Efkar Baba

İzmir – Balçova’da Teleferiğin işletildiği tepede demir bir kafes içindedir.

Efkar Baba’nın kabri Balçova’da Teleferiğin işletildiği tepede demir bir kafes içindedir. Türbeye ulaşmak şimdilerde zordur. Zira Türbe Tesislerin hemen yanında olduğundan izin verilmemektedir.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Gölbaşlı Baba

İzmir’in Bayındır ilçesi Yakapınar köyü, köy mezarlığında

Gölbaşlı Baba hakkında detaylı bilgi yoktur.İlginç olan bir köy mezarlığı olarak Yakapınar köy mezarlığı çok büyük, oldukça düzenli ve bakımlı olması şaşırtıcıdır.

Gölbaşlı baba Bayındır’a ilk gelen Horosan erenlerden olduğu söylenmektedir.Türbe açık mezar şeklinde olup, türbede bulunan ikinci kişi hakkında da bilgi yoktur. Geleneksel olan türbelerde bez bağlamak dilek tutmak bu türbede ziyadesiyle görülmektedir.

Kaynak;
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Kelleci Baba

İzmir’in Bayındır ilçesinde Emirli mahallesi sınırlarında Kelleci Baba sokağın ormanla birleştiği yerdedir

Rufai tarikatına mensup olduğu bilinen Kelleci Dede’ye ait türbe 450-500 yıllık olup, yeni restore edilmiştir. Bayındır’a ilk yerleşen Türkmenlerden olduğu söylenen eren hakkında fazla bilgi yok.Türbedeki diğer kişi hakkında da bilgi yok. Açık mezar şeklinde olan türbedeki anıt ağaçlar dikkat çekmektedir.

Kaynaklar ;
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Şeyh Muhammed Esad Erbili (k.s.)

İzmir – Menemen’de Safa camii içerisinde

Son devrin Meşhur Nakşi- halidi Şeyhlerinden ve Cumhuriyet dönemi din mazlumlarından . gerçek bir şehit.

Nakşibendî-Hâlidî şeyhi Esad Erbili (1847-1931)’nin Musul’un Erbil kasabasında doğar. Dedesi, Hâlid el-Bağdâdî’nin Erbil’de inşa ettirdiği tekkeye şeyh olarak tayin ettiği halifesi Hidâyetullah Efendi, babası daha sonra aynı tekkede şeyhlik görevinde bulunan Muhammed Said Efendi’dir.

Medrese tahsilini doğduğu bölgede tamamlayan Esad Efendi yirmi üç yaşında Hâlidî şeyhi Tâhâ el-Harirî’ye intisap eder. Beş yıl sonra sülûkünü tamamlayarak hilâfet alır (1875). Aynı yıl hac farizasını yerine getirir. Dönüşünde şeyhinin vefat ettiğini öğrenince İstanbul’a gitmeye karar verir. İstanbul’da Cağaloğlu’nda Beşir Ağa Dergâhı’nda bir süre misafir olarak kalır. Daha sonra Çarşıkapı’daki Molla Pîrî Camii’nin müezzin odasına yerleşir. Fâtih Camii’nde Hafız divanını okutur. Bu sırada Beyazıt Camii imaretinin meydanı gören bir odasına taşınır. II. Abdülhamid’in damadı Hâlid Paşa kendisini saraya davet ederek sohbetlerinden istifade eder. Bu arada Meclis-i Meşâyih üyeliğine tayin edilir.

İlim ve irşad faaliyetlerini sürdürdüğü bu yıllarda kendisine bir tekke şeyhliği verilmesini ister. O sırada şeyhlik makamı boş bulunan Şehremini’nin Odabaşı semtindeki Kelâmî Dergâhı’nın şeyhliğine talip olur. Ancak bu dergâhın şeyhliği Kâdirî meşâyihine ait olduğundan ve kendisinin Kâdirî icazetnamesi bulunmadığından bu isteği uygun görülmez. Bunun üzerine Esad Efendi Kâdirî şeyhi Abdülhamîd er- Rifkânî’den Kâdirî icazetnamesi alarak bunu ibraz edince adı geçen dergâhın şeyhliğine tayin edilir (1883).

