı Osman’ın sahipliği, Mehmet Hilmi Efendi’nin mesul müdürlüğü altında, Mehmet Burhanettin, Rusçuklu Ali Şevki, Ali Rıza gibi yazarların yazılarıyla destek verdiği “Meşrik-i İrfan” gazetesini destekledi.

İttihatçıların bütün gayretlerine rağmen nüfuzunun geniş bir sahaya yayılması sonucu 18 Ocak 1912 ikinci dönem Mebusan seçimlerinde, Bozkır, Hadim, Taşkent, Karaman, Beyşehir, Seydişehir seçmenleri Zeynel Abidin Efendi’ye oy verdiler. Konya merkezdeki altmış dört seçmenden dördü oy kullanmadı, geriye kalan altmış kişiden, elli dokuzunun reyini aldı. Ancak nedendir bilinmez, Meclis-i Mebusan’da, mazbatası uzun müddet tasdik edilmedi, münakaşalara yol açtı.

İttihat ve Terakki Partisi Hükümetinin, Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi olayında suçladığı Zeynel Abidin Efendi diğer Hürriyet-İtilafçılarla birlikte hapis yattı. Daha sonra Gemlik’e sürgün gönderildi.

30 Ekim 1918 Mondros Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a geri geldi. Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin yeniden canlandırılmasına ön ayak oldu.

Keskin zekâsı, kuvvetli medrese mantığı ile bilenmiş şahsiyetinden ayrı olarak yaman bir politikacıydı. Konya ağzı ile hitabet kudreti ve belâgat kabiliyetinin yanı sıra kaleminin de kuvvetli oluşu sebebiyle Hürriyet-İtilafın ileri gelenleri arasında Konyalı yabana atılır biri değildi. Bu özelliğini duyan Padişah Vahdettin, halka yakın olmak, halkla temas kurmak için her çeşit vasıta ve teşkilattan mahrum bulunduğu bir sırada Zeynel Abidin Hoca’ya iltifat ve itibar etmiştir.

Zeynel Abidin Efendi’nin Sultan Vahdettin ile tanışması şöyle anlatılır;
“Zeynel Abidin Hoca’nın uzun yıllar mebusluk yapmış, dini ve umumi kültürü geniş, zeki ve becerikli bir zat olmasına rağmen, halkla anlaşmasına çok ehemmiyetli bir vasıta teşkil eden mahalli lisanını bırakmamış olması padişahın hoşuna gidiyordu.

Öğrendiği Frenkçe kelimeleri bile Konya ağzına çevirerek telâffuz etmekten kendini alamayan Zeynel Abidin Hoca’nın, padişahla tanıştığı o zamanki memleketin durumuna göre siyasi içtihadı;

— Velinimetim, bu memleketi ancak bir İslam demokrasisi kurtarabilir! Tarzındaki ifadesinden ibaretti.

Padişah Vahdettin’e Tanzimat hareketlerine karşı olduğunu, Yeniçeri Ordusu’nun kaldırılmaması gerektiğini ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu okuyan Mustafa Reşid Paşa’nın affedilmesinin mümkün olmadığı yolundaki düşüncelerini de aktaran Zeynel Abidin Hoca, padişahın emriyle Edirne iline vali tayin edildi.

Üç-beş gün Edirne valiliğinden sonra Padişah Vahdettin Zeynel Abidin Efendi’yi I. Damat Ferit Hükümeti’ne Ayan üyeliğine aldırdı

Zeynel Abidin Efendi, Milli Mücadele’den sonra “Yüzellilikler” listesi ile yurtdışına çıkarıldı.

Zeynel Abidin Efendi, ailesiyle birlikte önce Hatay İskenderun’a daha sonra da Mısır ve Şam’a giderek yerleşti. 1935 yılından itibaren de Medine-i Münevvere’ye yerleşti. Islâh-ı Medaris’te okuyan ve sonradan Medine’ye yerleşen Saatçi Osman Efendi, Zeynel Abidin Efendi hakkında şunları anlatır:

“Zeynel Abidin Efendi’ye Medine’de iken şu soru sorulmuş;

– Efendi Hazretleri tasavvufu ve dervişliği en kısa olarak nasıl tarif edersiniz. Kendisinin bu suale verdiği şu cevabın, yıllardır tesiri altında bulunmaktayım:
-Derviş, hazır askerdir!

Böyle bir tarif, tasavvuf tarihinde görülmemiştir. Bu tarif beni kendimden geçirmiş, mest etmiştir… Bu tarife göre mücahitler hep derviştir ve dervişlerin de hep mücahit olmaları lâzımdır.

Derviş, kendi nefsini terbiye edip İslâm’ı yaşadığı gibi, ümmet-i Muhammediye’yi de yaşatıp kurtarmakla vazifelidir… Sahabe-i Kiram, en büyük dervişlerdir. Çünkü İslâm’ı hem yaşamış, hem yaşatmaya çalışmış ve daima hazır birer asker olarak cihad etmişlerdir.”

