Hafız Muhammed Özcan Termevi

Samsun – Terme

Hafız Muhammed Özcan Efendi Silsile-i Şerifi

Nakşi halidi kolunun büyüklerinden olan Hafız Muhammed Özcan Efendi, Emaneti ömrü boyunca yüzlerce kilometre yol aşıp her defasında ulaştığı Sivas ülkesinden, Hafız Hakkı Ürgubi Hazretleri’nden aldı. Kendisi ehli kerâmet ve ehli kâmil olarak sadece ihvan içinde değil bölge halkı tarafından da bu şekilde tanınıyor, biliniyordu. 05.03.1931 tarihinde doğmuş ve 08.09.2009 tarihinde vefat etmiştir.

Tarikat kendisine emanet edilince en nazik ve dar geçitlerinden geçmekte idi. Bu geçiş bazı kendini bilmez insanların, onun tabiri ile “tarikat eşkıyalığı” yapması sonucunda daha fazla daralmıştı fakat kendisi de aynı zamanda yetiştiği ve feyz aldığı o büyük pınarın himmeti ile bu konulara hızla çare bulabilecek, muhteşem bir karaktere sahipti.

Her yönüyle tam donanımlı “Şah efendimiz” olarak nitelendirdiği Şah-ı Nakşibend Hazretleri’’nin emanet takipçisi ve altın halkanın taşıyıcı müdekkikan’ı olarak harikulade bir ahlaka ve ilme sahipti.

Kendisinin yakın alakalılarından müftü Mustafa Bey… O kadar çok yakın ve ışığın merkezinde ki bir sahra sohbetinde mürşidinden müsaade alarak ve yine o ışığın devamında afiyette olsunlar için şöyle duâ ediyor:

“-Efendiler! İçimden bir duâ geldi. Kabul ederseniz “amin”dersiniz, etmezseniz mal benim!

İstiyorum ki hep Efendi konuşşun! Yalnız duam şu: Allah bu bayram ziyaretinin, Zilhicce Ayı’nın yüzü suyu hürmetine efendimize elli yaşının sağlığını geri versin! Yüz kırk yaşındaki peygamberlere çocuk veren Allah, Efendimizede elli yaşının sağlığını verir inşallah! Sonra da hep Efendi konuşşun dinleyelim!

Her kütüğün başına karınca toplanmaz! Bu çok büyük bir kütük! Allah Efendiyi başımızdan almasın! Bu karıncaları da o kütüğün başından almasın! Âmin !”

İşte böylesine yakın ve yangın Müridleri ışığın kaynağına… Hele bir çavuşu var idi(Allah uzun ömürler ihsan etsin)ki adı Bekir … Onun için:

“-Allah her peygambere ve sevdiği kuluna bir Bekir hediye edermiş, bu da bizim Bekir !”diye kendisine inceden inceye duâ ederdi.

Kendisi çok celalli ve Ömer sıfatlı olduğu için yanlarına çok yaklaşamaz, hâllerine vakıf olamazdık. Lakin bütün bu disiplinli görünüşünün altında büyük bir merhamet ve şefkat dolu yüreği vardı.

Müridana ders ve sohbet hususunda çok sertti. Fahirettin Hoca Efendiyi anmak için toplandığımız bir Çarşamba-Kızılot sahrasında sohbeti keserek uzun süre Müridleri seyretmiş sonra da celallenerek:

“-Evet, bazı yerlerde ders ve hatim hocamız yok! Bu yüzden mahremi olan kadınların; kocası, amcası, kardeşi, dayısı, oğlu dersini değişecek! Kadınlar ders değişecek! On senedir dersini değişmemiş kadın olmaz! Muzaffer Hoca dersini değişmiş, bir daha ders değiştireni olmamış, böyle şey olmaz!”diye adeta kükremişti.

Büyük insan, büyük mürşid-i kâmil, büyük veli… Halkanın tamamlayıcısı. Pençesine düştüğü diyabet hastalığı kendisini gün gün bizden uzaklaştırırken, üzüntümüzü yüzümüzden okur;

“-Ayrılık yok! Biriz, beraberiz! Burada sizi nasıl bıraktıysak orada öyle karşılayacağız! “Sizden hiçbiriniz mahşer sahrasında kalmayıncaya dek sıratı geçmeyeceğiz!” derdi merhum İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretleri, biz de o sözün üzerindeyiz. Dersinizi bırakmayın. Sohbetlere devam edin. Hocalarımızı dinleyin. Onlar bizim dilimizle konuşuyor “ diyerek dervişlere soğukluk verirdi.

