Malatya – Battalgazi – Osman Ateş caddesi üzerinde Kanlı Kümbet’in güneyinde olup baldaken tarzında, kubbeli ve kare planlı olarak inşa edilmiştir. Toprak seviyesindeki iki sıra düzgün kesme taş dışında kaplama taşları sökülmüştür. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan türbe 15.yüzyılda Kadı Abdurrahman tarafından yaptırılmıştır. Onarımı …
Malatya – Meydanbaşı mahallesinde mezarlık içinde yer alır. Kare planlı olup baldaken tarzındaki türbenin beşik tonozlu mumyalığında düzgün kesme taş, ayaklarda bir kesme taş, üç sıra tuğla, kemer ve kubbesinde ise sadece tuğla kullanılmıştır. Bugün restorasyonu ile birlikte çevre düzenlemesi de yapılmış olan türbenin kitabesi …
Malatya – Eski malatya da karahan mahallesinde Eski Malatya’da Karahan mahallesinde yer alır. Türbe kesme taşla inşa edilmiş sekizgen planlı, piramidal külâhlı, mumyalık örtüsü beşik tonozludur. Kitabesi bulunmayan eserin 13. yüzyıla tarihlendiği görülür. 1965 yılında restore edilen eserin 2005 yılı içerisinde de Vakıflar Genel Müdürlüğü …
Yaşar Baş’ın yazısından ( Yaşar Baş. Şeyh Hamid-i Veli Caii haziresinde medfun zatlar Müftü Sofuzade Hacı Mahmud Efendi. Yıl.3 Sayı 11. ) Hacı Mahmut Efendi’nin, Sofuzade lakabı ile tanınan Mehmed Ağa’nın oğlu olduğunu öğreniriz.
1 Ocak 1826’da Darende’de dünyaya gelen Mahmut Efendi, belli bir öğrenim yaşına gelince, Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri Camii şerifi yakınında bulunan sıbyan mektebi’nde tahsil hayatına başlar. Buradan mezun olduktan sonra Uşak’da bulunan Ayıntabizade Hacı Ahmet Efendi’nin ders verdiği medreseye devam eder. Sonra Sivas’a giderek ikamet eder ve evlenir.
Gökmedresede müderrislik yapmakta olan Darendeli Hacı Salih Efendi’nin derslerine devam eder. Hocasının da iznini alarak Kayseri’ye gider ve burada Kurşunlu Medresesinde Ağcakoyun Müftüsü Hacı Arif Efendi’den dersler alır. Daha sonra İstanbul’a gider. Edirnekapı yolu üzerinde bulunan Nişancı Medresesinde ikamet etmeye başlar. Aynı zamanda bu medresede görev yapmakta olan Kavalalı Yusuf Efendi’den Şerh-i akaid ve diğer bazı dersleri alır. Hocasının ölümü üzerine Fatih Camii Medresesi müderrisi Kara Halil Efendi’den Kadı Miri ve Celali derslerini alır. Aynı hocadan 1861 tarihli bir icazetname alarak medrese tahsilini tamamlar. Burada ders gördüğü esnada 1860’da ruus-u hümayun (resmi göreve tayin) imtihanına girer. Bu imtihanı kazandığına dair kendisine şehadetname verilir. Ancak göreve tayin edilmeden Çorum’a gider. Burada müderrislik yapmaya başlayan Hacı Mahmud Efendi, tahsili esnasında Arapça ve Farsçayı da öğrenmiş olduğundan bu dersleri de vermektedir. Çorumlu Mustafa Rûmi Şiranî Efendiye intisab ederek, tasavvuf ilimlerine de âşinalık kazanır. Bu arada şeyhi ile beraber hac ziyaretine gider. Dönüşünden sonra Hacı Mahmud Efendi diye anılmaya başlar.
İsmail Hakkı Altuntaş, Hacı Mahmut Efendi’nin evliliğinin Çorum’da gerçekleştiğini kaydeder . Bu evlilikten üç oğlu olur. Bunlardan ikisi Müftü Mehmet Emin ve Rüştü Efendidir. Küçük oğlu ise, genç yaşta vefat eder. Raziye, Zeynep, Firdevs ve Nafiye isimlerinde dört de kızı dünyaya gelir. Raziye Hanım, âlim Ömer Şem’i Efendinin oğlu âlim ve fazıl Mustafa Esad Efendi ile evlenir.