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ise Zeynel Abidin Efendi için şunları anlatır:“Zeynel Abidin Efendi, Ziya Efendi kadar âlim değildi. Fakat son derece zeki ve basiret sahibi idi. Uzak görüşlüydü. Cesur ve pehlivan yapılı bir zattı. Baştan hep taraf olduğumuz İttihat ve Terakki Cemiyetinin iç yüzünü ilk fark ederek bizi uyaran ve o fesat ocağına karşı mücadele bayrağını açmamıza sebep olan Zeynel Abidin Efendi olmuştur. -Bu teşekkül, bu fırka masonların ve Yahudilerin, İslam ve Osmanlı düşmanı zümrelerin elinde alettir. Bu fırka sonunda memleketin başına büyük felaketler getirecektir. Bizim bundan ayrılmamız gerekir, demiş, sonuna kadar da bu fikirde ve mücadelesinde devam etmiştir.

Medreselerin ıslah edilmesi gerektiğine inanarak kardeşi Ziya Efendi’yi bu işe sevk ve teşvik eden ondan Islâh-ı Medaris açmasını temin eden de Zeynel Abidin efendidir.”

Burhanzadeler’den Rüveyda Hanım ile evlenen Zeynel Abidin Efendi’nin Ayşe, Emine, Behiye ve Kadriye adında dört kızı oldu.

Şam’da vefat eden Rüveyda Hanım’ın cenazesi Zülkifl Mezarlığına, Medine’de vefat eden Zeynel Abidin Efendi’nin cenazesi ise Medine Baki Mezarlığı’nda Hz. Osman (r.a)’ın kabri civarına defnedildi.

Soyu; Yardımcı ve Öncü soy isimleri ile devam etmektedir.
Eserleri:
1- İslamiyet ve Meşrutiyet
2- Malumat-ı Medeniye adlı Osmanlı’nın son dönemi ve milli mücadele dönemini içeren anıları vardır

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Muhammed Kudsi Bozkıri, Yrd. Doç. Dr. İsmail Bilgili – Ahmet Çelik , [/toggle]

Şeyh Muhammed Hafid (ks.)

Bitlis – Güroymak  – Norşin ( Nurtepe) köyünde

Şeyh Muhammed Hafid (k.s) hazretleri, 1928’de Norşin’e bağlı Siz köyünde dünyaya geldi, İlk erkek çocuk olması itibarıyla bütün etbalar, onun dünyaya gelişinde bayram ettiler. Hatta dünyaya geldiği zaman etrafta ki köylüler siz köyüne gelerek Şeyh Takiyeddin (k.s)’i tebrik ettiler.

Şeyh Muhammed Hafid (k.s) hazretleri, çocukluk döneminde, Hazret (k.s)’in bütün halifelerinin hayatta olmasından dolayı, birçok kişiden daha şanslıydı.

Bu halifeler Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in Hazret (k.s)’in yerine geçmesi ve onun makamına ulaşması için, gece gündüz dua ediyorlardı.

Nazlı yetişmesi itibariyle aynı zamanda hareketliydi de. Çalışkandı, gayretliydi. Yedi yaşındayken okumaya başladı. Kuran-i Kerim’i kısa sure içerisinde bitirdi. Akaid, Nubuhar, Gayet ul iktısar gibi önemli temel kitapları çocukluk döneminde okudu. İlk tarikatı yedi yaşındayken Mele-i Mezin (k.s)’den tarikat aldı.

Okumasının büyük bölümünü Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’in yanında bitirdi. İlimde büyük üstünlük sağladı. Daha talebe iken ders veriyordu. Yetişir yetişmez, babasına her konuda yardım ederdi, Hem dünyevi hem de Uhrevi. Talebelerin çoğunun derslerini o verirdi. Kardeşi Şeyh Ataulah (k.s) ve Muhammed Bakır (k.s)’ın yetişmesiyle babaları (Şeyh Takiyeddin (k.s) elini dünya işlerinden tam çekti. Bu üç kardeş babalarına yakışır evlat oldular. Üçüde medresede okuyup iyi âlimler oldular.

Şeyh Takiyeddin (k.s)’in vefatından sonra. Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’nin yanında tasavvuf ilmine devam etti. Seyda Molla Abdulbaki (k.s) onu ğayda’ya götürerek orada hilafet verdi. Dedi :

– ’’ Bu hilafeti Ğavs Hizan-i (k.s) bana emir etti, ben de sana verdim. Sen manen Ğavs Hizan-i (k.s)’nin halifesisin.’’ Şeyh Muhammed Hafid (k.s), Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’nin yanında süluk yaparken, zaman zamaz fecir vaktinde odasının kapısında rabıtaya geçerdi.

Seyda Molla Abdulbaki (k.s) bu durumu gördüğü zaman.

-’’ Hafid yapma, sen Hazret (k.s)’in torunusun, senden bu kadar istemiyorum.’’ derdi. Hatta bazı geceler gidip, Seyda Molla Abdulbaki (k.s)’nin ahırlarını temizlerdi. ’’ işte bu hizmet, muhabbet ve samimiyetle büyük derecelere ulaştı.’’