Uzun yıllar boyu kendisi ile yaşamış, ona yarenlik etmiş olan büyük halifeleri onun celal sıfatının önde olduğuna dikkat çeker, huzurunda dil ve kalplerimize sahip olmamızı özellikle salık verirlerdi. Mübarek insan en ufak bir disiplinsiz harekete, adaba mugayir olan bir davranışa, tarikat düşünce ve ilim ufkuna sığmayacak söze ve fikre çok celallenir, hemen düzeltirdi.

Yer yine Çarşamba… Kaşıkçı namı ile maruf Mehmet Amcamızın vekalesinde sahra için toplanılmış uzaktan gelenlerden sağlıklı haberleri ve mesafeleri hususunda hatim hocaları ile sürekli irtibat hâlinde… Bir kafile çok geri kalmış ve Efendi de merak hat safhada… Sahra başlıyor ve ancak uzun bir süre sonra sohbete katılabiliyorlar. Kafilenin hatim hocası sualde:
“- Nerede kaldınız?”

— Efendim! Abdest tazelemek için içimizdeki yaşlılar sebebiyle yakın bir yerde uzun bir süre duraklamak zorunda kaldık. O sırada baktık ki yakındaki bir bahçenin içinde çok güzel kirazlar var. Sahibini soruşturduk, olmadığını söylediler. Biz de yediğimiz kadar kirazın karşılığını abdesthane görevlisine vererek, sahibine ulaştırmasını tembih edip hızla yola koyulduk.”

Hatim hocası burada helâlden ödün vermediklerini, sahipsiz de olsa kullanılan bir malın karşılığını verdilerini dolayısıyla incelik ve hassasiyetlerinin ne kadar üst seviyede olduğuna dikkat çekmek isterken hiç ummadığı bir şekilde Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri’nden şöyle bir azar işitir.

“- Mübarek adam sen bilmez misin “en nezaretü minen nar ”? (beklemek ateştendir.) bu kadar insan sizi bu sohbet yerinde bekliyor, siz de kiraz yemekle meşgulsünüz öyle mi? Allah size merhamet etsin!”

Vekalelelere çok özen gösterir oraların bakım yapım ve onarımı için müridanı çok teşvik eder, her sahrada muhakkak bu konu üzerinde ya kendisi konuşur ya da o çok sevdiği yakın halifelerinden birine anlattırırdı. Bu hususta sürekli tekrar ettiği şu hatırasını artık Fatiha suresi gibi hafızamıza almıştık:

“- Vekale evlerimizin vekilidir. Herkes vekaleye yardım edecek! Her zaman söylerim, Allah sizlerden razı olsun! Allah’a şükür oturacak evlerimiz var, rahat oturuyoruz. Ancak Terme’de vaktiyle vekale yoktu. Çok sonradan ufak bir vekale yaptık. Ali Osman hoca efendi geldi, sobayı yaktık. Kış günü idi. Hemen vekale ısındı. Isınınca hoca efendi bana döndü elini uzattı ve:
—Kibriti ver bana! Dedi.

Bende kendisine tazim ile kibriti uzattım. Sonra elindeki kibriti kaldırarak buyurdu ki:
— Bu vekalelere bir kibrit almak, dağın başında cemaatsiz bir cami yapmaktan evladır!
Evet! Zikir meclisinin sobası yanıyor, ısınıyorsunuz, hatim okuyorsunuz.”

Yeryüzünün ayakta kalması iki şeye bağlıdır: biri zekât diğeri zikir ! Bu iki müessese oldukça yeryüzü batmayacak.”

Aşar da zekâttır. Malın zekâtıdır. Mahsulü Allah bol vermiş onda birini vermelisiniz. Burası vekaledir, şimdi evimizdir, rahatça oturuyoruz. İnşallah herkes vekalesini yapar. Allah vekaleleriniz hususunda sizin yardımcınız olsun!”