Çorum’da yaklaşık yirmi beş yıl kaldıktan sonra, ziyaret maksadıyla Darende’ye gelir. Halk yeni kurulmuş olan mahallelerdeki bahçeli yazlık evlerde oturmaktadır. Bu sebeble Darende’nin eski mahallelerindeki evler, camiler ve diğer eserlerin birçoğu harap olmuştur. Camilerden sadece Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri Camii şerifi yıkılmamıştır. Hacı Mahmud Efendi, bu caminin yıkılmaması için hemen onun etrafına sekiz on odalı bir medrese ve tekke yaptırır. Ve burada ders vermeye başlar. Bu medrese Şeyh Hamid-i Veli Medresesi olarak tanınır. Hacı Mahmud Efendi, eski şehrin bulunduğu mahaldeki bu medreseyi yeniden ihya edince, halk da kısmen bu bölgede kalmaya başlar.
20 sene zarfında yüzlerce talebeye ders okutan Seyyid ve Hâlid Efendilerin hocaları Hacı Mahmûd Efendi, Şeyh Hamidi Veli Hazretlerinin Darende’de bu Câmii Şerîf derûnunda medfûn bulunduğunu ve birçok kerre murâkabe halinde gördüğünü anlatır. Şeyh Hamidi Veli Kütüphanesine kitaplar vakfeder.
Hacı Mahmud Efendi, tahminen üç dört yıl kadar Şeyh Hamidi Veli Medresesi’nde müderrislik yaptıktan sonra, halkın isteği üzerine 65 yaşında iken Darende müftülüğüne tayin edilir. Bu tayini Şeyhülislamın 7 Ocak 1891 tarihli menşuru ile gerçekleşir. Onun birkaç yıl müftülük yaptıktan sonra eski görevi olan müderrisliğe geri dönmüş olduğu görülür.
Hacı Mahmud Efendi’nin dirayetli, her yönü ile görevini yapmaya muktedir bir kimse olup orta boylu, ela gözlü, kumral sakallı bir eşgale sahip olduğu nakledilir. Kabri Şeyh Hamid-i Veli Camii haziresindedir. Mezar kitabesinde, ‘Ulema-ı kiramdan eş-Şeyh Müftü Hacı Mahmud Efendi 1901’ kaydı bulunmaktadır.
Başlangıçta, Hacı Mahmud Efendinin cenazesi kendisinin Şeyhli ailesinden olmadığı ileri sürülerek Şeyh Hamid-i Veli Camii haziresine defnedilmek istenmemişse de, Şeyh Süleyman Efendinin aracılığı ile mesele halledilerek defin gerçekleşmiştir.
Hacı Mahmud Efendi, Şeyh Hamidi Veli Medresesi’nde müderrislik yaptığı yıllarda 240 öğrenci okutup, on beş hocaya icazet verir. Sonraları adlarını çokça duyurmuş olan Darendeli âlimlerin yetişmesine öncülük eder. Oğlu Hacı Mehmet Emin Efendi, Gürün Müftüsü Gürünlü Nazif Efendi, Elbistan kadısı Seyyid Efendi, Mehmet Paşa Medresesi müderrisi Çorumlu Kasım Efendi, Kangal’ın Karacaviran köyünden Hacı Bekir Efendi, Gerimterli Ömer Efendi, Bayram Efendilerden Hacı Mehmet Efendi, Müftüzâdelerden Darende kadılığı yapmış olan Mustafa Esad Efendi, Halidi Yekta Efendi, Es-Seyyid Ömer Osman Hulusi Efendi, Es-Seyyid Hatip Hasan Efendi, onun önde gelen talebeleri idi.
Hacı Mahmut Efendi’nin hakkında anlatılan menkıbelerden ikisi şöyledir ;
Talebelerinden biri Ramazana yakın bir günde, bir köye yolu düşer ve o köyün ileri gelenleri ile görüştüğünde kendini takdim eder. Köyün ileri gelenleri, “Çok iyi geldin, yarın Ramazan, bizim teravih namazlarını hatimle kıldırabilir misin?”, diye sorduklarında, “kıldırırım” kelimesi ağzından çıkar. Halbuki kendisi hafız değildir. Büyüğünün ve Allah’ın hidayetine sığınarak bir boy abdesti alıp, her gün bir cüzü ezberlemek kaydıyla 30 gün yanlışsız ve noksansız teravih namazını hatim ile kıldırır. Ancak son rekatta “Nas” suresinde şaşırmış olup üç kere tekrarlaması ile düzeltip, namazı ikmal etmiştir. Bilahare Darende’ye geldiğinde durumu hocası Hacı Mahmud Efendi’ye beyan ettiğinde, merhum, “Oğul! O şaşırma kabahatı senin değildir. O anda biz seni tasarrufumuzda tutmamıştık”, diye buyurur.
