Ana Sayfa>Genel(Sayfa 185)

Ramazan Mahfi Efendi (k.s.)

İstanbul – Kocamustafa paşa’daki Ramazan Efendi camii avlusundadır.

Şeyh Ramazan Mahfi Efendi ,949/1542 senesinde Afyon’da dünyaya geldi. Ramazaneddin-i Mahfi diye tanınmıştır. Akli ve nakli ilimleri tamamlayarak devrin meşayıhından olan Halvetiyye-yi Ahmediyye Şeyhi Kasım Çelebi’den el almıştır. Şeyh Kasım Çelebi’nin vefatından sonra halifesi olan Şeyh Muhammed Muhyiddin Karahisarı’nin yanında seyr ü sülükunu tamamlamış ve onun halifesi olmuştur. Şeyh Ramazan Efendi, Şeyh Muhyiddin efendi’den aldığı hilafet ile 994/1586 yılında İstanbul’a gelmiştir. Sevenlerinden biri olan Bezzazzistan Kethudası Hüsrev çelebi tarafından Koca Mustafa Paşa da kendisi için bir tekke bina ettirmiştir.Hüsrev çelebi tekkeyi 994/1586 de Mimar Sinan’a yaptırmıştır.
Şeyh Ramazan Efendi güzel ahlak sahibi bir zat idi. İlahi aşk yolunun saliklerine yol gösterir, insanların dertlerine çareler bulurdu.Rüyâ tâbirinde çok derin bilgilere sâhipti. Şeyh Ramazan Efendi ,’‘ Mahfi” mahlasından anlaşıldığı gibi kemalini gizleyen bir Allah dostudur. Hüseyin Vassaf’ın ifadesi ile ”tarik-i tesettür’‘ e meyyaldir. Bu nedenle zamanında gerekli şöhreti bulamamış , hayatı tafsilatlı olarak kaleme alınamamıştır.
Ramazan Efendi son zamanlarında tekkesinde halktan uzak bir hayat yaşadı. Yetmiş altı yıllık ömrünün otuz iki yılını dergahta şeyhlik yaparak sürdürmüştür. 1025/1616 yılında vefat ederek tekkesinin avlusuna defnedilmiştir. Ölümüne ”Rıza-ı Pak”Eş-Şeyhül Mücahid”Kabetül Uşşak’‘ ” geçti Şeyh bugün” gibi tarihler düşülmüştür. Ramazan Efendi vefatından sonra birçok halife bırakmıştır.

Şu beyit meşhurdur ;

Mahfi bugünü gözleyip
Girdi yola aşk özleyip
Aşıkların cem eyleyip
Gitsin bugün hu hu deyu

Tasavvufla ilgili de şu sözü meşhurdur;

Tasavvuf kimse gönlün yıkmamaktır
Haram ve nehyi olana bakmamaktır

Menkıbeleri ; 

…..Sünbül Efendinin, Ramazan Efendi hakkında gösterdiği kerâmet şöyle anlatılır: “Ramazan Efendinin dergâhının olduğu yer önceleri bahçe idi. Bir gün Sünbül Efendi buradan geçerken, dergâhın bulunduğu yerde oturarak; “Buradan tevhîd kokusu geliyor.” buyurdu. Hâlbuki Ramazan Efendi daha doğmamıştı. Fakat daha sonra İstanbul’a gelen Ramazan Efendi buraya gelip yerleşti ve insanlara doğru yolu gösterdi.”

……..Zamânın vezirlerinden Mahmûd Paşa, Ramazan Efendiye bağlı olanlardan idi. Vezirliği bırakarak, tasavvufa yönelip, bu bağlılığı devâm ettirmek istiyordu. Bir gün Sadrâzam Yemişçi Hasan Paşanın elinden kaçıp, Ramazan Efendiye sığınmıştı. Sadrâzam onun, Ramazan Efendinin dergâhında gizlendiğini öğrenince, adam gönderip, oradan almalarını emretti. Fakat Ramazan Efendi, Mahmûd Paşayı teslim etmedi. Bir gün Sadrâzam bizzat kendisi gelip, vezîri teslim almak isteyince, Ramazan Efendi; “Bizim dergâhımızda paşa yoktur. Cümlesi derviştir. İsterseniz gelsinler, görünüz, hangisi Mahmûd Paşa ise alınız.” dedikten sonra, dervişleri çağırdı. Mahmûd Paşa onların arasında aba giymiş olarak bulunuyordu.Hasan Paşa onu bu hâlde görünce, işte budur demeye gücü yetmedi ve oradan ayrılıp gitti.”