Cemaati kendisine sarsılmaz bir inançla ve Kur’an’ın tabiri ile “aralarına demirden harçlar dökülmüş taştan duvarlar gibi ” bağlı idi. Öyle çok severlerdi ki Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri’’ni onu görmek bile gözyaşı pınarlarının sel olması için yeterli idi. Muhyiddin Arabî Hazretleri buyuruyor ki:

“- Bazı velilere sıkı bir riyazetten sonra âlemin zuhurundaki sırlar gösterilir… Bu sırra erişmiş velilerden birisi bir sahra sohbetinde cemaate şöyle sesleniyordu:

“- Muhteremler! Allah’a şükürler olsun bu gün yine sahra yapıyoruz. Allah büyüklerimizin ruhlarını şad etsin. Büyüklerimiz konuşmamızı emrediyor ancak konuşmak için de hâl lazım! Hâl’imiz yok! Ne ile konuşacağız? Bu yol “kâl” değil “hâl” yoludur. Cenab-ı Allah bizi hâl ile hâllenip yaşamayı nasip etsin.

Derviş öyle hâllenirmiş ki, ağaçlar, kuşlar, gören gözler hep ona âşık olurmuş. Ağaçlar:
“— Şu mübarek benim yanımdan geçse” dermiş.
Merhum Tarakçı Hamit Hoca Efendi bir yerden gelirken, yolu bırakmış ormana girmiş. Yanındaki talebeleri:
“- Hocam niçin yolu bıraktınız?” dediklerinde,

— Şu karşı ki ağaçlar çağırdı. “Yıllar var ki orman içinde bir mübarek yüz görüp selamını alamadık. Çok içerlerde olduğumuz için hasret kaldık Allah’ın mübarek kullarına. Şöyle yanımızdan geç de mübarek yüzünü bir görelim.” Dediler ben de o yüzden yolu bıraktım! Buyurmuş”
Efendi de derin bir sukut ve müridi, dostu, evliyası, halifesine karşı onaylı bir tebessüm.
Derlerdi ki;
“-Umre haccından gelen bir dervişle efendisini ziyaretten gelen bir derviş karşılaşırlar. Umreden gelen;
“-Sevapları değişelim”,diyor hemen hatiften bir ses geliyor:
“- Sakın değişme! Galip sensin! Görüyor musunuz Efendiyi ziyarette ne kadar büyük sevap var!”
Yine derlerdi ki:

“- Nefer olmak çok zor iş. Eğer sana bir şey emredilirse sakın yan çizme! Elinden geldiği kadar “ baş üstüne” de, oraya devam et.

Bu tarikattır, bu işler kendi kendine olmaz! Yapmıyorum diyenler, alıp da yapmayanlar perişan oldu! Masrafı olursa da o masraf çıkar, geri durmayın!

Çamlıbel dağlarında İbrahim Bey’ in arabası gitmiyor. Ahmet ağa yeni araba almış ondayız. Kar çok, zincir de yok! Arkadaş, dayanıyoruz, biraz gidiyoruz, araba badanaj yapıyor. Kar belde… Akıl işi değil bu! Şimdi düşünüyoruz, bak, kimse kalmadı! Allah göçenlere rahmet etsin!

Efendiyi ziyaret gibi bir şey yok! Tarakçı Hamit Hoca Efendi Kırklareli’nde asker olan Tokatlı Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri Nuri Sayın’ı ziyarete gidiyor. Tarakçı Hamit Hoca Efendi’yi nizamiyeden içeriye almıyorlar. Bir süre sonra ziyaretine gittiği asker çağırılıyor ve geliyor. Tarakçı Hamit Hoca Efendi’yi görür görmez ayaklarına kapanıyor. Tarakçı Hamit Hoca Efendi:
“- Hayır! El öptün, tamam! Ayağa kapanmak yok! Asker diyor ki:
“- Ne yapayım ben size! Benim için ta buralara kadar geldiniz!

— Ne yapacaksın? Yüz yüze baktık, Allah rızası için geldik, görüştük. Daha ne olsun! Der Tarakçı Hamit Hoca Efendi.
Tatlı olur böyle görüşmeler. Merhum İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretleri’ buyurdu ki:
“- İki kişi karşılaşınca, önce ziyarete sebep olanı Allah affediyor sonra da ziyaret edeni… ”

Ulaşım ve haberleşme zamanla daha da çok yerleşecek. Birisi hasta olduğunda diğeri cemaate hemen haber versin. Cemaatin haberi olmuyor! Bu çok önemli! Cenazelerde, hastalıklarda, yardımlaşmak gerekiyor. Bunun için birini görevlendirin.”

Cömertliğe, yiğitliğe, civanmertliğe çok kıymet verirdi. Kendisi de olabildiğince cömert, eli açık, âli cenab, bir mürşid-i kâmil idi. Fırsat buldukça bu sıfatlarını alabildiğince engin sergilerlerdi.

