Hasan Mekki Dede Türbesi

Elazığ – Baskil -Tabanbükü köyünde Hasan Mekki Mezarlığı adı verilen yerde bulunmaktadır

Hasan Mekki Dede’nin türbesi, Tabanbükü köyünde Hasan Mekki Mezarlığı adı verilen yerde bulunmaktadır. Üstü dam şeklinde düz olan türbe, kapısının sağ ve sol tarafında yer alan birer ufak pencereyle aydınlanmaktadır. Türbede Hasan Mekki ve Divane Abbas’a ait iki sanduka yer alır. Bu zat yöre halkı tarafından Hasan Emki, Hasan Emiki ve Hasan Mekki gibi isimlerle anılır. Yöre halkından bir kısmına göre bu zat buraya Mekke’den gelmiş olup Bektaşi tarikatına mensuptur. Yine bir rivayete göre ise Hasan Emiki Tabanbükü köyüne obasıyla, hatta Şeyh Ahmet Dede’den daha evvel gelip yerleşmiştir. Anlatıldığına göre, Hasan Emiki burada çobanlık yapmaktaymış. Çok faziletli, âlim ve ermiş bir kişiymiş. Türbesinin önünde bulunan kurt ve koyun şeklinde mezar taşlarının, Hasan Emiki Dede’nin kendisine eziyet eden kurt ve koyuna beddua etmesi sonucunda taşlaşan bu hayvanlara ait olduğu söylenir. Türbe içerisinde yer alan Divane Abbas’ın ise İmam Zeynel Abidin’in soyundan geldiği anlatılır. Yöre halkı tarafından onun aslen Arguvan’ın Mineyik (Kuyudere) köyünden, meczup bir kişi olduğu söylenir.

Burası haftanın her günü ziyaret edilmektedir. Ziyarete daha çok çocuğu olmayan kadınlar, akli dengesi bozulanlar, korkmuş olan çocuklar, sinir hastaları getirilmektedir. Bazı hastalar şifa bulmak amacıyla bir geceliğine burada yatırılır. Ziyaret ettikten sonra rahatsızlığından kurtulan hastalardan bazıları şükür amacıyla tekrar buraya gelmekte ve kurban kesip tasadduk etmektedir. Ayrıca burayı ziyaret ettikten sonra çocuğu olanlar, eğer çocukları erkek olursa adını Hasan koyarlar. Genç kızlar kaderlerinin açılması, erkekler iş sahibi olmak ve sevdiğine kavuşmak, ailevi huzursuzlukları olanlar ve geçim sıkıntısı bulunanlar vb. çeşitli sıkıntılarından kurtulmak amacıyla burayı ziyaret etmektedir. Gelen ziyaretçiler türbenin ihtiyaçlarının karşılanması için türbede yer alan kumbaraya para atmaktadırlar. Ayrıca türbe içindeki sandukanın üzerine daha sonra gelen ziyaretçilerin şifa amacıyla yemesi için elma, meyva, ekmek türünden lokma adı verilen şeker vb. bırakmaktadırlar. Ayrıca türbe içinde yer alan ve mumdanlık adı verilen yere gelen ziyaretçiler mum yakarlar.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Şeyh Hasan Baba Türbesi

 

Elazığ – Baskil’in 3 km kuzaeyindeki Doğancık köyündedir

Anlatıldığına göre, Hacı Hasan Baba, Peygamberimizin amcası Hz. Abbas’ın soyundandır. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecinde mücadele etmiş ve bu topraklarda şehit olmuştur. Yörede Türk iskânı açısından önemli katkısı olan Şeyh Hasan Zaviyesi’nin Osmanlı döneminde XVIII. yüzyıla kadar faaliyetini sürdürdüğü belirtilmektedir. 1881 yılı salnamesinde “Şeyh müşarün-ileyh merkeze sekiz saat mesafede vaki Melul Uşağı nam karyede metfun bir ziyaretgâh-ı mahsustur” şeklinde bilgi verilir.

