Çomak Dede – Niğde

Niğde – Elmalı Kasabasında Mezarlığın içinde

Türbenin inşa kitabesi olmadığı için yapım yılı belli değildir. Türbe, yörede sevilen ve sayılan Çomak Dede adına XVIII. yüzyılda inşa edildiği sanılmaktadır. Yapı, kasabadaki mezarlığın içinde bulunmaktadır.

Günümüze bazı onarımlar görerek gelen türbe, orijinal özelliğini korumaktadır. Yapı en son 1993 yılında tamir edilmiştir. Bu onarım sırasında aşınan taşlar yenilenmiş, cephe duvarındaki derzler sıvanmış, iç duvarlar ve örtü sistemi sıvanarak badana edilmiş, kesme taş kubbe dıştan betonla kaplanmıştır.

Türbe sade bir şekilde inşa edilmiştir.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Türk Kültür Varlıkları Envanteri – 51-Niğde – Türk Tarih Kurumu Yayınları
[/toggle]

Hikmet Baba

Niğde – Değirmenli kasabasında

Türbenin inşa kitabesi olmadığı için yapım yılı belli değildir. Türbenin, yörede sevilen ve sayılan Hikmet Baba adına XVIII. yüzyılda inşa edilmiştir. Yapı, kasabadaki mezarlığın içinde bulunmaktadır.

Günümüze bazı onarımlar görerek gelen türbe, orijinal özelliğini korumaktadır. Türbenin zemini yakın zamanlarda betonla kaplanmış olup, orijinalinde kesme taşla döşendiği anlaşılmaktadır. Yapı tek katlı ve kare planlıdır.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Türk Kültür Varlıkları Envanteri – 51-Niğde – Türk Tarih Kurumu Yayınları
[/toggle]

Şeref Ali Türbesi

Niğde – Yukarı Kayabaşı mah Şeref Ali sokağında

Türbe inşa kitabesine göre, “Mutasarrıf Hacı Said Paşa” tarafından 1282 H./ 1865-66 M. yılında yaptırılmıştır. Fakat inşa kitabesindeki ifadeden, daha önce mevcut olan türbenin yıkılıp yerine, Hacı Said Paşa tarafından ikinci defa olarak şimdiki türbenin yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Hacı Said Paşa, Niğde’de mutasamf olarak görev yapmıştır.

Karaman Eyaleti’nde 1476 yılında evkaf ve emlak tahriri yapılmış ve tahrir defterinde, “Niğde Şeref Ali Zaviyesi” isminde bir yapı geçmektedir. Muhtemelen bu zaviyenin türbede yattığı bildirilen Şeref Ali tarafından yaptırıldığını ve bu şahsın XV. yüzyılda veya daha önce yaşadığı sanılmaktadır. Yıkılan ilk türbenin de zaviye ile aynı dönemde yapıldıgı anlaşılmaktadır.

Kitabe:

Türbede sadece kapının üst kısmma yerleştirilen inşa kitabesi bulunmaktadır. Kitabe, mermer levha üzerine ta’lik hatla dört satır olarak yazılmıştır.
l- Olmak ister sen iki alemde makbulü’l-enam
2- Türbe-i Şeref Ali-yi kıl ziydret-i ey am
3- Banî-i sanisi el-Hac Saîd Paşa
4- Sene 1282.

(Ey halk, iki alemde insanların beğendiği kimse olmak istiyorsan, Şefer Ali Türbesi’ni ziyaret et.)

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Türk Kültür Varlıkları Envanteri – 51-Niğde – Türk Tarih Kurumu Yayınları
[/toggle]

Şah Süleyman Türbesi

Niğde – Merkez’deki    Emin  Erişingil Bularında yer alır.

Yapının inşa kitabesi yoktur ve yapım yılı hakkında da bir belgeye bulunmamaktadır. Ayrıca Şah Süleyman’ın kimliği ve yaşadığı devir konusunda kaynaklarda bilgi olmadığı gibi, türbedeki basit taş sandukada da hiçbir yazı mevcut değildir. Fakat ey van tipi türbeler XIII. yüzyılın başlarında belirmiş, XIV. yüzyılın başlarına kadar devamlı gelişme göstermiş ve XIV. yüzyıldan sonra sadeleşip yavaş yavaş özelliklerini yitirerek son bulmuşlardır. Anadolu Selçukluları döneminde bu tip türbelerin genelinde iki katlı inşa edildikleri, XIV. yüzyılın ortalarına doğru ise Şah Süleyman Türbesi gibi tek katlı yapılmaya başlandıkları görülür.