Bu dergâhta Kâdirî ve Hâlidî âdâb ve erkânı üzere irşad faaliyetinde bulunur. Bir süre Fatih ilçesinde Halıcılar’daki Feyzullah Efendi Dergâhı’na da devam eder. Kelâmî Dergâhı şeyhi olduktan sonra daha geniş bir çevreye hitap etme imkânı bulan Esad Efendi, II. Abdülhamid tarafından bilinmeyen bir sebeple memleketi Erbil’e sürgüne gönderilir (1900). Burada müntesiplerinden zengin bir hanımın kendisi için inşa ettirdiği tekkede irşad hizmetini sürdürür ve mensuplarıyla mektuplaşarak onların ilgilerini canlı tutmaya çalışır. II.Meşrutiyet’ten (1908) sonra İstanbul’a döndü ve Kelâmî Dergâhı’nı genişleterek yeniden inşa etti. Meşrutiyetle birlikte tekke mensuplarının da cemiyet kurma faaliyetlerine giriştikleri sırada Cem’iyyet-i Süfiyye’nin kuruluş çalışmaları bu dergâhta yürütüldü.

Şeyhülislâm Musa Kazım Efendi cemiyetin reisi, Esad Efendi de ikinci reisi olur. Esad Efendi cemiyetin açılış töreninde yaptığı konuşmada devrin genel havasının tesiriyle Meşrutiyet idaresini ve taraftarlarını öven, Abdülhamid dönemini eleştiren ifadeler kullanır. Tasavvuf ve Beyânü’l-hak mecmualarında tasavvufî konularda yazılar yazan Esad Efendi 1914’te yeniden Meclis-i Meşâyih âzalığına getirilir, meclis reisi Elif Efendi’nin istifası üzerine kısa bir süre sonra da reis olur. Sultan Mehmed Reşad tarafından surre emini olarak hacca gönderilir. Ertesi yıl Meclis-i Meşâyih’teki görevinden istifa eder. Üsküdar Çiçekçi’deki Selimiye Dergâhı’nın meşihatını da üzerine alarak oğlu Mehmed Ali Efendi’yi vekâleten bu dergâhın şeyhliğine tayin ettirdi.

Esad Efendi, Kelâmî Dergâhı’ndaki görevinin yanı sıra zaman zaman Selimiye Dergâhına da giderek irşad faaliyetini tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar sürdürür. Bu tarihten kısa bir süre önce Kelâmî Dergâhı’nda iki hafta misafir olarak kalan Danimarkalı psikolog Cari Vett’in hâtıraları, Esad Efendi’nin çevresini ve tekke ortamını yansıtması bakımından önemlidir. Tekkeler kapatıldıktan sonra inzivaya çekildiği Erenköy Kazasker’deki evinde sürekli polis gözetimi altında tutulur. Menemen olayı ile (Aralık 1930) ilgisi olduğu iddia edilerek oğlu Mehmed Ali Efendi ile birlikte Menemen’e götürülüp idam talebiyle yargılanır. Hakkında verilen idam cezası yaşlılığı sebebiyle müebbet hapse çevrilir. Oğlu Mehmed Ali Efendi ise idam edilir. Esad Efendi Menemen’de askerî hastahanede tedavi görürken 3-4 Mart 1931 gecesi vefat eder. Onun zehirletilerek öldürüldüğü şeklinde bir kanaat de vardır.Yemeklerine zehir katılarak rahatsızlığı iyice artırılmış ve damardan yapılan bir iğne ile 84 yaşında hayatına son verilmiş, yani idam edilmiştir. Bir gece yarısı 1950’lerde hafriyat çalışmasıyla düzeltilen mezarlığa gömülürler. Cenazesi ailesine verilmeyerek resmî makamlar tarafından Menemen’de defnedilir.

Sami Efendi tarafından kabir yerleri tesbit edilerek 1956 yılında bulundukları, Kubilay Şehitliği ve Anıtının bulunduğu alana pek de uzak olmayan bu yere, bir cami yaptırılır. Kazımpaşa Mh. 2. Hıdırlık Sk.’taki camide Esat Efendi’nin merkad-i şerifleri kapalı bir bölme içinde, oğlu Ali Efendi ise dışında yatmaktadırlar.