[toggle title=”Şeyh Muhammed Hafid hazretlerinin ailesi” load=”hide”]
ŞEYH MUHAMMED HAFİD (K.S)’İN HANIMLARI
Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in ilk zevcesi Rahile hanımdır. Şeyh Taha (k.s)’nın
kerimesidir. Şeyh Taha (k.s) Şeyh Şehid Muhammed Said (k.s)’in oğludur.
Şeyh Muhammed Hafid (k.s) hazretleri, Rahile hanımın vefatından sonra,
Şeyh Nasireddin (k.s) Hazretlerinin kerimesi Nazime hanım ile evlendi.
ŞEYH MUHAMMED HAFİD (K.S)’İN EVLATLARI
Rahile hanımın evlatları :
1- Yahya Efendi
2 – Fethi Efendi
3 – Necla Hanım
Nazime hanımın evlatları :
1 – Şakir Efendi
2 -Umaneddin Efendi
3 -Şahin Efendi
4 -Şakire Hanım
5 – Canan Hanım
6 – Mizgin Hanım
[/toggle]

İrşada başladığı zaman. Seyda-i Taği (k.s)’nin bütün muhib’leri sevinç içerisinde kaldılar. Hemen onu irşada götürdüler. Hazret (k.s)’in teveccühünde bulunan o eski müridler

– ’’ Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in teveccühü aynı Hazret (k.s)’in teveccühüne benziyor, çok tesirli. ’’ Diyorlardı. – ’’ Gerçekten insan onun teveccühüne oturduğu zaman harikulade şeyler hissediyordu.’’

Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in iki kardeşi de, onun irşad döneminde ona hep destek ve güç verdiler. Ona, maişet ve tekkenin idaresine dair hiç bir iş yüklemediler. – ’’ Sen babamızın yerindesin. Hiç bir şey sana sıkıntı vermesin her şeyi biz yaparız.’’ Diyerek onu irşat işinden uzaklaştıracak hiç bir engel bırakmadılar

Kardeşi Şeyh Ataullah (k.s)’ın erken vefat etmesi, onu sağ vezirsiz bıraktı. Geride sol vezir, Şeyh Muhammed Bakır (k.s) kaldı. Şeyh Muhammed Hafid (k.s) kardeşinin vefatından çok etkilendi.

Şeyh Abdulkerim (k.s) anlatıyor :
’’Zaman zaman bana şöyle derdi ’’ :

– ’’ Babanın vefatı bizi çok etkiledi. O hayatta iken hiç bir şekilde sıkıntım yoktu. Hep benim yanımdaydı. Elimdeydi.

Barışlara onu gönderiyordum. Aile ve tekkenin işlerini o yürütürdü. O gidince Şeyh Muhammed Bakır (k.s)’la yalnız kaldım.

Şeyh Muhammed Bakır (k.s) yalnız, tek başına, bu büyük işleri yapamaz. Onlar iki kişiyken dahi bu işleri zor yapıyorlardı.’’

Şeyh Muhammed Hafid (k.s) son senelerde çok hastalık geçirdi.1989’da İzmir’de, beş damarından baypas ameliyatı oldu. Bu ameliyat sonrasında teveccüh edecek kadar sıhhatte değildi. Sonra 2000’de Bel ameliyatı geçirdi. 2001’de İzmir’de tekrar baypas ameliyatı geçirdi. Yoğun bakımdan çıkmayıp, Ölüm şerbetini içti. ( Hakk’a kavuştu.)

ŞEYH MUHAMMED HAFİD (K.S)’İN HALİFELERİ

1- Şeyh Muhammed (k.s), Hırvıs Şeyhlerinden. Erzurum- Hınıs’a bağlı köylerde kalıyordu. 1980 öncesi vefat ettı. O’nun hakkında fazla bilgimiz yok. Sadece Şeyh Muhammed Hafid (k.s)’in kendisine hilafet verdiğine dair bir mektubu var.

2- Şeyh Celal (k.s), Şeyh İsmail Hakkı (k.s)’nın oğlu. O’ da Hazret (k.s)’in halifesi Şeyh Muhammed Selim-i Hezan (k.s)’nın oğludur.
3- Şeyh Seyyid Abdulkadir Xaxrıf (k.s), Şeyh Abdulkadir Geylani (k.s)’nin torunlarından.
4- Şeyh Seyyid Necmeddin Xaxrıf (k.s), Şeyh Abdulkadir’in (k.s)’in ağabeyi.
5- Seyyid Muhamed Sasoni (k.s) – Adıyaman merkez’de ikamet ediyor.
6- Molla Lütfi sobaşi (k.s), Hazret (k.s)’in talebesı Molla Şahabeddin’in oğlu.