Günümüze kadar bazı onarımlar görerek gelen yapı, orijinal durumunu büyük ölçüde muhafaza etmektedir. Türbe 1982’de kısmen bakımsız bir durumda iken daha sonra tamir edilmiştir. bu onarımda cephe duvarlarındaki kesme taşlar yenilenmiş, beşik tonoz üstten beton dam ile kapatılmış ve zemin betonla kaplanmıştır. Ayrıca türbenin ön kısmında yer alan 2.55 x 4.50 m. ölçülerindeki avlunun sonradan yapıldığını sanılmaktadır.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Türk Kültür Envanteri – Niğde , Türk Tarih Kurumu
Evliyalar Şehri Manisa , Abdulhalim Durma , 2013 .
[/toggle]

Sır Ali Türbesi

Niğde –  Sırali Mahallesi, Çeşmeli Sokak , Sırali camiinde

Türbenin inşa kitabesi yoktur. Fakat Sır Ali Camii ile beraber 1712 yılı civarında inşa edildiğini sanmaktayız. Yapı, Sır Ali tarafından vefat etmeden önce cami ile beraber inşa ettirilmiş olabilir. Türbenin mimarım ise bilemiyomz. Ayrıca, Niğdeli Hakî adındaki şair 1143 H./1730-31 M. yılında yazdığı bir şiirinde, Niğde’de türbesi olan önemli şahıslardan bahsederken, SırAli’yi de bu kişiler arasinda zikretmiştir. Buna göre Sır Ali’nin 1730-31 M. tarihinden önce vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Türbe, Sır Ali Camii’nin kuzeybatı köşesine yerleştirilmiş ve cami ile organik bir bütünlük oluşturmaktadır. Türbeye harimin kuzey duvarının batı tarafında yer alan ahşap lentolu basit kapıdan girilir (Resim l), îç mekan çarpık planlı olup yaklaşık 2.50 x 4.00 m. boyutlarmdadır. Türbe, alttan ahşap kirişlemeli düz toprak dam ile üstten de kiremit çatıyla kapatılmıştır.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak

Türk Kültür Envanteri – Niğde ,  Türk Tarih Kurumu
Evliyalar Şehri Manisa , Abdulhalim Durma , 2013 .
[/toggle]

Kesikbaş Türbesi – Şems Tebrizi Makamı

Niğde  –  Merkez Burhan Mahallesi Kesikbaş sokak’taki Kesikbaş camiinde

Türbenin inşa kitabesi olmadığı gibi, yapım yılı hakkında da herhangi bir belge mevcut değildir. Günümüze kadar bir çok onarımlar gördüğü anlaşılan yapı orjinal özelliğini kaybetmiştir. Sadece kuzey ve güney cephe duvarlarının üst kısmında 1296 H./ 1878-79 M. ve 1340 H. / 1921-22 M. tarihli iki onarım kitabesi vardır. Bu kitabelerde yapı, Şems-i Tebrizi Kesikbaş’ın “Makam Türbesi” olarak belirtilmektedir. Kaynaklara göre Şems-i Tebrizi 1247’de öldürülmüş ve nerede gömülü olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, Konya’da gömüldüğüne dair bazı bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca Anadolu’da “Kesikbaş” motifi XIV. yüzyılda büyük yaygınlık kazanmıştır. Türbe de bir ihtimal dahilinde XIV. yüzyılda yapılmış olabilir.