Mahkeme zabıtları açıklanmadığından Esad Efendi ile oğlu hakkında verilen idam cezasının hangi delillere dayandırıldığı, olayla ilgilerinin olup olmadığı anlaşılamamıştır. İstanbul, Anadolu ve Balkanlar’da binlerce mensubu bulunan ve çok sayıda kişiye hilâfet veren Esad Efendi’nin silsilesi yaygın olarak halifelerinden Mahmut Sami Ramazanoğlu (ö. 1984) tarafından sürdürülür.

Eserleri şunlardır.
1- Kenzü’l-irfan. İbadet ve ahlâka dair 1001 hadisin metin, tercüme ve şerhinden ibarettir.
2- Mektûbât. Erbil’de sürgünde iken dostlarına ve müntesiplerine gönderdiği mektupları ihtiva eden eserin ilk basımında 147, ikinci basımında 154 mektup yer almaktadır.
3. Risâle-i Es’a-dîyye. Tasavvuf ve tarikatın mahiyetini ve seyrü sülük âdabını anlatan otuz sayfalık bir risaledir. Müellif müridlerinin arzusu üzerine risalenin sonuna kendi hal tercümesini de eklemiştir.
4. Tevhid Risalesi Tercümesi. Evhadüddîn-i Balyânî’ye ai trisalenin tercümesidir. Yanlışlıkla Muhyiddin İbnü’l- Arabî’ye nisbet edilen eser Ali Kadri tarafından yayımlanmıştır.
5. Fatiha-i Şerife Tercümesi. Sekiz sayfadan ibaret olup ayrıca Risale-i Es’adiyye ile birlikte basılmıştır.
6-Divan. Aruz veznini oldukça başarılı bir şekilde kullanan Esad Efendi’nin Farsça ve Türkçe şiirlerinin yer aldığı eserde Arapça ve Kürtçe birer şiir de vardır.

Tezveren Şeyh Kamil

İzmir – Menemen ilçesinde Taşhan’ın arkasında

Şeyh Kâmil’in Menemen’in fethi sırasında şehit olan ve orduya bayraktarlık yapan veli bir kişi olduğu rivayet edilir. Türbenin giriş kapısının üstünde bulunan kitabede 1620 tarihi bulunmaktadır.
Merkadın gören fe ni’mel melhadündür bu dedi
Ravzay-ı bağ-ı cenândaıı bir nişandır bu dedi
Emr idüb Pir Aziz merbubunâ tarihini Dedi
Derviş ana tarihi “Şeyh Kâmil Hû” dedi.

İki basamaklı basit bir merdivenden inilerek girilen türbe içinde tek sanduka bulunmaktadır. Batı ve kuzeybatı duvarlarına açılmış iki büyük pencereden ışık alan türbenin güney ve kuzeydoğu kenarlarının doğu uç kısımlarında birer dolap nişi yer almaktadır.

Mühürlü Sultan

İzmir – Menemen’de Pazarbaşı mahallesinde müftülük binası yanındadır

Pazarbaşı Mahallesinde Müftülük binasının yanındadır. Bu türbenin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi ve kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Türbeye, güneybatı köşeden öne doğru prizmatik bir kütle halinde çıkma yapan eyvan şeklindeki giriş medhalinden geçilerek girilir. Girişin sağ ve soluna genellikle Selçuklu taçkapılarında görülen birer mihrabiye nişi yerleştirilmiştir. Türbe içinde, medfun bulunan şahsın manevî büyüklüğüne izafeten oldukça büyük tutulmuş tek bir sanduka yer alır. Yapının dış görünüşü gibi iç görünüşü de etkileyicidir. Doğu, batı, kuzey ve kuzeydoğu duvarlarında birer büyük pencere açılmıştır. Kuzeybatı ve güneybatı kenarlarda ise mukarnaslı kavsaralı dikdörtgen şekilli birer dolap nişi yer almaktadır. Halk arasındaki yaygın söylentiye göre bu türbe, Kırklardan Veli Kız, Mühürlü Sultan ve Kadın Türbe isimleri ile tanınmış bir kadına aittir. 500 yıllık olduğu rivayet edilir.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Kasımpaşa Türbesi