7- Molla Muhamed Nasıh (k.s), Molla Fethullah ve Hazret (k.s)’in talebesi olan Molla Caferi Balek-i’nin oğlu.
8- Molla Mahfuz-ı Balek-i (k.s), Mersinde kalıyor.
9- Molla Bedirhan Ağrı-i (k.s), Ağrı’da kalıyor.
10- Molla Usameddin Melekend (k.s),Önce Ağrı’da ikamet ediyordu. Şimdi İstanbul’da kalıyor.
11- Molla Nuredin Ağri-i (k.s), İstanbul’da kalıyor.
12- Molla Asim Diyarbakır-i (k.s), Diyarbakır’da kalıyor.
13- Şeyh Abdulmenaf Abiri (k.s),Seyda-i Taği (k.s)’nin halifesi Seyyid Tahir-i Abiri (k.s)’nin torunu.
14- Şeyh Muhammed Nasıh (k.s)
Şeyh Muhammed Hafid (k.s) Hazretlerinin ’in 4 halifesi kendisinden
önce vefat ettiler.
İsimleri :
1- Şeyh Abdulmanaf Abiri (K.S)
2- Şeyh Abdulkadir Xaxrıf (K.S)
3- Şeyh Necmeddın Xaxrıf (K.S)
4- Şeyh Lütfi Sobaşi (K.S)

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Şeyh Muhammed Maşuk Norşini (ks.)

Mekke ‘de Cennetül Mualla’da Hazreti Hatice Validemizin ayak ucunda

Seyda Şeyh Maşuk Hazretleri 1325 (1906) yılında Nurşin de dünyaya gelmiştir. Babası Şeyh Masum, annesi Fatıma Hanım’dır.Şeyh Muhammed Diyauddin hazretlerinin kardeşinin oğlu olan Şeyh Masum, ilmi olgunluğa sahip, muhabbetullah sahibi bir kişi idi.Onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerinden birisi hizmete çok düşkün olmalarıydı.Şeyh Masum (k.s.) kimseden korkmaz ve çalışıp hizmet etmekten asla usanmaz bir zattı.Öyle olurdu ki bazen onu tarlada çalışırken,bazen koyunları güderken,bazen medresede talebe okuturken, bazen de insanlara hizmet ederken görebilirdiniz.O yörede bulunan aşiret ağalarını toplar ve köylülere zulüm etmemeleri,adaletli ve merhametli olmaları konusunda sert bir dille uyarırdı.Emri bil maruf ve nehy-i anil münker konusunda çok titizdi.Tabiatları Hz Ömer (r.a.)’i andırırdı.

Hazret’in (k.s.) zamanın da onun yanından bir an ayrılmadı. Medresenin işlerinde Hazret’e (k.s.) yardımcı oldu. Hazret’in (k.s.) vefatından sonra medreseyi ayakta tutmaya ve insanlara nasihat etmeye devam etti. Şeyh Masum(k.s.) aşiretler arasındaki kan davalarını hallediyor, dargın insanları barıştırıyor, yüce ahlaki değerleri yerleştirmeye çalışıyordu. Öyle yerler vardı ki Şeyh Masum(k.s) oralara nasihat etmeden önce o bölge halkı namaz, abdest, helal, haram nedir bilmez bir haldeydiler. Birbirleriyle düşman bir şekilde yaşıyorlardı. Mardin yöresinde bir köy vardı ki ahalisi cehaletlerinden dolayı hem namazdan uzaklaşmış ve hem de öyle bir gaflete düşmüşlerdi ki camiyi ahır yapmış, içinde et pişirip, yiyorlardı. Cami pislikten içine girilmez olmuş, cam ve duvarları içinde yakılan ateşin isinden dolayı kapkara kesilmişti Şeyh Masum’un (k.s) nasihatleri ve O’nun edepleri ile İslam’ı güzel şekilde yaşamaya başladılar. Cami yeniden düzenlendi ve eskisinden daha güzel bir şekilde restore edildi. Kalplerdeki korkunç perdeler kalktı. Bu onlar için yeni bir doğuş oldu. Sanki üzerlerine atılan ölü toprağından silkinerek kurtuldular ve yıllar süren derin bir uykudan uyandılar.

Bu güzel vasıflara sahip babanın oğlu olan Şeyh Maşuk Hazretleri 7 yaşında Hazret’in(k.s) yanında okumaya başladı. Çok zeki bir talebeydi. Çocukluğunda tasavvuf kabiliyeti çok ileri bir seviyedeydi.Diğer çocuklar çelik çomak oynarken o bir köşede onları seyrederdi.Bir gün Hazret (k.s) onun oyun oynamadığını görünce “ Gel çelik-çomak oynayalım” diye çağırdı.Çelik çomak oynarken Hazret (k.s) ağaç dalını attığında Seyda Şeyh Maşuk(k.s) dal ile tekrar oynamak yerine Hazret’e (k.s) geri getiriyor ve önüne bırakırdı. Niye böyle yapıyorsun da oynamıyorsun diye sorulunca “Hazret neşelensin” diye cevap vermiştir. Bunun üzerine Hazret (k.s) halifelerini toplayıp ‘Bu çocuğun kabiliyeti çok fazla, buna iyi bir insan olması için dua edeceksiniz.’ dedi.

