Afyon – Bolvadin – Emirdağ Caddesi üzerinde, Sultan Carullah mezarlığının güneyinde Sultan Carullah’ın Ünlü Türk âlimi Zemahseri’nin torunu olduğu kabul edilmektedir. Bolvadin’e ne zaman geldiği bilinmemektedir. Zaviyesinden günümüze yalnızca türbe ve mescidi gelebilmiştir. Türbenin içi yol seviyesinden 1 m. aşağıda olduğu için, içeriye merdivenle inilir. …
Afyon – BOLVADİN ‘De ŞIHLAR CAMİİ YANINDA Şıhlar Cami’nin üç satırlık sülüs kitabesinde geçen ‚Kad bena haze’l cami-i şerif eş Şeyh Abdülkadir el Geylani‛ ibaresinden yapının banisinin, bitişikteki türbede medfun bulunan Kadiri şeyhi Abdülkadir Geylani es Sani olduğunu öğreniyoruz. Bugün türbe olarak kullanılan tekkenin hangi …
Afyon – Başmakcı – YAKA BELDESİNDE Yaka beldesinde “Ayşe Abdurrahman” isimleriyle anılan türbe Höyük’ün güney batısında yer almaktadır. Rivayetlere göre, Ayşe Ana iyi biri olduğu halde Yakalılar onu bir türlü kabullenemez. Ayşe Ana’ya etmedikleri kötülük kalmaz. Taşa tutar, dışlar, onu “Kahpe Ayşe”, diye çağırırlar. Sonunda …
Afyon – Başmakcı’da – Başmakcı Kabristanı yanında Başmakçı’nın manevi koruyucusu olan Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin (1077-1166) talebesi Abdurrahman Sultan’ın 1100-1200 yılları arasında yaşamış olması gösteriliyor. Kadiri tarikatının kurucusunun sohbetleriyle kemâle gelen Abdurrahman, Anadolu’nun fethiyle birlikte Afyonkarahisar’ın Başmakçı kazâsına yerleşir. Horasan Erenlerinden olan Abdurrahman ve eşi Sultan …
Aşık Mehmed Efendi küçük yaşta ilim talebi yolunda, ana ocağı Afyonkarahisar’ı terk ederek İstanbul’a gelir ve bir müddet burada ilim tahsil eder. Daha sonra, asrın müceddidi Mevlâna Halid Hazretlerini (1780-1827) ziyaret etmek ve onun irfan meclisinde diz çökerek feyz almak hayaline kapılır. Zahiri ilimleri …
Giriş kapısı bilgilendirme levhasında Emir Sultan Hulafasından olduğu yazmakdır.
Kare planlı yapının üstü kubbe ile kaplıdır. Giriş kapısı üzerinde olan kitabe yerinde değildir. Kitabe pano duvarında devşirme taşlar dikkat çekmektedir. Türbe içindeki sanduka taştan sade bir şekilde yapılmıştır.
Afyon – Merkez’de Nur Mehmet efendi camii yanındaki türbesinde
İsmail Beliğ Efendi H. 1142 tarihli kitabında Nur Mehmet efendi’nin ; Osmanlı’nın ilk Şeyhül islamı Molla Fenari gibi büyük zatları halka-ı tedrisinde yetiştirdiğini söyler. Hakkında Ne yazık ki başka bir bilgi bulamadık. ..
Nurcu Mahallesi’nde günümüzde hala faal olan mescidin ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı tespit edilememiştir. Mescit çatı örtülü, minâresi kesme taştandır. Mescit içerisinde Şakalak (Sakalı ak) Dede ve Nur Mehmet Efendi’nin kabri bulunmaktadır. Mescit olarak inşa edilen mabedin ne zaman camiye dönüşltürüldüğü hakkında herhangi bir bilgiye ulaşamadık. Arşiv ve Mahkeme kayıtlarında da bu isimi taşıyan bir cami veya mescit kaydına raslamadık. Pek çok cami ve mescitte rastladığımız gibi bu mescidin de ikinci ve hatta üçüncü bir isminin bulunabileceğini, belki de kayıtlara bu farklı isimlerle geçmiş olabileceğini göz ardı etmemek gerekir.
Camii, 1955 yılına kadar içinde üç mezar bulunan bir türbe ve basit bir binadan müteşekkil iken, bu tarihte betonarme olarak yeniden yapılmış ve türbedeki mezarlar şimdiki yerine nakledilmiştir.
Kaynaklar ; Afyonkarahisar Vakıf Eserleri , Afyon kocatepe Üniversitesi
Delîl oldu Abdullâh
Tamam itdik bi-‘avni’llâh
fiefaat yâ Rasûlu’llâh 1319
sadaka taşı
Afyon Merkez’de Burmalı camii’nin bodrum katında
Burmalı Sultan ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Burmalı cami’nin giriş kapısındaki süslemelerden XIV. yüzyıla ait olduğu ileri sürülebilir. Caminin bulunduğu Burmalı mahallesinin XVI. yüzyıl vakıf kayıtlarında mevcuttur. Bundan dolayı Burmalı Sultan’ın Xv. yüzyıldan önce yaşadığını söyleyebiliriz.