İzmir – Menderes ilçesinde Kasımpaşa mah Türbe sokaktaki Kasımpaşa camii yanında

Kasımpaşa Mahallesinde, Kasım Paşa Camisinin güneybatısında yer alan türbe, kare planlı, basık kubbe ile örtülü basit ve oldukça küçük bir yapıdır. Caminin kitabesine göre 1505 yılında inşa edilen türbedeki iki mezar taşından biri Kasım Paşa’ya, diğeri ise defter-i hakani katibi Eyüb Çelebiye aittir.

 

[toggle title=“Kaynaklar load=”hide”] Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun
[/toggle]

Kara Halil Bey Türbesi

İzmir İli, Kiraz İlçesi, Haliller Köyü yakınınında

İzmir İli, Kiraz İlçesi, Haliller Köyü yakınınında bulunan türbe kimin adına yaptırıldığı henüz tespit edilememiştir. Vakıflar Mahallesindeki türbe ile ilgili değişik efsaneler uydurulmuşsa da bu türbenin de Kara Halil Bey’e ait olması daha güçlü bir ihtimaldir. Türbe yapım şekli açısından tipik Selçuklu dönemi eseridir.

Kaynak
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Çayağzı Tekke Türbesi

İzmir – Kiraz’daki Çayağzı köyünde

İzmir ili, Kiraz ilçesi, Çayağzı köyünde bulunan türbe , Tekke türbe diye adlandırılmaktadır.
Osmanlı Dönemi eseridir. Çayağzı Köyü, Tarlabaşı Mh. Kırtaş Tepe de yer alır. Dikdörtgen planlı türbe moloz taştan inşa edilmiştir. Ahşap beşik çatısı marsilya kiremit kaplıdır. İçinde moloz taşlarla örülü bir mezar vardır. İçinde türbenin yer aldığı geniş bir alana yayılmış mezarlık, yöre halkı tarafından kutsal bir yer olarak kabul edilmektedir. İzmir II Numaralı KTVKK’nun 26.01.2006 tarih ve 1770 sayılı kararı ile tescil edilmiştir.

Kaynak
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun

Hamza Baba – İzmir

İzmir – Kemalpaşa ilçesine 30 km. uzaklıktaki Hamzababa köyünde bulunmaktadır

Hamza Baba türbesi, ilçeye 30 km. uzaklıktaki Hamzababa köyünde bulunmaktadır. Köye girildiğinde ilk göze çarpan, birçok evin duvarında dini motiflerin işlendiği duvar resimleridir. Türbenin bakımını Hamzababa soyundan geldiği söylenilen, bu konuda elinde hilafet fermanı bulunan postnişin yürütür. Semavi Eyice makalesinde Hamza Baba’nın Nif’teki (Kemalpaşa) kabri üzerine II. Murad tarafından bir türbe yaptırılıp yakınında bir de Bektaşî tekkesi kurulmuş olduğunu kaydeder. Saruhan Evkaf Defteri’ndeki 1521-22 tarihli kayıtta, “Nâhiye-i Nif’te Gereme nâm karye kurbünde Kapukaya demekle mâruf mevzii Hamza Baba nâm derviş kendi dest-i renciyle açıp ihya edip ve su getirip bir zaviye bina ve hasbeten lillâh bağ dikip ihya etmiş; zikrolan bağın ve mevziin öşrünü Sultan Bayezid Han ihsan edip ref buyurup ellerine hükm-i hümâyun inayet olunmuştur“, denilmektedir. Buna göre, zaviye II. Bayezid döneminde kurulmuş ve Hamza Baba da aynı yıllarda yaşamış olmalıdır. Hilal Ortaç’ın yayımladığı Hamza Baba Tekkesi’nin tarihçesiyle ilgili altı belgeden sonuncusu 6 Teşrinievvel 1308 (18 Ekim 1892) tarihli olup Şeyh Halil Efendi’nin ölümü ile zâviyedarlığın oğlu Derviş Ali Efendi’ye tevcih edildiğine dairdir. Aradan geçen 100 yıl içinde, tekke bütünüyle ortadan kalkmış, yalnız türbe ayakta kalabilmiştir. Bir mezarlığın içinde yer alan Hamza Baba Türbesi kesme taştan yapılmış se- kizgen planlı bir yapı olup içinde tek sanduka vardır.