Onarım kitabelerinde türbenin, Şems-î Tebrizî Kesikbaş’ın makamı olduğu ifade edilmektedir. Şems-i Tebrizî, Mevlana Celaleddin Rumi’nin hayatı üzerinde büyük bir değişikliğin meydana gelmesine sebep olan kalender-meşrep bir derviş olup Mevlana’nın mürşididir. Şems-i Tebrizî’nin ölümü hakkında birçok rivayetler bulunmakla birlikte genel görüş, 5 Şaban 645 H./ 5 Aralık 1247 M. tarihinde Mevlana’nın ortanca oğlu Alaeddin ve arkadaşları tarafından Konya’da öldurülerek kuyuya atıldığı şeklindedir. Bir rivayete göre, Sultan Veled tarafından bulunup kuyudan çıkarılarak Konya’da Mevlana’nın medreseninin banisi Bedrettin Gevhertaş’ın yanına, diğer rivayete göre de Mevlana Bahaeddin’in yanına gömülmüştür.

Türk folklorunda ”Kesikbaş” motifli destan, efsane ve menkıbe çok yaygın olup. Balkanlardan Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafî sahaya yayıldığı görülür. Bir menkıbeye göre, Mevlana bir gün Hacı Bektaş-ı Velî’den bir dede ister ve Şems-i Tebrîzî kendisinin gitmek istediğini söyler. Onun tevazu göstermemesinden rahatsız olan Hacı Bektaş, “benlik ile meydane geldin, başlı git, başsız gel!” der : Şems gider ve öldürülür, kellesi koltuğunda uçarak şeyhinin dergahına gelerek özür diler. Hacı Bektaş, Şems’e basını alıp memleketi Tebriz’e gitmesini emreder ve orada başını yere koyup oracığa uzanır ve ruhunu teslim eder. Hatta Evliya Çelebi, Şems-i Tebrîzî’nin başının Azerbaycan’da Hoy Kasabası’nda bir türbede gömülü olduğunu ve kendisinin burasını bizzat ziyaret ettiğini belirtmektedir. Ayrıca Türkiye’nin pek çok köy, kasaba ve şehirlerinde “Kesikbaş Türbeleri” ve bunlarla ilgili efsaneler meydana gelmiş olup çeşitli ziyaret ve adak usulleri geliştirilmiştir.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Türk Kültür Envanteri – Niğde – Türk Tarih Kurumu
Evliyalar Şehri Manisa , Abdulhalim Durma , 2013 .
[/toggle]

Kemali Ümmi

Niğde – Yenice Mahallesi, Dört Ayak sokak’taki Kemal Ümmi mescidi’nin batı tarafında

Kemal Ümmi (V. 1475) bazı kaynaklara göre Karaman’da bazı kaynaklara göre de Niğde’de doğmuştur. Karaman’da doğduğuna dair resimli Türk Edebiyatı Tarihi’nde, “Büyük İnsanlar” adlı eserde, Meydan Larousse’da kayıtlar vardır. Doğum tarihi bilinmemektedir. Kemal Ümmi’nin Niğde çevresinde yaşadığına dair en önemli delil, Niğde’nin Yenice Mahallesi’ndeki türbesi ve Niğde Müzesi’ndeki sicil kayıtlarıdır.Türbesinin Niğde’de bulunduğu hususunda bir ihtilaf yoktur.

Kemal Ümmi’nin Şeyh Cemal-i Halveti pirdaşlarından ve Muhammed Bahaeddin-i Erzincani’nin halifelerinden olduğu konusunda kaynaklar birleşmektedir. Kemal Ümmi’nin adına Karaman, Manisa, Mudurnu ve Niğde’de birer makam bulunması, onun Anadolu halkı tarafından çok sevildiğinin bir göstergesidir. Müridlerinden menakıbını yazan Aşık Ahmed , Kemal Ümmi’nin Bolu’da medfun bulunduğunu ve üç oğlu olduğunu bildirerek bunlardan Cemal ve Sinan ile alakalı hikayeler de anlatır.

Kemal Ümmi; şiirde muhteva yönünden Yunus takipçilerinden olmuş, XV . Yüzyılda aruz vezniyle; kaside, gazel, mesnevi gibi klasik nazım şekilleri ile tasavvufi şiirler söylemiş, tekke şiirlerinde kendinden sonrakilere örnek teşkil etmiş şöhretli bir şahsiyettir. Onun hayatı da tıpkı Yunus Emre’de olduğu gibi menkıbelerle süslüdür.