Huzur sohbetlerinde cömertlik hususuna değinildiğinde çok memnun olur, o celalli tebessümünü bu hususta konuşan hoca efendiden esirgemezdi.

Kendisinin vefatından sonra yakın halifelerinden ve altın halkanın en yakın hizmetçilerinden bir olan hoca efendilerimizden bizlere onun çok hoşlanarak anlattığı şu “ cömertliği gözetlemek” sıralı hikâyelerini şöylece rivayet etmişti;

“- Merhum Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri’nin manevi huzurundayız. Uzaklardan yakınlardan geldik, toplandık. Allah rızasına muvafık kılsın. Elde edilecek mesubatın en azamisini versin. (âmin)

İnsan dünyaya azık toplamak için geldi. Kendimizi göstermeye, Allah’ı razı etmeye gönderildik. Yaptığımız işler çok akıllı işler değil. Amma çok akıllı olanların da yaptıkları işleri görüyoruz. Çok akıllı olmak da gerekmiyor.

Bu hizmet kıyamete kadar devam edecek. Kıyamet koptuğu andaki mürşid-i kâmilimiz de hafız olacak. Bunu defalarca merhum Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri’nden dinlemiştik. Bunda şüphe yokken biz şimdi ne yapabiliriz noktasındayız. Biz yokken de bu tarikat vardı, bizden sonra da var olmaya devam edecek. Allah bu yükünü taşıttırır. Bu yükü bize taşıttırıyorsa bize ne mutlu! Bu iş yürüyecektir. Bizim gayretimiz buradan alacağımız ecirdir.

Tarikatımızda şöyle bir adab vardır; “ihvan kardeşini şeyhi mesabesinde görmeyen bu tarikatta yol alamaz”. Onun için ben merkezli değil, “ biz” merkezli olalım.
Bir hikâye;

Bir şeyhin tekkesinde otuz derviş varmış. Bir yemek gelmiş. Ancak sadece iki kişiye yetecek kadar bir yemek… Dervişler ışığı söndürmüşler ki yemeği yiyenler görünmesin… Işık açılınca bir de bakmışlar ki bir lokma yemek yenmemiş, herkes kardeşim yesin demiş. İşte bu sahabe ahlakıdır.

Peygamberimiz (sav) zamanında bir koyun kellesinin bütün evleri dolaşıp geri ilk çıktığı yere dönmesinin anlatıldığı hadis meşhurdur.

Büyüklerimizden biri bir yemeğe davet edilmiş. Misafir olarak sofraya oturunca adamlar yemeğe öyle saldırmışlar ki, misafirden de açlar… O da geri çekilmiş ve adamların karnını doyurmasını beklemiş. Evine dönünce yemek yaptırmış ve ancak o zaman karnını doyurmuş.

Samiri buzağıyı yapıp Hazreti Musa (a.s.)’da bu durumu görünce onu öldürmeye yeltenmiş. Allah şöyle buyurmuş Hazreti Musa (a.s.)’a:

“- Samiri’yi öldürme! O cömerttir!”

Yine Yahudiler ile yapılan bir gazadan sonra esirler Medine-i Münevvere’ye getirilip kılıçtan geçirilirken; Peygamberimiz (sav) içlerinden birisini ayırmalarını işaret etmiş. Hazreti Ali(r.a.) bu işe şaşırmış ve Peygamberimiz (sav)’e sormuş:

“- Ya Rasullallah! Şuç bir, ceza bir, din bir, kitap bir. Onu niçin ayırdınız?

— Ya Ali! Cebrail geldi, “Allah, onu öldürmesin çünkü o cömerttir. Cömertler Allah’ın dostudur!” buyurdu dedi, ben de bıraktım.”