          Çevre halkının anlattıklarına ve Postnişin Ali İhsan Özer’in elindeki ferman ve diğer vesikalardan anlaşıldığına göre, Hamzababa 1530 yıllarında 90.000. askeri ile Horasan’ın Balkayıp bölgesinden Anadolu’ya gelir. Onun Ahmet Yesevi dervişlerinden olduğu rivayet edilmektedir. Bugün türbenin bulunduğu yerleri fetheder ve yerleşir. O yıllarda Sultan Murat Manisa’da şehzadedir. Şehzade Murat, Hamza Baba’yı birkaç kere Manisa’ya davet eder. Sonunda Hamza Baba Manisa’ya gitmeye karar verir ve yola çıkar. Bu arada dağlara dönerek “yürün dağlar, ben Manisa’ya gidiyom, siz de gelin” der. Dağlar da Hamza Babanın peşine takılarak gitmeye başlar. Bu arada II.Murat bir haber daha yollayarak “yalnız gel” der. Bunun üzerine Hamza Baba köyün 1,5 km. aşağısında durarak bir kayaya yaslanır ve “durun dağlar” der. Dağlar durur, Hamza Baba yoluna devam eder.

             Hamza Baba ile Şehzade Murat arasındaki ilişki bir süre sonra dostluğa dönüşür. Bu dostluk ve muhabbetin ikisinin de Hacı Bektaş Veli’ye olan sevgi ve saygılarından kaynaklandığı söylenir. Hamza Baba, Manisa’ya yaptığı ziyaretlerden birisinde ölür. Manisalılar Hamza Baba’ya sahip çıkarak onu Manisa’da yapılacak bir türbeye gömmeyi isterler. Hamza Baba’nın erleri ise onu Hamzababa köyüne götürmek isterler. Menkıbeye göre cenaze paylaşılamaz. Sonuçta bulunan çözüme göre, cenazenin bulunduğu odaya iki tabut koyularak kapı kilitlenir. Sabaha kadar beklenir. Cenaze kimin tabutuna girerse onun olacaktır. Sabah olur, herkes kendi tabutunu alarak içine bakmadan gömüleceği yere kadar götürecektir. Hamza Baba’nın erleri kendi tabutlarını Manisa’dan kendi köylerinin girişine kadar bir günde getirirler. Köye bir km. kala tabutun içerisinde Hamza Baba’nın olup olmadığı konusunda içlerine bir şüphe düşer ve tabutu açarlar. Hamza Baba tabutun içindedir ve hala terlemektedir. Bu şüpheden dolayı cenaze o kadar ağırlaşır ki, geri kalan bir km. lik yolu ancak kırk günde alabilirler.

Hamzababa zaviyesinin yerleşkesi karye-i barza yakınlarında Kapukaya mahalli olarak anılır.

Yatır, sekizgen formdadır. Kubbeli taş bina, eski ve daha yeni mezarların yer aldığı bir alanın ortasına kurulmuştur. Köy, özellikle çevre il ve ilçelerden gelen alevi vatandaşlar tarafından ziyaret edilmektedir. Yatırda, çeşitli amaçlar için dilekte bulunulmakta ve bu uygulamalar için dört ayrı dilek noktası bulunmaktadır. Kişilerin kendi başlarına yaptıkları dilekte bulunuşun dışında, postnişin tarafından yardım alınarak da dilekte bulunulabilmektedir. Yatırın içerisine giren ziyaretçi, niyaz etmek amacıyla yatırın ayak, orta ve baş ucundan öpmekte, daha sonra diğer tarafa geçerek aynı işlemi burada da yapmaktadır. Yatırın çevresinde yer alan mezarlıkta da dilekte bulunmak için bir dizi işlemler yapıldığının izleri görülmüştür. Ağaçların dallarına kumaş parçaları bağlanarak dileklerde bulunulmuştur. Bunların içinde en ilginci, bir gazete parçasının her iki ucuna bez bağlanmış, bir ucu ağaca tutturulmuş, diğer ucu serbest bırakılmıştır. Hamzababa türbesi çevresinde yeralan bu inançlar, dileklerin yerine gelmesi sonucunda Hamzababa için adakta bulunulması ile son bulmaktadır.