Tokatlı Mustafa Haki Efendi (k.s.)

İstanbul – Fatih camii kıble tarafındaki hazirede.

Mustafa Haki Efendi Hazretlerinin (k.s.) Silsile-i ŞerifiTokat velîlerinden. Doğum târihi belli değildir. 1920 (H.1338) de İstanbul’da vefât etti. Kabri Fâtih Câmii bahçesinde, Gazi OsmanPaşa türbesine yakındır. Sık sık ziyâret edilmektedir. İlmi, ahlâkı, tevâzuu Tokat, Çorum, Sivas, Amasya ve Yozgat’ta dilden dile anlatılmaktadır. Aynı zamanda Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendinin yeğenidir.

Mustafa Hâki Efendi, ilk tahsilini Tokat’ta yaptıktan sonra, Çorum Şeyhi Şîranlı Mustafa Efendiye talebe olup icâzet aldı. Sonra Tokat’a dönüp, talebe yetiştirmeye başladı. Dergahı hak âşıkları, ilim tâlipleri ile dolup taşardı. Yetiştirdiği talebeleri, arasında en meşhuru Sivaslı Mustafa Tâkî’dir. Mustafa Tâkî Efendi vefât edince bâzıları; “İlim üç Mustafa ile gitti. Bunlar Çorum Şeyhi Şîranlı Mustafa, Mustafa Hâki ve Sivaslı Mustafa Tâkî’dir.” demişlerdir

Mustafa Hâki Efendi, 1908’de ikinci Meşrûtiyetin ilânı sebebiyle yapılan seçimde devrin ileri gelenlerinin arzûsuyla Tokat mebûsu oldu. Ancak ittihatçıların ve gayr-i müslimlerin oyları ile mebusluğu düşürüldü veİstanbul’da mecbûri ikâmete tâbi tutuldu. Kendisine Çarşamba’daki Mustafa İsmet Efendi dergâhı verildi ve vefâtına kadar burada kaldı.

Mustafâ Hâki Efendinin oğlu Behâeddîn Efendi, dînî ilimlerin yanında Eczâcılık mektebini bitirmiş, siyâsî olaylara karışmamak için Türkiye’den ayrılıp önce Medîne’ye gitmiş orada 27 sene ders okutmuş sonrada Şam’a geçmiştir. Torunları zaman zaman Tokat’a gelip akrabâlarını ziyâret etmektedirler.

Mustafa Hâki Efendinin sözleri ve kerâmetleri halk arasında anlatılmaktadır. Bunlardan bâzıları şöyledir:

Mustafa Hâki hazretleri Samsun’a geldiği bir günde misâfir kaldığı evde ikram edilen meyveyi yerken buyurur ki: “Bu gece dünyâya bir oğlum gelse gerektir.” Tokat’a gelindiğinde görülür ki sözün söylendiği o saatte Behâeddîn Efendi dünyâya gelmiştir.

Mustafa Hâki hazretleri sohbetlerde umumiyetle Eshâb-ı kirâm sevgisinden bahseder, Eshâb-ı kirâm sohbet ile yükseldi. Eshâb-ı kirâm dîni bildirenlerdir. Eshâb-ı kirâma dil uzatan, dîni yıkar. Eshâb-ı kirâmın îmânda ayrılıkları yoktur. Hepsi bütün velîlerden üstündür.

İnsana lâzım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak ve tasavvuf yolunda ilerlemektir.

İslâmın temeli; Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine inanmak ve yapmaktır.

Nasihat istiyen birisine buyurdu ki: “Müslüman temiz toprağa benzer. Temiz toprağa her şey atılır. Hakaret görebilir, eziyet görebilir, cefaya uğrayabilir. Lâkin ondan hep güzel temiz faydalı şeyler çıkar. Müminin, insanları ayırmadan, hepsine aynı şekilde davranması ve güzel ahlâklı olması lâzımdır.”

Kerâmet hakkında da; “Bir kimsenin havada uçtuğunu suyun üzerinde yürüdüğünü görseniz, İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymaktaki hassasiyetine bakınız. Şâyet bu tam ise ona uyabilirsiniz. Eğer emir ve yasaklarda gevşeklik varsa hemen ondan uzaklaşınız. Çünkü zararı dokunur.” derdi.