Öşür ve zekât veren biri hakkında Ali Osman Hoca Efendi, merhum Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri’ne;
— Bu adam cimridir! Diyince merhum Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri;

—Aman efendim! O adam zekâtını, öşürünü verir! Diye mukabelede bulunuyor. Bunun üzerine Ali Osman Hoca Efendi şu keskin tarikat adabını dile getiriyor:
“- Sen hiç o adamı ihvana bir tabak yemek yedirir iken gördün mü?…”

Bir gün Ramıteni Efendimiz Hazretleri tekkede banyo yapacak içeri giriyor, hizmetlisi de kapıya bir kova sıcak suyu bırakıyor. Efendi Hazretleri kovayı içeri alıyor ama bakıyor ki su, dökülemeyecek kadar sıcak. Efendisine yeni mürid olmuş bir genç de belki ihtiyacı olur diye bir kova soğuk suyu kapının önüne bırakıp, öksürerek çekiliyor. Efendi Hazretleri bu iki suyu birbirine karıştırıp güzelce banyosunu yapıyor. Dışarı çıkınca;

“- Kim idi o suyu getiren? Diye soruyor, o talebesi utanıyor yanlış bir iş yaptım zannederek, sıkılgan bir hâlde kendisi olduğunu fısıldıyor. Efendi Hazretleri kendisine şöyle mukabelede bulunuyor:
“- Evlat, öyle bir iş yaptın ki, kırk yıllık ihvanı ileri geçtin.”
Bu yüzden Cömertliği gözetlemek lazımdır.”
Hoca Ubeydullah Taşkendi Hazretleri şöyle buyuruyor:

“- Tevhid ibadette, teni şehvetlerden kullukta da gönlü boş fikirlerden kurtarmaktır. Yoksa Allah birdir ve onu bir olarak idrak edebilmek muhâldir. ”

Bu söz öyle bir mânâ ve hikmet ifade ediyor ki bizlere sürekli derslerimizi yapmak, rabıtalarımızı tamamlamak hususunda edilen tavsiye ve öğütler bu sözle derin bir anlam kazanıyor. “onu idrak edebilmek… “ Altın halkanın tamamlayıcısı ve bir sonraki emanetçisine, erdiricisi merhum Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri’nin şu aşağıdaki sahra sohbetindeki sözleri bu mânâyı tefsir kabilindendir. Burada da ayrıca “ sözlerin büyüğü büyüklerin sözleridir” kelam-ı kibarı bir kere daha hakikat ışığını parlatıyor:

“- En büyük kerâmet yüz yüze görüşmektir. Ali Osman Hoca Efendi “ El-mahbub kü’l-lel mahbub.” (insanlar birbirlerini seviyorsa birbirlerinin kusurlarını görmezler) derdi. Dışarı da Âdem(a.s.)’den beri salınmış bir şeytan var. Beşer şaşar içeride nefis var. Onunla başa çıkmak zor! Hazreti Âdem (a.s.)’ın melekler kırk gün çamurunu yoğurdular, Cebrail başlarında târif ediyor. Hazreti Âdem (a.s.)’in boğazına kadar cesedini yapmışlar. Şeytan karnına girmek için hamle yaptığında;
“- Gelme! Ben buradayım! Diye içerden sesleniyor nefis…
Ali Osman Hoca Efendi hastalanmış, durumu ağır! Rıza arıyor;

“- on sekiz sene talebe okuttum. Beş yüz tane müftü olacak talebem var! Diyince yanındakiler hocanın mırıldanmasını fırsat bilip sormuşlar;
— Hocam, nasılsınız?

— Ağlıyorum, hiçbir şey yapamadık, bom boş gideceğiz! Diye cevap veriyor. İnsanların olgunu da böyledir. Yokluğa giderler, büyüdükçe… “
İşte, kelime-i tevhidin, mutlak Bir’in anlaşılma ve kavranma noktası… Daha ne denilebilir…

Merhum Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri ile yirmi yılı aşkın bir süre birlikte olmuş, dizi dibinde hem hakikatları dinlemiş ve hem de hakikatları anlatmış bir büyük ehlullah, tarikat okulu müderrislerinden… Yolun meydana açılan büyük caddelerinden… İfta makamından emekli… Bakın o muhterem merhum Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri’ni nasıl anlatıyor:

“- Efendi (merhum Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri ) ilk defa Çarşamba da ders almış. Biz de burada ders aldık. Perşembenin gelmesi çarşambadan belli olur. Gölge olması için ağaç olması lazım. Gölge, ağacın varlığına işarettir.
Efendi şimdi üzerimizde ki çadırı işaret etti de ben de dedim ki;

— Bu çadırın gölgesi cennet ağaçlarının gölgesine benziyor. Cennet çadırı olmasa bu çadır bu gölgeler ortaya çıkmaz. Bu gün bizim burada oluşumuz, cennette de bu gölgelerin altında oturup sohbet edeceğimizin müjdesidir inşallah. Bu gün biz buraya nasip olduk, inşallah cennette de bu çadırların altında eksiksizce otururuz. Bütün meşayıh ile başta Efendimiz( Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri ) olmak üzere orada olalım, inşallah.