Araştırmacı yazar Halis Osmanlı, yaptığı inceleme sonucunda Hasan Baba ile ilgili olarak şu kayda rastlar “İmam Hasan hatırı için Şeyh Yusuf’un oğlu Şeyh Musa’ya ister padişah ve ister beylerbeyi olsun hürmet etmezse cedlerine lanet olsun. Şeyh Musa’nın ataları keramet sahibi idi. Cetleri taşa binmişler, karayılanı kamçı etmişler, sabah namazını Diyarbakır’da, öğlen namazını Mekke’de ve ikindi namazını yine Diyarbakır’da kılmışlardır. Demişlerdi; padişah veya beylerbeyi olsun bunlara (Hacı Hasan Baba nesline) izzet ve hürmet layıktır. Kim izzet ve hürmet etmez ise onlara izzet ve hürmet göstermeyin. (Hacı Hasan Baba Nesli) bunlar Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye izzet ve hürmet etmişlerdir. Hacı Hasan Baba yine sabah namazını Diyarbakır’da öğlen namazını Mekke’de yine cetleri gibi Allah’ın yardımıyla taşa binmişler karayılanı kamçı etmişlerdir.”

.Halk arasındaki rivayetlere göre beş kardeş oldukları ve beş kardeşin de Baskil çevresinde şehit düştükleridir. Bunlardan biri yine köy sınırları içinde aşağı Çorgöris’te yer alan ve yine kendi adı ile anılan Melik Baba tepesinde olup mezar yeri net bir şekilde belli değildir. Tahmini bir yer taşlarla çevrilmiştir. Buraya da yılın çeşitli dönemlerinde ziyaretler yapılmaktadır.

Osmanlıların ilk döneminde bu zat hakkında verilen bir ferman ve beratla burası vakfa bağlanmıştır. Şeyh Hasan Baba verilen bu berata göre Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in amcası Hz. Abbas’ın soyundandır. Berattaki soy kütüğüne bakılırsa babası Hacı Seyyid Mustafa’dır. Oğlu olarak Davud ismi geçmektedir. Başkaca oğlu ya da kızının olup olmadığı belirtilmemiştir. Yine bu soy kütüğünde Şeyh Hasan’ın oğlu Davut, Davut’un oğlu Mehmet, Mehmet’in oğlu da Arap Baba olarak isimlendirilmiştir. Harput’da ki Arap Baba’nın Şeyh Hasan soyundan gelmesi dolayısıyla de bunun Peygamber Efendimizin Amcası Abbas’a kadar ulaşması oldukça ilginçtir. Bir diğer ilginç nokta da, Arap Baha’nın oğlu Bedri, Bedri’nin oğlu Hasan, Hasan’ın oğlu İshak, İshak’ın oğlu da Balak Gazi olarak belirtilmesidir. Halbuki, tarihi kaynaklarda Balak Gazi’nin Artuk Bey’in torunu olduğu, babasının da Behram Bey olarak geçtiği bilinmektedir.

Hacı Hasan Baba, öyle anlaşılıyor ki, Türklerin Anadolu’ya gelişlerinden çok önce burada medfundu. İslâm ordularının yöredeki fetihleri sırasında Şeyh Hasan Baba’nın da burada şehit düştüğü ya da vefat ettiği sanılmaktadır. Bu berat ve fermanı Türkçeleştirip mescit bölümüne asan Halis Osmanlı’nın da belirttiğine göre, Şeyh Hasan rütbeli bir asker olup, kahraman bir İslam savaşçısıdır. Arap ordularının Anadolu’yu fetihlerinde görev aldığı düşünülmektedir.

Hacı Hasan Baba türbesi, ilçenin 3 km. kuzeyindeki Doğancık köyünde, Yatılı Bölge İlköğretim Okulunun güney batısındadır. Cami, türbe ve misafirhane gibi bölümler aynı çatı altında toplanmıştır. Yapı kırma çatılı, sac kaplıdır. Yapıya doğu yönünden girilmekte ve girişten sonra boydan boya uzanan bir koridor bulunmaktadır. Girişin sağında ziyaretçilerin kalması için merdivenle çıkılan bölümler, cami girişi, devamında ortasında kapı açıklığı olan ve iki metreyi bulan yarım duvar ile ayrılmış boş mekâna geçilir. Bu mekânın batı duvarında iki üst pencere vardır. Batı uçtaki bölümün ortasında bulunan kapı açıklığı ile güneydeki türbe bölümüne geçilir. Türbe olarak düzenlenen bu mekânda şahidesi bulunmayan sembolik bir sanduka yer alır. Türbe kısmı, doğu batı doğrultusunda dikdörtgen şeklinde uzanan yapının kuzey batı köşesinde, kare bir mekan olarak yer almaktadır. Yapıda süs unsuru ve kitabe bulunmamaktadır. 1960’lı yılların sonlarında yapı bugünkü şeklini almıştır.