Vefâtı sebebiyle yazılan mersiyeden bir bölüm:

Hicrânda koydun bizleri ey Mürşîd-i ebcel
Nâkısları kim eyleyecek kâmil ü ekmel

Destine yapışdık ebedî bir habl-i metîne
Çekdin elini nâkıs olan düşdi zemîne

Eyvâh geçirdik dem-i fırsatları eyvâh
Allaha ulaştırıcı sohbetleri eyvâh

Feyz-i nazarın mürdeleri eyledi ihyâ
Bu seng-dil Âdemliğini bulmadı hâlâ

Sen bizleri cezb eder idin arş-ı berîne
Biz kendimizi attırırız zîr-i zemîne

Hayfâ o nezâfet o zerâfet, o cemâl
Cem’ olmış idi sende hemân cümle kemâlât

El-Bakî

E’azım-ı meşayih-i Nakşbendiyye-i Halidiyyeden İsmetullah Efendi Dergahı Postnişîni Tokadî es-Seyyîd el-Hac Mustafa Hakî Efendi Hazretleri’nin aram-gah-ı ebedîsidır. Fî 23 Rebî’ü’l-ahir 1338 ve fî 15 kanün-ı sanî 1336

Ebedî olan (Allah)

Nakşibendiyye tarîkati’nin Halidiyye kolunun büyük şeyhlerinden Ismetullah Efendi Dersahı Postnişîni Tokatlı Seyyid Hacı Mustafa Hakî Efendi Hazretleri’nin ebedî dinlenme yeridir.

15 Ocak 1920

Hazret-i Mustafa Hakî Tarîk-ı Hakda muktedamızdır. Gubar-ı kadem-i paki Çeşm-i im’ane tütiyamızdır Nasîbli canlara ta ki Menba-ı feyz-penahımızdır Muhib olanlar Nazmî Dünya vü ukba bahtiyarandır. Ta’mîri 15 Zî’l-ka’de 1425 Ketebehu Mahmud.

Hak yolunda rehberimiz Mustafa Hakî Hazretleri’ dir. (Onun) Temiz ayasının tozu söz pınarlanna sürmemizdir, (O) Nasibi olan kişilere feyiz kaynağıdır. Ey Nazmî, onu sevenler: “Dünyada ve ahirette talihlilerdendir.” Onarımı 27 Aralık 2004 (Hattat) Mahmud (Şahin) yazdı.

 

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
İç Anadolu Evliyaları , Türkiye Gazetesi [/toggle]

Oflu Mehmed Emin Efendi (k.s.)

İstanbul – Fatih camii kıble tarafındaki hazirede Fatih Sultan Süleyman Hanın hemen karşısında duvar dibindedir

Osmanlının son devrinde yetişmiş, veli ve alimlerdendir. Fatih camiinde cuma günleri vaaz ve irşadda bulunan ve Necat’ül Müminin ( Müminlerin kurtuluşu) adlı meşhur ilmihal kitabının yazarı olup başka eserleride vardır.

Kabir taşı ;

Fatih Cami-i şerîfinde / Cum’a günleri va’iz, / “Meclis-i” İrşadiyye” / ve “Necatü’l-mü’minîn” ve sair / risalelerin mü’ellifi, / meşhur ulema-yı kiramdan, / fazîletlü Oflu el Hac / Mehmed Emîn Efendi’nin kabridir. / El-Fatiha 1319

 

Fatih Camii’n de Cuma günleri vaaz eden, “Meclis İrşadiye” ve “Necatü’l-Müminîn” isimli kitaplar yazmış olan ve meşhur din bilginlerinden, erdemli Oflu Hacı Mehmed Emin Efendi’nin mezarıdır. Fatiha 1901

1901

Hacı Hafız Mustafa Özgür (k.s.)

İstanbul – Göztepe’de; Şahkulu Sultan dergahının arkasında yer alan Merdivenköy kabristanında

Eşşeyh Hafız Mustafa Efendi 1938 yılının ocak ayının ilk gününde Kars’ın Susuz ilçesinin Kayalık (Bendivan) köyünde dünyaya gelmiştir.Babası Hacı Ruşen Efendi, annesi ise Şehriye Hanımdır.Beşi erkek ikisi kız toplam yedi kardeşin en küçükleridir. Eşşeyh Hafız Mustafa Efendi oniki yaşında hafızlığa başlamış, ondört yaşında da hafızlığını bitirerek zamanın müderrislerinden olan Oflu Hacı Muhammet Sula ve oğlu Hacı Hüseyin Sula Efendilerden Fıkıh, Hadis ve Arapça dersleri almıştır. Eşşeyh Hafız Mustafa Efendinin köyü olan Kayılık (Bendivan) köyü bünyesinden çıkardığı hafızları ve alimleri ile bilinen ve tanınan bir köydür.