Bütün gayretimiz orada da mürşid-i kâmilimizin etrafında toplanmak arzusudur. Şu sohbeti yapanlardan Allah razı olsun!
Ol söyleyeni dinle,
Ol söyleteni anla,
Kabul kıl ânı canla,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.

Bizi buraya mevlanın izni ile Efendimiz ( Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri ) toplamadı mı? Şu devletli günümüz kutlu olsun, mutlu olsun, huzurlu olsun, evlerimize temizlenmiş bir hâlde dönelim inşallah. Kıyamet günü “ Allah için birbirlerini sevenler nerede? ” diye sorulacak. Bizler ter deryasına batmışız! O vakit gökten nurdan minderler indirilecek! Mahşer halkı bunlara bakacak ve imrenecekler. O zaman diyecekler ki; “ bunlar kimin için?” hatiften kendilerine şu cevap verilecek;

“- Bunlar, dünyada iken ne peygamber idiler, ne şu idiler, ne de bu idiler! Bunlar bir yerden bir yere yürüyerek ya da binitli, sırf Allah rızası için bir birlerinin yüzüne bakan, beraber oturup Allah’ı zikredenlerdir. Bu da onlara mükâfattır!” diye ilan edilecek.

Dünya hayatı için bir kere şans veriliyor. Ve değerlendirmeler görevli melekler tarafından yapılıyor. Bunlar karşımıza çıkacak. Artık ebedi âleme gidiyoruz. Bu bize ya mükâfat olacak yahut mücazat… Ya eşleri ile karşılıklı oturacakları bir cennet ya da kan ile irin kuyuları…

Kevser… Bir damla içen ebedi susamayacak! Kıyamete kadar gelen insanların hepsi de bunlardan istifade edebilme şansı ile analarından doğacaklar! Vizesi; “la ilahe illallah”, şartı ise “iman”… Eğitimimiz hep cenneti kazanmak için. Her şey cennette…

İşte böyle bir insandı merhum Hafız Muhammed Özcan Efendi Hazretleri… Şimdi onu bizden alan ecelin götürdüğü yerin giriş kapısında şunlar yazıyor:

Şah-ı Nakşibend Tarikatı Meşayıhından, Hadim-i Piran Hafız Muhammed Özcan, D.05.03.1931,Ö.08.09.2009. Ruhuna Fatiha…
[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”]Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Silsile-i Zeheb ( Altın halka) , Er Yavuz Yakut , Ekim 2011 [/toggle]

Sarıalan Türbesi

Sarıalan Türbesi

Vezirköprü İlçesinin 27 km batısındaki sarı alan köyünün 500 mt mesafede tepe üstünde bulunmaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “Sarıalan Türbesi ” şeklinde anılan türbenin kitabesi bulunmamaktadır.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe son yıllarda ön tarafına küçük bir mescit ve türbenin etrafı teller ile çevrili şekilde yeniden inşa edilmiştir.Türbeye ait sanduka bulunmamaktadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Sarıalan Türbesi fazla rivayet bulunmamaktadır. Genellikle çocuğu olmayan kadınlar ziyaret etmekde ve Mevladan hayırlı bir evlat istemektedirler. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Gülcüzade Hacı Seyyid Efendi

Gülcüzade Hacı Seyyid Efendi

Vezirköprü İlçesi merkez mahallelerinden Yeni Mahalle mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “Gülcüzade Hacı Seyyid Efendi ” şeklinde anılan türbenin, 1856-1951 yıllarında yaşadığı Nakşibendi tarikat büyüklerinden olduğu bilinmektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte kabir mermerle kaplanmış olup mezar başlığı mevcuttur.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Hacı Mehmet Faslı Arap Şeyh Hoca Türbesi hakkında pek çok rivayet anlatılmaktadır. . Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Hacı Mehmet Faslı Arap Şeyh Hoca

Hacı Mehmet Faslı Arap Şeyh Hoca

Vezirköprü İlçesi merkez mahallelerinden Yeni Mahalle mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “Hacı Mehmet Faslı Arap Şeyh Hoca Türbesi ” şeklinde anılan türbenin, 1856-1951 yıllarında yaşadığı Nakşibendi tarikat büyüklerinden olduğu bilinmektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte kabir mermerle kaplanmış olup mezar başlığı mevcuttur.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Hacı Mehmet Faslı Arap Şeyh Hoca Türbesi hakkında pek çok rivayet anlatılmaktadır. . Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Şeyh Seyyid Osman Efendi