Seyda-i Taği(k.s) bir sohbetinde Hazret’in (k.s) bulunduğu bir sohbette “Molla Diyauddin sınırın öbür tarafından bir genç gelecek. Sen ona iyi bak. O Nurşin’deki nisbeti alıp sınırın öbür tarafına götürecek. Nurşin’in kurdu nisbeti oradan alıp geri getirecek.” diye belirtmişti. Uzun seneler önce söylenen bu sözün manası ilerleyen zamanlarda ortaya çıkacaktı.

Seyda Şeyh Maşuk (k.s) çocukken Şeyh Ahmed-ül Haznevi (k.s) , Hazret’in(k.s) yanında amel ediyordu. Hazret (k.s) ona “Sen burada hizmet ediyorsun. Buradan büyük bir Nisbet elde edeceksin. Nurşin’in kurdu gelip senden nisbeti alacak. Tekrar Nurşin’e geri getirecek.”dedi herkes bunun kim olduğunu merak etti.

Şeyh Abdurrahman-ı Tagi hazretleri, Seyda Şeyh Maşuk’un(k.s) büyüklüğüne önceden işaret etmiştir. ‘Nurşin den Nisbet gidecek ama bir (kurt) onu geri getirecek’ demiştir. Şeyh Abdurrahman-ı Tagi hazretleri ve Hazret’in(k.s) böyle demesi ile (kurt)lakabının kim için söylendiği bir olay neticesinde ortaya çıkacaktı..

İnsanlar cenazeye devir okumak için camide bir gün toplandılar. Seyda Şeyh Maşuk(k.s) caminin önündeki ayakkabıları bunlar cennetlikler ve bunlar cehennemlikler diye ikiye ayırır. Hazret(k.s) dışarı çıkıp ayakkabıların üstüne atlayıp birbirine karıştırır. “Kurt kurt git başka yerlerde oyna.” der.

Küçük yaşlardan keşfi açık olan Seyda Şeyh Maşuk’un bu kerametlerinin kapanıp, manevi eğitiminden sonra açılması için hazret namaz kılmayan terki salat bir kadının ekmeğini getirip ona yedirmelerini söyler. Uzak köylerden birinden namaz kılmayan bir kadının ekmeğini getirir ve yedirirler.

Hazretin yanında 7 yaşında okumaya başlar. Daha sonra eğitimine Mutkan’da devam eder. Çok zeki bir talebe olan Şeyh Muhammed Maşuk (k.s) ilerleyen yıllarda medresede talebe yetiştirmeye başlar ve birçok kimseye ilim icazeti verir.

Şeyh Ahmed-el Haznevi’den (k.s) hilafet alması

İlk olarak Molla Müezine (hazretin halifesi olup hazretle beraber Seyda-i Taği’de amel etmiş) intisab etti. Herkes Şeyh Ahmed-el Haznevi’den (k.s) hilafet almasını beklerken Molla Müezine bağlanmasına şaşırdılar. Fakat kısa bir süre sonra Molla Müezzin (k.s) vefat etti. Şeyh Muhammed Maşuk (k.s) bir müddet yalnız kaldı.

Şeyh Muhammed Maşuk (k.s) ,Şeyh Ahmed’in (k.s) yanına Suriye’ye gitmek istedi. Babasından Suriye’ye gitmek için izin istemeye utandığından hacca gitmek için izin ister. Şeyh Masum elindeki çomakla yere çizgiler çizer. Üzgün olduğu her halinden bellidir. Ona bir cevap veremez. Eve geldiklerinde Seyda Şeyh Maşuk’a “babam bana cevap vermedi diye düşünüyorsun. Bütün ailenin geçimini temin ettiğim için senin yol masrafını nasıl karşılayacağımı düşünüyorum.” dedi. Bunun üzerine Seyda Şeyh Maşuk (k.s) “Ben yol için gerekli ihtiyaçlarımı hazırladım.” diyince. Sevinerek ‘hayırlısı ile git gel, bana sormana gerek yok.’ der. Seyda Şeyh Maşuk, Şeyh Abdulhalim(k.s) ve Molla Nimetullah (k.s) birlikte hacca gitmek üzere yola çıkarlar. Suriye’den geçerken Hazne’ye uğrayıp Şeyh Ahmed’i (k.s) ziyaret ederler. Şeyh Ahmed(k.s) onları görünce çok memnun olur ve sevincinden ağlar. Hazret’in (k.s) çocukları çayı çok sever diyerek çay hazırlamak için içeri gider. Geri döndüğünde üstündeki kıyafetini değiştirmiştir. Seyda Şeyh Maşuk bunu görünce çok canı sıkılır ve biz buraya zenginlik görmek için gelmedik, diye aklından geçirir. Çay içip oturup biraz sohbet ettikten sonra Şeyh Ahmed (k.s) onu alıp dışarıda uzak bir yere götürdü. Kumların üzerine oturttu. ‘Maşuk bu yerler kumdur, bundan ötesi de hep çöldür. Siz geldiğiniz için ben o kadar çok sevindim ki çay çabuk olsun diye gaz ocağının pompasını çok doldurdum. Oda üzerime fışkırdı. Bunun için elbisemi değiştirmek zorunda kaldım.’ Böylece Seyda Şeyh Maşuk’un (k.s) kalbindeki sıkıntı gitti. O gece orada misafir oldular. Sabahleyin Seyda Şeyh Maşuk (k.s) intisap etmek için Seyda Şeyh Ahmed’in (k.s) onu çağırmasını içinden geçiriyordu.