16-17 yaşlarında hem medrese hocalarından ilim tahsiline devam etmiş hem de aynı zamanda çevre köylerde vekil olarak imametlik görevine başlamıştır. Bu durumu askerlik görevini yapıp dönünceye kadar devam etmiştir. Askerliğini yapmadan önce yine böyle imamlık yaptığı bir köy olan Kars Merkez Çakmak Köyünden Gülgez Hanımla evlenmiştir. Bu hanımdan iki çocuğu olmuştur.

Askerden sonra Kars Müftülüğünün açtığı yeterlilik sınavlarını kazanmış ve vekâleten sürdürdüğü memuriyet hayatına asil olarak devam etmiştir. Kars’ın muhtelif camilerinde müezzinlik, imam-hatiplik görevlerinde bulunan Eşşeyh Hafız Mustafa Efendi, bir dönem de Kur’ân Kursu hocalığı görevini sürdürmüş ve halen görevlerini sürdürmekte olan çok sayıda hafız, imam ve hoca yetiştirmiştir.

Bu arada ilk hanımı olan Gülgez Hanımı bir hastalık neticesinde kaybeden Hafız Mustafa Efendi Söğütlü Köyünden Ayşe Hanımla ikinci evliliğini gerçekleştirmiştir. Bu ikinci evliliğinden yedi erkek iki kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Askerlik görevini sürdürürken tanıştığı bir arkadaşı ona Eşşeyh Esseyyid Hacı Mustafa Hayri Baba Hazretlerinden bahsetmiştir. Askerlik görevi bittikten sonra o zamanlar Hayri Baba Hazretlerinin Kars’taki müritlerinden Hacı Nazım Efendinin vesilesi ile mektupla, Ankara’da ikamet eden Hayri Baba’dan tarikata intisap dersi almıştır.(1961)

Tarikat-ı Kadiriyenin Halisiye Koluna bu şekilde intisab eden Hafız Mustafa Efendi dört yıl boyunca hiç şeyhini görmeden sadece mektupla irtibat sağlayarak intisabını sürdürmüştür.Bu dört yılın sonunda Ankara Etlik’te oturan şeyhini ziyaret edip karşılıklı olarak tanışıp görüşme lütfuna nail olmuş ve bu uzun süren hasret sona ermiştir.Bu ilk görüşme esnasında Şeyhi Hayri Baba Hazretleri kendisine, Kars’ta tarikata intisap dersi vermeye ve halka-i zikir çektirme izni vermiştir. Hayri Baba Hazretleri Ankara’dan İstanbul’a taşındıktan sonra (1965 aralarındaki zahiri mesafe daha da artmıştır. Eşşeyh Hafız Mustafa Efendi bu hasrete ancak yedi yıl daha dayanabilmiş ve 1972 yılında İstanbul’a gelerek şeyhini ziyaret etmiş ve kendisinin de İstanbul’a tayinini almak istediğini belirterek bu konuda izin istemiştir. Hayri Baba Hazretlerinin de uygundur demsi üzerine hemen işlemlere başlamış ve aynı yıl İstanbul’un Üsküdar İlçesine bağlı Örnek Mahallesi Camiinde göreve başlamıştır. Otuz yıl süren hocalık görevi esnasında şeriattan ve bağlı olduğu tarikattan ödün vermediği için o dönemin müftüleri ile anlaşamayıp görev yaptığı zaman zarfında sık sık bir camiden diğer bir camiye tayin edilmiş ve ancak görev yaptığı beşinci camiden emekli olmuştur.

Bir ara tekrar Kars’a tayini çıkan Hafız Mustafa Efendi’yi, Şeyhi Hayri Baba Hazretleri “Hayır evladım sen bize burada lazımsın” diyerek göndermiş ve tekrar İstanbul’a geri nakletmesinde bizatihi maddi ve manevi olarak yoğun bir çaba sarf etmiştir.
Hafız Mustafa Efendi’nin İstanbul’da Görev Yaptığı Camiler :
– Üsküdar Örnek Mahallesi Camii
– Bakırköy Dârusselam Camii
– Bakırköy Kartaltepe Camii (Sefâköy)
– Bakırköy Ali Osman Camii
– Üsküdar Beylerbeyi Küplüce Camii (Bu camiden emekli olmuştur.)