Şeyh Seyyid Osman Efendi

Vezirköprü İlçesi merkez mahallelerinden Yeni Mahalle mezarlığı içerisinde bulunmaktadır

TARİHÇE: Eş- Şeyh Es – Seyyid Osman Efendi’ye ait türbenin mezar başlığında vefat tarihi olarak 1240 tarihi yazmaktadır.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte kabir doğal taşlarla çevrilmiş mezar başlığı mevcuttur.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından Şeyh olarak nitelendirilen ve korunan Eş- Şeyh Es – Seyyid Osman Efendi hakkında pek çok rivayet anlatılmaktadır. Eş- Şeyh Es – Seyyid Osman Efendi’nin, Vezirköprü Müftüsü iken İrtihali dar-i beka eyleyen merhum ve mağfurun leh E’izze-i Meşayihden Nakşibendi tarikat büyüklerinden olduğu kitabede yazılmaktadır.(Rahmaniye Medresesi )Es Seyyid Osman Efendi 1805 yılında yaptırmıştır. Avlu etrafında altı hücreli küçük birmedrese idi. Bu medrese de 1943 depreminde yıkılarak günümüze gelememiştir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Boyabatlı Hacı Hafız Ahmet Efendi

İğcizade Hacı Yusuf Efendi

Vezirköprü İlçesi merkez mahallelerinden Yeni Mahalle mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “Boyabatlı Hacı Hafız Ahmet Efendi” şeklinde anılan türbenin, kitabesi bulunmamaktadır.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte kabir mermerden olup, zemin beton kaplamadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Boyabatlı Hacı Hafız Ahmet Efendi hakkında pek çok rivayet anlatılmaktadır. Boyabatlı Hacı Hafız Ahmet Efendi sizin hayırlınız Kuranı kerimim öğreten veöğrenendir. Hadisi şeriften yola çıkarak pek çok hafız yetiştirilmesine vesile olmuştur. Türbe halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak, hasta olanlar içinde Allah’ın (c.c) izni ile şifa bulmak umuduyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Şehit Müftü Türbesi

Şehit Müftü Türbesi

Vezirköprü ilçesinin merkez mahallelerinden Mehmet Paşa Mahallesi Org. Faruk Cömert Caddesi, 27ada, 1 nolu parselde, ticari iş yerlerine ait dükkânların arasında bulunmaktadır. Bir sıra işyerinin arasında kalantürbe ilk bakışta fark edilememektedir, iki yanında iş yerleri bitişik olarak bulunmaktadır

TARİHÇE: Türbe halk arasında ” Şehit Müftü Mustafa Bey” şeklinde anılmaktadır. Mezar taşında Osmanlıca“Merhum ve Mağfurun leh Nakşibendi Şeyhlerinden Vezirköprü Müftüsü Hacı Hafız Mustafa Efendi” yazmakta vefatettiği yıl olarak da 1214 rakamı bulunmaktadır.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Vezirköprü’ye büyük bir han ve kütüphane kurmuş olan Hacı Hafız Mustafa Efendi’nin türbesi kurmuş olduğu kütüphanenin yanında hanın karşısındadır. Türbe camekânlı bir dükkân içerisindedir. Türbeye ait mezarın üzerinde taştan sanduka bulunmaktadır. Baş ve ayak taşları yuvarlak ve sade taştan yapılmakla birlikte gayet gösterişli durmaktadır. Mezar başlığında 9 satırlık Osmanlıca kitabe bulunmaktadır. Mezar sandukası ve taşlarıson yıllarda açık yeşil rengine boyanmıştır. Taştan yapılı sandukanın orta kısmı oval şeklinde açık olup burada toprak ve çiçekler bulunmaktadır.
RİVAYET: Şehit Müftü öğrenimini İstanbul Eyüp’te Abdullah Kaşgari Hazretlerinde ikmal etmiş, daha sonra Vezirköprü’ye gelerek büyük bir han ve Kütüphane kurmuştur. Kurmuş olduğu han Abdülgani Mahallesindeki türbesinin karşısındaki dükkânların bulunduğu yer olarak bilinmektedir. “Müftü hanı denmektedir.” Kütüphane iseyine türbesinin yanındaki iki katlı binadır. Yazmış olduğu kitapları Vali Kazım Paşa zamanında Samsun Gazi Kütüphanesine nakledilmiştir.Vezirköprü’de Müftü olarak görev yaptığı yıllar kesin olarak tespit edilmemeklebirlikte hayat hikayesinden kesitler halk arasında konuşula gelmiştir. Evliyadan bir zat olduğu, kendisinden İslam’auymayan bir fetva istendiği, Vezirköprü’de yaşayan gayri Müslimlerin bütün ısrarlarına rağmen yanlış fetva alamadıkları için şehit ettikleri anlatılmaktadır. 20 Aralık 1799 gecesi Orta Cami’de geceleyin Teheccüd namazınıkılmakta olan Kıldır Zade Mustafa Efendi’yi katiller kementle boğdular. Vücudunu parçalara ayırdılar (Hicri 11 Şaban1214). Şehit edilişinden sonra bir yakınının rüyasında şehit Müftüyü gördüğü ve şehit edildiği evindeki yatağınınyanında kesik parmağının bulunduğunu haber verdiği, kesik parmağının sonradan bulunarak mezarına konulduğu anlatılmaktadır.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