Hacı Hasan Baba türbesi akıl ve ruh hastaları, felçli hastalar, çocuğu olmayan kadınlar, erkek çocuğu isteyen kişiler, sara hastaları çoğunlukta olmakla beraber her türlü hastalığa şifa amacıyla ziyaret edilmektedir. Ziyarete getirilen hastaların bir kısmı burada şifa bulmak amacıyla bir iki saatliğine yatırılır. Bir kısım hastalar ise burada sabahlamaktadırlar. Ayrıca kısmeti kapalı olan gençler kısmetlerinin açılması, işsiz olanların iş bulması ve ailevi sorunu olanların bu sorunlardan kurtulma niyetiyle burayı ziyaret etmektedirler. Ziyarete gelenler amaç ve maksatlarına ulaşınca buraya tekrar gelmekte kurban kesip tasadduk etmektedirler. Ayrıca çocukları askerden dönenler, üniversite sınavı gibi sınavları kazananlar ve geçirdiği kötü bir kazadan kurtulanlar da burada şükür amacıyla kurban kesmekte ve tasadduk etmektedirler. Bugün çok sayıda insan bu türbeyi ziyarete gelmektedir. Daha çok ruhsal rahatsızlıkları olanların ve felç geçirenlerin iyileşmesi için gelinir. Ziyaretçilerin büyük bir kısmı geceyi türbe içerisinde yatarak geçirirler. O gece gördükleri rüyalardan çıkarılan mesajla hastalarının iyileşip iyileşemeyeceğini anlarlar. Her yıl artarak devam eden bu ziyaretler esnasında kurbanlar kesilir, mescit bölümünde namaz kılınarak dualar edilir.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]

Şeyh Ahmed Dede ve Garipler Mezarlığı

Elazığ Baskil İlçesi Tabanbükü (Şeyh Hasan) köyündedir.

Ahmet Yesevi diye de anılan Şeyh Ahmed Dede’nin türbesi, Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü’nde Garipler Mezarlığı’nda yer almaktadır. Türbe dikdörtgen planlı olup giriş kapısının üzerinde bulunan mermer bir levhada “Pir-i Piran Serçeşmey-i Mürşidân Hoca Ahmed Yesevi D.1103-Ö.1163” yazısı yer almaktadır. Türbe içerisinde Şeyh Ahmed Dede’nin mermerden olan mezar taşında ise sonradan yazılmış “Hz. Ali Oğlu Celal Abbas Neslinden Horasanlı Hoca Ahmed Yesevi D.1103-Ö.1166” yazısı bulunur. Yanındaki mezarın ise kardeşi Şeyh Hasan’a ait olduğu söylenmektedir.

1560 tarihli “Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri”nde bu zat, “Şeyh Ahmet Tavil” namıyla anılır. Şeyh Ahmed Dede, kına yakılmış gibi kiremit renginde uzun saç ve sakalı olduğu için “Kızıl Ahmet Dede” ve “Kızıl Şah Ahmet Dede”, ve aynı zamanda “Ulu Şıh Ahmet” ya da “Sarı Sultan” adlarıyla da anılmaktadır. Torunlarından ünlü ozan Teslim Abdal (ö.1751) dedesi için şunları söyler. “Adın Şah Ahmed Tavil-i tubi dedesin Şah-ı Merdan Musa Kazım Abbas neslisin Hâce Ahmedi Yesevi Rum Halifesisin İn ziyaret eylen Şah Ahmed Dede’yi”