Kemal Ümmi, şiirlerinde sade bir Türkçe kullanmış, aruz vezniyle yazmış olmasına rağmen halkın dilinden uzaklaşmamış usta bir şairdir. Özellikle ilahi tarzında oldukça başarılı olmuş ve şöhreti Anadolu sınırlarını aşmış Kırım, Kazan, Taşkent ve Özbek Türkleri arasında da tanınmıştır. Divan’ının, dil açısından Türk dili tarihine çok önemli belgeler kazandıracağı söylenebilir. Mehmet Fuat Köprülü’nün XV. Yüzyıl şairleri arasında ona özel bir önem vermesinin bir sebebi de budur. Divan’ında dünyanın faniliğine, Allah sevgisine, nimetlerine, iyi ahlak ve ibadete dair yazdığı nasihat şiirlerinin sayısı bir hayli fazladır. Ayrıca Divan’da münacat, naat, kaside, gazel, mesnevi ve ilahilerden müteşekkil nazım türleri ve 2371 beyit bulunmaktadır. Divan’ın pek çok yazma nüshası, Kırk Armağan adlı didaktik bir eseri Risale-i Vefat ve Risale-i İman isimli eserleri de vardır

Türbe düzgün kesme taştan inşa edilmiştir. Kare planlı, tek kubbeli olup içerisinde iki mezar vardır. Küçük köşe eyvanlarına kadar iç kısmının orijinalliği sıva ve badana ile tamamen kaybolmuştur. Yalnızca köşe eyvanları ve kubbe orijinalliğini korumuştur. Dıştan ise türbede duvarlar zaman zaman kubbe ise tamamen restore edilmiştir. Kare planlı gövde dıştan sekizgene dönüşen kaide ile kubbeye birleşmektedir. Türbeye sonradan doğu duvarına bitişik olarak bir mescit inşa edilmiştir. Yapım tarihi hususunda bir belge temin edilememişse de inşa tekniği ve kullanılan malzeme bakımından Rahmaniye Camii (1747) ve Dörtayak (Künkbaşı) Camii’ne (1764-65) benzerliğinden dolayı XVIII. Yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş olmalıdır.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak, Türk Kültür Varlıkları Envanteri Niğde , Türk Tarih Kurumu .
Niğde Evliyaları , Abdulhalim durma
[/toggle]

Hz. Sa’d bin Abu Vakkas (r.a.) – Seydi Vakkas Türbesi – Gaziantep

Gaziantep – Araban’da Ziyaret köyünde

Sa’d bin Ebu Vakkas Hazretlerinin türbesi Gaziantep’in Araban ilçesinde ziyaret köyünün kuzeydoğusundaki mezarlığın yanı başında yer alır. Dikdörtgen planlı ve düzgün kesme taşlarla inşa edilmiş yapının iç bölümünde bağdadi sıva kullanılmıştır. Kuzey ve güneyde mihrap ve paye biçiminde sütunlar yer almaktadır. Mezar mermerden yapılmış sanduka ve kapak kısmından oluşmaktadır. 1998 yılındaki restorasyonu sırasında türbenin 30 metre güneybatısında mescit, misafirhane ve kurban kesim yeri inşa edilmiştir. Türbenin ön avlusunda da 24 sahabenin mezarı olduğu rivayet edilmektedir. Halk arasında Seydi Vakkas Hazretleri olarak bilinen zat, hayatta iken cennetle müjdelenen on sahabe arasında yer alır. Ashab-ı Kiram’ın büyüklerindendir. Peygamber efendimizin (s.a.v) duasına mazhar olmuş büyük islam kumandanıdır. Sa’d bin Ebu Vakkas (r.a), Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanında yapılan bütün seferlere katılmıştır. Hz. Ömer döneminde İran ve Irak’ı fethetmek için İslam Orduları Komutanı olarak görevlendirilmiştir. Tarihi kaynaklara göre Sa’d bin Ebu Vakkas bu seferler esnasında Ziyaret Tepesi diye bilinen bu tepede karargah kurmuş, Bizans orduları ile savaşmış ve zafer kazanmıştır. Bu türbe, Sa’d Bin Ebu Vakkas Hazretlerinin makamıdır. 675 yılında Medine’de vefat etmiştir. Kabri, Medine’deki Cennet’ül Baki mezarlığındadır.