Ertesi sabah Seyda Şeyh Maşuk (k.s) , Şeyh Abdulhalim ve Molla Nimetullah (k.s) otururlarken üçünün arasından Şeyh Ahmet (k.s) , Seyda Şeyh Maşuk’u(k.s) yanına çağırdı. Bu gece rüyamda sadat-ı kiramı bizim eve gelirken gördüm. Çok sevindiklerini söylediler. Senin buraya gelmenden çok memnun oldular. Dedi ve onu tekrar kumların oraya götürerek ona tarikat verdi. Geriye döndüklerinde arkadaşları “sende değişik bir hal gördük.”dediler Seyda Şeyh Maşuk (k.s) “bu hal iyi midir, kötü müdür?” diye sorar. Arkadaşları “seni çok iyi gördük.” derler. O da “çok güzel bir iş yaptım, şeyh Ahmed’in tarikatina girdim.” der. Arkadaşları çok memnun olup birbirlerine sarılır ve çok güzel bir iş yaptın derler.

Seyda Şeyh Ahmed “selametle haccınıza gidin, dönüş yine bu kapıdan olsun.” der ve onları uğurlar. Seyda Şeyh Maşuk Suriye’den ayrılıp hacca gider. Hacdan dönüşünde tekrar Suriye’de tekrar Şeyh Ahmed’in yanına uğrar. Seyda Şeyh Maşuk “Şeyh Ahmed Nurşin’e geldiğinde babamın yanında nasıl davranacağım, ayağa nasıl kalkacağım, edebimi nasıl muhafaza edeceğim?”diye içinden geçirir. Şeyh Ahmed onu yanına çağırarak “Nurşin’e geldiğimizde bizim müridimiz olduğunu kimse bilmeyecek. Ben divana geldiğimde Şeyh Masum’un (k.s) yanında ayağa kalkmayacaksın. Tarikata girdiğini kimseye söylemeyeceksin.”der ve Nurşin’e geri dönerler.

Nurşin ile Hazne arasında bir gidiş geliş başlamış olur. Uzun ve sıkıntılı yolculuklar sırf Allah-u Teala’nın rızasını tahsil için yapılmaktadır. molla Muhyeddin hazretleri ve Şeyh Maşuk hazretleri birlikte arabanın uçağın olmadığı o günlerde ayakların da bir çarık uzun yolları yürüyerek gider, gelirler.hazneye gittiklerinde ayakkabılarının altları çıkmış,ayakları yara içindedir. Fakat onlar gönül saraylarını mamur etmeye uğraşmaktadırlar. Seyda Şeyh Maşuk (k.s) , Şeyh Muhammed Diyauddin (k.s)’in halifesi Suriye-Hizna’daki Şeyh Ahmed ül-Haznevi (k.s)’nin yanında tarikat terbiyesi almış ve işaret edildiği üzere Şeyh Ahmed ül-Haznevi (k.s)’nin halifesi olmuştur ve Nurşin’e nisbeti geri getirmiştir.

Molla Sıddık, Seyda Şeyh Maşuk Hazretlerini şöyle anlatır. O, çok halim bir insandı. Altı gün hizmetinde bulundum. Her hali ve davranışı Allah (c.c) hatırlatırdı. İnsanlarla münasebetinde hiç riyası yoktu. Müridleri yanında rabıtayı gözü açık yaparlardı. Molla Sıddık talebeyken Seyda Şeyh Maşuk Hazretleri Seyrantepe köyüne geldi. Molla Sıddık yanına ziyarete gitti. Çok büyük kalabalık vardı. Büyük bir sofra misafirler için kuruldu. Şeyh Maşuk’ a ayrı küçük bir sofra kurulmuştu. Molla Sıddık’ı yanına davet edip oturtu. Şeyh maşuk “burada yemek yemeyelim. Başka köye gidiceğiz orada yeriz.” dedi. Molla Sıddık orda sadece 3–4 lokma yemek yedi. Yediği o lokmaların acısı 3–4 gün karın ağrısı çektikten sonra geçer ve Seyda Şeyh Maşuk Hazretleri’nin yanına geri döner. Hâlbuki sözünü dinleseydim O’nunla üç günü beraber geçirecektim.”diye anlatır.

Seyda Şeyh Maşuk Hazretleri dünyevi işlerde talebelerine karşı çok müsamahakârdı. Allah-u Teâlâ’nın emirleri konusunda çok titizdi. Namazını cemaatle kılmayanlara, Allah-u Teâlâ’nın emirlerine uymayanlara çok kızardı. Bir sohbetinde “Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ismi anıldığında gözünden yaş, ağzından içindeki yangının kokusu gelmeyenin muhabbeti zayıftır.” buyurmuştur.