Rivayete göre, Şeyh Ahmet Dede Ahmet Yesevi’nin halifelerinden olup halim selim, çok uzun boylu ve bilge bir kişidir. Bir gün hocası ona “Boyun kadar ulu olasın, soyun sopun ebedi tavil ola, bundan böyle sen de Şeyh Ahmet Tavil olarak çağrılasın”, diye dua eder ve ocakta yanan dut köseğisini alarak fırlatır. Hocası Şeyh Ahmet Dede’ye, “Sana destur ve nasip verdim. Git bu köseğiyi bul, orası senin yurdundur”, der. Bunun üzerine Şeyh Ahmet Dede hocasının elini öpüp niyaz eder ve kardeşi Şeyh Hasan’la birlikte yola koyulurlar. Fırat Nehri’nin kıyısına düşen köseğiyi bulan Şeyh Ahmet Dede buraya tekkesini kurar. Kardeşi Şeyh Hasan’a izafeten ise köyün adını da Şeyh Hasan olarak koyar. Rivayete göre, Şeyh Hasan’ın çocuğu olmayınca çok üzülür. Bir gün kardeşi Şeyh Ahmet Dede ile otururlarken ona, “Senin adın Anadolu’da her yerde duyuldu. Benim adım duyulmadığı gibi çocuğum olmadığı için ben öldükten sonra silinip gidecek”, diye bir yakınmada bulunur. Bunun üzerine Şeyh Ahmet Dede, “Öyleyse bu köyü senin adınla söyleteyim”, der ve köye Şeyh Hasan’ın adını verir. Teslim Abdal bir dörtlüğünde de şunları ifade eder.
Kardeşi Şeyh Hasan ismiyle söylensin
Bayrıyla Ummanları boylasın
Yüzün gören ol Kabe’yi neylesin
Fırat kenarında Şeyh Ahmet Dede

Şeyh Ahmet Dede’nin kabrinin bitişiğinde yer alan ve kardeşi Şeyh Hasan’a ait olduğu söylenen kabrin ayak ve baş kısmında bulunan mezarın şahide taşları üzerinde herhangi bir yazı yoktur. Yöre halkının bir kısmı burasının Hoca Ahmet Yesevi’nin makamı olduğunu, bir kısmı da Şeyh Ahmet Dede’nin oğluna ait olduğunu belirtir ve Şeyh Hasan’ın kabrinin Arapkir’in Onar köyünde bulunduğunu söyler. Fakat yöre halkı Onar köyündeki Şeyh Hasan’la Tabanbükü köyünde medfun olan Şeyh Hasan arasında sadece isim benzerliği olduğunu, bunların farklı kişiler olduğunu anlatırlar. Ayrıca Onar köyündeki Şeyh Hasan’ın aslında Tabanbükü’nde medfun bulunan Şeyh Hasan’ın müridi olduğunu belirtirler. Şeyh Hasan’ın Horasan’da 8. İmam Rıza’nın kız torunlarından bir seyyide ile evliliğinden olma oğlu olan Şıh Bahşiş’in esas adı Seyyid İbrahim’dir Şıh Bahşiş’in türbesi ve tekkesi ise Adaf (Kumlutarla) köyünde bulunmaktadır.

Şeyh Ahmet Dede ile ilgili birçok menkıbe ve efsane anlatılır. Rivayete göre, Alâeddin Keykubat sultan olduktan sonra o devrin bir kısım halkı tarafından kendisine Şeyh Ahmet Dede’nin dine aykırı davranış ve uygulamalarda bulunduğu hakkında ihbarda bulunurlar. Bunun üzerine Alâeddin Keykubat kız kardeşi Gevher Hatun’u da yanına alarak askeri ve kumandanlarıyla beraber Şeyh Hasan köyüne gider. Burada Şeyh Ahmet Dede’yi gerek manevi yönden gerekse şer’i yönden sınava tabi tutar. Öncelikle Şeyh Ahmet Dede’den askerlere yiyecek atlara ise arpa ve saman isterler. Şeyh Ahmet Dede bir çuval içerisinde biraz saman ve bir çanak içerisinde arpa getirir. Bu durumu gören Sultan Alâeddin “Bu 70–80 tane ata bu ufacık çuval içerisindeki samanla bir çanak arpa yeter mi?” diye sorar. Bunun üzerine Şeyh Ahmet Dede “Paşam! Cenab-ı Allah her şeye kadirdir. Varı yok eder, yoku da var eder. Çoku az eder, azı da çok eder” der. Daha sonra askerlere dönerek “Atlarınıza ne kadar saman ve arpa lazım ise gelin alın” der. Bunun üzerine askerler çuvaldan ve çanaktan atları için yem almaya başlarlar. Fakat bu kadar az arpa ve saman seksen hayvana yettiği gibi çuvaldaki saman ve çanaktaki arpa sanki hiç el değmemiş gibi durmaktadır. Sultan Alâeddin bu duruma çok şaşırır. Fakat hayretini açığa vurmadan Şeyh Ahmet Dede’yi imtihan yapmaya devam eder.