Şeyh Ahmet Çelebi’nin oğlu, Şehid Ali Efendi’nin de kardeşidir. Sicil kayıtlarında Murat Çelebi’nin şeyhlik yaptığına dair bir kayda rastlanmaz. Ancak, Mevlevîhâne’nin türbe bölümünde ona atfedilen kabir üzerinde bir sandukanın olması, Şemseddin Çelebi’nin, şeyh Ali Efendi’den önce Mevlevîhâne’nin şeyhi olduğunu, onun vefatından sonra Ali Efendi’nin şeyhlik makamına geçmiş olduğunu bildirmesi gibi bilgiler, onun 1837 yılında kısa bir süre, (belki birkaç ay) şeyhlik yapmış olduğu fikrini vermektedir. Bu durumda Murat Efendi’nin Yahya Efendi’den sonra, Ali Efendi’den de önce şeyh olması gerekir. Murat Efendi, Ahmet Çelebi’nin büyük oğlu olmalıdır. Zira Mevlevî geleneğinde de şeyhlik sırası öncelikle ailenin büyük erkek çocuğuna verilmiştir. Babası ve kardeşine ait bilgilerden yola çıkarak 1750-1850 yıllarında yaşadığını söyleyebiliriz.
Kaynaklar ;Abdulhalim Durma , Afyon Evliyaları
Mehmet Gündoğan , Afyon Alim ve Evliyaları , Medrese kitabevi , 1999
H. Fikri Yazıcıoğlu , Afyon Evliyaları ve İlim Adamları , 1969
Muğlanın meşhur alimlerinden biri olan İbrahim Şahidî Dede,1470 (H.875) de doğdu. On sekiz yaşına kadar memleketinde, sonra Bursa ve İstanbul’da çeşitli ilimleri tahsil edip ilimde yetiştikten sonra,bir gün rüyasında Sultan Divani hazretlerini görür ve onunla sohbet eder. Bu rüyadan sonra gönlüne Sultan Divaniyi görmek arzusuna düşer.
Bu sırada Sultan Divani Çiltenanla ( 40 Müridi) beraber Muğlaya gitmek üzere yola koyulmuştur. Muğlalılar Mevlevî dervişlerin geldiğİnİ duyunca şehrin bir kaç kilometre yakınına karşılamağa çıktılar. Şahîdi ise herkesten önce gördü ve kendi evine nıisafir olmasini rica etti. Bunun üzerine Sultan Divani «Biz yolumuz uğrunda canını ve basını feda edenlerin tnisafiri oluruz» dedi. Buna cevaben İbrahim Dede: «Senin gibi Sultanın, uğrunda canım ve başım feda ol sunî» dedi. Bu cevaptan memnun olan Sultan Divanî ,îbrahim Dedenin (Şahidi) evine misafir oldu. Biraz istirahatten sonra Muğla ileri gelenleri ve Mevlevi dervişleri beraberce büyük bir salonda otururken, Sultan Divani, İbrahim Dedeye «Haydi vadini yerine getir dedi!» Şahidi boynunu uzattı ve ”Canım ve başım senin uğrunda feda olsun. Senin Velî, Mürşid-i Kamil olduğuna şahid olduk!” dedi ve Sultan Divanî’nin elini öptü. Sultan Divani de mükafat olarak kendisine Şahidi ismini verdi. Böylece Mevlevi tarikatına giren İbrahim dede , Şahidi ismiyle şöhret buldu ve şiirlerin bu mahlası kullandı.
Basını Mevlevi sikkesi sırtına , mevlevi elbisesini giyip zahiri ilimlerle olgun olan Şahidi, Sultan Divaniden feyiz almak suretiyle manevi bakımdan da coşkunlaşıp içli şiirler söylemeğe başladı. Söylediği şiirlerin (Gulşeni Vaıdet), (Gülşeni Tevhid) ve (Gülşeni Esrar) isimli üç kitapta topladı.
Şahidi , Sultan Divanî’nin zikir halkasına girdikten sonra evlad, mal, mülk, aile ve memleketinden, vazgeçdi bir gölge gibi Sultan Divani’nin arkasından takip etti. Aynı zamanda Sultan Divaninin söylediği şiir ve vecizelerini kaydetmek suretiyle, katiplik ödevi yaptı.(Ne yazı ki Afyonkarahisar Mevlevi Dergahının birkaç defa yanmasıyla Sultan Divanîye ait ancak yirmi kadar şiir zamanımıza kader gelebildi.)
Böylece Sultan Divanî’nin, hayranı olan Şahidî, onun arkasından yalın ayak başı açık bir şekilde Mısır çöllerini ve Anadolu bozkırlarında dolaşırken takip etti. Sultan Divani her gittiği şehirden Şahidiye binmesi için bir at ,ayaklarına giymesi için bir ayakkabı alırdı. Sultan Divanî önde, Şahidi arkada yol yürüdü. Bir müddet sonra Sultan Divani arkasına baktığında ne görsün? Şahidi attan inmiş ayaklarından ayakkabılarını çıkarmış arkadan geliyor.
Sultan Divani, Şahidiye ; ”Şahidi! Niçin bana eziyet ediyorsun? sen ayakların çıplak vaziyette, yürüdükçe ben üzülüyorum!..» dedi. Şahidi dede ise şöyle yanıt verir ” Ey velayet Şahı senin bastığın ve gölgenin bulunduğu bu topraklara ayakkabı ile basmaya utanırım . ‘
Sultan Divaninin vefatından sonra Muğla Mevlevihanesine Postnişin olur. (H. 957 / M 1556) senesinde seksen iki yaşında, bir rivayete göre Muğla bir rivayete göre de Sultan Divani’nin kabrini ziyaret için gittiği Afyon’da vefat eder.
Kaynaklar
Abdulhalim Durma , Afyon Evliyaları
Mehmet Gündoğan , Afyon Alim ve Evliyaları , Medrese kitabevi , 1999
H. Fikri Yazıcıoğlu , Afyon Evliyaları ve İlim Adamları , 1969
[/toggle]