Dünyevi işlerle ilgilenmezdi. Ticari işlerle uğraşmayı sevmezdi. Harama ve helale çok dikkat ederdi. Ailenin maddi geliri ile talebelere gelen yardımları ayrı tutardı. Oğlunun anlattığı şu hadise çok dikkat çekicidir. “Nurşin’de açılan yeni bir lokantada yemek yemeği çok isterdik. Paramız olmadığından lokantaya gidemezdik. Seyda Şeyh Maşuk Hazretlerinin maddi işlerine bakan bir salikine bize biraz para ver dedik. “Ailenin parasını size veremeyiz.” dedi. Seyda Şeyh Maşuk Hazretlerine baktım, bize parayı vermek istemişti. Ama ailenin parası olduğu için izin vermedi ve yarın köylülere sattığım keçilerin parası gelecek. Yemek parasını o paradan “yarın veririm.” dedi.

Aileye çok önem verirdi. Şeyh nasır(k.s.) ve şeyh takiyeddin’i(k.s.) çok severdi. Hep birlikte gezerlerdi. Birbirlerini çok sayarlar ve birbirlerini çok severlerdi. Şeyh Takiyeddin’e (k.s.) Şeyh Nasır’ı(k.s.) sorduklarında, onu o kadar övdü o kadar övdü ki soran şahıs “gidip mürüdi olasım” geldi dedi.

Vefatı

Vefatından önce defaatle vefat edeceğine dair işaretler vermiştir. Demirci köyüne gittiklerinde “bir daha bu yaylaları göremeyeceğim, bu son gelişim.”dedi.

Nurşin’e döndükten sonra hacca gitmek için hazırlıklara başladı. Oğluna “sende benimle gelmek istemezmisin?”dediğinde “ağbim var o hazırlıklarını tamamladı.”diye cevap veren Şeyh Veysi’ye “gelmek istersen sende gel. Yalnız işleri çabuk bitir. Diyarbakır’a git ve tarlaları ek, oyalanmadan geri dön.”dedi .

Şeyh Maşuk Hazretlerine astım rahatsızlığının ilerlemesinden dolayı hacca gitmemesi gerektiğini söyleyenlere “bana hastasın hacca gitme diyorlar, ben merkate gittim üç kere bana “uğurlar olsun.” dediler.

Şeyh Maşuk Hazretleri hanımını yanına çağırdı “hakkını helal et seninle uzun zaman sıkıntıları birlikte paylaştık ben gidiyorum geri gelmeyeceğim.”diyerek helalleşti. Fakat bu vedalaşmaları herkes hasta olduğundan dolayı söylediğini düşünerek “böyle söylemeyin efendim.” dediler.

Diyarbakır’a tarlaları ekmeye giden şeyh Veysi’nin yanında çalışan adamı rüyasında “şeyh Veysi çabuk hazırlansın pasaportlar hazır yola çıkılıcak”denilir.sabah Nurşin den bir haberci gelir rüyayı gören kişi şeyh Veysi’yi mi acele çağırıyor dediğinde çok şaşırırlar. Sen nerden biliyorsun? diye sorunca “akşam rüyamda gördüm” der.

Rüyayı gören zat da onlarla hacca gitmek ister, bir günde pasaporta müracaat eder ve pasaportu çıkar. Herkes hayretler içindedir. O zamanın şartlarında bir günde pasaport çıkması mümkün değildir. Araştırıldığında nüfus bilgilerinin sorulduğu tüm bilgilerin kendileri tarafından hazırlandığı cevapların çabuk geldiği hayretle görülmüştür. Muhabbet ve saadatın duasının zorlukları kolaylaştırdığı bu hadiseyle bir kez daha görülür.

Şeyh Maşuk Hazretleri ile hacca gidecek kafilede halifeleri, âlimlerden birçok kimse vardı. Molla Hüseyin, Molla Muhyeddin onla birlikte yolculuk yaptılar. Seyda molla Muhyeddin hazretleri onun hem amel arkadaşı hemde halifesidir. Molla Muhyeddîn hazretleri, Baykan-Havilli olup, medrese tahsilini, Ohin ve Norşin’de tamamlamıştır. Tarikat icâzeti Şeyh Muhammed Maşuk hazretlerindendir. Bölgenin en tanınmış ulemasından olup, fetva sahibi idi. 1988 yılında Havil’de vefat etmiş olup, çeşitli ilimlerde 100’e yakın basılmamış Arapça eseri mevcuttur.

Seyda molla Muhyeddin hazretleri Şeyh Maşuk Hazretlerinin halifesi olmasına rağmen sen âlimsin der her şeyi ona sorardı. Medine’ye geldiklerinde “molla Muhyeddin Mekke’de mi ölmek Medine’de mi ölmek daha iyidir? Diye sordu. Molla Muhyeddin hazretleri ona “Mekke’de kılınan bir vakit namaza100 000vakit namaz sevabı, Medine’de kılınan 1 vakit namaza 1000 vakit namaz sevabı vardır. Ölüm de böyledir.” Diye cevap verir.