Bursalı Mehmet Tahir eserinde Hamza Baba’nın II. Murad devrinin şeyhlerinden olup Sultanın defalarca onunla görüşmüş, vefatında ikamet etmiş olduğu köyde mükemmel bir türbe yaptırmış ve vakfiye tahsis etmiş olduğundan söz eder87. Daha sonraları Fatih Sultan Mehmet de babasının bu vakfiyesini artırır. Yazarın bilahare ziyaret ettiği türbesinde on sekiz bölümden oluşan mensur Makamat-ı Evliya isminde tasavvufa dair bir eser ile Kitabü’l Usul isminde bir diğer eserini görmüş olduğunu aktarır. Yazar bu eserlerin incelemesinden Hamza baba’nın Bursa’ya sekiz saat mesafede bulunan İnegöl kazası civarında nam-ı alilerine mensup köyde mazanna-i kiramdan Baba Sultan’dan hilafet almış olduğunu nakleder. Hamza Baba’nın bilinen eserleri Makâmât-ı Evliyâ, Tasavvuf Risâlesi, adı belirtilmemiş küçük bir tasavvuf eseri ve Divan’ıdır88. Genel olarak nasihatname türündeki mensur bu üç eser, örnek hikâyeler üzerinden dinî ve tasavvufî öğretileri içerir. Dîvân ise sade bir Türkçe ile Hamza mahlasını kullanan Hamza Baba’nın hece ile yazılmış tasavvuf temalı şiirlerinden oluşur.

Manisa, Kemalpaşa, Balıkesir, İzmir, Çanakkale, Akhisar, Demirci, Menemen, Turgutlu, Aydın, Dikili, Bergama, Edremit gibi şehirlerde ve Ege Bölgesinde 100 ‘ün üzerinde köy ve kasabada Hamza Baba Ocağı talipleri vardır89. Bunlar daha çok Dergâh’a bağımlı muhiban Türkmen zümrelerdir.

Hamza Baba Yesevi ekolü mensubu bir Türkmen dedesidir. Saruhan Beyin kardeşi Ali Paşa’nın Nif Emirliği döneminde gelerek yöreyi dervişleriyle irşatabaşladığı anlatılmaktadır. Onun bu çalışmalarını gören Saruhan Bey, onun tekkesine vakıf arazileri tahsis eder.
Cumhuriyetin ilk yıllarında İzmir Valisi Kazım Dirik (1881-1941), Hamza Baba türbesini kapatmak ister. Halkın bu duruma karşı çıkması üzerine köye gelir ve türbedar Rıza Özer’in evinde bir gece kalır. Hamza Baba’nın menkıbelerini dinler. Hamza Baba’nın türbesinin kapatılmasına engel olur. Türbedardan Hamza Baba’ya ilgili çok sayıda el yazma eseri incelemek üzere alarak İzmir’e götürür. Kazım Dirik bir süre sonra Edirne’ye atanır. Belgelerden de bir haber alınmaz. Vilayetnâme’nin ise, Kazım Dirik’in oğlu tarafından İngiliz Elçisine hediye edildiği ve halen Londra’da kütüphane de bulunduğu anlatılır.

Her yıl Hamzababa köyünde Ağustosun son haftasında geleneksel Hamza Baba Anma törenleri yapılmaktadır.

Kaynak
Abdulhalim Durma , İzmir Evliyaları ,
http://www.erolsasmaz.com
Not ; Fotoğrafları kullanmamıza izin veren Erol Şaşmaz Bey’den Allah razı olsun