Diğer menkıbede şunlar anlatılır. Hafız Ağa bir gün ırmaktan omuz çengeli ile iki kova su götürürken, bunu Mahmud Efendi görür. “Hafız Efendi! Bu suyu nereye götürüyorsun?” diye sorduğunda, Hafız Efendi, “Sayın hocam! Malumunuz kuyunun suyu kurudu. Ağaçların dibine götürüyorum.”, der. Bunun üzerine Hacı Mahmud Efendi, “Öyle mi! Hele onu bırak bir kuyuya kadar gidelim”, diyerek kuyunun başına varıp otururlar. Hacı Mahmud Efendi 40 tane taş sayıp Hafız Ağa’nın eline vererek, “Oğlum 40 Yasin-i Şerif oku, her Yasin-i Şerif’in bitiminde bu taşın birini kuyuya at”, demesiyle, kendisi istiğrak haline dalar. Hafız Ağa 39 Yasin-i Şerif’i okuduktan sonra 40. taşı Hacı Mahmud Efendi kendisi alıp ağzında ıslatarak kuyuya bırakmasıyla beraber kuyunun suyu bir anda dolarak yatağı olan arka revan olmaya başlar. Bunu gören Hafız Ağa büyük bir sevinç ve hayretler içine düşerek bir abdest almak ister. Hacı Mahmud Efendi, “Gel oğul! Abdestimizi gidip caminin önünde alalım”, demesiyle beraber onlar caminin önüne gelinceye kadar su onlardan önce gelmiştir. Su ile abdestlerini alırlar.
Kaynak : Malatya Evliyaları , Abdulhalim Durma ( Allah ondan razı olsun )
Battalgazi ilçesinin Fırat Nehri kenarında aynı adı taşıyan köyünde iken, bulunduğu alanın Karakaya Baraj sularının altında kalması sebebiyle 1986’da ilçenin Kırklar tepesinde yaptırılan türbeye nakledilir. Tarihi eserleri görmek üzere il içi ve il dışından ziyaretçilerin akınına uğrayan yörenin en çok ilgi gören yeri, Korucuk olarak da adlandırılan Hasan Basri türbesidir.
Vaktiyle Şeyh Hasan köyünün güneyinde, Fırat ırmağının karşı kıyısında Korucuk köyündeki bir türbede bulunan bir yatırdı. Ancak Karakaya Barajı sular altında kaldığı için mezarı Battal Gazi (Eski Malatya) ilçesi yakınına taşınır. Bu konuyla ilgili yöre halkı tarafından, “Şeyh Hasan köyünün kıble yönünde ve köyün hemen önünde akan Murat suyunun karşı kıyısında Korucuk köyü vardır. Bu zatın Bağdat’tan geldiğini ve sonunda da su ile tekrar Bağdat’a gideceğini çok önceleri çevre köylerdeki yaşlılar söylerlerdi. Bir süre sonra Murat suyu taştı. Köylüler yatır gidecek diye telaşlandılar ve çevre köylerden de para toplayarak önüne set yaptırdılar. Ne yazık ki şimdi Karakaya ve Atatürk Barajları yapımı nedeniyle bu yatır yine suyun altında kalacak ve söylendiği gibi de Bağdat’a gidecektir”, şeklinde bir söylenti anlatılır. Teslim Abdal’ın da bir şiirinde bu zatı övmüş olduğu nakledilir.
Hüseyin Şahin, Hasan Basri adı ve türbesi çevresinde oluşan kültürel değerler üzerine hazırlamış olduğu makalesinde, XVI. yüzyıla ait belgelerde türbenin bulunduğu köyün durumu hakkında bilgilere ulaşır. Türbenin baraj gölünden önceki durumu hakkında ise şunlar nakledilir.
“Ziyaret binasının bulunduğu yerin su kenarında olması sebebiyle zeminde oluşan kaymalardan dolayı 1943 yılında göçtüğünü (yıkıldığını) ve 1945 yılında tamir edildiğini, 1965’te binada çatlaklar oluştuğunu ve köylülerin çalışması ile betonarme olarak tekrar yapıldığını öğreniyoruz. Türbe binası bu durumuyla 1986 yılı sonlarına kadar ayakta kalmış, sonra baraj gölü sularına gömülmüştür.”
Türbenin hemen güney tarafında bulunan taştan yapılmış mezarların yanı sıra, doğu tarafındaki kabirlerin ise Hasan Basri’nin dervişleri oldukları rivayet edilen Karasolak ve Ağsolak’a ait olduğu; hemen yakınındaki üç mezardan birinde Hasan Basri’nin eşinin, diğer iki küçük mezarda ise çocuklarının yattığı anlatılır. Bir rivayete göre Ağsolak ve Karasolak’ın Hasan Basri’nin vefatından sonra oraya geldikleri, diğer bir söylentiye göre de arkadaşları olduğu ifade edilmektedir. Bu kabirler bugün su altında kalmıştır.