Türbe hakkında halk arasında söylenen birkaç rivayet vardır. Birinci rivayete göre, Sa’d bin Vakkas Hazretleri düşmanları ile savaşırken yaralanmış ve yaralı iken yanında Ayşe Fatma adlı kız kardeşini düşmanların eline geçmemesi için karşı tarafta bulunan yüksek dağa fırlatmıştır. İlkbahar mevsiminde kız kardeşinin düştüğü yerde her taraf otsuz iken orada otların yetiştiği rivayet edilmektedir.

İkinci bir rivayete göre ise, Sa’d bin Vakkas Hazretlerinin ziyaret edilen türbesi bir rüya sonucunda inşa edilmiştir. Kahramanmaraş’tan Dulkadiroğlu Beyliği’nde bir şahıs rüyasında Sa’d bin Vakkas Hazretleri’ni görür. Sa’d bin Vakkas orada şehit düştüğünü ve gelip mezarının yapılmasını ister. Dulkadiroğlu Beyliği’ndeki şahıs Kahramanmaraş’tan kalkıp atıyla buraya gelir. Bir türlü mezarın yerini tespit edemez. Tekrar memleketine döner. İkinci defa Sa’d bin Vakkas Hazretleri adamın rüyasına girer, “Eğer sen gelirsen benim düştüğüm yerin hemen yanında bir büyük kaya vardır. Eğer o kayayı görürsen benim düştüğüm yer hemen kayanın yanındadır” der. Dulkadiroğlu Beyliğindeki şahıs atına binip oraya gelerek tarif edilen kayayı görür ve mezar yerini tespit eder. Hemen oraya binayı inşa eder.

Diğer bir rivayete göre, bir zamanlar türbenin bulunduğu yer ziyaretçi akınına uğrarmış. Ziyaretçilerin ağırlanması esnasında yapılan masraflar ise Şanlıurfa iline bağlı Halfeti ilçesi ile Araban arasında işleyen gemiler tarafından karşılanırmış.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak ; Gaziantep Evliyaları – Abdulhalim Durma
[/toggle]

Şuayipzade Şeyh Ali Akif Efendi

Gaziantep – Şahinbey İlçesi – Ünaldı mahallesi Mıhçı Zekeriya sokak no :2

Şuaybzade Ali Akif Efendi (1822-1905), Antep’te dünyaya gelir. İsmi halk arasında Ali Baba veya Ali Akif Efendi Hazretleri diye anılır. Babası Şuaybzade Hacı Emin Efendi, dedesi ise Muhammed Efendidir. Ali Akif Efendi ilim tahsiline Şeyh Camii Medresesinde başlar. 1850’li yıllarda Kilisli Baytazzade Abdullah Efendinin talebesi olur ve otuz yıl sohbetlerinden faydalanır. Hocasının vefatından sonra uzun müddet halka vaaz ve nasihatlerde bulunur. Şuaybzade’nin Antep’teki en meşhur talebesi Şam ve Mısır’da tahsilini tamamladıktan sonra Antep’te bir ilim muhitinin odağı olan Mehmed Hasib Dürri Efendi (1913)’dir.

Türbesi, Gaziantep’in Şehreküstü Mahallesinde olup özellikle üniversite sınavı öncesi öğrencilerin ve konuşmakta geç kalan çocukların annelerinin medet umdukları bir ziyaret yeri olarak ziyaret edilmektedir.

Kitabesinde H.1323 tarihinde inşa edildiği yazan türbede, Ali Akif efendinin mezarı vardır. Son yıllarda türbenin yanına ek binalar, tuvaletler ve mescit yapılmıştır. Avlu duvarı ile çevrelenen türbede kesme taştan yapılmış kemerli bir giriş kapısı bulunmaktadır. Ayrıca avlu duvarı üzerinde çift renkli kesme taştan yapılmış beşik kemerli bir kapı yer alır. Avlu içinde giriş bölümünün zemininde kara taş beyaz ve pembe mermerlerle geometrik şekiller yapılmıştır. Avlunun geri kalan bölümleri yenilenmiş ve basamaklarla kot farkı olan ra ulaşım sağlanmıştır. Türbe özellikle Cuma günleri ziyaret edilmektedir.