Görev yaptığı otuz sene boyunca tarikata verdiği hizmetlerden ve kazandırdığı sayısız müritlerden dolayı şeyhinin teveccühünü kazanan Hafız Mustafa Efendi, Hayri Baba Hazretleri ile karşılaştığı ilk andan itibaren Tarikat-ı Kadiriye-i Halisiyye’de aktif görevler tayin edilmiş olup, vefatından hemen önce (1979) şeyhi Hayri Baba tarafından tam icazet verilmiş olan sekiz erkek halifeden birisi olarak taltif edilmiştir. İstanbul, Erzurum, İzmir, Bursa, Uşak, Çanakkale, Kars, Kütahya, Adana, Antalya ve hemen hemen Türkiye’nin her köşesinde; Almanya’nın Berlin şehri başta olmak üzere birçok şehrinde, Avusturya’da, Amerika’da ve Mısır’da Tarikat-ı Kadiriyyenin dergâhlarını kurmuş ve yetiştirmiş olduğu zakirler vasıtası ile buralarda halka-i zikir meclisleri oluşturup bu nurlu yolun kıyamete bâki kalması için elinden gelen bütün maddi ve manevi gayretlerini seferber etmiş ve etmeye de devam etmektedir.

Bu manevi hizmetlerine 1993 yılında kurduğu ÖZGÜR VAKFI’NI DA ekleyerek Müslümanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma hizmetlerinde de öncülük etmiştir. Hafız Mustafa Özgür Hocaefendi ; 25 ekim 2014 tarihinde vefat etmiş ve İstanbul – Göztepe deki Merdivenköy kabristanında babasının yanına sırlanmıştır.

Elmalılı Hamdi Yazır Efendi (k.s.)

İstanbul – Kadıköy ; Sahrayı cedid kabristanında – Giriş kapısının bir üstünde yer alan kapıda hemen karşıda

M. Hamdi Yazır 1294 (1877) yılında Antalya’nın Elmalı kazasında dünyaya geldi. Babası, Burdur’un Gölhisar kazasının Yazır köyünden Numan Efendi’dir. Annesi Elmalı ulemasından Mehmet Efendi’nin kızı Fatıma Hanımdır. Numan Efendi Şer’iyye Mahkemesi Başkâtipliği görevinde çalışmıştır. Babası gibi dedeleri de ilmiye sınıfındandır. Hamdi Efendi, İlkokulu, Rüşdiye’yi ve hafızlığını tamamlayıp bazı İslâmî ilimlerde son bilgileri aldıktan sonra 1310 yılında dayısı Mustafa Sanlar Hocaefendi ile İstanbul’a gitti. Küçük Ayasofya medresesinde ders okumaya başladı. Orada başta gelen hocası, Tetkikat-ı Şer’iyye Meclisi Reisi Kayserili Büyük Hamdi Efendi olup, ondan ayırd edilmek maksadıyla kendisine Küçük Hamdi Efendi denilmiştir. İcazeti müteakip ayrılır. 1324’de rüus imtihanına girerek üstün başarı ile dersiâm oldu. Hakim yetiştiren Mekteb-i Nüvvabı da birincilikle bitirdi. Sonra Antalya milletvekili seçilerek ikinci meşrutiyetin ilk meclisine girdi. Dini ilimlerden başka matematik, felsefe, edebiyat tahsili yaptı. Bir iddia üzerine dört ay kadar kısa bir zamanda ileri seviyede Fransızca öğrendi. Mebusluğu sırasında Mekteb-i Nüvvab ve Mekteb-i Kuzat’ta hocalığına devam etti. Mebusluktan sonra da Medresetü’l-Vaizin, Süleymaniye medresesi, Mekteb-i Mülkiye gibi müesseselerde fıkıh, mantık gibi dersler okuttu ve Huzur-i Hûmayun dersi muhatabı oldu. Şeyhülislâmlığa bağlı olarak bir ilim akademisi durumunda olan Dârül Hikmeti’l-İslâmiyye âzâlığına 1918’de tayin edildi; 1919’da bu müessesenin başkanlığına yükseltildi.