Hüseyin Şahin, Celal Yalvaç’ın konuyla ilgili çalışmasından hareketle, Hasan Basri’nin tarihi kimliği hakkında bazı ipuçlara ulaşıldığını kaydeder. Malatya’da emirlik yapmış Melik Sunullah bin Melik Nasrullah’ın aile şeceresinden hareketle, türbede yatan kişinin, bir ara Malatya’da müstakil emirlik yapmış olan Şeyh Hasan Bey olduğu ileri sürülür. Şeyh Hasan Bey, 1318’de vefat etmiş olan Melik Sunullah’ın oğlu olup, Malatya Emirliği’nde de bulunmuş bir zattır. Torunu Nefise Hatun’un Eski Malatya’nın Meydanbaşı’ndaki türbesi halen durmaktadır. Emir Ömer’in akrabasıdır. Harbendelü Türkmen Aşireti’ne mensuptur. Sonraki kayıtlarda (Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri-1560) Korucuk Köyü bu aile mensuplarına verilmiş bir timar olarak gözükmekte, bazı mensupları da vergiden muaf tutulmuş bulunmaktadır. Bu aile arasında çıkan ihtilaflar, ailenin bölünmesine sebep olmuş, ailenin bir kısmı Arapkir’e, bir kısmı Tokat’a nakil ve yerleşmek durumunda kalmıştır. Korucuk Köyü halkı tarafından anlatılan, yakında bir köyle olan kavgadan sonra Tokat’a giden köy halkından sadece Hasan Basri’nin köyde kaldığı ve burada vefat etmiş olduğudur. Tahrir Defteri’ndeki kayıtta geçen Korucuk’un Harbendelu Türkmenleri’nden olduğu, arazilerin Şeyh Nasır’ın kardeşi Mehmet’in tımarı olarak yazıldığı görülür. Kayıtta tüm vergilerden muaf tutulan dört kişiden söz edilir ve adları verilir; bunların bazısının atalarının da eskiden beri divani ve örfi vergilerden muaf oldukları belirtilmiştir. Kayıtta adı geçen iki “Hasan” ismi vardır; bunlardan Hamza’nın kardeşi Hasan’ın kaydın tutulduğu 1560 tarihinde hayatta olduğu anlaşılırken, Yusuf’un babası Derviş Hasan’ın ise hayatta olmadığı görülmektedir. Şahin makalesinde, “..bunların atalarının vergiden muaf tutulmuş olması durumu da dikkate alındığında, muhtemelen türbede kabri bulunan zat, bu “Derviş Hasan” olmalıdır” der.
Türbeye gelen ziyaretçilere hizmet vermek, türbenin temizlik ve bakımını yapmak üzere, eskiden dört hane arasında “hafta sırası” olarak adlandırılan bir düzenlemeyle görev yürütülürken, yeni yerine taşındıktan sonra türbenin temizlik ve çevre bakımı ilçe belediyesince gerçekleştirilmektedir. Türbe’nin yeni yerinde gözlemlenen bir diğer durum ise, önceki yerinde dilek taşına taş yapıştırma, bez bağlama, şamdanda mum yakma, cöherlik gibi pratik ve uygulamaların burada tamamen ortadan kalkmış olmasıdır. Yine, çöven (Asa) etrafında oluşturulan söylence ve uygulama unutulmuştur. Yağmur duası ritüelindeki çövenin suya sokulması, suyun etrafa serpilmesi pratiği de terkedilmiştir. Bu ziyaret genellikle cuma akşamı ve pazar günleri daha çok akıl hastaları ve felçli hastalar tarafından ziyaret edilmektedir. Bu hastalar çoğunlukla Cuma akşamı ziyarete getirilir ve burada bir geceliğine yatırılır. Bunun dışında çeşitli konulardaki dilekler için, orada yatan ermişin hürmetine “Allah’ın dileklerini kabul etmesi” düşüncesiyle gidilir. Ziyarete gelen kişiler burada dua etmekte, mezarı öpmekte ve türbenin etrafında yedi defa döndükten sonra oturup dilek ve niyazda bulunmaktadırlar. Ziyarete gelen kişiler türbe içinde mum yakmakta ve kabrin üzerine para bırakmaktadırlar. Burada çoğunlukla adanan koyun, keçi ve horoz kesilmekte ve pişirilerek ikram edilmektedir.