Türbenin İki kitabesi olup birincisi şöyledir;
Şeyh Ali Akif Efendi eyledi azm-i bekaa
Gitti eyvah can dayanmaz ah kim bu fırkata
Hoca Sermest anı postunda kılmıştır halef
Ol şerefle nail oldu bu hakiki devlete
Bir mücevher tarih-i tam söyledim kîm fevtine
Allah Allah geçti ol şeyh-i mükemmel vuslata (1323)

Türbenin kapısında olduğu belirtilen İkinci kitabe ise şöyle ;

Hulüs-i kalb ile peyrev olub bîr pir-i agaha
Müheyya eyle daim zad-ı rahı azm-i nagaha

Tarîk-i vuslatın her hatvasında bin hatalar vardır
Refik ü reh-nüması olmayan a’ma düşer çaha

Tarik-i Nakşibendi menzil-i canana akrebdîr
Ana can ile hizmet vasıl eyler halkı dergaha

Kilisli Hoca Abdullah Sermest’e edüp hizmet
Ali Akif Efendi rehnüma oldu bu dergaha

Muammer oldu seksenüç sene ilm ü ibadette
Sena-yi hüsn-i ahlakı şeref-bahş oldu efvaha

Tulüi’s-şems ile reh-yab olur maksuda Mevlana
Teşebbüs eyleyenler damen-i ah-i sehergaha

Oku tarihini geçme hudud-ı nokta-i yeri
Makam-ı evliyada hacetin arzeyle Allah a 1323 (1905)
[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]Kaynak
Kaynak ; Gaziantep Evliyaları , Abdulhalim Durma
Gaziantep Kültür Envanteri
[/toggle]

Hz. İmam Abdullah (r.a.)

Batman – Hasankeyf’de

Hasankeyf Köprüsüne girişte soldaki tepe üzerinde bulunan İmam Abdullah Zaviyesi, Dicle Nehrine Kuzeyden bakan bir mezarlık kümesinin ortasında yer almaktadır. İmam Abdullah M.S. 638 yılında Hasankeyf Kalesini altı yüz yıllık Bizans hakimiyetinden kurtarmak üzere düzenlenen son İslami akınlarda, Halid Bin Velid’in ünlü komutanı İyaz Bin Ganem’in sağ kolu olarak görev yapmış ve bu tarihteki Hasankeyf kuşatması sırasında şehit düşmüştür.

Hz. Muhammed’in amcasının oğlu olan Caferi Tayyarın oğlu İmam Abdullah, Peygamber neslinden gelen muhterem bir zat ve müstesna bir Veliyullahtır. Bu özelliğinden dolayı türbesi, bir zaviye olarak her devirde saygı görmüş ve Eyyübiler döneminden Osmanlıların son dönemine kadar birçok kez onarılarak günümüze kadar az bir tahribatla ulaşmıştır.

Dikdörtgen bir avlunun içinde, kare planlı olarak inşa edilmiş olan İmam Abdullah türbesinin sağ köşesinde yine kare planlı olarak inşa edilmiş bir kule ve türbenin güneyinde uzun dik dörtgen şeklinde yapılmış bir mescit vardır. Türbe ile kule arasındaki beşik tonozlu girişin kapı kanatlarının ahşap oymacılığında ve türbenin kubbesinde bulunan alemdeki incelik, 14.yüzyıl sanat zevkinin özelliklerini taşımaktadır. Sanat değeri yüksek olan bu kapı, Diyarbakır Müzesinde koruma altındadır. Kültür Bakanlığınca tescilli olan İmam Abdullah Zaviyesi, Hasankeyf ve yöre köylüleri tarafından her yıl Haziran ayının ilk haftasında anılmakta ve hafta boyunca türbe çevresinde adaklar adanarak dilekler dilenmektedir.

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”]
Kaynak
Kaynak ; Batman İl kültür ve Turizm Müdürlüğü
[/toggle]