Milletvekili iken Sultan II. Abdülhamid’in hal edilmesine dair fetvanın müsveddesinin hazırlanmasında rol almıştır.(1) O zamanki şartlar içinde, birçok ilim adamının, suret-i hakdan görünen ittihatçılara aldanması hakkında merhum Mahir İz şunları yazmıştır: “Meşhur ulemadan Mustafa Sabri, Elmalılı Küçük Hamdi, Adanalı Hayret Efendilerle dersiamlardan tanınmış kimseler, Mehmet Akif Bey, Babanzâde Naim Bey gibi, isimleri devrin tarihinde ebedileşmiş zevat, bidayette, kemâl-i safvet ve samimiyetlerinden dolayı bu dolaba girmişlerdi. Fakat çabuk başları döndü, tertemiz sıyrıldılar ve muhalefete geçerek halkı ikaz etmek istediler. Ne fayda ki iş işten geçmiş komite maksadına nail olmuş, devlet otoritesini eline geçirmişti.”(2)

Cumhuriyetten sonra medreseler kapatıldı; okullarda Arapça dersi kaldırıldı. Artık Kur’ân-ı Kerîm’i anlayıp anlatacak bir nesil bu okullardan yetişmeyecekti. Öte yandan yanlışlarla dolu Kur’ân tercümeleri piyasaya çıkmaya başladı. Dini gayret ve hamiyeti olan Kastamonu Mebusu Mahir Bey, Denizli Mebusu Mazhar Müfid Bey gibi zatların teklifi ve Diyanet Müşavere Heyeti azası Aksekili Ahmed Hamdi Beyin gayreti ile, Türkçe bir tefsîr ve meal hazırlatma kararı Büyük Millet Meclisinden çıkarıldı. Bu iş için onikibin lira tahsisat ayrıldı. Ahmed Hamdi Efendi’nin ısrarları ile M. Hamdi Tefsîri, M. Akif de meali hazırlamayı kabul etti. Fakat M. Akif’in Mısır’dan meal gönderme konusundaki tereddüdü ve sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı ile yaptığı anlaşmayı feshetmesi üzerine, meal de M. Hamdi Efendi’nin uhdesine geçti. Tefsirine az sonra nisbeten tafsilatlı olarak temas edeceğiz.

Fakat hayatı hakkında verdiğimiz bilgiyi tamamlamadan önce şunları da ilâve etmemiz gerekir: M. Hamdi Efendi’nin dini ilimlerden başka şiir, dini musiki ve güzel yazı kabiliyetleri vardı. Sülüs, nesih, ta’lik, celi, rik’a hatlarında mahir idi. Tezhib ve teclid (ciltleme) sanatlarında usta idi. İstanbul’da Erenköy’de oturan M. Hamdi Efendi’nin dört çocuğu oldu. 27 Mayıs 1942’de vefat eden bu âlimin kabri Erenköy’de Sahray-ı Cedîd kabristanında olup, babasının kabrinin bitişiğindedir.

Kaynak ; Yeni Ümit dergisi , Prof . Dr. Suat Yıldırım

Ahmed Amiş Efendi (k.s.)

İstanbul – Fatih camiinde Kıble tarafında Gazisüleyman Paşa’nın hemen yakınında

.Hayatı

Hamil-i emanat-ı Sübhaniyye, cami’-i makamat-ı insaniye, mürebbî-i salikan-ı Rahmaniye el-Hac Ahmed Amiş el-Halvetî eş-Şa’banî-kuddise sırruhü- Hazretleri’nin ruh-ı şerîfiçün Fatiha.

Allah’ın emanetlerini taşıyan, insana mahsus makamları kendinde toplamış, Allah yolunda olanların yol göstericisi, Halvetîyye’nin Şabaniyye kolundan Hacı Ahmed Amiş Hazretleri’nin -Allah sırrını mukaddes kılsın- şerefli ruhu için Fatiha.

O, ebedîdir. Tek ve benzersiz yol gösterici Ahmed Hazretleri’nin temiz ruhuna (layık) yüce makam ilahî arşın gölgesidir, Allah’a kavuşanların yücesi ve velîlik feyzinin kaynasıdır. Bir’liğin sırrı temiz yüzünde görülürdü. Şaban-ı Velî yolunda zamanının en mükemmeli olup, hal ehline bir çok zaman irfan kıblesiydi. Ah! (Amiş), ilahî vahdet alemine yükseldi. Sonsuzluğun tecellî nurları içinde görünmez oldu. Onun yüzünün nurları kalbime neşe saçtıkça, önümde ölümsüzlük zevkinin şevkleri parlıyor. Bir’ligin cezbesiyle Sami tam tarih (ebced çeşidi) söyledim: “Cihanın biricik pîri Allah’ın cemalini seyredeceği gül bahçesine gitti.”

9 Mayıs 1920

(Hattat) Ömer Vasfi (yazdı)