Nurşin’den ayrılıp Medine’ye doğru yola çıkarlar. Şama uğrarlar. Seyda Şeyh Maşuk orda bulunan insanların hatırları kırılmasın diye insanların meselelerini çabuk halletmesi için oğluna talimat verir. Şöyle der, “ziyaretler bitmez! Vazifelerimiz bitti! Mekke’ye çabuk gitmeliyiz. Mekke’ye gittiğimizde beni Hz. Hatice’nin (r.a.) ayakucuna defnedin. Ana kucağının şefkati daha iyidir. Etrafındakiler “neden böyle söylüyorsunuz?” dediğinde, “ ben geri dönmeyeceğim!” der.

Mekke’ye ulaşıp hac vazifelerini yerine getirirler. Yanında bulunanların bir kısmı Medine’ye gitmek üzere yola çıkarlar. Seyda molla Muhyeddin hazretleri birkaç arkadaşı ile beraber Seyda Şeyh Maşuk hazretlerinin yanına geldiklerinde “siz ne zaman Medine’ye geleceksiniz?” diye sorduğunda. “tüm hacılar Mekke’den ayrılınca geleceğim” cevabını alır. Bunun üzerine Seyda molla Muhyeddin hazretlerinin gözlerinden süzülen yaşları arkadaşları fark ederler ve sorarlar “Ne oldu? Niçin ağlıyorsun?” Seyda molla Muhyeddin onlara “ Mekke’de hacılar kıyamete kadar bitmez. Bunun manası Seyda’nın vefat edeceğidir.” der. Seyda Şeyh Maşuk’la vedalaşır ve Medine’ye yola çıkar.

Seyda Şeyh Maşuk hazretleri bir akşam rahatsızlanır oğlunu hareme göndermez ve şöyle söyler. Haremde namaz kıymetlidir. Ama babaya bakmak daha kıymetlidir. Sen babana bak! Dedi.

Oğlunu cennet-ül muallâ’ya gönderdi ve “Hz. Hatice’nin(r.a.) etrafı sahabelerle doludur. Hz. Hatice’nin(r.a.) ayakucuna beni defnedin. Nurşin’e dönerken molla Hüseyni yanınıza alın” dedi. Hulefalarından bazıları geldiler. “Seni çok iyi gördük.” Dediler. Seyda Şeyh Maşuk hazretleri “ölmeden önce düzelme iyidir.” dedi. Onlarla sohbet etti. “ben biraz rahatsızım” dedi ve Seyda Şeyh Maşuk sağ yanı üzerine yattı. Rahatsızlığı artınca bir doktor çağırdılar. Şeyh asım ve yanındakiler Yasin ve hatim okumaya başladılar. Doktor gelene kadar Seyda Şeyh Maşuk hazretleri mubarek ruhunu teslim etmişti.

Seyda Şeyh Maşuk hazretlerinin mubarek bedeni yıkanıp kefenlendi ve sabah namazına kadar harem-i şerifte başında kuranlar okunarak dualar edildi. Sabah namazı sonrası binlerce kişi tarafından cenaze namazı kılındı. Vasiyeti üzerine Hz. Hatice (r.a.) validemizin ayakucuna defedilmek için cenneti muallâya götürüldü. Cennet-ül muallâdaki görevliler buraya sahabelerden başka kimsenin gömülemeyeceğini söylediler. Yanındakiler ise “Seyda Şeyh Maşuk hazretlerinin Şam’dan beri defaatle “Beni Hz. Hatice (r.a.) validemizin ayakucuna defnedin!” diye vasiyet etti” dediler. Bunun üzerine görevliler ayakucunda boş bir yer olduğunu yerini belli etmemek ve başına taş koymamak koşuluyla defnetmek için izin verdiler.

Bir ömür Allah rızasına uygun olarak yaşanmış ve en mukaddes topraklarda tüm müminlerin annesinin ayakucunda noktalanmıştır. Arkasında on altı halife ve gözü yaşlı binlerce seven bırakarak 1975’in 28 aralığında dar-ül bekaya göç etmiştir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]
Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
[/toggle]

Şeyh Seyyid Muhammed Maruf

Batman – Çamlıca Mahallesindeki aile kabristanında

Batman’ın önde gelen kanaat önderlerinden Şeyh Seyyid Muhammed Maruf Yıldırım 1925 yılında Batman’ın Gercüş (Gercews) ilçesine bağlı Vergili (Bêcırman) köyünde doğdu.Şırnak’ın Cizre ilçesinde bulunan Şeyh Seyda Elcezeri’nin yanında tefsir, mantık, hadis ve tüm ilimleri okuyup icazet aldı.Nakşibendi, Kadiri ve Rufai tarikatların halifeliğini yapan ve aslen Seyyid Bilal soyundan gelen Şeyh Maruf, Hüseynî olup soyu Hz. Muhammed’e (sav) ulaşıyor.

Şeyh Muhammed Maruf hazretleri 20 ekim 2017 tarihinde tedavi gördüğü İstanbul Acıbadem hastenesinde vefat etti. Cenaze namazı Batman – Dergah camiinde kılındıktan sonra Çamlıca mahallesindeki ali kabristanına defin edilmiştir.