İğcizade Hacı Yusuf Efendi

İğcizade Hacı Yusuf Efendi

Vezirköprü İlçesinin merkez mahallelerinden Yeni Mahalle mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “(İğcizade Hacı Yusuf Efendi Türbesi ” şeklinde anılan türbenin, bulunmadığından türbenin tarihi hakkında kesin bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte kabir mermerden olup, zemin betondur. Kabir işlemeli demir çit ile koruma altına alınmıştır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan İğcizade Hacı Yusuf Efendi hakkında pek çok rivayet anlatılmaktadır. “Sizin en hayırlınız Kuranı Kerimi öğrenen ve öğreteninizdir” Hadis-i Şerifi uyarınca İğcizade Hacı Yusuf Efendi ‘nin pek çok hafız yetiştirdiği, İslamiyet’i en güzel şekilde yaşayarak gönüllere taht kurduğubelirtilmektedir. Halkı doğru yola sevk eden İslam Âlimlerinden olan İğcizade Hacı Yusuf Efendi’nin türbesi halk tarafından Rıza-i İlahi için veli ziyaretinde bulunmak amacıyla ziyaret edilmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Habib Fakı Türbesi

Habib Fakı Türbesi

Vezirköprü İlçesinin 26 km Batısındaki Habibfakı Köyü’ne ait köy mezarlığı içerisinde bulunmaktadır.

TARİHÇE: Halk arasında “Habibfakı Türbesi” şeklinde anılan türbenin, kitabesi bulunmadığından türbenin tarihi hakkında kesin bilgi edinilememektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Kabir mezarlık içerisinde beton zemin üzerinde mermer kaplamadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Habibfakı Türbesi hakkında pek çok rivayetanlatılmaktadır. Genellikle çocuğu olmayan kadınlar tarafından ziyaret edilmekte Habibfakı hatırına Allah’tan (c.c)kendilerine hayırlı evlatlar vermesi istenmektedir.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)

Ahmet Baba – Vezirköprü – Samsun

Ahmet Baba - Vezirköprü - Samsun

Vezirköprü İlçesinin 23 kilometre Güney Batısındaki Ahmet Baba Köyü’ne 500 m mesafede yolkenarında bulunmaktadır

TARİHÇE: Halk arasında “Ahmet Baba Türbesi” şeklinde anılan türbenin, kitabesi bulunmamaktadır.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ: Tarihi ve mimari özelliği olmamakla birlikte Türbe; orijinali ahşap iken son yıllarda yarı kâgir şekilde yeniden inşa edilmiştir. Çatısı kiremit ile kaplanmış, iç ve dışı ile sıvalıdır. Türbeye ait sanduka mermerden olup, zemin halı kaplamadır.
RİVAYET: Yöre halkı tarafından evliya olarak nitelendirilen ve korunan Ahmet Baba Türbesi hakkında fazla rivayet bulunmamaktadır. Genellikle çocuğu olmayan kadınlar tarafından ziyaret edilmekte, Ahmet Babanın hatırına Allah’tan (c.c) kendilerine hayırlı evlatlar vermesi istenmektedir. Hatırına edilen duaların kabul olduğu yönündeki inanış ile birlikte yöre halkının bölgeye ilginin artmasına neden olmaktadır.
Kaynak ; Samsun Evliyalar Atlası – Ahsen Vakfı ( Allah onlardan razı olsun)