Yine bir gün yemek vakti geldiğinde Şeyh Ahmet Dede bir sürü geyiği olduğu için askerlere yetecek kadar geyik keser. Daha sonra Alâeddin Keykubat’a dönerek “Paşam! Sana ricam askerlerine emir buyur ki geyiklerin etlerini yerken kemiklerini ısırmasınlar.” der. Bunun üzerine Alâeddin Keykubat askerlerine bu usülü emreder. Yemekler yendikten sonra Şeyh Ahmet Dede Alâeddin Keykubat’a “Paşam! Ben bir dua edeyim. Siz de âmin deyin ki Cenab-ı Allah bu geyiklere can vere.”der. Sultan Alâeddin kabul eder ve Şeyh Ahmet Dede’nin yaptığı duadan sonra kudret-i ilahi ile geyikler canlanır. Fakat geyiklerden biri topallayınca Sultan Alâeddin, Şeyh Ahmet Dede’den bunun sebebini sorar. O, askerlerden birinin geyiğin etini yerken kemiği ısırdığı için topalladığını söyler. Bunun üzerine Sultan Alâeddin askerlerine dönerek, “Bakın! Bu şeyh maneviyatı çok kuvvetli bir kimsedir. Bu geyiğin etini yerken kemiği kim ısırdı ise söylesin. Yoksa gerçeği söylemeyeni bu şeyhe havale ederim.”, demesi üzerine bunu yapan asker durumu itiraf eder ve Sultan Alâeddin’e “Paşam! Bu geyiğin kemiğini ben ısırdım. Isırmamdaki maksat ise Şeyhin geyiklerin kemiklerinin ısırılmamasındaki sırrı anlamak içindi”, der. Bunun üzerine Alâeddin Keykubat bu askeri öldürtmek ister. Fakat Şeyh Ahmet’in isteğiyle Alâeddin Keykubat askeri affeder.

Sultan Alâeddin Şeyh Ahmet’in manevi derecesi çok yüksek bir zât olduğuna kanaat getirse de bu hususta hiçbir tereddüdünün kalmaması için Şeyh Ahmet’e “Ya Şeyh! Bu senin geyikleri kim otlatıyor?” diye sorar. Şeyh Ahmet Dede, “Onların çobanları yoktur. Onlar Allah’a emanet olarak kendilerini otlatmaya giderler. Zamanı gelince de döner gelirler”, diye cevap verir. Bunun üzerine Sultan Alâeddin, “Şimdi geyiklerin dönme zamanı değil. Seslensen bu geyikler eve gelirler mi?” diye sorar. Şeyh Ahmet Dede ise, “Elbetteki Cenab-ı Allah’ın kuvvet ve kudretiyle gelirler.”, diye cevap verir. Daha sonra Şeyh Ahmet Dede Hızır Dağı diye bilinen dağda otlamakta olan geyiklere “Ey hayvanlar! Allah rızası için, Hz. Muhammet’in ve onun Ehl-i Beyt’inin yüzü hürmeti için avlularınıza dönünüz.” diye seslenir. Bunun üzerine otlamakta olan hayvanlar eksiksiz bir şekilde Şeyh Ahmet Dede’nin etrafında toplanırlar. Şeyh Ahmet Dede’nin bütün bu kerâmetlerini kendi gözüyle gören Alaeddin Keykubat onun gerçek bir evliya olduğunu anlar. Yapılan ihbarların da yersiz ve yalan olduğuna kanaat getirerek beraberinde getirdiği kız kardeşi Gevher Hatun’u Şeyh Ahmet Dede’yle evlendirir.

Şeyh Ahmet Dede Gevher Ana (Güher Ana) ile evlendikten sonra sekiz oğlu olur. Bunlar nasihat dinlemez gençler olduklarından çevredeki köylere zarar verirler. Bunun üzerine Şeyh Ahmet Dede oğullarına beddua eder ve bir gün de yedi oğlu ölür. Gevher Ana’nın yakarmaları sonucu Şeyh Ahmet Dede sadece küçük oğlu Emir’ül- Mü’minin’i bağışlamıştır. Soyu da ikinci eşi olan Gevher Ana’nın bu oğlundan yürür.

[toggle title=“Kaynaklar” load=”hide”] Kaynak( Allah bu çalışmaları yapanlardan razı olsun. Ebedi saadet nasip etsin. Amin)
Elazığ Evliyaları , Abdulhalim durma [/toggle]